LEE- Bölge Planlama-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 12
  • Öge
    Searching for the impact of network connectivity on borrowing performance: The case of Turkey
    (Graduate School, 2024-07-12) Ertürk, Eğinç Simay ; Gezici, Ferhan ; 502211802 ; Regional Planning
    The decline in quality of life in major cities and the rise of secondary cities is a globally observed trend and has significant impacts on economic development and urban planning. It is known that the agglomeration economies and advantages created by major cities stand out in terms of both economic growth and urban performance. In this context, concepts such as agglomeration shadow and borrowed size are important in explaining center-periphery interactions and as important factors affecting the growth and development of peripheral areas. While major metropolises such as Istanbul, Izmir and Ankara in Turkey play a decisive role in the country's economy, surrounding cities are dependent on these centers for economic growth and development. However, concentration of resources and investments in single or specific points may cause agglomeration shadows in surrounding areas. On the other hand, strong network connectivity between metropolitan and secondary cities may enable secondary cities to borrow performance or function; This can facilitate secondary cities' access to resources, investments and knowledge. This thesis study aims to test the hypothesis that the network connectivity between second-tier and metropolitan cities in Turkey enables second-tier cities to improve their urban performance by borrowing size through these networks. In order to discuss the concepts of "borrowing size" and "borrowing performance", it will be interpreted whether secondary cities exhibit a performance beyond their population size by being included in networks. The term "size" in the context of "borrowed size" is a bit ambiguous because it can relate to both the functions and economic activity found in larger cities as well as the performance level associated with larger cities. With multiple regression analysis, it was determined which parameter affects secondary city performance the most among the variables of network connectivity, size and distance to first-tier cities. Within the scope of the research, two models were prepared, and in the first model, the urbanized area population of the provinces was used for the size parameter, and the distance of the provinces to the closest one of the Istanbul-Ankara- Izmir trio was used for the distance parameter. Network connectivity was measured by provincial data, with the number of domestic and international cargo transported by air and total export parameters. Secondary city performance was measured by the Socio-Economic Development Index of Provinces prepared in 2017. The secondary city performance index, chosen as the dependent variable, includes not only economic activities and functions, but also social, cultural, environmental and infrastructural parameters that measure the liveability of the city. As seen from studies in the literature, major cities with large populations have an advantage, and secondary cities benefit from their proximity to these metropolitan cities. By examining the impact of independent variables (network connectivity, size and distance) on the dependent variable, urban performance, it will be investigated to what extent network connectivity complements the economies of urbanization and whether a network-based performance can be borrowed beyond the factors of size and proximity. The contribution of the study is to empirically investigate how network connectivity can function as a catalyst for the development and prosperity of secondary cities in Turkey and whether there is an advantage to being in a network beyond size.
  • Öge
    Türkiye'de iklim değişikliğinin tarımsal ürün verimliliğine etkilerinin bölgesel olarak değerlendirilmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Selçuk, Fatma ; Akgün, Aliye Ahu ; 783931 ; Bölge Planlama Bilim Dalı
    Küresel iklim değişikliği, 20. yüzyılın ortalarından itibaren gündemde olan, tüm dünyayı etkileyen, çözülmesi ve anlaşılması güç olan önemli bir çevre sorunudur. İklim değişikliği, doğal olarak veya insan faaliyetleri nedeniyle iklimde zamanla meydana gelen uzun vadeli değişiklik şeklinde tanımlanmaktadır. Geçmişten günümüze uzanan belirgin etkilerinin yanı sıra küresel ölçekte çözüme yönelik önlemler alınmadığı takdirde, bu etkilerin gelecek dönemlerde de artarak devam etmesi beklenmektedir. İklimde gözlemlenen değişiklikler doğal yaşam alanları, toplum sağlığı, ekonomik yapı ve gıda üretimi gibi birçok yaşamsal faaliyet üzerinde olumsuz etkiye sebep olmaktadır. Gıda üretimi ise yaşamsal faaliyetlerin sürdürülebilir kılınması için gerekli olan bileşenlerin başında gelmektedir. Tarımsal üretim; toprak, su kaynakları, güneş ışığı ve sıcaklık gibi çevresel faktörlere bağlı olması nedeniyle değişen iklim şartları karşısında en savunmasız faaliyetlerden biridir. Küresel ortalama sıcaklıktaki artış, yağış rejimlerindeki değişim, doğal kaynakların azalması, toprak sağlığının bozulması ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi etkenler tarımsal üretim döngüsünü olumsuz etkilemektedir. Değişen iklim koşulları nedeniyle üretimdeki sulama suyu talebinin artışı, hastalık ve zararlı türlerde artış, dikim ve hasat zamanlarındaki kayma ve ürünlerdeki fizyolojik değişimler sonucunda ürün verimliliğinde azalma gibi etkiler gözlemlenmektedir. Küresel iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinin tartışıldığı günümüzden geçmişe dönük bakıldığında, uluslararası ve ulusal çerçevede yaşanan politik süreçler doğrultusunda tarımsal yapıda zaman içinde dönüşüm olduğu ve bu değişimlerin ekolojik tahribatları ivmelendirdiği açıkça söylenebilmektedir. Süreç içinde yaşanan çeşitli ekolojik tahribatlarla birlikte Türkiye tarımı hem iklim değişikliğini etkileyen hem de üretim artışı odaklı yaklaşımlar nedeniyle iklim değişikliğinden olumsuz etkilenen bir faaliyet haline gelmiştir. İklim değişikliği faktörlerine bağlı olarak ürün verimliliğindeki değişimi araştırmak ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak amacıyla dünyada ve Türkiye'de birçok senaryo çalışması da yürütülmektedir. Dünya genelinde artan nüfus nedeniyle talebi ve üretim değeri giderek artan buğday, mısır ve ayçiçeği, küresel ölçekteki ve Türkiye'deki gelecek dönemlere yönelik yapılan verim senaryoları kapsamında en fazla çalışılan ürünlerdir. Geniş ve çeşitli kullanım alanlarına sahip olan buğday, mısır ve ayçiçeği ürünleri, Türkiye'deki tarımsal üretimin en geniş çaplı ekim alanlarını ve yüksek üretim değerlerini kapsamaktadır. Artan gıda talebinin sağlanabilmesi adına Türkiye'deki buğday, mısır ve ayçiçeği ürünlerinin gelecekteki verim tahminlerinin araştırılması bölgesel üretim planlaması açısından oldukça önemlidir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün sıcaklık ve yağış projeksiyonlarının altlık olarak kullanıldığı 2050 ve 2080 yıllarına dair oluşturulan haritalar üzerine, bölgesel çalışmalardan derlenen buğday, mısır ve ayçiçeği verimiyle ilgili tahmin sonuçları eklenmiş ve büyük ova alanlarıyla birleştirilmiştir. Analiz haritalarına dahil edilen ve bölgesel olarak yapılmış olan iklim değişikliği ve buğday, mısır ve ayçiçeği verimi çalışmalarına literatür araştırması yoluyla erişilmiştir. Çalışma kapsamında oluşturulan haritalarla, bölgelere göre değişen iklim koşulları ve buna bağlı olarak Türkiye'deki buğday, mısır ve ayçiçeği veriminin iklim değişikliğinden etkilenebilirliğini ortaya koyan araştırmalar derlenerek ülke genelini ele alan tüm senaryolar aktarılmıştır. İklim değişikliği projeksiyon sonuçlarına göre; bölgelere göre boyutları farklılık gösterse de genel olarak sıcaklığın artacağı ve yağışların azalacağı belirtilmiştir. Yine verim tahmininde bulunan senaryo çalışmaları sonuçlarının da bölgelere ve ürün türüne göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Ayrıca küresel ısınmanın tarımsal üretimi de kapsayan farklı alanlardaki etkilerinin azaltılması ve bu etkilere uyum sağlanabilmesi için Türkiye genelinde yapılan bölgesel eylem planları gibi ulusal çalışmalar da incelenmiştir. Yapılan ulusal çalışmalarda, beklenen etkiler kapsamında tarımsal üretim faaliyetleri konusuna hangi boyutlarda yer verildiği irdelenmiştir. Literatür araştırması yoluyla ulaşılan ve verim tahmininde bulunan senaryo çalışmaları sonuçlarının da bölgelere ve ürün türüne göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Temel tarım ürünleri verimliliğinin ülke genelinde birçok bölgede olumsuz etkileneceğini göstermektedir. Çalışmaların tahmin sonuçları ortalamalarına göre, 2050'li yıllarda buğday veriminin sırasıyla en fazla büyük ova alanlarının yoğun olarak yer aldığı İç Anadolu, Trakya ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde azalması beklenmektedir. 2080'li yıllarda ise buğday veriminin en fazla düşeceği bölgelerin başında Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri gelmektedir. Yine çalışmaların sonuçlarına göre; gelecekteki mısır veriminin, üretim ve verim değerlerinin yüksek olduğu İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi'nde büyük oranda azalması beklenmektedir. 2080'li yıllara dair tüm bölgelerde mısır verimini araştıran çalışmanın sonucuna göre, verimin en fazla başta Doğu Anadolu olmak üzere İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde düşeceği tahmin edilmektedir. 2080'li yıllar için Çukurova Bölgesi'ni ayrıca çalışan iki çalışmanın verim değerlerine yönelik senaryo çalışmaları da, Çukurova Bölgesi'ndeki mısır veriminin iklim değişikliğine bağlı olarak büyük oranda azalacağını göstermektedir. Ayçiçeği ürününe yönelik tüm bölgeleri ele alan çalışmaların verim tahminleri incelendiğinde, iklim değişikliğine bağlı olarak 2050'li yıllarda verimin en fazla İç Anadolu ve Akdeniz Bölgelerinde düşeceği görülmektedir. Marmara Bölgesi, Konya İli ve Adana İlini ayrıca ele alan çalışmalardan bazısı verim artışı bazısı ise verim azalışı tahminlerinde bulunmuştur. 2080'li yıllarda ise ayçiçeği veriminin Konya Ovası çevresinde ve Trakya Bölgesi'nde verimin düşeceği alanların başında gelmektedir. Tüm bu etkilere yönelik sürdürülebilir tarım metotlarının uygulanması, üretim düşük olmasına rağmen verimi yüksek olan alanlarda yüksek verimi korumaya yönelik politikaların geliştirilmesi ve verimin en yüksek oranda azalacağı yerlerde üretimi artırmak gerekebileceği için bu bölgelerdeki büyük ova alanlarını korumaya yönelik politikaların geliştirilmesi önerilmektedir. Günümüze kadar süregelen üretimi artırmaya yönelik politikaların aksine iklim değişikliği çerçevesinde ürün verimliliğine odaklanan, üretim sürecindeki ekolojik tahribatın önüne geçecek, sürdürülebilir kaynak kullanımını hedef alan ve tarımsal üreticiyi destekleyen bölgesel politika ve çalışmaların çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi önem taşımaktadır. Bu çalışma; uluslararası ve ulusal ölçekteki verim tahminlerini ele alan çalışmaları inceleyerek ve ürünlerin bölgelere göre gelecekte beklenen verim değişimlerini bir araya getirerek, iklim değişikliğinin ürün verimine etkilerini Türkiye odağında üretilen haritalarla birlikte tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın hedeflediği bu tartışma; mekansal olarak uygulanacak tedbirlere altlık oluşturması, uyum ve azaltım kapsamında alınacak önlemlere bölgesel ölçekte yön vermesi ve yeni akademik tartışmalara alan açması açısından önem taşımaktadır.
  • Öge
    Disaster management from a social vulnerability perspective: Mapping the risks for the city of Istanbul
    (Graduate School, 2024-06-11) Akkaş, Nur Berfu ; Baycan, Tüzin ; 502211807 ; Regional Planning
    Disaster management encompasses a multifaceted approach involving preparation, response, recovery, and mitigation strategies aimed at alleviating the impacts of disasters. Disasters are fundamentally categorized into two main subcategories: natural and human-made. Natural disasters are classified as meteorological, hydrological, geological, and biological. Human-made disasters, on the other hand, are classified as technological, environmental, social, and economic. Vulnerability refers to the sensitivity of a system, community, individual, or structure to various hazards. Vulnerability can be categorized into main types: physical, social, economic, environmental, technological, institutional, and psychological vulnerabilities. Social vulnerability, characterized by socio-economic, demographic, and institutional factors, plays a critical role in shaping the resilience of individuals and communities to disasters. This thesis explores the concept of social vulnerability within the context of disaster management, focusing on earthquake risk in Istanbul, Türkiye. Through a comprehensive analysis at the district level, this study aims to develop a social vulnerability index, identify critical factors leading to vulnerability, and assess spatial vulnerability patterns using Geographic Information Systems (GIS). The findings highlight the importance of integrating social and physical vulnerability perspectives to inform targeted intervention strategies and minimize disaster-induced damage. Disaster management constitutes a fundamental aspect of contemporary governance, encompassing a spectrum of activities aimed at mitigating the adverse impacts of disasters. Central to effective disaster management is the recognition of social vulnerability, which encompasses various socio-economic, demographic, and institutional factors that influence individuals' and communities' capacity to anticipate, cope with, resist, and recover from disasters. While conventional approaches often focus on the physical aspects of vulnerability, understanding the social dimensions is equally imperative, particularly in densely populated urban centers facing significant seismic risks such as Istanbul, Türkiye. This study adopts a multi-stage approach to assess social vulnerability and its spatial distribution in Istanbul. Firstly, a social vulnerability index is developed utilizing selected indicators such as population demographics, economic status, and access to healthcare. Subsequently, factor analysis is employed to identify critical factors leading to social vulnerability. In the second stage, Geographic Information Systems (GIS) methods are utilized to evaluate the spatial patterns of vulnerability, integrating physical vulnerability reports and data provided by the Istanbul Metropolitan Municipality (IMM). Finally, an integrated assessment is conducted by overlaying social vulnerability and physical vulnerability data to identify high-risk areas at the district level. The analysis reveals significant spatial variations in social vulnerability across Istanbul, with certain districts exhibiting higher levels of vulnerability compared to others. Factors such as population density, economic disparities, and inadequate infrastructure cause heightened vulnerability in specific regions. Integrating physical vulnerability perspectives enables a comprehensive understanding of the complex interplay between socio-economic factors and seismic risks. The identification of high-risk areas informs targeted intervention strategies, facilitating more efficient post-disaster response and recovery efforts. Integrating social vulnerability into disaster management frameworks is crucial for enhancing community resilience and minimizing the socio-economic impacts of disasters. This study underscores the importance of adopting a multidimensional approach to vulnerability assessment, integrating both social and physical perspectives. The developed vulnerability maps and analysis outcomes provide valuable insights for policymakers and stakeholders, guiding future disaster management policies and interventions aimed at reducing vulnerability and enhancing preparedness in earthquake-prone regions in Istanbul.
  • Öge
    Sürdürülebilir gelişmede veri yönetimi, şeffaflık ve kurumsallaşma: Türkiye mevcut durum tespiti
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-02) Altınışık, Hümeyra ; Kerimoğlu, Ebru ; 502211804 ; Bölge Planlama
    Tez çalışması, kurumsallaşma ile veri yönetiminde açık veri ve şeffaflık yaklaşımlarının sürdürülebilir kalkınmaya etkisini araştırarak Türkiye'nin mevcut durumunu analiz etmektedir. Küreselleşen dünyada gelişen düzene adapte olma ve sürdürülebilir bir yapıya sahip olma hedefleri kapsamında; veri yönetimi, açık veri, şeffaflık, kurumsallaşma yaklaşımı kavramları ele alınmış; veri yönetiminde açık veri ve şeffaflık yaklaşımlarının, güvenilirlik ve hesap verebilirlik sağlama konusundaki önemi vurgulanmıştır. Sürdürülebilir kalkınmanın önemi temelinde; Şeffaflık ve Yolsuzluk Algılama Endeksi, İş Yapma Kolaylığı Endeksi, Açık Veri Barometresi ve Rekabetçilik Raporu Endeksi incelenmiştir. Endeksler kapsamı ve yüksek skorlara sahip ülkeler ortaya konularak Türkiye'nin bu endeksler kapsamındaki skor ve sıralamaları üzerinden değerlendirmeler yapılmıştır. Ortak kavramlar arasında şeffaflık, açıklık, hesap verebilirlik, kurumsal yapı ve yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Araştırmanın özgün analiz bölümünde, üç aşamalı analizle ele alınmıştır. İlk olarak, açık veri sunumundan yetkili birimler (TÜİK, bakanlıklar ve bağlı müdürlükler, diğer kurum ve kuruluşlar) ve veri sunulan açık veri erişim platformları belirlenmiştir. Burada kapsamlı bir erişim platformu olsa da erişen verinin kapsamlı olmadığı ve bütün bir şekilde sunulmadığı tespit edilmiştir. İkinci aşamada, bu kurumların açık veri, şeffaflık ve kurumsal yapı performansları değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme, Türkiye'deki veri güncelliği ve kurumların şeffaflık eksiklikleri ortaya konmuştur. Elektronik platformlar, güvenilir veri erişimi ve kurumsal yapı güçlendirme çalışmaları yetersiz bulunmuştur. Toplum odaklı ve toplum ihtiyacı temelli iyileştirme çalışmalarının eksikliği, sürdürülebilir kalkınma için kritik bir problem olarak belirlenmiştir. Özel sektörde iş sürecine devam eden bazı firmalar ile yapılan görüşmelerde, açık veri erişimi sorunu, erişilen verinin okunamaması ve kullanılamaması problemi, veri yönetim sisteminin olmaması, kamu-özel sektör iş birliğinin olmaması, kurumsallaşma süreçlerinde KOBİ'lerin yok sayılması gibi bazı temel problemler ortaya konulmuştur. Sorunun çözülmesi için de firmalar tarafından bazı öneriler ortaya konulmuştur. Öneriler arasında erişilebilir, okunabilir ve kullanılabilir açık veri düzeninin oluşturulması, kamu-özel iş birliği sisteminin yaratılması, farkındalık çalışmalarının yapılması ve kurumsallaşma süreçlerinin güçlendirilmesi yer almaktadır. Sonuç olarak Türkiye'nin açık veri, şeffaflık ve kurumsallaşma konularında iyileştirmelere ihtiyaç duyduğu, kapsayıcı ve bütüncül bir yaklaşımla daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşması gerektiği görülmüştür. Bu, daha şeffaf bir kurumsal yapı, güvenilir elektronik platformlar ve güçlü bir toplumsal odaklı yaklaşım ile sağlanabilirdir.
  • Öge
    Kalkınma ajanslarının performans ölçümünün dengelenmiş skor kart yöntemi ile ölçümlenmesi Fırat Kalkınma Ajansı örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-25) İrehan, Elif ; Gülümser, Aliye Ahu ; 502201805 ; Bölge Planlama
    Kalkınma, bir toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan ilerlemesini ifade eder. Bu kapsamlı süreç, genellikle gelir artışı, yaşam standartlarının yükselmesi, altyapı hizmetlerinin kalitesinin artırılması, eğitim seviyesinin artması, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sosyal güvenliğin sağlanması gibi çeşitli faktörlerle ölçülür. Kalkınma, sadece ekonomik büyüme ile sınırlı değildir; aynı zamanda toplumun refahını artırmayı, insanların yaşamlarını daha iyi bir hale getirmeyi ve gelecek nesiller için daha iyi bir dünya bırakmayı amaçlar. Bu nedenle, kalkınma süreci sürdürülebilirlik, adil bir gelir dağılımı, çevresel koruma ve sosyal adalet gibi kavramlarla birlikte ele alınmalıdır. Her toplumun kalkınma süreci kendine özgüdür ve ekonomik, sosyal ve kültürel dinamiklerine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu nedenle, kalkınma politikaları ve stratejileri, her toplumun ihtiyaçlarına ve koşullarına uygun olarak özelleştirilmelidir. Kalkınmanın bölgesel boyuttaki bir yansıması olan bölgesel kalkınma, belirli bir coğrafi alanın ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan gelişmesini sağlamayı hedefler. Bölgesel kalkınma politikaları, bir ülkenin veya bölgenin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal yapıya uygun olarak tasarlanır ve uygulanır. Bu politikalar genellikle yerel kaynakların etkin bir şekilde kullanılması, altyapı yatırımları, endüstriyel dönüşüm, iş gücü eğitimi, teknolojik yeniliklerin teşviki ve bölgesel dengesizliklerin giderilmesi gibi alanlarda odaklanır. Bölgesel kalkınma, bir bölgenin potansiyelini en üst düzeye çıkararak yerel ekonomik büyümeyi teşvik etmeyi, yaşam standartlarını yükseltmeyi ve sosyal kapsayıcılığı artırmayı amaçlar. Bu süreç, farklı bölgelerin ihtiyaçlarına ve önceliklerine uygun stratejilerin belirlenmesini gerektirir ve çok paydaşlı bir yaklaşımı içerir. Bölgesel kalkınma politikaları, sürdürülebilir ve dengeli bir kalkınmanın sağlanmasında önemli bir rol oynar ve ülkelerin genel kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunur. Bölgesel kalkınmayı teşvik etmek amacıyla kurulan kalkınma ajansları, bir ülkenin veya bölgenin ekonomik ve sosyal gelişimine odaklanır ve yerel kalkınma stratejilerinin geliştirilmesine öncülük eder. Bu ajanslar genellikle devlet destekli veya özel sektör temsilcileriyle işbirliği içinde faaliyet gösterirler. Bölgesel kalkınma ajansları, yerel kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasını teşvik eder, altyapı yatırımlarını destekler, iş gücü eğitimi sağlar, girişimciliği teşvik eder ve bölgesel işbirliği ve koordinasyonu artırır. Ayrıca, bölgesel kalkınma ajansları, bölgenin rekabet gücünü artırmak, gelir eşitsizliğini azaltmak, istihdamı artırmak ve yerel ekonomik faaliyetleri çeşitlendirmek için çeşitli programlar ve projeler yürütürler. Bu ajanslar, yerel toplulukların ihtiyaçlarına duyarlı politika ve stratejiler geliştirerek bölgesel kalkınmanın sürdürülebilirliğini sağlamaya çalışırlar. Plan performansının ölçülmesi, kalkınma ajansları tarafından geliştirilen planların etkinliğini değerlendirmek ve başarılarını belirlemek için kritik bir araçtır. Bu ölçüm, belirlenen hedeflere ulaşılmasını izlemek, stratejik planların uygulanmasının ne kadar etkin olduğunu anlamak ve gerektiğinde ayarlamalar yapmak için gereklidir. Performans ölçümü ayrıca kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasını sağlar, bütçe tahsisatlarının etkinliğini değerlendirir ve gelecekteki planlama süreçlerine rehberlik eder. Özellikle, kalkınma ajansları gibi kuruluşlar için, plan performansının düzenli olarak ölçülmesi ve değerlendirilmesi, toplumsal refahı artırmak ve kalkınma politikalarının etkinliğini artırmak için kritik bir öneme sahiptir. Bu süreç, karar alıcıların bilgi temelli kararlar almasını sağlar, politika ve stratejilerin etkisini değerlendirir ve kaynakların en verimli şekilde kullanılmasını sağlar. Sonuç olarak, plan performansının ölçülmesi, kalkınma ajanslarının ve diğer ilgili kurumların kalkınma hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için temel bir araçtır. Dengelenmiş Skor Kartı (DSK), kurumsal performansın ölçülmesi ve yönetilmesi için geliştirilmiş bir stratejik yönetim aracıdır. Robert S. Kaplan ve David P. Norton tarafından 1990'lı yıllarda tanıtılan bu metod, finansal ve finansal olmayan göstergeleri dengeli bir şekilde kullanarak bir organizasyonun stratejik hedeflerine ulaşma sürecini izlemeyi sağlar. DSK, genellikle dört perspektiften oluşur: finansal, müşteri, iç iş süreçleri ve öğrenme ve büyüme. Bu perspektifler, organizasyonun stratejik hedeflerini tamamlayıcı bir şekilde yansıtır ve her biri belirli bir bakış açısından performansı değerlendirir. Bu tez kapsamında, DSK 'nın kullanımıyla plan performansının ölçülmesi ve değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. DSK sağladığı bütünsel yaklaşım, kalkınma ajanslarının stratejik hedeflerine daha etkin bir şekilde ulaşmalarına ve performanslarını sürekli olarak izlemelerine olanak tanır. Bu sayede, kalkınma ajansları stratejik planlarını daha etkili bir şekilde uygulayabilir, performanslarını daha objektif bir şekilde değerlendirebilir ve kalkınma çabalarını daha verimli bir şekilde yönlendirebilirler.Formun Üstü Fırat Kalkınma Ajansı (FKA), Türkiye'de bölgesel kalkınmayı desteklemek amacıyla kurulan bir kalkınma ajansıdır. 2009 yılında kurulan FKA, Malatya, Elazığ, Bingöl ve Tunceli illerini kapsayan TRB1 Bölgesi'nde faaliyet göstermektedir. Bu tez kapsamında 2014 – 2023 Yıllarını kapsayan "Eğitimli ve girişimci insan gücüyle üreten, yaşam kalitesi yüksek TRB1" vizyonuyla Plan Performansını değerlendirilecektir. Bölge Planın vizyonu ile belirlenen performans göstergelerinin nicelik olarak uyumlu olduğu görülmektedir. Bu çalışma kapsamında 2014 – 2023 yılları arasındaki Fırat Kalkınma Ajansı Performans göstergeleri DSK 'nın plan performansını ölçmek için uyarlanmış haliyle değerlendirilmiştir. Belirlenen Plan performansları için yapılmış olan fizibilite çalışmaları ve öngörüler, geliştirilen proje ve faaliyetler ve bu performans göstergesinin başarıya ulaşıp ulaşmama durumuyla alakalı yorumlar yapılmıştır. Çalışma kapsamında Plan Performanslarının değerlendirilmesi için dengeli skor kartın seçilmesi DSK modelinin döngüsel olarak ilerleyen kapsayıcı bir performans yöntemi olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sayede planın gerçekleştirmeyi amaçladığı hedeflerin başarılı olması veya olmaması durumunda geri besleme yöntemi ile sonraki süreçlerde başarılı olmasına katkıda bulunacaktır. Plan Performanslarının ölçümlenmesi, izleme ve değerlendirmesi için kurumsal performans yönteminin Kalkınma Ajansı Performansına uyarlanması açısından ilk olma özelliği taşımaktadır.