LEE- Şehir ve Bölge Planlama-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 17
-
ÖgeKültürel miras çevrelerinin planlama, koruma ve yönetim süreçleriyle bütünleşik bir etki değerlendirme modeli(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-28)Büyük ölçekli yatırım projelerinin çevre üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin araştırılması amacıyla kullanılmaya başlanan çevresel etki değerlendirmenin (ÇED) kent planlama ile bağı, kentlerin küresel ölçekte kimlik arayışlarıyla ilişkilendirilebilmektedir. Bölgesel ölçekli yatırımlara konu olan planlama faaliyetleri genellikle üzerinde kentsel yerleşimlerin bulunmadığı alanlarda yer seçerken; etki değerlendirmenin konusunu doğal varlıklar ve arkeolojik değerler oluşturmaktadır. Kentsel alanlarda ise, fizik mekanı yeniden üretme amacıyla önerilen kentsel dönüşüm projelerinin hadefi sadece doğal ya da arkeolojik değerler değil, kültürel varlıklar ile sosyal çevreyi de içermesi, çevresel etki değerlendirmenin 'çevre' kapsamının genişletilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle, zaman içinde sosyal etki değerlendirme, arkeolojik etki değerlendirme, sosyal ve çevresel etki değerlendirme gibi çok sayıda önerilerden etkilenen çevrenin niteliğine göre etki değerlendirme türleri geliştirilmiştir. İnsan yaşam çevresinin zengin geçmişi göz önünde bulundurulduğunda, tarihi kent çevrelerini etkileyen gelişme önerilerinin planlama ya da kentsel koruma aracılığıyla değerlendirilerek kabul edilmesi ya da reddedilmesi olağan bir süreç olarak beklense de; kültür mirası etki değerlendirme (KÜMED) uygulamalarının ortaya çıkması ancak 21. yy başlarına rastlamaktadır. Küresel ölçekte yeni kabul gören ve özellikle dünya miras alanlarını etkilemesi muhtemel projeler ya da planlar için uygulanan KÜMED bir yandan etki değerlendirme sistemi içine yerleştirilmeye çalışılırken; diğer yandan yönetim planlarıyla birlikte kültürel miras çevrelerindeki değişimleri yönetmek üzere geliştirilmek istenmektedir. Aslında, planlamanın konusu olan mekanın kontrolü ve değişimin yönetilmesi süreçleri, sürdürülebilirlik kavramıyla insanı gelişmenin odağından alarak doğa-insan-gelişme bütünlüğünü sağlamak üzere iyileştirilmeye başlanmıştır. Koruma disipliniyle ele alınan kültür mirası alanları kararları planlama-etki değerlendirme ilişkisi içinde hem planlama hem de etki değerlendirme yaklaşımlarıyla iki ayrı dalda ve farklı perspektiflerle incelenirken kültür varlıklarının korunması-yönetilmesi süreçleri tekrar tekrar sorgulanır olmuştur. Koruma bakış açısından kopuk olarak günümüze ulaşan KÜMED'in hala planlama-etki değerlendirme-koruma üçgeninde konumlandırılmasında sorunlar yaşanmaktadır. Bu sebeple, KÜMED'in planlama, etki değerlendirme ve koruma disiplinlerinden beslenerek geliştirilmesi ve kültür mirası çevrelerindeki değişimin yönetilmesi süreçleriyle bütünleşik işleyecek bir model ile yeniden tanımlanması, bu çalışmanın temel problemini oluşturmaktadır. "Kültürel miras çevrelerinin planlama, koruma ve yönetim süreçleriyle bütünleşik bir etki değerlendirme yaklaşımı nasıl olmalıdır?" sorusunun yanıtlandığı araştırma yoğun ve derin literatür araştırmaları ile üç disiplideki yenilikçi yaklaşımların harmanlanmasıyla kurgulanmış ve her bölümde KÜMED alanında daha önce gerçekleştirilmemiş özgün çalışmalar ortaya çıkarılmıştır. Altı bölüm altında toplanan araştırmanın ilk bölümünde KÜMED literatür çalışmasıyla birlikte tezin amacı, kapsamı ve yöntemi açıklanmıştır. KÜMED alanında daha önce yapılan araştırmaların genellikle ÇED içinde kültür mirası, arkeoloji miras yönetimi ya da dünya mirasının korunmasının KÜMED ile pekiştirilmesi üzerine yapılmış olduğu görülmüştür. Araştırmanın ikinci bölümünün konusu planlama, etki değerlendirme ve koruma tarihinde KÜMED'i ortaya çıkaran gelişmelerin irdelenmesini içermektedir. Bu üç disiplinin kesişim noktasında bulunması beklenen KÜMED'in üç farklı perspektiften nasıl algılandığı ve teorik anlamdaki bağlarının nasıl kurulduğu açıklanırken KÜMED için dönüm noktası olan gelişmeler belirlenerek KÜMED tarihi dönemlenmiştir. Dört ana dönemi ortaya çıkaran KÜMED tarih araştırmasına göre; 1970'ten önceki ortaya çıkış döneminde planlama ve korumanın birbirinden ayrı disiplinler olarak ilerledikleri görülmüştür. Dünya'daki gelişmeleri takip eden Türkiye'de de bu durumu destekleyen yasal-yönetsel ve uygulama boyutlarında gelişmelere rastlanmıştır. Doğa koruma tabanlı etki değerlendirme pratiklerinin içeriğinin tartışılarak, arkeoloji, sosyoloji, planlama gibi disiplinlerden beslendiği ve uluslararası ölçeğe yayıldığı dönemle (1970-1990) KÜMED oluşum süreci devam etmiştir. Planlamada stratejik düşüncenin hakim olduğu 1990-2005 arası dönemde ise Türkiye'nin etki değerlendirme, planlama ve koruma alanlarında çağdaş yaklaşımlarla uyum aradığı gözlenmiştir. 2005'ten günümüze kadar geçen dönemde de etki değerlendirmenin koruma bakış açısıyla ele alınması ve uluslararası koruma kurumlarının çabalarıyla etki değerlendirmenin bir koruma-yönetim aracı olarak belirlenmesi "etki değerlendirme – planlama – koruma" bağının kurulması söz konusudur. Fakat miras yönetiminde teknik bir araç ve katılımlı planlamada, yasal bir sürece karşılık gelen KÜMED için ortak bir dilin ortaya konamadığı belirlenmiştir. Tez çalışmasının üçüncü bölümü doğrudan günümüz KÜMED yaklaşımlarının uluslararası kurumlar tarafından sunulan rehberler aracılığıyla incelenmesini içermektedir. KÜMED bağlamında bugün uygulanan pratiklerin nasıl bir geri plana sahip olduğu analiz edilirken; küresel KÜMED çerçevelerinin Türkiye'ye yansımalarına da bakılmıştır. Tarihsel olarak süregelen gelişme-koruma ikilemini kendi içinde de bulundurduğu görülen KÜMED'in uluslararası kabul görmüş ortak bir teorik altyapısına sahip olmayışı ve Türkiye gibi KÜMED mevzuatı oluşturulmamış ülkelerde yerel olmayan aktörlerin etki değerlendirme pratiklerini yönlendirdiği açıkça görülmüştür. Bu nedenlerle, KÜMED küresel yaklaşımlarının ulusal ve yerel ölçeklerle ilişkisinin hangi yollarda kurulduğu görmek için dördüncü bölümün konusu olan KÜMED pratikleri üzerinden incelemenin gerekliliği ortaya çıkarılmıştır. Dördüncü bölümde 2005'ten bu yana çeşitli kültür mirası çevrelerine önerilen farklı özellikteki gelişme önerilerinin etki değerlendirme uygulamaları analiz edilmiştir. KÜMED tarihi ve günümüz yaklaşımları ışığında, Avupa Birliği Direktiflerini ülke mevzuatıyla bütünleştirmeye çalışan AB ülkelerinden beş örnek ile, etki değerlendirmenin ortaya çıktığı ABD'deki perspektifin farkını görmek amacıyla ABD'den iki örnek seçilmiştir. Bununla birlikte, Türkiye için de uygulanabilir bir model ya da KÜMED ilkeler bütünü sunmak amacıyla, Türkiye'den üç etki değerlendirme örneği incelenmiştir. Gelişmelerden etkilenmesi beklenen kültür mirasının ölçeği ve nitelikleri, önerilerin ölçeği ve özellikleri ile üçüncü bölümde sınıflandırıldığı gibi KÜMED yaklaşımının boyutu üzerinden örnek seçimi gerçekleştirilmiştir. AB, ABD ve Türkiye örneklerinin hepsi birlikte ele alındığında; KÜMED ya da kültür mirası bağlantılı etki değerlendirme çalışmalarında çözülmesi gereken birçok sorun olduğu görülmüştür. Bu sorunların; uluslararası standartların ulusal sisteme uyarlanması, kültürel varlıkların ve etkilerin eksiksiz tanımlanması, koruma ve yönetim arasındaki mesafe, ve etki çalışmalarının katılımla ilişkili olarak güvenilirlik ile şeffaflık dereceleri konularında sınıflandırılabileceği ortaya konmuştur. Araştırmanın temel problemi olan "bütünleşme" ve "bütünlük" kavramlarının koruma, planlama ve etki değerlendirme alanlarındaki anlamlarının irdelenmesiyle başlayan beşinci bölümde; bütünleşik KÜMED modelini oluşturmak amacıyla önce teorik bir çerçeve çizilmiştir. KÜMED için gerekli görülen üç bütünlük boyutu böylece ortaya çıkarılmış ve önerilmiştir. KÜMED-sürdürülebilirlik bağını kurgulayan "yatay bütünlük", KÜMED'in karar verme süreçlerindeki hiyerarşi arayışını ifade eden "dikey bütünlük" ve bu iki bütünlük ile ilişkili olan ama KÜMED içinde asıl uygulanması gereken "süreçsel bütünlük" şemaları önerilmiştir. KÜMED'in miras koruma, yönetim ve planlama ile paralel ilerlemesi düşünülürken, aynı zamanda diğer etki değerlendirme türleriyle de beraber işlemesi öngörülmüştür. Bu da KÜMED'e yatırım ve gelişmeleri önleyen değil, sürdürülebilirlik ilkelerine göre dönüştürülen bir özellik kazandırılmasına bağlanmıştır. Önceki bölümlerin genel bir değerlendirmesi yapıldığında; KÜMED için uygun olanın somut ve soyut birçok dinamiğe ev sahipliği yapan "yer"den yola çıkılması olmuştur. Kentsel tasarımın günümüzde değişen ölçekleri de ele alındığında; bu alanda "yer" tanımlamasına bakılmıştır. Koruma ve kentsel tasarım nüdahalelerinde ortak olan "yer" kültür mirası çevrelerinin kendileridir. Bu nedenle, bütünleşik KÜMED sürecinin kültür mirası koruma-yönetim ile kentsel tasarım süreçlerinin temel basamaklarının paralel olmasını sağlayan bir model önerilmiştir. KÜMED etkisiyle bütünleşik sürecin koruma kararları, yönetim politikaları ve bunların mekansallaştırılması üzerinden yapılması uygun görülmüştür. Bütünleşik KÜMED modelinin akış şemasının tarif ettiği bütünleşik KÜMED modelinin süreci, temelde üç farklı süreci içeren daha büyük bir süreci oluşturan her aşamayı bu aşamadan asıl sorumlu aktörün çalıştığı konuya göre belirlenip yönetilmesini sağlayan bir kurguya sahiptir. Bununla ilgili olarak; önem değerlendirmesi aşamasında ana görev koruma-yönetim planına verilmiştir. Çünkü kültür mirasının en iyi şekilde tanımlayabilecek çalışmanın bu olduğu görülmüştür. Belirtilen bakış açısı, KÜMED modeline ve akış şemasına yansıtılarak toplamda on beş etki değerlendirme aşamasından oluşan bir KÜMED süreci ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Araştırmanın sonuçlarını veren altıncı bölümde, önerilen bütünleşik KÜMED modeline kısaca değinildikten sonra Türkiye için genel önerilerde bulunulmuştur. Bütünleşik KÜMED modelinin, Türkiye'nin mevcut planlama-etki değerlendirme-koruma yasal yönetsel araçlarıyla oluşturulamayacağı, özellikle planlama alanında radikal değişiklikler, etki değerlendirmede muafiyetin kaldırılarak şeffaflık esaslarına geçilmesi ve ülke bütünü için bir koruma çerçevesinin gerekliliğine bağlanmıştır. Araştırma sonlandırılırken tezin bulgularına dayanılarak planlama, etki değerlendirme ve koruma üzerine sürdürülebilecek çalışmalara değinilmiştir. Üç disiplinde de gününümüz koşullarına sürekli adapte olmanın yollarının aranması tezin bütünleşik KÜMED odağından bağımsız olarak öne çıkardığı temel öneri olmuştur.
-
ÖgeKültürel peyzaj alanlarının kolektif hafızadaki sürekliliğini değerlendiren bir yöntem önerisi: Kayseri Derevenk, Gesi ve Koramaz vadi yerleşimleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-03-18)Uygarlıklar tarafından defalarca üretilen kentler, ilk kuruluşundan beri gelen tarihi birikimlerini hafızalarında saklarlar. Tarih içinde ve günümüzde çeşitli uygarlıkların yer değiştirmeleri, yayılmaları ve coğrafyadan etkilenmeleri sonucunda oluşan bu izler, kültürel peyzaj değerlerini oluşturmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde yaşamların hayat bulduğu bu coğrafyalar, bireylerin ve toplumların davranışını ve yaşam biçimlerini etkileyen kolektif belleğin geçtiği alanlardır. Kültürel peyzajlara yaşam veren, insan ve doğanın karşılıklı etkileşimi sonucunda üretilen çevrelerde insanın doğa karşısında sunduğu katkı, o coğrafyada yere özgü değerler oluşturur. Tarihsel süreçte peyzajda yaşamış olan kültürlerin izlerini taşıyan bu değerler, günlük yaşam biçiminin oluştuğu bir sahne ve yaşamın temsil alanı olarak değerlendirilebilir. "Doğa" ve "kültür" arasındaki etkileşimle oluşan kültürel peyzajlar, kültür grubu tarafından belirli bir zamanda yaşamış veya halen yaşamakta olan topluluğun gündelik yaşamlarında sahip oldukları devingen çevrelerdir. Bu çalışma için seçilen vadi yerleşimleri, sahip olduğu coğrafik özelliklerinden dolayı getirdiği korunaklı fiziksel koşullar ve farklı etnik kökenlere sahip topluluğun kültürel etkenlerle şekillenen geçmişten bugüne insan ve doğa arasındaki ilişkiyi yansıtan kültürel peyzaj değerlerine sahiptir. Bu tez kapsamında geçen "peyzaj" kelimesi, insan ve doğanın karşılıklı etkileşimleri sonucu yapılı çevreye yansıyan kolektif hafızanın üretim sahnesi olarak tanımlanmaktadır. Sahne olarak vadilerdeki köy mahali, gündelik sosyo-mekansal etkileşimler aracılığı ile üretilen bir uzam olarak geçmektedir. Örneklem alan Kayseri kenti sınırları içerisinde Melikgazi ilçesinde yer alan Derevenk- Gesi ve Koramaz Vadileri ve içerisinde bulunan yerleşimler, Gayrimüslim – Müslüman nüfusun biraradalıklarını 20. yüzyılın başlarına kadar devam ettirebilmiş ve bunun sonucu olarak somut ve somut olmayan kültür mirası değerlerinin zenginliği açısından değerli bulunduğu için bu tezin örneklem alanını oluşturmaktadır. Geçmişten bu yana sosyal, ekonomik ve kültürel etkenler, vadilerde bulunan bu köylerin doğal ve fiziksel strüktürünün bir parçası olmuştur. Bu kırsal karakterdeki yerleşimler, çeşitli doğal, sosyo – kültürel, ekonomik, siyasi nedenlerden dolayı nüfus kaybına uğramıştır ve halen de nüfus kayıpları devam etmektedir. Bu kayıplara rağmen her yerleşim kendine özel hafızaları, eylemleri ve olayları ile geçmişe ışık tutmaktadır. Farklı kökenlere ait toplumların bir arada yaşadığı yerleşimlerde ve buna bağlı olarak oluşan hafıza peyzajları bize yerleşimlerin fiziksel olmayan zihinsel katmanlarını ortaya çıkarmakla birlikte geçmişe dönük yaşantılarla ilgili de ipuçları vermektedir. Bu ipuçlarına ulaşabilmek için bu çalışmada çeşitli yöntemsel öneriler bir arada ve ardışıl olarak denenmiştir. Derevenk, Gesi ve Koramaz vadilerinde yer alan 14 yerleşimin kültürel peyzaj değerlerinin tespit edilebilmesi ve ve bu ögelerin yaşayan hafızadaki sürekliliği veya süreksizliğinin saptanabilmesi için önerilen çoklu yöntem modeli 2 aşamadan oluşmaktadır. Öncelikli olarak veri toplama ve üretme kısmından oluşan bu çalışma sonrasında da elde edilen verilerin değerlendirme ve yorumlama kısmını içermektedir. Veri toplama ve üretme aşamasında mevcut durum analizi, hafıza düğüm noktaları analizi ve hatırlatma topografileri analizi çalışmaları yapılarak vadi yerleşimlerinin 19. yüzyıldan günümüze kadarki olan kültürel peyzaj değerlerine ulaşılmaya çalışılmıştır. Veriyi yorumlama kısmında çeşitli temsil araçları kullanılarak tanımlanan kimlik bileşenleri doğrultusunda hafıza peyzaj kimlik kartı başlığında; doğal çevre, fiziksel çevre, sosyo+ çevre ve kolektif hafıza kimlik bileşenleri olarak temsil edilmiştir. Bu çalışmadan elde edilen bulgular sonrasında her bir vadi için yaşayan hafıza peyzajı diagramında sonuç değerlendirmeleri yapılmıştır. En son olarak uluslararası deklerasyonlara, çalışma yöntemine ve alana dair kültürel peyzaj değerlerinin sürekliliğini sağlamak için öneriler geliştirilmiştir. Bu çalışmada kırsal alanlarda envanter ve yazılı belge bulunmamasından dolayı yöntem geliştirme üzerine yoğunlaşılmıştır. Bu çalışmada önerilen yöntem gerek üzerinde çalışılan vadi yerleşmeleri gerekse de benzer alanlar için özgün bir çalışmadır. Özellikle kırsal karekterdeki yerleşmelerde yapılacak ileri çalışmalarda önemli bir örnek veri seti ve yorumu sunmaktadır.
-
Ögeİmar planı değişikliklerinin yasal, mekânsal ve kentsel rant perspektifinden incelenmesi: İstanbul örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-09-28)Dünya genelinde planlama sistemleri planlarda kesinliği amaçlayan plan bazlı sistem (Kıta Avrupa/Amerikan modeli) ve planlarda esnekliği öncüleyen proje bazlı sistem (İngiliz modeli) olarak ikiye ayrılmaktadır. Ülkelerin hukuksal ve tarihi geçmişleri planlama sistemlerinin farklılaşmasında belirleyici rol oynamıştır. Örneğin, proje bazlı sistemin vakaya göre oluşu ve planlama otoritelerine geniş takdir yetkiler sunması, İngiliz hukuk sisteminin; plan bazlı sistemde ise, planların esneklik ve takdir yetkisine olanak tanımaması Kıta Avrupa hukuk sisteminin bir sonucudur. Proje bazlı sistem, İngiltere, İrlanda, Yeni Zelanda gibi ülkeler tarafından uygulanmakta iken; plan bazlı sistem ise Almanya, İtalya, İspanya ve birçok Avrupa ülkesi tarafından uygulanan planlama sistemidir. Japonya, Hong Kong gibi ülkeler ise plan bazlı sistemin yasal bağlayıcı yönüyle, proje bazlı sistemin uzlaşmacı yönünü sentezleyerek "hibrit" planlama sistemi benimsemiştir. Son zamanlarda yapılan akademik çalışmalar plan bazlı sistemi benimseyen ülkelerin ve proje bazlı sistemi benimseyen ülkelerin planlama sistemleri açısından bir diğerine doğru hibritleşme eğiliminde olduklarını ortaya koymaktadır. Proje bazlı sistemin uygulandığı ülkeler, planlama sisteminin çok esnek olmasından ve yasal bağlayıcılığı olmamasını eleştirerek, planlarda esneklik alanının daraltılmasına yönelik yaklaşımlar benimserken, plan bazlı sistemin uygulandığı ülkeler ise planlama sisteminin katılığını ve takdir yetkisine olanak tanımamasını eleştirerek, kentlerdeki dinamik gelişmeler karşısında planları esneklik sağlayacak politikalar geliştirmektedir. Teoride plan bazlı sistem olarak bilinen Türk planlama sistemi ise uygulamada proje bazlı sisteme geçiş sürecindedir. Planlama yetkisinin yerel otoritelerden merkezi yönetim birimlerine kadar geniş bir yelpazede dağılmış olması bu hibritleşme sürecini hızlandırmaktadır. Öte yandan plan değişikliği prosedürünün kolaylaştırılması, plan değişikliğinin ve özel amaçlı planlarının sayıca artması ve bu araçların sık uygulanması söz konusu hibritleşmeyi artıran diğer başlıca nedenlerdendir. Proje bazlı sistemin ve plan bazlı sistemin plan değişikliklerine yaklaşımları birbirinden farklıdır. Planların yasal olarak bağlayıcı olmadığı proje bazlı sistemde, genel stratejiyle uyumlu bulunan plan teklifleri, geniş takdir yetkileri ile donatılmış planlama otoritelerince onaylanmaktadır. Plan bazlı sistemde ise yasal bağlayıcı olan planların değiştirilmemesi esas olup, planlarda değişikliğin ancak zorunluluk hallerinde ve birtakım prosedürlerin yerine getirilmesiyle mümkün olabilmektedir. Bu sistemde esneklik ve takdir yetkisi oldukça sınırlı olsa da özellikle neo-liberal politikaların baskısıyla ivme kazanan kentlerin dinamik gelişimleri karşısında katı ve kesinlik içeren planlar yetersiz kalmakta ve birtakım parçacıl müdahale araçları ile planlara esneklik ve takdir yetkisine olanak sağlanmaya çalışılmaktadır. Plan bazlı sisteme esneklik sağlanmasında kullanılan en önemli parçacıl müdahale araçlarından biri plan değişiklikleridir. Proje bazlı sistemin esneklik temeli üzerine kurgulandığından dolayı planlara sonradan yapılan plan değişiklikleri sonucu oluşan negatif dışsallıkların bertaraf edilmesi, bu olumsuzluklara karşı plan teklifini sunanlara getirilen birtakım yükümlülükler aracılığıyla daha kolay olmakta iken, plan bazlı sistemin esnekliğe olanak tanımaması nedeniyle daha zor olmaktadır. Bununla birlikte plan bazlı sistemlerde proje bazlı pratikler gün geçtikçe daha yaygın hale gelmektedir. Proje bazlı pratikler, özellikle neo-liberal politikaların ortaya çıkardığı yatırım baskılarının planlama sistemine eklemlenmesinde uygulanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, plan bazlı sistem içinde proje bazlı pratiklerin Türk planlama sistemine, kent mekânına ve kentsel ranta etkisini, İstanbul'da ki imar planı değişiklikleri üzerinden incelemektir. Çalışma alanı olarak neo-liberal politika etkilerinin en yoğun olarak görüldüğü, Türkiye'nin en büyük kenti olan İstanbul Metropoliten Alanı seçilmiştir. 2009-2018 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından onaylanmış 17.369 adet değişiklikleri konularına göre gruplandırılarak yarı yapılandırılmış görüşmeler ve mekânsal analizler yapılmıştır. Plan değişikliklerine ilişkin detaylar incelendiğinde yönetmelikte tanımlanan plan değişikliğine ilişkin konular kapsamına girmeyen plan değişikliklerinin yapıldığı tespit edilmiştir. Yönetmelikte plan değişikliğine ilişkin konular dört başlıkla sınırlandırılırken, tez kapsamında yapılan çalışmalarda ise uygulamada on iki farklı konuda plan değişikliğinin yapıldığı belirlenmiştir. Bu konu başlıklarından sehven yapılan hataların düzeltilmesi kapsamında olan plan değişiklikleri, uygulama işlemlerine yönelik plan değişiklikleri ve plan değişikliği prosedürü ile yapılması mümkün olmayan plan değişiklikleri tez kapsamı dışında bırakılmıştır. Çalışma sonuçları, plan değişikliklerinin, plan bazlı sistemin proje bazlı sisteme evrilmesinde kullanılan önemli bir araç olduğunu ve plan değişikliklerinin kamu kullanımına ayrılmış alanlarda daha çok yapıldığı ve plan değişikliklerinin MİA ve alt merkez ilçelerde yoğunlaştığı görülmekle birlikte, farklı plan değişikliği gruplarında mekânsal sonuçların farklılaştığını göstermektedir. Bu durumun sebebi merkez ve alt merkezdeki arazi değerlerinin yüksek olması, bu alanlarda yapılaşma baskılarının fazla olması ve bu ilçelerin erişilebilirlik değerlerinin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca plan değişikliklerinin daha çok özel sektör talepleri ile gerçekleştiği ve bu taleplerin erişilebilirlik değerlerinin yüksek olduğu MİA komşuluğunda bulunan ilçelerde yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Piyasa temelli yapılan plan değişiklikleri yönetmelikte plan değişikliği amaç unsuru olan kamu yararı gerekçesinin tartışılmasına neden olmaktadır. Çalışma sonuçları, devlet tarafından kabul edilen kamu yararı uygulaması ile plancıların kabul ettiği kamu yararı arasında önemli bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. Yerel plan değişikliklerinde, devletin uyguladığı kamu yararı uygulamalarında, devletin kamu yararı ideolojisini sermaye ve yatırımları destekleyecek şekilde veya tartışmalı olduğu düşünülen kararları meşrulaştırmak için kullandığı görülmektedir. Yine çalışma bulgularında yer alan plancıların görüşlerine göre değişiklikler incelendiğinde İstanbul'da yapılan plan değişikliklerinin %61,5'inin kamu yararına uymadığı ortaya çıkmaktadır. Öte yandan; plan değişiklikleri İstanbul Metropoliten Alan geneline yayılmış olsa da merkez ve ikincil merkez ilçelerde yoğunlaşmaktadır. Bu durumun bu ilçelerdeki arazi ve erişilebilirlik değerlerinin yüksek olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Plan değişikliklerinin mekânsal davranışları incelendiğinde, plan değişikliklerinin E-5 Karayolu, TEM Otoyolu, Kennedy Caddesi, Şile Otobanı gibi ana ulaşım aksları etrafında, büyük ölçekli özel ve kamu yatırımlarının etraflarında kümelendikleri tespit edilmiştir. Bu durumda yine erişilebilirlik ve arazi değerlerinin yüksek olması ile açıklanabilir. Ek olarak, arazi fiyatları ile plan değişiklikleri arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Ancak plan değişiklikleri her zaman arazide değer artışına neden olmamaktadır. Değerin değişmediği veya değerin azaldığı plan değişiklikleri de yapılmaktadır. İstanbul özelinde yapılan analizlerde, plan değişikliklerinin merkez, alt merkez ve çeper ilçelerin hepsinde arazi değerinin yüksek olduğu yerlerde yoğunlaştığı tespit edilmiştir. Mekânsal olarak arazi değerinin yüksek olduğu yerleri tercih eden plan değişiklikleri aynı zamanda arazideki değerin daha da çok artmasına neden olmaktadır. Sonuç olarak plan değişikliklerinin arazi fiyatları ile ilişkisine yönelik yapılan analizlerde, plan değişiklikleri ile arazi değerleri arasında çift yönlü pozitif bir ilişki olduğu saptanmıştır.
-
ÖgeXIX. yüzyılda ve XX. yüzyıl başında doğal, sosyo-ekonomik ve politik olayların İstanbul'un mekansal gelişimine etkileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-07-12)XIX. yüzyıl Avrupa'da olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu kentlerinde de önemli değişim ve dönüşüm süreçlerinin yaşandığı bir dönemdir. Tanzimat'ın ilanıyla birlikte İmparatorluk tarihinde ilk kez "kent" kavramı tartışılmaya başlanmış, "kentsel mekan" yasal-yönetsel araçlarla düzenlenmeye çalışılmıştır. İlk planlama pratiklerini de temsil eden bu sürecin en net şekilde yaşandığı bölge ise İmparatorluğun Avrupai yüzünü de temsil eden Beyoğlu'dur. XVI. yüzyıldan bu yana kurulan elçilik sarayları ve çevrelerinde gelişen küçük yerleşim birimleri ile yavaş bir kentsel yayılma süreci yaşayan Beyoğlu XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu durumun tam tersi bir ivmeyle hızla kentleşmeye başlamıştır. Bu kentleşme süreci birçok yazılı kaynakta anlatılmakta, bu kaynaklarda harita, fotoğraf, gravür vb. görsel araçlarla detaylı açıklamalar yer almaktadır. Bu çalışma kendisinden önce hazırlanan çalışmalardan farklı olarak literatür verilerini HGIS (Historical Geographical Information Systems) araçları ile sorgulamak üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu sorgulamayı yaparken İstanbul ve Beyoğlu'nu en çok etkileyen üç ana konu temel alınmıştır. Bunlar yasal ve kurumsal yapı, sosyo-ekonomik yapı ve afetlerdir. Tez çalışmasının amacı, bu üç ana konu kapsamındaki farklı süreçler ve olaylar nedeniyle ortaya çıkan mekansal değişimi, İstanbul'un eski haritaları ile döneme ilişkin diğer belgeler (gravürler, yasal düzenlemeler, afetlere ilişkin kayıtlar vb.) üzerinden okumak ve CBS'nin kullanıldığı yöntemler ile bu değişimin mekansal etkilerini ortaya koymak olarak belirlenmiştir. Bu amaca yönelik olarak gerçekleştirilen değerlendirme ve analizler aşağıdaki başlıklar kapsamında ele alınmıştır: - XIX. yüzyıl ve XX. yüzyıl başında İstanbul'da yasal-kurumsal yapı ve sosyoekonomik yapıda meydana gelen değişimler ile afetler sonucunda ortaya çıkan değişimlerin kentsel mekanda yansımaları. - XIX. yüzyıl ve XX. yüzyıl başında Beyoğlu'nda yasal-kurumsal yapı ve sosyoekonomik yapıda meydana gelen değişimler ile afetler sonucunda ortaya çıkan değişimlerin kentsel mekanda yansımaları. - Beyoğlu kentsel mekanındaki değişimlerin HGIS araçları kullanılarak eski haritalar aracılığıyla ortaya konulması. Bu kapsamda çalışmada kullanılan yöntemin ilk aşaması içerik analizi olmuştur. İçerik analizinden araştırma sürecinde toplanan verileri açıklayacak kavram ve ilişkiler ortaya konulurken faydalanılmıştır. Böylece veri setleri daha anlaşılır bir biçimde düzenlenerek yorumlanabilmiştir. Yöntemin ikinci aşaması ise çalışma kapsamında kullanılmasına karar verilen eski haritaların CBS ortamına aktarılması, gerçek coğrafi koordinatlarına oturtulması ve haritalardaki raster verilerin vektörel veriler haline getirilerek CBS ortamında sorgulanabilen bir veri tabanı elde edilmesinden oluşmaktadır. Bu yönteme dahil edilen ve Beyoğlu'nu kapsayan üç dönem haritası G. d'Ostoya (1858-1860), R. Huber (1887-1891) ve C. E. Goad'a (1905) aittir. Bu üç harita da kentsel dokuda yer alan öğelerin mekansal formlarına yönelik benzer detaylar içermektedir. Bu ortak noktalardan faydalanarak haritaların içerdiği veriler Beyoğlu kentsel mekanını analiz etmek amacıyla kullanılmıştır. Yapılan analizler ile literatürde yer alan yazılı kaynaklardan elde edilen bilgilerin mekandaki yansımalarını görselleştirmek mümkün olmuştur. Bu kapsamda Beyoğlu ölçeğinde ele alınan ilk konu, tez çalışmasının akış şemasına da uyumlu olacak şekilde, yasal ve kurumsal yapıda meydana gelen değişimler ile mekansal yansımaları olmuştur. Beyoğlu'ndaki kurumsal yapının temelinde XVI. yüzyıldan beri burada yer seçen elçilikler yer almaktadır. Elçiliklerin yüzyıl boyunca artan sayıları ve nüfuzu haritalara da yansımış ve kentsel mekandaki dağılımları hazırlanan şemalar ile ortaya konulmuştur. VI. Daire'nin kurulmasının ardında bile elçilikler ve onlara bağlı yabancı grupların gücünün olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Kurulduğu günden itibaren kentsel mekanı düzenlemek amacıyla önemli işler gerçekleştiren VI. Daire'nin yürüttüğü yol genişletmeleri, tramvay ve tünel gibi alternatif ulaşım hattı düzenlemeleri, surların yıkımı, yeni yerleşim alanlarının açılması, yeni hastanelerin kurulması, yeşil alan ve meydanların düzenlenmesi gibi mekansal birçok konu Ostoya, Huber ve Goad Haritaları'nın karşılaştırıldığı şemalar yardımıyla ele alınmıştır. Şemalarda mekansal karşılığı görülebilen kurumsal yapılardan diğerleri ise güvenlik ve sağlık hizmetlerinin temsilcisi olan karakol ve hastane yapıları ile İmparatorluğun askeri reformlarının temsilcisi kışlalar olmuştur. Tez çalışmasında ele alınan ikinci ana konu ise sosyo ekonomik yapıda meydana gelen değişimler ve kentsel mekanda yansımalarıdır. Bu konu aynı zamanda haritalarda en çok karşılık bulan konudur. XIX. yüzyılın ikinci yarısında özellikle Kırım Savaşı ardından artan nüfus ile birlikte büyüyen yerleşim lekesi haritalar üzerinden net olarak okunabilmektedir. Bu nüfusun kozmopolit yapısı literatür kaynaklarında sıkça belirtilen bir husustur. Haritalardaki dini yapılar hem bu bağlamda hem de hangi grupların semtin hangi bölgesinde yerleştiği konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Bu konudaki önemli bir katkı da yine haritalar üzerinde görülen eğitim kurumlarının incelenmesi sonucunda elde edilmiştir. Eğitim kurumlarının kentsel doku içerisindeki dağılımı ve ait oldukları grup/cemaati gösteren isimleri, sosyo-kültürel yapının kentsel mekandaki yansımalarını en net şekilde ortaya koymaktadır. Beyoğlu'nun sosyo-kültürel yapısındaki değişim konut morfolojilerine de yansımıştır. XIX. yüzyıl başındaki tekil aile konutlarının yerini alan büyük konakların ardından ortaya çıkan sıra evler ve apartmanlar yüzyılın sonunda baskın konut türü olarak göze çarpmaktadır. Bu kronolojik değişim Ostoya, Huber ve Goad Haritaları karşılaştırılarak ortaya konulmuş, özellikle Goad Haritası Beyoğlu'nun XX. yüzyıl başında artık bir kimlik öğesi haline gelmiş apartmanlarını görebilmek açısından önemli bir kaynak olmuştur. Yerleşim alanındaki bu gelişmeler içerisinde ticari merkez de büyümeye ve gelişmeye devam etmektedir. Ticaret ve hizmet seköründeki yükselişin mekandaki temsilcileri erken dönem ofis yapıları sayılabilecek hanlar ve otellerin Goad Haritası'nda kentsel mekanda yoğun şekilde yer seçtiği görülmüştür. Genel ticaret ve hizmet lekesindeki artış da bu duruma paralel bir seyir izlemekte ve Ostoya Haritası'nda suriçinde kısıtlanmış merkezin, semtin kuzeyine doğru genişleme süreci Huber ve Goad Haritaları'nda adım adım izlenebilmektedir. Kentsel mekanın bu devinimi içerisinde kültürel çevre de değişikliğe uğramış, yüzyılın ortasındaki birkaç eğlence yapısı yerini yüzyıl sonunda çeşitlenmiş kültürel yapılara bırakmıştır. Bu konuda da en büyük kanıtı yine haritalar sunmaktadır. Haritaların sosyo-kültürel hayatın gelişimine yönelik sunduğu bir diğer önemli done de Beyoğlu kentsel mekanına kazandırılan açık ve yeşil alan düzenlemeleridir. Yüzyılın ikinci yarısına kadar mezarlık alanı olarak kullanılan kısımların, dönüşüm çalışmalarına dahil edilerek yeşil alan olarak düzenlenmesi Pera halkının sosyo-kültürel taleplerine cevap veren önemli gelişmelerdendir. Tüm bu düzenlemeler ve mekan üzerinde gerçekleşen değişimler, zaman zaman afetler nedeniyle sekteye uğramış ya da afetler ardından farklı bir yön kazanmıştır. Yüzyıl boyunca kentsel dokuya en büyük zararı veren yangınlar, bir noktadan itibaren kentsel çevreyi düzenlemek konusunda fırsat olarak görülmüştür. Yeni yol düzenlemeleri, binaların ahşaptan kagir malzemeye geçişi, yeni kat yüksekliklerinin belirlenmesi gibi detaylar büyük yangınlar ardından uygulanma fırsatı bulabilmiştir. Bu yangınlardan en büyüğü olan 1870 tarihli Pera Yangını bölgenin neredeyse tamamen yenilenmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Yangınlar sonrasında ortaya çıkan bu değişiklikleri izlemede de haritalar başarılı sonuçlar ortaya koymuştur. Özellikle Ostoya Haritası ile diğer iki haritanın karşılaştırılması kentsel dokunun ne büyüklükte bir değişime uğradığının anlaşılması bakımından yararlı olmuştur. Deprem ve salgınlar da XIX. yüzyılda görülen afetler arasında yer almakla birlikte mekansal değişim anlamında izlenebilecek sonuçlar ortaya çıkarmamışlardır. Sonuç olarak tez çalışması, başta ortaya koyduğu amaca ulaşmış ve literatürde yer alan yazılı bilgilerin CBS araçları kullanılarak haritalar aracılığıyla ortaya konulabileceğini kanıtlamıştır. Tez çalışmasının ortaya koyduğu yöntem ile doğal, yasal ve sosyoekonomik süreçlerin ortaya çıkardığı mekansal etkilerin izlenebilmesi ve görselleştirilerek sunulabilmesi mümkün olmuştur. Bu yönüyle diğer çalışmalardan ayrılan tez çalışması aynı zamanda CBS'nin ve dolayısı ile HGIS'in kentsel çevrede ortaya çıkan değişimleri izlemede güvenilir bir araç olarak kullanılabileceğini de göstermiştir.
-
ÖgeKentsel yenileme alanlarında arazi değer artışlarının kamuya kazandırılması için yöntem önerisi: Fikirtepe örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-02-11)Kentlerde, her geçen gün artan kentsel ihtiyaçları karşılayabilmek, mali kaynakların yetersizliği nedeniyle önemli bir konu haline gelmiştir. Bu nedenle, merkezi ve yerel yönetimler yeni mali kaynaklar oluşturma arayışlarına girmişlerdir. Arazinin değerinin kamu tarafından oluşturulduğu ve bu nedenle de yine kamu yararı için kullanılması gerektiği fikrinden yola çıkarak değer artışının kazanımına yönelik araçlar geliştirilmiştir. Değer artışının kamuya kazanımı, kamunun yaptığı kentsel yatırımdan ve plan kararlarından dolayı artan değerin kısmen veya tamamen kamu yararı için kullanılmasını ifade etmektedir. Diğer bir deyişle, mülk sahibinin bir etkisi olmadan, kamudan kaynaklı yatırım veya kararları içermektedir. Bu yöntem ile kentlerin ekonomik olarak sürdürülebilirliğinin sağlanması hedeflenmektedir. Planlama sistemleri esneklik ve kesinlik arasında ikilemde kalmaktadır. Her ülkenin sisteminde esneklik ve kesinlik bulunmakla birlikte dereceleri değişmektedir. Kesinlik özelliğinin ön planda olduğu sistemler düzenleyici planlama sistemleri olup, planlar yasal olarak bağlayıcı, kolay kolay değiştirilemeyen, kademelenmenin çerçevesinde hazırlanmaktadır. Esnekliğin ön planda olduğu ülkelerde ise takdire dayalı ve duruma göre karar verme yaklaşımı benimsenmiş olup, planlar yol gösterici nitelikte hazırlanmaktadır. Örneğin, İngiltere planlama sistemi takdire dayalı esnek özellikleri ile ön plana çıkarken, İspanya planlama sistemi kesinliğe dayalı bir sistemdir, Hollanda ise kesin planlama sistemi geleneğinden gelmekle birlikte son yıllarda esnek bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu ülkelerde, uygulama yöntemleri farklı olsa da değer artışı kazanımında planlama anlaşmaları önemli bir araç olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye planlama sistemi ise teorik olarak kesinlik içermesine rağmen, uygulamada her geçen yıl esnek bir sisteme doğru ilerlemektedir. Türkiye'de değer artışının kamuya kazanımı için bazı araçlar bulunmaktadır. Bu araçların bir kısmı yasal kaynaklarda tanımlanırken, bir kısmı da plan ya da özel hukuk kuralları ile gerçekleşmektedir. 2000'li yıllardan itibaren kentsel yenileme uygulamalarının özellikle deprem riskinden dolayı hız kazanmasıyla, bu konuda yürürlüğe giren yasalarda artan bir esnekliğin şekillendiği görülmektedir. Kentsel yenileme uygulamaları, kentlerde önemli bir araç olmakla birlikte özellikle ekonomik yetersizlikler nedeniyle gerekli hız ve kapsamda yapılamamaktadır. Kentsel yenileme uygulamaları özellikle sosyal ve teknik altyapının yenilenmesinden dolayı önemli maliyetleri olan uygulamalar olup, bir taraftan da yeni plan kararlarının getirildiği alanlardır. Bu noktada, değer artışının kamuya kazanımı yaklaşımı, plan kararları ile artan değere karşılık olarak mülk sahiplerinin veya yüklenicilerin artan değeri kente katkı sunması yaklaşımı, kentsel yenileme alanlarında önemli olmaktadır. Türkiye'de kentsel yenileme uygulamalarını teşvik etmek için bir dizi politika, plan kararların ilave yapılaşma hakları getirilmekle birlikte değer artışının kamuya kazanımına ilişkin bütünleşik bir politika geliştirilmemiştir. Hatta imar mevzuatına eklenen değer artışı payından kentsel yenileme alanları da muaf tutulmuştur. Türkiye'de kentsel yenileme alanlarında, planlama sisteminin esnek veya kesin olmasına göre, değer artışı kazanımı araçlarını ve bu kazanımın aktörler arasındaki paylaşımının irdelendiği bu tez çalışmasında, Türkiye'de kentsel yenileme alanlarında artan değerin kamuya kazanımı için yöntem geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışma için Fikirtepe kentsel yenileme alanı örneklem alan olarak seçilmiştir. Fikirtepe Kentsel Yenileme Alanındaki ilk planlama çalışmaları ıslah imar planlarıyla başlayıp, daha sonra, 2005 yılında Özel Proje Alanı ve 2013 yılında Riskli Alan ilan edilmesi ile devam etmiştir. Bu süreçten açıkça anlaşılacağı üzere, son on beş yıldır alanda düzenleyici planlama sisteminden uzak bir yaklaşım geliştirilmiştir. Fikirtepe kentsel yenileme alanında, esnekliğin ön planda olduğu takdire dayalı planlama yaklaşımı ile uygulama yapılmış olup, özellikle ilave yapılaşma hakları ile ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda değer artışının da yüksek olduğu bir kentsel yenileme uygulamasıdır. Ancak artan bu değerin kamuya kazanımı için sistemli bir politika geliştirilmeyip, plan notlarında getirilen hükümler ile değer artışının kamuya kazanımı hedeflenmiştir. Ancak, bu değer kazanımı yaklaşımı ile aktörler arasındaki dağılım irdelendiğinde değer artışının kamuya kazanımının, diğer aktörlere oranla az olduğu görülmektedir. Değer artışının kamuya kazanımını bir politika kapsamında yürütmek, günümüz kentlerinin ekonomisi ve özellikle kentsel yenileme uygulamalarının sürdürülebilirliğini sağlamak için önem arz etmektedir. Türkiye'de kentsel yenileme uygulamalarında gerek maliyetler, gerekse anlaşmalara ilişkin belirsizlikler uygulamaları olumsuz etkilemektedir. Türkiye'de kentsel yenileme uygulamalarının ekonomik olarak sürdürülebilirliğini sağlayabilmek için kamuya değer kazanımını artırmak gerektiği hipoteziyle başlayan bu çalışmada, uluslararası deneyimler ile Türkiye'de yaşanan kentsel yenileme sorunları birleştirildiğinde kamu hukukunda tanımlanacak Planlama Anlaşmaları çözüm olarak ön plana çıkmaktadır. Çalışma bulguları, ülkemizde kentsel yenileme ile ilgili son yasal düzenleme olan 6306 sayılı kanuna göre yapılan uygulamalarda, kanundan gelen muafiyetler ve teşvikler ile ilave yapılaşma hakları birleştiğinde, belirlenen sürede tamamlanan projelerde, değer artışının büyük payının mülk sahiplerine kaldığını göstermektedir. Bu noktada, konut arz ve talebinin yüksek olduğu kentsel yenileme projeleri tamamlandığında, mülk sahiplerinden alınacak iyileştirme vergisi ile kentsel yenileme uygulamalarının sürdürülebilirliği sağlanabilecektir. Değer artışı kazanımı kavramına yönelik önerileri yaklaşımının, kentsel alanlarda çok daha geniş bir çerçevede, kentsel yenileme dışında bütün diğer müdahale biçimlerini de içerecek bir şekilde geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak, bu tez çalışmasında, tez sınırları da dikkate alınarak, öneri yaklaşım geniş bir çerçeve yerine, mevcutta var olan planlama sistemi dikkate alınarak sadece kentsel yenileme alanlarına yönelik önerilmektedir. Özellikle, İstanbul gibi deprem riski ile karşı karşıya olan kentlerde, kentsel yenileme uygulamaları ile kenti depreme dayanıklı hale getirmek önemli olmaktadır. Kentsel yenileme projelerinin içerdiği yüksek maliyetler hesaplandığında, değer artışının kazanımı politikası gerçekleştirmeden devletin bu projeleri sürdürülebilir bir şekilde yapması mümkün gözükmemektedir. Kentsel yenileme uygulamalarının bütün kente, sürdürülebilir şekilde yapabilmesinin en önemli araçlarından biri, değer artışının kazanımını politikası oluşturulmasıdır.