LEE- Şehir ve Bölge Planlama-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 30
  • Öge
    Kent planlamada sosyal sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesi için bir model önerisi: Ankara Dikmen Vadisi örneği
    (Graduate School, 2023-05-29) Atalay, Hilay ; Gülersoy Zeren, Nuran ; 502082806 ; Şehir ve Bölge Planlama
    Sürdürülebilirlik kavramı; dünyanın evrensel sorunlarına çözüm üretme amacıyla geliştirilmiş olmakla birlikte, kuramsal ve uygulamaya yönelik ilkeleriyle bir çok farklı alanda önemli bir konu haline gelmiştir. Sürdürülebilir gelişmenin kuramsal ve kavramsal altyapısında; çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliğin bütünleşik, birbiri ile ilişkili olarak değerlendirilmesi önemli bir gerekliliktir. 1980'li yıllarla birlikte, kentsel nüfusun hızla artmasıyla ve küreselleşme süreciyle birlikte kentler, hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiştir. Bu süreç hem kentsel alanların tahrip olmasına hem de kentler arasında çekim merkezi olmak için bir rekabet ortamı oluşmasına neden olmuştur. Bu tahribat kentlerde; fiziksel, sosyal ve ekonomik tahribatlara neden olmuş ve kentlerin tüm bileşenleri ile sağlıklaştırılması ihtiyacını doğurmuştur. Kentlerin yeniden yapılandırılması sürecinde, sürdürülebilir politikalar uygulanmaya başlamıştır. Kentlere yapılan müdahalelerde, sürdürülebilirliğin çoğunlukla çevresel ve ekonomik bileşenine odaklanılması; sosyal boyutunun göz ardı edilmesiyle kentlerde, mekân organizasyonunda eşitsizlik, yetersizlik, güvensizlik, sosyal dışlanma ve sosyal bütünlüğün sağlanamaması gibi bir çok sorun oluşmuştur. Kent planlamada sürdürülebilirliğin sağlanmasında, çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik boyutlarına bütünsel bir bakış açısıyla ele alınması gerekliliğinden yola çıkılarak, değişen koşullar karşısında sürdürülebilir kentler/kentsel alanlar oluşturulmasında sosyal sürdürülebilirliğin kavramsal altyapısının oluşturulmasının bir gereklilik olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, bu çalışmada Türkiye'de kentlere yapılan müdahalelerde, kentsel projelerin çoğunlukla fiziksel ve nadiren de ekonomik yapıdaki sorunlara çözüm arayışında olmasıyla sınırlı kalmasına ve mekânsal sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için sosyal yapının dikkate alınmayıp yok sayılması problemine odaklanılmaktadır. Bu problemden yola çıkılarak, tez çalışmasında "Kent planlamada Türkiye için sosyal sürdürülebilirlik kriterleri, hedefleri, göstergeleri nelerdir ve sosyal sürdürülebilirlik hangi yaklaşım ve planlama yöntemi ile ölçülür ve değerlendirilir?" temel sorusuna yanıt aranmaktadır. Bu kapsamda araştırmanın amacı; bütünsel bir yaklaşımla, kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlamasında Türkiye için sosyal sürdürülebilirlik kriterlerini, hedeflerini, göstergelerini belirlemek ve kent planlamada Türkiye'de uygulanabilecek sosyal sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesi için bir model geliştirmektir. Beş bölümden oluşan araştırmanın birinci bölümü olan giriş bölümünde; çalışmanın temel sorunsalı ve problemi açıklanmaktadır. Bu bağlamda; araştırmanın amacı, hedefleri, araştırma sorularının aktarılmasının ardından, araştırmanın kapsamı ve yöntemi bu bölümde sunulmaktadır. Araştırmanın "Sürdürülebilirlik Kavramı ve Kent Planlama" başlıklı ikinci bölümünde; sürdürülebilirliğin kuramsal ve kavramsal altyapısının sunulmasıyla "Sürdürülebilirlik kentsel sistemlerle nasıl ilişkilendirilir? araştırma alt sorusuna yanıt aranmaktadır. Bu kapsamda; sürdürülebilirlik kavramının ortaya çıkışı ve gelişimi, sürdürülebilirlik bileşenleri, sürdürülebilirlik ve kent planlama konuları çalışmanın amaç ve hedefleri kapsamında değerlendirilmektedir. Araştırmanın "Sosyal Sürdürülebilirlik Kavramı, Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi" başlıklı üçüncü bölümünde; araştırmanın temel konu alanını oluşturan sosyal sürdürülebilirliğin kuramsal ve kavramsal altyapısı sunulmaktadır. "Sosyal sürdürülebilirlik kavramı ile kent planlama nasıl bir etkileşim içerisindedir? araştırma alt sorusunun cevaplaması için; literatür taraması sonucunda, sosyal sürdürülebilirlik kavramını tanımlayan konular, bu konuların gelişim/değişim süreci ve kavramla ilgili geliştirilen farklı yaklaşımlar sosyal sürdürülebilirlik tanımlamaları üzerinden değerlendirilmektedir. Sosyal sürdürülebilirlik kavramı ile ilgili temel konuların belirlenmesinden sonra "Kentlerin/kentsel alanların sosyal sürdürülebilirliğinin ölçülmesinde kullanılan temel kriterler, göstergeler, değerlendirme yöntemleri nelerdir?" bu bölümün ikinci araştırma alt sorusu cevaplanmaktadır. Literatürde yer alan, sosyal sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesi ile ilgili uluslararası kuruluşların ve bilimsel araştırmaların yaptığı çalışmalar değerlendirilmekte ve tartışılmaktadır. Sosyal sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirmesi için tüm kentsel alanlarda kullanılabilecek, karma ve bütüncül verilerin, değerlendirme sisteminin kullanabileceği, kapsamlı bir modelin oluşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır. Araştırmanın özgün kısmı olan dördüncü bölümünde; "Sosyal sürdürülebilirliğin bütünleşik sistemde sağlanıp sağlanamadığının ölçülmesi ve değerlendirilmesi için hangi kriterler ve göstergeler ele alınmalıdır? Sosyal sürdürülebilirlik göstergeleri bütünleşik sistemde nasıl değerlendirilir?" araştırma soruları cevaplanmaktadır. Sosyal sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesi için kent planlama alanında uygulanabilecek bir model önerisi sunulmaktadır. Sosyal Sürdürülebilirliğin Ölçülmesi ve Değerlendirilmesi İçin Model Önerisi; sosyal sürdürülebilirliğin temel konularını/kriterlerini, sosyal sürdürülebilirliğin sağlanması için hedefleri ve bu hedefleri ölçmeyi ve değerlendirmeyi sağlayacak göstergeleri tanımlamaktadır. Modelde, Demografi ve İstihdam, Erişilebilirlik, Eğitim ve Yetenekler, Sağlık, Barınma, Güvenlik, Aidiyet, Katılım, Sosyal Sermaye ve Sosyal Bütünlük, Kentsel Yaşam Kalitesi Memnuniyeti ve Hizmetlerin Yeterliliği olarak belirlenen 10 kriter kapsamında, 12 hedef, 24 alt hedef ve bunların gerçekleşme durumunu tespit etmek için 45 gösterge ve 72 gösterge tanımı belirlenmiştir. Sosyal sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesi modeli, karar vericiler ve paydaşlar için, kentsel alanlara yapılacak müdahaleler öncesinde ve yapılan müdahaleler sonrasında toplumsal sürdürülebilirliğin sağlanamadığı konuların tespiti ve iyileştirilmesine yönelik bir araç olarak önerilmektedir. Araştırmanın diğer özgün kısmı; "Sosyal Sürdürülebilirliğin Ölçülmesi Ve Değerlendirilmesi Modelinin Uygulanması: Ankara Dikmen Vadisi Örneği" başlıklı beşinci bölümde sunulmaktadır. Türkiye'de kentlerde sosyal sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesi için kullanılacak gösterge sistemi nasıl ölçülmeli ve hangi yöntemlerle ele alınmalıdır?" araştırma sorusunu cevaplamak için bir önceki bölümde önerilen model, Dikmen Vadisi Konut ve Çevre Geliştirme Projesi I., II. III. Etap'ta uygulanmaktadır. Bu bölümde öncelikle, uygulama alanı ile ilgili genel bilgiler, planlama süreci ve kararları, mevcut durum değerlendirmesi yapılmaktadır. Sürdürülebilirliğin ölçülmesi ve değerlendirilmesi modeli çerçevesinde tanımlanan sistem ile uygulama alanında; hedeflerin, alt hedeflerin sağlanma durumu göstergeler ve gösterge tanımları ile ölçülmektedir. Öneri Modelin Dikmen Vadisinde uygulanmasında; mekânsal analizler, yüz yüze anket çalışması, derinlemesine görüşmeler, kaynak araştırması ve gözlemleri içeren veri toplama teknikleri kullanılmıştır. Uygulama sonucu elde edilen verilerin gösterge tablolarına aktarımı, SPSS programı vasıtasıyla elde edilen frekans dağılımı ve ortalamaların puanlanması ile gerçekleştirilmiştir. Mekânsal veriler ise Netcad ve ArcGis programları aracılığıyla analiz edilmiştir. Elde edilen nitel ve nicel veriler, gösterge tanımlamaları kapsamında 5'li likert ölçeğine göre puanlanarak göstergelerin, alt hedeflerin ve hedeflerin puan ortalamaları tespit edilmiştir. Araştırma bulguları kapsamında, sosyal sürdürülebilirlik hedef ve alt hedeflerin sağlanma durumu saptanmıştır. Araştırmanın altıncı ve son bölümünde, elde edilen model bulgularının değerlendirilmesi; araştırma kapsamında tez çalışmasının temel ve alt araştırma sorularını cevaplamaya yönelik olmakla birlikte, araştırmanın literatüre katkısı da sunulmaktadır. Araştırmada; sosyal sürdürülebilirliği, sürdürülebilirliğin diğer bileşenleri olan fiziksel ve ekonomik sürdürülebilirliğin kesişim noktaları ile birlikte değerlendirerek, sosyal sürdürülebilirlik kriterlerini, hedeflerini/alt hedeflerini, göstergelerini holistik ve evrensel bir bakış açısı ile ele alarak, tüm kentsel alanlarda uygulanabilecek bir çerçeve sunmaktadır. Bu doğrultuda, kentlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması kapsamında, kentsel mekanların iyileştirilmesinin sadece fiziksel boyutta kalmayıp, sosyal yapının değişip-dönüşerek sürdürülmesine katkı sağlayacak ve kent planlama sisteminde sürdürülebilir toplumların ve kentsel mekanların oluşturulmasında faydalı olacaktır. Ayrıca, kriter ve gösterge sistemleri, kentsel projelerin uygulanmasından önce ve sonra, uygulayıcılara ve politika yapıcılara toplumsal yapıyla ilgili kararlar alma konusunda rehberlik edebilecektir.
  • Öge
    Türkiye planlama sisteminde ve konut projesi geliştirme sürecinde işlem maliyetleri
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-13) Tatlı Çolak, Nuray ; Türk Şence, Şevkiye ; 502112807 ; Şehir ve Bölge Planlama
    Türkiye planlama sistemi ve uygulaması, 1950'li yıllarda başlayan hızlı kentleşme süreci sonucunda ortaya çıkan kentsel sorunların çözümü konusunda yetersiz kalmıştır. Planlı arsa üretimi, hem sanayi ve turizm gibi yatırım projeleri hem de konut alanlarındaki talepleri karşılayamamıştır. 2000 yılından sonra, arsa üretim sürecinde yaşanan sorunların aşılması amacıyla merkezi yönetime bağlı çok sayıda kuruluş, özel kanunlarla yetkilendirilmiştir. Ancak ulusal kalkınma planlaması ile ilişkilendirilmiş bir mekânsal planlama sisteminin ve stratejilerinin oluşturulamaması, planlama sisteminde parçacıl uygulamaların varlığı ve yetki karmaşası, aynı mekânsal düzeyde birden fazla planlama otoritesinin var olması gibi sorunlar ortaya çıkmıştır (Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009). 2000 sonrası yapılan düzenlemelerin, planlama sisteminde karmaşaya neden olduğu belirtilirken yatırım ortamının iyileştirilmesi sürecinde ise hızlanmaya neden olduğu görülmektedir (Dünya Bankası, 2010). 2000 yılı sonrasında yasal düzenlemeler ile 3194 sayılı İmar Kanunu'nda kapsamlı bir değişiklik yapılmamış ancak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Orman Kanunu, Kıyı Kanunu, Mera Kanunu gibi kanunlardaki değişikliklerle planlama sistemi yeniden yapılandırılmıştır. Yapılan düzenlemeler sonucu, bir taraftan çevre düzeni planları yapılarak planlı gelişmenin sağlanması hedeflenirken bir yandan da proje bazlı gelişme teşvik edilmiştir. Yasal düzenlemeler ile proje bazlı ve takdir yetkisine dayalı bir planlama sisteminde görülebilecek esneklikte planlar ile proje geliştirme sürecinin hızlanması amaçlanırken, bir yandan da plana dayalı hiyerarşik sistemin temelinde değişiklik yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, 2000 yılı sonrasında yasal ve kurumsal yapıda yapılan düzenlemelerin Türkiye planlama sistemindeki ve özel olarak da konut projesi geliştirme sürecindeki işlem maliyetlerine etkilerini, yeni kurumsal iktisat teorisi çerçevesinde incelemektir. Yeni kurumsal iktisat ve işlem maliyetleri teorileri sosyoloji, siyaset bilimi, organizasyon teorileri, sözleşme hukuku, iş stratejileri ve pazarlama gibi klasik iktisat teorilerinin yetersiz kaldığı alanlarda yapılan çalışmalarda kullanılmıştır. Sosyal bilimler çalışmalarında kullanılan bir yöntem olarak planlama literatüründe özellikle 1990'lı yıllardan itibaren sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Tez çalışması kapsamında üç temel varsayım ile soruların yanıtlanması hedeflenmektedir. 1. Türkiye planlama sisteminin kurumsal yapısı belirsizliklere neden olmaktadır. Belirsizliğin artması işlem maliyetlerinin artışına neden olur. Türkiye planlama sisteminde farklı ölçek ve türde planların varlığı konut projesi geliştirme sürecini nasıl etkilemektedir? 2. Konut projelerinde ölçek büyüdükçe işlem maliyetleri artar. Kurumsal ve yasal yapıda yapılan değişiklikler ile oluşan planlama sistemi büyük ölçekli projelerin üretilmesine avantaj sağlamakta mıdır? 3. Konut projelerinde kamu ortaklığı işlem maliyetlerini azaltır. TOKİ tarafından üretilen konut projelerinin planlama sürecinde işlem maliyetleri nasıl değişmiştir? Bu sorulara ilişkin tezin üç ana hipotezi bulunmaktadır; • Türkiye planlama sisteminde farklı ölçek ve türde planların varlığı konut projesi geliştirme sürecinde belirsizliği artırarak işlem maliyetlerinin artmasına neden olmaktadır. • Kurumsal ve yasal yapıda yapılan değişiklikler ile oluşan planlama sistemi büyük ölçekli projelerin üretilmesine avantaj sağlamaktadır. Büyük ölçekli konut projeleri küçük ölçekli projelere göre işlem maliyetleri açısından daha avantajlıdır. • TOKİ tarafından üretilen konut projelerinin planlama sürecinde işlem maliyetleri azaltılarak avantaj sağlanmıştır. Sorulara yanıt bulabilmek ve hipotezleri test edebilmek amacıyla kurumsal analiz ve işlem maliyetleri analizi kullanılmıştır. Bu analizler makro ve mikro ölçekte ele alınmıştır. Makro ölçekte planlama sürecinin kurumsal analizi ve işlem maliyetleri analizi, mikro ölçekte ise konut projesi geliştirme sürecinin işlem maliyetleri analizi yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda, Türkiye planlama sisteminde farklı ölçek ve türde planların varlığının, konut projesi geliştirme sürecinde belirsizliği artırarak işlem maliyetlerinin artmasına neden olduğu tespit edilerek hipotez kısmen doğrulanmıştır. Ancak özel planlama yetkileri ile hazırlanan imar planlarında verilen yetkilerle, söz konusu planlar için belirsizlikler azaltılarak işlem maliyetleri düşürülmüştür. Bu anlamda hipotez doğru olmamaktadır. Yapılan analiz sonucunda, imar planı yapım sürecinde idari sınırların değişim sıklığı, yetkili kurum sayısındaki artış, planlama alanı büyüklüğünün artışı ve mülkiyet deseninin karmaşıklık durumunun işlem maliyetlerini artırdığı belirlenmiştir. Merkezi idare organlarına verilen yetkiler ile bu belirsizlikler azaltılmıştır. Mülkiyet deseninin basitleştirilmesine yönelik farklı plan türlerinde ilgili kurumlara verilen yetkilerin, büyük ölçekli proje geliştirilmesine imkân verecek büyüklükte arazi üretilmesini sağladığı görülmüştür. Büyük ölçekli konut projelerinde, özel plan türleri dışındaki alanlarda, çoklu mülkiyet yapısı başta olmak üzere, belirsizliklerin giderilmediği görülmektedir. Bu anlamda hipotez doğrulanmamıştır. Ancak özel amaçlı imar planlarının bulunduğu alanlarda, büyük ölçekli projelerin üretilmesine avantaj sağlanmaktadır. Konut projelerinde, "kamu ortaklığı işlem maliyetlerini azaltmaktadır" varsayımının planlama süreci ile birlikte süreç ele alındığında doğru olduğu görülmüştür. Ancak örnek olarak ele alınan, Bizimevler 4 projesi ile Bizimevler 7 projeleri karşılaştırıldığında, Emlak Konut ile yapılan sözleşmenin hazırlanması, denetimi ve işlemlerinin yürütülmesi için müzakere maliyetlerinin oluştuğu görülmektedir. Malikler ile ya da proje ortakları ile sorun yaşanmadığı durumda, TOKİ ile ortak proje geliştirmenin avantajlı olmadığı görülmüştür.
  • Öge
    Measuring regional innovation performance in turkey
    (Graduate School, 2022-12-23) Özen, Berna Sezen ; Baycan, Tüzin ; 502122803 ; Urban and Regional Planning
    Innovation Systems is an effective tool for examining the national and regional economies and policy-making. Although there are some studies on regional innovation measurement for Turkey, there has not been any study found focusing on the transitions through different time periods at the NUTS-3 level. The purpose of the thesis is (i) to evaluate the general status of the innovation performance of Turkey in international and national scales, (ii) to focus mainly on measuring and mapping regional innovation performances in Turkey by providing a temporal dynamic analysis of transitions of the regions (at NUTS-3 level) from one state of innovative performance to another over time from 2000 to 2017 based on the EU-defined performance grouping as innovation leaders, strong innovators, moderate innovators and modest innovators, (iii) to demonstrate in which issues the similarities and/or differences of the innovation performances occur within the regions and at interregional levels, (iv) to determine the factors related to these innovation performances and (v) to create related policies and strategies for establishing and managing an effective innovation system. Focusing on the intellectual assets, Markov Chains and Shorrocks Trace indices have revealed that there are regional disparities (between (i) regions located in the east and west of the country, (ii) metropolitan and non-metropolitan regions, (iii) high-developed and relatively less-developed regions). Five different panel data models were performed to identify the determinants of the innovation performances of the innovation leaders. These econometric models revealed that different innovation indicators may differently affect the different types of intellectual assets.
  • Öge
    Therapeutic planning based on the storytelling of individual traumas: Narratives from veddel neighbourhood
    (Graduate School, 2023-03-06) Etemadi, Amirhossein ; İnce Beyazıt, Eda ; 502152819 ; Urban and Regional Planning
    Katılım literatürüne dayanarak, kolektif karar süreçlerinde çatışmaları artıran veya engelleyen sosyo-politik ve sosyo-psikolojik faktörler vardır. Bu bağlamda, bu doktora projesi, Habermas'ın uzlaşı kurma odaklı teorisi ile Mouffe'un çatışma yönetimi odaklı teorisi arasındaki felsefi tartışma üzerine inşa ettiğim katılımcı planlama yaklaşımlarındaki çatışmalara ilişkin akademik tartışmaya katkıda bulunmaktadır. Bu felsefi tartışmanın planlama literatüründeki yansımaları, teorik ve pratik olmak üzere iki paralel düzeyde gelişti ve sonuç bölümünde bir araya geldi. Teorik düzeyde, çatışmalı bağlamlarda terapötik planlamanın rasyonelliğini, işlevselliğini ve gerekliliğini önerirken, pratik düzeyde, geliştiricileri tarafından rekabetçi diyalog planlama yaklaşımı olarak adlandırılan yenilikçi bir katılımcı planlama olduğu iddia edilen Grasbrook'un yeni kentsel gelişim projesini ele alıyorum. Bu anlamda bu çalışma, katılımcı kentsel planlama projelerinde diyalog kurma ve iletişimde engel olarak işlev gören bireysel ve kolektif travmalarla yüzleşmede bir terapist olarak plancının rolünün anlaşılmasına ışık tutmaya yönelik bir çabadır. Bununla birlikte, bu tez, kentsel planlama bağlamında rasyonel iletişim yaklaşımlarının baskın akışı altında duygusal iletişim yaklaşımlarının göz ardı edilmesine dikkat çekmeye çalışmaktadır. Bu çalışma, Grasbrook planlama sürecindeki çıkar çatışmalarının haritasını çıkaracak, bu çatışmaların hikayesini, katılımcı planlama sürecindeki jeneratörlerini ve travmalarını ve bu çatışmaların planlamanın nihai ürününe yansımasını keşfedecek ve bu da beraberinde yüksek olasılıkla Soylulaştırma ve yerinden edilmeyi getirecektir. Kuramsal ve kavramsal olarak mevcut araştırma, katılımcı planlama kuramlarını terapötik kuramlarla ilişkilendirmektedir çünkü duyguların ve tarihsel travmanın doğrudan katılımı iletişimsel planlama çerçevesinde incelenmektedir (Forester, 1999). Ancak bu araştırma, soylulaştırma araştırma metodolojilerinin eksikliğine bir çözüm olarak terapötik yaklaşımı önermektedir. Soylulaştırma tartışmalarında, araştırma faaliyetlerine rehberlik edecek metodolojik bir çerçevenin oluşturulması önemli ölçüde eksik kalmıştır. Konunun elli yılı aşkın bir çalışma mirasına sahip olmasına rağmen, alan bir bütün olarak metodolojik yansıma ve veri toplama metodolojilerinin açıklanması eksikliği sergilemektedir. Davidson'a (2006) göre, soylulaştırmanın özetini çevreleyen teorik anlaşmazlıklar ve buna eşlik eden teorik bir uzlaşmaya varma zorluğu, metodolojinin alanda nasıl bu kadar az ilgi gördüğünü açıklamaktadır. Soylulaştırma araştırmalarındaki bu boşluğu doldurmak amacıyla bu araştırma, Hamburg'un Veddel mahallesindeki somut olmayan dolaylı yerinden edilmenin ayak izlerini araştırmaktadır. Aslına bakılırsa, soylulaştırma tanımları on yıllar boyunca genişlemiş ve gelişmiştir. Birçok bölgede soylulaştırma çeşitli şekillerde ortaya çıkmıştır, ancak birleştirici unsur, tarihi şehir içi ve merkezi binaların çoğunlukla orta sınıf kullanımı için yenilenmesidir. İlk tanımlar (Clay, 1979) soylulaştırmayı temel, yatay bir fikir olarak tanımlayabilmiş olsa da, bu modeller 1980'ler, 1990'lar ve 2000'lerde soylulaştırmayı açıklamak için bir teknik sağlamakta pasif kalmıştır. Soylulaştırma literatürünü okumak iki önemli hususu ortaya çıkarmaktadır. İlk husus, nicel veri setlerinin bir sonucu olarak doğrudan yerinden edilmenin olmamasının soylulaştırmanın yokluğunu garanti etmediği gerçeğidir. Daha açık bir ifadeyle, pek çok durumda bölge sakinleri, bir önceki bölümde şema terapi ilkelerine dayalı olarak bireylerin başa çıkma tarzları hakkında tartıştıklarımla paralel olan esnek yaşam teknikleri nedeniyle evlerinde kalmaktadır. Örneğin, Veddel örneğinde, araştırma katılımcıları yaşam standartlarında genel bir düşüş olduğunu ya da hükümetten sosyoekonomik destek talep ettiklerini ortaya koymuşlardır. Tartışmanın önemi, yerinden edilmenin gizli görünümünün açıklığa kavuşturulmasında yatmaktadır çünkü görünür olmadığı için kentsel kalkınma projelerindeki neoliberal politikaları desteklemektedir. Bu nedenle (Davidson ve Lees, 2010; Crookes ,2011) fikirlerine dayanarak soylulaştırma, bir sakinin yerini terk ettiği zaman değildir. Bunun yerine, araştırma, bir sakinin, çeşitli baskılar ikametgahını sürdürmeyi imkansız veya rahatsız hale getirdiği anda soylulaştırmayı deneyimlediğini göstermektedir. İkinci husus, dolaylı soylulaştırma kavramının tanınması olacaktır. Yerinden edilme baskısının farklı boyutlarının bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlığını riske attığı bir durum. Cocola-Gant'a (2018) göre bu yerinden edilme baskıları, bölge sakinleri arasında büyük bir kayıp duygusu yaratmaktadır. Bu iki hususa dayanarak, mevcut araştırma, Veddel'de yaşayan sakinlerin yerinden edilme baskısı yaşadığının fark edilmesinin, Grasbrook kentsel gelişim projeleriyle ilgili politikaların bir sonucu olarak soylulaştırma sürecinin halihazırda başlamış olduğu gerçeğini ortaya koyduğu yorumunu yapmaktadır. Bu nedenle, mevcut araştırmanın yürütülmesi sırasında, araştırma katılımcılarının yaşam öyküleri arasında yerinden edilme baskılarının araştırılması birinci öncelikli önem kazanmıştır. Metodoloji bölümünde, bir klinik terapi yöntemi olarak şema terapinin, terapötik bir planlama yürütme bağlamında yerinden edilme baskılarını araştırmak için nasıl kullanıldığını açıklıyorum. Terapötik metodolojiyi, soylulaştırma araştırma metodolojilerinin eksikliğine yönelik bir eleştiri ve katkı eylemi olarak öneriyorum. Bu bağlamda, karakterlerle yaptığım konuşmalara yönelik yaklaşımımı Young Şema Terapisi temelinde kurguluyorum. Tartışmamı bireysel düzeyde kurgulamamın birkaç nedeni var. İlk olarak, Korona Pandemisinin bir sonucu olarak toplantılar için alışılmadık yeni zorunlu sosyal normlar. İkincisi, duygular ve özel konular hakkında konuşmaya yönelik bir yaklaşım olduğu için daha yüksek oranda konsantrasyon gerektiren Şema Terapi yöntemini seçtiğim için konuşmalarımı bilinçli olarak bireysel düzeye dayandırdım. Üçüncü olarak, Grasbrook projesinde planlama sürecinin kolaylaştırıcısı olarak Erfan'ın (2013) verimli bir şekilde kullanmayı tercih ettiği derin demokrasi gibi kolektif odaklı yöntemleri kullanabileceğim bir platformum yoktu. Son olarak, benim için en önemli neden, tezimin her bireyin farklı karakterine ve hayattaki yollarına vurgu yapması açısından müzakereci bir yansıtıcı uygulama olmasıdır. Mevcut araştırmada şema terapinin kullanılması, soylulaştırma araştırma metodolojilerinin eksikliğine yönelik eleştirel ve katkı sağlayıcı bir eylem olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, derinlemesine görüşmeler Jeffrey Young'ın (2003) şema terapi üzerine yayınladığı ilkeler takip edilerek gerçekleştirilmiştir. Young (1990), Şema Terapinin çeşitli psikolojik zorlukları olan bireylere yardımcı olmak için kullanılan kapsayıcı bir teknik ve kavramsal bir temel olduğunu ortaya koymaktadır. Bu model, bir iyileşme ve dönüşüm süreci yaratmak için her bireyin şemalarını çıkarır. Bunu yaparken, şema terapi modeli, her bir bireyde sağlıklı yetişkin modunu güçlendirme nihai hedefine ulaşmak için şemalar, başa çıkma stilleri ve modlar olmak üzere üç ana bileşen tanımlar. Bu anlamda, duygusal sorunlar öncelikle çocukluk ve ergenlik boyunca karşılanmamış temel ihtiyaçların sonucudur ve bu da her bireyin zorluklara ve sıkıntılara karşı tipik tepkiler vermesine neden olur. (Young ve diğerleri, 2003). (Martin ve Young, 2010)'a göre, Şemalar aslında dış faktörlerin etkisiyle içsel olarak üretilir. Bireylerin farklı zorluklarla karşılaşmalarında sezgisel bir hayatta kalma tepkisi olarak üretilirler. Şemalar çocukluk ve ergenlik döneminde ortaya çıkar ve yaşam boyunca geliştirilir ve yaşamdaki travmatik deneyimlerle aktive edilebilir veya yoğunlaşabilir. Şema terapi aslında kusurlu ya da uyumsuz şemalara odaklanır. Bir şema ile başa çıkmak için çok sayıda yol kullanılır. Şemalar zaman içinde sabit kalırken, başa çıkma yöntemleri bağlama ve yaşam evresine göre değişir. (Martin ve Young, 2010). Mevcut araştırma iki amaç doğrultusunda bu metodoloji üzerinde durmuştur. İlk olarak, her bir katılımcının şemalarını ve evlerindeki ve mahallelerindeki değişikliklerle yüzleşirken kullandıkları başa çıkma tarzlarını çıkararak yerinden edilme baskılarını belirlemek amaçlanmıştır. İkinci olarak, şema terapinin temel terapötik hedefi olan sağlıklı yetişkin modunun her bir katılımcıda güçlendirilmesi yoluyla prosedürel bir iyileşme ve terapötik etki yaratılması amaçlanmıştır. Bu bağlamda, Veddel'de yaşayan on altı katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılarak keşfedici bir eylem araştırması yürütülmüştür. Aynı zamanda, Grasbrook kentsel gelişim projesi ile ilişkili dolaylı bir yerinden edilmenin psikolojik baskılarını tanımlamak için şema terapi adı verilen bir klinik terapi yöntemi kullanılarak seanslar düzenlenmiştir. Yazar, şema terapiyi planlamacılar için mağduriyet hissini güçlendirmeye dönüştüren yenilikçi bir meta beceri ve terapötik araç olarak önermektedir. Bu meta-beceri, soylulaştırma baskılarıyla ilgili anlatıları toplamak ve araştırma katılımcılarını veri toplama ve analizine dahil etmek için büyük bir potansiyele sahiptir. Araştırmanın bulguları, terapötik bir yöntem olarak şema terapinin, Veddel Mahallesi'nde halihazırda başlamış olan soylulaştırma baskılarının tespit edilmesinin yanı sıra iyileştirilmesinde de önemli bir role sahip olduğunu göstermektedir. Öte yandan, şema terapiyi potansiyel terapötik planlama araçlarından biri olarak uygulayarak, kaydedilebilir dönüşüm ve iyileştirme etkileri olan şema terapinin mütevazı ama umut verici iyileştirici ve özgürleştirici etkisini öneriyorum. Süreç dönüşümü ve iyileşme, katılımcılar arasındaki katılım eylemlerini doğrudan geliştirmektedir. Planlama eğitimi için, şehir plancılarının psikolojik boyutları göz önünde bulundurma gerekliliğine yönelik daha fazla farkındalık ve meta-beceri yaratmak için şehir planlama müfredatında geleneksel olmayan psikoloji derslerinin gerekliliğinin altını çiziyorum. Uygulamaya yönelik olarak, plancıları, politikacıları ve proje geliştiricileri katılımcı planlama sürecine yönelik daha derin bir anlayışa davet ediyorum. Katılımcı planlamanın, katılımcıları zaten çoktan verilmiş olan önemli kararlar için ikna etmeye yönelik bir süreç olarak anlaşılmasının hatalı olduğunu vurguluyorum. Kararlarda bireysel ve kolektif travmaların derin ve büyük etkilerini göz önünde bulundurmak daha sürdürülebilir olacaktır. yapım süreci. Ayrıca, kabul kavramının ve anlayışının planlama söyleminde bir kez daha tartışılması bir gereklilik olarak hissedilmektedir. En önemlisi, bu araştırma plancı için yeni bir rol tanımlamaktadır. Böyle bir rolde plancı, öz-düşünümsel olma konusunda kendisini tam anlamıyla dolaptan çıkarmalıdır. Plancının düz hiyerarşi yaratmak için kendisini aynı seviyede konumlandırması gerekmektedir. Planlamacının hikaye anlatımı ve sözlü tarih gibi yeni meta-becerileri öğrenmesi/uygulaması gerekir. Bu araştırma, plancının kendisini konumlandırması gerekliliğine ışık tutarak konumunu açıkça ifade etmektedir. Katılımcı planlamanın net pozisyonlara ihtiyacı vardır çünkü tarafsız olmak hem planlamacıya hem de topluma yapıcı ilişkiler kurmada yardımcı olmaz.
  • Öge
    Farklı konut alanlarında kentsel yaşam kalitesinin değerlendirilmesi: Kayseri örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-04-28) Güngör Koçak, Merve ; Terzi, Fatih ; 502132816 ; Şehir ve Bölge Planlama
    Kentsel gelişim sürecinde, değişen üretim tüketim ilişkilerine bağlı olarak, bireylerin yaşam alanlarına yönelik beklenti ve ihtiyaçları da değişmiştir. Kentsel yaşam kalitesi araştırmaları, bireylerin yerleşmelere yönelik ihtiyaç ve beklentilerinin anlaşılması, farklı sosyo-demografik grupların yaşam memnuniyetini artırmak için kentleşme politikalarına girdi sunması ve doğru kentleşme politikalarının geliştirilebilmesi bakımından kritik öneme sahiptir. Araştırmalar, bireylerin kentsel yaşam kalitesi algısının konut ve konut çevresine ilişkin niteliklere duyarlı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, kentlerde yaşam kalitesinin geliştirilebilmesi çerçevesinde ölçek, yoğunluk, yapı düzeni gibi çeşitli yönleri ile farklılaşan konut alanlarında yaşayan sakinlerin memnuniyet algısının ölçülmesini önemli bir gereksinim haline getirmektedir. Buna karşın ilgili literatürde kentsel gelişim sürecinde çeşitlenen konut sunum yaklaşımlarına bağlı olarak ortaya çıkan farklı konut alanlarında kentsel yaşam kalitesi algısını değerlendiren araştırmalar kısıtlıdır. Bu tezin amacı Orta Anadolu'nun en gelişmiş kentlerinden biri olan Kayseri'de, konut alanlarına ilişkin niteliklerin genel yaşam memnuniyeti üzerindeki etkilerini ölçmek ve farklı konut çevrelerinde yaşayan sakinlerin konut memnuniyetine ilişkin belirleyicilere dair sınırlı bilgilere katkı koymaktır. Araştırma, Kayseri'nin farklı konut çevrelerinde algılanan yaşam kalitesine ilişkin ampirik verilere dayanmaktadır. Araştırmanın yönteminde Kayseri kentinin toplam nüfusu ve kentteki farklı konut alanları kriter alınarak tabakalı amaçsal örnekleme tekniği kullanılmıştır. Kayseri'deki farklı konut alanlarını temsil eden sekiz mahalle belirlenerek toplam 364 yüz yüze hane anketi yapılmıştır. Anket verileri birbirini takip eden üç istatistiksel yöntem kullanılarak değerlendirilmiştir. Birinci aşamada faktör analizi kullanılarak konut alanlarına ilişkin 11 nitelik belirlenmiştir. İkinci aşamada çoklu regresyon kullanılarak, her bir faktörün genel yaşam memnuniyeti üzerindeki etkisi ölçülmüştür. Son aşamada ise ANOVA ile farklı konut çevrelerinde genel yaşam memnuniyetinin algılanmasında bir fark olup olmadığı ortaya konmuştur. Çalışmanın sonucunda, Kayseri'nin farklı yerleşim yerlerinde yaşayan bireylerin genel kentsel yaşam kalitesi üzerindeki en etkili faktörler, mahalle ve şehir düzeyindeki kentsel hizmetlerden memnuniyet, komşuluk ilişkileri ve aidiyet faktörü grupları olmuştur. Bu çalışmada elde edilen kritik bulgu, Kayseri'de az katlı ve kompakt formdaki konut alanlarındaki yaşam memnuniyetinin, çok katlı mahallelerdeki konut memnuniyetine göre daha yüksek olmasıdır. Bu sonuç, Türkiye'nin büyük kentlerinde hakim olan çok katlı yapılaşma tipolojisinin ciddi bir anlamda sorgulanması ve kentsel gelişme politikalarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Genel olarak bu tez, kentlerin kendine özgü koşullarını dikkate alarak, Kayseri kentinde yaşayan sakinler tarafından algılanan konut koşullarına yönelik gelecekteki değişiklik kararlarını desteklemek üzere izlenebilmesi için temel veriler üretmek üzere tasarlanmıştır. Bununla birlikte konut memnuniyeti literatüründe oldukça sınırlı olan az katlı ve çok katlı konut çevrelerine ilişkin karşılaştırmalı vaka incelemeleri alanına da katkıda bulunmaktadır. Toplumsal gelişmenin çok boyutlu bir hedefi ve göstergesi olarak kabul edilen yaşam kalitesi araştırmaları, hızla değişen üretim-tüketim ilişkileri nedeniyle değişen yaşam koşulları, ihtiyaçlar ve beklentilerin anlaşılması ve yaşam kalitesinin artması çerçevesinde önemli bir araç haline gelmiştir. Bu araştırma kapsamında elde edilen verilerden gelecekte kent ve mahalle koşullarını iyileştirmek ve yaşayanların yaşam kalitesini artırmak için yararlanılabilir. Kentlerin yerel dinamiklerine bağlı olarak, alana özgü koşulların bireylerin yaşam kalitesi üzerindeki etkisini belirlemek için gelecekteki yaşam kalitesi araştırmaları orta ve küçük ölçekli kentleri de kapsamalıdır. Bu çalışmalar, nitelikli kentlerin inşası kapsamında planlama disiplinine de katkı sağlayacaktır. Bu çalışma konusunun düzenli olarak tekrar edilmesi, daha olumlu/yaşanabilir kentsel çevrelerin, dolayısıyla kentsel yaşam kalitesinin tasarlanması ve inşasında, kaliteli bir kentsel çevreye ve kesintisiz bir kentsel sisteme erişimde olumlu sonuçlar sağlayacaktır.