LEE- Şehir ve Bölge Planlama-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 45
  • Öge
    Kentsel katılım mekanizması olarak dijital ve geleneksel verinin birlikte çalışabilirliği üzerine bir model denemesi, Esenyurt ilçesi kamusal alanları
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-31) Akkaya, Melike ; Özçevik, Özlem ; 502172816 ; Şehir ve Bölge Planlama
    Şehir planlama disiplini, insanların yaşam alanlarını iyileştirme, onlara eğitim, barınma, rekreasyon ve sağlık gibi hizmetleri erişilebilir ve sürdürülebilir bir şekilde sunma, aynı zamanda toplumla sürekli iletişim halinde olarak ihtiyaçlarını, beklentilerini, sorunlarını ve memnuniyetlerini öğrenmeyi hedefleyen bir bilim dalıdır. Bu alan, çeşitli modeller ve kuramlarla desteklenerek, teknolojiden ve teknolojinin sunduğu imkanlardan maksimum düzeyde yararlanmaktadır. Akıllı şehircilik gibi yaklaşımlar, teknolojinin kentsel hizmetlere ve kent planlama sürecine entegrasyonunu teşvik etmektedir. Sağlıktan ulaşım hizmetlerine, çevrimiçi uygulamalardan yönetişim araçlarına kadar birçok katmanda dijitalleşmenin getirdiği gelişmeler gözlemlenmektedir. Bu gelişmelerden biri, toplum ile yönetim birimleri arasındaki iletişimi sağlayan kanallar, ara yüzler, uygulamalar ve araçlardır. Kent kullanıcıları, kentsel alan kullanımlarıyla ilişkili olarak çeşitli veriler üretmekte ve bu verileri kentsel hareketlilikleri için kullanmaktadır. Yönetim birimleri ise bu verilerden faydalanarak kent ve kentliler hakkında sahip oldukları bilgileri genişletebilme potansiyeline sahiptir. Katılımcı planlamanın bir gereği olan bu iletişim araçları hem yönetimlerin toplumdan bilgi almasına hem de toplumun yönetim kurumlarından geri bildirim almasına imkân tanımaktadır. Bu karşılıklı etkileşim, bilim, teknoloji ve toplum araştırmalarına kadar uzanmaktadır. Teknoloji ve toplumun birbirini karşılıklı etkilediği ve yönlendirdiği kabulüyle bu ilişkiye kent öğesi de eklenmektedir. Dijital verileri üreten ve kullanan toplum, aynı zamanda kullandıkları mekanlar hakkında da veri üretmekte ve bu verilerden faydalanmaktadır. Planlama kurumları ve yöneticiler, üretilen ve kullanılan verilerden anlam çıkararak, verilerin toplanmasını ve dağıtılmasını sağlayarak ve gerektiğinde geri bildirimlerle kentsel kullanıcılarla iletişime geçerek teknoloji ve toplum ilişkisinde yer almaktadır. Planlama disiplininin ve yönetim kurumlarının fayda sağlayabileceği verilerin başında, kentsel mekanlar hakkında üretilen veriler gelmektedir. Bu veriler, toplumun mekânsal kullanım örüntülerini ve eğilimlerini sunduğu gibi, mekanlar hakkındaki görüş ve yorumları da içermektedir. Plancılar için değerli olan bu veriler, son 10 yılda önemli gelişmeler göstermiş ve toplumsal fayda amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, bu verilerin kullanımı konusunda henüz sistematik bir yaklaşım veya model geliştirilmemiştir. Bu veriler, her ne kadar faydalı ve potansiyel vadeden bilgiler sunsa da teknik uzmanların bilgi ve çabalarıyla sınırlı kalmakta ve şehir plancıları gibi uzmanların yaygın olarak kullanımı mümkün olamamaktadır. Bu sebeple, sosyal bilimciler dahil olmak üzere kentsel alanlarla ilgili kararlar alan uzmanların kullanabileceği modellerin üretilmesi ve yönetim birimlerine sunulması gerekmektedir. Bu kaygı ile üretilen bu tez, dijital verilerin derlenmesinden itibaren plan ve proje üretimine kadar devam eden tüm süreci tarif edebilen bir model geliştirmiştir. Araştırmanın en önemli çıktısı olan dijital verilerin katılımcı planlama süreçlerine entegrasyonunu sağlayacak bu model, kentsel kullanıcıların görüşlerini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmeyi ve planlama süreçlerine doğrudan katılımını sağlamayı hedeflemektedir. Ayrıca, dijital veri setlerinin geleneksel veri setleriyle birlikte kullanımının, karar alma süreçlerinin güvenilirliğini ve kapsayıcılığını artırabileceği gösterilmiştir. Dijital veri setlerinin mevcut geleneksel veri setlerine entegre edildiği modelde, ilk aşama verinin derlenmesi, temizlenmesi ve analiz edilerek sunulmasıdır. Bu aşamadan sonra, kullanıcı dostu bir ara yüz aracılığıyla sonuçlar uzmanlara, akademisyenlere, sivil toplum kuruluşlarına ve karar alıcılara sunulmaktadır. Bu sonuçların değerlendirilmesi ve kısa, orta ve uzun vadede üretilen plan ve projelere girdi sağlaması ve toplumla iletişim kanalı olması hedeflenmektedir. Burada önemli olan husus, dijital verilerin tek başına kullanılmasından ziyade, anket ve mülakat gibi geleneksel verilerle birlikte kullanılmasıdır. Bu nedenle, tez kapsamında pilot anket, mülakat ve yüz yüze saha anketi ile birlikte, seçilen alanlar için dijital veri analizi de uygulanmıştır. Çalışmanın dışsal geçerliliğini test etmek amacıyla, turistik ve yaygın olarak çalışılan kamusal alanlar yerine, genel olarak yerel toplulukların kullandığı kamusal alanlar seçilmiştir. Bu bağlamda, İstanbul'un ve Türkiye'nin en kalabalık ilçesi olmasına rağmen yetersiz yeşil alanlara sahip olan Esenyurt ilçesi ve bu ilçede yer alan 4 park ve 1 meydan seçilmiştir. İlk olarak, bu parklarda ve meydanda pilot anket gerçekleştirilmiş ve sivil toplum kuruluşları, ilçede ikamet eden uzmanlar ve muhtarlar ile mülakatlar yapılmıştır. Daha sonra, eş zamanlı olarak parklara ve meydana ait dijital veriler derlenmiş ve bu mekanlarda yüz yüze saha anketi gerçekleştirilmiştir. Tüm bu verilerin analiz edilmesi ve karşılaştırılması sonucunda, her bir veri setinin genel olarak benzer sonuçlar sunduğu, ancak detaylarda birbirlerini tamamlayan, farklı bilgiler ortaya koyabildikleri görülmüştür. Buradan hareketle model kapsamında da önerildiği gibi, geleneksel ve dijital verilerin birlikte kullanılması planlama kararlarını geliştirme ve kapsayıcılığını artırma pontansiyeli taşımaktadır. Esenyurt ilçesinde yer alan parklara ve meydana dair kullanıcı memnuniyetleri, kullanım farklılıkları, şikayetler ve beğeniler çeşitli veri setleri üzerinden analiz edilmiştir. Esenyurt Meydanı'nın özellikle göçmen gruplar tarafından yoğun kullanımı, meydanın kalabalık ve hareketli bir yapıya bürünmesi ve yerel grupların başka bölgelere kaymasına yol açtığı, elde edilen önemli sonuçlar arasındadır. Benzer şekilde, parklarla ilgili bilgiler de aynı doğrultudadır. Göçmenlerin yoğun kullanımı, kalabalık olması ve piknik ve mangal gibi etkinliklerin sıklıkla yapılması hem yorumlarda hem mülakatlarda hem de anketlerde belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu konuların nedenleri sadece ilçenin değil, aynı zamanda ilin ve ülkenin genel gündemi, sosyoekonomik durumu ve mevcut eğilimleri göz önünde bulundurularak anlaşılabilmektedir. Buradan hareketle, büyük verinin tek başına analiz edilmesi karar alıcılara yeterli bilgi sunamayacağından, sosyal bağlamın da birlikte ele alınması ve bu sayede genel çerçevenin anlaşılması önerilmektedir. Tez kapsamında üretilen model ile modelin test edilmesi amacıyla toplanan veriler, uygulanan analizler ve sunulan çıktılar, yerel yönetimlerde ilgili birimlerde çalışan uzmanlar ile gerçekleştirilen odak gruplar ile değerlendirilmiştir. Odak grup katılımcılarının değerlendirmelerindeki ortak söylemlerde veri seti, kullanım yöntemi ve veri akışını sistematiğe yerleştiren modelin gelecek vadettiği ancak henüz hem kurumsal hem de kamu tarafında yeterli seviyede teknoloji ve dijital araç kullanımına erişilemediği dikkat çekmiştir. Mevcut durumda kullanılmaya çalışılan ara yüzler ve sistemler olsa da kullanımlarının yaygınlaşması için zamana ihtiyaç bulunmaktadır. Öte yandan, dijital verilerin çeşitliliğinin artırılması ve kurumlar tarafından daha fazla kullanılması önerilmiş ve bunun gibi modellerin yol gösterici olabileceği aktarılmıştır. Bu tez, dijital veri entegrasyonunun katılımcı planlama süreçlerine nasıl entegre edilebileceğine dair bir model önerisi sunarak planlama çalışmalarına önemli bir katkı sağlamayı hedeflemektedir. Teknoloji ve toplum ilişkisi bağlamında kentler, bu ilişkiye zemin hazırlayan ve bu ilişkiden etkilenen önemli bir öğe olarak öne çıkmaktadır. Kent planlama ise, planlama esaslarını gözeterek bu karşılıklı etkileşimlerin etik çerçevede kalmasını ve kentsel mekanların kullanıcıları tarafından eşit ve adil bir şekilde kullanılmasını sağlayan düzenleyici bir rol üstlenebilir. Geliştirilen bu model, dijital verilerin teknokratik yönetişim kalıplarına girmeden, sosyal fayda sağlamaya yönelik nasıl kullanılabileceğini göstermektedir. Dil bariyerleri ve bütçe kısıtlamaları saha çalışmalarının kapsamını etkileyen başlıca faktörler olmasına rağmen, birçok dijital verinin katılımcı planlama çalışmalarına eklenmesi ve mekânsal kararları yönlendirmesi mümkündür. Gelecek çalışmalarda, benzer modellerin farklı bölgelerde uygulanabilirliği ve etkinliği araştırılabilir. Bu şekilde, katılımcı planlama süreçlerinde dijital veri entegrasyonunun potansiyeli daha etkin bir şekilde değerlendirilebilir. Özellikle yapay zekâ ve büyük veri çalışmalarının hızla geliştiği bu dijital çağda, planlama disiplini de kenti ve kentliyi daha iyi anlamaya yönelik daha gelişmiş, kapsayıcı ve etkin araçlar kullanmalı ve çalışmalarını bu doğrultuda ilerletmelidir. Bu çalışmaların etik değerleri istisnasız olarak koruması ve teknoloji kullanımından ziyade insanı ve toplumu önceliklendirerek kararlar alması esas kabul edilmelidir. Böylelikle, teknolojik gelişmelere ayak uydururken toplumsal faydanın gerçek anlamda gözetilmesi mümkün hale gelecektir.
  • Öge
    Öğrenme peyzajları: Okul bahçelerinin sürdürülebilirliğe dair öğrenme odaklı tasarımı, Antalya Muratpaşa ilçesi değerlendirmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-12-15) Onat Sabır, Beste ; Yirmibeşoğlu, Funda ; 502112815 ; Şehir ve Bölge Planlama
    Çocuk ve doğa bağlantısı sürdürülebilir davranışların oluşabilmesiyle doğrudan ilişkilidir, ancak çoğu şehirde bu bağlantı yetersizdir. Bireylerde çevresel farkındalığın oluşması, ancak doğaya yakınlık ve gündelik yaşamda sürdürülebilir davranışların deneyimlenmesi ile mümkündür. Bu nedenle öğrenme alanlarının yaşamın içinde konumlanması ve enformel öğrenme süreci önemli bir konu olarak karşımıza çıkar. Öğrenme alanlarının tasarımı sadece tasarım disipliniyle ilişkili değildir. Alternatif öğrenme süreçleri, disiplinler arası merceklerle tartışılması gereken bu "arada duran" alanın altını çizmektedir. Tez çalışması; tasarım, enformel öğrenme, eğitim teorileri ve sürdürülebilirlik arasında durmaktadır. Enformel öğrenme, bilgiyi gündelik yaşamın içinde paylaşarak ve deneyimleyerek öğrenme süreçlerini gerektirir. Eğitim alanları artık yalnızca geleneksel tasarım ilkeleriyle ya da estetik ve mekânsal değerlerle değil; müfredat tasarımı, sürdürülebilir tasarım ve alternatif öğrenme süreçleriyle ilişkili şekilde ele alınmalıdır. Sürdürülebilirlik için ve sürdürülebilirliğe dair öğrenme, enformel öğrenmeyi teşvik eder, günlük kullanımları ve gözlemleri öğrenme sürecine dahil eder ve sürdürülebilir bir gelecek için ekolojik temelli alışkanlıklar geliştirme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle okul bahçeleri, sadece mekânsal kriterlerle birer bahçe olarak değil, aynı zamanda çocukların sürdürülebilirlik hakkında bilgi edinmelerine yardımcı olacak şekilde müfredat ve ekoloji ile bağlantılar oluşturan ve gündelik yaşamda doğa ile çocuklar arasında bağlar kuran yaklaşımlarla birer "öğrenme peyzajı" olarak yorumlanmalıdır. Tasarımcılar ve eğitim yöneticileri de bu "arada duran" alanı, uygulamaya dayalı, deneyimsel çalışmalar ve süreçlerle yorumlamalıdır. Çalışma bu anlamda kritik bir öneme sahiptir, öğrencilerin okul bahçelerini tasarladıkları sürdürülebilir tasarım temelli bir müfredat ile deneyimsel ve uygulamaya dayalı bir süreç paylaşır. Bu çalışma tezin pilot çalışma bölümünü oluşturur; müfredat tasarımı, eğitim teorileri, mekânsal tasarım ve sürdürülebilirlik konularını "Okul Bahçeni Tasarla" (OBT) çevrimiçi atölyeleri altında bir araya getirir. Antalya Muratpaşa'da bir ortaokul iş birliğiyle gerçekleşen süreç çok paydaşlı bir yapıdadır. Öte yandan saha araştırması, okul bahçelerinin açık hava öğrenimi anlamındaki durumunu ortaya koymayı amaçlar ve Muratpaşa ilçesindeki ortaokulların tamamının bahçe analizlerini ortaya koyar. Pilot çalışmanın deneyimsel ve uygulamaya dayalı süreci alan çalışması ile desteklenir. Pilot çalışmanın ortaya koyduğu sonuçlar paralelinde öğrenme peyzajı olarak ele alınan okul bahçelerinin ivedilikle çok disiplinli okumalara ve yaklaşımlara ihtiyacı vardır. Bu sadece tasarım disiplini ile değil, ülkesel ölçekte eğitim yöneticilerinin çok boyutlu ve çok disiplinli yaklaşımlarıyla mümkündür. Araştırma öncelikle; eğitim ve tasarım alanlarında okul bahçesi ve öğrenme peyzajları özelinde yeni bir tartışma açmayı amaçlamaktadır. Bu konu çeşitli disiplinleri harmanlayarak ulusal düzeyde ele alınmalıdır. İkinci olarak; gelecekteki çalışmalar için alternatif öğrenme, sürdürülebilirlik hakkında öğrenme ve okul bahçesi tasarımını harmanlayan deneyime dayalı bir süreç ortaya koymayı amaçlamaktadır. Öğrenme sürecini ve gündelik yaşamı birbirinden ayıramayız. Bu nedenle, bu araştırma, disiplinler arası yaklaşımlar gerektiren ve gelişmekte olan bir konu olan "öğrenme peyzajları" paralelinde okul bahçelerinde sürdürülebilir öğrenme programları ve tasarımlarına odaklanmaktadır. Müfredat tasarımı, mekânsal tasarım, enformel öğrenme ve ekolojik tasarım temalarını birleştirmeyi ve "Okul Bahçeni Tasarla" atölyelerinde uygulamaya dayalı süreçleri açıklamayı amaçlamaktadır. Bu katılımcı ve uygulamalı proje birden fazla paydaşı bünyesinde barındırmakta ve bu çok katmanlı yapıyı kendi süreci içinde ortaya koymaktadır. Tez, çocukların sürdürülebilirliği öğrenmelerine yardımcı olacak okul bahçesi tasarımları hakkında yeni bir tartışma başlatmayı ve bu öğrenme peyzajlarının ilkelerini araştırıp tartışmaya açmayı amaçlamaktadır. İkinci olarak araştırma, bu alanların ele alınması, çok paydaşlı süreçlerin tasarlanması, katılımcı ve deneyimsel bir proje deneyimi ve bu sürece çeşitli disiplinlerin dahil edilmesi konusunda çeşitli öneriler sunmaktadır.
  • Öge
    Cultural heritage circular governance for the integrated conservation of historic cities: The case of the Medina of Munis
    (Graduate School, 2024-07-19) Tira, Yasmine ; Türkoğlu, Handan ; 502182813 ; Urban and Regional Planning
    Several factors overlap in making urban heritage conservation vulnerable in terms of long-term sustainability. Urban heritage is a non-renewable resource and a common good that is frequently under threat from globalization, development, demographic change, and economy, climate change impacts, and uncontrolled urbanization. The obsolescence of publicly owned buildings having great cultural significance is affecting historic cities/districts, and driving governments to opt for innovative heritage governance policies. Therefore, many initiatives were led in light of the Historic Urban Landscape (HUL) approach and the debate around a more sustainable future. However, these already established heritage conservation models are based on a single custodian model of cultural heritage management and financing. Several integrated conservation strategies achieved in a European context have long been the dominant governance models for cultural heritage assets. The Integrated Territorial and Urban Conservation Program (ITUC) at ICCROM, is one example of integrated heritage conservation attempts. Open Heritage project (European Commission, Horizon 2020), The global cultural districts network, GCDN, the Historic Districts initiative, and COMUS (Community-Led Urban Strategies) are several other integrated conservation approaches led at a European level. These conservation principles have been evaluated as vulnerable and ineffective for long-term sustainability aims. Consequently, an alternative approach to cultural heritage governance has become an inquiry. Building on the principle of the prevalence of circular economy (CE) in the sustainable transition, the EU launched the CE-based Green Deal strategy to respond to the Sustainable Development Goals (SDGs) and the EU's 2050 target of 0% emissions. The initiative resulted in making the circularity concept go beyond the economic sphere and be adopted in cities helping them attain a long-lasting sustainable future. Thus, in line with the EU Green Deal, culture has been adopted as an entry point to reach Europe's 2050 aim. Consequently, the relation between CE and CH conservation strategies became an Up-to-date concern for local policymakers. This resulted in a shift from a 'governing for culture' approach to a 'governing through culture' approach and the initiation of the circular governance debate in heritage conservation. Pioneers in adopting a similar approach in heritage-led projects are the Regeneration and Optimization of Cultural Heritage in Creative and Knowledge Cities and the Circular Models Leveraging Investments in the Cultural Heritage Adaptive Reuse (CLIC) project. Within the abovementioned circular governance debate for more integrated heritage conservation, recent follow-ups of the application of the HUL recommendations identified gaps in implementing the approach in developing countries. One such example that is witnessing this gap is the Medina of Tunis. Situated right at the center of Tunisia's capital, and comprising all the features of a traditional Islamic city. It hosts around 700 UNESCO-registered historic monuments, distributed in seven areas, among which the most remarkable is Al-Zaytouna Mosque, situated right at its heart. After the Second World War, the Medina of Tunis was seen by its city managers as a squatter settlement area where residents were living in dangerous and dilapidated conditions. They had even seen it as an eyesore and an obstacle to their ambitious plans to beautify the newly annexed French city (la Ville Nouvelle). However, efforts made by the government alongside non-governmental organizations like the Association of Safeguarding of the Medina (ASM), contributed to sustaining its urban scenery over decades. It became a UNESCO World Heritage site in 1979 and it is still interwoven into the city until presently. However, the conservation policies for the Medina of Tunis need to deepen the relation between vertical governance in heritage institutions and the emergence of a collective democratization spirit in the place-making process. Despite improvements in the way heritage items have been reused in the Medina of Tunis, experts' perception witnesses that historic fabric is being lost in a hustle of lack of coordination and in the absence of a holistic view for heritage conservation. The following study assumes that a circular governance-based decision-making framework could be developed and applied to the integrated conservation approach for the Medina of Tunis historic city. It mainly aimed at defining a circular governance-based decision-making framework for the integrated conservation of historic cities/districts adopting the Medina of Tunis historic city as a test case. This aim was fulfilled through a multi-layered method, where the 'Theoretical model-building method, and 'the inductive category' Method were applied to define the theoretical framework for the integrated conservation of historic cities based on the circular governance approach. The first step for the development of the decision-making framework is achieved by defining five main indicators for circular governance of heritage assets. Then, the 'Expert Interview' method was adopted. Therein, an Analytic Hierarchy Process (AHP)-based coded, formalized survey was conducted to draw upon the cross-matching relationships between the defined circular governance indicators. Novelty applies not only to the AHP to formulate an expert opinion-based decision-making framework for the integrated conservation of historic cities/regions but also the methods adopted for selecting the circular governance indicators and sub-indicators necessary for the prioritization protocol. Finally, to support the agreement around the elaborated results, a case study encompassing an assessment of the conservation status of the Medina of Tunis was led. The results showed that when comparing the opinions of case-dependent and case-independent experts on decision-making concerning the circular governance indicators, the main prioritized indicator of circular governance is knowledge and data exchange. This stands for the importance of knowledge and data exchange for heritage-led urban regeneration and the effect of accurate redistribution of cultural activities in historic city centers via ICT tools and data sharing. After analyzing the AHP-based experts' opinion, a second Expert interview was conducted with case-related professionals. This survey led to putting forward a circular governance-based assessment of the heritage conservation for the Medina of Tunis. Therefore, it ended by defining the challenges and opportunities in the test case. The deficit in funding resources and the state subsidies, the lack of cooperation and coordination between the heritage conservation actors, the lacunas in the application texts for heritage conservation legislation, and the need for holistic long-term sustainability-based regeneration policies are among the most important problems repeatedly claimed by the experts. In light of the heritage conservation assessment (case study) and the in-depth expert interview results, a decision-making framework for a circular governance-based integrated conservation for the Medina of Tunis was suggested. Building on the results of the AHP-based surveys, recommendations inherent to the decision-making concerning the circular governance-based integrated conservation were listed and cross-matched to their respective indicators from the defined framework. Then a correlation is established between the problems of heritage conservation in the test case and the given recommendations for decision-making. Consequently, for the integrated conservation of the Medina of Tunis to be more circular-governance focused, the suggested policy instrument adopts five different phases, i.e. the Knowledge & Smart City, the City of Art & Culture, the Inclusive & Sustainable City, the Environment-Friendly City, and lastly the Secure City. All the phases of the recommended decision-making framework are interwoven following a circular process breaking with the conventional hierarchical systems for governing heritage assets. Since in the case of the Medina of Tunis, more importance has been given to knowledge and data exchange and the cultural circle, the main guidelines of the suggested instrument consider further focusing on smart technologies and data sharing particularly in tourism and cultural activities by strengthening the capacity to innovate through information and communication technology (ICT). Besides, for the Medina of Tunis to be more culture-focused, it is suggested to emphasize the city branding by determining themes for creative placemaking (vibrant nightlife), developing potential cultural events (ephemeral urbanism), and the performing of art/music centers, bookstore, and museums. This, however, does not deny the importance of each defined phase for the completion of the governance circle and the proactiveness of all the factors embedded in the decision-making framework. To end, the defined decision-making guideline calls for the interaction of at least more than two phases to solve each detected problem in the test case. This, once more, proves the correctness of the hypothesis defined at the beginning of the research, i.e., a circularity-based decision-making framework can be developed and applied to the integrated conservation approach for the Medina of Tunis historic city. In summation, circularity is more looked upon as a tool for limiting the impact of climate change only. The need for an integrative approach in heritage conservation is overlooked when it comes to applying a circular approach. Even though an application of the circular approach to heritage cities saw more appeal, there are still some cautions towards the monumental values of the built heritage. This study, however, contributed to showing that according to experts' opinion, a circular governance approach, inclusive of both the tangible and intangible aspects of heritage, is applicable for better-integrated conservation of historic cities. To end although circular governance is by definition a reflexive governance intended as a 'self-critical governance that analyses and monitors its own results' through continuous feedback processes, assessing the effectiveness of circular approach implementation for decisions on historic city conservation is currently an approach open for debate. To assess the overall effectiveness of the suggested decision-making chain for the integrated conservation of the Medina of Tunis, long-term monitoring of the suggested approach (and the indicators/sub-indicators included therein) is already in place for long-term assessment of the framework.
  • Öge
    Kamu konut yatırımlarının ekonomik ve mekânsal etkisi (TOKİ örneği)
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-31) Tantan, Banu ; Türk, Şevkiye Şence ; 502962691 ; Şehir ve Bölge Planlama
    Konut piyasasını makroekonomik ve mikroekonomik açıdan önemli etkiler yaratması, arz ve talep olgusu ile değişik ve çok çeşitli özelliklere sahip olması nedenleriyle heterojen mal ve hizmetlerden oluşan bir piyasa olarak tanımlayabiliriz. Gayrimenkul ve konut piyasaları ülkeler, bölgeler ve bireyler için önemlidir. Konut piyasalarının karmaşıklıkları göz önüne alındığında, kamu kaynaklı toplu konut çalışmalarının geniş bir yelpazede farklı modeller kullanması şaşırtıcı değildir. Ülkemizde kentler arasında yaşanan göçler, afet riski, konut stokunun niteliği ve hane halkı oranınında küçülme olması gibi farklı nedenlerden dolayı konut ihtiyacı artmaktadır. Ayrıca, nitelikli, dayanıklı, ulaşılabilir, ekonomik olarak uygun, sosyal ve teknik hizmetleri sağlanmış konut ve konut çevrelerine de ihtiyaç duyulmaktadır. Dünyadaki örneklere benzer biçimde, ülkemizde de konut gereksinimini çözebilmek için kamu eliyle ya da desteğiyle en çok rağbet gören uygulama toplu konut şeklindeki üretim modeli olmuştur. 2002 yılı sonrasında kendisine yüklenen ekonmik ve hukuksal yetkilerle konut politikalarının şekillenmesinde en önemli aktör konumuna gelmiş olan TOKİ, 17 Mart 1984 tarihinde konut ile kentleşme problemlerine ilişkin çözüm üretmesi amacıyla özerk bir kamu kuruluşu olarak kurulmuştur. Neoliberal ekonomi programı kapsamında oluşturulan konut politikaları planlama süreci, tasarım, yapım süreci ve bunlarla ilgili mevzuat ile kentsel mekânı şekillendirmektedir. 2003 yılı itibariyle yerel yönetimlerin yetkisinde olması gereken kentleşme, kentsel mekânın geliştirilmesi gibi görevlerin TOKİ eliyle merkezi yönetimin üstlenmesi önemli bir politika değişikliğidir. Literatürde, kamu tarafından gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlere yönelik kamu ve büyüme konulu tartışmalar genel olarak, kamusal yatırımlar ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki üzerine odaklanan çalışmalar olarak ortaya çıkmaktadır. Barro (1991), kamu tüketim harcamalarının ekonomik büyüme ile ters yönlü bir ilişki içerisinde olduğunu belirtirken, Alexiou (2009) ise, ekonomik büyüme üzerinde kamu harcamalarının pozitif etkilerinin önemli düzeyde olduğunu belirtmektedir. Kamu yatırımlarının etkisi sonucu bölgenin ve kentin kalkınması, gelişimi olmakta ve bu durum kentlerin çekim merkezi olmasını sağlamaktadır. Kentsel alanlarda altyapı ve teknik donatılara, ulaşım ve haberleşme hizmetlerine, eğitim ve sağlık gibi sosyal donatılara erişim olanağı kentin yaşam kalitesinin artmasını sağlayacağından, bu durumun kentlerdeki göçün azalmasına da etki etmesi muhtemeldir. Bölgesel kalkınma, fiziksel sermaye, beşeri sermaye ve iş ortamı arasındaki etkileşime bağlıdır. Hangi faktörlerin bölgelerin daha üretken ve rekabetçi hale gelmesiyle sonuçlanacağını ayırt etmek, bölgelerin gelecekteki refahını sağlamak, yatırımları çekmek ve istihdamı sağlamak için çok önemlidir. Eğitim düzeyi önemli bir kolaylaştırıcı faktördür. Altyapıya yapılan kamu yatırımlarının bölgesel büyüme üzerinde olumlu bir etkisi varken eğitim düzeyi yüksek olduğunda bu durum daha güçlüdür. Bölgesel performanstaki belirleyici faktörlerin, politika oluşturma ve uygulamaya yönelik sektörler arası bir yaklaşımın önemini vurgulayarak karşılıklı olarak birbirini güçlendirdiği görülmektedir. Ayrıca beşeri sermayeye ve altyapıya yapılan yatırımın etkilerinin ortaya çıkmasının yaklaşık üç ila beş yıl olduğu belirtilmektedir (Url.1). Kamu yatırımlarının değerlendirilmesinde ekonomik analizlerin yanında, fiziksel, sosyal ve çevresel etkileri ile birlikte mekânsal boyutun da dikkate alınması gerekmektedir (Amidu ve diğ., 2016). Bu doğrultuda, her proje, politika, program, plan vb. süreçlerin bazı etkileri vardır. Bir eylem varsa, bu eylemin bazı sonuçlarının olacağı beklenmektedir. Bu sonuçlar etkiler olarak tanımlanmaktadır. Etkiler olumlu ya da negatif etkiler şeklinde ortaya çıkabilir, araştırmacılar bu açıdan gözlemler, analiz ederek değerlendirmekte ve sonuçları yorumlamaktadır. Kentlerin büyümesi ile konut ve altyapı gereksinimi, inşaat sektörünün faaliyetleri için talep artışı yaratmaktadır. İnşaat yatırımlarının kültürel, ekonomik, sosyal ve fiziksel boyutları ile kentlerin gelişimine katkı sunduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur. Konut üretimi aynı zamanda inşaat sektörü ve konut piyasası başlıkları altında yer almaktadır. Konutun üretimi, hem kamu hem özel sektör aracılığıyla yapılabilmekte olup, nitelik ve yapım biçimleri ülkelerin politikalarına göre şekillenmektedir. İnsan yaşamında en geniş ve yoğun kullanılan konut, farklı disiplinlerin de araştırma konularından birisidir. Bu çalışmada, kamu konut yatırımı olarak konut üretiminin illerdeki ekonomik ve mekânsal etkisinin 2002 yılından sonraki süreçte TOKİ üzerinden incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışma ile, Türkiye'nin özellikle 2004-2018 döneminde kamu eliyle yürütülen konut ve konut yerleşimleri politikaları doğrultusunda uygulamaya geçen kamu kaynaklı büyük konut yatırımlarının iller üzerindeki etkisi makro, mezo ve mikro seviyede analiz edilerek, ekonomik ve mekânsal etkilerinin anlaşılması hedeflenmektedir. Araştırma örneklemi, 2004-2018 dönemi için makro düzeyde Türkiye'nin 81 ilini, mezo düzeyde Türkiye il gruplarına kent nüfusları üzerinden Zipf Kanunu kapsamında çerçevesinde belirlenen büyükşehir olmayan iller arasında seçilen 14 ili, mikro seviyede Erzincan Merkez ilçe üzerinde yapılan çalışmaları kapsamaktadır. Bu tez çalışmasında, makro düzeyde 81 ilde TOKİ konut yatırımının ekonomik ve mekânsal etkisi panel veri ile regresyon analizi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışmadaki bazı bulgulara göre, kamu yatırımlarının analize dahil edilen illerin gayri safi yurtiçi hâsılalarının üzerinde anlamlı etkileri olduğu, TOKİ'nin ise etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mezo düzeyde yapılan analiz sonucundaki araştırma bulguları, kamu konut yatırımı olarak TOKİ'nin kentlerin ekonomik kalkınmasına bir etkisi olmadığını göstermektedir. Mikro seviyede ise, TOKİ'nin incelenen bölge olan Erzincan Merkez ilçesinde sadece deprem, afet ya da sosyal konut uygulaması sağladığı, ekonomik anlamda doğrudan etkisinin olmadığı ve mekânsal olarak da kentin gelişimine olumlu olduğu kadar olumsuz etkiler de yarattığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öge
    A decolonial analysis of urban and regional planning education in the global south
    (Graduate School, 2024-11-04) Şen, İpek ; Koramaz, Turgay Kerem ; 502102813 ; Urban and Regional Planning
    Through a mixed-methods approach, this thesis compares how the higher education institutions in the Global South conceptualize and act on the decolonization of urban planning education. The main research question is: How do scholars in the Global South perceive and conceptualize the decolonization of urban planning education? The questions to investigate the issues further are as follows: What obstacles and limitations hinder the decolonizing efforts from succeeding in urban planning education? What methodologies do the Global South scholars use to decolonize the urban planning education curriculum in their contexts? What decolonizing methodologies can Turkish planning schools create to encourage local knowledge generation and resist the domination of Eurocentric norms? To answer this question, 17 scholars from 11 countries in the Global South and six former and current members of the Turkish Planning Schools' Association were interviewed. Additionally, all published documents by the association were analyzed. The thesis followed a Constructivist Grounded theory (CGT) methodology as its primary approach and supported it with additional quantitative analyses of the collected documents. Interestingly, the Global South categorization and the inclusion of Türkiye were also received with surprise by many. CGT theoretical coding also revealed differences in conceptualizing and approaching the decolonization phenomenon. The Global South scholars' narration and approach showed a more optimistic and critical arc toward urban planning education and practice, starting with contemplation, continuing with expressing concern about the future of the profession, but then concluding with a new reality of constructing practices and insurgent actions. However, Türkiye followed a more hesitant arc, starting with hesitation, continuing with contemplation with little critical engagement, and ending with a narrative of absence. Significantly few scholars addressed the need to generate local knowledge and radical curriculum change. Instead, they were concerned about the lack of resources across universities and departments regarding place, equipment, and teaching faculty. The results showed several overlaps between countries in terms of challenges and issues regarding education and urban planning practice. The categorical findings of this thesis show that in all interviewed institutions, there are problems concerning how planners are trained and equipped to address issues such as population increase, climate change, land ownership and housing, sustainable and affordable transport, and urban poverty.