LEE- Peyzaj Mimarlığı-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 5
  • Öge
    Bahçeden peyzaja geçişte etkileşimsel bir unsur olarak peyzaj resmi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-31) Bozkurt, Fatma Sultan ; Gürler Erbaş, Ebru ; 502191620) ; Peyzaj Mimarlığı
    Yüzyıllar boyunca insanlıkla birlikte insanlığın doğa kavrayışı da değişmiş, bu değişimde pek çok unsur rol oynarken dönüşen kavrayışların okunmasında sanat her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. İnsanın doğal çevresi ile kurduğu veya kuramadığı ilişkileri sanat üzerinden okumak mümkün olmuştur. Bu anlamda keşiflerin ve teknolojik gelişmelerin ivmelendiği Aydınlanma ile birlikte insanlığın entelektüel kapasitesinde ve dünya kavrayışınde büyük dönüşümler yaşanmıştır. Dönemin İngiltere'si toplumsal yapısı ve coğrafi konumu ile öncü bir yere sahip olurken Endüstri Devrimi ve Bilimsel Devrim gibi büyük adımların atılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. 18. yüzyıl İngiltere'sinde doğanın resme konu oluş biçimi ile peyzajların biçimlenişi arasında kuvvetli bir ilişki ortaya çıkmış; araziler "havada asılı manzara"lar şeklinde ele alınmıştır. Güç sahibi otoriteler sanatı ve yaşam alanlarını dönüştürme yetisine sahip olmuşlardır. Doğa kavrayışının ve resme konu olan doğanın da tarihsel süreçteki dönüşümünde bu otoritelerin etkisini görmek mümkün olmuştur. Sanayileşme sürecinde olan İngiltere'de yaşanan plansız kentleşme ile birlikte, peyzaj resminde temsil edilen Arcadian peyzajlar toprak sahibi patronların arazilerine uygulanmak istenen bir şeye dönüşmüş ardından tam tersi bir şekilde resimden ilham alınarak tasarlanan arazinin resme konu olması gündeme gelmeye başlamış ve bu iki disiplin arasında tarihi bir bağ kurulmuştur. Öne çıkan bir tür olarak varlık gösterdiği dönem olan 18. ve 19. yüzyıllarda peyzaj resmi, doğaya karşı oluşmuş olan merak ve duyarlılığın en önemli temsil aracı haline gelmiştir. Bu bağlamda pek çok alandan gerek etkilenmiş gerekse etkilemiş ya da tetikleyici bir unsur olarak varlık göstermiştir. Bu tez çalışmasıyla, peyzaj mimarlığının gelişim serüveninde önemli bir etkileşimsel unsur olan peyzaj resminin gerek peyzaj kavramı üzerindeki gerekse meslek pratiği anlamındaki dönüştürücü etkisini ortaya koymak ve bu ilişki ağını endüstrileşme süreciyle önemli bir kırılma noktası olan 18. yüzyıl ve19. yüzyıl başları İngiltere'si bağlamında ele alarak bu eşikteki dinamikleri ve ilişkilenme biçimlerini açığa çıkararak peyzaj mimarlığı tarihi ve kuramı açısından literatüre katkı sağlamak amaçlanmıştır. Doğanın değişen kavranışıyla birlikte resim sanatında bulduğu karşılığı anlayabilmek adına tarih boyunca bu ilişkilerin nasıl kurulduğu ile ilgili ilişkiler sosyo-kültürel değişimler çerçevesinde 18. yüzyıl öncesi ve 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl başlangıcını kapsayan aralıkta Batı eksenli yazılı ve görsel doküman taraması literatür araştırması yapılarak açığa çıkarılmıştır. Yapılan araştırmayla birlikte kavrayıştaki değişimle tuvale yansıyanlar arasında paralellik belirginleşirken insanın rasyonel bakış yeteneği kazanmasıyla eş zamanlı olarak peyzajın resimde kendi başına var olabildiği ortaya çıkmıştır. Avrupa'nın bir ucundan diğer ucuna etkileşimler ağı sonucu bu tür resminin yayılış süreci okunarak haritalandırılmıştır. Tezin takip eden bölümünde ilişkiler ağının bir düğüm noktası olduğu kabul edilen 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl başları İngiltere'sinin dönem yapısı incelenmiş, döneme hakim olan güzel, yüce, pitoresk kavramları üzerinden kavramsal analiz ile ilişkiler keşfedilmiş, İngiltere'de peyzaj resminin serüveni ele alınmış, kısaca dönem İngiltere'si için genel çerçeve oluşturulmuştur. Diğer yandan akılcı bakış açısının hakim olduğu 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçiş sürecinde İngiltere'de endüstrileşmenin çevresel etkileri gözle görülür boyuta ulaşmış ve doğa kavrayışında akılcı bakışla birlikte duyarlılık geliştirilmiştir. Aynı zamanda doğa felsefesinden modern bilimlere geçiş dönemi olarak değerlendirilebilecek olan bu dönemde bilimsel gelişimi sağlamak adına doğa gözlemleriyle öne çıkan doğa kaşifleri ile peyzaj ressamlarının ortak paydada buluştukları ve bu süreçte doğanın resmedilişinin etkileyen, etkilenen ve araç olma durumları üzerine iklim bilimi, yer bilimi ve bitki bilimi özelinde araştırmalar genişletilmiş ve ilişkiler ağı oluşturulmuştur. Dönemin İngiltere'si için oluşturulan çerçeve kapsamında Romantizm yaklaşımları ile yayılan, sanatçı duyarlılığı ile resmedilen doğa ele alınmış, değişen toplumsal ve çevresel faktörler ışığında önde gelen sanatçı yaklaşımları değerlendirilmiştir. Peyzaj resmi ile peyzaj mimarlığı pratiği arasında kurulan ilişkinin direkt yansıması olarak kabul gören natüralist yaklaşımlı İngiliz peyzaj bahçeciliği ve resimle kurduğu ilişki değerlendirilmiştir. Kıtadaki peyzaj resmi uygulamasıyla ve İngiltere'deki patronların erken endüstrileşen İngiltere'nin, kır evlerinde görmek istedikleri peyzajların ilişkisi tarihsel dizinde haritalanmıştır. Toplumsal durumların yanı sıra resim sanatının bu yaklaşımın ortaya çıkışında ve uygulanışındaki etkileri üç ana figürün aracılığıyla ele alınarak yaklaşımdaki "doğal olma durumu" tartışılmıştır. Tezin merkezinde yer alan dönem kapsamında; tüm literatür taramaları, kavramsal analizler ve etkileşimler ilişkiler ağı sonucunda peyzaj resminin peyzaj pratiği ve günümüz peyzaj mimarlığının temel fenomenlerinden olan iklim bilimi, yer bilimi ve bitki bilimi gibi doğa bilimlerinin ortaya çıkış süreçlerinde etkileyen, etkilenen ve/veya araç olarak etkileşimsel bir role sahip olduğunu söylemek mümkün olmuştur. İnsanlık tarihinde duygu ve düşüncelerin yansıtılmasında temel bir yere sahip olan resim sanatı, doğa kavrayışının, peyzaj algısının tarihte okunması konusunda sağladığı kolaylığın yanında dönem insanının doğal çevreyi algılayış biçimini gözler önüne sermiş ve hakim bir tür olarak var olduğu dönemlerde pek çok bilimsel gelişmede aktif rol oynamıştır. Resimsi peyzaj bahçeciliği yaklaşımıyla bahçe ve açık yeşil alan sınırları önce görsel anlamda ortadan kalkmış, peyzaj kavramında çığır açan dönüşüm yaşanmıştır. Yaklaşım, önce varlıklı gelir gruplarının bahçeleriyle yaygınlaşmış, takip eden süreçte Endüstri Devrimi'yle birlikte çevresel ve atmosferik kirliliğin çığ gibi büyüdüğü hızlı gelişen ve plansız kentlerde peyzaj mimarlığı disiplini açısından önemli hareketlere dönüşerek bugünkü karşılığını bulmasında önemli bir etki yaratmıştır. Günümüz peyzaj mimarlığının gelişiminde resim sanatının yerini anlamak adına resimsi bakış açısıyla varlık bulan natüralist peyzaj bahçelerinin rolüne çekilen dikkatin yanında peyzaj resmiyle diğer bilim dallarının gelişimi ve hepsinin etkileşimiyle oluşan ortamın etkisini değerlendirmek son derece kritiktir. Gerek peyzaj mimarlığı pratiğinde yarattığı doğrudan etkiler, gerek doğa bilimlerinin ortaya çıkışında oynadığı etkin rol aracılığıyla peyzaj resmi, bugünkü anlamda peyzaj mimarlığı disiplininin temellerini oluşturan alanlarla derin etkileşimler kurarak bir ortam yaratmıştır. Tarih boyunca doğal çevre ile kurulan ilişkilerin bir yansıması olduğu gibi doğa kavrayışında büyük kırılmaların yaşandığı bahsi geçen dönemde de öne çıkan bir etkileşimsel unsur olarak varlık göstermiştir. Bu sebeple peyzaj resmi ile peyzaj mimarlığı arasındaki ilişki mevcutta düşünüldüğü gibi doğrusal değil çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir.
  • Öge
    Göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimlerinin değerlendirilmesi ve oyun rehberi: yerel yönetimler için öneriler
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-01) Avcı, Sinem ; Bozkurt, Melih ; 502171614 ; Peyzaj Mimarlığı
    İnsanlık tarihi boyunca bireyler ya da gruplar farklı nedenlerle bulundukları yerden farklı coğrafyalara doğru hareket etmişler ve göç olgusu insanlık tarihinin bir parçası olmuştur. Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca düzenli ve düzensiz birçok göç hareketine sahne olmuştur. Anadolu coğrafyası her dönemde kitlesel göç hareketlerinin en önemli duraklarından biridir. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonlarının (UNICEF) 2021 tarihli Türkiye raporuna göre Türkiye'de 1,7 milyonu çocuk olmak üzere 3,6 milyondan fazla Suriyeli mültecinin yanı sıra en az 140.000'i çocuk olan 320.000 mülteci ve diğer milletlerden sığınmacı bulunmaktadır. Birçok göçmen, mülteci ve geçici koruma statüsündeki kişinin evi olarak Türkiye, çocuklara barınma, sağlık, eğitim gibi temel haklarına erişim sağlamanın yanı sıra, Çocuk Hakları Genel Bildirgesi ile de belirlenen "Dinlenme, boş zaman değerlendirme, oyun oynama, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılma hakkı"nı (madde 31) sağlamakla da yükümlüdür. Çocukluğun ayırt edici faaliyetlerinden biri olarak oyun; savaş, göç, yerinden edilme, kabul edilme, dışlanma, uyum gibi travmatik süreçlere maruz kalan göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocuklar için kendilerini ifade edebilecekleri ve bir grupla iletişim kurabilecekleri koşullar yaratabilmektedir. Oyunun, çocukların fiziksel, sosyal, duygusal, bilişsel ve dil becerilerini geliştirmedeki etkisinin yanı sıra; risk altında ve kırılgan bir grup olan mülteci ve geçici koruma statüsündeki çocuklara sağladığı özgüven, güven, kimlik, umut ve sosyal uyum gibi psikososyal faydalar ve çocukların dil ve kültüre ilişkin bilgi edinmesine olan katkısı akademik araştırmalarla ortaya konmuştur. 21. Yüzyıl'ın en büyük kitlesel göç hareketinin önemli duraklarından biri olan Türkiye'de yaşayan mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimleri ve çocuklara oyun hakkının sağlanması belirtilen faydalar bakımından kritik bir konudur. Çalışmanın amacı göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimlerinin mevcut durumunu değerlendirmek ve çocukların oyuna erişiminin sağlanabilmesi için yerel odaklı çözüm önerileri üreterek yerel yönetimler için çocuklara oyun imkanı sağlamaları konusunda izleyebilecekleri stratejileri ve iş birliklerini (çocuk alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, aktivistler, vakıflar, dernekler, elçilikler, çocuk hakları alanında çalışan ulusal ve uluslararası kuruluşlar, kamu kurumları (Milli Eğitim, Adalet, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vs.), ve üniversiteler) içeren bir rehber ortaya koymaktır. Çalışmanın yöntemi literatür araştırmasıdır. Literatür araştırması üst ölçekten başlayarak sırasıyla uluslararası göç, Türkiye'ye göç, çocuklar ve iltica konularını ele almaktadır. Oyuna ilişkin kuramsal çerçeve ile oyun ve çocuk ilişkisi, oyunun önemi, geçmişten bugüne oyunun ve oyun alanlarının değişimi ve oyun alanlarının özellikleri üzerinde durulmuştur. Göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyun hakkı ve oyuna erişimlerine çocuk hakları ve psikososyal süreçler perspektifinde değerlendirilmiş, çocukların oyuna erişimindeki kısıtlara değinilmiştir. İkincil olarak; "refugee children" (mülteci çocuklar), "right to play" (oyun hakkı), "bringing play to refugee children" (mülteci çocuklara oyun sağlamak), "playgrounds in refugee camps" (mülteci kamplarında oyun alanları), "play in crisis" (kriz durumlarında oyun), "playgrounds after disasters" (afet sonrası oyun alanları), "alternative play opportunuties for children" (çocuklar için alternatif oyun imkanları), "child friendly cities" (çocuk dostu kentler) terimleriyle arama yapılarak, mülteci çocuklara oyun sağlanmasına ilişkin çalışmalara ve bunlara emsal olabileceği düşünülen ulusal ve uluslararası çalışmalara ulaşılmıştır. Erişilen örnekler oyunun sağlanma yöntemlerine gruplanarak aktarılmıştır. Örnekler, sahip oldukları ortaklıklar ve farklılıklar belirlenerek, oyunun sağlanma yöntemleri, oyunun sağlandığı konum, odak topluluk, uygulamanın sürekliliği, durum ve tasarım kriterleri olmak üzere altı ana başlık altında incelenmiştir. Örneklerin belirtilen başlıklar özelinde analiz edilmesiyle bir değerlendirme matrisi ortaya konulmuştur. Çocukların oyuna erişimlerinde mevcut durum ve kısıtlar, ulusal ve uluslararası örneklerin yer verildiği değerlendirme matrisinden elde edilen veriler ile çakıştırılmıştır. Bunun sonucunda, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların mevcut durumuna ilişkin tespitler ve bu tespitler özelinde oyun imkanlarına erişimlerine dair sorunlar ve çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Çalışma sonucunda; çözüm önerilerinin uygulanabilmesi için stratejiler ve iş birliği önerilerinin yer aldığı bir oyun rehberi oluşturulmuştur. Yerel yönetimleri hedefleyen bu rehber ile göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocuklara oyun sağlanmasında izlenebilecek yöntemler ve iş birlikleri tartışmaya açılmıştır.
  • Öge
    İstanbul su topolojisi: Kent ve su ilişkisinde makro, mikro ve yönetimsel ölçekler arası topolojik okuma yöntemi önerisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-05) Aluçlu, Gizem ; Kaya Erdem, Meltem ; 502191621 ; Peyzaj Mimarlığı
    Suyun doğası akışkandır. Öyle ki, su akar, birikir, sızar. Doğası gereği varolan eylemlerinin sonucunda, organizma ölçeğinden gezegen ölçeğine kadar farklı canlılar, farklı ekosistemler arasında bağlar kurmaktadır. Hayati öneme sahip olan suyun, akarak ve süzülerek oluşturduğu bu dallanmalar, peyzajın her noktasına dokunan bir kohezyon bütünlüğü oluşturmaktadır. Bu bağlayıcı temel, bazen besleyici bazen de yok edici akışkanlıklar gösterebilmektedir. Doğada su, akışta kalarak topografyadaki suyun hikayesini oluşturmaktadır. Yeryüzü şekillerini oluşturan bu hikâye, karşılıklı olarak topografyanın yönlendirmelerinden etkilenmektedir. Bu çift yönlü ilişkide, antopojenik müdahale, tarihten günümüze kentleri yaratmış ve insana bu ilişkiyi kontrol edebilme fikrini kazandırmıştır. İlk yerleşimlerden günümüze kadar kent ile birlikte gelişen ve değişen suyun hikayesine olan müdahaleler, bazen bir paleolitik çağ yerleşiminde su kanunları ile sonuçlanırken, bazen de 20. yüzyıl su yönetimi stratejilerine dönüşmüştür. Çok yönlü perspektif okumaları gerektiren suyun kent ile hikayesi, günümüze kadar pek çok katmanlı okumanın konusu olmuşsa da, çok katmanlı okumalardaki boyutsal ilişkiler göz ardı edilmiştir. Suyun, yerleşim ve insan ile kurduğu ilişkiye dair bir söylem, bir planlama stratejisi ya da bir tasarım yaklaşımı üretebilmek için suyun kent ile kurduğu çok ölçekli ve çok boyutlu ilişkiyi analiz edebilme yöntemine ihtiyaç duyulmaktadır. Çok ölçekli ve çok boyutlu ağların çözümlenebilmesi, ayrışarak parçalar haline getirildikten sonra, bu parçalar arasındaki bağlamsal ilişkiyi kurabilmeyi gerektirmektedir. Çözünen tüm bu özgün parçacıklar, kendi söylemini oluşturmakta ve bir algoritmayı takip ederek bir araya geldiklerinde bir bütünü tanımlamaktadır. Bir bütünü oluşturan tüm ağlar ise topolojik ilişkiler ile tanımlanmaktadır. Bu nedenle, tez kapsamında su topolojisi, kent ve su arasındaki makro, mikro ve yönetimsel ölçekteki çeşitli olguları çok boyutlu döngülerde sentezleyerek ortaya çıkararak suyun hikayesini okuyan bir yöntem olarak tanımlanmıştır. Topolojik ağları çözümlemeyi hedefleyen su topolojisi, bu tez kapsamında üç aşamalı olarak geliştirilmiştir. Öncelikle, tarihsel sürecin getirdiği kent ve su arasındaki ilişkinin tanımlanması gerekmektedir. Bu ilişki derinlemesine bir literatür taraması ile ortaya çıkarılmış ve bu inceleme sonucunda kentsel su ve su yönetimi kavramlarının kent ve su ilişkisinde önemli roller üstlendiği sonucuna ulaşılmıştır. Peyzaj mimarlığı disiplinin çok katmanlı okuma yöntemleri temel alınarak oluşturulan su topolojisi, kentsel su kavramının peyzaj mimarlığı disiplinindeki tarihsel gelişimini incelemeyi gerektirmiş ve bu inceleme bir içerik analizi yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Böylece ilk aşamada, kentin su ile olan ilişkisi yerleşimlerin kurulmasından, disiplin ile ilişkili olarak kentsel suyun dönüşümüne kadar her ölçekte irdelenmiştir. İkincil olarak, topoloji kavramı literatür taraması yöntemi ile derinlemesine araştırılmış ve kavramsal olarak haritalanmıştır. Bu haritalamanın bir sonucu olarak, topoloji felsefesi peyzaj tabanlı olarak yeniden kurgulanmıştır. Elde edilen tüm literatür araştırmalarının ve kavramsal haritalamaların bir sonucu olarak, kent ve su arasındaki ilişkiyi tarihsel süreçte betimlemeye yönelik bir söylem analizi gerçekleştirilerek, su topolojisi kavramı tanımlanmıştır. Su topolojisi, peyzaj tabanlı bir okuma yöntemi olarak geliştirilirken, çok boyutlu ve çok ölçekli okumayı sağlayan bir sistem olarak önerilmiştir. Yöntem, kentin suya yaklaşımını tarihsel süreçte anlayabilmek için, ölçekler arasında yakınlaşıp uzaklaşmayı gerektirirken makro ve mikro ölçekleri arası okuma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Tarihte yüzyıllar boyunca kentlinin ve yöneticilerin de suya yaklaşımının değişmesi ise, yönetimsel ölçekte bir okumayı gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, su topolojisi makro, mikro ve yönetimsel ölçek olmak üzere üç farklı ölçekte analiz edilmek üzere kurgulanmıştır. Üç farklı ölçekte analiz edilen kentsel ögeler, tarihsel sürecin lineer bir okumadansa bir su belleği okumasını gerektiren süreç tabanlı boyutsal bir sentez ile bir araya getirilerek anlamsal bir bütün sağlanmıştır. Sonuçta, üç farklı ölçek ve dönemler arası tarihsel okumanın arasında oluşan çok boyutlu matris ile su topolojisi tariflenmiş olmaktadır. Tez çalışması kapsamında yöntemin uygulama alanı olarak yerleşim açısından su ile kurduğu ilişki kapsamında önem taşıyan ve dramatik topografik kesitlere sahip olan İstanbul megakenti seçilmiştir. Su topolojisi yöntemi kapsamında kent tarihinde Bizantion, Konstantinopolis ve İstanbul dönemleri ayrı ayrı, makro, mikro ve yönetimsel ölçeklerde ele alınmış ve elde edilen bulgular çok boyutlu sentezde biraraya getirilmiştir. Elde edilen bulgularda, İstanbul kenti makro ölçekte pek çok yangın ve deprem gibi afetler ile yüzleşirken, taşkın gibi kentin yayılması ile karşılaşılmaya başlanan unsurlar kentin topografya formları ile olan ilişkisini doğrudan etkilemiştir. Kentin makroformu ise, makro ölçekte kentin su ile ilişkisini etkileyen bir başka unsur olarak ortaya çıkmıştır. Kentte suya erişim sorununu çözmek için su yolları sistemleri oluşturulmuş ve bu oluşturulan makro su sistemlerinin bir parçası haline gelen su teknolojileri kentin su ile olan mikro ilişkisini belirlemiştir. Yönetimsel ölçekte ise, farklı kültürler ve farklı yönetim yaklaşımları etkisinde kalınması kentin su ile olan ilişkisine doğrudan yansımaktadır. Makro, mikro ve yönetimsel ölçek bağlamlarında bulunan tüm bulgular arasındaki ilişkiler su belleği ile süreçsel bir boyut okumasında birleştirilmiştir. Tezin, alan çalışmasının sentez bölümünde İstanbul'un bir mega kent olarak çözümlenen makro, mikro ve yönetimsel katmanlarının ne tür ilişkiler kurduğu belirlenmiştir. Kentin, tarih boyunca zamansal ve mekânsal, ölçekler arası ve zamansal-ölçekler arası olmak üzere üç ayrı şekilde topolojik bağlar içerdiği sonucuna ulaşılmıştır. Zamansal-mekânsal topolojik ilişkiler, belirli bir ölçekte farklı dönemler arasında kurulan bağları tanımlarken, ölçekler arası topolojik bağlar, aynı dönemde makro, mikro ve yönetimsel ölçekler arasındaki ilişkileri tarif etmektedir. Zamansal-ölçekler arası boyutu tarif eden topolojik bağlar ise hem farklı dönemlerde hem de farklı ölçeklerde ortaya çıkan unsurların birbirleri ile etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Tüm bu bağlar ortak bir altlıkta hem kavramsal hem de mekânsal olarak haritalanarak, İstanbul su topolojisi ortaya çıkarılmıştır. Bu tez kapsamında, kentin su ile kurduğu tarih öncesi dönemlere dayanan derin ilişkinin ölçekler arası çok boyutlu olarak tariflenmesi gerekliliği ile birlikte bir topolojik okuma yöntemi geliştirmek amacı ile su topolojisi yöntemi önerilmiş ve bu kavram kent-su ilişkisini makro-mikro ve yönetimsel ölçeklerde ele alan kavramsal bir okuma yöntemi olarak geliştirilmiştir. Bu tez çalışması ortaya koyduğu su topolojisine yönelik kavramsal çerçeveyi tanımlayan bir okuma önerisini sunmakla birlikte gelecek araştırmalar kapsamında kavramın kent-su ilişkisini çok boyutlu olarak ele alan bir model olarak geliştirilmesi planlanmaktadır.
  • Öge
    Peyzaj, iklim ve kültür arasında kurulan çok boyutlu ilişkilerin araştırılması: Güneydoğu Anadolu örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-12-07) Akarsu, Başak ; Aytaç, Gülşen ; 502191603 ; Peyjaz Mimarliği
    Bu tez çalışmasında peyzaj, iklim ve kültür arasında kurulan ilişkiler çok boyutlu olarak tariflenmiş ve kurulan bu çok boyutlu ilişkilerin Güneydoğu Anadolu Bölgesi örneği üzerinden araştırılması hedeflenmiştir. Bu bağlamda, çalışma peyzaj, iklim ve kültür üst başlıkları altında kurgulanmıştır. Bölgenin çok katmanlı yapısını oluşturan ve çok boyutlu çeşitli ilişkiler kuran bu üç kavram, her bir başlık altında öncelikli olarak bir literatür taraması ile incelenmiş, sonrasında ise bu kavramların bölgede buldukları karşılıklar örneklendirilmiştir. Çok boyutlu ilişkilerin karşılaştırılmalı olarak araştırılabilmesi için peyzaj, iklim ve kültürün her biri için ayrı için ayrı bir analiz yöntemi önerilmiş ve bölge özelinde uygulanmıştır. Böylelikle analizlerin karşılaştırılmalı olarak bir araya getirilmesi mümkün olmuştur. Öncelikli olarak peyzaj kavramı ele alınmış, peyzajın kavramsal karşılığının tarihsel süreçteki değişimi ve bu süreç içerisinde peyzajın devinimli yapısının algıda bulduğu karşılıklar araştırılmıştır. Peyzajdaki aynılıkları ifade eden peyzaj kimliği kavramı için bir literatür taraması yapılmış ve farklı kuramcıların peyzaj kimliğine yaklaşımları ve kimlik sınıflandırmaları incelenmiştir. Bu çeşitli yaklaşımlardan hareketle, peyzaj kimliği sınıflandırılmasının yapılabilmesi için dört parametre sınıfı önerilmiştir: x. Algısal y. Eylemsel, I. Duyusal II. Sosyal III. Hafıza IV. Fiziksel, a. Varoluşsal b. Kişisel c. Mekânsal d. Kültürel, 'Doğal ''Yapay. Parametreler öncelikli olarak doğal ve yapay parametreler olarak ele alınmış, araştırma bölgesinin kendisine has morfolojik ve topografik özellikleri doğal parametreler başlığı altında; zaman içerisinde geçirdiği yapılaşma ve kentleşme süreçleri ve bölgede uygulanan büyük ölçekli bölgesel projeler yapay parametreler başlığı altında incelenmiştir. Analizin çok boyutlu ilişkiler katmanında sistematikleştirilebilmesi için önerilen parametreler ile bölgenin peyzaj kimliği kodlarının çıkarılması ve bu kodların peyzaj, iklim ve kültür üst başlık analizlerinin bir araya getirildiği çok boyutlu ilişkiler bölümünde bir haritalama tasarım stratejisi ile ifade edilmesi hedeflenmiştir. Bu nedenle peyzaj kimliğini ifade etmek için Güneydoğu Anadolu Bölgesi için doğal ve yapay parametreleri temel alan bir haritalama altlığı tasarlanmıştır. İkinci olarak ele alınan iklim konusunda, öncelikli olarak iklimsel özellikleri tayin eden hidrolik döngü araştırılmıştır. Mezopotamya'dan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne uzanan Bereketli Hilal (Fertile Crescent)'e karakter özelliklerini veren Fırat ve Dicle Nehirleri, hidrolik döngüleri bakımından ele alınmış, bu nehirlerin arakesitinin coğrafyaya ve toplum morfolojisindeki etkisine literatür taramasından destek alınarak değinilmiştir. Tarihsel süreç içerisinde su ve iklim arasındaki ilişkiye yapılan manipülatif müdahaleler ile birlikte suyun bölgedeki bir potansiyelden tehdide dönüşümünün hikayesi, bölgede uygulanmış proje örnekleri ve sonuçları ile aktarılmıştır. Çok boyutlu ilişkiler analizinde Güneydoğu Anadolu'nun iklim verilerinin peyzaja ve kültüre olan etkilerinin saptanabilmesinin kolaylaştırılması için bölgenin iklim deseni araştırılmış ve analizi yapılmıştır. Bu kapsamda, bölge illeri meteorolojik verileri içeren 6. Adana, 13. Elazığ ve 15. Diyarbakır Meteoroloji Bölge Müdürlüklerinden kaydedilen en eski tarihten en yeni tarihe kadar olan aylık ve yıllık ortalama hava sıcaklığı (°C), ortalama en düşük hava sıcaklığı (°C), ortalama en yüksek hava sıcaklığı (°C) ve aylık toplam ortalama yağış̧ miktarı (mm) verileri talep edilmiştir. Bölge müdürlüklerinden alınan veriler incelenerek çeşitli grafiklere dönüştürülmüş, bölgenin iklim deseni bu grafikler üzerinden okunmuştur. Böylece iklim deseni ve değişimleri, yapılan çok boyutlu ilişkiler analizinde nicel veri olarak kullanılmıştır. Kültürün kavram karşılığı ise çerçevesi çokça tartışılması ve algıda farklar yaratması sebebiyle öncelikli olarak dil bilimleri, sonrasında ise toplum bilimleri literatüründe taranmıştır. Çeşitli kültür tanımlarının ve farklı disiplinlerdeki karşılıklarının incelenmesinin ardından kültür kodları araştırılmış ve kültür kodları bu çalışma kapsamında insan ve toprak, birey ve yer, toplum ve çevre olmak üzere üç aşamada ele alınmıştır. Kültür kodlarının bu üç aşaması mekânsal ölçekte büyümektedir ve ilişkiler düzleminde derinleşmektedir. Bu bağlamda, mekân ile toplum morfolojisi arasındaki döngüsel süreç toplum ve çevre başlığı altında işgal, inşa, ikamet ve göç aşamaları ile tanımlanmıştır. Döngüsel sürecin bu aşamaları, kültür kodlarını oluşturan insan ve toprak, birey ve yer, toplum ve çevre katmanları ile eşleştirilmiştir. Tüm bu mekânsal ya da sosyal olarak seyreden süreçler, kültürel bellekte birikerek bölgenin kolektif kültürel hafızasını oluştururlar. Çok boyutlu ilişkiler analizinde kültür boyutunu oluşturan veriler, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kolektif kültürel bellek analizinden elde edilen nitel veriler olmuştur. Bu analiz için yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi tercih edilmiştir. Araştırma bölgesi ziyaret edilmiş ve bölgede rastgele seçilen katılımcılara yereldeki kolektif kültürel bellek kodlarını deşifre etmeye yönelik "Demografik, Bölgedeki Yaşantı ile İlgili ve Bölge Özellikleri ile İlgili" başlıkları altında toplanmış olan yarı yapılandırılmış görüşme soruları yöneltilmiştir. Bölgedeki kolektif kültürel belleğin görüşme yanıtlarından analiz edilebilmesi ve elde edilen bu nitel verinin peyzaj kimliği kodlama sistemi ile ilişkilendirilebilmesi için yanıtların peyzaj kimlik kodlarında buldukları karşılıklar bir skala oluşturularak tespit edilmiştir. Tez çalışmasını sonlandıran çok boyutlu ilişkiler bölümünde, iklim deseni analizi ile elde edilen nicel veriler ve kolektif kültürel bellek analizi ile elde edilen nitel veriler bir araya getirilmiştir. Önerilen peyzaj kimliği kodlama sistemine göre kodlanan bu verilerin, bölgesel olarak harita düzleminde karşılık bulabilmesi için bir haritalama tasarım stratejisi geliştirilmiştir. Doğal ve yapay parametreleri temel alarak oluşturulan harita strateji altlığına elde eden kodlar yerleştirilmiş ve bahsedilen çok boyutlu ilişkilerin haritalama yöntemi ile ifade edilmesi ve okunması sağlanmıştır.
  • Öge
    Human-space interaction in virtual landscapes
    (Graduate School, 2023-08-28) Korkmaz, Suna ; Kim, Ikhwan ; 502201617 ; Landscape Architecture
    Humans interact with their physical surroundings by using their cognitive and perceptual faculties. Numerous urban researchers are seeking ways to keep the space at an optimal level for human life. Hence, changing needs bring along the necessity of constant renewal and adjustment. People often perform many of the activities of daily life intuitively and relatively automatically. Because perceived compatibility can be used immediately with minimal mental effort, and the results can be perceived directly. Although we can perceive similar conveniences in a virtual space, our respective actions are not immediate or intuitive. The findings are consistent with the link between spatial configuration, spatial cognition, and patterns of space utilization. By enhancing or lowering people's feeling of place, spatial layout plays a vital role in understanding everyday experiences with space. According to Hart and Moore's research, spatial cognition is the internalized observation and construction of space in knowledge. It involves the mental or psychological image of space's organization, interactions, and order. As a result of this process, cognitive mapping occurs as a method for organizing, understanding, and navigating complicated sets of information that are present in many situations. These habitats include observable physical surroundings as well as memories of earlier environments and varied other components that influence both our past experiences and our present observations. According to Kevin Lynch, space suggests action as well as constraining the individual. According to Lynch, "legibility" refers to the system's components' ability to be instantly identified and ordered into a logical pattern. Therefore, a city can be perceived as a related model of visually recognizable symbols if it can be read. A legible city has areas where neighborhoods, landmarks, or pathways can be quickly recognized and arranged into a general pattern. He argues that the wayfinding process is facilitated by the environmental image, which is a mental representation of the physical world around us that utilizes our perception of architectural legibility. Many environmental factors can influence people's experience of space, including the dimension and depth of their surroundings. Consequently, the spatial depth and height ratio may help to perceive individuals' visual perception to evaluate enclosure quality. Considering these interactions between humans and space, the virtual space design may simulate the physical world regarding spatial perception to be an efficient environment. While research on links between virtual landscapes and cognition began almost 30 years ago, there has been a dramatic acceleration in research into how we learn to solve spatial difficulties. Especially regarding digital games production, the virtual landscape within the content is a large part of the process and has an extraordinary value in understanding how to increase the user experience. This thesis evaluates spatial cognition and spatial perception in virtual landscapes, using urban design principles at its core. Urban design theories proposed by many researchers, especially Kevin Lynch, have been accepted as a guide in questioning the spatial perception of the living environment. Nevertheless, a lack of research was observed to determine whether these hypotheses validate in a virtual environment. "How an effective virtual environment design should be? This research is aimed to reach a conclusion with the experiments carried out by specifying the questions within the scope of this thesis. Considering Lynch's legibility principle, the wayfinding elements in the virtual environment were investigated and the cognitive mapping process was examined. Afterward, the relationship between spatial perception and depth ratio was questioned and compared with the physical world. The results will lead designers and researchers to optimal virtual environment design. The thesis follows the below steps to achieve the intended aim, divided into six chapters: Following the introduction in chapter one describes the historical development process of virtual landscapes and the possible spatial capability applications in the physical world to virtual landscapes and accordingly discusses the requirements of impressive virtual landscape designs. The study continues with the literature review in chapters two and three. Chapter two includes definitions and explanations of spatial perception, spatial information, spatial cognition, and cognitive mapping in the physical world, while cognitive mapping is divided into two sections including wayfinding and D: H ratio research. Chapter three continues with the concept of the sense of place and immersion, social interactions, spatial perception, and wayfinding. To clarify the user experience in given qualities it is followed by character viewpoints and camera locations in digital games and first-person players' sense of enclosure and the D: H ratio perception in virtual landscapes. The fourth chapter includes the research questions and the hypothesis part. Accordingly, the research answers possible differences that may occur if physical world theories are applied and the factors that affect the perceptual form of urban environments in virtual landscapes. In the fifth chapter, with two different survey analyses regarding experiment one and experiment two sections, the methodology part comes. Experiment one includes the wayfinding-related survey on World of Warcraft and compares the results with physical world results. Experiment two takes place in designed areas by the researcher to assess the D: H ratio perception in the virtual environment. Similar to the first experiment, it compares the results with the physical world optimal values. Finally, in the sixth chapter, the thesis results are concluded, and the discussions around the future possibilities of the provided method and its capabilities are made to enlighten the field for further studies.