İşletme Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Konu "Adjustment" ile İşletme Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeThe effects of structural adjustment policies on labor market and income distribution in Turkey(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1999) Onaran, Özlem ; Onaran, Özlem ; 92710 ; İşletme ; ManagementGelişmekte olan ülkelerde 1970'lerin sonundan ve 1980'lerin başından itibaren esas olarak IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası tarafından şekillendirilmiş olan yapısal uyum programlan çerçevesinde yeni politikalar geliştirilmiştir. Politika değişimini belirleyen temel unsur temelde ithal ikameci politikalardan ihraç yönelimli politikalara geçiş olmuştur. Yapısal uyum politikaları ilk aşamada dar anlamda bir istikrar süreci ve ardından piyasalarda serbestleşmeyi, kurumsal reformları ve üretim faktörlerini ticarete konu olmayan sektörlerden ticarete konu olan sektörlere kaydırmayı içeren bir yapısal değişim süreci içerir. Yapısal uyum sürecinde emek piyasalarıyla ilgili açık bir program olmamakla beraber, yapısal uyum programlarının temel teorik çerçevesini oluşturan neoklasik iktisatta emek piyasasına atfedilen önemli bir rol vardır. Makroekonomik bir çerçevede, emek piyasasından beklenen işsizlikte artış olduğunda emek piyasasım tekrar dengeye getirmek için ücretleri aşağı doğru ayarlamaktır. Emek piyasasındaki düzenlemeler genellikle bu esnek uyum kapasitesinin önünde bir engel olarak görülmektedir. İstikrar uygulamalarının ilk anda istihdam ve gelir dağılımı üzerinde olumsuz etkileri olacağı kabul edilmekle beraber, aynı zamanda yapısal uyum politikalarının sonuçta istihdamı arttıracağı ve beraberinde yoksulluğu azaltacağı varsayılmaktadır. Bu beklentiler özellikle, Hecksher-Ohlin ve Stolper-Samuelson kuramlarına dayanan bir uluslararası ticaret modeli temelinde oluşturulmuştur. Bu çerçevede ihracatı özendiren bir dış ticaret rejiminin, karşılaştırmalı üstünlüklerinin emek yoğun sektörlerde olduğu iddia edilen gelişmekte olan ülkelerde istihdam artışı için bir potansiyel yaratması beklenmektedir. Reel ücretlerin de koruma oranlarındaki bir indirimin ardından, daha emek yoğun olan ihracat yönelimli sektörlerin göreli fiyatlarında bir artış gerçekleşeceği iddiasına dayanarak artması beklenmektedir. Daha yeni tartışmalarda, ticaret serbestleşmesinin, sermayenin sektörler arasında yer değiştirme hızındaki yavaşlığına bağlı olarak kısa vadede istihdam ve ücretleri azaltabileceği de kabul edilmektedir. Bununla beraber, emek piyasasında çarpıklıklar olmadığı sürece, uzun vadeli sonuçların emek lehine olacağı iddia edilmektedir. Bu bağlamda sendikalar veya asgari ücret düzenlemeleri emek piyasası çarpıklıkları olarak görülmektedir. Sermayenin kısa vadede sektörler arasında yer değiştirmesindeki yavaşlığa bağlı olarak düşen istihdama reel ücretlerin ilk anda azalarak uyum göstermesini sınırlandıracak bu tür çarpıklıkların olması durumunda, dış ticaret xvı serbestleşmesinin kısa vadede çözümü zor işsizlik problemlerine yol açabileceği iddia edilmektedir. Buna karşın, pek çok gelişmekte olan ülkede reel ücretlerdeki şiddetli azalmalar ve emek piyasasındaki ciddi düzensizleştirmeler göz önünde bulundurulduğunda, eldeki veriler emek piyasasmı katılık yaratmakla suçlamanın çok zor olduğunu göstermektedir. Yapısal uyum programlarının gelişmekte olan ülkelerdeki sonuçlarıyla ilgili olarak var olan araştırmalar bu politikaların, özellikle gelir dağılımı ve emek piyasası açısından beklentileriyle ilgili olarak ciddi eksikliklere işaret etmektedir. Yapısal uyum politikalarının sonuçlarıyla ilgili genel bulgular düşük istihdam artış oranlarına neden olan darboğazların ekonominin birikim kalıbında aranması gerektiğini göstermektedir. Bu tartışma Türkiye için özellikle önemlidir. Türkiye yapısal uyum programı uygulamasına 1980'de başlamış ve o zamandan günümüze kadar dünya ekonomisine eklemlenme açısından önemli bir aşama kaydetmiştir. Fakat ülkenin istihdam ve gelir dağılımı açısından karnesi başarılı olmamıştır. Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de düşük istihdam artışları emek piyasası katılılıklannm bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Fakat, ekonominin yapısal özelliklerinin detaylı bir analizi, reel ücretlerin azalmasma rağmen istihdamdaki artış hızının düşük kalmasına yol açan başka faktörlerin varlığına işaret etmektedir. Bu çalışma 1980 sonrası dönemde yapısal uyum politikalarının uygulanmasının ardından Türkiye'de gelir dağılımı ve emek talebinde gerçekleşen değişimleri incelemektedir. Bu amaçla, öncelikle çalışmanın diğer bölümlerine geri plan oluşturması açısından, yapısal uyum dönemi boyunca Türk ekonomisindeki birikim ve büyüme kalıbı sorgulanmaktadır. Sanayideki büyüme ve birikim kalıbının özelliklerine ışık tutmak amacıyla, özel imalat sanayiinde yatırımların kârlılık ve talep bileşenlerine olan duyarlılığını incelemek için bir yatırım denklemi tahmin edilmektedir. îkinci olarak, emek talebin belirleyicilerine ve uluslararası ticaretin bu süreçteki etkilerine özel bir yer vererek emek piyasasındaki dinamikler incelenmektedir. Bu inceleme istihdamın büyüme muhasebesiyle analizinin yam sıra, emek talebi için tahmin edilen ekonometrik bir modeli de içermektedir. Üçüncü olarak, emek piyasasındaki esneklik derecesi, ve özellikle de reel ücretlerdeki esneklik derecesi, yapısal uyumun çeşitli dönemlerinde ücretlerin makroekonomik değişkenlere olan tepkisinin ekonometrik olarak tahmin edilmesi yoluyla incelenmektedir. Ücret belirleme mekanizmasının esneklik derecesi ile ilgili niceliksel ölçütler bulmak emek piyasasımn katılığı veya esnekliği ile ilgili tartışmalarda belirleyici olması açısından çok önemlidir. Dördüncü olarak, kârların ekonomideki önemli yapısal değişimlere tepkisini görmek için ücretlerle kârlar arasındaki ilişki incelenmektedir. Son olarak da ücretler arasındaki farklılıklar incelenmektedir. Bu sonuçlar Türkiye'de yapısal uyum sürecindeki gelir dağılımı dinamiklerine ışık tutmaktadır. Bu araştırmanın sonuçlan emek piyasası ve gelir dağılımıyla ilgili olarak yapısal uyum politikalarının temelini oluşturan neoklasik iddiaların geçerliliğini XV11 sorgulamak için ampirik bulgular sunmaktadır. Buradan hareketle bu çalışma emek piyasası ve gelir dağılımının incelenmesinde, birikim kalıbının ve güç ilişkilerinin büyüme ve dağılımı belirlemedeki etkisini birleştiren, neoklasik iktisat dışı bir senteze olan ihtiyaca işaret etmektedir. Bu çalışmanın en temel sonucu emek piyasasmda ve özellikle de reel ücretlerde istihdamın daha hızlı artmasını engelleyecek bir katılığın bulunmadığıdır. Düşük istihdam artış oranlanmn ve gelir dağılımında sürekli olarak ücretliler aleyhine gerçekleşen bozulmanın kaynağı Türk ekonomisinin yapısal sorunlarında aranmalıdır. Uluslararası ticaretin serbestleşmesi ne istihdamın büyüme oranında bir artışa ne de gelir dağılımda ücretliler lehine bir düzelmeye yol açmıştır. Tersine, reel ücretlerdeki ciddi boyutlara varan aşağı doğru esneklik uluslararası rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde dahi yüksek kâr marjlarının korunmasında en temel rolü üstlenmiştir. Türk özel imalat sanayiinde ücret ve kârlar arasındaki karşıtlığın incelenmesi, bir reel ücret katılığından çok, kârlılıkta bir katılığın varlığım göstermektedir. Öte yandan, yüksek kârlılık beraberinde yüksek bir sınai yatırım oranım getirmemiştir. Türkiye imalat sanayiinde yatırımların katma değer içindeki payım arttırmak yerine, kapasite kullanım oranını arttırmaya dayalı bir sanayileşme kalıbına sıkışmıştır. Üretkenlikteki artışlar yüksek yatırım oranlarıyla desteklenmediği için uzun süreli olamamaktadır. Bu durum istihdamda yüksek ve istikrarlı bir büyümenin yam sıra, reel ücretlerde üretkenliğe dayalı bir artışı da engellemektedir. Sonuçlar, imalat sanayiinde ücretlerdeki bir azalmanın üretim ve istihdamda daha düşük bir büyümeyi beraberinde getirdiği, stagnasyonist bir büyüme rejiminin varlığım göstermektedir. Kâr marjlarmdaki katılık istihdam artış oranlan üzerinde de olumsuz etkiler yaratmıştır. Reel ücretler aşağı doğru ciddi bir esneklik göstermişse de, bu ya emek dışı birim maliyetlerdeki artışı dengelemek veya kâr marjlarım daha da arttırmak için kullanılmıştır. Kâr marjları katılık gösterdiği için, veya ticaret yönelimli sektörlerde dahi artma eğiliminde oldukları için, reel ücretlerin aşağı doğru esnekliği sektörün piyasa payının ve dolayısıyla üretiminin ciddi oranda artması için yeterli olmamıştır. Bu araştırma güç ilişkilerindeki dengenin Türkiye'de gelir dağılımını belirleyen temel etken olduğunu göstermektedir. Bu süreçte devlet de çok aktif bir rol oynamıştır, ve yapısal uyum dönemi boyunca bu müdahale esas olarak sermaye lehinde olmuştur. Emek talebinin incelenmesi ekonominin istihdam yaratma kapasitesi üzerinde iç talebin rolüyle ilgili olarak da çarpıcı bir sonuca işaret etmektedir. Ücretlerdeki azalma üretimdeki potansiyel büyümeyi sınırladığı oranda, reel ücretleri düşürmek yoluyla istihdamı arttırma imkanlarının sınırlı olduğu bulunmuştur. Yine, sektörlerin ihracat yöneliminin artması emek talebinde önemli değişikliklere yol açmamaktadır. Bu anlamda reel ücret azalması toplam talep üzerinde bir basınç yaratıyorsa ve bu boşluk da ihracatla kolayca kapatılamıyorsa, ücret düşüşlerinin yeterli sayıda yeni iş imkanı yaratması beklenemez. İhracatın istihdamın büyüme XV111 hızını güçlendirmedeki yetersizliği göz önüne alındığında, iç talep ekonominin istihdam yaratma kapasitesini arttırmak için kilit etken olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle ekonominin genelindeki değişimlerin motoru olan imalat sanayiinde yatırım ve üretkenlik artışı sağlayacak politikalarla, üretim ve istihdamı hareketlendirecek bir stratejiye ihtiyaç vardır. Fakat temel itici güç olarak kâr oranına dayanarak kaynak dağılımında ciddi bir hareketlenme ummak, pek çok gelişmekte olan ülkenin yatırmışız kârlarla ilgili deneyimi göz önünde bulundurulduğunda, çok rasyonel görünmemektedir. Kâr oranının ekonomiyi düzenlemesini beklemek sadece daha çok eşitsizlik getirmektedir. Üretimin, ve özel olarak da iç talebin hem emek talebini hem de yatırımları arttırmadaki önemi, eşitlik düşüncesini geride bırakmaksızın ekonominin istihdam yaratma kapasitesini ve büyüme potansiyelim arttırabilmek açısından önemli politika önerilerine işaret etmektedir. Bu ancak sistematik bir yatırım programıyla olanaklıdır. Bu süreçte devletin de önemli bir rolü bulunmaktadır. Yapısal uyum politikalarının önerdiği gibi devleti küçültmek yerine, devletin rolünü yeniden tanımlamaya ihtiyaç vardır. Üretkenlik düzeyi yüksek, nitelik yoğun sektörlere doğru bir yeniden yapılanma rekabet gücünü arttırmak için düşük ücretlere ve sosyal hakların törpülenmesine bağımlı kalmaya son verecektir. Ortodoks yapısal uyum bakış açısı, emek piyasası düzenlemelerini segmentasyon ve enformalleşmenin nedenleri olarak algılamaktadır. Bu bakış açısının ekonominin istihdam yaratma kapasitesini arttırmak için tek önerisi düzenlemelerin ortadan kaldırılmasıdır. Fakat bu politikaların istihdam ve gelir dağılımı açısından gösterdiği zayıf performans, piyasa güçlerinin ve kâr oranının ekonomideki ana itici güç olmasına dayanan bir yapısal uyum modeline değil, eşitlikçi bir uyum modeline ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu açıdan hem emeğin nitelik düzeyini güçlendirecek politikalara, hem de uzun süredir marjinalleştirilmiş kesimleri hedef alacak aktif emek piyasası politikalarına ihtiyaç vardır. Fiziki yatırımların yam sıra, planlı bir müdahalenin ve devletin rolü bu alanda da kritik önemdedir.