Sustainable Development Goal "Goal 10: Reduced Inequality" ile 'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge3D face animation generation from audio using convolutional neural networks(Graduate School, 2022) Ünlü, Türker ; Sarıel, Sanem ; 504171557 ; Computer Engineering ProgrammeProblem of generating facial animations is an important phase of creating an artificial character in video games, animated movies, or virtual reality applications. This is mostly done manually by 3D artists, matching face model movements for each speech of the character. Recent advancements in deep learning methods have made automated facial animation possible, and this research field has gained some attention. There are two main variants of the automated facial animation problem: generating animation in 2D or in 3D space. The systems that work on the former problem work on images, either generating them from scratch or modifying the existing image to make it compatible with the given audio input. The second type of systems works on 3D face models. These 3D models can be directly represented by a set of points or parameterized versions of these points in the 3D space. In this study, 3D facial animation is targeted. One of the main goals of this study is to develop a method that can generate 3D facial animation from speech only, without requiring manual intervention from a 3D artist. In the developed method, a 3D face model is represented by Facial Action Coding System (FACS) parameters, called action units. Action units are movements of one or more muscles on the face. By using a single action unit or a combination of different action units, most of the facial expressions can be presented. For this study, a dataset of 37 minutes of recording is created. This dataset consists of speech recordings, and corresponding FACS parameters for each timestep. An artificial neural network (ANN) architecture is used to predict FACS parameters from the input speech signal. This architecture includes convolutional layers and transformer layers. The outputs of the proposed solution are evaluated on a user study by showing the results of different recordings. It has been seen that the system is able to generate animations that can be used in video games and virtual reality applications even for novel speakers it is not trained for. Furthermore, it is very easy to generate facial animations after the system is trained. But an important drawback of the system is that the generated facial animations may lack accuracy in the mouth/lip movement that is required for the input speech.
-
ÖgeAçık bilim nedir, neleri değiştirir?( 2022-02-02) Bulut, Burcu ; Bolat, Hür Bersam ; Aslan, Göknur ; Tonta, Yaşar ; Ata, Lütfiye Durak ; Gürdal, Gültekin ; Taşkın, Zehra ; Vural, Aslı ; Kubat, Gülçin ; İstanbul Teknik ÜniversitesiİTÜ Kütüphanesi, bilimsel araştırmaların daha şeffaf ve iş birlikçi bir ortamda yürütülebilmesi için çalışmalar yapmaktadır. Açık bilim çalışmaları kapsamında bilimsel araştırmalardan üretilen yayınların, verilerin ve araştırma sürecine ilişkin tüm detayların kolayca erişilebilir hale getirilerek bilimin özgür bırakılması hedeflenmektedir.
-
ÖgeAçık bilim üniversitelerde neleri değiştirecek?(İTÜ, 2022-02-03) Tonta, Yaşar ; 0000-0003-0285-1338 ; Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi BölümüAçık Bilim Üniversitelerde Neleri Değiştirecek? adlı sunumunda akademik iletişim kültüründeki değişimin zorunluluğuna dikkat çekmiştir.
-
ÖgeAçık bilimin araştırma performansı değerlendirme sürecine entegrasyonu(İTÜ, 2022-02-02) Taşkın, Zehra ; 0000-0001-7102-493X ; Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi BölümüAçık bilimin araştırma performansı değerlendirme sürecine entegrasyonunda tek bir ölçme yönteminin(niceliksel) olamaaycağının bu konuda dünyadaki gelişmelerin altı çizilmiştir.
-
ÖgeAçık veri : İstanbul Teknik Üniversitesi( 2022-10-26) Üstündağ, Burak Berk ; İstanbul Teknik ÜniversitesiUluslararası Açık Erişim Haftası kapsamında 26 Ekim 2022 İTÜ Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanlığı tarafından, EELISA InnoCore Proje kapsamında düzenlenen "Açık Veri Nedir, Bilimi Nasıl Destekler?" başlıklı online webinarda yapılan sunumdur. “Açık verinin sektörel uygulamalarda kullanımı” başlığı altında bilgi paylaşımında bulunulmuştur.
-
ÖgeAçık Veri Nedir : açık verinin gücü( 2022-10-26) Eroğlu, Şahika ; Hacettepe ÜniversitesiUluslararası Açık Erişim Haftası kapsamında 26 Ekim 2022 İTÜ Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanlığı tarafından, EELISA InnoCore Proje kapsamında düzenlenen "Açık Veri Nedir, Bilimi Nasıl Destekler?" başlıklı online webinarda yapılan sunumdur. Sunumda ; ”Açık verinin tanımı”, “Açık veri gelişimi” ve “Açık veri türleri” konularına ilişkin bilgi paylaşımında bulunulmuştur.
-
ÖgeAçık Veri Uygulamalarının Değerlendirilmesi( 2022-10-26) Çalkıvik, Emine Aslı ; Yıldırım, Nihan ; Baysan, Mehmet ; Köse, Hatice ; Güney, Caner ; Bulut, Burcu ; İstanbul Teknik ÜniversitesiUluslararası Açık Erişim Haftası kapsamında 26 Ekim 2022 İTÜ Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanlığı tarafından, EELISA InnoCore Proje kapsamında düzenlenen "Açık Veri Nedir, Bilimi Nasıl Destekler?" başlıklı webinarın ikinci oturumunda gerçekleştirilen paneldir. Moderator ve panelistler, farklı bilim dallarından İTÜ'lü bilim insanları olup, bilimsel çalışmalarında açık veri uygulamalarını nasıl kullandıklarını anlatarak, bu süreçte karşılaştıkları sorunlara ortak çözüm arayışını değerlendirmişlerdir.
-
ÖgeAkıllı şebekelerde şebekeye bağlı ve şebekeden bağımsız hibrit yenilenebilir enerji sistemlerinin tekno-ekonomik karşılaştırmalı analizi ile akıllı ev uygulamaları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-17) Ayan, Onur ; Türkay Emre, Belgin ; 504172008 ; Elektrik MühendisliğiBu tez çalışmasında akıllı şebekeler kapsamında meskenlere yönelik "Hibrit Yenilenebilir Enerji Sistemlerinin (Hybrid Renewable Energy System, HRES)" bölgelere göre karşılaştırmalı analizine ve akıllı bina uygulamalarına yer verilmiştir. Bu kapsamda ilk olarak Türkiye'nin 7 bölgesindeki en düşük, ortanca ve en yüksek güneş radyasyonu değerleri göz önüne alınarak toplam 21 il; teknik, ekonomik ve çevresel açıdan HOMER Pro yazılımı kullanılarak birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Her bir ildeki sistem bileşenlerinin büyüklüğü dikkate alınarak en optimum çözümün bulunması amaçlanmıştır. Analizler hem şebekeye bağlı ve şebekeden bağımsız olarak gerçekleştirilmiştir. Sonuçlar, birçok ile yönelik şebekeye bağlı HRES için en optimum sistem konfigürasyonunun Grid/PV/WT olduğunu gösterirken şebekeden bağımsız HRES göz önüne alındığında test kapsamındaki bütün iller için en uygun sistem konfigürasyonunun PV/WT/DG/BESS olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte şebekeden bağımsız ve şebekeye bağlı HRES için en düşük ve en yüksek "Net Bugünkü Maliyetin (Net Present Cost, NPC)" sırasıyla Marmara Bölgesi'ndeki Çanakkale ili ve Karadeniz Bölgesi'ndeki Artvin ili olduğu görülmüştür. Rüzgâr hızının düşük olduğu illerde rüzgâr türbinleri kurulumunun gerçekleştirilememesine bağlı olarak NPC değerinin oldukça yükseldiği görülmüştür. Coğrafi özellikler dikkate alındığında, rüzgâr hızı 3,8 m/s'nin altında olan iller için rüzgâr türbinlerinin, şebekeye bağlı HRES konfigürasyonunda HOMER Pro yazılımı tarafından dahil edilmediği görülmüştür. Değişken parametreleri içeren analizlere ek olarak belirsizliklerin yenilenebilir enerji sistemlerini nasıl etkilediğini incelemek amacıyla ekonomik ve çevresel açıdan duyarlılık analizleri de gerçekleştirilmiştir. PV panellerinin ve rüzgâr türbinlerinin değişen sermaye maliyetlerinin etkileri göz önüne alındığında şebekeden bağımsız HRES için Artvin ve Çanakkale ilinde optimum sistem konfigürasyonun değişmediği gözlemlenmesine rağmen, şebekeye bağlı HRES için Artvin ve Çanakkale ilinde sistem konfigürasyonun değiştiği gözlemlenmiştir. Çevresel açıdan duyarlılık analizleri göz önüne alındığında ise güneş radyasyonu ve rüzgâr hızı parametrelerinin hem Artvin hem de Çanakkale ilinde artmasına bağlı olarak NPC değerinde önemli düşüşler olduğu ve Çanakkale ilinde gerçekleşen düşüşün Artvin iline kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür. Tez kapsamında, akıllı şebekelere yönelik Teknoloji Kabul Modeli (TAM) temel alınarak, akıllı ev sistemlerinin benimsenmesini etkileyen faktörler incelenmiştir. Bu araştırma Türkiye'de internet tabanlı bir anket çalışması yoluyla gerçekleştirilmiştir ve toplamda 386 katılımcının verileri kullanılmıştır. Toplanan veriler, keşfedici faktör analizi ve çok değişkenli regresyon analizi yöntemleriyle irdelenmiştir. Araştırma sonucunda, keşfedici faktör analizi ve güvenilirlik analizi kullanılarak toplanan 40 ifadenin 13 ayrı faktör altında gruplandığı tespit edilmiştir. Ayrıca, çok değişkenli faktör analizi ile oluşturulan 14 hipotezden 11'i araştırma verileri ile uyumlu olarak kabul edilirken, 3 hipotez reddedilmiştir. Sonuçlar algılanan faydanın, tutum ve niyet üzerinde en etkili yordayıcı/gösterge olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte kullanma niyeti üzerinde tutum, algılanan fayda, algılanan yenilikçilik ve algılanan maliyetin önemli bir etkisi olduğu ortaya çıksa da en fazla etkiyi algılanan fayda ve tutum sergilemiştir. Diğer bulgulardan biri de her ne kadar akıllı ev sistemlerinin pahalı olduğu bilinse de algılanan maliyetin kullanma niyeti üzerinde bir etkisi olduğu ama diğer faktörlerden daha düşük seviyede olduğu görülmüştür. Katılımcılar açısından akıllı evlerin benimsenmesinde bu sistemlerin yenilikçi olması maliyetin getirmiş olduğu dezavantajdan daha önemlidir. Akıllı ev sistemlerinde IoT tabanlı cihazlar kullanılmaktadır. Akıllı aydınlatma sistemleri de IoT tabanlı sistemlere örnektir. Bu sebeple meskenlerde aydınlatma kaynağı olarak kullanılan halojen, CFL, LED ve akıllı LED lambaların güç kalitesi ve termal etkileri de tez kapsamında araştırılmıştır. Halojen lambaların mevcut dalga formlarının büyük ölçüde sinüzoidal olduğu, CFL ve LED lambaların ise mevcut dalga formlarının sinüzoidal bir dalga formundan büyük ölçüde uzaklaştığı görülmüştür. Farklı balast teknolojilerine sahip bazı LED lambaların diğer test edilen LED ve akıllı LED lambalara göre daha düşük harmonik akımlar oluşturduğu gözlemlenmiştir. Çeşitlilik faktörlerinin harmonik bozunumlar üzerindeki etkilerini analiz etmek için farklı lamba gruplarıyla ölçümler yapılmıştır. Ölçümler, lamba sayısının artmasına bağlı olarak çeşitlilik faktörünün azaldığını göstermiştir. Buna ek olarak CFL lambalarla LED lambalar birlikte kullanıldığında çeşitlilik faktörünün daha da azaldığı gözlemlenmiştir. Lambaların harmonik özelliklerine ek olarak ısı dağılımları da test edilmiştir. Termal kameradan elde edilen sonuçlar, maksimum sıcaklığın halojen ve CFL lambaların cam yüzeyinde üretildiğini göstermiştir. LED lambalar da ise maksimum sıcaklığın soğutucu ünitesinde üretildiği görülmüştür. Halojen ve CFL lambaların aksine, LED ve akıllı LED lambaların cam yüzeyinin en düşük ısı seviyesine sahip olduğu görülmüştür. Son olarak akıllı evlerde kullanılan IoT tabanlı cihazlardan biri olan akıllı LED lambaların performanslarına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Akıllı LED lambaların kullanılmaması durumunda bile Wi-Fi modüllerine sahip oldukları için yaklaşık olarak 1 W güç harcadıkları gözlemlenmiştir. Bu sebeple akıllı LED lambaların etkinlik faktörlerinin standart LED lambalardan daha düşük olduğu ve kullanım sürelerine bağlı olarak enerji tüketimlerinin daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Akıllı bir LED lambanın renk sıcaklığına göre güç tüketiminin değiştiği gözlemlenmiştir. Kırmızı, yeşil veya mavi rengin seçilmesine bağlı olarak enerji tüketiminin azaldığı görülürken; turuncu veya mor rengin seçilmesiyle enerji tüketiminin arttığı gözlemlenmiştir. Beyaz ışık, görünür spektrumun tüm dalga boylarını içerdiğinden en fazla enerji tüketimi beyaz renkte meydana gelmiştir. Enerji tasarrufu açısından halojen, CFL, LED ve akıllı LED karşılaştırıldığında en düşük güç tüketiminin LED lamba tarafından sağlandığı görülmüştür. Akıllı LED lambaların loşlaştırılma ve uzaktan kontrol edilme özelliklerinin kullanımı birlikte sağlandığında ve diğer lambalarla kıyaslandığında en düşük güç tüketimi sağladığı sonucuna varılmıştır. Akıllı LED lambaların enerji tasarrufundan ziyade kullanıcılara daha fazla konfor sunabilen ve ek faydalar sağlayabilen cihazlar olduğu söylenebilir.
-
ÖgeAn approach for simulation-based multi-objective optimization of dynamic shading devices(Graduate School, 2024-07-25) Kırımtat, Ayça ; Manioğlu, Gülten ; 502172640 ; Construction SciencesThe increase in the average temperatures across the world due to global warming increases the cooling requirement in buildings and therefore the amount of energy spent for the cooling. In the office buildings, which are far from being healthy and energy efficient with their high energy consumption profiles, the function-related planning strategies and the curtain glass facade designs mostly designed for prestige purposes. Particularly in the office buildings located in the hot climatic regions, active systems must work to maintain the comfort conditions of the office spaces at an adequate level as a result of the overheating caused by the glass facades. This situation causes high amounts of cooling energy to be consumed. Similarly, the glass facades affect the visual comfort levels in the office spaces and therefore the amount of energy spent for the lighting. In the office buildings, ensuring thermal and visual comfort with minimum energy consumption requires reconsidering the facade design with a holistic approach. It is seen that when the effect of the glass facades on the office building facades, due to the indoor comfort conditions and therefore on the energy expenditure, can be controlled with passive systems, both the user's comfort conditions can be ensured and the building energy performance can be increased significantly. Shading devices are the most important passive design strategies that are effective in preventing excessive solar radiation gain and thus overheating, thus reducing the amount of energy spent on cooling. In addition, the control of daylight, which is the primary lighting source, with shading devices contributes to providing visual comfort conditions with minimum energy. Shading devices are facade systems designed to protect the interior spaces from excessive direct and indirect solar radiation, and they are integrated into the building envelopes. Shading devices also reduce the energy and operating costs of the cooling systems by blocking the solar radiation; however, this situation creates an inverse relationship between the energy required for the cooling and the desired level of the thermal comfort. It is known that cooling has become a priority in design decisions today due to overheating and temperature increases caused by the climate change. Under these conditions, dynamic and climate-adaptive building envelope design should be considered to make building facades more than just a shell. Especially in hot climate regions, designing the glass-facade office buildings to provide thermal and visual comfort conditions while consuming minimum cooling and lighting energy has become a priority design problem. Achieving several goals with different purposes during the design process is possible with multi-objective optimization tools. Optimal values of all variables related to the design can be provided with the help of genetic algorithms that allow input data to be received and the outputs updated accordingly. Genetic Algorithm is a search and optimization method that works similar to the evolutionary process observed in nature. Therefore, this research proposes a new approach for simulation-based multi-objective optimization of dynamic shading devices for an office building located in a hot and humid climate, starting from the very beginning of the architectural design process. The approach aims to increase the thermal comfort in the interior while reducing the cooling and lighting energy consumption of a glass-facade office building located in the hot and humid climate region of Turkey.
-
ÖgeAraştırma & geliştirme (Ar-Ge) yatırımlarının hisse fiyatları üzerine etkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-18) Arık, Üveys ; Göncü, Ahmet ; 507201064 ; İşletme MühendisliğiŞirketlerin gerçekleştirmiş oldukları Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) yatırımlarının hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisine odaklanan çalışma, şirketlerin Ar-Ge harcamaları ile hisse senedi fiyatları arasındaki ilişkiyi inceleyecektir. Çalışmada, Ar-Ge harcamalarının şirketlerin hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisini değerlendirmek için Borsa İstanbul'da işlem gören çeşitli sektörlerden ve iş alanlarından firmaların Ar-Ge yatırım ve hisse senedi verileri kullanılacaktır. Çalışmada farklı sektör ve iş alanlarından firmaların nicel verilerinin kullanılması, çalışma sonucunda elde edilecek bulguların güvenilirliğinin ve tutarlılığının artmasına olanak sağlayacak ve aynı zamanda farklı sektörlerdeki firmaların sektörel bazda Ar-Ge yatırımlarının hisse senedi fiyat performansı üzerindeki etkilerinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Araştırma nicel bir bakış açısı ile gerçekleştirilecek olup yapılacak olan analizler panel veri analizi yöntemi kullanılarak gerçekleştirilecektir. Çalışmada Ar-Ge harcamalarının şirketlerin finansal performansı üzerindeki etkisi, hisse senedi değerlemelerindeki rolü, yatırımcı davranışları üzerindeki etkileri ve şirket imajı ve müşteri güveni üzerine etkisi gibi konulara odaklanılacaktır. Ayrıca, Ar-Ge harcamalarının hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisinin sektörel farklılıkları da firmalar bazında detaylı bir şekilde incelenecektir. Veri analizi sürecinde, bulguların güvenilirliğini ve anlamlılığını değerlendirmek için panel veri analizi yöntemi kullanılacaktır. Elde edilen sonuçlar, literatürdeki mevcut bilginin derinleşmesine katkıda bulunacak ve Ar-Ge harcamalarının şirketlerin hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisinin de daha ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Bu çalışma, Ar-Ge harcamalarının firmaların hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisinin derinlemesine bir analizini ortaya koymaya amaçlamaktadır. Literatürde mevcut olan sınırlı ve kısıtlı bilgiyi daha da derinleştirmek ve Ar-Ge harcamalarının hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisini daha iyi anlamak için 2016-2023 yılları arasında Borsa İstanbul'da işlem gören farklı sektör ve iş alanlarından firmaların verileri kullanılacaktır. Yapılacak olan analizlerden elde edilecek bulgular, şirketlerin Ar-Ge stratejilerini şekillendirmede ve yatırımcıların yatırım kararı alma süreçlerine ışık tutma açısından da önemli bir rol oynayacaktır. Bu çalışma, Ar-Ge harcamalarının şirketlerin hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisine dair daha derinlemesine ve detaylı bir çalışma geliştirmek isteyen araştırmacılar, iş dünyası profesyonelleri ve yatırımcılar için değerli bir kaynak olacaktır.
-
Öge“Bildirgelerden Uygulamalara, Açık Bilim ve Açık Erişim” Paneli( 2022-02-02) Gürdal, Gültekin ; 0000-0001-7259-8134 ; İzmir Yüksek Teknolojisi Enstitüsü KütüphanesiTürkiye ve dünyadan açık bilim konusunda gelişmeler, taihçeler detaylı bir biçimde paylaşılmıştır.
-
ÖgeÇok amaçlı kaynak kısıtlı çoklu proje çizelgeleme problemi ve bir traktör firmasında uygulama(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-02) Biçer Dinçkurt, Cemre Nur ; Kabak, Özgür ; 507211106 ; Endüstri MühendisliğiProje yönetiminde, projelerin zamanında ve önceden belirlenen bütçe dahilinde tamamlanması büyük önem taşımaktadır. Proje çizelgeleme sürecini karmaşıklaştıran nokta, genellikle sınırlı kaynaklarla birlikte birden fazla projenin aynı anda yürütülmesidir. Gerçek hayat proje çizelgeleme süreçlerinde; projeleri en kısa sürede, gecikme olmadan ve bütçeyi aşmadan kaynakları en verimli şekilde kullanarak tamamlamak gibi birden fazla amaç aynı anda gerçekleştirilmek istendiğinden durum daha da karmaşık bir hale gelmektedir. Bu tür problemler Kaynak Kısıtlı Proje Çizelgeleme Problemi (KKPÇP) çatısı altında toplanmıştır. Bu yüksek lisans tez çalışması, birden fazla amacı aynı anda gerçekleştirmeyi ve birden fazla projenin çizelgelenmesini amaçlayan Çok Amaçlı Kaynak Kısıtlı Çoklu Proje Çizelgeleme Problemi üzerine odaklanmaktadır. Bu tür problemler, genellikle birbiriyle çelişen hedeflere sahip olurlar; proje süresinin minimize edilmesi, maliyetlerin düşürülmesi veya kaynak kullanımının dengelenmesi gibi çeşitli amaçlar örnek olarak gösterilebilir. Çok amaçlı KKPÇP çözümü için çeşitli matematiksel modelleme ve optimizasyon teknikleri kullanılmaktadır. Bu çalışmada, belirli bir zaman dilimi içinde tamamlanması gereken birden fazla projenin, sınırlı kaynaklar göz önünde bulundurularak en iyi şekilde planlanması ve çizelgelenmesi amaçlanmıştır. Ağırlıklı hedef programlama, farklı hedeflerin önem derecelerine göre ağırlıklandırıldığı ve bu hedeflerin aynı anda optimize edilmeye çalışıldığı bir teknik olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, problemin çözümü için önerilen matematiksel model, OPL dilinde kodlanmış ve ağırlıklı hedef programlama yöntemi kullanılarak ve IBM ILOG CPLEX çözücüsünden faydalanılarak çözülmüştür. CPLEX, özellikle doğrusal programlama problemlerinin ve karmaşık matematiksel modellerin çözümünde etkili bir araç olarak kullanılmaktadır. Matematiksel modelin amaç fonksiyonunda bulunan ağırlıklar duyarlılık analizi yapılarak ve son karar verici tarafından şirketlerin hedefleri doğrultusunda belirlenmiştir. Modelin doğruluğunu ve etkinliğini test etmek amacıyla başta daha küçük bir örnek üzerinde çalışma yapılmıştır. Bu tez çalışmasında, bir traktör firmasının geliştirdiği traktör projelerinin AR-GE test süreçlerinin çizelgelemesi üzerine çalışılmıştır. Odaklanılan amaçlar; belirli kaynak sayısı ve testlerin öncüllük ilişkileri dikkate alınarak, projelerin toplam gecikme sürelerinin ve toplam fazla mesainin minimize edilmesidir. Her bir projenin birbirinden farklı sayıda ve tipte validasyon test ihtiyacı olduğu, 6 farklı kaynağı kullanan 25 projenin çizelgelenmesi için ağırlıklı hedef programlama matematiksel modeli geliştirilmiştir. Dikkate alınan AR-GE validasyon test süreci kaynak tipleri: Motor & HVAC, Hidrolik & Güç Aktarma Organları, NVH & Araç Doğrulama, Atölye, Saha Testi & Güvenilirlik, Elektrik & Elektronik test mühendislerinden oluşmaktadır. Her proje için, uygulanacak validasyon testlerinin öncüllük-ardıllık ilişkisi, testlerin gerçekleştirileceği süreler ve projelerin tamamlanması gereken gün sayısı gibi parametreler model içerisinde tanımlanmıştır. Yapılan bu çalışma sonucunda; gerçekte toplam 45 gün gecikerek ve toplam 126 adam*gün fazla mesai yapılarak tamamlanan projeler, hiç gecikme yaşanmadan toplam 110 adam*gün fazla mesai yapılarak tamamlanmıştır. Ayrıca kaynak kapasitesinin yeterliliği ile ilgili çeşitli senaryolar denenmiş ve analiz sonuçları paylaşılmıştır.
-
ÖgeFrom past to virtual realities: An art historical look into virtual reality as an art medium(Graduate School, 2024-06-12) Selik, Pelinsu ; Doğrusöz Yetişkin, Ebru Belgin ; 402221003 ; Art HistoryIn an era where virtual reality technologies have reached various sectors, an abundance of academic research has been done on the technological, ontological and psychological aspects of the new technologies due to their novelty and mass appeal. Notwithstanding the fact that their immense presence has notably extended into the realm of contemporary art production as an art medium, the connection between the usage of virtual reality technologies and the broader spectrum of art history is still waiting to be explored. In order to complete this art historical exploration, this study offers an established framework categorizing the artistic properties of VR artworks. These artistic properties are: spatial manipulation, dynamism & movement, conceptualization, interactivity and multisensoriality. Then, by employing literature review, document and discourse analysis as methods, the corresponding art historical movements are systematically listed and aligned underneath these properties. Before delving into this detailed exploration though, this descriptive study first elucidates the definition and context of VR art in this study's terms. Since this study often refers to VR as a novel medium, first the origin of the term medium is introduced through the theories of Clement Greenberg's medium-specificity and Rosalind Krauss' post medium condition. Due to the fact that VR's role as an art platform of virtually displaying artworks is quite popular, a differentiation between VR's role as a medium versus a platform in the contemporary art landscape is also discussed in this section. Following this differentiation, this study's definition of VR art gets revealed. The scope of this study is specifically limited to VR artworks that utilize head-mounted displays due to their accessibility, popularity and novelty. Therefore, other immersive technologies that are utilized in art production such as CAVE and 360-degree video are excluded. This foundational discussion sets the stage for a brief historical overview of VR technologies. This section first talks about the early ancestors of VR technologies. VR's first application in the military as flight simulators and their adoption by NASA is therefore discussed. Thanks to the popularity of VR technologies in the gaming community with the rise of virtual gaming, the new technology has been eventually adapted by the artists of the late 1980s. Another section of this work is thus dedicated to the first artistic explorations of VR in significant establishments such as Banff Centre for Arts and Creativity and groundbreaking artworks such as Osmose (1995) by Char Davies. This historical exploration too is necessary for it reveals the evolution of the VR technologies from once a military equipment into their current status as an artistic medium. The main part of this study is titled Shifts Towards VR Art In Art History. In this context, shifts can be defined as any art movement, renowned artwork, or technique that has fundamentally transformed the way art is created in subsequent generations. These significant shifts mentioned in this study therefore eventually led to the inclusion of VR as an art medium. This study categorizes these shifts under the categories of spatial manipulation, dynamism & movement, conceptualization, interactivity and multisensoriality. The framework consisting of these headings aims at chronologically listing and describing significant shifts in art history in the context of VR art. For instance, panoramas, which astonished 19th-century audiences with their illusionary properties and immersiveness, reflect attributes found in VR art. Therefore, in the framework of this study, panoramas should be listed under the spatial manipulation category. By tracing such historical shifts, this study provides a comprehensive understanding of the evolution of art forms that have paved the way for the emergence of VR art. Through identifying the usage of virtual reality as a medium via its past counterparts in art history, this research can possibly contribute to contemporary art historiography which cumulatively evolves from past art movements and techniques. The findings and motives behind this research reveal the evolution of diverse art mediums throughout history, broaden the public's understanding of what contemporary art is and provide valuable insights for scholars, artists, and audiences exploring the dynamic relationship between VR and artistic expression. Through this study, not only a better understanding of contemporary art but a better understanding of the relationship between art, technology and society can be ensured.
-
ÖgeGöçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimlerinin değerlendirilmesi ve oyun rehberi: yerel yönetimler için öneriler(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-01) Avcı, Sinem ; Bozkurt, Melih ; 502171614 ; Peyzaj Mimarlığıİnsanlık tarihi boyunca bireyler ya da gruplar farklı nedenlerle bulundukları yerden farklı coğrafyalara doğru hareket etmişler ve göç olgusu insanlık tarihinin bir parçası olmuştur. Türkiye Cumhuriyet tarihi boyunca düzenli ve düzensiz birçok göç hareketine sahne olmuştur. Anadolu coğrafyası her dönemde kitlesel göç hareketlerinin en önemli duraklarından biridir. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonlarının (UNICEF) 2021 tarihli Türkiye raporuna göre Türkiye'de 1,7 milyonu çocuk olmak üzere 3,6 milyondan fazla Suriyeli mültecinin yanı sıra en az 140.000'i çocuk olan 320.000 mülteci ve diğer milletlerden sığınmacı bulunmaktadır. Birçok göçmen, mülteci ve geçici koruma statüsündeki kişinin evi olarak Türkiye, çocuklara barınma, sağlık, eğitim gibi temel haklarına erişim sağlamanın yanı sıra, Çocuk Hakları Genel Bildirgesi ile de belirlenen "Dinlenme, boş zaman değerlendirme, oyun oynama, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılma hakkı"nı (madde 31) sağlamakla da yükümlüdür. Çocukluğun ayırt edici faaliyetlerinden biri olarak oyun; savaş, göç, yerinden edilme, kabul edilme, dışlanma, uyum gibi travmatik süreçlere maruz kalan göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocuklar için kendilerini ifade edebilecekleri ve bir grupla iletişim kurabilecekleri koşullar yaratabilmektedir. Oyunun, çocukların fiziksel, sosyal, duygusal, bilişsel ve dil becerilerini geliştirmedeki etkisinin yanı sıra; risk altında ve kırılgan bir grup olan mülteci ve geçici koruma statüsündeki çocuklara sağladığı özgüven, güven, kimlik, umut ve sosyal uyum gibi psikososyal faydalar ve çocukların dil ve kültüre ilişkin bilgi edinmesine olan katkısı akademik araştırmalarla ortaya konmuştur. 21. Yüzyıl'ın en büyük kitlesel göç hareketinin önemli duraklarından biri olan Türkiye'de yaşayan mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimleri ve çocuklara oyun hakkının sağlanması belirtilen faydalar bakımından kritik bir konudur. Çalışmanın amacı göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyuna erişimlerinin mevcut durumunu değerlendirmek ve çocukların oyuna erişiminin sağlanabilmesi için yerel odaklı çözüm önerileri üreterek yerel yönetimler için çocuklara oyun imkanı sağlamaları konusunda izleyebilecekleri stratejileri ve iş birliklerini (çocuk alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, aktivistler, vakıflar, dernekler, elçilikler, çocuk hakları alanında çalışan ulusal ve uluslararası kuruluşlar, kamu kurumları (Milli Eğitim, Adalet, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vs.), ve üniversiteler) içeren bir rehber ortaya koymaktır. Çalışmanın yöntemi literatür araştırmasıdır. Literatür araştırması üst ölçekten başlayarak sırasıyla uluslararası göç, Türkiye'ye göç, çocuklar ve iltica konularını ele almaktadır. Oyuna ilişkin kuramsal çerçeve ile oyun ve çocuk ilişkisi, oyunun önemi, geçmişten bugüne oyunun ve oyun alanlarının değişimi ve oyun alanlarının özellikleri üzerinde durulmuştur. Göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların oyun hakkı ve oyuna erişimlerine çocuk hakları ve psikososyal süreçler perspektifinde değerlendirilmiş, çocukların oyuna erişimindeki kısıtlara değinilmiştir. İkincil olarak; "refugee children" (mülteci çocuklar), "right to play" (oyun hakkı), "bringing play to refugee children" (mülteci çocuklara oyun sağlamak), "playgrounds in refugee camps" (mülteci kamplarında oyun alanları), "play in crisis" (kriz durumlarında oyun), "playgrounds after disasters" (afet sonrası oyun alanları), "alternative play opportunuties for children" (çocuklar için alternatif oyun imkanları), "child friendly cities" (çocuk dostu kentler) terimleriyle arama yapılarak, mülteci çocuklara oyun sağlanmasına ilişkin çalışmalara ve bunlara emsal olabileceği düşünülen ulusal ve uluslararası çalışmalara ulaşılmıştır. Erişilen örnekler oyunun sağlanma yöntemlerine gruplanarak aktarılmıştır. Örnekler, sahip oldukları ortaklıklar ve farklılıklar belirlenerek, oyunun sağlanma yöntemleri, oyunun sağlandığı konum, odak topluluk, uygulamanın sürekliliği, durum ve tasarım kriterleri olmak üzere altı ana başlık altında incelenmiştir. Örneklerin belirtilen başlıklar özelinde analiz edilmesiyle bir değerlendirme matrisi ortaya konulmuştur. Çocukların oyuna erişimlerinde mevcut durum ve kısıtlar, ulusal ve uluslararası örneklerin yer verildiği değerlendirme matrisinden elde edilen veriler ile çakıştırılmıştır. Bunun sonucunda, mülteci ve geçici koruma altındaki çocukların mevcut durumuna ilişkin tespitler ve bu tespitler özelinde oyun imkanlarına erişimlerine dair sorunlar ve çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Çalışma sonucunda; çözüm önerilerinin uygulanabilmesi için stratejiler ve iş birliği önerilerinin yer aldığı bir oyun rehberi oluşturulmuştur. Yerel yönetimleri hedefleyen bu rehber ile göçmen, mülteci ve geçici koruma altındaki çocuklara oyun sağlanmasında izlenebilecek yöntemler ve iş birlikleri tartışmaya açılmıştır.
-
Ögeİstanbul'daki üniversite öğrencilerinin konut şartları: Fenomenolojik bir yaklaşım(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Üstün, Yusuf Mert ; Yücesoy, Eda ; 502201867 ; Şehir Planlama Bilim DalıKonut, en temel ihtiyaçlardan birisi olarak bireyler için önemli bir olgudur. Dolayısıyla konut ve konuta ilişkin meseleler eğitim hayatından, sağlığa, hayat memnuniyetinden, sosyalleşmeye kadar farklı şekillerde kişilerin hayatına dokunmaktadır. Bu yüzden konut; günlük hayatta, akademik ortamda ve politikada sıklıkla tartışılmaktadır. Öte yandan insan hayatı için önemine karşın konut, küresel çapta bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Farklı sosyo-ekonomik ve coğrafi özelliklere sahip çok sayıda ülkenin özellikle büyük şehirlerinde konut sorunlarıyla karşılaşılmaktadır. Büyük dünya kentlerinde kronikleşmiş yüksek barınma masraflarına bağlı sorunlar, Türkiye'de de gündemdeki yerini almış bulunmaktadır. Konuta erişimde zorluk, yüksek kiralar ve ücretler ekseninde gelişen tartışmalara ek olarak deprem gibi doğa olaylarına hazır olma seviyesi de sıklıkla tartışılmaktadır. Ülkemizde konut üzerine yapılan tartışmaların merkezinde İstanbul yer almaktadır. Hızlı nüfus artışı yaşanan kentte, konuta erişim giderek azalmakta ve barınma giderleri ödenebilir seviyeyi aşmaktadır. Bu durum İstanbul'da bulunan tüm sosyo-ekonomik gruplar tarafından farklı şekilde hissedilse de özellikle dar gelirli grupların artan barınma giderleri konusunda daha kırılgan bir yapıda oldukları söylenebilir. Bu açıdan ele alındığında kentteki en kırılgan gruplardan birisi olan üniversite öğrencilerinin durumu da dikkat çekicidir. İl dışından eğitim almaya gelen öğrenciler için barınma, çözülmesi gereken önemli bir hususu oluşturmaktadır. Bir yurtta kalmak veya ev kiralamak öğrenciler için en popüler seçenekler arasındadır. Ancak kentte artan konut masrafları barınma ihtiyacının karşılanmasını daha zor bir hale getirmektedir. Bu yüzden İstanbul'da barınma ihtiyacını karşılamaya çalışan üniversite öğrencilerinin, konut deneyimlerinin neler olduğu ile öğrencilerin barınma şartlarına ilişkin deneyimlerinin ve algılarının, İstanbul'da yaşama ilişkin bireylerin geleceğe yönelik beklentilerini nasıl etkilediği soruları bu araştırmanın sorunsallarını oluşturmaktadır. Sorunsaldan hareketle araştırmanın amacı İstanbul'da eğitim gören üniversite öğrencilerinin barınma deneyimlerinin ortaya konulmasıdır. Bu araştırma konutu barınma deneyiminin gerçekleştiği mekân olarak ele almakta ve fiziksel bir yapı olarak konuttan çok, konutun içinde yaşamını sürdüren kişilere mercek tutmaktadır. Araştırma amacına ulaşabilmek için nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Araştırma yaklaşımı olarak ise fenomenoloji veri temini ve üretimi konusunda yapısal iskeleti oluşturmaktadır. Fenomenolojik yaklaşım gereği çok sayıda katılımcı ile yüzeysel görüşmeler yerine, az sayıda katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan analiz, İstanbul'da eğitim alan öğrencilerin tamamına yönelik genelleme yapmak gibi bir iddia taşımamaktadır. Araştırma sırasında veri ve bilgi temini için literatür taraması, rapor ve metin incelemeleri yapılmış olsa da araştırmadaki başlıca kaynağı katılımcılarla yapılan görüşmeler oluşturmaktadır. Görüşmeler 2022 yılının Nisan ve Temmuz ayları arasında 20 katılımcı ile İstanbul'da yüz yüze ve videokonferans yoluyla gerçekleştirilmiştir. Katılımcıları manipüle etmekten kaçınmak için önceden katı şekilde belirlenmiş sorular hazırlanmamıştır. Genel konu başlıkları belli olacak şekilde, sohbet arasında nispeten spontane şekilde sorulan yarı yapılandırılmış sorular tercih edilmiştir. Böylece katılımcı deneyimlerine doğrudan ulaşılmaya çalışılmıştır. Söz konusu görüşmelerde katılımcıların deneyimlerinin benzeşmeye başladığı görülmüş, tekrarın artmasıyla da görüşmeler bitirilmiştir. Alınan cevaplar ses kayıtları halinde depolanmış ve veriyi işlemek için Colaizzi'nin yöntemi kullanılmıştır. Bu işlem sonucunda İstanbul'a göç öncesi mekân algısı, İstanbul'a taşınma süreci, İstanbul'da barınma deneyimleri ve İstanbul'da barınma şartları konusundaki geleceğe yönelik beklentiler başlıkları üst-tema olarak kullanılmıştır. İstanbul'a göç öncesi üst-teması kendi içinde; tüm katılımcıların kent hakkında daha önceden beri bilgi sahibi oldukları görülmüştür. Bu durum İstanbul'un gerek ziyaretlerle gerek iletişim araçlarıyla sıklıkla görünür olmasıyla yakından ilişkilidir. Katılımcıların önceden ikamet ettiği kentlere kıyasla sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan dinamik olan İstanbul'u kaotik ve cazibeli olarak nitelendirdiği görülmüştür. İstanbul'a taşınma süreci üst-teması altında ise katılımcıların belleklerinde en çok yer tutan olgular kente varış aşaması ve onunla yakın zamanlarda deneyimlenen konut arama sürecidir. Yüksek konut fiyatlarının gündemde görünür olması, öğrencilerin önemli bir kısmının endişe duymasına neden olmaktadır. İstanbul'a taşınma sürecinde uygun fiyatlarda erişilebilir konut eksikliğinden kaynaklı olarak pek çok öğrenci kendilerine verilen süreyi yetersiz, yurtları ise alternatifsiz bulmaktadır. İstanbul'da barınma deneyimleri üst-teması altında ise pek çok alt-tema oluşmuştur. Bu alt-temalar genellikle konutların pahalılığı üzerinden şekillenmektedir. Ödenebilir fiyattaki konutlara erişimdeki zorluk, çoğu konutta kapasite üzeri kullanıma neden olmaktadır. Bu durum konut deneyimlerini etkileyen önemli bir noktadır. Nitekim kalabalık ortam; konutu paylaşma, gürültülü ortam, mutfak/yemekhane sıraları ve temizlik sorunları gibi yan sorunları beraberinde getirmektedir. Konut fiyatlarının yüksekliği öğrencilerin kampüs çevrelerinde bir konut bulmayı zorlaştırmakta yolda harcanan zamanı ve parayı arttırmaktadır. Konuttan etkilenen ve konutu etkileyen enflasyonist ekonomi, öğrencilerin sosyal ve kültürel yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Söz konusu durum öğrencilerin geleceğe bakışını da etkilemektedir. İstanbul'da barınma şartları konusundaki geleceğe yönelik beklentiler üst-temasında ise katılımcıların önemli bir kısmının İstanbul'daki kariyer fırsatlarının çeşitliliğine vurgu yaptığı görülmektedir. Öğrenciler için mezuniyet sonrası İstanbul'da geçirecekleri seneler, onların kişisel gelişiminde katkı yapacak bir fırsattır. Ancak konut fiyatlarının yüksekliği onların bu fırsattan yararlanmasını güçleştirmektedir. Bu araştırma sonucunda İstanbul'daki konut piyasasında görülen arzın ihtiyaçlarla uyumsuzluk gösterdiği görülmüştür. Konut arzında nitelik uyumsuzluğu sonucunda konut sorunları özellikle dar gelirli gruplar tarafından hissedilmektedir. İstanbul'daki üniversite öğrencileri açısından da barınma konusunun belleklerinde önemli bir yer edindiği, şartların son yıllarda ağırlaştığı, kira ve yurt ücretlerinin bütçelerinin üzerinde artış gösterdiği ve barınma memnuniyetinde olumsuz deneyimlerinin ağırlıkta olduğu görülmüştür. Ayrıca barınma masraflarının gelecekteki durumunun nasıl olacağı konusundaki belirsizliğin olumsuz etkisi de ifadelerde göze çarpmaktadır. Bu duruma karşın katılımcıların önemli bir kısmının İstanbul'da öğrenci olma deneyimiyle ilgili bir pişmanlık yaşamadığı, kentteki kaliteli üniversitelerden eğitim alma konusunda ve kentin imkânlarından yararlanma hususundaki kararlarından memnun oldukları görülmüştür.
-
Ögeİşitme engelliler için homojen alan dağılımlı gişe tipi ses frekansı indüksiyon döngü sistemi tasarımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Lordoğlu, Meltem ; Yıldırım, Deniz ; İkizoğlu, Serhat ; 708819 ; Elektrik Mühendisliği Bilim DalıSağırlık ve işitme kaybı, dünya çapında yaygın bir hastalıktır. Hafif, orta, orta şiddetli, şiddetli veya derin olabilir ve bir veya iki kulağı etkileyebilir. İşitme kaybı, doğuştan veya çocukluk çağında, kronik orta kulak enfeksiyonları nedeniyle, gürültüye bağlı, yaşa bağlı veya iç kulağa zarar veren toksik ilaçlar nedeniyle oluşabilir. Tedavisi gerçekleştirilmemiş işitme kaybı, iletişimi ve genel yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. İşitme kaybı olan yaşlı insanlar arasında sosyal izolasyona, yalnızlığa ve hayal kırıklığına yol açabilir. Çocuklarda dil gelişimini geciktiren başkalarıyla iletişim kurma yetisinin kaybına neden olabilir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2021 yılı verilerine göre dünya çapında tahminen 466 milyon insan (nüfusun %5,5'i) işitme kaybıyla yaşıyor. İşitme kaybına sahip insanların 432 milyonu (%93) yetişkin ve 242 milyonu erkek, 190 milyonu kadındır. 34 milyon (%7) çocukta sağırlık veya işitme kaybı var ve bunların %60'ı önlenebilir nedenlere bağlıdır. 65 yaş üstü insanların yaklaşık üçte biri işitme kaybına sahip ve bu vakaların çoğu Güney Asya, Asya Pasifik ve Afrika'dadır. İşitme kaybı olan kişilerin sayısının 2030'a kadar 630 milyona ve 2050'de 900 milyonun üzerine çıkması öngörülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu 2016 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun %4,5'i işitme kaybına sahiptir ve sadece %4'ü işitme cihazı kullanmaktadır. İşitme kaybının dezavantajlarının çoğu, erken teşhis ve müdahalelerle hafifletilebilir. Küçük çocuklar ve aileleri için özel eğitim programları ve işaret dili oldukça faydalı bir müdahaledir. Ayrıca işitme cihazları, koklear implantlar, altyazı ve diğer yardımcı teknolojiler her yaşta işitme kaybı olan kişilere yardımcı olabilir. İnsanlar konuşma terapisi, işitsel rehabilitasyon ve diğer ilgili hizmetlerden de yararlanabilirler. DSÖ, sağlık sektörü maliyetleri (işitme cihazlarının maliyeti hariç), eğitim desteği maliyetleri, üretkenlik kaybı ve toplumsal maliyetler nedeniyle işitme kaybının küresel ekonomiye yıllık maliyetinin 980 milyar $ olduğunu tahmin etmektedir.
-
ÖgeİTÜ’de açık erişim çalışmaları ve hedefler(İTÜ, 2022-02-03) Kubat, Gülçin ; 0000-0001-9009-8758 ; Referans BirimiİTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi 2013 yılından bugüne açık erişim alanında yürüttüğü çalışmaları anlatmıştır.
-
ÖgeKamu konut yatırımlarının ekonomik ve mekânsal etkisi (TOKİ örneği)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-31) Tantan, Banu ; Türk, Şevkiye Şence ; 502962691 ; Şehir ve Bölge PlanlamaKonut piyasasını makroekonomik ve mikroekonomik açıdan önemli etkiler yaratması, arz ve talep olgusu ile değişik ve çok çeşitli özelliklere sahip olması nedenleriyle heterojen mal ve hizmetlerden oluşan bir piyasa olarak tanımlayabiliriz. Gayrimenkul ve konut piyasaları ülkeler, bölgeler ve bireyler için önemlidir. Konut piyasalarının karmaşıklıkları göz önüne alındığında, kamu kaynaklı toplu konut çalışmalarının geniş bir yelpazede farklı modeller kullanması şaşırtıcı değildir. Ülkemizde kentler arasında yaşanan göçler, afet riski, konut stokunun niteliği ve hane halkı oranınında küçülme olması gibi farklı nedenlerden dolayı konut ihtiyacı artmaktadır. Ayrıca, nitelikli, dayanıklı, ulaşılabilir, ekonomik olarak uygun, sosyal ve teknik hizmetleri sağlanmış konut ve konut çevrelerine de ihtiyaç duyulmaktadır. Dünyadaki örneklere benzer biçimde, ülkemizde de konut gereksinimini çözebilmek için kamu eliyle ya da desteğiyle en çok rağbet gören uygulama toplu konut şeklindeki üretim modeli olmuştur. 2002 yılı sonrasında kendisine yüklenen ekonmik ve hukuksal yetkilerle konut politikalarının şekillenmesinde en önemli aktör konumuna gelmiş olan TOKİ, 17 Mart 1984 tarihinde konut ile kentleşme problemlerine ilişkin çözüm üretmesi amacıyla özerk bir kamu kuruluşu olarak kurulmuştur. Neoliberal ekonomi programı kapsamında oluşturulan konut politikaları planlama süreci, tasarım, yapım süreci ve bunlarla ilgili mevzuat ile kentsel mekânı şekillendirmektedir. 2003 yılı itibariyle yerel yönetimlerin yetkisinde olması gereken kentleşme, kentsel mekânın geliştirilmesi gibi görevlerin TOKİ eliyle merkezi yönetimin üstlenmesi önemli bir politika değişikliğidir. Literatürde, kamu tarafından gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlere yönelik kamu ve büyüme konulu tartışmalar genel olarak, kamusal yatırımlar ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki üzerine odaklanan çalışmalar olarak ortaya çıkmaktadır. Barro (1991), kamu tüketim harcamalarının ekonomik büyüme ile ters yönlü bir ilişki içerisinde olduğunu belirtirken, Alexiou (2009) ise, ekonomik büyüme üzerinde kamu harcamalarının pozitif etkilerinin önemli düzeyde olduğunu belirtmektedir. Kamu yatırımlarının etkisi sonucu bölgenin ve kentin kalkınması, gelişimi olmakta ve bu durum kentlerin çekim merkezi olmasını sağlamaktadır. Kentsel alanlarda altyapı ve teknik donatılara, ulaşım ve haberleşme hizmetlerine, eğitim ve sağlık gibi sosyal donatılara erişim olanağı kentin yaşam kalitesinin artmasını sağlayacağından, bu durumun kentlerdeki göçün azalmasına da etki etmesi muhtemeldir. Bölgesel kalkınma, fiziksel sermaye, beşeri sermaye ve iş ortamı arasındaki etkileşime bağlıdır. Hangi faktörlerin bölgelerin daha üretken ve rekabetçi hale gelmesiyle sonuçlanacağını ayırt etmek, bölgelerin gelecekteki refahını sağlamak, yatırımları çekmek ve istihdamı sağlamak için çok önemlidir. Eğitim düzeyi önemli bir kolaylaştırıcı faktördür. Altyapıya yapılan kamu yatırımlarının bölgesel büyüme üzerinde olumlu bir etkisi varken eğitim düzeyi yüksek olduğunda bu durum daha güçlüdür. Bölgesel performanstaki belirleyici faktörlerin, politika oluşturma ve uygulamaya yönelik sektörler arası bir yaklaşımın önemini vurgulayarak karşılıklı olarak birbirini güçlendirdiği görülmektedir. Ayrıca beşeri sermayeye ve altyapıya yapılan yatırımın etkilerinin ortaya çıkmasının yaklaşık üç ila beş yıl olduğu belirtilmektedir (Url.1). Kamu yatırımlarının değerlendirilmesinde ekonomik analizlerin yanında, fiziksel, sosyal ve çevresel etkileri ile birlikte mekânsal boyutun da dikkate alınması gerekmektedir (Amidu ve diğ., 2016). Bu doğrultuda, her proje, politika, program, plan vb. süreçlerin bazı etkileri vardır. Bir eylem varsa, bu eylemin bazı sonuçlarının olacağı beklenmektedir. Bu sonuçlar etkiler olarak tanımlanmaktadır. Etkiler olumlu ya da negatif etkiler şeklinde ortaya çıkabilir, araştırmacılar bu açıdan gözlemler, analiz ederek değerlendirmekte ve sonuçları yorumlamaktadır. Kentlerin büyümesi ile konut ve altyapı gereksinimi, inşaat sektörünün faaliyetleri için talep artışı yaratmaktadır. İnşaat yatırımlarının kültürel, ekonomik, sosyal ve fiziksel boyutları ile kentlerin gelişimine katkı sunduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur. Konut üretimi aynı zamanda inşaat sektörü ve konut piyasası başlıkları altında yer almaktadır. Konutun üretimi, hem kamu hem özel sektör aracılığıyla yapılabilmekte olup, nitelik ve yapım biçimleri ülkelerin politikalarına göre şekillenmektedir. İnsan yaşamında en geniş ve yoğun kullanılan konut, farklı disiplinlerin de araştırma konularından birisidir. Bu çalışmada, kamu konut yatırımı olarak konut üretiminin illerdeki ekonomik ve mekânsal etkisinin 2002 yılından sonraki süreçte TOKİ üzerinden incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışma ile, Türkiye'nin özellikle 2004-2018 döneminde kamu eliyle yürütülen konut ve konut yerleşimleri politikaları doğrultusunda uygulamaya geçen kamu kaynaklı büyük konut yatırımlarının iller üzerindeki etkisi makro, mezo ve mikro seviyede analiz edilerek, ekonomik ve mekânsal etkilerinin anlaşılması hedeflenmektedir. Araştırma örneklemi, 2004-2018 dönemi için makro düzeyde Türkiye'nin 81 ilini, mezo düzeyde Türkiye il gruplarına kent nüfusları üzerinden Zipf Kanunu kapsamında çerçevesinde belirlenen büyükşehir olmayan iller arasında seçilen 14 ili, mikro seviyede Erzincan Merkez ilçe üzerinde yapılan çalışmaları kapsamaktadır. Bu tez çalışmasında, makro düzeyde 81 ilde TOKİ konut yatırımının ekonomik ve mekânsal etkisi panel veri ile regresyon analizi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışmadaki bazı bulgulara göre, kamu yatırımlarının analize dahil edilen illerin gayri safi yurtiçi hâsılalarının üzerinde anlamlı etkileri olduğu, TOKİ'nin ise etkisinin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mezo düzeyde yapılan analiz sonucundaki araştırma bulguları, kamu konut yatırımı olarak TOKİ'nin kentlerin ekonomik kalkınmasına bir etkisi olmadığını göstermektedir. Mikro seviyede ise, TOKİ'nin incelenen bölge olan Erzincan Merkez ilçesinde sadece deprem, afet ya da sosyal konut uygulaması sağladığı, ekonomik anlamda doğrudan etkisinin olmadığı ve mekânsal olarak da kentin gelişimine olumlu olduğu kadar olumsuz etkiler de yarattığı sonucuna ulaşılmıştır.
-
ÖgeKapsayıcılık açısından kamusal alanlar: Beyazıt Meydanı örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023) Şükür Keskin, Elif ; Türk Şence, Şevkiye ; 791098 ; Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim DalıKamusal alanlar, insanların bir araya gelmesini, birbirleriyle etkileşim kurmalarını sağlayan herkesin kullanımına açık olan alanlardır. Meydanlar, sokaklar, parklar vb. gibi alanlar olarak da tanımlayabileceğimiz kamusal alanlar kullanıcıların kent içerisindeki toplanma alanları olmuştur. Antik dönemlerden beri var olan kamusal mekânlar, şehircilik tarihinde tartışılmaya başlandığından itibaren dönem koşullarına göre sürekli bir değişme ve gelişme içerisinden olmuştur. Bu değişim içerisinde kamusal alanlarda toplum yararı gözetildiği için herkesin kullanabileceği şekilde tasarlanmıştır. Herkes için tasarlanan kamusal alanlar; erişilebilirlik, faaliyetler, rahatlık ve sosyallik olmak üzere dört ana kapsayıcılık bileşeninden oluşmuştur. Bu tez çalışması ile günümüz kamusal alanlarının kapsayıcılık açısından incelemesinin yapılmıştır. Toplumun her bireyi tarafından kolaylıkla erişilmesi gereken kamusal alanların aslında tamamen kapsayıcı olmadığı ortaya koymaktır. Çalışma alanı için İstanbul, Fatih'te yer alan Beyazıt Meydanı, kamusal alanının kapsayıcılık bileşenini irdelemek için seçilmiştir. Konum olarak tarihi yarımadada yer alması meydanı kentin tarihi merkez noktalarından biri haline getirmiştir. Ayrıca alan etrafında İstanbul Üniversitesi'nin kampüslerinin yer almasından, meydana yakın hem tarihi hem ticari odak noktalarının konumlanmasından ve çok sayıda kişi tarafından kullanılmasından dolayı örnek çalışma alanı olarak seçilmiştir. İlk olarak kamusal alanlarda kapsayıcılığın önemi, tarihçesi, bileşenleri ve kamusallığı artırmaya yönelik stratejiler konusunda literatür araştırması yapılmıştır. İkinci olarak, kapsayıcılık açısında kamusal alanlar ile ilişkili örnekler araştırılmış ve değerlendirilmiştir. Üçüncü olarak ülkemizde kamusal alanların kapsayıcılığına dair yasal mevzuat irdelenmiş ve son olarak seçilen çalışma alanı üzerinde incelemeler yapılmıştır. Alan çalışmasında önce alanın konumu, ulaşımı, önemi ve tarihçesi ardından alana dair alınmış olan mekânsal plan kararları incelenmiştir. Yapılan detaylı inceleme sonrasında sahada yapılan gözlem, fotoğraflama ve görüşme çalışmalarının ardından literatür araştırması neticesinde oluşturulmuş olan kamusal alan kapsayıcılık bileşenleri Beyazıt Meydanı örneği üzerinde alanın kapsayıcılığını sorgulamak adına ayrı ayrı irdelenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda Beyazıt Meydan sosyallik ve erişilebilirlik bileşenlerinin yetersiz olması başta olmak üzere çalışmalar ve gözlemler neticesinde alanın kapsayıcılık bakımından kısmen kapsayıcı olduğu belirlenmiştir. Kamusal alanların kapsayıcı olma niteliklerini kısmen kaybettiği tespit edilmiştir.
-
ÖgeKentsel aktivite mekânlarına erişimin sosyal medya ağı ve kentsel topolojik veriler ile değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Kartal, Hüma ; Terzi, Fatih ; 740339 ; Şehir ve Bölge Planlama Ana Bilim DalıSosyal medya ve sanal bağlantılarda yaşanan gelişmeler kentsel yaşamda yeni bir etkileşimli katman yaratmıştır. İnsanların birbirleri ve kentsel mekânla olan etkileşimi değiştikçe araştırmacılar için yeni metodojik yaklaşımların geliştirilmesi daha da önem kazanmıştır. Bu bağlamda konum bazlı sosyal medya ağlarından elde edilen veriler, kentsel mekâna dair okumalar, ölçüm ve değerlendirmelerde kullanıcının mekânla kurduğu ilişkiyi inceleme; kullanıcının algı ve tercihlerini yorumlamada değerli bir kaynak olarak kabul edilmektedir. Bu verilerin güncel, çok boyutlu, uygun maaliyetli, hızlı elde edilebilir oluşu ve geniş örneklem içermesi kentsel mekâna dair çalışmalarda kullanımını yaygınlaştırmaktadır. Fakat sahip olduğu tüm bu avantajlara rağmen kentsel mekâna dair çalışmaları salt algısal olan bu verilere dayandırmak mekânın çok boyutlu yapısını incelemede eksik kalacaktır. O nedenle algısal verilerin, objektif verilere dayalı ölçümlerle doğrulanması kentsel mekâna yönelik yapılacak çıkarımlarda doğruluk düzeyi yüsek temellendirmeler yapılmasına olanak sağlayacaktır. Bu tez çalışmasında kentsel aktivite mekânlarının konum bazlı sosyal medya ağ verileri ve mekân dizim (space syntax) analizleri ile iki katmanlı olarak analiz edilmesi amaçlanmıştır. Kentsel aktivite mekânlarına ait veriler (konum, tür, sayı, popülarite) Foursquare-Swarm uygulamasından temin edilmiştir. Bu sayede kullanıcının mekânla ilgili tercihlerinin gözlemlenmesine imkân tanınmıştır. Bu veriler, mekân dizim analizleri ile bütüncül bir şekilde yorumlanarak mekânsal konfigürasyonun kullanıcının algısı ve tercihleri üzerindeki yönlendirici etkisi sorgulanmıştır. Tez kapsamında, mekân dizim erişilebilirlik ölçütlerinden entegrasyon ve tercih değerinin arttıkça aktivite mekânlarının kümelenme eğiliminin ve çeşitliliğinin artacağı hipotezleri İstanbul, Kadıköy, Yeldeğirmeni çalışma alanında test edilmiştir. Aktif arazi kullanımlarının hareket örüntüsünü daha başarılı bir şekilde tahmin ettiği çalışmalara binaen Foursquare–Swarm API (arayüz) üzerinden indirilecek veriler aktif arazi kullanımı gerektiren yeme-içme, alışveriş-servis, dış mekân-rekreasyon, sanat-eğlence ve gece hayatı mekânlarına dair verileri içerecek şekilde sınıflandırılmıştır. Swarm-Foursquare verilerinin analizi, verilerin arayüz üzerinden indirilmesi, doğrulanması, görselleştirilmesi ve değerlendirilmesi süreçlerini içermektedir. Çalışma alanına dair erişilebilirlik analizleri Depthmap X Programı'nda segment haritası üzerinden üretilen açısal entegrasyon ve tercih analizleri ile gerçekleştirilmiştir. Bu analizlerden elde edilen sonuçlarla, mekân dizim teorisine göre, mekânsal konfigürasyonun yarattığı 'Doğal Hareketlilik' etkisi değerlendirilmiştir. Aktivite mekânlarının çalışma alanındaki dağılımını gösteren konum bazlı sosyal ağ verilerinin kümelenme eğilimi Moran's I ölçümü ile araştırılmış, mekân dizim erişilebilirlik analizleri ile aktivite mekânlarına dair sosyal medya verileri (aktivite mekânlarının sayısı, türü, çeşitliliği, popülaritesi) arasındaki ilişki korelasyon analizi ile incelenmiştir.