FBE- Jeoloji Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile FBE- Jeoloji Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeÇukur (Kayseri) bölgesi siyenitik kompleksinin petrolojik etüdü(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983) Solmaz, Orhan Mehmet ; Bürküt, Yılmaz ; 2130 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringKayseri -Felahiye-Cukur Nahiyesi 'nd eki bu çalışmada 'bölgenin jeolojisi ile birlikte ülkemizde ender raslanan oluşumlardan olan feldispatoldli siyenitler ve birlikte oluştuğu diğer mağmatik kompleksin üyeleri olan alkali siyenitler ve granodioritlerin petrografisi ve petrolojiei ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bölgede ana formasyon birimleri olarak metamorfikler (gnays, mikaşist, kuvarsit ve mermerler).sedimanter oluşumlar (tüfler.alüv yonlar ve Neojen çökelleri) İle mağmatikler (granodiori t, alkali siyenit ve f eldispatoidli siyeniti er )bulunmaktadır. Metamorfikler bölgenin en eski birimleri olmakla birlikte, yaşları üzerinde çalışmalarda bulunan Brinkman(1976) (16).genelde Orta Anadolu metamorfiklerinin Devonien, hatta Ordovsien olduğunu ileri, sürerken, Ketin(1959) (14) metamorfik serilerin büyük bir kısmının Mesozoike ait olduğunu belirtmiştir. Halen Orta Anadolu `da ki metamorfiklerin oluşum yaşı konusunda birleşme yoktur. Çukur bölgesi mağmatiklerininde yer aldığı Orta Anadolu plütonik kompleksinin yaşları konusunda çalışmalarda bulunan Ayan(1959)(12),Çiçekdağı-Kaman arasındaki granitik kayaçların yaşlarına 54 milyon sene olarak vermiştir. Ataman(1981) (13) ise, Kırşehir civarındaki Cefalık Dağ-Kaman arasındaki granitik int rüzyonun yaşını 71 milyon yıl olarak saptamıştır. Ketin(1961) (8), jeolojik verilerden giderek Orta Anadolu kristalen masiflerinin Eosen veya Paleosan (Alpln Orojenezind'e) olduğunu belirtmektedir. Genel olarak birleşilen kanı, Orta Anadolu Kristalen masiflerinin Üst Kretase sonunda oluştuğudur. Çalışma sahasındaki intrüsif kayaçları asit ve nötür bile şimli olarak iki guruba ayırmak olasıdır. Asit karektere sahip ve siyeni tik kayaçlara göre çok daha küçük alan işgal eden granitin bileşimi kayacın yapılan modal analiz çalışmaları sonucunda, ortalama mineralojik bileşimlerinin granodiorite tekabül ettiği görülmüştür. Kuzeyden Güneye doğru gittikçe asit bileşimden nötür bileşime geçilmektedir. Alkali siyenit ve f eldispatoidli siyenit lerde hakim olan feldispat ortozdur. Ortozlar büyük ölçüde kalsit leşmişlerdir.Kayaçta ikincil kalsite herzaman raslanırken, oldukça geniş çaplı bir kontaminasyonuda izlemek olasıdır. IV Feldispatoidli siyenitlerde kayaca hakim olan mineral ortozdur.Feldiepatoid gurubu minerali olarak kayaçta bulunan nefelinin yer yer kankrinite ve sodalite dönüşüm gösterdiği izlenmektedir. Siyenitik kayaçların mermerlerle olan kontaklarına yaklaş tıkça, genellikle gröna, enirin ve manyetite oldukça sık Taşlan maktadır. Çatlaklarda ise çoğunlukla fluorit oluşumları yer almaktadır. Bölge kayaçlarının yapılan petrokimyasal çalışmaları sonu cunda magmatik kayaçlarda 56 SiO2 oranı 53.91-68.06 arasında deği şirken, %Na20 0.28-5.27 ve % KgO 0.98-9.90 arasında değişim gös termektedir. Ketamorfiklerde ise kontağa yakın bölgelerde İt CaO, Fe20,,TeO ve HnO değerlerinde bir artış İzlenmektedir.Metamor fiklerin kökeninin sedimanter olduğunu söylemek olasıdır. Olduk ça fazla silis içeren Bedlmentlerin metamorf izması sonucunda, metamorfiklerln oluşmuş olması düşünülebilir. Magmatik kayaçlar, alkalice normalden biraz daha zengin bir magmaya tekabül ederler ve tümü salik bölgeye düş er. Bunların normal bir dif eransiyasyon sürecini izi ediği, fakat zaman zaman kristalleşmeler esnasında süreksizliklerin varlığı gözlenmektedir. Köken olarak magmatik kayaçları oluşturan magmanın slalik olduğu kanısına varılmıştır. Granodioritlerin, alkali siyenitlerin ve feldispatoidli siyenitlerin oluşumu konusunda granitik magma nın desilikasyonu, diferansiyel ergime, metasomatizm.kristalizasyon -dif eransiyasyon ve kalker sinteksisi gibi değişik görüşler orta ya atılmış tır. Ancak gerek sahanın Jeolojisini incelerken, gerekse petrografik ve petrokimyasal çalışmalar sonucunda, Çukur bölgesin deki granodiorit ve siyenitlerden oluşan ve incelemede siyenitik kompleks olarak bahsedilen i ntrüzy onun, magmanın kalker asimilas yonu sonucunda oluştuğu kanısına varılmıştır. Magmatik kayaçlarda yapılan iz element tayinleri (Rb,Iİ,Ba ve Sr),Niggli parametreleri ve C.I.P.W.norm hesaplamaları birbir lerini bir uyum içerisinde desteklemektedir ve bu verilerle intrüzyonun petrolojjisi ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışma alanının Batısına doğru geniş bir uzanım gösteren skarn oluşumlarında many eti t, hemati t ve olijist gibi cevher mine ralleri bulunmaktadır.Bunlar yer yer % 50.54 Pe2°3 içerirler. Ayrıca bölgede plroluait( 5I 29.04 MnO) ve Fluorit mostralarınada raalanılmaktadır. 2 Bölgede yaklaşık 30 km lik bir alanda 1.25-1.50 m kalınlık gösteren pembe ve gri tüf ler, geniş çapta yapı elemanı olarak bölge halkı tarafından kullanılmaktadır.
-
ÖgeKovada Gölü (Isparta-Eğridir) ve dolayının karst hidrojeolojisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Oran, Serdar ; Yüzer, Erdoğan ; 21871 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringHavada Gölü ve Dolayının Karst Hidra jeolojisi" konulu bu tez kapsamında yörenin jeolojisi ve karst hid rojeolojisi incelenmiş ve insan eliyle bozulmuş doğal ya pısı nedeniyle kurumakta olan Kovada Golü'nün kurumadan, uzun yıllar varlığını sürdürebilmesi araştırılmıştır. Öncelikle inceleme alanının 1/25000 ölçekli jeoloji hari tası hazırlanarak genel ve yapısal özellikler belirlenmiş tir. Çalışma alanının sınırları belirlenirken karstik kireçtaşlarının devamlılıkları izlenmiş ve harita geçirim siz sınırları içerecek şekilde sanlandırılmıştır. Jeolo ji çalışması sürdürülürken, birimlerin hidro jeolojik özel likleri de incelenerek 1/25000 ölçekli hidrojeoloji hari tası hazırlanmıştır. Geniş bir alanı kapsayan jeoloji ve hidrojeoloji çalışmalarından sonra çalışmanın odak nokta sını oluşturan Kovada Gölü ve dolayındaki çalışmalara ağırlık verilmiştir. Kovada Gölü ve yakın çevresindeki düdenler, süreksizlikler, kaçaklar ve beslenim noktaları belirlenmiş, bunların değişik su seviyelerindeki davranış ları gözlenmiş, kaçak noktaları ile gölün ilişkisi ince lenmiştir. Kovada Gölü ile ilişkisi saptanan kaynakların debileri ile göl hacmi arasında çok sayıda korelasyon ya pılmış ve gölden kaynak noktalarına kaçan suyun miktarı saptanmıştır. Bu çalışmaların ardından Kovada Golü'nün su bilançoları değişik yıllar için hazırlanmıştır. Bilan çolar yardımıyla gölün yağış ve yüzeysel akıştan başka yeraltısuyu beslenimi de olduğu ve her yıl için gölde su giderinin gelirinden fazla olduğu saptanmıştır. Sonuçta, jeolojik ve hidra jeolojik ortamı ayrıntılı olarak tanım lanan Kovada Golü'nün bu ortam içerisindeki varlığını uzun yıllar koruyabilmesinin ancak bilançolarda görülen su açı ğı kadar ilave su verilmesiyle mümkün alabileceği saptan mıştır.
-
ÖgeEge Bölgesinin sismik tomografi ile üç boyutlu modellemesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Kuleli, H. Sadi ; Canıtez, Nezihi ; 21869 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringAlpin orojenez kuşağı üzerinde ve Avrasya, Türk ve Afrika levhaları arasında yer alan Ege bölgesi yüzey Jeolojisinde görülen çeşitliliğin yanısıra, derin tektoniği itibari ile de son derece ilginç bir yapı sergiler. 0 yüzden birçok bilim adamı bu bölgedeki derin yapıları anlayabilmek ve hatta resimleyebilmek için çeşitli jeofizik yöntemler uygu lamışlardır. Bu çalışmaların sonucunda, özellikle 1970' li yıllardan bu yana, bölgenin derin tektoniği önemli ölçüde aydınlanmasına ragmen, hala bu konuda, birçok bilinmeyen ile karşı karşıyayız. Bu tezin kapsamı içinde, güneyde bilinen dalma-batma zonunun dışında, bölgedeki depremlerin odak dağılımı ile uyum gösteren ikinci bir dalma-batma zonunun (îzmir Ankara kenet kuşağı ile ilgili eski bir dalma-batma zonu) bugünkü kalıntısı araştırılmıştır. Bu amaçla, bölgede, telesismik varış zamanı ters çözümü, klasik uzaklık-zaman grafikleri ve bölgedeki depremlerin odak dağılımlarından yararlanılmıştır. Telesismik ters çözüm tekniği (sismik tomografi). Batı Anadolu, tüm Yunanistan ve kısmen Balkanlarda lOÖOkm x 1000km yüzey alanı ve 480km derinlikteki bir bölge için uygulanmıştır. Bu yöntem ile bulunan sonuçlar bölgenin sismisitesi ile karşılaştırılmış kabuk ve üst manto hızları ise her istasyona ait uzaklık-zaman grafiklerinden hesaplanmıştır. Genel hatları ile, uzaklık-zaman grafiklerinden bulunan hızlarla yer kabuğu ve üst manto üç bölgeye ayrılmıştır. Sismik tomografi sonuçlarından, bölgenin güneyinde bilinen dalma-batma zonu, bölgedeki depremlerin odak dağılımları ile uyumlu olarak çok iyi görüntülenmiştir. Yaklaşık 250km derinlikten başlayarak görülen, ikinci bir yüksek hız pertürbasyonuna sahip oluşumların, Izmir-Ankara kenet kuşağı ile ilgili eski bir dalma-batma zonunun kalıntıları olabileceği sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeGördes çevresindeki neojen serilerin ve zeolitleşmenin jeolojik, mineralojik ve jeokimyasal incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Esenli, Fahri ; Özpeker, Işık ; 21868 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringGördes yakın çevresinde, maksimum IDGDm.'yi bulan kalınlıktaki Ne'ojen çökel istifi, Menderes Masifi kris- talen kayaları ve İzmir-Ankara Zonunun kaya birimleri üzerinde uyumsuz olarak; altta kaba ve ince taneli, birbiriyle yanal ve düşey geçişli birimler ile bunların üzerinde volkanik ve klastiklerden oluşan gölsel birim¬ lerden ibaretdir. Alt kaba ve ince taneli birimler (bloktaşı, çakıltaşı,kumtaşı), başlangıçta yüksek ener¬ jili akarsu ortamının tipik alüvyal yelpazesi çökelleri daha sonra ise düşük enerjili akarsu ortamının başlıca kumtaşlarından oluşan, yersel alarak gölsel ortama ge¬ çişi ifade eden çamurtaşı-şeyl düzeyli çökellerdir. Üst volkanoklastikler ise altta ve üstte zeolitli iki tüf seviyesi ile bunların arasındaki kumlu, killi, kar¬ bonatlı ve tüf içerikli ardalanmalardan oluşmaktadır. Bu üst gölsel istif, volkanik cam ve smektitin havza kenarında, hoylandit-klinoptilolitlerin havza kenarı ve merkeze doğru, analsim ve K-feldspatında havza mer¬ kezinde bulunduğu özgün mineral fasiyes alanlarına haiz¬ dir. Alt ve üst tüf birimleri yüksek oranda hoylandit- klinoptilolit içeriklidir ve bu diyajenetik alterasyon ana kaya kimyasında, değişen oranlarda SiQ2, Na2Q ve K2Q kaybı, A1203, CaO, MgO ve H20 kazancını meydana ge¬ tirmiştir. Alt tüfler büyük oranda klinoptilolit,üst tüfler ise tümüyle hoylandit-2 tipinde grup mineralle¬ rine sahiptir. Bu tip farklılığı 400° ve 550° G -12' şer saat süreli ısıl kararlılıklar, birim hücre kimya¬ larına ait Si/Al ve Na+K/Mg+Ca oranları ve X-ışınları yansıma çizgilerine ait I(d=5.11A)/I(d=2.24fl) oranları ile ortaya konmuş olup, tüm bu parametreler özgün ayırt¬ man değerlere sahip olacak şekilde, klinoptilolitlerde hoylandit-2'lere göre daha yüksektir. Alt tüf birimi¬ ne ait, iki tip mineralinde beraberce bulunduğuna dair verilere sahip örnekler hariç tutulduğunda, Si/Al oranı 4.57'den Na+K/Mg+Ca oranı 0.42'den küçük hoylanditlerin 55aaC'deki ısıl kararlılıkları 0.20'den ve I(d=5.11A)/ I(d=5.24S) oranlarıda 1.00'den küçük bulunmuştur. Klinoptilolitlerde ise Si/Al oranı 4.61 'den, Na+K/Mg+Ca oranı 0.96'dan, ısıl kararlılıklar 0.44'den ve şiddet oranlarıda 1.28'den büyüktür.
-
ÖgeSapanca Gölü ve havzasının hidrojeokimyası ile dip sedimanlarının mineralojik ve jeokimyasal incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995) Esenli, Vildan ; Kırıkoğlu, M. Sezai ; 46516 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringSapanca Gölü, Kuzey Anadolu Fayı kuzey kolunun iki segmenti arasında yeralan, dolayısıyla da Sakarya Kıtası ve İstanbul Zonuna ait farklı kaya birimleri ile çevrelenmiş alüvyon baraj gölüdür. Havzanın farklı litolojilerden oluşması, bu birimlerden geçen dere sularının bileşimini dolayısıyla da göl suyunun kimyasını ve dip sedimanlarmın mineralojisini ve kimyasını değişik şekillerde etkilemiştir. Sapanca Gölü dip sedimanları farklı oranlarda izlenen "kuvars + feldspat + kalsit + muskovit + klorit + illit+smektit" mineral birliğine sahiptir. Kuvars, feldspat, muskovit ve klorit birçok örnekte ana mineral konumunda olup. kalsit, illit ve smektit daha az miktarlarda izlenmiştir. Bu sedimanların tane boylarının göl içindeki dağılımları taşınım mesafesine bağlı olarak değişimler göstermesine karşın gölün kuzey ve güney kesimleri ince birer şerit halinde kum+çakıl boyutlu, gölün güneybatı ve güneydoğu kesimlerinde kalınlığı fazla olmayan killi silt bowtlu, kuzey kesimlerde kumlu sütten, siltli kuma geçişli bir dağılım göstermektedir. Süt hakim boyutlu karasal kökenli yüzey sedimanları gölün merkezi kesimlerinde yoğun olarak zenginleşmiştir. Ağır metal konsantrasyonlarının göl suyu ve dere sularında değil de dip sedimanlannda ve özellikle de gölün güney kesimlerindeki sediman örneklerinde artış gösterdikleri saptanmıştır. Sedimanalardaki Pb konsantrasyonu gölün merkezi kesimlerinde artış gösterirken, Cu, Zn, Mn, Ni, Cr ve Co gölün güney ve güneydoğusunda zenginleşmiştir. Ağır metal konsantrasyonlarında izlenen artışın litolojinin yanısıra havzada kurulmuş olan sanayi tesislerinin atıklarına, evsel atıklara ve tarımsal faaliyetlere bağlı olarak antropojenik etkilerce de denetlendiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca sedimanlarda, kil minerali oranının artışı ile doğru orantılı olarak Cu, Zn, Ni konsantrasyonlarında izlenen yükselme kil fraksiyonu çalışmaları ile de ortaya konmuştur. As, gölün güneybatı ve V, güneydoğu kesimlerde zenginleşmiştir. Gölün kuzeybatı kesimindeki göl sularının kimyasal bileşimi havzadaki derelerin kimyasal bileşimine paralel olarak değişiklikler göstermiştir. Gölün özellikle kuzey kesimleri ile İstanbul ve Mahmudiye derelerinin yeraldığı güney kesimleri ölçülen kimyasal parametreler açısından antropojenik kirlenme olarak açıkladığımız zenginleşmeler göstermiştir. Ca-(Mg)- CI-HCO3 su tipine sahip olan göl suyundaki iyon değişiminin, Cl" > HCO3" > Ca+2 > Mg+ 2 > SO4"2 > Na+ > K+ > NO3 - N > NO2 - N şeklinde olduğu izlenmiştir. Kimyasal bileşim olarak toprak alkalüerce zneginleşmiş göl suyunun ölçülen fıziko-kinvyasal parametreleri, "az sert" "çok iyi kaliteli", "olağan klorürlü" ve "sülfatça doygunluğun altoda" olan "hipokarbonatlı" sular olduğunu göstermiştir. Çok iyi kaliteli sulama sulan grubunda yeralan Sapanca Gölü suyu, kirletici unsurların yoğun olarak izlenmesine rağmen kendi kendini temizleyebilme özelliği olan ve halen içilebilir kalitede suya sahip bir göldür.
-
ÖgeHydrogeological investigation of Gönen and Ekşidere (Balıkesir) thermal waters(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Yalçın, H. Tolga ; Yüzer, Erdoğan ; 68882 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringÜlkemiz sıcaksu kaynaklan açısından oldukça zengin olup, son yıllarda bunlardan tedavi amacının yanısıra, alternatif bir enerji kaynağı olarak da yararlanılmaktadır. Fakat bu doğal zenginliğimiz yeterince araştırılmadığı için potansiyeli tam olarak bilinememektedir. İTÜ-ETH Marmara Projesi'nin bir parçası olan bu doktora tezi çalışmasında Gönen bölgesi hidrojeolojik açıdan incelenmiş, Gönen ve Ekşidere termal sularının kökeni araştırılmıştır. Gönen termal suyu günümüzde, kaplıcalarda ve yaklaşık 1000 konutun ısıtılmasında kullanılmaktadır. Termal su tüketimi ortalama olarak 50 İt/sn' dir. Gönen, kaplıcaları sayesinde iç turizm açısından oldukça hareketli olup ve 550 yatak kapasitesine sahiptir. Ekşidere termal suyunun kullanımı ise, gelişmekle birlikte, oldukça sınırlıdır. Çalışma alanı Balıkesir iline bağlı Gönen ilçesi sınırlan içerisinde Gönen ve Ekşidere termal sularının civanndadır. Bölge coğrafîk olarak Marmara Bölgesi'nde yer almaktadır. Gönen'in antik ismi Artemea olup Gönen isminin Germenon'dan kaynaklandığı iddia edilmektedir[2]. Çalışma alanı 187 km2 yüzölçümlü ve deniz seviyesinden 3 Om yüksekliğe sahip olan Gönen o vasidir ve civandır. Çalışma alanındaki drenaj ağı, antik adı Aisepos olan Gönen Çayı ve onun kollan tarafından oluşturulmuştur. Bölgede, Karadeniz ile Akdeniz iklimlerinin geçiş iklimi olan Marmara iklimi hüküm sürmektedir. Yıllık ortalama yağış 700 mm ve yıllık ortalama sıcaklık 14.5°C'dir. Arazi çalışmaları sırasında, inceleme alanındaki jeolojik birimler ve tektonik hatlar belirlenmiş ve ayrıntılı hidrojeolojik bilgilerin toplanmıştır. Sıcak ve soğuk suların fiziksel, kimyasal, izotopik ve gaz özelhklerinin saptanması için arazide ve laboratuvarda çalışmalar sürdürülmüştür. Suların debi, pH, elektrik iletkenlik(EC), redoks potansiyeli(Eh), sıcaklık, alkalinite ve asidite değerleri kaynak veya kuyu başmda ölçülmüştür. Kimyasal, izotopik ve gaz analizlerinin büyük bir kısmı ETH- Zürich laboratuvarlarında ve Almanya'da yapılmış veya yaptırılmıştır. Çalışma alanının en altında bulunan birim gnays, amfîbolit ve mermerden oluşan içinde Permiyen yaşlı kireçtaşı olistolitleri bulunan Karakaya Karmaşığı' dır. Bu birim Sanköy Ovası'nın güneyinde ayrışmış, yapraklanmış yeşil renkli olarak gözlenmektedir. Birim mermer ve siyah çört ile aratabakah olup kuvars-albit-muskovit şist, kuvars-feldispat-muskovit şist ve metatüf olarak tanımlanmıştır. Birim içerisinde fosil bulunamamıştır fakat bölgesel tektonik verilerden hareketle [30] Triyas yaşı önerilmiştir. Bu birimin üzerinde uyumsuz bir şekilde Alt Jura yaşlı Bayırköy Formasyonu yer almaktadır. -X11- Bayırköy Formasyonu Gündoğan, Hafizhüseyinbey ve İncirli civarında sanmsı- kahverengi, ince-kalın tabakalı, karbonat çimentolu konglomera, silttaşı, kumtaşı ve marn serisi olarak gözlenmektedir. Bu birimin üzerine Orta-Üst Jura- Alt Kretase yaşlı Bilecik Kireçtaşı uyumsuz olarak gelmektedir. Bilecik Formasyonu Hafizhüseyinbey, Dereköy, Çığmış, Babayaka, Akçapmar ve İncirli civarında gözlenmektedir. Birim tabanda beyaz-krem renkli, kalın tabakalı ve onkolitik köşeli çakıllı kireçtaşı; ortada siyah-açık kahverenkli orta tabakalı, oolitik aratabakalı çörtlü sparitik kireçtaşı; üstte gri-siyah renkli, orta kalınlıkta tabakalı mikritik kireçtaşı şeklindedir. Bu birimin üzerine Üst Kretase yaşlı Vezirhan Formasyonu gelmektedir. Vezirhan Formasyonu Üçpınar civarında beyaz-açık kahverenkli, ince-kalın tabakalı, çok çatlaklı killi kireçtaşı olarak gözlenmektedir. Birimin tabam çalışma alanında gözlenmemekle birlikte birim, Biga Yarımadası'mn birçok yerinde Bilecik Kireçtaşı'nın üzerinde yer almaktadır [30]. Bu birim uyumsuz olarak Tersiyer yaşlı tortullarla örtülmüştür. Miyosen yaşlı volkanik kayaçlar, göl çökelleri ve Kuvaterner yaşlı akarsu çökelleri çalışma alanının birçok yerinde gözlenmektedir. Volkanik kayaçlar genelde andezitik olup hyalokristalin porfirik dokuda, bol plajiyoklas, biotit, piroksen, amfibol ve opak mikrokristaller içermektedirler. Yer yer feldispat mineralleri çok ayrışmış olup kaolenleşmişlerdir. Silisleşrhe yaygın olarak gözlenmektedir. Tüfler, tüfit, kumlu tüfit, aglomeratik tüf ve tüflü kumtaşı şeklinde gözlenmektedirler ve kahverengimsi san, beyaz ve gri renkli olup, bazen gevşek bazen de sıkı, kil, süt, kum ile plajiyoklas, biyotit ve amfibol içeren türlerden oluşmuştur. Gölsel çökeller linyit içeren kil, kireçtaşı, konglomera, kumtaşı ve marn içermektedirler. Bu birimlerin üzerine Gönen Çayı ve kollan tarafından taşınmış alüvyon gelmektedir. Alüvyonun ortalama kalınlığı 20 m. civarında olmakla birlikte yer yer 100 m.yi bulmaktadır. Tersiyer çökellerinin toplam kalınlığı ise 400 m. dolayındadır. Metamorfik (yeşilşist) olan Karakaya Karmaşığı'nda yapraklanma gözlenmektedir. Uyumsuzluklar Karakaya Karmaşığı, Bayırköy Formasyonu, Bilecik Kireçtaşı, Vezirhan Formasyonu, Noejen birimleri ve alüvyon arasında gözlenmektedir. Bayırköy Formasyonu, Bilecik Kireçtaşı ve Vezirhan Formasyonu arasındaki uyumsuzluk açısal değil, zaman boşluğundandır. Yukarıdaki üç birim kıvrımlıdır. Tabaka doğrultu ve eğimlerinin değerlendirilmesi sonucu ortalama olarak K7D doğrultulu ve 35NE dalımlı bir kıvrım ekseni saptanmıştır. Çalışma alam içerisinde Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun uzantısı iki adet doğrultu atımlı fay vardır. Bunlar Yenice-Gönen ve Sanköy İnova faylandır. KD-GB yönelimli faylardan Sanköy-înova Fayı Sanköy Ovası'nın kuzey sınırını oluşturur. Bu ovanın güney sının ise gömülü bulunan Dereköy Fayı tarafından oluşturulmuştur. Çalışma alanındaki faylanmaların ana kaynağı Kuzey Anadolu Fayı'nın batı uzantısıdır. Bu fayın B-GB yönlü hareketi, D-B dan KD-GB yönlü normal faylanmaya ve çek-ayır havzasının (Bursa-Gönen Grabeni) oluşmasına neden olur. -X111- Çalışma alanı dışında gözlenen ve bazı araştırmacılara göre Karakaya Karmaşığı'nın altoda yeralan Kazdağ Grubu ve çalışma alanı içinde yer alan jeolojik birimlerin hidrojeolojik özellikleri yaşlıdan gence doğru aşağıda tanımlanmaktadır. Gnays, amfibolit ve mermerlerden oluşan Kazdağ Grubu, mermerlerinde gözlenen erime boşlukları ve çatlakları sayesinde suyu iletecek yeterli geçirimliliğe sahiptir. Zayıf bir akifer ortam olarak tanımlanan bu birimin Gönen termal sularının oluşumunda önemli olduğu düşünülmektedir. Kazdağ Grubu'nu üzerleyen Karakaya Karmaşığı ise çok zayıf akifer olarak sınıflandırılmıştır. Bu birim de, çok düşük geçirimliliğinin olması ve Kazdağ Grubu üzerinde örtü kaya işlevi görmesi dolayısıyla, Gönen termal sularının oluşumunda oldukça önem taşımaktadır. Bayırköy Formasyonu'nu oluşturan taneler sıkı çimentolu olduğundan permeabilitesi düşüktür. Birim, çatlaklı yapısı sayesinde ikincil porozite kazanmış olup yerel akifer niteliği göstermektedir. Bilecik kireçtaşı da yerel akifer niteliğindedir fakat karstik yapısı sayesinde bölgedeki en önemli kaynaklan oluşturmaktadır. Neojen tortul kayaçları zayıf ve çok zayıf akifer, çatlaklı volkanik kayaçlar ise yerel akifer niteliğindedir. Sanköy Ovası'nda ve Gönen Ovası'nın kuzey kesiminde bulunan alüvyonlar yaygın ve zengin akiferlerdir. Bu birimin özgül verimi 2 lt/sn/m'nin üzerindedir ve permeabilitesi 16-86 m3/day/m2 arasındadır. Gönen ovasındaki diğer alüvyonlar ise çok zayıf akiferlerdir. Çalışma alam içerisinde yeralan su noktalan kimyasal açıdan Ca..HCO^.., Na..HÇ03..,Na..(S04)(Cl)(HC03) karakterli ve diğer tip sular olarak sınıflandırılmıştır Gönen termal suyu Na..(SOa)(Cl)(HCOA Ekşidere termal suyu Ca..HCCK.. türünde sulardır. Gönen termal suyu SOLMINEQ.88 bilgisayar programı kullanılarak jeokimyasal açıdan modellenmiştir. Bu program yardımıyla suyun değişik sıcaklık ve basınç koşullan altında iyon cinsleri ve doygunluk indisleri hesaplanmıştır. İlk modelleme soğumuş termal suyu yansıtan 25°C sıcaklıkta ve 0 bar basınç altında yapılmıştır.Bu durumda su aragonit, kalsit, kalsedon, kristobalit, dolomit, kuvars ve talk bakımından doygun bulunmuştur. İkinci modelleme suyun kuyudan çıkış anını yansıtan 82° C sıcaklıkta, 0 bar basınç altında ve kuyu başında titrasyon yöntemiyle ölçülen CO2 miktarının suya eklenmesi ile yapılmıştır. Bu durumda suyun kuvars haricinde hiçbir mineralce doygun olmadığı gözlenmiştir. Üçüncü modelleme ise suyun yaklaşık 1 km derindeki durumunu yansıtan 100°C sıcaklık ve 100 bar basınç altoda yapılmıştır. Yalnızca dolomitin doygun olduğu, kuvarsın ise dengede olduğu görülmüştür. Bu modelleme sonucu kuvars açısından dengede olan suyun rezervuar sıcaklığının hesaplanmasında kuvars jeotermometresinin doğru sonuç verebileceği bulunmuş ve kuyu civarında gözlenen aragonit kristallerinin de varlık nedeni açıklanmıştır. Sıcak sularının kökenlerinin anlaşılmasında çok gerekli olan stabil izotop (Döteryum ve Oksijen- 18) analizleri çalışma alanı içindeki ve dışındaki çok sayıdaki su noktasından alman su örneklerinde yapılmıştır. Bazı örneklerde ise yaş saptaması için -X1V- radyoaktif izotoplardan trityum ve Karbon- 14 analizleri de yapılmıştır. Sularda genellikle çözünen gazlardan olan metan, azot, oksijen, argon ve karbondioksit miktarları da gaz analizleri yardımıyla saptanmıştır. Gönen ve Ekşidere Termal Sularının Kökeni Çalışma alam içinden ve dışmdan toplanan su örneklerinin stabil izotop konsantrasyonları (Çizelge 1), Anadolu, Akdeniz, Marmara meteorik su hatlarını ve paleoklimatik su hattını içeren 82H-5180 diyagramına işlendiğinde, Gönen termal sularının paleoklimatik su hattı ile Anadolu meteorik su hattı arasında kaldığı görülmektedir (Şekil 1). Bu durum Gönen termal suyunun yaşlı bir meteorik su olduğunu işaret etmektedir. Ekşidere termal sulan ve diğer su noktalarından alman sular meteorik su hatları arasında bulunduğundan bunların kökeni de kesin olarak meteoriktir. Çizelge 1 Örneklenmiş suların izotop analizi sonuçlan -XV- -11 -10 5180(%o) -3 -8 -7 -40 -45 -50 -55 -GO Ö2H -65 -70 -75 -80 Şekil 1 Alınan su örneklerinin 82H -8180 diyagramı (a - Doğu Akdeniz meteorik su hattı S2H(%>) =88180 + 22 b - Marmara meteorik su hatu 82H(%o) =88180 + 16 c - Dünya ve Orta Anadolu meteorik su hattı 82H(%o) =8S180 + 10 d - palaeoklimatik su hattı S2H(%o) =8S180 + 1.2) Gönen termal suyunda analizi yapılan argon gazımn çözünürlüğü ile ortam sıcaklığı arasındaki ilişkiden ve soy gaz olması nedeni ile yeraltında reaksiyonla miktarının değişmeyeceğinden yararlanarak Gönen termal suyunun süzülmesi sırasında ortam sıcaklığının 0°C olduğu bulunmuştur. Bu sonuç da bizi Gönen termal sularının süzüldüğü zamanda çok soğuk iklim koşullarının hüküm sürdüğünü ve Buzul Çağı'nda süzülmüş bir su olabileceğini düşündürmektedir. Gönen termal suları ile Kazdağ arasında bulunan sıcak ve soğuk sular arasında uzaklığın bir fonksiyonu olarak izotopik ve kimyasal açıdan bir korelasyon bulunmuştur. Bu ilişki Gönen termal sularının süzülme bölgesinin Kazdağ civarında olduğunu düşündürmektedir fakat bu durum kesin olarak ispatlanamamıştır. Gönen G-4 kuyusundan elde edilmiş [31] sıcaklık loğundan yararlanarak termal suyun hızı tahmin edilmeye çalışılmıştır [49]. Hesaplama sonuçlarına göre Gönen termal suyunun görünür hızı 0.17 m/yıl ve porozitenin %2 olduğu varsayımına dayanılarak gerçek hızı 8.5 m/yıl olarak tahmin edilmiştir. Bu hıza göre Kazdağ yakınlarından süzülen su 10.000 yılda Gönen'e ulaşacaktır. Gönen termal suyunun rezervuar sıcaklığı kuvars jeotermometresi yardımıyla 97.9°C olarak hesaplanmıştır. -XV1- Elde edilen hidrojeolojik sonuçlar yardımıyla Gönen termal sularının hidrojeolojik modeli oluşturulmaya çalışılmıştır. Ekşidere termal sulan ise sığ dolaşımlı ve Gönen termal suyundan çok daha genç meteorik kökenli bir su olarak saptanmıştır. Süzülme bölgesi muhtemelen kaynağın güneyinde yer alan yükseltilerdir. Ekşidere termal suyunun rezervuar sıcaklığı kuvars jeotermometresi yardımıyla 61.9°C olarak hesaplanmıştır.
-
ÖgeÇayırbağı-Meram (Konya) yöresindeki manyezit yataklarının jeolojik ve ekonomik özelliklerinin araştırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Tuncay, Afet ; Gedikoğlu, Atasever ; 75024 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringMenderes-Toros Zon'u içerisinde kalan çalışma alanında yer alan birimler; tabanda Paleozoyik üzerine diskordan olarak gelen Alt Triyas yaşlı Ardıçlı formasyonu ile başlar. Bunun üzerinde sırasıyla, Orta Triyas yaşlı Loras kireçtaşı, Berriasiyen-Alt Maastrihtiyen yaşlı Midos Tepe formasyonu uyumlu olarak yer almaktadır. Daha sonra, kireçtaşı, diyabaz, radyolarit blokları içeren serpantinit hamurlu Hatip ofiyolitli karmaşığı tektonik bindirmeli olarak bu birimler üzerine gelmiştir. Çayırbağı ofiyoliti de bölgeye itilerek gelmiş ve Hatip ofiyolitli karmaşığı üzerinde bulunmaktadır. Bütün birimlerin üzerim ise, Neojen yaşlı birimler diskordan olarak örtmektedir. Çayırbağı ofiyolitini, çalışma konusu olan manyeziti içinde bulunduran serpantinitler ile steril serpantinitler oluşturmaktadır. Manyezitli serpantinit, steril serpantinit üzerinde yer almaktadır. Bu kayaçların mikroskopik incelemelerinde iddingsit, krizotil, bastit ve serpantinleşmeden kalan olivin ile enstatit içerdikleri görülmüştür. Ayrıca bu kayaçlar içerisinde, opak minerallerden kromit ve manyetite rastlanmaktadır. Çayırbağı ofiyolitini oluşturan serpantinitlerin ilksel kayaları, yapılan incelemeler sonucunda dunit ve harzburjit olarak belirlenmiştir. Serpantinitlerin ayrışması sonucu oluşan manyezitler, kriptokristalen dokuludur. Alınan bazı örneklerin ince kesitlerinde, makroskopik olarak da gözlenen kuvarsa rastlanmaktadır. Bu kuvars manyezite göre ikincildir. Ancak manyezitlerle aynı zamanlı olarak oluşan kuvarslar da vardır. Kuvars dışında serpantin ve ikincil kalsitleşmeler gözlenmektedir. Manyezitler, birincil manyezitler ve bunları kesen ikincil manyezitler olarak ikiye ayrılmışlardır. Birincil manyezitler daha sert ve genellikle konkoidal kırılmalı iken, ikincil olanlar silis içermediklerinde daha yumuşaktır. Bir üçüncü manyezit ise, Neojen çökeller içerisinde yüzeysel koşullarda, Miyosen' de oluşmuş manyezittir. Manyezitlerin oluşumu, ofiyolitin bölgeye yerleşimi sırasında Üst Kretase sonlarında başlamış, Miyosen' de devam etmiş ve günümüzde de devam etmektedir. Ofiyolitlerin, altta bulunan karbonatlı kayaçların üzerine bindirmesiyle bir ısı artışı olmuş ve bu ısı da CO2 çıkışına neden olmuştur. Bundan başka hidrotermal ve yüzeysel kökenli C02'li sular da manyezit oluşumunda etkili olmuştur. Bu C02'i içine alan sular, serpantinitlerin içerisinde yukarı doğru tektonik kırıklar boyunca dolaşarak, serpantiniti ayrıştırmış ve Mg+2 iyonunu mobilize etmiştir. CO2 taşıyan su, mobilize olan Mg+2 iyonu ile birleşerek, büyük kırıklarda damar, değişik yönlerde gelişen küçük çatlak aralarında stokverk cevheri çökeltmiştir. Manyezitler görünüşlerine göre masif, yumrulu ve bireşik olarak ayrılmıştır. Manyezitlerin tamamı kriptokristalen olmakla birlikte, mikroskopik ölçekte yine breşik ve stokverk dokular saptanmıştır. Bölgede bulunan manyezitlerin rezervi görünür+muhtemel türden 301 137 413 ton, tenörü % 46. 12 MgO olarak belirlenmiştir.
-
ÖgeZonguldak havzası kömürlerinde gaz depolanmasını kontrol eden parametreler(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Gürdal, Gülbin ; Uz, Bektaş ; 75096 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringDünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artan enerji gereksinimine cevap verebilecek, yeni enerji kaynaklarına yönelik arayışlar yoğun bir biçimde devam etmektedir. Bu konuda sürdürülen araştırma çalışmalarının öncelikli hedefi, var olan kaynakların daha etkin ve verimli kullanımına imkan verecek yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesi doğrultusundadır. Bu nedenle fosil yakıtlar ve bunun yanısıra çevre dostu olması nedeniyle özellikle doğal gaz, günümüzde ilgi odağı olmaya devam etmektedir. Son yıllardaki çalışmalar, kömür kökenli doğal gazın da ekonomik olarak kullanımının mümkün olduğunu göstermiştir. İlk olarak neden olduğu grizu patlamalarıyla bilinen ve işletmecilik açısından istenmeyen bu gaz potansiyelinin varlığı, bilimsel çalışmalar sonucu yeni bir boyut kazanmıştır. Ülkemizde bu tür doğal gaz oluşturabilecek özelliklere sahip tek kömür havzası, Zonguldak Havzasıdır. Havza kömürleri, tektonizma, derinlik ve damar özellikleri bakımından üretim açısından bazı dezavantajlara sahip olsalar da, kömürde oluşan ve birikebilen bu gaz ekonomik rezervler sunabilir. Bu çalışmada esas olarak Zonguldak Havzası Karbonifer istifinde bulunan kömür damarlarının, gaz depolama kapasitesileri ve bu kapasiteyi kontrol eden parametrelerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bununla birlikte, kömürlerin temel özellikleri araştırılmış, kömürlerin karakterizasyonuna ve kömürlerin bir gaz ana kayası olarak özellilerinin belirlenmesine yönelik çalışmalar da gerçekleştirilmiştir. Kömürde oluşan gazın gene kömürün kendi bünyesinde birikmesini kontrol eden parametreler, kömürün petrofiziksel özellikleridir. Bu amaçla, yoğunluk, gözeneklilik, ve yüzey alan değerleri farklı analitik yöntemlerle belirlenmiş ve değerlendirilmiştir. Kısa ve elementel analiz, Rock-Eval Piroliz, TOC ölçümleri, ve organik petrografik analiz gibi enstrümental analiz teknikleri ile kömürün diğer özellikleri belirlenmiştir. Kömür örneklerinin belirlenen bu özellikleri, gaz adsorpsiyon ölçümleri ile hesaplanan gözenek hacim ve yüzey alan değerleri ile birlikte değerlendirilmiş ve değişik parametrelerin kömürlerin gaz adsorpsiyon kapasiteleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Hümik kökenli havza kömürleri, yüksek-orta uçuculu bitümlü kömür sınıfında yer almaktadır ve orta-iyi kaliteli bir gaz ana kaya potansiyeline sahiptir. Kömürlerin CO2 gaz adsorpsiyon izotermleri, mikrogözenekli yapılarda izlenenen Tip I izotermini vermektedir. Adsorpsiyon izotermleri, BET, Langmuir ve Dubinin- Raduschkevich izoterm eşitlikleri kullanılarak yorumlanmıştır. Değerlendirmelerin sonucunda tek tabaka hacim, toplam gözenek hacmi ve yüzey alanı değerleri hesaplanmıştır. Kömürlerin adsorplama kapasiteleri VLang hacim değerleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Bu değerler 4.7-36.26 cm3/gr arasında değişmektedir. Adsorplama kapasitesini kontrol eden parametreler, özellikle mikrogözeneklilik, olgunluk, maseral bileşimi ve kömürlerin inorganik madde içeriğidir.
-
ÖgeIsparta bölgesinin jeokimyasal özellikleri ve endüstriyel hammadde potansiyeli(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Kumral, Mustafa ; Gedikoğlu, Atasever ; 100833 ; Jeoloji mühendisliğiÖZET Batı Toros kuşağının İsparta Büklümü olarak adlandırılan ve İsparta- Burdur illeri arasında yaklaşık 350 km2 lik bir alanda yer alan inceleme alanında birimler allokton ve otokton olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Otokton birimler tabanda Üst Kretase yaşlı Söbütepe Kireçtaşlan ile başlar, Üst Paleosen - Alt Eosen yaşlı killi kireçtaşları, kumtaşı, kiltaşı ve detritik dokulu kireçtaşından oluşan Kabaktepe Formasyonu ile devam eder daha üste ise Orta Eosen yaşlı ve yine killi kireçtaşları, kumtaşı, kiltaşı ve detritik dokulu kireçtaşından oluşan Kayıköy Formasyonu gelmektedir. İstif daha sonra kumtaşı - marn ardalanmasmdan oluşan ve Alt Miyosen yaşlı Ağlasun Formasyonu ve molas türü konglomerelardan oluşan Orta - Üst Miyosen yaşlı Gavurdüzü Formasyonu ile devam eder. Pliyosen ve sonrasında faaliyet gösteren Gölcük volkanizması ile bölgeye Tefrifonolit, Porfiri trakit, ojit trakit ve Andezitik - trakiandezitik dayklar ve piroklastik malzemeler yerleşmiştir. Güncel olarak oluşan Gölsel tortullar, alüvyon ve yamaç molozu otokton birimlerin üst seviyelerini oluşturur. Allokton birimleri ise bölgeye Eosen ve Miyosen sonrası iki farklı zamanda ve iki ayrı hareketle yerleşen Ofiyoılitik karmaşık ve Akdağ kireçtaşları oluşturmaktadır. İnceleme alanında Pliyosen ve sonrasında faaliyet gösteren Gölcük volkanizması ile bölgede çeşitli ekonomik birimler oluşmuştur. Bunlar başlıca Pomza, Tras, Arsenik, Kükürt yapıtaşı ve mıcır olarak kullanılan trakitlerdir. Ayrıca ofıyolitlere bağlı olarak gelişen manyezit ve kromit ile çimento hammaddesi olabilecek kireçtaşlan diğer maden cevherlerini oluşturmaktadır, Yaklaşık 150 km2 lik bir alanda yüzeylenen pomza yüksek orandaki rezervi ile hafif yapı malzemesi olarak kullanılmaktadır. Çimento hammaddesi olarak kullanılan tras ise uygun kimyasal bileşimi ile ve uzun yıllar yetecek rezervi TSE ye olan kullanım uygunluğu ile yörede bulunan çimento fabrikası ve ülke ekonomisi için önemli bir endüstriyel hammaddedir. Ayrıca yüzyıllardır yöre halkı tarafından yapı taşı olarak kullanılmış ve halen kullanılmaktadır. Arsenik küçük bir alanda yüzeylenen ve ekonomik olmayan bir rezerve sahiptir. Relgar, barit, orpiment ve nabit kükürt önemli mineralleridir. Hidrotermal kökenli olarak kalsit damarları içinde bulunan arsenik gerek mineralleri ve gerekse minerallerinin kristal yapısı ile Türkiye' de ve Dünyada nadir rastlanan bir yatakdır. Yapıtaşı olarak kullanılan Trakitler ise kesilip parlatılamamakta ancak yapı taşı ve mıcır olarak işletilmektedir. Yapılan fizikomekanik deneyler neticesinde orta ve zayıf kaya özelliği taşımaktadır. Manyezit ve kromit Gökçebağ köyü yakınlarında ofiyolitlere bağlı olarak oluşmuştur. Ekonomik olarak işletilecek rezervi bulunmamaktadır. İnceleme alanında en önemli ekonomik oluşum kükürttür. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda volkanizmanın köken olarak gösterildiği kükürtün, bu xııçalışmada yapılan izotop analizleri, jeokimyasal analizler ve volkanik kayaçların detaylı arazi incelemeleri sonucunda, organik kökenli ve şeyi ortamında oluşmuş olabileceği ve volkanizma ile yeryüzüne taşınmış olabileceği kanaati hakim olmuştur. Bu amaçla yapılan geniş çaplı jeolojik araştırmada Orta ve Üst Triyas' ta yörede yan dolaşımlı bir deniz ortamında oluşan bitümlü şeyllerin bulunduğu görülmüştür. Bu şeyller ayrıea petrol oluşumu içinde iyi bir ortam oluşturmaktadır. Yörenin petrol emareleri ve asfaltit içermesi bu savı güçlendirmektedir. Sonuç olarak kükürtün bu şeyi ortamında petrole bağlı olarak oluştuğu ve volkanizma sonunda hidrotermal sular ve gazlarla yeryüzüne taşındığı tahmin edilmektedir. Bütün bu ekonomik oluşumların dışında İnceleme alanındaki birimler stratigrafik açıdan, jeotektonik açıdan, jeokimyasal ve litolojik açıdan irdelenmiş ve maden yatağı oluşturma potansiyelleri araştırılmıştır. xıu
-
ÖgeUluabat Gölü çevre jeokimyası(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Çelenli, Ahmet ; Bürküt, Yılmaz ; 100834 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringUluabat Gölü Marmara Denizi'nin 15 km güneyinde ve Bursa'nın 30 km batısında yer alan bir tatlı su gölüdür. Yapısal jeoloji bakımından tektonik bir göl olan Uluabat Gölü, organik çevrim göz önüne alındığında ötrofik göller, fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre ise kırıntılı göller sınırında değerlendirilmiştir. Gölün yakın çevresindeki jeolojik istif tabandan tavana doğru Paleozoyik yaşlı Serkedere metamorfitleri, Mesozoyik yaşlı bazik volkanikler, metadetritik radyolaritler, sığ deniz çökelleri ve kireçtaşlanndan oluşan sedimanlar, kumtaşı, radyolarit, grovak ve çörtle birlikte bazik-ultrabazik kayaç grubu, daha sonra Senozoyik yaşlı Çataldağ graniti ile karasal çökellerden oluşmaktadır. Uluabat Gölü Miyosen sonrası tektonik aktiviteye bağlı olarak çek-ayır havza tipindeki bir ortamda faylara bağlı olarak oluşmuştur. Yapılan batımetrik harita ve kesitlerden gölün Kuzey ve Güney kıyılarının orta kesimlere göre daha derin oldukları görülmüştür. M. Kemalpaşa Çayı vasıtasıyla göle aşın miktarda askıda katı madde ve detritik malzeme taşınması, gölün son derece sığlaşmasına, dolayısıyla suyun sıcaklığının artmasına, çözünmüş oksijenin azalmasına ve gölde aşın miktarda alg ve diğer bitkilerin çoğalmasına neden olmuştur. Alg populasyonunun artması nedeniyle, bitkilerin fotosentezi için gerekli olan CO2 bikarbonat iyonunun aynşmasıyla sağlanmakta, dolayısıyla bikarbonat iyonu azalıp, karbonat iyonu artış göstermektedir. Karbonat ve bikarbonat değerleri arasındaki yüksek. negatif korelasyon bunu açıkça göstermektedir. Göl suyu genel olarak alkali karakterde olup, pH özellikle gölün kuzey kesimlerinde artarak yer yer 10 dan büyük değerlere ulaşmaktadır. pH değerlerinin bu denli yüksek oluşu, özellikle ağır metallerin çözünmesinden çok çökelmesine sebep olmuştur. Yapılan kimyasal analizlerde ağır metal iyonlarının sediman ve askıda katı maddede birikmesi bunu kanıtlamaktadır. Ayrıca göl suyunda fotosentez olayının gerçekleştiğini de açıkça ortaya koymaktadır. Elektriksel iletkenlik ve toplam çözünmüş madde miktarı değerleri gölün güney kesimlerine doğru artarken çözünmüş oksijen kuzeydoğusuna doğru artmaktadır. Göl ve gölü besleyen M. Kemalpaşa Çayı sularında toprak alkali elementler alkali elementlerden, bikarbonat+karbonat iyonları da klor+sülfat iyonlarından fazladır. Göl ve nehir suyundaki katyonlar konsantrasyon değerlerine göre; Mg>Ca>Na>K>B>Si şeklinde sıralanırken, anyonlar ise HCO3- C03>S04>C1>F>N03 şeklinde sıralanmaktadır. Gerek göl, gerekse akarsu kimyasının kayaç ayrışmasının kontrolünde olduğu, sudaki iyon aktivitelerine bağlı olarak kalsit ve dolomit çökeliminin gerçekleşebileceği, buna karşın sülfat minerallerinin ise çözünebileceği anlaşılmaktadır. Sudaki sodyum değerleri belirgin bir biçimde gölün batısına doğru artış göstermektedir, çünkü zaman zaman Uluabat xvii Çayı ters akmakta ve göle nispeten tuz oranı yüksek su girişi olmaktadır. Ca ve Mg iyonları Jura yaşlı kireçtaşlannın büyük alanlar kapladığı güney kesimlerine doğru artış göstermektedir. Çözünmüş silis miktarı oldukça düşük konsantrasyonlardadır. Uluabat Gölü sularındaki bor konsantrasyonu 0.239 mg/1 ile 1.15 mg/1 arasında değişmekte ve gölün boşaldığı Batı ucuna doğru artmaktadır. M. Kemalpaşa Çayı'nın Orhaneli kolu üzerindeki Kestelek bor tuzu yatakları işletmesinin menba tarafında 0.68 mg/1 olan bor, mansab tarafında 1.37 mg/1 ye yükselmektedir. Bu nedenle göl suyundaki çözünmüş borun, Orhaneli ve Emet çaylarına çok yalan olan kolemanit işletmelerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bor elementinin mobilitesi yüksek olup suyun asiditesinden etkilenmediğinden gerek akarsu gerekse göl suyunda belirgin bir trend göstermemektedir. Ancak çözünmüş bor ile sodyum değerleri arasında bölgesel olarak benzerlikler tespit edilmiştir. Bu bor konsantrasyonu ile tuzluluk arasında yakın bir ilişki olduğunu ortaya koyar. Çözünmüş borun az olmasına karşın dip sedimanlanndaki bor konsantrasyonu 30 ppm'e kadar yükselmektedir. Bor elementinin dip sedimanlannda fazla olması tamamen organik madde ve illit minerallerinin boru bağlamasından kaynaklanmaktadır. Klor konsantrasyonu M. Kemalpaşa Çayı sularında yüksek değerlerde iken göl suyunda belirgin bir biçimde azalmaktadır. Bunda dip sedimanlannda ve askıda katı madde içerisindeki pozitif yüklü demir ve alüminyum oksit/hidroksitlerinin negatif yüklü klor iyonunu güçlü bir şekilde bağlamasının etkisi olmuştur. HCO3+CO3 değerlerinin Mg ve Ca ile aralarındaki yüksek pozitif korelasyon, bu iyonların karbonatlı kayaçlann ayrışmasına bağlı olduğunu ortaya koymuştur. M. Kemalpaşa Çayı nda sülfat değerlerinin göle ulaştığında düşüş göstermesi, sülfatın gölde sülfat indirgeyen bakteriler tarafından indirgendiğine işaret etmektedir. Uluabat Gölü ile dünyadaki bazı göller su kimyası açısından karşılaştırılmış, sonuçta Uluabat Gölü'nün toplam çözünmüş madde (TÇM) ve potasyum açısından Erie ve Ontario göllerine, sodyum açısından Malawi, Ontario ve Erie göllerine, kalsiyum açısından Malawi gölüne, klor ve bikarbonat açısından Malawi ve Michigan göllerine benzediği anlaşılmıştır. Göl suyunun buharlaşma kalıntısında yapılan kimyasal analizlerde, Al ve bazı ağır metal değerlerinin Fe>Mn>Cu=Pb>Zn>Ni>Cr=Mn>Al=Ti şeklinde sıralandığı görülmüştür. Göl suyunda ppb mertebesindeki Fe, Ni, Cu ve Pb gibi ağır metal iyonlarının konsantrasyonu doğal sular ortalamalarından yüksektir. Mn, Zn, Ni ve Cu gibi ağır metal iyonları ise organik madde bakımından zengin, kil mineralleri bakımından fakir olan askıda katı maddede konsantre olmuştur. Fe, Cr, Pb, Co, As, Ba ve V gibi diğer ağır metal iyonları ise dip sedimanlannda konsantre olmuşlardır. Yapılan istatistiksel hesaplamalarda askıda katı maddede orta-kuvvetli derecede Zn ve Ni kontaminasyonu olduğu belirlenmiştir. Uluabat Gölü ve M. Kemalpaşa Çayı sedimanlarının mineralojik bileşimi hem binoküler, hem de X-ışınlan incelemeleriyle ortaya konmuştur. Binoküler mikroskop incelemelerinde Uluabat Gölü sedimanlarının kuvars + amfibol / piroksen + klorit + gröna + epidot + hematit + manyetit + güncel kafadan bacaklılara ait kavkı bileşiminde olduğu, M. Kemalpaşa Çayı sedimanlarının ise biraz farklı olarak kuvars + amfibol / piroksen + klorit + gröna + epidot + hematit + manyetit + rutil + turmalin'den meydana geldiği görülmüştür. X-ışınlan difraksiyonu ile yapılan incelemelerde Uluabat Gölü yüzey sedimanlannda kuvars + feldspat + smektit + klorit + muskovit + illit olmasına karşın karot sedimanlannda ve akarsu örneklerinde xviii bunlara kalsit ve dolomit minerallerinin eşlik ettiği belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır. Dip sedimanlannm jeokimyasını, kimyasal parametrelerin sediman tabakasının derinliği boyunca değişimini ve ağır metal kontaminasyonunu ortaya koymak amacıyla gölden sistematik olarak alınan 15 cm uzunluğunda 16 adet karot sediman örneklerinin majör, minör ve iz element içerikleri aletsel analiz teknikleriyle ortaya konmuştur. Bunun için 15 cm lik karot örnekleri 5 er cm lik dilimlere ayrılmış ve her birinin kimyasal parametreleri ayrı ayrı incelenmiştir. Si, Mg, Na, K, B, ve toplam organik karbon (TOC) değerlerinin derine doğru azalırken Ca, Sr, Fe, Mn, Ni, toplam karbonat ve kızdırma kaybı (KK) değerlerinin derine doğru arttığı saptanmıştır. Diğer yandan Al, Ti, P, Ba, V, Cd, As, Pb, Cu, Co, Cr değerlerinin ise genelde derine artmakla birlikte karot sediman tabakasının orta kısmında daha çok konsantre olduğu görülmüştür. Ayrıca sedimanlardaki tüm parametrelerin göldeki yanal dağılımları Surfer programında Kriging yöntemiyle haritalanmıştır. Buna göre, Na2Û ve SİO2 değerlerinin gölün batısında, T-CO3, Cu ve KK değerlerinin kuzeyde, Zn, Pb ve Fe2Û3 'in güneydoğuda, AI2O3 ün kuzeydoğuda, CaO'in kuzey ve güneyde, MgO'in kuzeydoğu ve güneybatıda, Ni, Cr, Co, P2O5, TİO2, K20 ve Coıg 'un kuzeybatı ve güneydoğuda, Mn'm ise gölün güney kesimlerinde konsantre oldukları görülmüştür. Dip sedimanlannm ağır metaller açısından ne derece kontamine olduğunun belirlenmesi amacıyla Jeoakümülasyon İndeksi, Sediman Zenginleşme Faktörü ve metal/ Al oranlan gibi sınıflamalar kullanılmıştır. Jeoakümülasyon indeks- tasnifine göre, Uluabat Gölü dip sedimanlannda orta derecede Ni ve As kirlenmesi (kontaminasyonu) belirlenmiştir. Sediman zenginleşme faktörü sınıflamasına göre yapılan değerlendirmelerde ise Cr dışında Ni, Pb, Zn, Cu, Mn ve Co elementlerinin sediman tabakasında zenginleştiği sonucuna vanlmıştır. Doğu-batı ve kuzey-güney yönlerindeki profillerde Metal/ Al oranlan kullanılarak yapılan değerlendirmelerde, doğudan batıya ve kuzeyden güneye doğru tüm ağır metallerin metal/ Al oranlannda artış gözlenmiştir. Göl suyu ve dip sedimanlannda analizi yapılan parametrelerin birbirleriyle olan ilişkilerini ve gruplaşmalannı jeoistatistiksel olarak ortaya koymak ve yorumlamak amacıyla SYSTAT 5.01 programı altmda Cluster analizi ve PCA analizleri uygulanmıştır. Su örneklerine ait verilere uygulanan Cluster analizinde suda hakim olan bileşenlerin bir grup, B ve F gibi uçucu bileşenlerin de ayn bir grup oluşturduktan görülmüştür. Dip sedimanlannm cluster analizinde ise 3 ayn gruplaşma dikkati çekmiştir. İlk grupta Mn, Ni, Cr, Pb ve Zn gibi ağır metal iyonlanmn, Ca, toplam karbonat ve organik karbonla birlikteliği belirgindir. İkinci grupta ise Si, Na ve K gibi litofil elementlerin kendi aralannda bir grup oluşturduklan müşahede edilir. Üçüncü olarak Fe, Ti, Cu gibi siderofil elementlerin Al ve Mg ile bir cluster grubu oluşturduğu saptanmıştır.
-
Ögeİznik Gölü Hidrojeokimyası ve sonuçların jeoistatistik değerlendirmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Budakoğlu, Murat ; Bürküt, Yılmaz ; 100795 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological Engineering
-
ÖgeEdremit körfezi ve kuzeyinin jeodinamik evrimi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003) Yaltırak, Cenk ; Okay, Aral İ. ; 143114 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological Engineeringİnceleme alanı Kuzeybatı Anadolu'da Biga Yarımadası'nın güneyinde yer alır ve Edremit Körfezi ile kuzeyinde yer alan Kazdağı kapsar. Çalışma alanı Karbonifer'den günümüze dek uzanan bir jeolojik evrimin parçalarını oluşturan kaya gruplarından oluşur. Bu alanda temelde Kazdağ Grubu'nu oluşturan Babadağ Formasyonu (metaofiyolit), Sarıkız Formasyonu (mermer zarf), Kavurmacılar Formasyonu (amfibolit-mermer) ve Altınoluk Formasyonu (gnays-mermer) ile temsil edilen amfibolit-granulit fasiyesinde metamorfik seri bulunur. Kazdağ Grubu üzerinde bir sıyrılma fayı dokanağı ile yeşil şist fasiyesinde metamorfik Karakaya Karmaşığı bulunur. Karakaya Karmaşığı, doğuda Paleozoyik yaşlı bir granodiyorid temel üzerinde gelişen şist, fillat, bazalt ve mermer içiren Fazlıca, ve bu temelin bindirdiği Kınar ve Kalabak birimleri ile başlar. Bu birimlerin üzerinde tektonik bir dokanakla itilmiş olarak spilitlerden oluşan Nilüfer, felsik fillat ve tüllerden oluşan Tepeoba birimleri gelir. Nilüfer birimi ile yanal geçişli olan arkozik kumtaşı, seyrek spilit ve çört ardalanması ile temsil olunan Hodul Birimi diğer bir kaya topluluğudur. Bu birimlerin üzerinde içinde dağ boyutunda Permiyen ve Triyas yaşlı kireçtaşı blokları bulunan Çal Birimi tektonik dokanakla yer alır. Çalışma sahası doğusunda Karakaya Karmaşığı üniteleri üzerinde uyumsuz olarak Üst Triyas yaşlı arkozik kumtaşlanndan oluşan Çamlık, siyah renkli şeyllerden oluşan Çakaltepe, karbonatlı kumtaşı ve şeyllerden oluşan türbiditik Sakarkaya, Jura'da derin denizel kireçtaşlan ile başlayan erken Kretase'de sığ denizel kireçtaşlanyla sona eren Bilecik formasyonları bulunur. Çalışma sahasının batısında, Kazdağ Grubu ile dokanağını, Kazdağ Sıyrılma Fayı'nın oluşturduğu, geç Kretase yaşlı Çetmi Ofiyolitik Melanjı bulunur. Çalışma sahasında bu birimlerin kesen Üst Oligosen - Alt Miyosen yaşlı Edremit Granodiyorid Grubu ve bu granitlerin sokulumu esnasında gelişen, kalk-alkalen volkaniklerden oluşan aynı yaşlı Kızılkıran Formasyonu yer alır. Kızılkıran Formasyonu üzerinde dereceli XX11 geçişle karasal kırıntılılardan oluşan Alt Miyosen yaşlı Kızılyar Formasyonu bulunur. Üste doğru Alt-Orta Miyosen yaşlı türbiditik Kücükkuyu Formasyonu ve gölsel tüflerden oluşan Büyükçetmi Formasyonu ile istif sona erer. Çalışma sahasının doğusunda Kızılkıran Formasyonu üzerinde Üst Miyosen yaşlı İnönü Formasyonu'nun karasal ve gölsel istifi uyumsuz olarak yer alır. Edremit Körfezi ve kuzeyinde bu birimlerin üzerinde alüvyal yelpaze çökellerinden oluşan Üst Pliyosen - güncel yaşlı Hasanboğuldu Formasyonu uyumsuz olarak bulunur. Edremit Körfezi içinde Hasanboğuldu Formasyonu'nun devamı niteliğinde olan cökellerin üzerinde son 240 yıl içinde zaman zaman deniz etkisi ile görülen buzul arası ve buzul dönemlerini temsil eden Tirheniyen, Würm ve Holosen sismik stratigrafik birimleri bulunmaktadır. Çalışma sahası, Karbonifer-Triyas döneminde Paleotetis Okyanusu'nun parçalarını içerir. Kazdağ Grubu'nu oluşturan kayalar Okyanus kabuğunun Lavrasya kesimini oluştururken, Karakaya Karmaşığı güneye dalan okyanusun güney kenarında yer alan ortamları temsil eder. Bu ortamlar denizaltı dağı-(Nilüfer Birimi), eklenir prizma (Hodul Birimi), eklenir prizma gerisi havza (Tepeoba Birimi) ve bu havzanın pasif Kimmerid kenarı (Fazlıca+Kınar+Kalabak) ile hendek içi debris çökelleri (Çal Birimi) içerir. Orta-geç Triyas'ta Lavrasya ve Sakarya kıtaları çarpışır, arada bulunan birimler ve tektonik dilimler halinde Karakaya Karmaşığı'nın yapısını oluştururlar. Geç Triyas'ta Karakaya Karmaşığı ve Kimmerya Kıtası birleşik bir ülke oluştururken, çalışma sahasının doğusunda Izmir- Ankara Okyanusu açılmaya başlar. Bu okyanus Geç Kretase'de Sakarya Kıtası'nın altoda yitmeye başlar. Aynı dönemde çalışma sahasının batısında ise Rodop-Pontid İç Okyanusu yitimini sürdürmektedir. Bu iki okyanusta erken Eosen'de büyük ölçüde yitmiş ve neredeyse Lavrasya ile Sakarya, Sakarya ile Menderes-Toros Bloğu çarpışmış haldedir. Geç Oligosen'de artık etkisini yitiren çarpışmanın ardından Ege bölgesinde KD-GB yönünde Helen Yayı'nın dalma-batmasına koşut olarak oluşan yay-ardı gerilme ile çekirdek kompleksleri ortaya çıkarmaya başlamış, sıyrılma fayları ile yükselmeye başlayan masifler arasında sıyrılma fayı üzeri havzaları gelişmeye başlamıştır. Kazdağ Grubu altoda gömülü bulunduğu Karakaya Karmaşığı altodan sıyrılarak yüzeylenmeye başlaması aynı döneme rastlar. Anatektik granitler ise Kazdağ Sıyrılma Fayı'na dönüşecek makaslama zonunda gelişmektedir. Bu granitlerin oluşumu sırasında geç Oligosen -erken XXİİİ Miyosen'de yüzeyde kalkalkalen volkanizma hüküm sürmektedir. Yükselmeyle bağlı olarak Kazdağ Sıyrılma Fayı çevresinde Kızılyar ve Küçükkuyu formasyonları ile temsil edilen serinin çökeldiği havza oluşmaktadır. Erken Miyosen'de etkin olan gerilme rejimi orta Miyosen'den başlayarak Trakya- Eskişehir Fayı'nın saatin yönü tersine rotasyonu ile Batı Anadolu bloğunun batıya kaçması sayesinde sönümlenmiştir. Bu sönümlenme dönemini sahada gölsel tüfitlerin çökelimi temsil etmektedir. Geç Miyosen'de Trakya-Eskişehir Fayı'nın hızlanmasıyla bölgede paralel dirseklerin denetlediği oblik gerilme rejimleri oluşmaya başlamıştır. Bu dönemde Ege'de alkalen volkanizma etkin olurken, dağlar arasında sınırlı fay kontrolü görülen göl ve akarsu birimlerinin yavaş çökelimi vardır. Erken Pliyosen sonunda Kuzey Anadolu Fayı'nın Biga Yarımadası ve Kuzey Ege'de etkin olmasıyla paralel dirseklere asimetrik dirsekler, kara alanında gelişmeye başlamıştır. Geç Pliyosen'de Kazdağ çevresinde doğrultu atımlı faylar ortaya çıkmaya başlar. Blok hızlarının farkından dolayı oluşan rotasyon ile Edremit Körfezi açılmaya başlar. Genç normal faylar, Kazdağ Sıyrılma Fayı'nı keserek yükselmede etkin olurlar. Geç Pliyosen'de Ege merkezi kesiminde paralel dirseklerin açılmasıyla kuzey-güney gerilme, Anadolu kıyılarında ise sağ yanal oblik gerilme rejimi oluşturmuştur. Bu rejimin etkisinde gelişen Edremit Körfezi çökme sonucu 240 bin yıl önce deniz etkisine girmiş deniz seviyesinin düştüğü dönemlerde göl ve akarsu rejimi hakimiyeti altında kalmıştır.
-
ÖgeEskişehir-sivrihisar-günyüzü Havzası Hidrojeolojisi Ve Hidrojeokimyası(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2008-07-18) Demiroğlu, Muhterem ; Örgün, Yüksel ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringYarı kurak iklim özelliğindeki Günyüzü Havzası, Eskişehir-Sivrihisar ilçesi güneydoğusunda, Sakarya nehri ana drenaj alanı içerisinde yer almaktadır. Havzada, geçirimsiz ortam olarak sınıflandırılan metamorfik şistler, granitik kayaçlar ve diyabaz dayklarıyla sınırlanan Paleozoyik yaşlı mermerler, sıcak ve soğuk sular için ana rezervuar kayaç niteliğindedir. Havza içindeki Neojen yaşlı kireçtaşları, konglomeralar ve Kuvaterner yaşlı alüvyonlar ise diğer önemli akiferlerdir. Yüksek kotlarda yer alan gelişmiş kırık çatlak sistemine sahip mermerler üst akiferi oluşturur ve sıg dolaşımlı bir kısım kaynaklar bu akifer sistemini drene etmektedir. Diğer sığ dolaşımlı kaynakların beslenim ve dolaşımı ağırlıklı olarak sözkonusu yüksek kotlardaki mermerlerden, boşalımı ise Neojen birimlerden olmaktadır. Faylanmalarla düşük kotlarda Neojen birimlerin altında gömülü olan Paleozoik yaşlı Mermerler ise alt akiferi oluşturmaktadır ve derin dolaşımlı sular (622m.-788m.) bu alt akifer sistemini ve Neojen birimleri drene etmektedir. Havzanın toplam yıllık beslenimi 29,6*106 m3/yıl, boşalımı ise 31,8*106 m3/yıl hesaplanmıştır. Günyüzü havzası akiferleri geçirimsiz birimlerle sınırlandırıldığı için ortaya çıkan beslenme-boşalım arasındaki boşalıma yönelik artı değer (beslenme eksikliği), mermerlerdeki dike yakın tabaka doğrultuları, kırık çatlak sistemi nedeniyle noktasal beslenmeler ve kar yağışı ile açıklanmıştır. Ayrıca yapılan Trityum analiz sonuçları (0-4 TU) yaşlı statik ve derin dolaşımlı suların varlığını ortaya koymuştur. Havzada beslenim boşalım eşitliğinin sağlanamayışı mermerlerde depolanan bu statik su fazlalığı ve depolama süresinin uzunluğundan da kaynaklanmaktadır. Sığ dolaşımlı ve düşük sıcaklıklı sularda yapılan fizikokimyasal analiz sonuçları içmesuyu standartlarında belirtilen limit değerlerin altında kalarak içilebilir sular sınıfında yer almışlardır.
-
ÖgeIlgın (konya) Kuzeyindeki Yüksek Potasyumlu Metamorfik Kayaçların Jeolojik Ve Petrolojik İncelemesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-02-09) Özdamar, Şenel ; Uz, Bektaş ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringÇalışma alanı, Konya ili, Ilgın ilçesi kuzeyinde yer almaktadır. Çalışma alanında, stratigrafik ve yapısal açıdan farklılıklar sunan ve birbirleri üzerinde uyumsuz olarak bulunan iki ana grup ile bunların üzerinde yine uyumsuz yer alan örtü birimleri vardır. Alttan üste doğru, bunlar; “Paleozoyik yaşlı metamorfik grup”, “Mesozoyik yaşlı metamorfik grup” ve bunlarla geçişli metavolkanikler ve “Neojen çökeller” ile Kuvaterner yaşlı “alüvyon” dur. Çalışma alanının genellikle batı ve orta kesiminde yaygın olarak izlenen Paleozoyik topluluğun kalınlığı 1000 m’ ye kadar ulaşır ve çakıltaşı, kumtaşı, silttaşı, kiltaşı, kireçtaşı ve kuvarsitlerin metamorfik türevlerinden oluşur. Metakonglomeralar genellikle kumlu-killi çimento içinde gri renkli çört, kuvars parçaları ve yeşil tonlarında şist parçaları içerirler. Çakılları genelde köşeli ve çoğunlukla aynı havzanın ürünleridir. Üste doğru katmansız ya da kalın katmanlı olup iri çakıl ve hatta blokludurlar. Metakumtaşları metakonglomera ve şistler ile yanal ve düşey geçişlidir. Çoğunlukla ince-orta katmanlı ve grimsi yeşil renklidirler. Kayaç genelde tane desteklidir. Yer yer karbonat çimentolu, sert ve sıkı tutturulmuşlardır. Metakumtaşları değişik aşamalarda şisti doku gösterir. Fillatlar açık gri-sarımsı gri-grimsi yeşil renklerdedir ve ince mika pullarından oluşmaktadır. İnce taneli, uzamış kuvars ve feldspat taneleri çıplak gözle tanınabilen diğer minerallerdir. Metaçörtler ince katmanlı ve gri renkli olup, bazen bantlı yapısıyla kuvarsit görünümündedirler. Metaçörtlerin egemen olduğu kesimlerde diğer litolojiler de kısmen silisifiye olmuşlardır. Metakarbonatlar ince-orta katmanlıdır. Koyu gri-siyah veya açık gri-beyazımsı renklidirler ve bu ikinci türde şeker dokuludurlar. Genellikle şisti kayaçlardan metakarbonatlara geçişte ince bir ara geçiş olarak kalkşistler izlenir. Mesozoyik topluluk tabanda metakonglomera ile başlayıp üste doğru daha ince taneli ve nihayet karbonatlardan oluşan metasedimanterler ile bunlar arasındaki metalavlar ve metatüflerden oluşmaktadırlar. Mesozoyik topluluğun tabanında yer alan mor ve pembe renkli metakonglomeralar yanal ve düşey yönde dereceli olarak metakumtaşlarına geçiş gösterirler. Metakonglomeraların çakılları değişik renk tonlarında şist, kuvarsit ve kireçtaşı parçalarından oluşmaktadır. Metamorfizma ve deformasyon sonucu matrikste yapraklanma, çakıllarda uzama ve yönlenme gelişmiştir. Metakumtaşları grimsi-yeşilimsi-kırmızımsı renklerde, genelde haritalanamaz ölçekteki 5-30 cm arasında nadiren ise 10 m’ ye varan kalınlıklardaki şistler arasındaki seviyeler ve haritalanabilir boyutlarda izlenirler. Metakumtaşlarında yaygın olarak çapraz tabakalanma, paralel laminalanma ve bazen de derecelenme gibi sedimanter yapılar belirgindir. Mesozoyik topluluğun şistleri başlıca kuvarsşist, mikaşist ve kloritşistlerdir. Bunlar genellikle mor, kırmızı, pembe nadiren sarımsı yeşil renklidirler. Mesozoyik yaşlı topluluğun en üst seviyesini sarı-gri-krem-beyaz renklerde olabilen metakarbonatlar oluşturur. En tipik yüzeylemeler bölgesel ölçekte Loras Dağı yöresinde (Konya) izlenir ve bu nedenle araştırmacılar tarafından “Lorasdağı Kireçtaşları” olarak anılmaktadır. Birimin çalışma alanındaki kalınlığı 300 m’ ye ulaşmaktadır. Farklı tabaka kalınlıklarındaki metakarbonatlar genellikle dolomitik kireçtaşı ve dolomit arasında değişim sunarlar. Bu çalışmada, ilk defa Ilgın (Konya) bölgesinde riyolit bileşimli metavolkaniklerin varlığı tespit edilmiş ve “Ilgın metavolkanikleri” olarak adlanmıştır. Metavolkanikler açık-koyu gri ve yeşil renklidirler. Bunlar genellikle masif metalavlar ve nadiren de diğer şisti kayaçların arasında ince seviyeler halinde bulunan, haritalanamaz ölçekteki metatüflerdir. Lav kökenli kayaçlarda kirli beyaz ayrışma yüzeyleri yaygındır. Şistlere geçiş yaptığı bölümlerde yapraklanma belirginleşebilmekte ve yapraklanma düzlemleri boyunca muskovitler izlenmektedir. Metavolkanikler ortalama % 75-80 matriks ve % 20-25 fenokristallerden oluşur. Fenokristaller kuvars, K-feldspat, kalıntı sanidin ve albittir. Yapılan elektron mikroprob çalışmalarında feldspatların bileşiminin % 85-97 Ortoz, % 0-1.79 Anortit ve % 3.40-5.76 Albit’den oluştuğu saptanmıştır. Çalışma alanında yaygın olarak görülen Neojen çökeller çakıltaşı, kumtaşı, kiltaşı, kireçtaşı ve killi kireçtaşı litolojilerinden oluşmuştur. Yanal geçişler gösterirse de alttan üste doğru; sarımsı, kırmızı, kirli sarı çakıltaşları, kumtaşları ve kiltaşları ve bunların tutturulmamış çökelleri ve lokal olarak karbonatça zengin seviyeler şeklinde izlenir. İstif içerisinde ayrıca, işletilmekte olan kömür seviyeleri de bulunur. Neojen çökeller, yerel olarak önemli kalınlığa ulaşan “Güncel Alüvyon” ile örtülmüştür. Paleozoyik metamorfik grubun metakumtaşı ve şistleri yüksek SiO2 içeriğine sahiptirler. Na2O değerleri % 0.0-2.15 arasındadır. K2O nispeten yüksek değerlere (% 5.8) ulaşabilmektedir. Paleozoyik grup örneklerinde artan SiO2 ile Na2O, K2O, CaO, Al2O3, MgO ve Fe2O3 değerlerinde de artış, iz elementlerde ise azalma görülmektedir. Bazı örnekler yüksek Rb, bazı örnekler ise aşırı yüksek Sr değerlerine sahiptir. Normalize iz element dağılım diyagramında Rb, Pb, Sr, Ni ve Nb bakımından azalma, Cs, Th, Zr, Y ve Ta’da ise artma göstermektedirler. Normalize nadir toprak element diyagramında Eu’daki azalış karakteristiktir. Mesozoyik metamorfik grubun şistlerinde SiO2 değerleri % 64.02-81.33 arasında değişmektedir. Ba değerleri geniş bir aralığa sahiptir (6-485 ppm). Ayrıca bazı örneklerde 486 ppm’e kadar çıkabilen Zr değerleri saptanmıştır. Yüksek Rb değerleri ise muhtemelen bu kayaçlar içerisindeki muskovitlerin varlığına bağlıdır. Dolomitik metakarbonatlarda ise Na2O ve K2O değerleri çok düşük buna karşın Sr yüksektir. Mesozoyik grubun örneklerinde SiO2’ye karşı ana ve iz element dağılımları Paleozoyik grubun örneklerinden farklıdır. Bunlarda Fe2O3 ve Na2O’daki artış trendine karşılık diğer oksitlerde azalma görülmektedir. SiO2’ye karşı iz element dağılımlarında; Co ve Hf’de artma, diğerlerinde ise azalma izlenmektedir. Normalize iz element dağlımlarında Paleozoyik grubun kayaçlarında benzer normalize iz element dağılımı gösterirler. Paleozoyik ve Mesozoyik grup metasedimanterlerin örneklerinde daha çok felsik bir kaynak ön plana çıkmaktadır. Tektonik ortam olarak felsik-plütonik kırıntıların hakim olduğu bir yay ortamının ürünleri olduğu görülür. Çalışma alanı metavolkanik kayaç örnekleri % 67-77 arasında SiO2 içerirler ve K2O içerikleri ise % 5.8-10.6 arasındaki değerlerdedir. İncelenen örneklerin tümü bu haliyle yüksek potasyumlu asidik kayaç kimyasını vermektedir. Bu kayaçlar riyolit bileşimli, sub-alkalin kimyası veren ve levha içi ürünleri olan kayaçlardır. Büyük iyonlu litofil element (LILE) ve hafif nadir toprak element (LREE) içerikleri zenginleşmiş bir kaynağı işaret etmektedir. Nadir toprak element dağılımı; (La/Lu)N: 0.87-215.54 aralığını ve (Eu/Eu*)N: 0.0024-0.23 aralığını (negatif Eu anomalisi) verir. Ayrıca bu kayaçlar Sr87/Sr86 ve Nd143/Nd144 sonuçlarına göre üst kabuk malzemesinden fazlaca etkilenmişlerdir. Paleozoik grubun “kuvars+albit+klorit+muskovit+biotit+stilpnomelan+kloritoid” şeklindeki mineral topluluğu bu grubun kayaçları için ilerleyen metamorfizmayı ve Mesozoik grupta stilpnomelan ve kloritoidin olmayışı düşük yeşilşist fasiyesinde ve metamorfizma derecesinin alttan üste doğru azaldığını gösterir. Muskovit K-Ar değerlerine göre (Paleozoyik grup örneği: 96.9±1.4My, Mesozoyik grup örnekleri; 70.2±1.0My, 65.6±1.0My ve 64.4±1.0My) bölge çok evreli metamorfizmanın etkisinde kalmış ve metamorfizmanın son evresi Üst Kretase-Alt Paleosen’de gelişmiştir. Metavolkanik tüm kayaç K-Ar değerleri 60.4±0.9My, 62.6±0.9My ve 64±2My olarak elde edilmiştir.
-
ÖgeKuzey Batı Anadolu’da Çanakkale-çan Yöresi Volkanik Kayaçlarının Jeolojik, Petrolojik Özellikleri Ve Evriminin Araştırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-07-10) Söylemezoğlu, Seray ; Yılmaz, Yücel ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological Engineeringİnceleme alanı KB Anadolu’da, Çanakkale-Çan arasında KB Anadolu’nun metamorfik temel kayaçları, magmatik ve çökel kayaçların bir arada bulunduğu bir bölge konumundadır. Bölgedeki istifin temelini Üst Kretase-Alt Paleosen yaşlı Çamlıca metamorfikleri oluşturmaktadır. Metamorfikler kayaçları, düşük dereceli yeşil/şist fasiyesinde mermer ve rekristalize kireçtaşından oluşan Karadağ Kireçtaşı ile yeşilşist fasiyesinde kuvars-mikaşistlerden oluşan Çamlıca mikaşistleri temsil etmiştir. İnceleme alanında Üst Eosen-Alt Oligosenden itibaren kalkalkalen karakterli yaygın bir magmatik faaliyet Dededağ volkaniklerinin andezitik ve riyolitik karakterli lav ve bunların piroklastikleri ile başlayıp andezit, riyolit lav akıntılarıyla devam etmektedir. Alt-Orta Miyosen, andezitik ve bazaltik kayaçlardan oluşan Kirazlı volkanikleri ve Çamyayla plütonu ile temsil edilir. Çamyayla plütonu sığ sokulumlu olup granit, granodiyorit, kuvars diyorit bileşimlidir. Çamyayla Plütonu çevresinde aktinolit hornfels ve kuvars-alkali feldspat hornfels fasiyesin de kontak metamorfizma zonu gelişmiştir. Üst Miyosen’de Caferler trakibazaltı gelişmiştir. Bu birim kırık zonları boyunca yerleşmiştir. İnceleme alanında birbirinden farklı üç çökel topluluğu yer alır. Geç Üst Eosen–Alt Oligosen yaşlı Ceylan formasyonu türbiditik kumtaşı, kiltaşı, silttaşı, çamurtaşı ve mavi-yeşil renkli tüflerden oluşmaktadır. Geç Orta-Üst Miyosen yaşlı Çan formasyonu da gölsel çökel kayalarıdır. Faylarla denetlenmiş bu çökel topluluk üst volkanik topluluk ile iç içe görülür. Pliyosen yaşlı Bayramiç formasyonu akarsu ve göl ortamında oluşmuştur. Bölge magmatizmasıyla uyumlu ve onun bir parçasını temsil eden kalkalkalen nitelikli, üst mantodan gelişen, kabukta kirlenen bu magmatizmanın dalma-batma kökenli olduğu ortaya konulmuştur. Bölgede Geç Miyosen’den itibaren başlayan yeni tektonik rejim altında yeni bir magmatizmanın oluştuğu ve o dönemde de kökeni farklı rift tipi bazaltların geliştiği belirlenmiştir.
-
ÖgeKuzey Anadolu Fay Sistemi Güney Kolunun Geyve-gemlik Arasındaki Kesiminin Morfotektonik, Tektonostratigrafik Ve Paleosismolojik Evrimi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-01-27) Doğan, Bülent ; Tüysüz, Okan ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu çalışmada, Kuzey Anadolu Fay Sistemi Güney Kolunun (KAFSGK) Geyve-Gemlik arasındaki kesiminde özellikle havza alanların litostratigrafisi, morfotektonik elemanları, yapısal unsurları ve deprem tarihçesi detaylandırılmıştır. Buna göre Geyve-Pamukova havzasında Geyve, Hocaköy, Çardak ve Pınarlı formasyonları belirlenmiş olup Geyve formasyonu Kollu çakıltaşı ve Beylik kırıntılı, Çardak formasyonu ise Ayvalık ve Yanıkorman olmak üzere iki kırıntılı üyeye ayırtlanmıştır. Mekece-İznik koridoru ve İznik havzasında ise İznik, Solöz, Hocaköy formasyonları ayırtlanmıştır. Geyve-Pamukova havzası sağ yanal atımlı tektonik köken ile doğrudan ilişkili, KKD-GGB yönlü açılma ve gevşek S biçimli çek-ayır havza şeklinde oluşurken, İznik havzası ise yine sağ yanal atımlı faylanma sonucu havzanın kuzey ve güney kenarında gelişmiş oblik normal faylar ile denetlenen, büyük ölçekli ve KKD-GGB yönlü açılma ile oluşmuş bir çek-ayır havza türüdür. İnceleme alanındaki hem morfotektonik hem de tektonostratigrafik unsurların tamamı basit makaslamalı sağ yanal yamulma elipsoidi elemanları ile uyumludur. KAFSGK üzerinde M.S 740, 1065 ve 1863 tarihlerinde olan depremler belirlenmiş olup İznik Gölü batısı ile Gemlik Körfezi arası alan da deprem risk bölgesi olarak işaret edilmiştir.
-
ÖgeDoğu pontid kuşağında Topçam, Çambaşı (Ordu-Kd Türkiye) yöresi geç mesozoyik yaşlı granitlerin petrojenezi: Yitim ortamında gelişen a tipi granit oluşumu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013) Ketenci, Murat ; Budakoğlu, Murat ; Karslı, Orhan ; 352448 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringDoğu Pontidler, özellikle Geç Mesozoyik ve Erken Senozoyik boyunca çok yoğun bir magmatik aktivite ile karakteristiktirler. Bu plütonik kütlelerin çoğu I-tipi granitoyid karakteri sunmaktadırlar. Bu çalışma ile, bölgede, I-tipi granitoyidler ile varlığı belirlenen A-tipi karakterli Çambaşı ve Topçam plütonlarının kaynak karakteristikleri ve jeodinamik evrimleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Geç Kretase (Kampaniyen) yaşlı plütonlar, granit, siyenit, kuvars monzonit ve monzonit bileşimlidirler. Yaygın olmamakla birlikte kayak kapanımları içerirler. Genellikle yüksek Ga/Al oranları ile düşük Mg# (<42) değerleri ile karakteristiktirler. Plütonlar, baskın olarak metalumin karakterli olmakla birlikte, (A/CNK=0.88 to 1.00) peralumin karaktere doğru değişim sunmaktadırlar. Şeşonitik ve ultrapotassik seri özelliği sunarlar. Kayaçlar, çoklukla örümcek diyagramlarında, HNTE?lerce zenginleşme sunarken önemi derecede negative Eu (Eu/Eu*=0.33 to 0.92), Ba, Nb, Sr ve Ti anomalileri göstermektedirler. Bu değerler, alt kabuk ve litosferik manto kaynağı ergiyikleri ile uyumludur. Tüm bulgular ile, plütonların oluşum ve evrimleri için, astenosferin yükselimi ve kısmi ergimeden once zenginleşmiş kıta altı litosferinin ergimesiyle birlikte bazik magma oluşumu modelini önerebiliriz. Oluşan bazik magma, alt kabuğun altına sokularak, kabuğun bu kesiminin ergimesine neden olur. Kıta altı derinliklerinde, oluşan her iki ergiyik bir miktar etkileşerek hibrit bir ergiyik meydana getirmişlerdir. Oluşan hibrit ergiyik fraksiyonel kristallenme ve bir miktar kirlenme ile evrimleşip, kabuğun sığ derinliklerine yükselerek A-tipi karakterli Çambaşı ve Topçam plütonlarını oluştururlar. Bu çalışma ile elde edilen tüm bulgular, söz konusu plütonların, Geç Kretase boyunca var olan yay gerisi ekstansiyonuna bağlı olarak kabuğa sokulum yapabildiklerine işaret etmektedir. Doğu Pontidlerde bu zaman dilimindeki yay gerisi ekstansiyon, Pontidlerin daha kuzeyinde bir yay gerisi havza olarak Karadenizin açılmasına imkan sağlamıştır.
-
ÖgeKoru(çanakkale)yöresi Kurşun-çinko Cevherleşmelerinin Oluşum Mekanizmasının Jeokimyasal Modellenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-11-13) Yıldırım, Demet Kıran ; Suner, Macid Fikret ; 10019706 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological Engineeringİnceleme alanında yer alan Koru (Çanakkale) bölgesindeki damar tipi Pb-Zn cevherleşmeleri, Tersiyer yaşlı volkanitlerin içerisinde yer almaktadır. Bu cevherleşmelerin yakın çevresinde yüzeyleyen birimler, Eosen yaşlı Akçaalan andeziti formasyonu, Oligosen yaşlı Adadağı piroklastikleri formasyonu, Miyosen yaşlı Dededağ dasiti formasyonu, Pliyo-Kuvaterner yaşlı Karaömerler bazaltı formasyonu şeklinde ayırtlanmışlardır. Bu cevherleşmeler, trakit-dasit-riyolitik bileşimli tüf ve aglomeralardan oluşan Adadağ piroklastikleri formasyonu içerisinde gözlenmektedir. İnceleme alanındaki Eosen ve Oligosen yaşlı volkanik kayaçlardan alınan örneklerin major oksit analizleri için XRF yöntemi kullanılmıştır. Yapılan ana oksit analiz sonuçları, yankayaç sınıflaması (TAS) diyagramına yerleştirilerek, harker diyagramları çizilmiştir. İnceleme alanındaki yankayaçlar, öncelikle Le Maitre (1989)?a ait SiO2-Na2O+K2O diyagramına aktarıldığında, bazaltik andezit, trakiandezit, andezit, trakidasit ve riyolit alanlarına düştüğü gözlenmektedir. Bölgedeki volkanik kayaçların oluşum mekanizması, MELTS algoritması ile geliştirilen modellemeler ile deneştirilmiştir. Bu algoritma ile, bölgedeki kayaçların kompozisyonu %95 başlangıç kayacı ile %5 riyolitin 1000 bar toplam basınçta, QFM+1 oksijen fugasitesinde, ve 2 ağırlık (%) su içeriğinde karışması ile oluşmaktadır. Bu koşullar hem total alkali silika diyagramında hem de harker diyagramlarında test edilmiş olup uyumluluk sağlanmıştır. Her ne kadar bölgedeki volkanik kayaçların farklılaşmasına ilişkin çalışmalar olsa da, bu tezde kullanılan MELTS algoritması ile diferansiyasyon mekanizmasının kantitatif biçimde yorumlanması yapılmaktadır. Bölgede yapılan araştırmalar arasında bu diferansiyasyon mekanizmasının bilinirliği bu teze farklı bir yaklaşım sunmaktadır. Koru Bölgesi?nde bulunan Eskikışla ve Tahtalıkuyu cevherleşmeleri, masif damarlar, yer yer de volkanik kaya parçalarının etrafını sarar şekilde breşik cevher şeklinde oluşmaktadır. Cevher mineralleri olarak sfalerit, galenit, pirit, kalkopirit, markazit, kovellit, kalkosit, gang minerali olarak barit, az miktarda kuvars minerali gözlenmektedir. İnceleme alanındaki Eskikışla, Tahtalıkuyu ve İkinci Viraj bölgelerinden alınan örneklerde, cevher mikroskobisi çalışmaları sonucu, cevher minerallerinin birbirleri ile olan dokusal ilişkileri göz önüne alınarak, birincil (I) ve ikincil evre (II) oluşumları şeklinde ayrılmış olup, oluşum evreleri ve sıraları parajenetik süksesyon grafiğinde gösterilmiştir. Cevherleşme-yankayaç ilişkisini irdelemeye yönelik olarak makro ve mikro incelemeler yapılmış, ince kesit yorumları sunulmuştur. Cevher mineralleri, kayaçlarda damar şeklinde oluştuğu için; ?Dissemine olmuş cevherin ne şekilde çözülüp sulu çözeltilerle çatlaklara nasıl taşınıp yeniden nasıl damar mineralleri şeklinde oluştuğu? sorusuna jeokimyasal açıdan yorum getirilmeye çalışılmış, inceleme alanındaki cevherli minerallerin termodinamik koşulları belirlenmiştir. Cevher ve gang minerallerini oluşturan tepkimelerin 1000 bar basınç ve 150 ve 2500C sıcaklık koşullarında denge sabitleri SUPCRT yöntemi ile hesaplanmış ve cevher minerallerine (Galenit-Sfalerit) ilişkin duraylılık sınırları logfO2-pH ilişkisi kullanılarak irdelenmiştir. İnceleme alanındaki cevher oluşumu sistematiğine ışık tutması amacı ile derlenen örnekler üzerinde izotop çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Bu izotop verileri Zartman ve Doe (1981) tarafından geliştirilen plumbotektonik modeline göre değerlendirildiğinde, homojen bir izotopik bileşim dağılımı gösterdiği görülmektedir. Bu değerler, aynı zamanda kurşunun orojenik ve üst kabuk kökenli olduğuna işaret etmektedir. Kükürt izotopları analizi yapılan galenit-sfalerit mineral çiftinin arasındaki izotopsal ayrımlanma farkından yararlanılarak, kükürt izotop termometresine göre sıcaklıklar hesaplanmıştır. Bu hesaplamalar sonucunda bulunan sıcaklık değerleri 172-431 °C (±10-40 °C) arasında değişmektedir. Eskikışla ve Tahtalıkuyu Bölgeleri galenit ve sfaleritlerinin kükürt izotop analiz değerleri ile Granitik kayaçlar, Volkanik sülfit ortamlarına girdiği yorumuna gidilmektedir. Sıvı kapanım çalışmaları sonucu yapılan ölçümlerden elde edilen değerler, tuzluluk miktarı ve homojenleşme sıcaklığı diyagramına düşürülerek diğer cevher oluşumları ile karşılaştırılmalı gösterilmiştir. Buna göre bölgedeki cevherleşmelerin çoğunlukla Epitermal ve Kuroko alanına düştüğü görülmektedir.
-
ÖgeBalıkesir – Gönen (mancılık – Tütüncü – Sebepli)çevresi Kömür Oluşumlarının Jeokimyasal Ve Petrolojik İncelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-05-28) Maral, Mehmet ; Suner, Fikret ; 10036076 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringBu çalışmada, Biga Yarımadası nın doğusunda yer alan Gönen çevresi linyit kömürü oluşumlarının jeokimyasal ve petrografik açıdan incelenmesi, ilişkilerinin irdelenmesi ve oluşum ortamının karakteristiklerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Çalışma sahasının bulunduğu Biga Yarımadası nda gnays, amfibolit, mermer ve metaofiyolitten oluşan Kazdağ Masifi ve Triyas yaşlı Karakaya Kompleksi bölgenin temelini oluşturmaktadır. Bölgede yayılım gösteren Karakaya Kompleksi dört tektonik birime ayrılmıştır. Bu birimler Permo-Karbonifer yaşlı Kazdağ Masifi kayaçları üzerine tektonik dokanakla gelirler. Bu birimleri Jura yaşlı kırıntılı bir istif olan Bayırköy Formasyonu üzerler ve bir diskordans ile Bilecik Kireçtaşı tarafından örtülür. Bu formasyonların üzerine Eosen yaşlı Ceylan Formasyonu gelir. Ceylan Formasyonu üzerine bölgedeki volkanik faaliyetlerin ürünü olan Çan Volkanitleri ve bu birim ile eş zamanlı olarak kırıntılı, tüf, kömür seviyeli Miyosen yaşlı Bigadiç Formasyonu diskordan olarak çökelmiştir. Bölgedeki linyit yatakları bu formasyon içersinde yer alır. Kuzey Anadolu Fay Zonu nun etkisinde kalan bölge, tektonik açıdan aktiftir ve kırıklı, çatlaklı, kıvrımlı yapılar sergiler. Bu tektonik aktiviteler linyitlerin killerle birlikte çökeldiği basenleri kontrol etmektedir. Çalışma sahasından alınan örnekler üzerinde gerçekleştirilen laboratuar çalışmaları, kimyasal analizler ve mikroskop incelemeleri University of Kentucky, Center for Applied Research (ABD) laboratuarlarında, literatürde tanımlanan ve standartlarda belirtilen işlemler uygulanarak tamamlanmıştır. Elde edilen mikrolitotip ve maseral verileri, belirli formüller ile sayısallaştırılarak grafikler yardımıyla kömürün oluşum ortamı hakkında bilgilere ulaşılmıştır. Palinolojik çalışmalar ile bu bilgiler desteklenmiştir. Kimyasal analiz sonuçları istatistiksel olarak değerlendirilerek ilişkiler saptanmaya çalışılmıştır. Kömürlerin kül içerikleri ile nem içerikleri arasında her zaman anlamlı bir ilişki kurulamazken, bağlı karbon ve uçucu madde içerikleri genelde birlikte hareket eder ve kül yüzdesiyle negatif korelasyona sahiptir. Karbon, hidrojen, azot ve oksijen oranları da genelde paralellik gösterir. Makro ve mikro gözlemlerde kömürde piritin varlığı ile kil ve silis oluşumları saptanmıştır. Vitrinit yansıtma değerleri linyit – alt bitümlü kömür aralığında yer almaktadır. Kömürlerin maseral dağılımlarında hüminit grubunun egemenliği söz konusudur. Mikrolitotip bakımından da hüminitten oluşmuş olan vitrit baskındır. Mancılık ve Sebepli çevresinde genel olarak bitki polen ve sporlarının egemendir. Tütüncü sahasında mantar sporlarının oranı yüksektir. En yoğun rastlanılan tür Taxodium sp. dir. Alnus sp. izlenen ikinci hakim gruptur. Pineaceae ailesine üye polenler (Pinus sp., Pityosporites microlatus, Pityosporites labdacus, Tsuga sp.), her örnekte değişik oralarda bulunmaktadır. Polypodiaceae (Laevigatosporites sp., Tricolpopollenites sp., Tricolpopollenites henrici), Quercus sp., Ephedripites sp., Castanea sp., Momipites sp. bölgede düşük yüzdelerde karşılaşılan diğer bitki polen ve spor türleridir. Kimyasal analiz sonuçları istatistiksel olarak değerlendirilerek ilişkiler saptanmaya çalışılmıştır. Kömürlerin major oksit ile iz element içerikleri arasında her zaman anlamlı bir ilişki kurulamaz. Kömürlerin iz element içeriği başta As, Ga ve U olmak üzere, Ba, Cr, Mn, Mo, Pb, V, Zn ve Zr değerleri çevresel etkiler ve sağlık açısından problemlere neden olabilecek düzeydedir. Sahadaki kömürler üzerinde deniz etkisini belirten nispeten yüksek CaO, V ve Cr içeriklerine karşın, V-Cr arasında korelasyonun olmaması, düşük Na yüzdesi ve yüksek Mn oranı açıksu (freshwater) ortamını işaret etmektedir. Bölgedeki kömürler, oluşum koşulları açısıdan, otsu bitkilerin ve sazların yoğun olarak bulunduğu, beslenme rejiminde reotropik-mesotropik koşullara hakim olduğu, yer yer taşkınların gerçekleştiği, sazlık bataklığı ve orman bataklığı bir çevrede geliştiği düşünülmektedir.
-
ÖgeAnkara-Erzincan kenet kuşağı üzerinde yer alan geç kretase yaşlı lösitli bazaltlar ile lamprofirlerin petrolojik evrimi ve tektonik anlamı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015) Gülmez, Fatma ; Genç, Şengül Can ; 421070 ; Jeoloji Mühendisliği ; Geological EngineeringAlp-Himalaya orojenik kuşağında yer alan Anadolu'nun jeolojik evriminde, Geç Kretase süresince Neo-Tetis Okyanusu'nun kuzeye yitimine bağlı olarak gelişmiş bir yay ortamı tanımlanır. Pontid dağ silsilesi içerisinde doğu-batı uzanımlı olarak gözlenen ada yayı litolojik birimleri, aslında batıda Balkanlar'da Apuseni-Timok, doğuda Ermenistan-Gürcistan sınırlarında ise Sevan-Akera olarak bilinen, Kretase süresince aktif bir yitim kuşağı olan Avrasya kıtasının orta kenar segmentini oluşturur ve Pontid yayı ismiyle anılır. Pontid yayı kuzeyde Sakarya ve güneyde Anatolid-Torid ya da Kırşehir bloklarının en erken Paleosen'de çarpışmasıyla sonlanmış ve İzmir-Ankara-Erzincan Kenet Kuşağı (İAEKK) oluşmuştur. Pontid yayının Karadeniz kıyısı boyunca kalkalkalin andezitik tipte volkanikler, bunlarla ilişkili piroklastik, epiklastik birimler ve çoğunlukla granitik intrüzyonlar ile temsil edilirken, nispeten daha güneyde İAEKK kayaları ve yayönü havza birimleri ile ilişkili olarak alkali potasik/ultrapotasik kayalar gözlenmektedir. Ankara-Kalecik, Bayburt-Maden, Amasya ile Amasya-Gümüşhacıköy ve kuzeyde Sinop civarı, bu kayaların yüzlek verdiği, literatürden bilinen alanlardır. Bu çalışma kapsamında ele alınan Kalecik, Amasya, Gümüşhacıköy ve Tosya ile Osmancık alanlarında yüzlek veren alkali potasik/ultrapotasik kayalar; kopukluklarla birlikte İAEKK kayaları ve yayönü havza birimlerini takip eden bir kuşak oluştururlar. Alkali ultrapotasik/yüksek potasyumlu kayalar lösititik, lamprofirik ve trakitik türde litolojiler sunar ve kalkalakalin andezitlerle birlikte Geç Kretase yaşlı volkanoklastik bir istif içerisine dayk, stok ve az oranda lav akıntıları şeklinde bulunurlar. Ultrapotasik kayalar, kıtasal alanlarda riftleşme ya da kıta-kıta çarpışmasını takiben gelişen genişlemeli tektonizmanın egemen olduğu ortamlarda tanımlanırlar ve aktif yay kuşaklarındaki örnekleri sınırlıdır. Baskın kalkalkalin andezitik magmatizmaya eşlik eden ultrapotasik/yüksek potasyumlu ürünlerin gözlendiği güncel dalma-batma zonlarının en bilinen örnekleri Sunda-Banda, Kamçatka, Japon ve Meksika yaylarıdır. Aktif dalma batma ortamlarındaki ultrapotasik magmatizmaya olan ilginin ve dolayısıyla çalışma sayısının artmasına rağmen, bu magmatizmanın olağan şekilde kalkalkalin ürünler vermesi beklenen bir yay ortamında hangi süreçler ile oluştuğu hala tartışılan konulardan biridir. Bu tez çalışması kapsamında, Pontidlerin güneyinde yay önü havza ve İAEKK kuşağını temsil eden birimlerle ilişkili olarak, Kalecik, Tosya, Osmancık, Gümüşhacıköy ve Amasya bölgelerinde gözlenen lösititik, lamprofirik ve trakitik kayaların, Geç Kretase yaşlı Pontid yayının evriminde hangi aşamada ve hangi tektonik ortamlarda oluştuğu anlaşılmak istenmektedir. Bu kayalar Pontid yayının bir parçası ise, gelişimleri özel manto koşullarını gerekli kılmaktadır. Tüm bu konulara yaklaşımda bulunabilmek amacıyla tüm kaya ana, iz element ve izotop çalışmalarının yanısıra mineral kimyası ve mineral izotop analizlerine başvurulmuştur. Ayrıca alkali ultrapotasik/yüksek potasyumlu volkanizmanın Pontid yayı ile ilişkilendirilmesi açısından büyük öneme sahip radyokronolojik yaş verisi üretilmiştir. Petrografik özelliklerine göre lösititik, lamprofirik ve trakitik olarak tanımlanmış kayalar, tüm alterasyon süreçlerine rağmen ultrapotasik/yüksek potasyumlu karakter (%K 2 O: 0.89-8.39) sergilemektedirler. Bunun yanında, bu kayalarda, yitim ile ilişkili kayalara özgü, LIL ve LRE elementlerce zenginleşme ile HFS ve HRE elementlerce fakirleşme ve bunlara eşlik eden Nb ile Ta tüketimi tipiktir. İlksel Sr ve Nd izotop içerikleri bakımından ise manto dizisini temsil eden kayalar ile benzerlik sunmaktadırlar ( 87 Sr/ 86 Sr (i): 0.70449-0.70609, 143 Nd/ 144 Nd (i) : 0.51252-0.51268). Lösititik ve lamprofirik kayalardan ayrılmış taze klinopiroksen fenokristallerinde δ 18 O izotop bulguları (2.4-5.0 % o ) umulmadık derecede düşük değerler sergilemektedir. Bu değerler tüm kayaya ait yüksek 143 Nd/ 144 Nd (i) , Ba/La, Nb/Ta ve düşük Th/La içerikleri ile desteklenmektedir. Bu durum altere okyanus kabuğunun önemli bir kaynak bileşeni olduğunu ortaya koyar. Ayrıca kayalara ait düşük Ce/Pb oranları ile eşlik eden yüksek Th içerikleri, kaynak alana önemli miktarda sediman katıldığının kanıtıdır. Bu özelliklerinden dolayı lösititik, lamprofirik ve trakitik kayalar, yitim kaynaklı sediman ve akışkanların etkilediği tüketilmiş bir manto kaynak alanının ürünleri olarak değerledirilmiştir. Ultrapotasik/yüksek potasyumlu magmatizmanın gelişmine imkan veren, bir diğer kaynak bileşeni ise, muhtemelen yiten levha üzerindeki bir süreksizlik boyunca manto kamasına etkiyen ve Pb izotopları ile tipik olan astenosferik mantodur. Tüm bu bileşenler kayalarda gözlenen yüksek potasyum içeriğini açıklamak için yeterli görünmemektedir. Bölgesel jeoloji göz önünde bulundurulduğunda, önceki dalma batma süreçleriyle yayönü havza altı mantosunda oluşmuş olan sulu fazların Geç Kretase yitimi esnasında, yitim gerilemesine bağlı olarak ergimeye katılması sonucunda, bu kayalardaki yüksek potasyum içeriği ortaya çıkmış olmalıdır. Stratigrafik ilişkileri bakımından iç içe bir görünüm sunan ve eş zamanlı olarak oluşan, lösititik ve lamprofirik kayalar silikaya doyumsuzdur ve jeokimyasal özellikleri bakımından benzerlik sunarlar. Trakitik kayalar ise genelde silikaya doyumludur ve bazı örneklerde serbest kuvars gözlenir. Stratigrafik gözlemler ve radyokronolik bulgularla ultrapotasik/yüksek potasyumlu magmatizmanın en genç ürünleri oldukları ortaya konan trakitler, ultrapotasik/yüksek potasyumlu magmanın kristallenmesine eşlik eden kabuk asimilasyonu süreçleri ile oluşmuştur.