LEE- Jeoloji Mühendisliği-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Çiftçi, Emin" ile LEE- Jeoloji Mühendisliği-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAnalytical studies on the hand specimens from the Blagojev Kamen W-Au ore field: An approach to its ore genesis(Graduate School, 2022-05-13) Başer, Berk ; Çiftçi, Emin ; 505181329 ; Geological EngineeringThe Blagojev Kamen, a.k.a. Grabova Reka, deposit located in Eastern Serbia played a key role in the underground exploitation of the significant metals like W-Au and occasionally Sn and Ag in the 1950-1960s of Yugoslavia, which was later to be ceased. The mine is currently flooded. So as to rekindle the expectancy for revealing the potential W-Au in the area, a comprehensive study has been conducted in the scope of iTARG3T (Innovative Targeting & Processing of W–Sn–Ta–Li Ores) project supported by EIT (European Institute of Technology). The study area belongs in the orogenic belt of East Serbian Carpatho-Balkanides that spans through Romania, Serbia and Bulgaria, and is affiliated with the Neresnica-Beljanica metallogenic zone of Eastern Serbia. The metamorphic facies of green schist and amphibolite of Precambrian period and of Phanerozoic eon and mafic volcano-sedimentary sequence are intruded by Variscan granitoids that ultimately introduced a variety of metallic minerals into the system. These metamorphic facies mark a progressive increase in pressure and temperature southwards along the sampling locations. The host rock assemblages consist principally of chlorite schist, chloritic schist of an igneous origin and some meta-volcanoclastics. The prominent hydrothermal activities led to wolfram and gold mineralizations within quartz veins and stockworks along the fractures of greenschist. The placer gold obtained that were obtained along the River Pek values up to 30g/ton (10g/ton on average), and WO3 content varies between 0.2 and 2.0 wt. %. In the vicinity of the study area are also Pb-Zn ore bodies which are believed to have contaminated the W-Au bearing quartz veins judging by the peak anomalies observed in the geochemical analyses. A total of twenty hand specimens have been procured from the outcrops that are situated in the vicinity of Blagojev Kamen in order that their mineralogical, petrographical and geochemical characteristics could be revealed via analyses. To start off, rock samples that might have had the possibility of bearing important metallic minerals have been determined and analyzed. The sample T10-D has showed a notable concentration for the manganese dioxide mineral termed pyrolusite in the XRD profile. According to the XRD analyses, four major alteration types have been characterized: (1) Propylitic (quartz, Ca-rich albite, Ca-rich anorthite, pargasite, ferropargasite, dravite (Mg-rich tourmaline), tremolite (amphibole group), phlogopite (end-member of biotite), clinochlore (chlorite), montmorillonite and epidote; (2) argillic (quartz, muscovite mica and clay minerals); (3) sericitic (phyllic) (quartz and muscovite mica); (4) potassic (quartz, K-feldspar, biotite and anorthite). In addition, pyritization and sericitization have been distinguished in the select samples. Pyrite, chalcopyrite, goethite, sphalerite, ilmenite (?) and pyrolusite minerals have been encountered in the polished sections of the green schist and amphibolite under the ore microscopy. Pyrite, being the most abundant, usually has euhedral to subhedral cubic crystal structures, while showing off a epigenetic cataclastic texture in one of the sections. The pyrolusite anomaly seen in the XRD diffractogram has been verified by microscopic observations, as well. Sphalerite shows as a replacement product of pyrite and on occassion, of chalcopyrite. The chemical compositions of the metamorphic rock samples have been found out. The results yielded very low concentrations of W (9.28 ppm on average) and Mn (1052 ppm on average) meanwhile Au has been detected in none of the samples. A small amount of Pb concentration could be attributed to the contamination from the neighbouring Pb-Zn ore bodies. Stable isotope analyses for S and O isotope ratios have been carried out. 34S/32S (pyrite) and 18O/16O (quartz) values for the Blagojev Kamen deposit correspond to an average of 2.15‰ and 11.60‰, respectively. δ18Owater has been calculated to be 3.24‰ and δDwater to be 35.92‰. Based on these values and assumptions, the sulfur-rich fluids have an igneous origin while the water that contributed to the precipitation of the metallic ore minerals originated from a metamorphic genesis. For the purpose that the salinity and temperature conditions of the ore-bearing fluids could be presented, fluid inclusion studies have been conducted on the quartz minerals of the hand specimens. The measurement results indicated a low to intermediate salinity window (2.57 – 13.29 equiv. wt.% NaCl) and an intermediate homogenization temperature range (186.1 oC – 390.3 oC) for primary inclusions. The Th-Salinty plot of both primary and secondary inclusions illustrated that a likely retrograde boiling event might have occurred during the mineralization stage of the metallic ore minerals. However, some inclusions have been interpreted to contain a noticeable CO2-Clathrate gas combination as the Tm values for these inclusions fall in the +0 oC - +10 oC array. Utilizing the thermal profiles correlated with vapor pressures and densities, the following factors for the Blagojev Kamen W-Au deposit have been deduced: (1) Fluid pressure≈ 61 bar (6.1 MPa); (2) Fluid depth≈ 695m; and (3) Fluid density≈ 0.82 g/cm3. The crucial mechanism behind the W-Au mineralization for the Blagojev Kamen deposit is believed to be interconnected with regional metamorphism that caused the ore-forming solutions to be transported through fractures and micro-cracks in the host rock.
-
ÖgeBaşköy (Murgul-Artvin) cevher oluşumunun mineralojik ve jeokimyasal araştırması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-22) Bakour, Kamal ; Çiftçi, Emin ; 505181315 ; Jeokimya ve Maden YataklarıBugüne kadar Doğu Karadeniz Bölgesi'nde birden fazla yüksek tenörlü yatak keşfedilmiş olup, bu yataklardan bakır, kurşun, çinko, altın ve gümüş içeren cevherler çıkarılmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde birden fazla yatak hali hazırda işletilirken, ekonomik olabilecek birçok saha araştırılmaktadır. Bu sahalardan biri daha önce kısa bir süreliğine işletilmiş ve daha sonra işletilmesine ara verilmiş olan Başköy (Murgul-Artvin) maden sahasıdır. Başköy (Murgul-Artvin) Cevher Oluşumunun Mineralojik ve Jeokimyasal Araştırması konulu bu yüksek lisans tez çalışmasının amacı; bölgedeki bakır cevherleşmesinin karakteristik özelliklerini, jeokimyasını, mineral parajenetik sekansını, mineral oluşum koşullarını araştırmayı ve bölgedeki VMS yatakları ile benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu tez, çalışma hedefleri doğrultusunda sahadan alınan örnekler; cevher mikroskobu, sıvı kapanım, CLM, kükürt izotop, oksijen izotop ve EPM analiz yöntemleri kullanılarak hazırlanmıştır. Doğu Pontidlerdeki cevherler genellikle dasitler içinde bulunmaktadır. Bu dasitler iki farklı seviyeye ayrılmaktadır. Bunlar 90'dan fazla masif ve damar tipi cevherleşmeyi kapsamakta olup, Alt Dasitik serinin yaşı Üst Kretase-Senoniyen, Üst Dasitik serisini yaşı ise Paleosen-Tersiyer-Eosen'dir. Bu iki seriyi birbirinden ayıran Maastrihtiyen yaşlı bazik kayalardır. Başköy sahası Üst Dasitik serisinin içinde yer almaktadır. Bu serinin yaşı Paleosen ile başlayıp, Eosen ile sona ermektedir. Bu seri filiş ve bezner sedimenterler ile başlamakta, orta kesimlerini cevheri barındıran dasitik ve andezitik tüfler teşkil etmekte olup, andezit kayaçları ile örtülmektedir. Başköy maden sahasının cevher örneklerinin mikroskop incelenmesi sonucunda, cevherleşmenin 3 birincil safhada oluştuğu, çok zayıf bir süperjen safha yaşadığı dokusal ilişkilerden ortaya konmuştur. Ayrıca yatağın Cu-Zn tipi VMS yatağı mineral parajenezine sahip olduğu tespit edilmiştir. Yapılan duraylı oksijen izotop analizi neticesinde; cevheri oluşturan çözeltilerin deniz suyu ve magmatik su karışımı olabileceği düşünülmüştür. Yapılan duraylı kükürt izotop analizleri sonucunda elde edilen izotop oranları diğer Doğu Pontidler VMS yatakları kükürt izotop referans oranları ile mukayese edilmiştir. Elde edilen kükürt oranları magmatik kükürt değerlerine yakın dağılım göstermektedir. EPMA sonucunda; bir alanda daha önce Doğu Pontidler VMS yataklarında rapor edilmeyen stannit mineralinin varlığı belirlenmiştir. Yapılan bu incelemeler sonucunda Başköy cevherlemesine startigrafik olarak yaş verilmiştir.
-
ÖgeThe formation of the holocene sapropels in the gulf of Kusadasi (Aegean Sea): Evidence of multi-proxy data obtained from the sediment cores(Graduate School, 2024-07-04) Hoşer, Furkan ; Eriş, Kürşad Kadir ; Çiftçi, Emin ; 505191337 ; Geological EngineeringTürkiye'nin batı kıyısında yer alan Kuşadası Körfezi, Ege Denizi'nin bir parçasıdır. Kuşadası Körfezi KB-GD doğrultuludur ve batıya doğru genişler ve derinleşir. Coğrafi koordinatları yaklaşık olarak 37°52' Kuzey ve 27°15' Doğu'dur. Kuşadası Körfezi kuzey-güney yönünde yaklaşık 100 km, doğu-batı yönünde ise yaklaşık 35 km'lik bir alanı kapsamaktadır. Körfezde su derinliği yaklaşık 1200 m'ye kadar artmaktadır. Kuşadası Körfezi, güneyde Dilek Yarımadası ve Samos Adası ile kuzeyde Doğanbey Burnu arasında derin bir girinti oluşturur. Kuşadası Körfezi, Anadolu minör levhasının kaçış tektoniği adı verilen levha sınırı hareketleri sonucu oluşan genişlemeli graben sistemleri içerisinde yer almaktadır. Körfez, sıralı doğrultu atımlı fay serisinin oluşturduğu kademeli bir kıyı yapısıyla dikkat çekmektedir. Bu durumdan dolayı, Kuşadası körfezi çeşitli grupların tektonik ve paleosismolojik araştırma odağı olsa da paleoiklimsel ve paleoşinografik açıdan daha önce hiç incelenmemiştir. Ege Denizi'nin iklimsel ve oşinografik geçmişine dayalı birkaç çalışma bulunmasına rağmen Kuşadası Körfezi'nin bir iç deniz olan coğrafi konumundan dolayı körfezin iklimsel ve oşinografik evrimini anlamaya yetmemektedir. Dahası, Orta Ege Denizi'ndeki konumundan dolayı hem Kuzey Ege Denizi ve Karadeniz hem de Güney Ege Denizi ve Levanten Denizi etkileşimlerinin tam ortasında kalmaktadır. Bu durumdan dolayı, geçmişte tüm Ege Denizi bölgesinde benzer iklimsel koşullar hakim olabilecek olsa da Kuşadası körfezinde oluşabilecek farklı paleoşinografik durumlardan dolayı sapropel formasyonlarının oluşması diğer bölgelere göre farklılık göstermiş olabilir. Bununla birlikte, körfezde sediment karotlarına dayalı paleoiklim ve paleoşigrafi çalışmalarının olmamasından dolayı, bu bilimsel boşluğu doldurmak amacıyla 2021 ve 2022 yıllarında TÜBİTAK MAM R/V Marmara gemisiyle yapılan iki ayrı sefer ile farklı su derinliklerinden sediment karotları almak için denizel araştırma gerçekleştirilmiştir. Bu tez kapsamında, 2021 ve 2022 yıllarında TÜBİTAK MAM R/V Marmara gemisiyle yapılan iki ayrı sefer ile alınan KK-03, KK-09 ve KK-10 olarak adlandırılan üç üç gravite sediment karotunda çoklu-parametre yöntemleri (çok sensörlü karot tarayıcısı analizi (MSCL), tane boyu analizi, μ-XRF karot tarayıcısı analizi (ITRAX), toplam organik karbon (TOK) ve toplam inorganik karbon analizi (TİK) ve AMS 14C analizi gibi) uygulanarak Kuşadası Körfezi'ndeki Holosen sapropel oluşumu sırasındaki temel iklim ve oşinografik koşullar araştırılmıştır. Deneyler ve gözlemler İstanbul Teknik Üniversitesi- EMCOL Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde yapılmıştır. Litostratigrafi çalışmaları ile fasiyes özellikleri gibi gözleme dayalı ana litolojik özellikler tanımlanmıştır. Litolojik özelliklere göre kronostratigrafi oluşturmak için KK-09 karotunda kritik seviyeler işaretlenmiş ve radyokarbon yaşlandırma için örneklenmiştir. Çok sensörlü karot tarayıcısı yöntemi ile yoğunluk ve manyetitik duyarlılık ölçümü yapılarak sedimanın fiziksel özellikleri elde edilmiştir. Ani tane boyu değişimleri daha net gözlemlenebildiği için KK-09 karotunda tane boyu analizi yapılmıştır. Buna ek olarak, Kuşadası Körfezi'nde Holosen boyunca paleoşinografik evrimin sapropel formasyonlarının oluşması üzerindeki rolü belirlemek amacıyla karotlarda μ-XRF (X- ışını floresans) ve toplam organik karbon ve toplam inorganik karbon analizleri uygulanmıştır. Son olarak, bu tez çalışmasında sedimantolojik ve (biyo)jeokimyasal belirteç kayıtlar 14C analizleri ile oluşturulan sağlam bir karot kronolojisi ile ortaya çıkartılmıştır. KK-09 karotundan 3 adet radyokarbon yaş örnekleri TÜBİTAK-MAM bünyesinde bulunan laboratuvarlarda yaşlandırılmıştır. Yaşlar 13C düzenlenmesi yapıldıktan sonra günümüzden önce (G.Ö) 14C yılı olarak hesaplanmış ve hata payları ± 2σ olarak tespit edilmiştir. Radyokarbon yaşları CALIB v.7 programı ile Marmara Denizi için rezervuar yaşı veri tabanından yararlanılarak takvim yılına göre kalibre edilmiştir. Ayrıca, KK-09 çekirdeğinin jeokimyasal analizlerini kullanarak, üç radyokarbon analizinin yanı sıra, diğer karotlar ile arasında 11 yaş bağlantı noktası elde ettik. Üç farklı çökelti karotundan elde edilen çoklu belirteç kayıtlar benzerlikler ve yakın korelasyonlar gösterdiği için çekirdekteki her zaman dilimi körfezin paleo-oşinografik ve paleoklimatik evrimi için benzer kanıtlar içermektedir. Böylece, üç kartotta da Kuşadası Körfezi'nin sağlam bir kronoloji ile günümüzden önce (G.Ö.) son 16500 yılı kapasayan paleoşinografik ve paleoiklimsel evrimi daha iyi değerlendirilebilmektedir. Çalışılan karotlarda paleo-belirteç kayıtlarına dayanarak, Bølling-Allerød (B-A) döneminden önce (16500-14800 G.Ö), derin su koşullarının ağırlıklı olarak oksijenlidir ve bu da düşük bir oranda denizel organik madde çökelmesine yol açmıştır. Paleo-belirteç kayıtlarına göre, Bølling-Allerød (B-A) dönemi G.Ö 14800-12900 yılları arasında meydana geldi ve Genç Dryas (YD) ile karşılaştırıldığında nispeten yüksek organik üretkenlik ile karakterize edildi. Bu dönemde başlangıçta yüksek miktardaki denizel organik madde mevcut oksijeni azalttı. Ancak körfezdeki güçlü su sirkülasyonu nedeniyle derin su B-A'nın sonuna doğru suboksik/oksik bir hale geldi. Holosenin başlangıcı, artan dentritik girdi (K ve Ti) ile temsil edilirken, biyojenik kalsit (Ca ve Ca/Ti) üretimindeki kademeli artışlar, kısmen daha yüksek TOK içeriği ile birlikte, erken Holosen sapropelinin (S1) çökelmeye başlamasına kadar muhtemelen sıcak ve nemli iklim koşullarının yol açtığı deniz organik üretkenliğine işaret etmektedir. Paleo-belirteç kayıtlarına göre, S1a körfezde G.Ö 9.800 ile 8.200 yılları arasında çökelmiştir. Fe/Mn oranı bu dönemde derin su koşullarının anoksik hale geldiğini göstermektedir. Sapropel çökelme koşulları, Körfez'de G.Ö 9.800-8.200 yılları arasında sıcak bir iklimin hüküm sürdüğünü göstermektedir. Br/Ti oranı, sıcak iklim koşullarında fitoplankton seviyelerindeki ani artışın muhtemelen organik verimlilikte önemli bir artışa yol açtığını göstermektedir. Ca ve Ca/Ti değerlerinde eş zamanlı olarak aynı aralıkta görülen dalgalanmalar, organik verimliliğin kaynağının sadece fitoplanktonlar değil aynı zamanda biyojenik karbonatlar tarafından da desteklendiğini düşündürmektedir. Azalan Br/Ti, Fe/Mn ve TOK oranları, S1 dönemi kesintisinin ortasında geçici bir yeniden havalandırma olayının meydana geldiğini göstermiştir. Aktif yeniden havalandırma oksijenlenmeyi arttırdı ve organik açıdan zengin malzemenin çökelmesini önledi. Paleo-belirteç kayıtlara göre, S1b körfezde G.Ö 7.800 ila 6.100 yılları arasında çökelmiştir. Fe/Mn, Br/Ti ve TOK oranları S1b aralığı boyunca arttı, bu da anoksik derin su koşullarının geliştiğini göstermektedir. Körfezde G.Ö 7.800-6.100 yılları arasında hakim olan sıcak iklim, bu koşullarında fitoplankton seviyelerindeki ani artışla organik üretkenliğin artmasına muhtemelen katkıda bulunmuştur. Bu, artan TOK ve Fe/Mn değerlerinin eşlik ettiği S1b çökelimini desteklemektedir. Ca ve Ca/Ti değerlerindeki devamlı artışlar, Holosen sapropelinin (S1) sonuna doğru TOK değerinin %1 civarında korunması, biyojenik karbonatların organik verimliliğe katkısını düşündürmektedir. Orta Holosen'de (G.Ö 6.100-5.400) S1b ve SMH tabakaları arasındaki Fe/Mn oranının azalması, körfezin derin sularının yeniden oksijenlenme sürecine girdiğini düşündürmektedir. Ca ve Ca/Ti değerlerinde devam eden artış hem kuzey hem de güney bölgelerde artan sıcaklıklara bağlı olarak yeni bir sapropel çökelmesinin başlamasına yol açabilir ve biyojenik kalsit muhtemelen organik üretime katkıda bulunabilir. Bununla birlikte, bu tür bir çökelme, ancak anoksik/suboksik koşulların oluşmasını gerektirecektir. Paleo-belirteç kayıtlara göre, SMH sapropeli, körfezde G.Ö 5.400 ila 3.000 yılları arasında Çökelmiştir. SMH aralığında, anoksik derin su koşullarını gösteren G.Ö 4.200 yılındaki bir düşüşe kadar nispeten yüksek dalgalanan Fe/Mn, Ca/Ti ve TOK oranları gözlendi. Kuşadası Körfezi'nde kısa bir kesintinin ardından SMH aralığındaki organik madde yeniden çökeldi. Körfezde G.Ö 5.400-3.000 yılları arasında hüküm süren sıcak iklim muhtemelen sapropel çökelmesine katkıda bulunmuştur. SMH çökelinin G.Ö 5.400-4.200 aralığı sırasında, K ve Ti değerlerindeki artan dalgalanmalar, Kuşadası Körfezi'ne kırıntılı girdilerin arttığını göstermektedir. Yüksek sedimantasyon hızı ise organik maddenin daha iyi korunmasına yol açtığını göstermektedir. SMH çökelinin erken safhasındaki nispeten yüksek Fe/Mn değerleri, gelişmiş su kolonu tabakalaşmasına yanıt olarak havalandırmanın engellendiğini göstermektedir. Sıcak iklim nedeniyle körfezdeki yüzey suyunun ısınması muhtemelen yüzey yoğunluğunu azalttı, daha derin katmanın havalandırılmasını önledi ve organik maddenin korunmasını teşvik etti. Ca-Sr oranındaki keskin düşüş, erken SMH sapropelin bileşimindeki aragonit seviyesinin hemen hemen karbonata eşit olmasını göstermektedir. Bu, 4,2 bin yıl önce körfezde yüzey suyunun buharlaştığını, tuzluluğun arttığını ve iklimsel kuraklaşmaya kuraklaşmaya doğru bir eğilim olduğunu göstermektedir. SMH'nin ikinci yarısındaki Br/Ti oranına göre (G.Ö 4200-3000), körfezdeki fitoplankton seviyelerindeki artışın muhtemelen yine sıcak ve nemli iklim koşullarında meydana geldiği ve organik verimliliğin önemli ölçüde arttığını gösteriyor. Bu, artan TOK ve Fe/Mn değerleri ile birlikte SMH sapropelin devam eden çökelimini desteklemektedir. SMH'nin ikinci yarısında Ca ve Ca/Ti değerlerinde görülen artış, organik verimliliğin sadece fitoplanktonlar tarafından değil aynı zamanda biyojenik karbonatlar tarafından da desteklendiğini göstermektedir. Körfezde SMH sapropelin çökelmesi sonrasında nispeten düşük Fe/Mn oranı oksijenli derin su koşullarını düşündürmektedir. Sıcak iklim koşulları ve artan nem ile birlikte artan Ca ve Ca/Ti değerleri organik verimliliğin arttığına işaret etmektedir. Ancak bu koşullar denizdeki organik maddenin daha iyi korunmasına yol açmaz.
-
ÖgeTrakya Havzası Uzunköprü güneyinde yer alan taban killerinin jeokimyasal incelemesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-06-09) Atasoy, Mehmethan ; Çiftçi, Emin ; 505171329 ; Jeoloji MühendisliğiYaygın olarak "Nadir Yer Elementleri" (NYE) olarak adlandırılan Lantanit Serisinin (La'dan Lu'ya) on dört doğal elementinin bitümlü kömürlerden elde edilebildiği rapor edilmiştir. Haskin ve Frey (1966). Kömürleşme, NYE'yi parçalara ayıran bir jeokimyasal süreç olarak tanımlanmıştır (Yershov, 1961, Eskenazy, 1978). Finkelman (1978, 1988), kömürlerdeki NYE'nin karbominerit (Mikrolitotipler kil, kuvars ve karbonatlar gibi hacimce %20'ye kadar mineraller veya hacimce %5'e kadar sülfid mineralleri içerebilir. Mineral madde içeriği bu miktarları aşarsa, malzeme kömür ve mineral madde oranlarına bağlı olarak minerit veya karbominerit olarak adlandırılır.) bantlarında kırıntılı NYE-fosfatlar olarak lokalize olduğunu öne sürerken, Yershov (1961) NYE'yi turba aşamasında oluşan organik komplekslere atadı. Dünya'daki bu örneklerine benzer ve sedimanter bir sistem içerisinde çalışılan inceleme alanı Edirne ili, Uzunköprü ilçesi, Maksutlu köyünün yaklaşık olarak 3km güney batısında kalmaktadır. Hedeflenen killere ulaşabilmek adına Maden Tetkik Arama'nın bölgede kömür çalışmaları için hâlihazırda yapmış olduğu sondajlardan 3 adet sondaj seçilmiş ve stratigrafi izlenerek kesilen son kömür tabakasından hemen sonra tabakalanmış olan killerden 1'er metre uzunluğunda karot numuneler alınmıştır. Bölgenin 1/25.000 ölçekli jeolojik haritası hazırlanmıştır. Çalışma alanındaki birimlerin ilişkilerini gösteren genelleştirilmiş stratigrafik kesiti hazırlanmıştır. Bunların yapımında Corel Draw, Mapinfo ve Autocad programları kullanılmıştır. Kil içerisindeki NYE'nin zenginleşmesini belirleyebilmek için alınan karot numunelerden toplamda 11 adet örnekleme yapılmıştır. Seçilen 5 adet numune için ise XRD(X-Ray Diffraction Anlysis: X Işını Kırınım Çekimi) ölçümleri yapılmıştır. XRD yöntemi, her bir kristalin fazın kendine özgü atomik dizilimlerine bağlı X-ışınlarını karakteristik bir düzende kırması işlemidir. Her bir kristalin faz için kırınım profilleri bir nevi parmak izidir ve o kristali tanımlar. Nem oranını istenilen seviyelere çekmek adına 105 ° C'de 24 saat bekletilen numuneler, 100 saniyelik bir sürede Retsch RS200 halka kırıcı ile 75 mikronun altına öğütülmüştür. Bu örnekler XRD için 0,5-10 gramlık kısımlardan rastgele parçacık oryantasyonunu sağlayacak şekilde örnek kabına konulmuş fraksiyonlar üzerinde, İTÜ Jeoloji Bölümü XRD Labaratuvarında, ''Bruker D8 Advance'' model toz X-ışını kırınımı (P-XRD) cihazı kullanılarak, 40 mA ve kV akım ve voltaj yardımı ile Cu Kα ışıması ile filtresiz, 2o2Q/min adım hızıyla, 0o-72o 2Q aralığında, Lynxeye marka dedektör kullanımı ile yapılmıştır. Çekimler sonucunda elde edşlen X-ışını difraktogramları daha sonra, ''Jade 6.5'' veri değerlendirme programı (MDI, Kaliforniya-ABD) yardımı ile ''PDF-2'' veri tabanı kullanılarak çözümlenmiştir. Daha sonra tüm numunelerden ICP-MS yöntemi ile ana, iz element ve NYE analizleri yapılmıştır. Katı örnekler sıvı çözelti haline getirildikten sonra ICP' de iyonlaştırılıp kütle spektrometresine yönlendirilir. Örnek 6000-10.000 ˚K aralığında argon plazması tarafından iyonize edilir. İyonize edilen elementler kütle spektrometresine giderek orada birbirinden ayrılır. Element derişimleri iyon kütle dedektörü tarafından ölçülür. ppt' den ppm' e kadar ölçüm imkânı sağlar. İnceleme alanından alınan örneklerin majör, iz element ve nadir toprak analizleri yapılmıştır. Oluşumun jenetik değerlendirmesi için alınan örneklere ait jeokimyasal veriler kıtasal kabuktaki NYE bolluk oranları ile karşılaştırılmış ve ayırtman diyagramlar hazırlanmıştır. Alınan örneklerin geneline baktığımızda uranyum çoğunlukla kıtasal kabuk bolluk oranı olan 10ppm'in altında değer vermektedir. Önemli bir zenginleşme tespit edilememiştir. ICP-MS sonuçlarına bakıldığında örneklerin genelinde Hafif-NYE'ce zenginleşme izlenirken Ağır-NYE'ce seyrelme tespit edilmiştir. Ek olarak Ed-114-1, Ed-114-2, Ed-114-3 ve Ed-108-1 olarak isimlendirilen numunelerde Toryum oranlarında kıtasal kabuktaki bolluk oranına nazaran yaklaşık 5 kat zenginleşme tespit edilmiştir.