LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Yazar "Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün" ile LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge21. yüzyılda kemanın değer inşası: Goebbels'in Stradivarius'u ve Umut Kemanları Projeleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-13) Karabiber, Halide ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172012 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiBu çalışmada, 21. yüzyılda çalgının yeni bir simgesel anlam kazanmasında etkili olan iki vaka, zenginleştirme ekonomisi yaklaşımı temel alınarak analiz edilmekte, çalgının değerlenmesinin toplumsal inşası, yakın tarihli iki örnek ile ele alınmaktadır. Süreci besleyen sosyokültürel faktörlerin, kemanın değerlilik algısını nasıl şekillendirdiği, bir temsil nesnesi olmasında bu değerlilik algısının rolünün ne olduğu, tarihsel ve kuramsal bir zeminde irdelenmektedir. Keman yapımı ile ilgili literatür incelendiğinde konunun genel olarak tarihsel ve sosyolojik bağlamından yalıtılmış olarak ele alındığı görülmektedir. Nedensel alt metinlerden uzak olarak biçimlenmiş bu literatür, daha çok kemanın biçimsel dönüşümünün tarihine, yahut yapımcıların hayatlarına, stil özelliklerine ve gizemlerine odaklanmaktadır. Keman yapım tarihinin nerdeyse beş yüz yıllık oldukça uzun bir süreci kapsadığı göz önüne alındığında, çalgının gerek sosyal gerek ekonomik konumunu oldukça iyi korumuş olması yanında, sanatsal bir değer inşasının da tespit edilmesi, böyle uzun bir sürecin pek çok etken ile şekillenmiş olabileceği ihtimalini doğurur. Bu nedenle, süreci bütünsel olarak ele almak, çalgının gelişim uğraklarını tespit etmek ve tarihsel koşulları dışlamadan bu uğrakları belirlemek gerekli hale gelir. Çalışma keman yapım tarihinin seyrine bağlı olarak, alanın yapısını sosyolojik bir süzgeçten geçirir ve keman çalgısının, hem sanatsal hem de ekonomik değerinin nasıl oluştuğunu sorgular. Süreci oluşturan toplumsal dinamikler ve aktörler kronolojik olarak sıralanarak analiz edilmeye çalışılır. Aktörler arası ilişkiler ve çalgının değerinin inşa ediliş süreci, farklı dinamikleri, zaman dilimlerini ve aktörleri, çeşitli yönleriyle ele almayı gerektirdiğinden, "değer" teorileri çalışmanın kuramsal temelini oluşturur. Kemanın ilk üretildiği günden bugüne lutiye kimliğinin ve çalgının nasıl algılandığı, nasıl değer kazandığı, bu değerin hangi aktörler aracılığıyla üretildiği, çalgının değerinin toplumsal olarak nasıl inşa edildiği sorularına cevaben, çalışma dört bölümden meydana gelmektedir. Çalışmanın birinci bölümü olan giriş bölümünde genel olarak amaç, hipotezler ve literatür araştırması, çalışmanın dayandırıldığı kuramlar hakkında bilgi verilmiştir. Çalışma kemanın sanatsal ve ekonomik değerinin toplumsal inşasının izini sürmeyi amaç edinir. Sürecin nasıl ve hangi koşullarda biçimlendiği ve kemanın bir temsil nesnesi olmasına varan noktada hangi aktörlerin hangi rolü oynadığı, çalışmanın temel sorularıdır. Ayrıca bu çalışma, hem ulusal hem de uluslararası literatüre, keman yapımcılığını sosyokültürel açıdan ele alan bir kaynak olarak katkı sağlamayı amaç edinir. Çalışmanın temel hipotezi, kemanın üretildiği ilk tarihlerden bugüne çeşitli biçimlerde değerlendiği ve bu değerlenmelerin tek bir sebebe değil, farklı pek çok aktöre bağlı olduğudur. Bu aktörlerin oluşturduğu bir ilişki ağı da, bu değerlenmeye zaman zaman etki eder. Çalışma aynı zamanda, kemanın öncüllerinin yapısal özelliklerinin yanı sıra simgesel özelliklerini ve alımlanış biçimlerini miras almış olabileceğini, bu çalgılar daha kullanışlı hallerine evrildiklerinde, bu mirastan izler taşıyor olabileceklerini iddia eder. Konuyu doğrudan ele alan herhangi bir Türkçe ya da yabancı kaynak olmamakla birlikte, Murat Küçükebe'nin Geçmişin yeniden inşası: günümüz Cremona yapımcılığında otantisite ve mesleki örgütlenme isimli doktora tezi, çalışmanın önemli kaynaklarından birisidir. Japon müziği üzerine araştırmalar yapan akademisyen Margaret Mehl tarafından yazılan blog yazıları ve Carla Shapreau'nun Strad dergisinde yer alan The Stolen Instruments of the Third Reich isimli makalesi ise Antonio Stradivari'nin 2. Dünya Savaşı'nda bir propaganda nesnesi olarak Goebbels tarafından araçsallaştırılması ile ilgili temel kaynaklardır. Matej Santi'nin Musicologica Austriaca: Journal for Austrian Music Studies dergisi özel sayısında yayınlanan Inventing the Italian Violin Making "Tradition": Franjo / Franz / Francesco Kresnik, a Physician and Violin Maker, as Its Key Figure in a Fascist Environment, Exploring Music Life in the Late Habsburg Monarchy and Successor States isimli makalesi ise Cremona uyanış projesinde Stradivari üzerinden biçimlendirilen gelenek inşası sürecini aydınlatan diğer bir önemli çalışmadır. Stoeving'in The Story of Violin ve Stowell'in The Cambridge companion to the violin isimli kitapları, çalışmanın keman tarihi ile ilgili önemli kaynaklarındandır. Becker'ın Sanat Dünyaları ve Zennet'in Zanaatkar adlı yapıtları ise çalışmanın keman yapımcısının kimliğini net bir biçimde tanımlayabilmesine imkan sunar. Hülya Biçer Olgun'un Çağdaş Sanatın Toplumsal İnşası- Sanat Eserinin Değerinin Sosyolojik Oluşumu isimli yapıtı ise çalışmanın kavramsal bir zemine oturtulabilmesini sağlayan rehber kaynaklardan biridir. Luc Boltanski ve Arnaud Esquerre'nin zenginleştirme ekonomisi yaklaşımını açıkladıkları makaleler ile Pierre Bourdieu'nun pek çok yapıtı, çalışmanın kavramsal temelinin dayanağı olan kaynaklardır. Çalışmanın kuramsal ve kavramsal dayanaklarını, Pierre Bourdieu'nün sermaye-alan teorisi ve Boltanski&Arnaud Esquerre'in zenginleştirme ekonomisi yaklaşımları oluşturur. Çalışmanın ikinci bölümünde ise kemanın tarihsel seyri incelenmekte, keman yapımcılığının gelişim evreleri üzerinde durulmaktadır. Bu bölüm, bir ön tarih araştırması olup, Avrupa'nın yaylı çalgıları toplumsal açıdan nasıl konumlandırdığını anlamak, kemanın evrimsel sürecinde bu alımlanışın rolünü doğru tespit etmek bakımından önem taşır. Yaylı çalgıların evriminin izini sürmenin oldukça zor bir süreç olduğunu ve konu ile ilgili kesin bir yargıya varmanın mümkün olmadığını belirtmek gerekir. Yine de yakın tarihten geriye doğru gidildiğinde, her bir yaylı çalgının, öncüllerinin belli başlı yapısal özelliklerini taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu bölümün birinci kısmında, kemanın öncüllerinin toplumsal konumu, sembolik özellikleri ve keman ile benzeşen yapısal özellikleri hakkında bilgi verilmektedir. Rebek, fidel ve kol liri çalgılarının incelendiği bu bölüm bir ön tarih araştırması olup, bu dönemi anlayabilmek, çalgıların ve yapımcılarının dönemsel konumunun ileriye dönük etkilerini doğru analiz edebilmek açısından önemlidir. 1500'lü yılların öncesini anlatan bu birinci kısım, kemanın ve keman yapımcılarının ilk üretim yıllarında alanı nasıl bir bilgi ve anlam aktarımıyla oluşturduklarının cevabını ararken, öncüllerinden miras aldıkları sermayelerin niteliklerini de tespit etmeye çalışır. Bu bölümde, bu çalgıların taşıdığı sembolik anlamlar ikonografik örnekler üzerinden incelenmiş ve çalgıların kültürel konumlarının kemanın değerlilik algısını etkilemiş olabileceği sonucuna varılmıştır. Bölümün "Keman Sonrası Dönem" başlıklı ikinci kısmında ise kemanın tarihsel anlatısına yer verilmiş, İlk üretimi itibariyle sahip olduğu konum, ilk keman lutiyeleri ve Cremona keman yapım geleneğinin taşıyıcıları, çalgının yaşadığı yapısal değişme ve çalgının ilk üretiminden günümüze kadar geçirdiği yapısal değişimi, toplumsal olaylar ve müziğin gelişimiyle ilişkisi, kuramsal dayanağı bağlamında incelenmiştir. Bu kısımda kemanın değerlenmesinde etkili olan her bir öğe, kısaca anlatılmaya çalışılmıştır. İtalyan keman yapım geleneğini oluşturan öncü isimler, Cremona keman yapımı geleneğinin oluşum süreci ve süreci etkileyen toplumsal dinamikler; besteciler, müzisyenler, koleksiyonerler, Cremona'da okullaşma süreci, yardımcı konu ve aktörler bu bölümün konusudur. Değer üretici aktörlerin tespitini kronolojik bir sıraya oturtmak, aktörler arasındaki bağlantıyı, ilişki biçimlerini tespit edebilmek açısından önem taşımaktadır. Tezin üçüncü bölümü, kemanın değerinin toplumsal olarak inşa ediliş sürecini, birbiri ile bağlantılı iki vaka örneği ile ortaya koyar. Bu vakalar Goebbels'in kemanı ve Umut kemanları isimleriyle ele alınır. Goebbels'in kemanı bölümünde, İkinci Dünya Savaşı döneminde, Nazi Almanyası'nın el koyduğu çalgılar ve Stradivarius olduğu iddia edilen bir kemanın, Goebbels tarafından propaganda malzemesi olarak kullanılması ele alınırken, Umut kemanları vakasında, bahsedilen süreçte yağmalanmış çalgıların bazılarının hayata döndürülmesi ve bu çalgılar özelinde, sembolik ve ekonomik bir değerlenmenin ortaya çıkışı konu edilir. Tezin dördüncü bölümü ise sonuç bölümüdür. Bu bölümde, çalışmanın bulgularına ve vardığı sonuçlara yer verilmiştir. Kendi dönemlerinde dini birer motif olarak iş görmekte olan kemanın öncüllerinin, ikonografik örnekler ve mezamir yoluyla, dünyevi olan ile uhrevi olan arasında bağ kuran birer sembol olarak araçsallaştırıldığı sonucuna varmıştır. Kemanın öncüllerinden aldığı miras, sadece yapısal ortaklık değil, aynı zamanda çalgıların bu algılanma biçimi ve sembolik değeridir. Çalgının zaman zaman bu sembolik değerinin hatırlatıldığı politik bir araçsallaştırma ile, yeni sembolik anlamlar edindiği tespit edilmiştir. Diğer yandan temel değer belirleyicisi başlangıçta üretici, besteci ve müzisyenler iken, Sanayi Devrimi ve II. Dünya Savaşı gibi toplumsal dönüşümün güçlü olduğu dönemlerde, alana yeni eyleyiciler (sermaye sahipleri) dahil olmuştur. Bu eyleyiciler değer üretici özneler olarak çalgıya, çalgının estetik, sembolik, politik ve ekonomik değerlenmesini biçimlendiren yeni roller atfetmiştir. Ayrıca Stradivarius'un çalgının ayrıcalıklı konumunu şekillendiren değer üretici öznelerden biri olduğu, fakat bunun salt yeteneği ile ilişkilendirilerek açıklanamayacağı sonucuna varılmıştır. Üstün insan kavramının "üstün ırk" kavramına evrildiği noktada, Stradivari'nin II. Dünya Savaşı sürecinde Nazi Almanyası'nda ve hemen öncesinde Benito Mussolini liderliğindeki Ulusal Faşist Partinin iktidara gelmesi ile İtalya'da, bu kavramı pekiştiren ve halk gözünde estetize eden araçlardan birisi olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Bu araçsallaştırmanın çalgının küresel ekonomik değerini etkileyen değer üretici unsurlardan biri olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca, bir hikaye anlatıcı olarak Amnon Weinstein ve Umut Kemanları Projesi'nin, II. Dünya Savaşının yağmalama ekonomisinin sonuçlarını vurgulayan yeni bir sembolik değer yarattığı düşünülmektedir. Keman bu proje ile Yahudi toplumu için tarihe tanıklık eden somut bir kültürel varlık olarak, yeni bir anlam kazanırken, proje içerisinde yer alan çalgılar, koleksiyon biçimi ile ekonomik bir değerlenme potansiyeli de taşır hale gelmişlerdir.
-
ÖgeKemal İlerici Mektupları ve Türk müzik modernleşmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-26) Pelen, Semih ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; Bayraktarkatal, Ertuğrul Melik ; 414162004 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürkiye'de 'modernleşme' sözü, geleneksel toplum anlayışından koparak Avrupa'yı esas alan bir toplum anlayışına geçmeye, yani mod değişikliğine işaret etmektedir. Osmanlı-Türk toplumunda modernleşme, medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilip gözetilmemesine bağlı olarak tarihsel süreç içerisinde iki farklı şekilde ele alınmıştır. Bazı tarihçilere göre Atatürk inkılaplarına kadar olan süreçte medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilerek, modernleşme yalnız teknikte ve usûllerde arzulanmıştır. Buna göre Atatürk ile beraber ise böyle bir ayrımın gözetilmediği topyekün bir değişmenin uygulamaya konulduğu kabul edilir. Kemal İlerici'nin hayatına bakıldığında ise kişliğinin şekillendiği çocukluk ve gençlik yıllarının, çoklu düşünce ortamının etkilerinin yoğun hissedildiği bu geçiş süreci ile kesiştiği görülmektedir. Bu sebeple, İlerici'nin söylemlerinde olduğu gibi en bilinen eseri olan 'dörtlü armoni' sisteminde de bu dönemin izlerini görmek mümkündür. İlerici'nin armonik sistemi, müzik reformu konusunda ileri sürülmüş arzulardan biri olan 'Türk müziğinin kendi bünyesinden türetilecek bir çok seslilik' anlayışının ilk kez sistematik bir biçimde vücut bulmuş halidir. Dolayısıyla bu sistem sadece Türk müziğine kendi bünyesinden çıkmış bir armonik yapı kazandırmak konusunda ilk kez somut ve sistematik bir yöntem önermiş olmasından değil, birçoğu İlerici'nin öğrencisi olmuş kuşak bestecilerinin eserlerine kaynaklık etmiş olduğu gerçeği ve bunun Türk müzik yaşamının şekillenmesindeki etkileri bakımından da önem taşır. Bu açıdan, böyle bir armonik sistem icadını hazırlayan toplumsal koşulların aydınlatılması, Türk müzik modernleşmesi sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi ile çift yönlü bir ilişki içerisindedir. Kemal İlerici'nin –gerek müzik gerekse müzik dışı konuları içeren– çeşitli isimlerle birçok mektuplaşmasının olduğu ve bu mektupların önemli bir bölümünün onun tarafından not defterlerine, nispeten daha küçük bir kısmının ise folyo kağıtlara kopya edilmiş olduğu görülmektedir. Bu mektuplar arasından çalışmada kullanılmak üzere seçilenler tasnif edilerek özetlerine yer verilmiş, yapılan ön inceleme sonucunda ise İlerici'nin, söylemlerinde sıkça ikili zıtlıklardan yararlanmış olduğu gözlemlenmiştir. Bu durumun ise, eskilerin 'hikmet-i vücut' olarak adlandırdığını söylediği 'varoluş nedeni'nin onun tarafından 'zıtlık kanunu' olarak yorumlanmış olması ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre hayat eşit olmayan iki zıttın mücadelesidir ve bu yasa her alanda hüküm sürmektedir. Diğer bir deyişle, hayattaki hareketi ve ilerlemeyi meydana getiren, zıtların mücadelesidir. İlerici'nin hayat felsefesinin merkezinde yer aldığı anlaşılan bu zıtlık düşüncesinin, en önemli eseri olan armonik sisteminin çıkış noktasını oluşturduğu gibi ona meşruiyet kazandırma yolunda verdiği mücadelenin de temel gerekçesini oluşturduğu anlaşılmıştır. Yürütülen söylem analizi ile onun zıtlıklarla kurduğu bu ilişkinin derinine inilerek işaret ettiği saklı anlamlara ışık tutulmuş; böylece, Türk müzik modernleşmesi süreci içerisinde Kemal İlerici'nin durduğu özel konum ortaya çıkartıldığı gibi bu süreçte yaşananlar da farklı bir açıdan ele alınmıştır.
-
ÖgeKültürlerarasılık ekseninde Nevbet-i Müretteb'in farklı coğrafyalardaki izleri üzerine bir inceleme(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-11) Alemli, Ali İhsan ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172009 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürk müzik kültürü tarihinde müziğin sistematik yapısında zaman zaman çeşitli değişmeler meydana gelmiştir. Uzun bir süreç içerisindeki bu değişmeler Türk müzik kültürünü şekillendirmiş ve bugünkü hâline büründürmüştür. 10. yüzyılda sesin oluşumunu cisimlerin birbirlerine vurulmasıyla ifade eden Farabî, Horasan Tanburu üzerinde 17'li ses sistemini kurmuştur. Sonraki dönemlerde bu ses sistemi, Urmevî, Merâgî, Yusuf Kırşehrî, Hızır bin Abdullah gibi müzik nazariyatçılarının eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Farklı dönemlerde ve coğrafyalarda bu sistem temelinde çeşitli tür ve formlar ortaya çıkmıştır. Makam müziği tarihinde uzun yıllar etkin olan ve müzik çevrelerinde gerek bestelenişi gerekse de icrasıyla itibarlı bir yere sahip olan 'nevbet-i müretteb' de bunlardan biridir. 'Nevbet-i müretteb', önceleri dört bölümden oluşmuş daha sonra Abdülkādir Merâgî'nin beş bölüm olarak bestelediği; bazı müzikologların bir çeşit 'süit'e benzettiği bir müzik türüdür. Bu müzik türünde dikkat çeken temel özellikler bölümlerin tek makamda bestelenmiş olması ve icranın ağır tempodan başlayarak gitgide hızlanan bir yapı sergilemesidir. Özellikle 15. yüzyıl 'edvâr' kitaplarında detaylı teorik açıklamalarına rastlanan 'nevbet-i müretteb', İran ve Anadolu yazılı müzik kaynaklarında saray ve çevresinden ilgi gören son derece itibarlı bir müzik türü olarak ele alınmıştır. Anadolu'da müzik teorisi alanında yazılmış ilk eser olan Yusuf Kırşehrî'nin 'edvâr' kitabında kısmen; yine çağdaşı olan Abdülkādir Merâgî'nin Câmiu'l-elhân, Makāsıd'ül-elhân ve Fevâid-i aşere adlı eserlerinde geniş açıklamaları olan ancak bir ezgi örneği bulunmayan 'nevbet-i müretteb'e; 'metinlerarası ilişkiler' neticesinde farklı yazarların eserlerinde de rastlanmaktadır. Tez çalışmamızda Seyyid Şerîf Cürcânî, Yusuf Kırşehrî, Abdülkādir Merâgî, Benâi, Hızır bin Abdullah, Alişah bin Hacıbüke, Seydî ve Necmeddin Kevkebî'nin eserlerindeki 'nevbet-i müretteb' açıklamaları 'metinlerarasılık' yaklaşımıyla irdelenmiştir. 'Nevbet-i müretteb'in 16. yüzyıla kadar saray ve müzik çevrelerinde rağbet görmesine karşın, 16. yüzyıl itibarıyla adından söz edilmemesi bu tezin ana problemini oluşturmaktadır. Elimizde bulunan kaynaklarda 'nevbet-i müretteb'in sadece teorik bilgilerine ulaşılabilirken bazı güfte mecmualarında da 'nevbet-i müretteb' bestelerinin sözleriyle birlikte makam ve usûlleri hakkında bilgi sahibi olunmaktadır. Günümüzde sadece teorik bilgilerine sahip olabildiğimiz 'nevbet-i müretteb'in elimizde bir nota örneği bulunmamaktadır. Yapılan bu tez çalışmasına temel teşkil edecek sorular şunlardır: 'Nevbet-i müretteb'in tarihsel süreç içinde ortaya çıkışı, serüveni ve değişmesiyle birlikte farklı kültürlerdeki yansımaları ne şekilde meydana gelmiştir? Çeşitli 'edvâr' kitaplarında teorik açıklamaları olan; çeşitli güfte mecmualarında güfte, makam ve usûlleri hakkında bilgiler olan 'nevbet-i müretteb' yeniden canlandırılabilir mi? Bu tez çalışmasında temel olarak 'karma yöntem' araştırmaları çerçevesinde, kaynaklardan bilgi tarama, sınıflandırma, elde edilen bulguların sistemleştirilerek sunulması ile 'nitel araştırma yöntemi' kullanılmıştır. Yine bu çalışmada 'nevbet-i müretteb'in farklı kültürlerde nasıl bir değişime uğradığının 'kültürlerarasılık' ve 'metinlerarasılık' kavramları açısından değerlendirmeleri yapılmıştır. 'İlişkisel araştırma teknikleri' ve 'nedensel karşılaştırma araştırma teknikleri'nin de öne çıktığı bu çalışmada 'nevbet-i müretteb' türüne tarih, müzikoloji, edebiyat ve sosyoloji alanları çerçevesinde disiplinlerarası yaklaşılmıştır. Bu araştırma sonucunda 'nevbet-i müretteb'in kültürlerarası etkileşimler neticesinde bir değişmeye uğradığı tespit edilmiştir. Bu değişmeler, geniş bir coğrafyaya yayılarak farklı kültürlerde farklı isimlerle karşımıza çıkmaktadır. 'Nevbet-i müretteb'; Mağrip ülkelerinde 'nuba', 'al ma'luf', 'al-âla', Türkiye'de 'fasıl', Suriye ve Mısır'da 'vaslah', İran'da 'destgâh', Azerbaycan'da 'mugam', Özbekistan ve Tacikistan'da 'makam' (şeşmakam), Malezya'da 'nobat', Doğu Türkistan'da 'mukam' olarak kendini gösterir. 'Nevbet-i müretteb'in çıkış noktası için, bahsi geçen türlerin en eskisi olarak yazılı kaynaklarda 8. ve 9. yüzyıllarda karşılaştığımız 'nuba'yı göstermek mümkündür. Ayrıca tez çalışmamızda Nuruosmaniye Kütüphanesi 3135 numaralı güfte mecmuasında güftesi bulunan Abdülkādir Merâgî'nin 'kûçek makamı'ndaki 'nevbet-i müretteb' eseri 'sakîl-i evvel usûlü'yle yeniden bestelenmiştir. Bu beste denemesinde kullanılan 'kûçek makamı', son zamanlarda besteciler tarafından tercih edilmemiş; yine kullanılan 'sakîl-i evvel usûlü' de tamamen unutulmuş bir usûldür. Bu deneme, tarihî müzikoloji çalışmalarında nota örneği bulunmayan eserlerin; eldeki veriler ışığında yeniden canlandırma yöntemiyle vücuda getirilmesi için bir zemin hazırlayabilir. Bu tez çalışmasının eksenini oluşturan 'nevbet-i müretteb' müzikolojik olduğu kadar toplumsal etkilerle de çeşitli kültürlerde farklı isimlerle varlığını sürdürmüştür. Bu etkilerin, toplumun her kademesinde gerek iktidar çevresinde gerekse de halk içinde çeşitli yansımaları olmuştur. Bu araştırmada 'nevbet-i müretteb'; farklı coğrafyalarda girdiği reaksiyonlar sonucu uğradığı değişmelerle müziğin hem etkileyen hem de etkilenen bir olgu olduğunu bize göstermektedir. "Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak istiyorsanız müziğine kulak veriniz." diyen Konfüçyüs ve "Müzik ileriyi görür." diyen Jacques Attali müzik ve müziğin toplumsal bağlarını tek cümleyle özetler.
-
ÖgeOn beşinci yüzyıl edvar yazarlarının metinlerinde müzik ve kozmogoni ilişkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-04-05) Çiçek, Doğuş ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414162002 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiOn beşinci yüzyıl edvar kitapları, bulundukları dönemin tarihsel olarak çok daha öncesine dayanan kaynaklardan yüzyıllar boyunca yapılan çevirilerin bir uzantısı olarak karşımıza çıkarken, içerdiği çeşitli pasajlarla dönemin bilme biçimine uyumlu özgün ifadelere de yer vermektedir. Mevcut çalışmamızda bu eserlerin, dönem yazarlarının evreni algılayış biçimini anlamamıza ve kullandıkları yazı dilini anlamlandırmamıza yarayacak pasajları izole edilmiş ve bu pasajlar üzerinden metin temelli bir anlam araştırması yapılmıştır. Müzik teorisini odak noktasına oturtmasına rağmen bilimsel bilgi olarak isimlendirebileceğimiz müspet yapıları, kültür ve algılayış gamının tam ters yönündeki dogmatik hermetisizm ile bağdaştıran metinlerin özellikle belirli yazarların elinden çıkmış olması, bu alimlerin ifade yöntemlerini diğerlerinden ayrıştırarak mercek altına alma gerekliliğini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarları, günümüzde genel kanı itibarıyla "ilim erbabı" ve "iş erbabı" olarak iki temel sınıfa ayrılsa da bahsi geçen iki kategorinin geçirgenlik emareleri gösterdiğini ifade etmek yerinde olacaktır. Müspet açıklayıcılık ile aktarım yapan edvar yazarları, müzik teorisini net bir dil kullanarak ve neden/sonuç ilişkileri temelinde okuyucunun aklında adeta gerçekçi bir tablo çizercesine kaleme alırken, mistik bir ezoterizmi benimseyen edvar yazarları, gerek çevirisini yaptıkları hermetik temelli metinlerin, gerekse dönemin bilme biçiminin getirisi olan enformasyonun sorgulamasını yapmadan, didaktik ve dogmatik bir üslupla eser vermiştir. Esasen temelde açıklanmaya çalışılan konu -müzik- sabit kalmak üzere yazarların seçtiği ifade biçemleri dönemlerinin evreni anlamlandırma alışkanlıklarıyla paralellik gösterdiği için bu tip sınıflandırmaların, araştırma konusuna uzak bir tarihten bakan araştırmacılar tarafından anlamlandırma yöntemlerinde araç olarak kullanılmaktadır. Çeşitli dönemlerin evren modeli ve yaratılış mitolojilerinin ilmî çalışmalara sirayet etmesi, varoluşu anlamlandırmaya çalışan, felsefeye komşu zihinsel egzersizlere sebebiyet vermektedir. İrfan alanlarının, yaratılışın temel direklerini açıklayıcı unsurlar olarak kullanması sonucunu doğuran bu düşünme şekli zaman içinde çeşitli suretlere bürünebileceğinden, bu suretlerin özündeki düşünme alışkanlıklarının mümessili olan alimler de belirli fikrî cephelerde yerleşik olarak algılanabilmektedir. Lakin bu değişimler ani sıçramalar şeklinde değil kademeli gerçekleştiği için çeşitli cephelerden beslenerek söylemde geçirgenlik sağlayan ara durakların mevcudiyetinden bahsetmek mümkün olabilmektedir. Bu nedenle on beşinci yüzyıl edvar yazarlarını ilim ve iş erbabı şeklinde katı bir ayrıma tabi tutmak yerine mevcut tezde söylem farklarının belirginliği ön plana çıkarılmakta, bu sayede fikrî cepheler arasındaki geçirgenlik olasılığı tamamıyla göz ardı edilmemektedir. Tezde on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının büyüteç altına alınmasının nedeni, bu metinlerin dönemin bilme biçimini ve müzik ile evren anlayışının tümleşik bir yapı olarak kabul edildiğini net bir biçimde açıklıyor oluşudur. Çalışmanın üzerine yükseldiği altı edvar kitabı, Seydî'nin El-Matlâ'sı, Yusuf bin Nizameddin Kırşehrî'nin Risale-i Edvar'ı, Ahmedoğlu Şükrullah'ın Risale Min İlmi'l-Edvar'ı, Kadızâde Tirevî'nin Risale-i Musikî'si, Hızır bin Abdullah'ın Kitabü-l Edvar'ı ve son olarak her ne kadar müzik teorisini dairelerle anlatmış olmasa da hermetik ifadeler barındırması ve kozmogonik bakışının diğerleri ile paralellik göstermesi sebebiyle Bedr-i Dilşâd'ın Muradnâme'sidir. Yukarıda listelenmiş olan eserlerin müzik ve kozmogoni içeren pasajları tez içinde izole edilmiş biçimde okuyucuya sağlanmıştır. Elde edilen bu varaklar üzerinde yorumlanan pasajlar işaretlenmiş ve çeviri yazı şeklinde sunulmuştur. Alıntılanan varakların altına eklenen çeviri yazıların kaynağı, her edvar kitabı için açılan hususi başlıklar altında belirtilmiştir. Tezin odak noktası edvar kitaplarında mevcut kozmogoninin kökeni olduğundan çevriyazılar alıntılanırken orijinal kaynağındaki transkripsiyon alfabesi kullanılmamıştır. Bunun yerine, anlamı etkileyeceği ya da telaffuz hatası nedeni ile yanlış yorumlanabileceği düşünülen makam, perde, müellif ve eser isimler gibi kelimelerde telaffuzu yönlendirerek okumayı kolaylaştırılacak tadilatlar gerçekleştirilmiştir. Çeviri yazıları alıntılanan varaklar belirli kuram ve kavramlar temel alınarak yorumlanmış ve bu sayede metin üzerinden anlamlandırma yoluna gidilmiştir. Bu işlem sırasında günümüzün evren anlayışı ile kıyaslamadan ve bu bakış açısı ile bir yargıya varmaktan kaçınan ve dönemin bilme biçimini, bilimsel bir ilerleyişin o günkü fotoğrafı olarak ele alan bir üslup benimsenmiştir. Episteme (bilme biçimi), işlevselcilik ve hermetik açıdan değerlendirilen pasajlar aynı zamanda kendi dönemlerinden çok daha önce kaleme alınmış eserlerin içerik ve üsluplarıyla metinler arası bir karşılaştırma ile gerek coğrafi gerek kültürel açıdan konumlandırılmıştır. Edvar kitapları günümüzde genellikle bulundukları dönem ve yazarın özgün tutumunu yansıtan ögeler olarak değerlendirilmekte ve bu değerlendirme şekli ile kıskaca alınan edvar kitapları, gerçekte izini taşıdıkları kültür ve tarihsel birikimden ayrıştırılmaktadır. Tezin amacı, daha önce belirtilmiş olan karşılaştırmalar ve anlamlandırmalar üzerinden edvar kitaplarındaki metinlerin esasen çok daha geniş bir coğrafya ve çok daha çeşitli kültürel cephelerin kümülatif bir çalışması olarak görülmesini sağlamaktır. Bu sayede mistik ezoterizmi benimseyen on beşinci yüzyıl edvar yazarlarının eserleri, sadece bulundukları coğrafyanın entelektüel zenginliği olarak kültürel bir fanus içinde hapsedilmek yerine, Anadolu topraklarında da mirasçısı olduğumuz insanlık tarihinin mihenk taşlarından biri olarak kadim uygarlıkların ve ardından bizlerin omuzları üzerinde yükselmeye devam edecektir. Bahsi geçen konumlandırma sonucunda edvar kitapları üzerinde üretilen bu yeni bakış açısı ile sorulabilecek yeni sorular ve açılacak yeni araştırma alanları hem daha geniş hem de daha sağlam bir temel üzerine inşa edilebilecektir.