LEE- Restorasyon Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Yazar "Almaç, Umut" ile LEE- Restorasyon Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeBakırköy Meryem Ana Rosario (Notre Dame Du Rosaire Paroisse) kilisesi koruma projesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-24) Yalçınkaya, Kübra ; Almaç, Umut ; 502151211 ; RestorasyonTez çalışması kapsamında, İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, Sakızağacı Mahallesi, 26 ada 29 parselde yer alan Meryem Ana Rosario (Notre Dame Du Rosaire Paroisse) Kilisesi ve kilise ile aynı parselde yer alan kagir apartman (lojman) ve müştemilat yapılarının mevcut durumlarının saptanması için belgeleme çalışması yapılmıştır. Koruma önerileri ile de kilise ve kâgir lojman yapıların yaşamlarına devam ederek gelecek nesillere aktarılması hedeflenmiştir. Aynı parselde yer alan mevcut durumda metruk durumda bulunan ahşap lojman yapısı çalışma kapsamına dahil edilmemiştir. Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 31.01.1986 tarih ve 1775 sayılı kararı ile kilise tescil edilmiştir. İstanbul VII Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 09.11.2010 tarih ve 359 sayılı kararı ile kilisenin koruma gurubu "I" olarak belirlenmiş, kagir lojman yapısı korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiş ve koruma gurubu "II" olarak belirlenmiştir. Kilise yapısı; Neo-Barok cephe mimarisi, giriş kapısının her iki yanında yer alan iyon başlıklı pilastrların üzerinde yükselen üçgen alınlığı, alınlığın ortasındaki Dominiken Tarikatı simgesi, saçak silmesi üzerinde yer alan büyük üçgen alınlığı ve ortasındaki dairesel penceresi, Latin haç plan şeması, haç kollarının kesişiminde iç yüksekliği 20.48'm olan kubbesi, kubbe kasnağı üzerindeki on adet kemerli penceresi, tavanlarında yer alan çeşitli geometrik form ve renklerden oluşan kalem işleri, kalem işleri üzerindeki kabartma motifleri, pandantiflerin üzerinde yer alan aziz betimlemeleri, batı beden duvarında yer alan yan sunağındaki Aziz Joseph ve Çocuk İsa tasvirinin yer aldığı tablosu, doğu beden duvarında yer alan yan sunağındaki Sacre Coeur de Jesus tablosu ve ana sunağında yer alan ve kilisenin kuruluşuna esas olan Tespihli Meryem Anayı tasvir eden 1886 tarihli ve Consoli Pinse imzasını taşıyan tablosu, presbiterium mekanını örten yarım kubbe üzerindeki duvar resimleri gibi sahip olduğu tarihi, mimari, yapım tekniği, sanatsal simgesel ve estetik özellikleri açısından bulunduğu bölgedeki diğer yapılardan farklılaşmıştır. İstanbul 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 2010 yılındaki tescil kararı ile de devlet malı niteliği taşıyan ve koruma altına alınan yapılardan olmuştur. Bu çalışma ile kilise, kagir lojman ve müştemilat yapılarının; mevcut durumlarının tespiti için rölöve çizimleri, özgün durumlarının tespiti için restitüsyonları ve restitüsyonları esas alan koruma ve müdahale önerilerini içeren restorasyon projeleri hazırlanmıştır. Yapıların yer aldığı Bakırköy ilçesi tarihte önemli bir yere sahiptir. Bu yerleşim yerinin bilinen ilk ismi Latincede yedinci manasına gelen Septemon'dur. Bizans döneminde ise yedinci anlamına gelen Hebdomon ismi kullanılmıştır. Bölgenin geçmişi büyük Roma İmparatorluğuna kadar gitmektedir. Bilinen ve önemli bir yer halini alması ise Bizans'ın ilk dönemi İmparator I. Konstantinos ile olur. Bu dönemde mimarisi ile dikkat çeken köşkler, saraylar, sarnıçlar gibi birçok anıtsal ve sivil mimari örneği ile bölge ön plana çıkmıştır. Latin işgali ile Hebdomon talan edilmiş ve önemini yitirerek Uzak Köy anlamına gelen Makri Hori olarak anılmıştır. 1925 yılından sonra Makri Köy Bakırköy olmuştur. Bakırköy bölgesi, geçmiş ile günümüz arasında, sosyal, kültürel ve dini değerler açısından önemli bir bağ oluşturmaktadır. Sakızağacı Mahallesi de bu bağı bünyesinde barındırdığı tescilli sivil yapı örneklerinin yanı sıra anıtsal bir mimarlık örneği olan Meryem Ana Rosairo Kilisesi ile sağlamaktadır. Bu kilise Dominiken cemaatine ait günümüze kadar ayakta kalan 3 Latin Katolik Kilisesinden birisidir. 19. yüzyılın ikinci yarısında inşasına başlanan ve yapımı üç yıl süren kilisenin mimari Cristo Goccio'dur. Kilise günümüzde Dominikenlere ait bir cemaat kalmadığı için Süryaniler tarafından kullanılmaktadır. Çalışma kapsamında 7 ana başlık oluşturulmuştur. Giriş bölümünde, çalışma yönelik incelenen kaynakların neler olduğu, tezin amacı, kapsamı ve yöntemi hakkında bilgiler verilmiştir. İkinci bölümde, kilisenin bulunduğu Sakızağacı Mahallesi ve yakın çevresi anlatılmıştır. Kilise ile aynı adada yer alan diğer yapıların kat sayıları, fonksiyonları, konumlanma şekilleri ve Sakızağacı Mahallesinde yer alan yeşil alanlar hakkında bilgiler verilmiştir. Bakırköy İlçesi ve Sakızağacı bölgesinin yapı ölçeğinde geçmişten günümüze gerçekleşen değişimine kısaca değinilmiştir. Üçüncü bölümünde, geçmişte kalabalık bir cemaatin oluşturduğu, günümüzde ise az sayıda kişiden oluşan Dominiken tarikatına ilişkin; cemaatin oluşma süreci, kuruluş amaçları, nasıl ve kim tarafından kurulduğu, İstanbul'da hangi tarihten bu yana varlıklarını sürdürdükleri, İstanbul'da hangi kiliselere sahip oldukları gibi çeşitli bilgilere yer verilmiştir. Bu bölüm Galata Santi Pietro ve Paolo Kilisesi ve Yedikule Notre Dame de L'Assomption Kilisesi olmak üzere iki alt başlık altında incelenmiştir. Bu alt başlıklarda kiliselerin inşa tarihleri, mimarları, plan şemaları, cepheleri, bulundukları parsel içinde nasıl konumlandıkları kısaca anlatılmıştır. Dördüncü bölümde, Meryem Ana Rosairo Kilisesi ile onunla aynı parselde yer alan kagir apartman (lojman) ve de müştemilat yapısının; tarihçeleri, mülkiyet durumları, parsel içindeki konumları, yapılara yönelik alınan kurul kararları, bürokratik süreçler, yapılarda ne tarz onarımlar yapıldığı, basit onarım yapılıp yapılmadığı vb. bilgilere yer verilmiştir. Bu bilgiler dışında yine bu bölümde kilise kompleksinin mimari özellikleri; plan özellikleri, cephe özellikleri, strüktür özellikleri (duvarlar, döşeme ve merdivenler, sütunlar, örtü sistemi) mimari elemanlar (kapılar, pencereler), yapının dekoratif öğeleri (iç mekân, tablolar, duvar resimleri, liturjik öğeler) şeklindeki alt başlıklar ile açıklanmıştır. Ayrıca yapıda doğal yoldan gelişen ve bir müdahale sonucu oluşan hasarların neler olduğu açıklanmıştır. Söz konusu hasarların analiz paftalarına, hangi yöntemler kullanılarak işlendiği ifade edilmiştir. Yapıdaki hasarların; strüktürel, insan kaynaklı ve de malzeme bozulmaları şeklinde üç ana başlık altında ele alındığı ve söz konusu hasarların yapılardaki yerleri açıklanmıştır. Beşinci bölümde, parselde yer alan yapıların rölöve çizimleri ile restitüsyon çalışmasına esas olan; eski tarihli bilgi ve belgelerin, hava fotoğraflarının, yapıların üçüncü boyutlarına ilişkin elde edilen eski tarihli fotoğrafların, eski haritaların, kilisenin eski pederi Luca Refatti ve kâgir apartman yapısının eski sakini olan Jak Sak ile yapılan kişisel görüşmelerden elde edilen bilgilerin tamamı karşılaştırılarak yapılara yönelik bir restitüsyon önerisi hazırlanmıştır. Bu öneri hazırlanırken restitüsyona esas olan kaynaklar, kilise arşivi, İstanbul I Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü arşivi, hava fotoğrafları, Necip Bey Haritası ve kişisel görüşmeler alt başlıklarında ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Kilise arşivi; kitaplar (1884-1888 arası tarihlenen adsız kitap ile 1884-1887 arası tarihlenen Fabbrica Della Chiesa in Makriköy başlıklı kitap), zarflar (39-3, 39-4 ve 39-6 olarak numaralandırılan ve içinde çeşitli bilgilerin yer aldığı belgeler), eski tarihli fotoğraflar ve diğer (30 Mayıs 1866 tarihli çizim ve Osmanlıca yazılan metin) belgelerden oluşmaktadır. Kitap ve zarfta yer alan metinler, 19. yüzyılın ikinci yarısında el yazısı ile İtalyanca olarak yazılan belgelerdir. Kilisenin eski pederi Luca Refatti'den alınan izin ile belgeler ilk olarak fotoğraflanmış olup sonrasında çalışma için gerekli olan metinler Luca Refatti tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Kilise arşivinden elde edilen ve restitüsyona esas olan diğer önemli kaynak 20. yüzyılın ilk yarısında (1913-1920) çekilmiş olan kiliseye ait fotoğraflardır. Bu kaynaklar dışında başvurulan diğer kaynaklar; İstanbul I Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü arşivinden elde edilen kurul kararları, Harita Genel Müdürlüğü'nden elde edilen 1937-1982 tarihli hava fotoğrafları ve 1908 tarihli Necip Bey Haritasıdır. Ulaşılabilen tüm bu kaynaklar ile yapının mevcut durumu karşılaştırılarak restitüsyon sorunları belirlenmiştir. Sonraki aşamada restitüsyon önerisi açıklanarak vaziyet planı restitüsyonu, plan restitüsyonu ve cephe restitüsyonu alt başlıklarında sunulan restitüsyon önerilerine yönelik yapılan düzenlemeler detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Altınca bölümde restorasyon projesi kapsamında, kilise ve kagir apartman (lojman) yapısının özgün işlevleri ile korunarak yaşamlarına devam etmesi, günümüzde nikah/düğün/tören vb. uygulamalara ev sahipliği yapan ve kilise arşivindeki bilgi ve belgelerden özgün olmadığı anlaşılan müştemilat yapısının kaldırılarak bu alanın bir kısmının yeşil alan, kalan kısmında ise günümüzdeki müştemilat yapısından daha küçük bir oturum alanına sahip çok amaçlı salon olarak kullanılan bir yapının önerilmesi, tez kapsamı dışında kalan ahşap lojman yapısının da kiliseye gelir sağlayacak bir işlev ile restore edilmesi amaçlanmıştır. Bu hedefe yönelik kullanım ve müdahale önerilerinde bulunulmuştur. Yedinci bölüm sonuç bölümünü oluşturmaktadır. Bakırköy İlçesindeki hızlı değişimlerin yanı sıra Sakızağacı Mahallesinde azalan ve neredeyse bitme noktasına gelen Dominiken cemaati nedeniyle, kilise, kâgir apartman ve müştemilat yapılarının kullanım haklarının Süryanilerine verilmesinden bahsedilmiştir. Kullanıcı profilinin değişmesine rağmen kilise ve kâgir apartman (lojman) yapılarının özgün işlevleri ile aktif bir şekilde kullanıldığı, ahşap lojman yapısının kullanılmadığı ve metruk bir durumda olduğu, söz konusu yapının rölövesinin onaylanmasına rağmen ekonomik sebeplerden dolayı restorasyon aşamasına geçilemediği belirtilmiştir. Yapıların sürekli bakımlar ile özgün durumlarını koruyarak yaşamlarına devam etmelerinin sadece yapı kullanıcıları değil aynı zamanda çevreyi de ekonomik ve sosyal açılardan olumlu yönde etkileyeceğinden bahsedilmiştir. Alanda yapılan belgeleme çalışmaları sonucunda hazırlanan rölöve ile restitüsyon ve restorasyon projelerinin dışında, koruma kavramının bir yaşam biçimi haline gelmesi ile yapıların gerçek anlamda korunabileceği ifade edilmiştir. Bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi gerektiği anlatılmıştır. Bilinçli kitleler ile anıtsal ya da sivil mimariye sahip olan tescilli ya da tescillenmeyi bekleyen birçok kültür varlığı korunarak gelecek nesillere aktarılabilecektir. Köklü bir geçmişe sahip olan yapıların; içinde bulunduğu yapı adası ile bir bütün olarak korunması ve insanların dini, kültürel ve sosyal amaçlarla bir araya geldiği bir çekim noktası haline gelmesi amaçlanmıştır.
-
ÖgeLyrbe odeionu (bouleuterıon?): koruma sorunları ve önerileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-23) Köroğlu, Gizem ; Almaç, Umut ; 502201203 ; RestorasyonTez çalışmasının konusu Antalya ili, Manavgat ilçesine bağlı Bucakşeyhler köyünün 5 km kuzeyindeki bir tepenin üzerinde konumlanan Lyrbe antik kentindeki odeion yapısıdır. Çalışma kapsamında yapının mimari belgelemesi tamamlanmış ve yapıda belirlenen koruma sorunları tespit edilerek modern koruma ilkeleri çerçevesinde öneriler geliştirilmiştir. Kent, Side'nin 23 km kuzeydoğusunda yer alır ve iyi durumdaki korunmuş agorası sebebiyle Pamphylia kentleri arasında önemli bir yerdedir. Odeion, kentin agorasında bulunur. Erken Roma Dönemi'nden başlayarak Bizans Dönemi'nin sonlarına kadar kesintisiz şekilde kullanıldığı anlaşılan agora geçmişte onarımlar ve değişimler geçirmiştir. Lyrbe, 19. yüzyıldan itibaren birçok araştırmacı tarafından ziyaret edilmiştir. Hakkında kısa bilgiler verilen Odeion, araştırmacıların dikkatini çekmiş ancak geçirdiği onarımlar ve değişimler sebebiyle özellikle işlevi ve isimlendirmesiyle ilgili hakkında kesin değerlendirmeler yapılmamıştır. Tez, altı ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm giriş bölümüdür ve bu kısımda tezin amacı, kapsamı ve yöntemine değinilmiştir. Tüm süreçteki araştırma ve belgeleme yöntemlerine de bu bölümde açıklanmıştır. İkinci bölümde, yapının içerisinde yer aldığı antik kente ilişkin bilgiler sunulmuştur. Kentin konumu, tarihçesi, dokusu ve alanda daha önce gerçekleştirilen kazı ve araştırma geçmişi bu bilgiler arasındadır. Odeionun içinde bulunduğu agoranın temel mimari ve yapısal özellikleri de bu bölümde yer alır. Üçüncü bölümde, önce yapının deskripsiyonu yapılmış, tarihçesiyle ilgili genel bilgiler sunulduktan sonra özellikle mimari koruma bağlamında mevcut durumu ile ilgili verilere yer verilmiştir. Bu bölüm içerisinde, yapının işlevi ile ilgili araştırmacıların ortaya koyduğu görüşlere de değinilmiştir. Mimari belgeleme çalışması ve incelemelere dayanarak yapının plan ve cephe özellikleri, yapım malzeme ve teknikleri, mevcut hasarlarına ilişkin bilgilerde bu bölümde bulunmaktadır. Dördüncü bölüm, yapının ilk yapımındaki durumuna ilişkin araştırmaların yapıldığı, farklı kaynaklardan ve yapının kendisinden elde edilen bilgilerle sonucunda ulaşılan restitüsyon önerisi sunulmuştur. Restitüsyon çalışması için yazılı ve görsel arşiv belgeleri, eski fotoğraflar, kazı raporları incelenmiş ve restitüsyon önerisinde bulunabilmek adına tipolojik araştırmalar yapılmıştır. Beşinci bölümde yapıdan edinilen tüm bilgiler ve yapılan araştırmalar, tespitler ile bir bütün halinde ele alınmış ve yapıya uygun restorasyon ve müdahale önerileri geliştirilmiştir. Koruma sorunlarının ağırlıklı olarak çevresel faktörler ve bölgeye gelen ziyaretçi müdahaleleri kaynaklı olduğu, dış hava koşullarının da malzeme bozulmalarında etkili olduğu gözlenmiştir. Geçmişten günümüze uygun olmayan malzeme ve tekniklerle yapılan müdahaleler göz önünde bulundurularak, Lyrbe agorası ve odeionunun gelecek nesillere ulaşabilmesi için doğru koruma önerilerinin belirlenmesine çalışılmıştır. Bu önerileri oluştururken arkeoloik alanlardaki koruma yaklaşımına dair özel bir başlık açılarak bu durum irdelenmiş ve buna yönelik öneriler geliştirilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın son bölümü olan altıncı bölümde yürütülen tüm çalışmalar irdelenmiş ve çalışmanın genel değerlendirilmesi yapılmıştır. Sonuç olarak bu çalışma kapsamında; Lyrbe antik kentindeki odeion yapısının 2023'teki durumunu kayıt altına alan rölöve çizimleri hazırlanmış, yapıdaki malzeme kullanımlarına ve hasarlara ilişkin tespitler yapılmıştır. Yeni teknolojilerin katkısıyla gerçekleştirilen belgeleme yöntemi, yeni bulgular ve bakış açılarının değerlendirilmesine olanak sunmuştur. Araştırmalardan elde edilen bilgiler ışığında, yapının günümüzdeki durumu, içinde bulunduğu ortam ve aldığı yoğun ziyaretçi kitlesi göz önüne alınarak uygun koruma önerileri sunulmuştur.
-
ÖgePaşalimanı (Aloni) adası şaraphane yapıları için koruma ve yeniden kullanım önerileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-03-06) Caner, Tuğçe ; Almaç, Umut ; 502191209 ; RestorasyonIn this context, industrial heritages related to wine production in Greece have been searched. The research focused on wineries of the Samos Island, due to their similarities to the thesis subject. The examples have been compiled using Pandektis and VIDA archives. Pandektis has a special collection titled "Industrial Establishments and Workshops in the Aegean". Most of the wineries in the collection are located on Samos Island. Among the Greek islands, Samos is the closest to Turkey geographically. In the 19th century, Samos was a region- affiliated with the Ottoman administration as Sisam Beyliği. Consequently, it is possible to frequently encounter records of wine taxes of Sisam in the BOA documents. In Turkey, the wineries that witnessed the pre-republic period have been greatly affected by wars and migrations. During the Ottoman era, production, consumption, and trade of alcoholic beverages were forbidden for Muslims. The main actors in the wine industry were non-Muslim groups. In the beginning of the 20th century, the First World War caused migrations. The loss of a large part of the Anatolian Greek population was made certain through the Population Exchange between Greece and Turkey signed in the Treaty of Lausanne. This migration also means the loss of the original users of the wineries and the loss of professional knowledge in the country. After the relocation policies, some of the abandoned wine production structures were reused, some of them in danger of being lost due to neglect, decay or other threats. Many of them have already been lost. The Anatolian Greeks of the South Marmara Islands left the region before the exchange agreement. The agreement, signed in 1923, formalized the situation of the migrants. Relocation policies and the distribution of the "Emval-i Metruke" (abandoned properties) to the exchangees were implemented at different periods. In particular, the South Marmara Islands remained empty for a couple of years. This desolate era resulted in looting of the buildings and other valuables. The repopulation of Paşalimanı Island began with the first migrants coming from Crete Island. Immigrants from Yugoslavia and the Black Sea Region began to form a new population of the Island. During this period, viticulture and winemaking activities on the island have decreased drastically. The newcomers from Macedonia (formerly Yugoslavia) converted some of the winery buildings into houses and used some of them as warehouses. The main production unit possibly has not been used for a hundred years. As can be seen from a 1953 aerial photograph provided from HGM, the roof is completely missing. Considering its abandonment starting from 1920s, it seems unlikely to lose the entire roof without any intervention. Throughout the process of establishing the new state, it was necessary to restructure the wine industry. The foundations of the industry was reestablished through processes such as supporting viticulture, bringing in experts on the subject to the country, supplying the equipment necessary for the production, providing vocational training, and building production facilities under state monopoly. These approaches had effects such as revitalizing and expanding the vineyards in the South Marmara Islands, especially on the islands of Avşa and Paşalimanı. The South Marmara Islands, known for their delicious wines throughout history, have a local grape variety called Adakarası. It is currently grown for commercial purposes in wide vineyards of Büyülübağ Winery on Avşa Island. However, Paşalimanı vineyards are limited to small-scale productions for personal use. The resumption of grape and wine production on Paşalimanı Island, which has a climate and soil type suitable for viticulture, will make significant contributions to the regional economy. Having an industrial heritage that reflects the wine culture of the region is a great opportunity for the island. Within the scope of the study, the current condition of the winery was recorded and assessments were made regarding its architectural features. Material and deterioration analyses were developed with the data provided through the site work. Structural damages, building element losses, material deteriorations, improper interventions, and vegetation growth are general problems faced by the winery. The field study was conducted on Paşalimanı Island in September 2021. For the architectural survey, digital-optical instruments such as laser scanner and totalstation together with traditional survey methods were used. Approximately 50 setups were made with laser scanning. The survey data taken with total station were completed using 13 polygons. Orthographic images were obtained from the created point cloud data, which provides reliable data for the drawings. Some of the winery units did not permit the installation of devices, so survey was obtained using traditional methods. The restitution proposal for the initial state of the complex has been prepared according to the research data, the accounts of island residents, and the architectural survey. Conservation proposals and a reuse project were developed by considering the cultural significance of the heritage in the Southern Marmara Islands and the potential economic opportunities for the local community.