FBE- İşletme Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile FBE- İşletme Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeBilişim teknolojilerinin rekabet üstünlüğüne yönelik etkileri ve Türk işletmelerinde bir araştırma(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Çebi, Ferhan ; Ayhan, Toraman ; 66405 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBilgi ve iletişimin çok önemli boyutlara ulaştığı, toplumların gerek ekonomik gerekse sosyal yaşamları üzerinde derin etkiler ve değişimler yarattığı günümüz dünyasında bu kavramları mükemmel bir biçimde bir araya getiren bilişim teknolojilerinin örgütler için taşıdığı önem de giderek artan boyutlara ulaşmaktadır. Öyle ki bilişim teknolojileri örgütlerin uzun dönemde varlıklarını sürdürebilmeleri için yararlanabilecekleri yegane teknolojiler haline gelmektedir. Bilişim teknolojilerinin üstlendikleri bu görev, örgütlerin sadece işlemsel faaliyetlerini desteklemek değil içinde bulunulan pazarlarda rekabet gücünü geliştirmek ve rakiplerine kıyasla daha üstün performans göstermek üzere kullanılmaları ile ilgilidir. Bunun için de bilişim teknolojilerinin yarattığı potansiyel stratejik fırsatların bilinmesi ve öğrenilmesi gerekmektedir. Bu algılama özellikle, Avrupa'yla bütünleşmeyi amaçladığımız bugünlerin uluslararası alanlarda faaliyet gösteren işletmelerle mücadele edilmesi gereken yoğun rekabet koşullarını hazırladığı göz önüne alındığında, ülkemizdeki örgütler için daha da büyük bir önem kazanmaktadır. Belirtilen gelişmelerden yola çıkılarak hazırlanan bu çalışma, bilgi ve bilişim teknolojileri alanında gerekli altyapıyı tamamlamış gelişmiş ülkelerdeki örgütlerde 1986'lı yılların sonrasında büyük bir ivme kazanmış olan bilişim teknolojilerinin stratejik kullanımı konusunda izlenen yaklaşımları aktarmakta ve ülkemizdeki işletmelerde kullanımını ortaya koymaktadır. Hizmet ve imalat sektörünün çeşitli kriterlere göre belirlenmiş büyük kuruluşları arasından tesadüfi olarak seçilen firmalara soru formlarının posta yoluyla ulaştırıldığı ve 133 soru formunun değerlendirildiği araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, Türk işletmelerinde bilişim teknolojilerinin rekabet üzerindeki etkileri hissedilmekte ancak teknolojilerin yarattığı fırsat ve olanaklarla etkin kullanımı arasında bir boşluk olduğu da görülmektedir.
-
Ögeİmalat sistemlerinin tasarlanması ve öncelik kurallarının belirlenmesinde yapay sinir ağlarının kullanılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Çakar, Tarık ; Toraman, Ayhan ; 66398 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringGünümüzde yapay zeka kapsam itibarıyla disiplinlerarası bir hal almış ve her alanda başarıyla kullanılan yeni teknikler ortaya koymuştur. Bununla beraber bilginin organizasyonu sunumu ve elde edilmesi kullanılan tüm bilimsel teknikler için ayrı bir önem arz etmeye başlamıştır. Tüm bu gelişmelere bağlı olarak yapay zeka ve özellikle makina öğrenmesi tekniklerini bir bütün olarak kullanan zeki imalat sistemleri ortaya çıkmıştır. Zeki imalat sistemleri genellikle birkaç tekniği birarada kullanabilen oldukça başarılı karma (hybrid) sistemlerdir. Yapay sinir ağlan biyolojiden esinlenerek düşünülmüştür. Yapay sinir ağlarının fonksiyonu insan idrakini anımsatır. Burada sinapslar sinyalleri alma noktasında diğer nöronlara kadar ulaşır. Burada toplanan bazı girdiler hücreyi etkileme eğilimi gösterirler. Yapay nöron biyolojik nöronun ilk emir karekteristiğini taklit etmek için tasarlanmıştır. Bu sebeple ağ tasanmcılan mevcut biyolojik bilgiden daha ileri gitmeye yararlı fonksiyonlar oluşturmaya yardımcı olacak kavramlar aramaya mecbur kalmışlardır. Yapay sinir ağlan, doğrusal olmayan hatta doğrusal olmama özelliği oldukça yüksek dolayısıyla klasik metodlarla modellenmesi çok zor ve modellenmesindeki basan beklentiside bu oranda az olan sistemlerde uygulanmakta ve çok mükemmel modellemeler ortaya çıkabilmektedir. Bunlar arasında en yaygın olarak kullanılan metod geriye yayılım algoritmasıdır. Çalışma prensibi olarak hataların geriye yayılmasını ve öğrenme işlemi bittiğinde elde edilen ağırlıkların problemi çözmede kullanılmasını esas alır. Yapay sinir ağlarının en önemli özelliği öğrenebilme yetenekleri ve adapte olabilme özellikleridir. Yapay sinir ağlarının eğitimi yani bir modeli uygun şekilde kodlama ve YSA'yı çalıştırma ve çalıştırma sonucu YSA'nın öğrenmesini sağlama önemli bir ayrıntıdır. Aynca öğrenip öğrenmediğini de test etmek ve sonuca varabilmek mihenk noktalarından birisidir. îmalat sistemleri tasarlanırken, gerçek sistemler üzerinde denemeler yapmak çok zaman alıcı ve maliyetli olduğundan simülasyon metodu tercih edilir çünkü modeli kurulan sistem üzerinde değişiklik yapmak, sistemin parametrelerini değiştirmek çok kolay, maliyeti daha az ve zaman açısmda da oldukça avantajlıdır. Fakat buna rağmen herhangi bir sistem arzu edilen performans ölçülerine göre tasarlanırken, istenilen değerlere ulaşmak için çok sayıda deneme yapılması gereklidir. Bu ise yine zaman kaybma yol açmaktadır. Burada daha mükemmel bir sistem tasarlamak amacıyla simülasyon ve yapay sinir ağı birlikte çalıştırılmıştır. Bu çalışmada zaman kaybı olmaksızın istenilen performans ölçülerine sahip sistemi ve sistemde kullanılacak olan öncelik kuralım belirlemek için tasarım metodunu öğrenmiş yapay sinir ağlan kullanılmıştır. SPT, EDD, CR ve FCFS öncelik kurallarına göre ayn ayn tasarımlar öneren yapay sinir ağlarının önerileri değerlendirilmeye alınmakta, en uygun tasarım ve öncelik kuralı tercih edilmektedir.
-
ÖgeTürkiye'de insan kaynakları yönetim birimlerinin yapılanması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) İnkaya, Zafer ; Şenesen, Ümit ; 100818 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBu tez, toplam çözüm anlayışı çerçevesinde oluşturulabilecek bütünleşik bir "insan Kaynaklan Yönetimi" biriminin yapılandırılması konusunda öneriler getirmek yolu ile Türkiye'deki kuruluşlarda insan kaynakları yönetiminin gelişmesine katkıda bulunmak amacı ile hazırlanmıştır. Tezde ilk olarak, dünyada ve Türkiye'de konu ile ilgili çalışmaların teorik ve uygulama bazında evrimleri incelenmiş ve bazı ülkeler ile Avrupa Topluluğu'nda halen yürürlükte olan uygulamalar açıklanmıştır. Daha sonra, organizasyon teorileri ve insan kaynakları yönetim bilimi çerçevesinde, ilgili literatürden ve mevcut uygulamalardan da yararlanılarak İnsan Kaynakları Yönetimi adı altında toplanabilecek tüm işlevler tanımlanmış ve kısaca açıklanmıştır. Konu ile ilgili olarak sektörde çalışan ve konusunda söz sahibi olan kişiler ile yapılan bir dizi görüşmeden sonra da ülkemizdeki sorunlar, sebepleri ve insan kaynakları yönetimi birimlerinden genel olarak beklenen faaliyetler belirlenmiştir. Son olarak da, şimdiye kadar konu ile ilgili yayınlanan teorik çalışmalardan ve sektörde fiilen edinilen deneyimlerden faydalanılarak genel amaçlı ve tam teşeküllü bir insan kaynaklan yapılanmasının organizasyon içinde bulunması gereken yeri, diğer birimler ile ilişkileri, süreçleri ve görev tanımları ile ilgili sistematik bir çözüm getirilmeye çalışılmıştır.
-
ÖgeMarka sermayesinin oluşumu ve tüketici satınalma kararındaki etkisinin dayanıklı tüketim malları sektöründe incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2002) Besen, Buket ; Sezgin, Selime ; 126635 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringPek çok şirket için en önemli varlıklar, şirket ismi, markası, sembolü, sloganı ve bunların altında yatan ilişkilendirmeler, algılanan kalite, marka farkındalığı, tüketicileri ve diğer tescilli kaynaklan ve dağıtım kanalı ilişkileri gibi somut olmayan değerleridir. Marka ederinden oluşan bu varlıklar, markaya ait rekabet avantajı sağlamada ve gelecekteki kazançlarda birincil varlıklardır. Marka ederi terimi, 1980 li yıllardan bu yana hem finansal hem de pazarlama alanlarında uygulamacılar ve akademisyen tarafından yaratılmış, göreli olarak yeni bir kavramdır. Bu kavram yeni bir kavram olmasından dolayı, marka ederinin nasıl ölçüleceğine ilişkin minimum fikir birliği bulunmaktadır. Mevcut literatür çalışmaları marka ederinin kavramsal ve uygulamalarına ilişkin farklı aralıkta referanslar oluşturmaktadır. Marka ederi konusu 1990'lı yıllarda pazarlama yönetimi için en önemli alanlardan biri olarak ortaya çıkarılmıştır. Ancak, konuya oldukça fazla ilgi olmasına rağmen, marka ederinin etkisini ve nasıl oluştuğunu anlatan oldukça az deneysel çalışma bulunmaktadır. Marka ederi yatırımcı, üretici, perakendeci yada tüketici bakış açısıyla tartışılabilir. Açıkça söylenebilir ki, marka her bir grup için katma değer sağlar. Fakat, eğer marka tüketici tarafından tanımlanamıyorsa hiç bir anlamı olmayacaktır. Diğer bir deyişle, marka eğer tüketici için bir değere sahipse, yatırımcı, üretici ve perakendeci için de değere sahip olacaktır. Bu nedenle bu çalışma tüketicinin kafasında marka değerim nasıl yarattığım ve seçim davranışına nasıl uyguladığını anlamaya yönelik olmuştur. Bu çalışma iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, konuya ilişkin literatür çalışmaları gözden geçirilmiştir. Bu kısım, altı başlıkta (bölümde) toplanmıştır. İkinci kısım ise, modelin uygulamasına ilişkin deneysel çalışma verilmiştir. İlk bölümde, marka kavramı, markanın ve markalama politikalarının önemi belirtilmiş ve tanımlanmıştır (Bölüm 2). İkinci bölümde, marka ederi kavramı, marka ederinin önemi ve ölçülmesi kavramlarına değinilmiştir (Bölüm 3). XVI Üçüncü bölümde, marka ederinin pazarlama karması (fiyat, sunum ve iletişim gibi) üzerindeki etkisi analiz edilmiştir (Bölüm 4). Beşinci bölümde, marka ederiyle ilgili bazı kavramsal modeller incelenmiştir. Özellikle, üç ana kavramsal model daha detaylı olarak incelenmiştir. Aaker'ın modeli, beş varlığı içeren marka ederi kavramım açıklayan, çok daha ileri bir model olarak katkıda bulunmuştur. Bunlar; marka bağlılığı, marka farkındalığı, marka ilişkilendirmeleri, algılanan kalite ve diğer tescilli varlıklardır. Keller'in marka ederi modeli, tüketici marka bilgisinin arttırılması sonucunda tüketicinin firmanın pazarlama karması bileşenlerine ilişkin davranışında farklılaşma yaratacağım belirtmiştir. Bier ise, Aaker ve Keller'dan daha fazla marka imajı kavramına odaklanmıştır. Biel'in savunduğu marka imajının kavramsal modelinde; üretici imajı, ürün imajı, kullanıcı imajı ve rakip markaların imajı birarada düşünülmüştür. Özetle, marka ederi kavramı ve marka ederi unsurları bu bölümde incelenmiştir (Bölüm 5). Altıncı bölümde, temel tüketici karar modeli sunulmuştur. Ayrıca, kapsamlı beş model incelenmiştir. Bunlar; Nicosia modeli, Howard-Sheth modeli, Engel-Kollat- Blackwell (Engel-Blackwell-Miniard) modeli, Sheth aile karar alma modeli, ve Sheth-Newman-Gross modelidir. Bu modellerden ilk üçü, marka seçiminde tüketicinin özellikle bireysel karar alma sürecine odaklanmıştır. Dördüncü model aile karar alma süreciyle ilişkilidir. Satınalma kararında aile üyelerinin katkılarının boyutunu ve doğasını etkileyen faktörler üzerinde odaklanmıştır. Beşinci model, tüketim değerleriyle igilenmiştir. Özellikle tüketicinin belirli bir malı veya markayı niçin seçtiği üzerinde durmuştur (Bölüm 6). Yedinci bölümde, araştırmanın (keşfedici ve tanımlayıcı) sonuçlan verilmiştir. Bu bölüm de çalışmanın amacı, metedolojisi, hipotezleri, limitleri ve bulguları verilmiştir (Bölüm 7). Anketlerle toplanan verilerin analizlerde, SPSS/PC (V 10.0) bilgisayar programı yardımıyla frekans dağılımları, çapraz tablolar, Z-testi, faktör ve çoklu discriminant analizi ve çok boyutlu ölçekleme analizleri kullanılmıştır. Bu araştırmanın teorik ve deneysel çalışmasında ağırlıklı olarak, Aaker (1991), Keller (1993) ve Biel (1992)'in marka ederi modellerinden yararlanılmıştır. Çalışmanın genel olarak, daha fazla marka tutumu, farkındalığı, kullanımı ve bağlılığının daha olumlu marka imajı ve marka ederi ile sonuçlanacağı ve bunun da markaya karşı satınalma niyetinde artışa neden olacağına ilişkin hipotezi bulunmaktadır. Çalışmanın iki amacı vardır: 1) belirlenmiş kriterlere göre marka ederinin ölçülmesi ve 2) marka ederinin marka tercihi ve satınalma niyeti üzerindeki etkisinin incelenmesi. Çalışma tutuma ve davranışa yönelik boyutları içermektedir. Beş marka ederi değişkeni kullanılmıştır (farkındalık, kullanım tecrübesi, tutum, imaj ve bağlılık). Kıyaslanabilir amacı için, beyaz eşya ve TV sektöründen on marka test edilmiştir. Çalışma sadece sektörde yeralan seçilmiş birkaç markaya değil, aynı zamanda düşük marka farkındalığı olan Ariston ve Indesit gibi markalan da kapsamaktadır. xv Daha önemlisi, fiziksel nitelik olarak birbirine oldukça benzer, ancak reklam, dağıtım, fiyatlandırma seviyeleri birbirinden oldukça farklı markalar çalışmaya dahil edilmiştir. Beş ürün grubu ve on marka incelenmiştir. Markalar, Arçelik, AEG, Ariston, Beko, Bosch, Electrolux, Indesit, Profilo, Siemens ve Vestel; ürün grupları ise televizyon, buzdolabı, çamaşır ve bulaşık makinası ve firın olmuştur. Bu çalışmada, marka ederini tüketici temelli marka imaj ve faturalarına yönelik ölçümünü esas alan araştırma şekli tanımlanmıştır. Model, bireylerin marka için tanımladıkları değerleri esas almaktadır. Bu analizin başlama noktası tüketicinin markaya ilişkin potansiyel seçim kararındaki etkisini ölçmek üzere tanımlanmıştır. Araştırmada iki ana bölüm bulunmaktadır. Bunlar grup tartışması ve anket çalışmasıdır.Modelde ölçülen tüm değişkenler fokus grup tartışmalarından elde edilmiştir. Ayrıca, odak grup çalışması, modelin, on markayı kapsayan anket çalışmasındaki hipotezlerinin öngörülmesinde de yardımcı olmuştur. Odak grup çalışmasında katılımcılar, farklı sosyo ekonomik sınıflardan (A, B, Cl, C2 and D) ve analiz edilen ürün gruplarına ilişkin tecrübesi olan, gönüllülerden oluşturulmuştur. Odak grup katılımcıları 34 kişiden oluşmuştur. Burada, marka ederi kriterleri olarak marka nitelikleri belirlenmiştir. Daha sonra, modelin saha araştırmasına ilişkin veriler, İstanbul'da 500 kişiye yönelik yapılan anket ile biraraya getirilmiştir. Ancak, kullanılabilir anket sayısı 433 olmuştur. Araştırmanın ilk aşamasında incelemeye alman markalar için, farklı marka eder düzeyleri bulunmuştur. Araştırmanın ilk sorusu, hatırlatmasız olarak sektördeki marka farkındalığını ölçmeye yönelik olmuştur. Burada, marka farkındalıkları ölçülmüştür. Bir sonraki soru grubu marka tutumlarını ortaya çıkarmaya yönelik olmuştur. Katılımcılar, firma niteliklerine ilişkin tanımlayıcı cümlelere markada olması gereken özellikler bazında sıralandırmışlardır. Daha sonra, katılımcılar, incelemeye alman markaların performanslarım aynı nitelikler bazında, 5'li ölçekle (çok önemli- hiç önemli değil) değerlendirmişlerdir. Araştırmanın üçüncü bölümünde hedeflenen ve kullanılan markalar incelenmiştir. Katılımcılara, araştırmaya alman beş ürün kategorisinde marka tercihleri sorulmuştur. Çalışmada, kişisel olarak belirlenen algısal unsurları kullanmış ve bu unsurların ağırlıklandırılmış ortalamalarım kullanarak her bir marka için marka ederi puanlan oluşturulmuştur. Ağırlıklandırılmış puanlar, markadan markaya değişiklik göstermiştir. Bu analiz.markaların göreli karşılaştırmalarına da olanak tanınmıştır. Veri analizindeki son aşama, diskriminant analizi yardımıyla, marka ederinin marka satınalma niyetindeki etkisinin ölçümü olmuştur. Bu çalışmanın bağımlı değişkem her bir markaya ilişkin satmalara niyeti olmuştur. Bağımsız değişkenler ise, marka farkındalığı, marka bağlılığı, marka kullanımı, marka imajı, marka bilgi kaynağı ve demografik veriler olmuştur. xviii Satınalma niyetinde, marka ederi, kişisel tutumlardan markaya doğru giden anahtar bir belirleyici olmuştur Deneysel çalışmamarka değişkenlerinin satınalma niyeti üzerindeki etkisini göstermiştir. Marka Mumlarının tüketici davranışında etkili olduğu görülmüştür. Bu çalışma, marka ederini tüketici tabanlı olarak ölçmüştür. Bulgular tüketici satınalma niyetinde marka ederi değişkeninin etkisini teyit etmiştir. Firmalar, olumlu tüketici değerlendirmesi yaratacak marka tutumu ve imajı yaratmalıdırlar. Ayrıca, firmalar, tüketicinin kafasındaki davranışları harekete geçirecek, markayı kolay hatırlatacak şekilde bu imajı desteklemelidirler. Ardından gelecek hedef, tüketicinin olası satınalma davranışında, davranışını ve tekrarlı yorumunu etkilediğinden dolayı, marka ederininin etkisini arttırmak olmalıdır. Bu anlamda, tüketici ile marka arasında özel bir ilişkinin kurulması ve bunun devamlılığı için iyi yönetilmesi önemlidir. Sonuç olarak, markanın tüketici için tekil bir konum sunduğu söylenilebilir. Dayanıldı tüketim mallan sektörründe, pek çok marka çok az farklılaşmış ürün özelliğine sahip olsalar da, başarılı yönetilen markalar ayıredici konum yaratmaktadırlar. Bu çalışma, beyaz eşya sektöründeki markaların üzerinde, tüketici tercihlerini ve marka ederi değişkenlerinin rolünü araştırmaya yönelik yapılmıştır. Bu anlamda, çalışma daha önce yapılmış pek çok çalışmalarla ilişkili olmakla beraber, marka ederi çerçevesi içinde tüm bu ilişkileri birarada gösteren ilk çalışma olma niteliğindedir. Ayrıca, çalışmada on marka arasındaki ilişkiler de gösterilmiştir. İleride yapılacak çalışmalarda marka ederinin yaratacağı artı değerin, reklam, fiyatlandırma, sunum çalışmalarında oynadığı rol incelenebilir. Ayrıca, marka ederinin ölçümünde kullanılan finansal değerlendirme kriterleri ile tüketici gözündeki algısal değerlendirmeleri de ileriye dönük yapılacak çalışmalar için önerilebilir.
-
ÖgeKobi'ler ve girişimcilik(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2004) Demirel, M. Mesut ; Sezgin, Selime ; 175832 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringSmall and middle scale enterprise and entrepreneurship
-
ÖgeAnalysis of customer lifetime value: Development of alternative models(Institute of Science And Technology, 2011-07-01) Ekinci, Yeliz ; Uray, Nimet ; 507062009 ; Management Engineering ; İşletme MühendisliğiThe general aim of this study is to develop a model to provide a guide to the future marketing decisions of a firm, using predicted customer lifetime values. Developed as such, it can be applied in a specific industry. In this thesis, the banking industry is selected for real life application of the proposed model. The proposed framework for the prediction of customer lifetime value tries to eliminate the limitations and drawbacks of the majority of models encountered in the literature through a simple and industry-specific model which has easily measurable and objective indicators. In addition, this model predicts the potential value of the current customers rather than measuring the current value which is generally used in the majority of previous studies. This study makes a contribution to the literature by helping to make future marketing decisions via Markov Decision Processes for a company that offers several types of products. Another contribution is that the states for Markov Decision Processes are also generated using the predicted customer lifetime values of the customers. Finally, the real world application of the proposed model is another important contribution to the literature because the applicability of the previous studies is often a subject of concern. Therefore, it is thought that the proposed framework and the developed model can guide both practitioners and researchers.
-
ÖgeYatırımcı Duygusu Ve Hisse Senedi Getirilerine Etkisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-07-15) Akdağ, Özgüç ; Taş, Oktay ; 406984 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBu çalışma kapsamında 2005-2010 tarihlerinde yaklaşık 80 ülkeden 15000’e yakın hisse senedinin, geçmiş ve bugünkü işlem hacmi değişimleri yatırımcı duygusu ile ilişkilendirilerek, bu değerlerin hisse senedi getirilerinin tahminindeki etkisi gözlemlenmiştir. Yatırımcı duygusu bu çalışma için, irrasyonel yatırımcının, rasyonel yatırımcıyı göre bir hisse senedini alma ya da satma eğilimi olarak tanımlanmıştır. Baker ve Stein (2004) çalışmasında da belirtildiği gibi işlem hacmindeki artış yatırımcı duygusu artışı yansıtmaktadır. Yatırımcı duygusu, likidite ve işlem hacimleri birbirleriyle yakın ilişkili kavramlardır. Literatür incelendiğinde hacim seviyesinin çoğunlukla likidite, buna karşın hacim değişiminin de yatırımcı duygusu göstergesi olarak kullanıldığı görülmektedir. Bir hisse senedinin işlem hacminde birim zamanda meydana gelen değişme, işlem hacmi eğilimi olarak adlandırılmakta ve bu değer bireysel hisse senetlerindeki yatırımcı duygusunu gösteren bir değer olarak kullanılmaktadır. İşlem hacmi eğilimleri, mevcut hisse getirililerini açıklamada kullanıldığında ortaya pozitif ortalamalı ve sola çarpık bir dağılım çıkmaktadır. Bu ilişki aynı zamanda işlem hacmi trendinin GARCH(1,1) serisi, farklı finansal kurumların yatırımcı duygusu endekseleri ve ilgili hissenin bağlı bulundu piyasanın toplam işlem hacmi gibi farklı değişkenlerle test edildiğinde de geçerliliğini korumaktadır. Sonuçlara bakıldığında tüm gözlemlerin yarısından fazlasında işlem hacmi eğiliminin anlamlı katsayılara sahip olduğu görülmektedir. Son olarak yatay kesitte, bölgesel, sektörel, firma büyüklüğü, halka açıklık oranı, geometrik büyüme değerleri, fiyat getiri oranları, temettü verimi, kar marjları, varlık getirileri, cari oranları, asit-test oranları, uzun vade borç oranları, ağırlıklı ortalama sermaye maliyetleri, alfa ve beta açısından analizler yapılmıştır. Küçük, halka açıklık oranı yüksek, finansal sıkıntıda olan ve zarar yazan firmalarda işlem hacmi trendinin daha yüksek bir etkisi olduğu gözlemlenmiştir. Çalışma bulguları göstermiştir ki, bölge, sektör, piyasa değeri, halka açıklık oranı, firmanın borç yapısı ve karlılığı, yatırımcı duygusunu temsil eden işlem hacmi trendinin açıklayıcı gücüne etki etmektedir.
-
ÖgeKurumsal Kaynak Planlama Sistemlerinin Kullanımında Etkili Olan Faktörlerin Genişletilmiş Teknoloji Kabul Modeli İle İncelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-11-15) Erdem, Hale Kaşmer ; Biçer, İsmail Hakkı ; 416753 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringGiderek artan rekabetin, düşük maliyet ve yüksek kalitenin önem kazandığı günümüzde, Kurumsal Kaynak Planlama sistemleri son derece önemli bir yönetim aracı olarak işletmelerdeki yerini almaktadır. Bu nedenle, sadece büyük ölçekli işletmeler değil pek çok küçük ve orta boy işletme de Kurumsal Kaynak Planlama sistemine geçişi tercih etmektedir. Kurumsal Kaynak Planlama sistemleri sadece yazılımdan ibaret değildir. Birçok işletme, yüksek maliyetlere katlanarak satın aldıkları bu yazılımlarda diledikleri başarıya ulaşamamıştır. Kurumsal Kaynak Planlama sistemi uygulama başarısı, örgütsel, teknolojik, kullanıcı ve proje yönetimi kaynaklı pek çok öge tarafından etkilenmektedir. Bugüne kadar teknoloji kabulü ve yayılımı ile ilgili birçok model geliştirilmiştir. Teknoloji Kabul Modeli (Davis, 1989; Davis ve diğ.,1989), Teknoloji Kabul Modeli 2 (Venkatesh ve Davis, 2000), Yenilik Yayılım Teorisi (Rogers, 1983), Planlı Davranış Teorisi (Ajzen, 1991) ve Birleştirilmiş Teknoloji Kabul ve Kullanımı Teorisi (Venkatesh ve diğ., 2003), Ayrıştırılmış Planlı Davranış Teorisi (Taylor ve Todd, 1995a) ve Yenilik Yayılım Teorisi (Rogers, 1983) bunlara örnek olarak verilebilir. “Kurumsal Kaynak Planlama Sistemlerinin Kullanımında Etkili Olan Faktörlerin Genişletilmiş Teknoloji Kabul Modeli İle İncelenmesi” konulu bu tez çalışmasında, Kurumsal Kaynak Planlama sistemleri kabulünün başarıya ulaşmasında etkili olduğu düşünülen ögeler ele alınmış; bu ögelerin, algılanan fayda ve algılanan kullanım kolaylığı aracılığıyla sistem kullanımı üzerindeki rollerinin ölçümleneceği bir model sunulmuştur. Geliştirilen model, Teknoloji Kabul Modeli’nden üç (algılanan fayda, algılanan kullanım kolaylığı, kullanım), Planlı Davranış Teorisi’nden bir (subjektif norm), Teknoloji Kabul Modeli 2’den bir (gönüllülük), Ayrıştırılmış Planlı Davranış Teorisi’nden bir (özyeterlilik), Yenilik Yayılım Teorisi’nden bir (uyumluluk) değişken içermektedir. Bunlar haricinde, teknoloji kabul modellerine dahil edilmeyen ancak yazında Kurumsal Kaynak Planlama sisteminin başarıyla kullanılmasında etkili olduğu belirtilen bazı değişkenler de (üst yönetim desteği, sistem yeterliliği, sistem esnekliği, uzun vadeli sonuçlar, örgütsel sadakat, eğitim ve etkin proje yönetimi) modele eklenmiştir. Sunulan model, Kurumsal Kaynak Planlama sistemi uygulayıcılarının, ele alınan ögelerin etkileri konusunda değerlendirme yapmalarını sağlayacaktır. Geliştirilen modelin Kurumsal Kaynak Planlama başarı faktörleri yazınına en önemli katkısı, Yapısal Eşitlik Modeli çerçevesinde modelin bir bütün olarak test edilebilmesidir. Çalışma için, Kurumsal Kaynak Planlama sistemi kullanan şirketlerden 450 anket alınmıştır. Hipotezler, Lisrel 8.8 aracılığıyla Yapısal Eşitlik Modeli kullanılarak test edilmiştir. Modelin test edilmesi için 2 aşamalı yaklaşım (ölçme modeli ve yapısal model) kullanılmıştır. Yapısal modelin sonuçları, Kurumsal Kaynak Planlama sistemi kullanımının subjektif norm, algılanan kullanım kolaylığı ve algılanan fayda tarafından açıklandığını göstermektedir. Bunlar arasında kullanım üzerinde en fazla etkili olan algılanan kullanım kolaylığıdır. Kullanımın açıklanma oranı %24 bulunmuştur. Bu durum, algılanan kullanım kolaylığı, algılanan fayda ve subjektif norm değişkenleri dışında kullanım üzerinde etkili olabilecek diğer bazı faktörler olabileceğini göstermektedir. Çalışmadaki bir başka sonuç, algılanan kullanım kolaylığının, sistem yeterliliği, eğitim ve özyeterlilik tarafından açıklandığıdır. Bunlar arasında algılanan kullanım kolaylığı üzerinde en fazla etkisi olan özyeterliliktir. Sistem esnekliği ve uyumluluğu ise algılanan kullanım kolaylığı üzerinde etkili bulunmamıştır. Algılanan kullanım kolaylığının açıklanma yüzdesi %33’tür. Çalışmanın bir diğer bulgusu ise, algılanan faydanın, özyeterlilik, üst yönetim desteği, gönüllülük, uzun vadeli sonuçlar, örgütsel sadakat ve etkin proje yönetimi tarafından açıklandığıdır. Bunlar arasında algılanan fayda üzerinde en fazla etkisi olan etkin proje yönetimidir. Algılanan faydanın açıklanma yüzdesi %47’dir. Deneyim, şirket tipi (özel şirket/kamu şirketi), cinsiyet ve yaş değişkenlerinin düzenleyici (moderatör) rolünün araştırılması, bu çalışmanın bir başka katkısıdır. Teorik açıdan bakıldığında, bu çalışma Kurumsal Kaynak Planlama sistemlerinin kullanıcılar tarafından kabulünün Teknoloji Kabul Modeli kavramı içerisinde uygulanabilirliğinin doğrulanmasını sağlamaktadır. Ayrıca geliştirilen model, Kurumsal Kaynak Planlama sistemi kabulü ile ilgili yazın çalışmalarında yer almakla birlikte, Teknoloji Kabul Modeli çerçevesinde sınırlı düzeyde incelenen etkin proje yönetimi, üst yönetim desteği, sistem esnekliği, sistem yeterliliği ve eğitim gibi bazı değişkenleri de içermektedir. Uygulama açısından bakıldığında, örgütlere ve sistem uygulayıcılarına, Kurumsal Kaynak Planlama sistemi uygulamasında yönetim araçlarının (özellikle eğitim, etkin proje yönetimi, üst yönetim desteği konularında) faydalılığını ortaya koyan çıkarımlar sunması nedeniyle önem taşımaktadır.
-
ÖgeEnerji Firmasında Risk Yönetimi Tekniklerinin Uygulanması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-12-15) Sarı, Hülya Keskintaş ; Ülengin, Burç ; 419143 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBu çalışmada piyasa risk yönetimi tekniklerinin enerji firmasında uygulanmasının firmaya katkıları araştırılmıştır. Enerji firması sahip olduğu stoklar ve ürün fiyatlarındaki dalgalanmalar yüzünden fiyat riskine maruz kalmaktadır. Fiyat riski ile mücadelede, fiyat riskinin ölçülebilmesi, hedge enstrümanının seçimi ve hedge seviyesinin belirlenmesinde etkili olan hedge yöntemi karar vermede en etkili konulardır. Portföy fiziksel stoklardan ve hedge enstrümanlarından oluşmaktadır. Fiziksel ürün portföyünde motorin, benzin, fuel oil, jet ve ham petrol, hedge portföyünde ise ham petrol ve motorin futures kontratları bulunmaktadır. Çalışmada portföyün riskliği Riske Maruz Değer yaklaşımlarıyla ölçülmüş ve portföyün minumum RMD değerine ulaştığı nokta optimum hedge oranı olarak belirlenmiştir. Tarihsel simulasyon, parametrik metot ve monte carlo olmak üzere üç yöntemle yürütülen RMD analizleri 30 farklı gün için %95 ve %99 güven aralıkları için yapılmıştır. Parametrik yöntemle yapılan RM analizinde, portföyün varyans hesaplaması varyans kovaryans matriksini de gerektirmektedir. Genelleştirilmiş otoregresif koşullu değişen varyans (GARCH) modeliyle yöntemi kullanılarak modellenecek olan varyans-kovaryans matriksinin eleman sayısı azaltmak amacıyla Ana bileşenler analizi (PCA) kullanılmıştır. Üç yöntemin hedge verimlilikleri birbirleriyle kıyaslanmış ve en uygun model kullanılarak yapılan hedge sonrası rakamları hedge yapılmayan portföyün K/Z analiz ile kıyaslanmıştır. Üç modelinde gerek hedge verimliliği gerekse minumum hedge oranı konusunda birbirine yakın sonuçlar vermiş olması, seçilen hedge enstrümanlarının ve yöntemin uygunluğu ve risk yönetiminin enerji piyasasında gerekliğini kuvvetlendirir niteliktedir.
-
ÖgeMarket integration and forecast performances of stock market and macroeconomic volatilities in global financial crises(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-03-27) Tokmakçıoğlu, Kaya ; Taş, Oktay ; (507072004) ; Management Engineering ; İşletme MühendisliğiThis thesis focuses on the analysis of the integration of 17 important stock markets and forecast performances of stock market and macroeconomic volatility for the period of last global, financial crisis. The results of the first section generally support the findings of previous literature on market integration. In order to examine the linkages of 17 national stock markets, cointegration, impulse response and variance decomposition analysis are performed, before and during the period of the global financial crisis of 2007. According to the results, it has been found that the cointegrational relationship had improved globally during the period of global crisis. This work also has explored the effects of financial volatility during the last global crisis. According to the literature, volatility in financial markets increases severely during the crises. This thesis, which underlines the importance of stock market volatility during financial crises, introduces another important tool to assess the volatility clustering behavior, namely macroeconomic volatility. Thus, the key finding of this work is that the forecast performance of stock market volatility surpasses the forecast performance of macroeconomic volatility.
-
ÖgeBilişim Alanında Proje Esaslı Çalışan Firmalarda Ürün Geliştirme Süreçlerindeki Bozucu Etmenlerin Modellenmesi Ve Etkilerinin Belirlenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-03-28) Sökmen, Nermin ; Gözlü, Sıtkı ; 426022 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringEtkin bir ürün geliştirme süreç modelinin oluşturulabilmesi için süreci olumsuz yönde etkileyen tüm unsurların etki düzeyleriyle birlikte tanımlanmış olması gerekir. Bu doktora tezi, bilişim alanında ürün geliştiren organizasyonların ürün geliştirme yaşam döngüsü boyunca karşı karşıya kaldıkları sıkıntıları inceler; bu sıkıntıların neden olduğu takvim ve iş gücü sapmalarını ortaya çıkararak en uygun süreç performans modellerini oluşturur. Bu çalışmada ürün geliştirme süreç performansı, süre sapma miktarı, sapma oranı, iş gücü sapma miktarı ve iş gücü sapma oranıyla ölçülür. Ürün geliştirme yaşam döngüsünde süre sapmalarına neden olan tüm etmenler proje genelindeki sapma değerleriyle birlikte değerlendirilir. Yine bu etmenlerin üzerinde etkili olan diğer unsurlar belirlenir. İstatistiksel yöntemlerle ve karar ağaçları gibi veri madenciliği yöntemleriyle süre sapmasını etkileyen tüm etmenler tanımlanır. Ürün geliştirme sürecinde iş gücü sapmasına neden olan etmenler ise istatistiksel yöntemler kullanılarak ortaya çıkarılır. Bu çalışmada ürün geliştirme süreci üzerinde etkili olan etmenler iki sınıf altında toplanır. Ürün geliştirme sürecini doğrudan etkileyen etmenler, proje süresinde belirli bir gecikme yaratabilen ve gecikme miktarları bir şekilde proje ekibinden ya da proje planından elde edilebilen etmenlerdir. Süreci dolaylı bir şekilde etkileyen etmenlerin yarattığı etki doğrudan proje planlarından ya da proje ekibinden elde edilemez. Bu etmenlerin etkileri istatistiksel yöntemlerle ortaya çıkarılır. Yedi temel etmen sınıfı ürün geliştirme sürecini doğrudan etkiler. Mevcut gereksinimlerin anlaşılamaması, yeni gelen gereksinimler, genel teknik problemler, müşteri kaynaklı problemler, insan kaynaklarının temininden ve süreksizliğinden kaynaklanan problemler, satın alma problemleri ve alt yükleniciler ya da proje ortaklarından gelen problemler proje genelinde takvim gecikmelerine neden olur. Ürün geliştirme sürecini dolaylı bir şekilde etkileyen unsurlar ise on başlık altında incelenir. Geliştirilen ürünün araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) düzeyi, yenilik yönü, ürün gereksinimlerinin tanımlı olma durumu, müşteri katılımı (desteği), proje ön hazırlık çalışmaları, yeniden kullanım, referans alınan ürünler, proje yöneticisinin yetkinlik düzeyleri, ekip elemanlarının yetkinlik düzeyleri ve ekip içi koordinasyon ve eğitim etmenleri ürün geliştirme sürecini ve yedi temel etmen sınıfını etkileyen önemli unsurlardır. 75 adet biten proje üzerinde gerçekleştirilen çalışmalarda bu bozucu etmenlerin proje süresini nasıl etkilediği ortaya çıkarılmıştır. Çalışmalarda geciken projelerin hangi etmenler nedeniyle geciktiği, bu etmenlerin proje süresini ne kadar uzattığı sorgulanmıştır. Bu çalışmada ürün geliştirme sürecini doğrudan veya dolaylı bir şekilde etkileyen etmenlerle ilgili önsavlar oluşturulmuş, bu etmenlerin geliştirme süreci üzerindeki etkileri önsav sınamalarıyla ortaya çıkarılmıştır. Önsav sınamalarında Pearson, Kendall s tau_b, Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U yöntemleri kullanılmıştır. Bu çalışmada temel bozucu etmenler ile dolaylı etmenlerin bağımsız değişken olarak kullanıldığı beş adet regresyon modeli geliştirilmiştir. İlk regresyon modeli gereksinimlerin anlaşılamaması, genel teknik problemler, yeni gelen gereksinimler, insan kaynakları ve satın alma sıkıntıları nedeniyle oluşan sapma miktarları üzerinden toplam süre sapma miktarını tahmin eder. Modeldeki süre sapma miktarlarındaki değişkenlik, bu beş bozucu etmeninin sapma miktarları tarafından %89.5 oranında açıklanır. İkinci regresyon modeli gereksinimlerin anlaşılamaması, yeni gelen gereksinimler, genel teknik problemler, satın alma sıkıntıları ve müşteri kaynaklı sıkıntılar üzerinden toplam süre sapma oranlarını tahmin eder. Süre sapma oranlarındaki değişkenlik, bu beş bozucu etmeninin sapma oranları tarafından %90.5 oranında açıklanır. Üçüncü regresyon modeli, referans yapıların kullanılma durumunu gölge değişken olarak kullanır. Burada yeni gelen gereksinimlerin, genel teknik problemlerin ve müşterilerin neden olduğu sapmalar bağımsız değişken olarak kullanılır. Bu üç bozucu etmen modeldeki süre sapma oranlarındaki değişkenliğin %76.7’sini açıklar. Dördüncü regresyon modelinde proje yöneticisinin yönetim tecrübesi gölge değişken olarak seçilmiştir. Bu denklem gereksinimlerin anlaşılamaması, yeni gelen gereksinimler, genel teknik problemler ve müşteri problemleri etmenlerini bağımsız değişken olarak kullanır. Süre sapmalarındaki değişkenlik, bu dört bozucu etmeninin sapma değerleri tarafından %91.6 oranında açıklanır. Beşinci regresyon modelinde proje ön hazırlık çalışmaları gölge değişken olarak kullanılır. Oluşturulan regresyon modelinde yeni gelen gereksinimler, genel teknik problemler, müşteri problemleri ve proje ekibinin alan uzmanlığı etmenleri bağımsız değişken olarak seçilmiştir. Bağımlı değişkendeki değişiklik bu üç bozucu etmenin sapma oranları ve ekibin alan uzmanlığı tarafından %79.8 oranında açıklanır. Çalışmanın son bölümünde karar ağaçları tekniklerinden biri olan otomatik ki-kare etkileşim belirleme analizi (CHAID-Chi-squared Automatic Interaction Detection) yöntemi kullanılmış ve projelerdeki süre sapma oranlarını etkileyen etmen sınıfları ortaya çıkarılmıştır. Karar ağaçları üç adımda oluşturulmuştur. İlk olarak süre sapma oranları bağımlı değişken, temel etmen sapmaları ve dolaylı etmenler ise bağımsız değişken olarak seçilmiştir. Bu kapsamda iki karar modeli geliştirilmiştir. İlk model gereksinimlerin anlaşılamaması etmenini ilk ayrışma noktasına yerleştirir. Bu model proje öncesinde ön hazırlık yapılma durumunu, ürünün yenilik düzeylerini, genel teknik sıkıntılara ve sapmalara göre toplam süre sapma oranlarının bir kestirimini verir. Gereksinimlerin anlaşılamaması nedeniyle geciken projelerde sapma oranları oldukça yüksektir. Burada proje öncesinde yürütülen çalışmalar ve ürünün yenilik özelliği ön plana çıkar. İkinci modelde ilk ayrışma noktası, yeni gelen gereksinimlerdir. Bu model yeni gelen gereksinimlerin kabul edilme durumunda proje performansının nasıl etkileneceğini ortaya koyar. Daha sonra temel etmen sapmaları bağımlı değişken, süreci dolaylı bir şekilde etkileyen etmen sınıfları bağımsız değişken olarak seçilir. Bu kapsamda beş karar modeli geliştirilir. Çalışmanın üçüncü ve dördüncü modelleri, ürün gereksinimlerinin anlaşılamaması nedeniyle oluşan süre sapmalarını hedef değişken olarak seçer. Üçüncü karar modelinde ilk ayrıştırma noktası işlevsel gereksinimlerin tanımlanma düzeyidir. Bu oldukça basit bir karar ağacı modelidir. Dördüncü modelin ilk ayrıştırma noktası ise proje ön hazırlık çalışmalarıdır. Proje ön hazırlık çalışmalarını yürütmeyen projelerde gereksinim kaynaklı süre sapma oranları oldukça yüksektir. Bu modelde proje yöneticisinin alan uzmanlığı ve referans alınan yapılar ön plana çıkar. Beşinci modelin hedef değişkeni genel teknik problemlerden kaynaklanan süre sapma oranlarıdır. Tasarım gereksinimlerin tanımlanma düzeyi bu modelin ilk ayrıştırma noktasıdır. Bu modelde tasarım gereksinimlerinin tam ve doğru bir şekilde tanımlanması oldukça önemlidir. Tasarım gereksinimlerinin yeterli olmadığı durumda ekip elemanlarının teknik deneyimi ve becerisi ön plana çıkar. Altıncı modelde yeni gelen gereksinimlerden kaynaklanan süre sapma oranları hedef değişken olarak seçilmiştir. Model ilk ayrıştırmayı bu gereksinimlerin kabul edilme durumuna göre yapar. Yeni gereksinimlerin kabul edilmesi durumunda geliştirilen ürünün yenilik düzeyi ön plana çıkar. Yedinci modelde satın alma sürecinin neden olduğu sapma durumları hedef değişken olarak seçilir. Bu modelde gecikme olasılığını ürünün Ar-Ge özelliği belirler. Son aşamada süre sapma oranları bağımlı değişken ve süreci dolaylı bir şekilde etkileyen etmen sınıfları ise bağımsız değişken olarak seçilir. Sekizinci ve dokuzuncu modellerde projelerdeki süre sapma oranları ürün gereksinimlerinin tanımlı olma durumuna ve proje yöneticisinin yetkinlik düzeylerine göre incelenir. Proje yöneticisinin yetkinlik düzeyini referans alan model, yönetim tecrübesinin çok iyi olduğu durumlarda yüksek gecikme oranlarına sık rastlanılmadığını gösterir. Bu kategorideki gecikmelerin neredeyse tamamı ürünün yenilik özelliğiyle ilgilidir. Model, ön hazırlık çalışması yapılmayan ve yetkin proje yöneticileri tarafından yönetilmeyen projelerin çoğunda süre sapma oranlarının çok yüksek olduğunu gösterir. Gereksinimlerin tanımlı olma durumunu referans alan model, proje başlangıcında ürün gereksinimlerini tam ve doğru bir şekilde tanımlayan projelerde yüksek süre sapma oranlarına rastlanılmadığını gösterir. Gereksinimlerin tam olduğu durumda müşteriden kuvvetli bir destek gelirse, projelerin tamamı gecikmeye uğramadan ya da çok az bir gecikmeyle tamamlanır. Bu durumun geçerli olmadığı projelerde gecikmenin yüksek miktarda olması kaçınılmazdır. Model, ürün gereksinimlerinin tam olmadığı durumlarda proje yöneticisinin süreç üzerideki etkisini gösterir. Özet olarak, geniş bir literatür taraması sonunda ürün geliştirme sürecinde etkili olan bozucu etmenler ortaya çıkartılmış ve bununla ilgili önsavlar oluşturulmuştur. Elde edilen gerçek proje bilgileri yardımıyla proje performansı üzerinde etkili olan etmenler, istatistiksel yöntemlerle incelenmiştir. Yürütülen tüm sınamaların sonuçları ilişki diyagramlarında özetlenmiştir. Tespit edilen bozucu etmenlerin süreç performansını ne şekilde etkilediği çoklu regresyon ve karar ağaçları yöntemleriyle modellenmiştir. Çoklu regresyon modellerinde temel bozucu etmenlerle birlikte dolaylı etmenler de girdi değişkeni olarak seçilmiştir. Oluşturulan bu modeller girdi değişkenleri üzerinden süre sapma değerlerini tahmin eder. Bu çalışma, bozucu etmenlerin etkilerini oluşma olasılıkları ve sapma değerlerine göre de inceler. Bu incelemelerde karar ağacı yöntemi kullanılmıştır. Karar ağacı mekanizmaları yardımıyla bozucu etmenlerin hangi koşullarda tetiklendiği ve etkilerinin ne olacağı ortaya çıkarılmıştır.
-
ÖgeDağıtım Lojistiği Performansının Firma Performansına Etkisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-05-11) Konuk, Birsen ; Gözlü, Sıtkı ; 429178 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringDAĞITIM LOJİSTİĞİ PERFORMANSININ FİRMA PERFORMANSINA ETKİSİ ÖZET Günümüzde müşterilerin talepleri sürekli olarak artmaktadır. Müşteriler yüksek kalite standartlarına sahiptir ve mükemmel ürün tek başına müşteri sadakati sağlamada yeterli değildir. Yüksek düzeydeki bir lojistik servisin taklit edilmesi zor olduğundan, lojistik sürdürülebilir bir rekabet üstünlüğü sağlamada önemlidir. Müşteri lojistik performansında son karar verici olduğundan, müşterinin sürekli değişen zevkleri ve tercihlerine etkili ve zamanında yanıt verme başarılı firma performansında temel elementtir. Lojistik faaliyetler tedarik ve dağıtım lojistiği olarak iki alanda gerçekleştirilmektedir. Dağıtım lojistiği müşteriyle yüz yüze gelinen süreç olduğundan çok önemlidir. Müşteriye sunulan servisler dağıtım lojistiği faaliyetleri ile sağlanır. Dağıtım lojistiği yer, zaman ve miktar faydası sağlar. Pazarlamanın sahiplik faydası yer, zaman ve miktar faydası olmadan sağlanamaz. Firmanın pazar payı, satışları ve karlılığı üzerindeki önemli etkilerinden dolayı çalışmada dağıtım lojistiği incelenecektir. Bu çalışmanın amacı dağıtım lojistiği performansının firma performansına etkilerini incelemek, firma performansında en fazla etkili olan faktörleri saptamaktır. Son yıllarda lojistiğin öneminin anlaşılması ve lojistik pazarın büyümesine paralel olarak lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanımı artmıştır. Lojistik dış kaynak daha önce dahili olarak yapılan faaliyetlerin bir kısmının ya da tamamının dışarıda yaptırılmasını ifade eder. Çağdaş dış kaynak kullanımı anlık lojistik servis alma yerine, kısa veya uzun dönemli resmi sözleşmelere dayalıdır. Dış kaynak kullanan firmalar ana işlerine odaklanabilirler, yatırımlarını azaltmaları yoluyla maliyetlerini düşürürler, müşteri servisini arttırırlar, esneklik artışı sağlarlar, yeni pazarlara ulaşırlar, yeni teknolojilerden yararlanırlar. Elde edilen bu faydalar firmaların performanslarının artmasına neden olur. Çalışmanın ikinci amacı dağıtım lojistiği faaliyetlerinde dış kaynak kullanmanın firma performansına etkilerini incelemek, dış kaynak kullanmanın dağıtım lojistiği performansı firma performansı ilişkisini nasıl etkilediğini görmektir. Faaliyetlerin başarısı performanslarının ölçülmesiyle anlaşılır. Performans ölçme bir işletmenin faaliyetlerini deneysel olarak değerlendirme işlemidir. Bir performans ölçüsünde kapsam, evrensellik, ölçülebilirlik ve tutarlılık olmalı, performans ölçme sisteminde kaynak ölçüleri, çıktı ölçüleri ve esneklik ölçüleri yer almalıdır. Performans ölçüleri stratejik, taktik ve operasyonel ölçüler olarak da gruplandırılmalıdır. Lojistiğin artan önemine paralel olarak lojistik performansının firma performansına etkileri ile ilgili çalışmalar artmıştır. Çalışmalarda dağıtım lojistiğinin öneminden bahsedilmiş, dağıtım lojistiği performansıyla; tedarik, üretim ve tersine lojistik performansının birlikte firma performansına etkileri incelenmiştir. Bu çalışmada tek başına dağıtım lojistiği performansının firma performansına etkileri araştırılmıştır. Aynı şekilde çalışmalarda dış kaynağın etkisi ölçülürken, dağıtım lojistiği performans ölçüleri ile diğer performans ölçüleri birlikte kullanılmıştır. Dağıtım lojistiği faaliyetlerinde dış kaynak kullanmanın firma performansına etkileri ile ilgili bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışma dağıtım lojistiği faaliyetlerinde dış kaynak kullanmanın firma performansına etkilerini inceleyeceği için bilime önemli bir katkı sağlayacaktır. Yapılan literatür araştırmasında, performans ölçülerinin araştırmacıların bakış açılarına ve çalışmaların amacına göre çok farklı şekillerde tanımlandıkları ve gruplandırıldıkları görülmüştür. Bu çalışmada tüm ölçüler incelenmiş, ölçüler için ortak bir terim birliği oluşturmaya çalışılmıştır. Bu amaçla literatür araştırması sonucunda bulunan ölçüler, SCOR modelinin performans boyutları ve ölçütlerin bazılarından yararlanılarak gruplandırılmıştır. SCOR modeli Supply Chain Council tarafından geliştirilmiştir. SCOR, iş süreçlerinin yeniden yapılandırılması, kıyaslama ve süreç analizi gibi süreç referans modelleri yaklaşımlarını birleştiren bir yapıdır. SCOR yönetim süreçlerinin standart tanımlamalarını, süreçler arasındaki ilişkilerin çerçevesini, süreç performanslarını ölçmek için standart ölçütleri, en iyi performansı oluşturan yönetim uygulamalarını, özgünlük ve işlevselliğe yönelik düzenlemeleri içerir. Dağıtım lojistiği performansının firma performansına etkilerini ve dış kaynak kullanmanın dağıtım lojistiği performansı firma performansı ilişkilerini ne şekilde etkilediğini uygulamada görmek için bir anket düzenlenmiştir. Anketi oluşturmak için 11 firmanın katılımıyla bir pilot çalışma yapılmıştır. Pilot çalışmanın amacı, anket sorularıyla ilgili firma yöneticilerinin görüşlerini almaktır. Altı firmayla yüz yüze görüşülmüş, anket yöneticiler ile birlikte doldurulmuş, beş firma anketi e-posta ile cevaplamıştır. Pilot çalışmadan sonra anketle ilgili yorumlar ve anket doldurulurken sorulan sorular, ankette bazı değişiklikler yapılmasını gündeme getirmiştir. Anket hazırlanırken akademisyenlerin görüşlerine de yer verilmiştir. Anketi uygulamak için İSO’nun her yıl yayınladığı, Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu ve ikinci 500 büyük sanayi kuruluşu listelerinden yararlanılmıştır. Belirlenen örneklem sayısı 275’dir. Firmalardan anket sorularıyla ilgili cevaplar alınırken telefonla görüşme yöntemi kullanılmıştır. Anket soruları firmadaki ilgili bölümlerin yöneticilerine sorulmuştur. Sorular sadece lojistik bölümünün yöneticilerine değil, pazarlama ve finans bölümlerine de sorulmuştur. Böylece tek yanlı cevapların azaltılmasına çalışılmıştır. Dağıtım lojistiği ve firma performansını ölçen değişkenler için faktör analizi yapılarak değişkenler sınıflandırılmıştır. Dağıtım lojistiği performans ölçüleri güvenilirlik, yanıt verme, esneklik ve maliyet olmak üzere 4 faktör altında toplanmıştır. Firma performans ölçüleri pazar performansı ve finansal performans faktörleri altında toplanmıştır. Faktörde belirlenen değişkenlerin homojen bir yapı sergileyip sergilemediği, seçilen değişkenlerin faktörü ne kadar uygunlukta temsil ettiğini anlamak için güvenilirlik analizi yapılmış, cronbach α değerleri bulunmuştur. Dağıtım lojistiğinde bu faktörlerle açıklanan varyans %62.5, firma performansında açıklanan varyans %72.5’dur. Dağıtım lojistiği performansı ve alt boyutlarının, firma performansı ve alt boyutlarının, firmalarda çalışan sayısı, firmaların faaliyet gösterdiği süre, firmaların sermaye yapısı ve içinde bulundukları sektöre göre farklılık gösterip göstermediği t-testleri ile incelenmiştir. Analiz sonucunda performans göstergelerinin sadece çalışan sayısına göre farklılık gösterdiği, çalışan sayısı 300 kişiden fazla olan firmaların; firma, finansal ve pazar performanslarının, çalışan sayısı 300 kişiden az olan firmalardan daha yüksek olduğu görülmüştür. Dağıtım lojistiği performansı ile firma performansı arasında yapılan regresyon analizinde, pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Dağıtım lojistiği performans faktörleri ile; pazar performansı, finansal performans ve toplam firma performansı arasında ayrı ayrı çoklu regresyon analizi yapılmıştır. Amaç finansal performans ve pazar performansını en fazla etkileyen faktörler yanında, tüm firma performansını etkileyen faktörleri ortaya çıkarmak, benzerlik ve farklılıkları görmektir. Regresyon analizinde her bir boyut altında yer alan değişkenlerin ortalaması alınarak bulunan değerler kullanılmıştır. Regresyon analizlerinde sabit katsayısı ve güvenilirlik faktörü anlamsız çıktığından, analizler sabit katsayısı ve güvenilirlik faktörü çıkarılarak tekrarlanmıştır. Analiz sonucunda dağıtım lojistiği performans faktörleri ile finansal performans, pazar performansı ve firma performansı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Finansal performans, pazar performansı ve firma performansını en fazla etkileyen faktörler olarak esneklik ve yanıt verme faktörleri bulunmuştur. Hipotezde en fazla etkili olan faktörler güvenilirlik ve maliyet olarak öne sürüldüğünden, hipotez gerçekleşmemiştir. Araştırmanın ikinci bölümünde dağıtım lojistiği faaliyetlerinde dış kaynak kullanmanın firma performansına etkileri incelenmiştir. Dış kaynak kullanmanın, dağıtım lojistiği performansı firma performansı ilişkisini ne şekilde etkilediğini görmek için dağıtım lojistiği performansı ile, firma performansı arasındaki regresyon analizi, dış kaynak kullanan firmalar ve dış kaynak kullanmayan firmalar için ayrı ayrı yapılmıştır. Her iki grupta da yüksek regresyon katsayıları elde edildiğinden, iki grup arasında dağıtım lojistiği performansı firma performansı ilişkisinde fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Son olarak dağıtım lojistiğinde dış kaynak kullanan firmalarla, dış kaynak kullanmayan firmaların; dağıtım lojistiği performansı, firma performansı, pazar performansı ve finansal performansları arasında fark olup olmadığı araştırılmıştır. Analiz sonucunda iki grubun sadece firma performansı ve pazar performansları arasında fark olduğu görülmüştür. Dış kaynak kullanan firmaların performansları, dış kaynak kullanmayan firmalara göre daha yüksektir. Bu çalışmada dağıtım lojistiği performansı bütün boyutlarıyla incelenmiştir. Müşteri tatminini ve firma performansını etkileyen dağıtım lojistiğinin performansı analiz edilmelidir. Dağıtım lojistiği performansının arttırılması için tüm süreçler, firma içi ve firma dışındaki fonksiyonların birbirleriyle ilişkileri gözden geçirilmelidir. Dağıtım lojistiği performansının arttırılmasının, firmanın mevcut kaynaklarının kullanılması kadar, dış kaynak kullanmanın etkinliğini de arttırdığı unutulmamalıdır
-
ÖgeGüneş Enerjisi Gelişim Dinamikleri: Türkiye Vakası(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-07-24) Çelebi, Alper ; Ülengin, Burç ; 437088 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringGünümüzde enerji arzı ağırlıklı olarak fosil yakıtlarından sağlanmaktadır. Fosil kaynaklarının kısıtlı olması ve küresel ısınma yeni enerji kaynağı arayışlarını hızlandırmıştır. Güneş enerjisi henüz işlenmemiş büyük potansiyeli ve son yıllarda düşen maliyetinden dolayı arayışların odağındadır. Birikimli kurulu gücü son beş yılda yıllık %50 büyüyerek 2010 yılı sonu itibariyle 40GW’a ulaşmıştır. Almanya, İspanya, Japonya kurulu güce öncülük yaparken Türkiye’de henüz kurulu güç yok denilecek kadardır. Bu çalışmada seçilmiş yedi ülkede fotovoltaik’in (PV) dört farklı yayılım sekli (sürdürülebilirler, hızlı koşucular, rotasızlar, tetiklenemeyenler) ortaya çıkarılarak yayılımın tetikleyici koşullarını, hızını ve üst sınırını belirleyen değişkenler oluşturulmuştur. Veri kısıtı nedeniyle yeni ürün yayılımında kullanılan teknoloji tahmini yöntemlerinden genelleştirilmiş Bass model (GBM) ve lojistik kullanılmıştır. Orijinal denklemlerdeki üst sınır zamanın bir fonksiyonu haline getirilerek geliştirilmiştir. Bulunan yayılım fonksiyonları R2’nin >0.97 olduğu tatminkâr sonuçlar üretmiştir. GBM doğrulamada lojistik yönteme göre genelde daha iyi sonuç vermesine rağmen Türkiye için yapılan tahminlerde lojistik daha gerçekçi sonuçlar çıkarmıştır. Belirlenen iki yayılım politikasına göre 2020 yılı için birikimli kurulu gücün 5.2GW veya 10.6GW olacağı öngörülmüştür. Bu senaryolarda 2020 yılında 2 milyar USD ile 4 milyar USD arasında değişen yatırım büyüklüğü hesaplanmış olup ayni yılda hükümetin satın alma yükümlülüğü 1.4 milyar USD ile 3 milyar USD arasında değişeceği hesaplanmıştır. Küresel bulgular ışığında Türkiye’nin, yeterli finansal destek sağlaması, hükümetin net kurulu güç taahhüdünde bulunması, şeffaf ve yalın yönetsel süreçler tasarlaması, iletim dağıtım hatlarının kapasitelerini takip etmesi ve güneş enerjisi farkındalığını artırmaya yönelik eylemler yapması önerilmektedir.
-
ÖgeHafif Raylı Sistemlerde Tarife Oluşturma Ve Ekip Atama Problemlerinin Bütünleştirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-11-26) Öncül, Selmin Danış ; Bayraktar, Demet ; 448924 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBu çalışmada, hafif-raylı sistemler için tarife oluşturma ve ekip atama problemlerinin birlikte çözülmesi için yeni bir model önerisinde bulunulmuştur. Etkin toplu ulaşım planlamasına katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Tarife oluşturma ve ekip atama ile ilgili ayrıntılı literatür araştırması yapılmış, uzman tecrübe ve görüşlerinden yararlanılmıştır. Araştırmada işlemsel düzeyde kısa dönemli planlamaya ve yolcu taşımacılığına odaklanmıştır. Tarife oluşturma modelini makinist atama modeli ile ilişkilendiren değişkenler çalışmada yer almıştır. Bu sayede, kısa dönem planlama için, esnek bir şekilde, tarife oluşturma ve makinist atama problemlerinin birlikte çözülmesi sağlanmıştır. Yöntem olarak karışık tamsayılı programlama kullanılmıştır. Tren kapasitesi ve amaç fonksiyonun ağırlıkları gibi parametreler değiştirilip, model için duyarlılık analizleri yapılmıştır. Tez çalışmasında sunulan modellerin doğruluğunun onaylanması, gerçek hayattan alınan verilerle CPLEX algoritması kullanarak yapılmıştır. %5 anlamlılık düzeyinde, istasyonlarda bekleyen yolcu sayısının gerçek hayat verilerine göre farklı olduğu ve planlanan sefer sayısının model sonuçlarında daha düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca model sonuçlarında, gerçek hayattaki uygulamalara göre planlanan makinist sayısının daha az ve makinist verimlilik oranının daha yüksek hesaplandığı tespit edilmiştir.
-
Ögeİş karakteristikleri,örgüt,grup ve ilişkisel demografi uyumunun çalışanlara yönelik etkileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013) Çiçek, Işık ; Biçer, İsmail Hakkı ; 332955 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBu çalışmanın aamcı kişi-çevre uyumu türlerinin çalışanlara yönelik etkilerini incelemektir. Kişilerin yaptıkları işte gerçek ve olmasını istedikleri düzeydeki karakteristikler arasındaki uyum, kişisel değerleri ile bulundukları çalışma gruplarında hüküm süren değerler arasındaki uyum, grup üyeleri ve yönetici ile olan kişilik özellikleri uyumu ve çalışma grubu ve yöneticileri ile olan demografik farklılıklar/algısal benzerlikler bağımsız değişkenler olarak göz önüne alınmıştır. Örgüte duygusal bağlılık, işle ilgili psikolojik iyilik hali, grup birlikteliği ve performansı uyum türlerinin etkisinin incelendiği bağımlı değişkenlerdir. Modelde işin karşılıklı bağımlılığı şartlı değişken, değerler uyumu ise ana etkisinin yanısıra ara değişken rolünde incelenmiştir. Uygulama teknoloji tabanlı örgütlerde gerçekleştirilmiş, 640 kişilik örneklem belirlenmiştir. Değerler uyumu açısından sadece kişi-örgüt değer uyumunun grup performansı ve grup birlikteliği üzerinde etkisi görülmemiştir. İŞ karakteristikleri uyumumun özerklik ve iş bütünlüğü boyutları anlamlı etkiye yol açmamış, diğer boyutlar genel iş tatmini, çalışma arkadaşlarından tatmin ve grup birlikteliği üzerinde etkili olmuştur. Gruptan kişilik özellikleri farklılığı yöneticiden olan farklılığa göre daha anlamlı bulunmuş, spesifik olarak deneyime açık olma özelliğinin iş tatmini ile ilişkisi saptanmıştır. Genel anlamda ilişkisel demografi değişkenlerinin gösterdiği etkiler algısal benzerlikler için daha çoktur. Alt boyutlar açısından grup ile olan grup ile olan demografik farklılıkların etkisi daha fazladır. Kişi-grup değer uyumu ve iş yapma benzerliğinin belirli bağımlı değişkenlere olan etkisinde işte karşılıklı bağımlılık şartlı değişken rolündedir. Yöneticiden demografik farklılık ve iş yapma benzerliğinim belirli sonuç değişkenler ile olan ilişkisinde değerler uyumunun kısmen/tam ara değişken etkisi dikkat çekicidir. İş karakteristikleri uyumu ile kişi-örgüt değer uyumu etkileşimi genel iş tatmini ve yöneticiden tatmin üzerinde etkili bulunmuştur.Elde edilen bulgular, işte karşılıklı bağımlılığın ilişkisel demografi-değerler uyumu ilişkisinde şartlı değişken olduğunu ileri süren hipotez grubu dışında diğer hipotez gruplarının kısmen doğrulandığını göstermiştir.Mutlak fark tekniği ile uyumun belirlendiği bu araştırma kapsamında ayrıca iş karakteristikleri tercih envanteri geliştirilmiştir.
-
ÖgeKurumsal Alanın Oluşumu Ve Değişiminde Mikro-makro Aktör Ve Yapıların Etkileşimi: Türkiye’deki Tam Teşekküllü Özel Hastaneler Alanı Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-02-22) Türkeli, Serkan ; Erçek, Mehmet ; 459380 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBu çalışmanın temel amacı Türkiye’de faaliyet gösteren tam teşekküllü özel hastaneler örgütsel alanının oluşum dinamiklerini ortaya koymak ve devamında bu örgütsel alanda gerçekleşen değişim mekanizmalarını açıklamaktır. Sağlık reformları 1980’lerden günümüze en çok tartışılan, araştırılan konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönemde sağlık sektöründe köklü reform girişimleri olmuştur. 2003 yılında Türkiye’de hükümet tarafından açıklanan ve sağlıkta dönüşüm olarak adlandırılan reform paketi, sağlık sektörünün sorunları ve çözüm önerileri konusunda kapsamlı bir tartışmaya yol açtı. Sağlıkta dönüşüm reformu eleştirilerinin önemli bir kısmı sağlık alanında etkili olan özelleştirme ve liberalleşme süreçleri ile ilgilidir. Bunun başlıca nedeni uzun süre devlet hizmeti olarak algılanan sağlık hizmetlerinin giderek artan oranda özel sektöre bırakılmasıdır. İşte bu eleştirilerin merkezinde yer alan tam teşekküllü özel hastane örgütsel alanının oluşumu ve değişimi mekanizmalarının anlaşılması bu noktada önem kazanmaktadır. Tüm dünyada etkisi görülen bu reform çalışmalarının temel amacı, sağlık sektöründe artan harcamaları kontrol altına almak ve sektörün verimliliğini artırmak olarak dile getirilmiştir. Benzer sorunların yaşanması nedeniyle birçok ülkede benzer içeriklere sahip reform programları uygulanmaya başlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri özel sağlık hizmetleri varlığını korumuştur. Küçük müessese yapısından tam teşekküllü özel hastane yapısına dönüşüm zamanla gerçekleşmiştir. 1989 yılında kurulan ilk tam teşekküllü özel hastane sonrasında devlet teşviklerinin önemli etkisi ile tam teşekküllü özel hastane örgütsel alanında faaliyet gösteren örgüt sayısı artmıştır. Tam teşekküllü özel hastane örgütsel alanının oluşum ve değişimini incelemek için yeni bir model ortaya konulmuştur. Bu model örgütsel öğrenme, kurumsal iş ve kurumsal girişimcilik birleştirilerek oluşturulmuştur.
-
ÖgeTicari Serbestlik Döneminde Gelir Ve Ücret Eşitsizliği: Türkiye Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-02-22) Bayar, Ayşe Aylin ; Günçavdı, Öner ; 458384 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringTürkiye, ticari serbestlik dönemiyle birlikte çeşitli yapısal dönüşümler içerisine girmiştir. 2001 yılında yaşanan ekonomik krizin ardından, 1980’li yıllarda uygulanan reformların devamı olarak kapsamlı bir yapısal reform programı uygulanmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, ekonomik öncelikler değiştirilmiş ve yeni önceliklerle uyumlu yeni mekanizmalar ekonomide yerini almıştır. Bu dönemde, yerli üretime verilen önem azalırken, buna karşın uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek ürünlerin üretimine verilen önem artmıştır. 2001 yılından itibaren, Türkiye ekonomisi büyük bir ekonomik performans sergileyerek yüksek ekonomik büyüme içerisine girmiştir. Dolayısıyla, ülkedeki gelir dağılımının ekonomideki değişen koşullardan etkilenmesi nedeniyle, ticarete-konu-olan ve konu-olmayan faaliyetlerin ayrımı ve bu faaliyetlere ilişkin üretim ve istihdam olanaklarının belirlenmesi önem kazanmıştır. Önceki dönemlerden farklı olarak, bu yeni dönemde gelir eşitsizliği ticarete-konu-olmayan faaliyetlerin hız kazanmasından etkilenmiştir. Bu itibarla, bu çalışmanın üç amacı söz konusudur. Bunlardan birincisi, Türkiye’deki genel gelir eşitsizliği üzerinde etkili olan gelir kaynaklarının belirlenmesidir. İkincisi, 2002-2007 ve 2007-2009 olmak üzere iki farklı alt dönemdeki gelir eşitsizliğinde yaşanan değişimde etkili olan gelir kaynaklarının ayrıştırılmasıdır. Üçüncüsü ise, farklı ayrıştırma yöntemleri kullanarak ticarete-konu-olan ve konu-olmayan faaliyetlerdeki bireylerin ücret gelirleri arasındaki farklılığın nedenlerinin tespit edilmesidir. Araştırma için TÜİK tarafından 2002-2009 dönemi için yayımlanan yıllık Hanehalkı Bütçe Anketlerinden faydanılmıştır. Bulgular, 2002-2009 döneminde gelir eşitsizliğinde bir iyileşmenin olduğunu göstermektedir. Buna ek olarak, ticarete-konu-olmayan faaliyetlerin gelir eşitsizliği üzerindeki etkisinin ticarete-konu-olan faaliyetlere oranla daha fazla olduğu görülmüştür. Son olarak, ticarete-konu-olan ve konu-olmayan faaliyetlerdeki bireylerin ücret düzeyleri arasındaki farklılığın ticarete-konu-olmayan faaliyetler lehine olduğu belirlenmiş ve ücret dağılımı boyunca farklılaşmanın alt kantillerde daha derin olduğu, ücret dağılımı boyunca hareket edildiğinde farklılaşmanın daraldığı tespit edilmiştir.
-
ÖgeTeknoloji Transferinin Kalite Performansına Etkisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-02-27) Sönmeztürk, Gülin İdil ; Gözlü, Sıtkı ; 461997 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringBu çalışmada teknoloji transferinin kalite yönetim başarısını ve kalite performansını etkileyip etkilemediği, etkiliyor ise pozitif veya negatif olarak hangi yönde etkilediği, teknoloji transferinin kalite yönetim başarısına ve kalite performansına etkisi arasında fark olup olmadığı, firma özelliklerinin teknoloji transfer performansını etkileyip etkilemediği araştırılmıştır. Araştırmada veriler anket yöntemi ile toplanmıştır. Çalışmanın modeli yapısal eşitlik modellemesi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda teknoloji transferinin kalite yönetim başarısına ve kalite performansına pozitif yönde bir etkisi olduğu, teknoloji transferinin kalite yönetim başarısını kalite performansına göre daha çok etkilediği bulunmuştur. Ayrıca firmaların faaliyet gösterdikleri sürenin teknoloji transfer performansını etkilediği, firmanın faaliyette bulunduğu sektörün, firmanın ölçeğinin, firmanın teknoloji seviyesinin (firmanın ileri teknoloji firması olması veya olmaması gibi), firmanın ciro seviyesinin ve firmanın sermaye yapısının teknoloji transfer performansını etkilemediği sonucu bulunmuştur.
-
ÖgeGelişmekte Olan Piyasalarda Oynaklık Yapısının İncelenerek Varolan Modellerle Tahmin Başarısının Test Edilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-07-19) İltüzer, Zeynep ; Taş, Oktay ; 465212 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringOynaklık literatürü gözden geçirildiğinde dikkati çeken en önemli nokta , tahmin metodolojisinde çeşitli aşamalarında alınan öznel kararlar nedeniyle geliştirilen modellerin tahmin performansı ile ilgili genel bir sonuç çıkarılamamasıdır. Çalışmanın ilk bölümü 19 gelişmekte olan ülkenin hisse senedi piyasa oynaklığı 8 farklı tahmin ufkunda Rassal Yürüyüş veya Hareketli Ortalama gibi basit tahmin yönetmelerinden GARCH veya Stokastik Oynaklık gibi sofistike modelleri de kapsayan 11 oynaklık modeli kullanılarak tahminleri gerçekleştirilerek ve Gerçeklik Kontrolü, Üstün Tahmin Becerisi ve Model Güven Kümesi gibi ekonometri alanındaki son yıllarda geliştirilen teknikler yardımıyla literatürde bu boşluk doldurulmak istenmiştir. Çalışma ayrıca oynaklık modellerin geliştirilmesi için harcanan onca zaman ve çabaya değen bir gelişme sağlanıp sağlanmadığını anlamaya yardımcı olmaktadır. Bu bölümden elde edilen sonuçlara göre, oynaklığın mekanik olarak modellenmesinde elde edilen kısıtlı ilerleme, oynaklıkğın altında yatan ekonomik ve yapısal dinamiklerin belirlenmesini amaçlayan çalışmalara dikkati çekmektedir. Çalışmanın ikinci bölümde, gelişmekte olan ülkelerin hisse senedi piyasa oynaklığının belli makro ekonomik dinamiklerden etkilenip etkilenmediğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bunun için bazı gelişmekte olan ülke piyasaları için makro ekonomik oynaklık ile hisse senedi piyasa oynaklığı arasıda Granger nedenselliğinin var olup olmadığı BEKK-GARCH ve Bootstraped test yöntemi kullanılarak incelenmiştir. En genel anlamda, oynaklık modellerinin sadece zaman serisi analizine değil belli yapısal dinamikleri de bağlı olarak geliştirmesi gerektiğini desteklemektedir.
-
ÖgeProje Yönetim Ofislerinin Performansının Değerlendirilmesi İçin Bir Model Önerisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-09-13) Güngör, Dilek Özdemir ; Gözlü, Sıtkı ; 10002983 ; İşletme Mühendisliği ; Management EngineeringGünümüzün rekabetçi dünyası organizasyonları eş zamanlı olarak birçok proje yapmaya zorlamaktadır. Proje sayısı arttıkça, hem projelerle ilgili sorunları çözmek, hem de tüm projeleri kontrol altında almak güçleşmektedir. Projelerle ilgilenmek için proje yönetim ofisleri (PYO) denilen ortak bir çözüm geliştirilmiştir. Her ne kadar PYO’lerinin kapsamları organizasyondan organizasyona değişse de, bu organizasyonel birimler genel olarak projelerin daha etkin gerçekleştirilmesi için bir çevre geliştirmekle görevlidirler. Fakat, ne yazık ki, ölçülebilir ürünler ya da hizmetler üretmediklerinden, organizasyonlarına olan katkılarının ölçülmesi de zordur. Bu çalışmada, PYO’lerinin katkılarını değerlendirmeye yönelik bir model geliştirilmesi hedeflenmiştir. Proje yönetim çevresi öncelikle yapısal eşitlik model (YEM) kullanılarak araştırılmıştır. YEM’deki faktörler kullanılarak, PYO olan ve olmayan organizasyonlar arasındaki fark test edilmiştir. Sonuçlar, PYO olan organizasyonların projelerine girdi sağlamakta daha etkin olduğunu ve daha başarılı projeler gerçekleştirdiğini göstermektedir. Bir sonraki adımda, PYO’si faaliyetleri ve PYO’si başarısı arasındaki ilişki regresyon analizi kullanılarak incelenmiştir. Sonuçlar, tüm PYO faaliyetlerinin anlamlı olarak PYO başarısı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Daha detaylı inceleme için, belli değişkenlere gore PYO’leri arasındaki farklar araştırılmıştır. Farklar genellikle anlamsızdır ve PYO’leri sınıflandırılamamıştır. Sonuç olarak, bulgular PYO’lerinin organizasyonlarına katkısı olduğunu desteklemektedir. Yine de bu sonuçlar PYO olan organizasyonların projeleri daha etkin yürüteceklerini ve daha başarılı projeleri olacağını garantilemez. Bunun yerine sonuçlar PYO’lerinin tekilliğini işaret etmektedir. PYO’sinden faydalanma arzusu olan organizasyonlar, kendi ihtiyaçlarına uygun PYO’leri geliştirmelidirler.