LEE- Endüstri Mühendisliği-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 36
  • Öge
    Dynamic resource allocation for humanitarian relief chain coordination integrated with volunteers
    (Graduate School, 2025-05-14) Kapukaya, Emine Nisa ; Satoğlu, Şule Itır ; 507172110 ; Industrial Engineering
    Each disaster situation has its own specific resource requirements and structures. In the event of a disaster, the number of injuries and lives lost, financial needs, and aid requirements vary based on the type of the disaster. Furthermore, the scale of the disaster, its location, and the socio-economic level of the affected region affect required resources and the actors to participate in relief operations and coordination structure. Volunteers are usually the early responders to the disaster, and need to be employed, as mass casualty events cause a sudden demand surge, and the governmental resources are usually not enough to satisfy all human resource requirements. In this study, a multi-objective dynamic resource allocation model is developed for search-and-rescue and first aid activities under uncertainty with a focus on saving human lives by prioritizing urgent tasks, where the volunteers are employed. A detailed framework covering these tasks and required resources is presented. We considered search-and-rescue units composed of team members from certain fields of expertise and volunteers as human resources. Moreover, the use of different types of renewable and nonrenewable resources required during these tasks and pre-positioning and distribution of these according to needs within the model were planned. In the model, it is aimed to minimize the total unmet human resource demand, the number of resources transferred between regions, and the total unmet renewable and non-renewable resource demand. Hence, a three- objective stochastic programming model is formulated. A real case study was conducted to address resource allocation after the expected major Marmara Earthquake for a district of Istanbul. Demand assessment was made considering the number of buildings expected to be damaged or destroyed, the classification of victims according to the NATO triage system and the number of victims expected to suffer with minor or severe injuries. To meet this demand, officially appointed rescue units and trained volunteers expected to receive training at predetermined levels of classified volunteerism in different professions and spontaneous volunteers are planned to work together in coordination. As the volunteers are usually the first responders, their consideration of resource allocation is invaluable. This is the first study that simultaneously places and dynamically allocates renewable and non-renewable resources and human resources, including the official rescue units and volunteers, for the search-and-rescue and first-aid tasks. Incorporating volunteers' assignments to the search-and-rescue and first-aid teams, considering their expertise levels and prior training, and quitting behavior are unique contributions to our study. The Augmented Epsilon-Constraint-2 (AUGMECON2) Algorithm was employed where necessary iterations were performed in the IBM ILOG CPLEX software environment to obtain the Pareto optimal solutions. Results were analyzed with sensitivity analyses. Besides, the model was solved based on the equity policy to minimize the maximum unmet demand among different regions. The outcomes of this research offer some administrative insights, in which ideas for resource allocation planning were suggested, considering both human and material resources. Most of the unmet human resources demand occurred in the first period since additional resource deployment and interregional transfer of human resources could not be achieved. The population density and the high number of casualties in some regions cause the unmet demand in these regions to be higher than in others. Although targeting the equity policy in total unmet demand among regions in the model is expected to provide equitable results, the total unmet demand, in this case, was much higher than without aiming for equity. As the model's results show, the lack of even one resource will prevent the completion of the task. In cases where some of the resources are used together, a communication system can be used to synchronize them. In the same way, a system that dynamically transmits the number of available resources in the regions to the center will be extremely beneficial in terms of ensuring the management of the process with optimum resources by preventing extra resources from coming to the regions. This requires pre-planning for healthy data flow from disaster areas to transmit the current situation in the region to the system. Integrated decisions for pre- and post-disaster stages are crucial for potential disaster scenarios, as they help determine the expected resource requirements. Improper pre-disaster decision-making will affect post-earthquake decisions, leading to a shortfall in meeting demand.
  • Öge
    İnsan kaynakları analitiğinin organizasyonel çeviklik üzerindeki etkisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-05-28) Budak, Muhammed Çağrı ; Soyer, Ayberk ; Felekoğlu, Burcu ; 507192118 ; Endüstri Mühendisliği
    Organizasyonların insan kaynakları (İK) fonksiyonu bünyesinde veri bazlı karar verme eğilimi arttıkça, İK analitiği kavramının hem araştırmacılar hem de reel sektördeki uygulayıcılar arasındaki popülerliği artmaktadır. Bu popülerliğin en temel sebebi, veri bazlı analizlerin kullanımıyla beraber İK süreçlerindeki karar verme yaklaşımlarının daha rasyonel bir hale dönüşecek olmasıdır. Bu karar verme yaklaşımlarını ya da süreçlerini daha rasyonel hale getirecek kavram ise analitik uygulamalardır. Böylece İK fonksiyonu, organizasyon içerisinde stratejik karar noktalarına daha çok dahil olacak ve bu durum rasyonel verilere dayanarak gerçekleşecektir. İK analitiği uygulamaları sayesinde İK fonksiyonunun karar verme süreçlerine dahil edilmesini sağlayacak bu dönüşümün tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için İK analitiğinin organizasyon içerisindeki dinamiklere ne denli etki ettiğinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Böylece, İK analitiği uygulamalarının organizasyon içerisindeki pozitif katkısı anlaşılacaktır. Bu noktadan hareketle bu tez çalışmasında İK analitiğinin organizasyonel dinamikler üzerindeki etkisini araştırmak için kullanılabilecek bir İK analitiği ölçüm modeli geliştirilmiştir. Geliştirilen bu ölçüm modelinde, veri yeterliliği, teknolojik yeterlilik, işgücü yetkinliği, İK analitiği uygulama seviyesi ve organizasyonel iklim alt boyutları, İK analitiği kavramını oluşturmaktadır. Alt boyutların hepsi için literatürdeki çalışmalardan faydalanılarak ölçüm soruları geliştirilmiştir. Veri yeterliliği için 10, teknolojik yeterlilik için 11, işgücü yetkinliği ve İK analitiği uygulama seviyesi alt boyutları için 12'şer ve organizasyonel iklim alt boyutu için ise 13 adet ölçüm sorusu geliştirilmiştir. Bunların dışında bir soru da yansıtıcı-biçimlendirici yapıda geliştirilen ölçüm modelinin test edilmesi amacıyla İK analitiği kavramını doğrudan ölçmek amacıyla hazırlanmış; dolayısıyla, ölçüm modeli toplam 59 sorudan meydana gelmiştir. Geliştirilen ölçüm modelinin geçerliliğini ve güvenilirliğini sınamak amacıyla Türkiye'de faaliyet gösteren ve İK analitiği uygulamalarını kullanan organizasyonlardan veri toplanmıştır. Çevrimiçi anket yöntemiyle toplanılan veri seti toplam 179 yanıttan oluşmakta ve bu 179 yanıtı veren organizasyonun 89 tanesinde İK analitiği uygulamalarını organizasyonlarında kullanmaktadır. Dolayısıyla, teorik olarak geliştirilen ölçüm modeli, toplanan veriler içerisinden 89 tanesi kullanılarak istatistiksel olarak test edilmiştir. Toplanan bu veriler kısmi en küçük kareler yapısal eşitlik modellemesi yöntemiyle analiz edilerek modelin geçerliliği ve güvenilirliği sınanmıştır. İstatistiksel analizler neticesinde veri yeterliliği alt boyutundan 1 adet soru ve organizasyonel iklim alt boyutundan 1 adet soru ölçekten çıkarılmıştır. İlaveten, ölçüm modelinde yer alan alt boyutların İK analitiği kavramını oluşturduğu istatistiksel olarak kanıtlanmıştır. İK analitiği için geliştirilen ve geçerliliği ve güvenilirliği istatistiksel olarak kanıtlanan yansıtıcı-biçimlendirici yapıdaki ölçüm modeli, İK analitiği, organizasyonel çeviklik ve organizasyonel performans kavramları arasındaki ilişkileri değerlendirmek üzere oluşturulan yapısal eşitlik modelinde de kullanılmıştır. Bu sayede İK analitiğinin organizasyonlar üzerindeki kısıtlı olarak araştırılan etkisinin ortaya çıkarılmasına da katkıda bulunulmuştur. Geliştirilen yapısal eşitlik modelinde organizasyonel çeviklik kavramının ölçümü için dinamik yetenekler kavramı temel alınarak, 3 alt boyuttan oluşan (algılama kapasitesi, uyarlama kapasitesi ve cevap verme kapasitesi) yansıtıcı-yansıtıcı tipte çok düzeyli bir ölçüm modeli oluşturulmuştur. Algılama kapasitesi alt boyutu 8 soruyla, uyarlama kapasitesi alt boyutu 6 soruyla ve cevap verme kapasitesi alt boyutu ise 7 soruyla ölçülmüştür. Ölçüm soruları literatürde daha önce kullanılan sorular dikkate alınarak hazırlanmıştır. Organizasyonel performans kavramı ise 10 sorudan oluşan tek düzeyli bir ölçüm modeli ile ölçülmüştür. İK analitiği, organizasyonel çeviklik ve organizasyonel performans arasındaki ilişkilerin araştırılması için Türkiye'de faaliyet gösteren 154 organizasyondan veri toplanmıştır. Söz konusu veriler bir anket firması aracılığıyla toplanmış ve geliştirilen yapısal eşitlik modeli bu veriler kullanılarak ve kısmı en küçük kareler yapısal eşitlik modellemesi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Daha önce 89 veriyle geçerliliği ve güvenilirliği sağlanan İK analitiği ölçeğinin geçerliliği ve güvenilirliği, yeni veri setiyle ikinci kez kanıtlanmıştır. Organizasyonel çeviklik için oluşturulan yansıtıcı-yansıtıcı tipindeki çok düzeyli ve algılama kapasitesi, uyarlama kapasitesi ve cevap verme kapasitesi alt boyutlarından oluşan ölçeğin de geçerliliği ve güvenilirliği kanıtlanmıştır. Benzer şekilde organizasyonel performans kavramının ölçüm modelinin de geçerlilik ve güvenilirliği kanıtlanmıştır. İlgili kavramlar arasındaki ilişkiler incelendiğinde; İK analitiğinin organizasyonel çeviklik ve organizasyonel performans üzerinde pozitif bir etkisinin olduğu; bunun yanı sıra organizasyonel çeviklik kavramının da organizasyonel performans üzerinde pozitif bir etkisinin olduğu görülmüştür. Son olarak, İK analitiğinin, organizasyonel çeviklik aracılığıyla, organizasyonel performans üzerinde dolaylı bir etkisinin de olduğu ve bu dolaylı etkinin direkt etkisinden daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu tez çalışmasının bir sonraki aşamasında ise İK analitiği uygulamalarının performans ölçümüne yönelik bir yaklaşım önerilmiştir. Günümüzde organizasyonlar, İK analitiği uygulamalarını gerçekleştirmeye başlamış olmakla birlikte, halihazırda organizasyonların bu uygulamaların performansını ölçebilecekleri bir yaklaşım bulunmamaktadır. Bu durum organizasyonların İK analitiği uygulamalarından ne ölçüde fayda sağladıklarının farkına varamamalarına yol açmaktadır. Bu tez çalışmasında organizasyonların İK analitiği performanslarının ölçümüne yönelik birikimli kanı derecesi ve kısmı en küçük kareler yapısal eşitlik modellemesi yaklaşımlarının kullanıldığı hibrit bir yaklaşım önerilmektedir. Geliştirilen yaklaşım, genel anlamda İK analitiği performansının ölçümüne imkan sağlamasının yanı sıra; İK analitiğinin alt boyutları olan veri yeterliliği, teknolojik yeterlilik, işgücü yetkinliği, İK analitiği uygulama seviyesi ve organizasyonel iklim alt boyutları açısından da performans ölçümüne olanak sunmaktadır. Geliştirilen yaklaşım, organizasyonların İK analitiği uygulamalarının performanslarını direkt olarak ölçmesine ve İK analitiği performansının alt boyutları bazında değerlendirilmesine imkan tanımaktadır. Önerilen yaklaşım, birikimli kanı derecesi ve kısmı en küçük kareler yapısal eşitlik modellemesi yaklaşımlarını entegre ederek, farklı form ve ölçekler kullanılarak elde edilen değerlendirme puanlarının birleştirilmesine, İK analitiği alt boyutları ve performans göstergeleri arasındaki ilişkilerin analize dahil edilmesine ve kısmı en küçük kareler yapısal eşitlik modellemesi sonucunda elde edilen faktör yüklerinin/ağırlıklarının gösterge/alt boyut ağırlıkları olarak dikkate alınmasına olanak sağlamaktadır. Önerilen yaklaşım, İK analitiği performans ölçümü için etkin bir çerçeve sağlamaktadır. Çalışmada, önerilen yaklaşımın etkinliğini ve uygulanabilirliğini göstermek üzere örnek bir uygulamaya da yer verilmiştir.
  • Öge
    Uzaktan eğitimde sürdürülebilirlik analizi: Çok-paydaşlı çok-kriterli bulanık karar verme yaklaşımı
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-12-19) Yılmaz, Hülya ; Özbay Yanık, Seda ; Kahraman, Cengiz ; 507192116 ; Endüstri Mühendisliği
    Uzaktan eğitimin dinamik ve sürekli gelişen yapısı göz önüne alındığında, yükseköğretim kurumları, eğitim kalitesini koruma ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma konusunda kritik bir öneme sahiptir. Bu hedeflere ulaşabilmek için, paydaşların farklı görüşlerini dikkate almak, doğru paydaşları belirlemek ve hedefleri açık bir şekilde tanımlamak gereklidir. Çok Kriterli Karar Verme (ÇKKV) yöntemleri, paydaş katılımını artırarak belirsizlikleri yönetmeye ve etkin çözümler geliştirmeye olanak sağlamaktadır. Özellikle bulanık sayılarla yapılan analizler, paydaşların farklı ihtiyaç ve beklentilerindeki belirsizlikleri dikkate alarak daha doğru ve güvenilir sonuçlar elde edilmesine katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda, uzaktan eğitimde sürdürülebilirliği sağlamak için bulanık ÇKKV yöntemlerini kullanmak önemli avantajlar sunmaktadır. Bu tez çalışmasında, uzaktan eğitim sürdürülebilirliğini çok-paydaşlı ve çok-kriterli bir bakış açısıyla ele almak amacıyla bulanık ÇKKV teknikleri ile sistematik bir çerçeve önerilmektedir. İlk ÇKKV yaklaşımında, sürdürülebilir uzaktan eğitim tasarımına yönelik öğrenci ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların karşılanabilmesi için gerekli tasarım gereklilikleri analiz edilmiştir. Bu amaçla, küresel bulanık Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) ile entegre edilen küresel bulanık Kalite Fonksiyon Göçerimi (KFG) metodolojisi, uzaktan eğitim tasarım sürecini analiz etmek üzere ilk kez uygulanmıştır. Bu yaklaşım, öğrencilerin beklentileri ile eğitim yöneticilerinin stratejik hedefleri arasında uyum sağlayarak, uzaktan eğitim sistemlerinin sürdürülebilirliğini artırmayı hedeflemiştir. Sonuçlar, öğrencilerin etkileşim ve iletişim ihtiyaçlarının karşılanmasının, ders geçmişine erişim ve izleme imkanının sağlanmasının öncelikli gereksinimler arasında yer aldığını ortaya koymuştur. Tasarım gereklilikleri olarak ise, teknolojik altyapının uygunluğu, yazılımın ders gereksinimlerini karşılaması, nitelikli personel desteği ve interaktif ders materyallerinin öncelikli olarak belirlenmiştir. İkinci ÇKKV yaklaşımında, resim bulanık MACTOR (Matrix of Alliances and Conflicts: Tactics, Objectives, and Recommendations) yöntemi kullanılarak video konferans yazılımı seçimi sürecinde farklı paydaşların hedeflere katkıları değerlendirilmiştir. Resim bulanık sayılarla yapılan analizler, MACTOR yönteminin ele alamadığı belirsizliklerin yönetilmesinde daha esnek bir çerçeve sunmuştur. Bu yaklaşımla, hangi paydaşların kritik rollerde olduğu ve karar süreçlerine nasıl etki ettikleri belirlenmiş, video konferans araçları seçim sürecinde paydaşların rollerine dair kapsamlı bir inceleme yapılmıştır. Çalışmada, akademik personel, öğrenciler, IT personeli, yönetici personel ve teknoloji sağlayıcıları gibi paydaş grupları ele alınmış ve bu paydaşların süreçle ilgili farklı bakış açıları karşılaştırılmıştır. Sonuçlar, yönetici personelin ve teknoloji sağlayıcılarının sistemdeki en etkili paydaşlar olduğunu, akademik personelin ise diğer paydaşlara liderlik eden kritik paydaş olarak öne çıktığını ortaya koymuştur. Kesintisiz öğrenmenin sürdürülmesi, ders materyallerinin yüklenmesi, sınavların ve ödevlerin yapılabilmesi, bu materyallerin toplanabilmesi ve derslerin bulutta kaydedilmesi, en öncelikli amaçlar olarak belirlenmiştir. Üçüncü ÇKKV yaklaşımında, nötrosofik AHP-Copeland yaklaşımı kullanılarak iç paydaşların (öğrenciler, akademik personel, IT personeli ve yönetici personel) sürdürülebilirlik kriterlerine yönelik farklı bakış açıları analiz edilmiştir. Geleneksel AHP yöntemi, karar vericilerin kesin yargılarına dayanırken, nötrosofik kümeler doğruluk, yanlışlık ve belirsizlik üyeliklerini özerk olarak tanımlayarak daha esnek karar süreçlerine olanak tanımaktadır. Ayrıca, Copeland yöntemi ile nötrosofik AHP ilk defa entegre edilerek kriterlerin nihai sıralaması elde edilmiştir. Sonuçlar, öğrenci kriterinin ağırlığının genel olarak diğer kriterlerden daha yüksek olduğu, ardından akademik personel kriterinin geldiğini göstermiştir. Öğrenci alt kriterlerinden motivasyon ilk sırada, bilgisayar yetkinliği ise son sırada yer almaktadır. Akademik personel alt kriterlerinden, ilk sıradaki kriter paydaşlar açısından değişiklik gösterirken, değerlendirme yöntemi genellikle son sırada yer almaktadır. IT personeli alt kriterlerinden erişebilirlik, önemli bir kriter olarak öne çıkmaktadır. Yönetici personel alt kriterlerinden strateji belirleme ilk sırada yer alırken, hizmet maliyeti son sırada bulunmaktadır. Son ÇKKV yaklaşımında, MACTOR yöntemi dairesel sezgisel bulanık sayılarla genişletilmiş ve faktör analizi (FA) ile birlikte yeni bir metodoloji geliştirilmiştir. Bu metodoloji, bulanık sayılarda daireselliği dikkate alarak karar alma süreçlerindeki belirsizlik ve eksik bilgi sorunlarına yönelik güvenilir ve etkili çözümler sunmaktadır. Ayrıca, etkili ve karşılaştırılabilir bir karar verme yaklaşımı sağlamak amacıyla çok değişkenli istatistiksel analiz yöntemi olan FA ile entegre edilmiştir. Bu yaklaşım, sürdürülebilir uzaktan eğitim amaçlarına katkıda bulunan paydaşlar arasındaki ilişkilerin analiz edilmesini, paydaşların bu amaçlara olan katkılarının belirlenmesini ve bilgi eksikliği durumunda etkili kararlar alınmasını hedeflemektedir. Çevresel, ekonomik, sosyal, teknik, kurumsal, pedagojik ve psikolojik faktörlere ulaşmada paydaş katkıları ve sürdürülebilir uzaktan eğitimin paydaşları arasındaki ilişkiler ortaya çıkarılmıştır. Sonuçlar, tüm paydaşlar açısından kurumsal faktörün önemini vurgulamış ve bu faktörün karar süreçleri üzerindeki kritik rolünü göstermiştir. Pedagojik ve psikolojik faktör bağlamında ise, öğrenciler ve akademik personel öne çıkmakta ve önemli roller üstlenmektedir. İdari personel ve hizmet sağlayıcılar ise çevresel ve ekonomik faktörlerle daha yakından ilgilidir. Teknik alanda ise, akreditasyon kuruluşları, IT personeli ve idari personel kritik roller üstlenmektedir. Özetle, bu tez çalışması, uzaktan eğitimde sürdürülebilirlik analizini çok-paydaşlı çok-kriterli bulanık karar verme süreçleri çerçevesinde ele alarak farklı ÇKKV yaklaşımları sunmaktadır. Paydaşların farklı bakış açılarını entegre eden ve belirsizlikleri ele almayı amaçlayan bu yaklaşımlar, hem teorik hem de pratik anlamda literatüre önemli katkılar sağlamaktadır. Eğitim yöneticilerine stratejik planlama ve paydaş yönetimi konularında rehberlik ederek, uzaktan eğitim sistemlerinin sürdürülebilir olmasına katkı sağlayabilir.
  • Öge
    Takım çalışması esaslı demontaj hattı işgören atama ve dengeleme problemi için oyun teorisi odaklı yaklaşımlar
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-09-05) Köse, Yıldız ; Çevikcan, Emre ; Ertemel, Sinan ; 507172126 ; Endüstri Mühendisliği
    Doğal kaynakların korunması, enerji tasarrufu, çevresel kirliliğin azalması ve yeşil iş imkanları sürdürülebilir bir gelecek için gerekli olduğundan ürün geri kazanımının teşvik edilmesi ve desteklenmesi önemlidir. Ürün geri kazanımı atık ürünlerin, malzemelerin veya bileşenlerin toplanması, ayrıştırılması ve işlenerek yeniden kullanıma veya geri dönüşüme kazandırılması sürecidir. Yeniden imalat sayesinde de geri kazanılmış malzemeler, yeni ürünlerin üretiminde kullanılarak kaynakların daha verimli bir şekilde tüketilmesini sağlar, yeni hammaddelerin çıkarılmasını azaltır, atıkların üretimiyle ilişkili olan çevresel etkileri engeller ve yeni iş imkanları yaratır. Bu bağlamda yeniden üretim ve ürün geri kazanımı kavramları döngüsel ekonomi modelinin temel parçalarıdır. Bu kavramlar içerisinde demontaj işlemi önemli bir adımdır. Demontaj faaliyetlerinin iyi yapılandırılmış demontaj hatları aracılığıyla kaynakların etkin bir şekilde kullanılarak yürütülmesi, ürün geri kazanım sürecinin verimliliği üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Bir ürünün yeniden kullanımı için gerekli olan demontaj, ürünün bileşenlerine veya alt montajlarına sistematik bir şekilde ayrılmasıdır. Ürün demontajı için yüksek verim oranı elde etmek ve otomasyonu sağlayabilmek adına en uygun tasarım bir hücre veya bir iş istasyonundan ziyade akış hatlarıdır. Bu hatlarda tek parça akışın sağlanması verimliliği artırarak, hataları azaltarak ya da görünür yaparak ve zamanın etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayarak stok miktarını azaltır, maliyeti düşürür ve müşteri taleplerine daha hızlı yanıt verme yeteneği sağlar. Tek parça akışı sağlamak için de önemli noktalardan biri hattın etkin bir şekilde dengelenmesidir. Bu bağlamda demontaj hattı dengeleme problemi (DHDP), demontaj işlerinin çeşitli kısıtları karşılayarak iş istasyonlarına dağıtılması olarak ifade edilebilir. Etkin bir şekilde çözülen DHDP ekonomik, çevresel ve sosyal avantajları sunarak sürdürülebilirlik hedeflerine katkıda bulunur. Demontaj hattının fiziksel ve operasyonel yönleri, DHDP için çeşitli çözüm yöntemlerinin geliştirilmesine yol açmıştır. Sistem tasarımı yönlerinden biri takım çalışması esaslı demontaj hatlarıdır. Bu tasarım birden fazla çalışanın bir istasyonda aynı ürün üzerinde eşzamanlı olarak farklı işlemleri yürüttüğü takım çalışması esaslı demontaj hatlarıdır. Bu tür demontaj hattının performans, teslim süresi, alan kullanımı, esneklik ve çalışan motivasyonu üzerinde olumlu etkileri vardır. Ayrıca kusurların çabuk fark edilmesi ve görerek öğrenme de bu istasyonlarda çalışanlar arasındaki bilgi ve deneyim paylaşımı, iş birliği içinde hareket etme ve ortak hedeflere odaklanma sayesinde gerçekleşir. Diğer bir DHDP çözüm yöntemi geliştirme potansiyeli olan yön ise insan faktörüne dayanmaktadır. Bir demontaj hattında çalışanların performansları farklı beceri ve çabalarından dolayı heterojenlik göstermektedir. Dolayısıyla bir demontaj işinin işlem zamanı, kalitesi ve çıktı oranı çalışana bağlı olarak değişebilmektedir. Bu varsayım, problem ile gerçek hayat uygulamaları arasındaki tutarlılığı sağlar. Organizasyonel bakış açısıyla bakıldığında ise atama kararlarında çalışanların tercihlerinin dikkate alınması DHDP için yeni bir yönelimdir. Günümüz örgütlerinde çalışanların tercihlerini dikkate almak iş memnuniyetinin, motivasyonun ve performansın yükseltilmesini sağladığından, çalışan bağlılığını artırmak ve onlara esnek çalışma programları sunmak cazip hale gelmiştir. Tüm bu yönler aynı anda dikkate alındığında DHDP çok amaçlı optimizasyon problemine dönüşmektedir. Bu problemde bazıları birbiriyle çelişebilen çeşitli amaçlar olması nedeniyle çözüme ulaşılması zor olan bir problem türüdür. Bu tarz problemde karar vericiler, tek bir çözüm yerine birbirine baskın olmayan çözümlerden oluşan Pareto optimal çözüm kümesini kullanarak kendi hedefleri doğrultusunda en çok tercih edilen çözümü bulma eğilimindedirler. Bu çalışmada ele alınan demontaj hattı işgören atama ve dengeleme probleminde (DHİADP) yalnızca heterojen çalışanlara sahip takım çalışması esaslı iş istasyonları değil, aynı zamanda çalışanların demontaj işleri üzerindeki tercihleri ve performansları da dikkate alınmaktadır. Bu doğrultuda, yeni çok amaçlı karma tamsayılı doğrusal programlama modeli (KTDPM), amaçları işgören sayısını, iş istasyonu sayısını, iş yükü dengesizliğini en aza indirmek, işgören memnuniyetini ve performansını en üst düzeye çıkarmak olan beş amaçla formüle edilmiştir. Aynı anda dikkate alınan ve birbiriyle çelişebilen çeşitli amaç fonksiyonlarının varlığı DHDP'de çözüme ulaşmanın zor olmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle bu çalışmada ele alınan DHİADP bağlamında oyun teorisi odaklı yaklaşımlardan yararlanılarak sezgisel yöntemler geliştirilmiştir. Etmenleri iş, okul, ev gibi kaynaklarla verimli ve adil bir şekilde eşleştirmek için kullanılan eşleştirme algoritmaları uyarlanmıştır. Bu amaçla, Olasılıksal seri, Rassal diktatörlük ve Ertelemeli kabul algoritmalarının çeşitli versiyonlarını formüle edilmiştir. Eşleştirme algoritmaları gibi oyun teorisi odaklı sezgisel yöntemler, birden fazla etkileşimli karar vericinin olduğu problemler de dahil olmak üzere çok çeşitli karar verme problemlerine uygulanabilir. Birden çok etmenin aynı anda aynı kaynağı kullanmak istemesi gibi, farklı etmenlerin veya kaynakların amaçlarının çeliştiği durumlarla başa çıkabilirler. Olasılıksal seri, Rassal diktatörlük ve Ertelemeli kabul algoritmalarını içeren oyun teorisi mekanizmalarına ve işgören tercihlerini ve performanslarını içeren listelere göre altı farklı sezgisel yöntem geliştirilmiştir. Geliştirilen sezgisel yöntemlerin performansını test etmek ve karşılaştırmak için çeşitli analizler yapılmıştır. Demontaj hattı dengeleme literatüründeki algoritmalar ile endüstriyel vakalar üzerinden karşılaştırılması yapılarak önerilen algoritmaların geçerliliği test edilmiştir. Literatürde montaj hattı dengeleme problemlerinin çözümü için kullanılan bazı test problemleri, geliştirilen bir prosedür ile demontaj hattı dengeleme problemlerine uygun olacak şekilde dönüştürülmüştür. Yeni oluşturulan doksan tane test örneği üzerinden önerilen altı sezgisel yöntemin birbirleriyle karşılaştırılması yapılmıştır. Küçük problemler üzerinden optimal sonuçlara göre sezgisel yöntemleri karşılaştırmak için de problemin matematiksel modeli Artırılmış Epsilon Kısıt Yöntemi 2 (AUGMECON2) metodu ile çözülmüştür. Yeni oluşturulan test problemlerinin çözümleri üzerinde yapılan istatistiksel analizler ile DHDP çözümünü etkileyen faktörlerin etkileri ortaya konulmuştur. Bağımlı değişken olarak alan kullanım faktörünü (AKF), bağımsız değişken olarak çevrim süresi ve esneklik oranını içeren bir varyans analizi (ANOVA) testi gerçekleştirilmiştir. Önerilen sezgisel yöntemlerin üstünlüğü karşılaştırmalı çalışmalarla gösterildikten sonra atık elektrikli ve elektronik eşya (AEEE) endüstrisindeki bir çamaşır makinesi demontaj sistemine uygulanmıştır. Uygulama, klasik bir demontaj sistemi tasarımına kıyasla önerilen sistemin demontaj hazırlık süresi (%65) ve alan gereksinimi (%64) için performans artışı sağladığını göstermiştir. DHDP'nin popüler bir araştırma konusu olduğu düşünüldüğünde, bu çalışmanın sunduğu katkılar literatürü oldukça zenginleştirecektir. Bu katkılardan biri oyun teorisine dayalı yaklaşımlar geliştirilerek ilk kez takım çalışması esaslı istasyonlarla demontaj hattı dengeleme probleminin çözülmesidir. Dahası DHDP'inde işgören tercihleri modellenerek çalışan memnuniyeti ilk kez ele alınmıştır. İşgören becerilerine ve çabalarına dayalı olarak demontaj işlerinin süreleri tempo derecelendirme yöntemine başvurularak hesaplanmış ve işgörene bağlı olarak kabul edilmiştir. Literatürdeki montaj hattı dengeleme veri setinin demontaj hattı dengeleme veri setine dönüştürülmesi için bir prosedür geliştirilmiş ve geliştirilen sezgisellerin performans karşılaştırması bu veri kümeleri üzerinden gerçekleştirilmiştir. Son olarak da çamaşır makinesi demontajı için gerçek bir endüstriyel DHDP veri seti literatüre kazandırılmıştır.
  • Öge
    Stratejik dikey bütünleşme kararlarının modellenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-18) Görgün, Menekşe Gizem ; Polat, Seçkin ; 507142118 ; Endüstri Mühendisliği
    İşletmelerin pazardaki rekabet üstünlüğünde faaliyet sınırları stratejik olarak büyük öneme sahiptir. İşletmeler üstünlük sağlamak için organizasyon yapıları ve içinde bulundukları çevrede uyum sağlayacak şekilde faaliyet sınırlarını belirlemek durumundadırlar. İşletmelerin faaliyetlerini kendi bünyesinde gerçekleştirmesi, dış kaynak kullanımı, ortak girişimler, stratejik işbirlikleri, firma satın almaları gibi konuların işletme performansına etkisi, uzun zamandır uygulamada ve literatürde araştırılan konulardır. İşletmeler önemli faaliyetleri kendi bünyelerine almadıklarında rekabet üstünlüklerini kaybetme, buna karşılık önemsiz faaliyetleri firma bünyesinde gerçekleştirdiklerinde ise pazarı kaybetme riskiyle yüzleşmektedirler. İşletmelerin faaliyetlerini içeride yapma veya dışarıdan alma kararını verdikleri ve sınırlarının ne olması gerektiği üzerinde yapılan araştırmalar dikey bütünleşme stratejileri konusu kapsamındadır. Dikey bütünleşme kapsamında araştırmalar yapılmış olup sürekli gelişen pazar koşullarında çalışmalar aralıksız sürdürülmeye devam etmektedir. İşletmelerin stratejik dikey bütünleşme kararlarının modellenmesi bu tez kapsamında ele alınmıştır. Literatürde dikey bütünleşme için karar vermeyi destekleyen farklı modeller bulunmaktadır. Bu çalışma içerisinde bu modeller metodolojilerine göre gruplandırılmakta ardından genel ve fonksiyon spesifik olarak iki ana ayrımda gözetilmekte, ve ayrıca uygulama alanları göz önünde bulundurularak sınıflandırılmaktadır. Literatürdeki modeller incelendiğinde dikey bütünleşmenin belirsizlik yönü dahil edilmeden bu modellerin geliştirildiği saptanmıştır. Ayrıca dikey bütünleşme kararları stratejik bir nitelik taşır ve daha az sıklıkla alınır. Bu tez çalışması, literatüre yeni bir veri odaklı model sunarak, dikey bütünleşme kararlarının tüm bu özelliklerine odaklanarak literatüre katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Endüstri 4.0 ile birlikte BT alanındaki çalışmalar hız kazanmıştır. Strateji yönetimi ve BT alanında kararları incelemek de bu anlamda değerlidir. Bu tez çalışmasında, literatürdeki modellerden yararlanan ve sonuçları gerçek Bilişim Teknolojisi (BT) vakalarından elde edilen verilerle değerlendiren bir metodoloji önerilmektedir. BT projelerinde doğru bir şekilde yap veya satın al kararlarını tahmin eden bir model oluşturmak için çeşitli yöntemler izlenmiştir. İlk olarak, BT alanında gerçek vakalarda kullanılan yirmi bir farklı yap veya satın al kararı derlenmistir. Bu kararlar bu çalışmadan önce alınmıştır ve bu örneklerin sonuçları şu anda kullanılmaktadır. Ürünlerin (vakaların) detayları şöyledir: 4 adet web tabanlı yazılım ürünü (1 içeride yapma ve 3 satın alma kararı), 6 adet mobil uygulamalı web tabanlı yazılım (2 içeride yapma ve 4 satın alma kararı), 2 adet web hizmeti geliştirme (2 içeride yapma), 1 adet web hizmeti geliştirme ve üçüncü taraflarla entegrasyon (1 içeride yapma), 2 adet ERP yazılım ürünü (1 içeride yapma ve 1 satın alma kararı), 2 adet CRM yazılım ürünü (1 içeride yapma ve 1 satın alma kararı), 2 adet sohbet botu (1 içeride yapma ve 1 satın alma kararı), 1 adet robotik süreç otomasyonu platformu yazılım ürünü (1 içeride yapma) ve 1 adet çalışma saatleri kaydetme platformu (1 içeride yapma). Bu kararların verileri, literatürden elde edilen üç farklı bilgi temelli genel model ile değerlendirilmiştir. Bu bilgi temelli modeller arasında elde edilen en yüksek doğruluk oranı %76 olarak belirlenmiştir. Ardından literatürde sıkça rastlanan karar ağacı modellerinden de iki çalışma için analizler aynı veri seti ile yapılmış ve erişilmiş en yüksek doğru tahminleme oranı bu modellerde %71 olmuştur. Çalışmanın devamında, aynı vakalar Naïve Bayes ile üç bilgi tabanlı genel model tarafından sunulan faktörler kullanılarak analiz edilmiştir. Belirsizliği yansıtabilmek için Naïve Bayes algoritması kullanılan karar modelinde elde edilen en yüksek doğruluk oranı %67 olarak tespit edilmiştir. Analizlerin sonucunda, dikey bütünleşme kararlarını BT ile ilişkili faktörler kullanarak belirlemek için yeni bir veri temelli model önerilmiştir. Bu modelde Naïve Bayes algoritması kullanılmıştır. Veri temelli bu model, kararların %86'sını doğru bir şekilde sınıflandırmıştır. Farklı modeller ve analiz metotları ile yürütülen bu tez çalışmasında dikey bütünleşme için belirsizlik, seyrek alınan kararlar olma ve çok boyutlu olma yönlerini ele alan; Naïve Bayes kullanan ve veriye dayalı modelin en iyi sonuçlar ile tahminleme yaptığı tespit edilmiştir.