LEE- Endüstri Mühendisliği-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 8
  • Öge
    İnsani yardım lojistiğinde dağıtım merkezi yer seçimi ve İstanbul uygulaması
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-07-12) Yılmaz, Hafize ; Kabak, Özgür ; 507122104 ; Endüstri Mühendisliği
    Günümüzde, birçok problemin teknolojinin yardımıyla daha rahat çözülebilmesine karşın, doğal ve insan-yapımı felaketlerin yıkıcı sonuçları ile başa çıkmada hala yetersiz olduğumuz görülmektedir. Tüm dünyada gerçekleşen afet ve felaketlerde hala milyonlarca insan hayatını kaybederken, bu afet ve felaketlerden etkilenen kişi sayısı ise milyarlara ulaşmaktadır. Bir afetten zarar gören savunmasız kişilerin zararlarını hafifletmek ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, kaynak merkezinden ihtiyaç sahiplerine ulaşımına kadar, ürünlerin mali açıdan etkili akışının, konuyla ilişkili bilgilerle birlikte materyal ve ürünlerin depolanmasının etkin bir şekilde planlanması, uygulanması ve kontrolüne insani yardım lojistiği adı verilir. İnsani yardım lojistiği yardım operasyonlarının hızı ve etkinliği açısından kritik bir öneme sahiptir. Afet yönetimi; afetin etkilerini azaltmak veya önlemek için afet öncesinde, sırasında ve sonrasında uygulanmak için tasarlanmış sistemler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Afet öncesi görevler; potansiyel tehlikeleri belirlemek, analiz etmek ve olası hasarı hafifletmek için gerekli faaliyet planlarının yapılmasıdır. Afet öncesi aşamanın en önemli konularından biri de afet yardım operasyonlarında kullanılacak dağıtım merkezlerinin yer seçimidir. İnsani yardım organizasyonları genellikle gerekli yardım malzemelerini ve ekipmanlarını afet öncesinde ana dağıtım merkezlerinde depolar. Bir afetin yaşanmasının ardından, bu depolanan malzemeler (ilaç, su, yiyecek gibi) afetzedelere geçici dağıtım merkezleri aracılığı ile ulaştırılır. Afet durumunda bu yardımların ulaştırılması hayati önem taşıdığından, bu lojistik ağda kullanılacak dağıtım merkezlerinin yer seçimi de kritik bir öneme sahiptir ve hem afet öncesi hem de afet sonrası operasyonların verimlilik ve etkinliği üzerinde büyük etkisi bulunmaktadır. Afet yönetiminde yer seçimi ile su, yiyecek, medikal malzeme, ekipman ve diğer ihtiyaç duyulan insani yardım malzemelerinin dağıtımını sağlayan bir ağ tasarlanmasını amaçlamaktadır. Afetten etkilenen bölgede gerekli olan yardım merkezlerinin sayısı, konumu ve görevinin belirlenmesi işlemlerini içermektedir. Afet yönetiminde yer belirlemesi yapılacak tesisler genellikle dağıtım merkezleri/depolar ve barınaklardır. Ayrıca medikal merkezler ve diğer istenen tesisler de yer seçimi modellerine eklenebilir. Afet yardım çalışmalarında temel olarak iki tür dağıtım merkezi bulunmaktadır: Ana dağıtım merkezleri afet yardım malzemelerinin tedarik ve koordinasyon merkezi iken ürünler buradan geçici dağıtım merkezleri aracılığı ile ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaktadır. Bu tez çalışmasında, afetten etkilenen kişilere gönderilecek yardım malzemelerinin depolandığı ana dağıtım merkezleri ile afetin gerçekleşmesinin ardından afet bölgesinde kurulacak geçici dağıtım merkezlerinin yer seçimi için bir Çok Ölçütlü Karar Verme ve Çok Amaçlı Matematiksel Modeli içeren bir model önerilmiştir. Gerçek hayatta her aday ana ve geçici dağıtım merkezi, dağıtım ve depolama işlemlerinde istenen nitelikleri aynı oranda karşılayamamaktadır. Örneğin bazı dağıtım merkezlerinde bulunan ısıtma ve soğutma sistemleri ile ürünler daha iyi ve sağlıklı ortamda korunabilirken, bazı dağıtım merkezlerinin dış duvarı olması ve güvenlik kameralarının bulunması gibi bina özellikleri ürünlerin yağma gibi risklere karşı daha güvenle muhafaza edilmesine olanak tanımaktadır. Bu gibi gerçek hayat koşullarının dikkate alınabilmesi adına her aday geçici ve ana dağıtım merkezi için, Çok Ölçütlü Karar Verme modeli ile bir performans değeri elde edilmiştir. Bunun için öncelikle yapılan yazın taraması ve uzman görüşmeleri sonucunda yer seçimi için kullanılan kriterler, ana ve geçici dağıtım merkezi yer seçimi için ayrı olarak belirlenmiştir. Ardından uzmanlardan alınan görüşler ile bu kriterlerin ağırlıkları Aralık Tip-2 Bulanık AHS ile belirlenmiştir. Ardından aday dağıtım merkezlerine ait niteliksel ve niceliksel veriler kullanılarak Aralık Tip-2 TOPSIS yöntemi ile her aday dağıtım merkezi için bir performans değeri elde edilmiştir. Önerilen modelde her iki tür dağıtım merkezinin yer seçimi ise önerilen çok amaçlı matematiksel model ile eşzamanlı olarak yapılmaktadır. Matematiksel modelde yardım ürünlerinin ana ve geçici dağıtım merkezleri aracılığı ile afetzedelere ulaşması için gidilen ağırlıklı uzaklığın, karşılanmayan toplam talebin, açılan ana ve geçici dağıtım merkezlerinin sayıları ile afetzedelerin ortalama yürüme uzaklığının minimize edilmesi hedeflenmektedir. Bununla birlikte, açılan ana ve geçici dağıtım merkezlerinin, Çok Ölçütlü Karar Verme modeli ile elde edilen toplam performans değerinin maksimize edilmesi de bir amaç olarak matematiksel modele eklenmiş olup bu amaçla afet yardım operasyonlarının daha hızlı ve etkili bir ortamda yapılarak ürünlerin bozulmadan afetzedelere ulaştırılabilmesi hedeflenmiştir. İstanbul şehri, önemli bir sosyal, ekonomik ve jeopolitik merkez olmakla birlikte Türkiye'nin ekonomik ve kültürel başkentidir. İstanbul birçok farklı afet tehlikesi ile karşı karşıya olmakla birlikte, etki ve zararlar açısından en önemli doğal afetin deprem tehlikesi olduğu söylenebilir. Şehrin yaklaşık 20 km güneyinde yer alan ve son derece yüksek sismik tehlike riski olan aktif bir fay bölgesi bulunmaktadır. Yakın gelecekte İstanbul'u etkilemesi beklenen depremin ise yaklaşık 1 - 3 milyon kişiyi etkilemesi, 40.000 - 60.000 binada ağır hasar yaratması ve en az 500.000 kişiyi evsiz bırakması beklenmektedir. Tahmini ekonomik hasar ise 60-70 milyar $'dır. Bu nedenle yakın gelecekte bu kadar ağır etkiler yaratacak bir deprem beklenen İstanbul şehri için, olası afetin etkilerini azaltma ve önleme çalışmalarının yapılması gerektiği açıktır. Bu amaçla bu tez çalışmasında önerilen DM yer seçimi modelinin İstanbul ili için bir uygulama çalışması yapılmıştır. Uygulamada İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2020 yılında hazırlanan Olası Deprem Kayıp Tahminleri kitapçıklarında verilen güncel veriler ile en kötümser senaryo olarak da kabul edilen gece nüfusu senaryosu verileri kullanılmıştır. Olası deprem sonrası gerçekleşebilecek üç farklı senaryo için model uygulaması yapılmış olup senaryo analizleri ile yaşanabilecek farklı durumlar için önerilerde bulunulmuş ve model duyarlılık analizleri yapılmıştır
  • Öge
    TV ve set üstü cihaz arayüz kullanılabilirlik ölçümü
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-07-07) Pekpazar, Aycan ; Altın Gümüşsoy, Çiğdem ; 507142101 ; Endüstri Mühendisliği
    Televizyon izlemek gündelik yaşamımızın önemli bir parçasıdır. Teknoloji alanındaki hızlı gelişmelerle birlikte evlerimizde kullandığımız klasik TV'ler internete bağlanabilme, isteğe bağlı görsel, işitsel içeriklerini (VOD) izleme, oyun oynama, alışveriş yapma gibi birçok yeni özellik kazanarak bilgisayar ve mobil cihaz teknolojilerine benzemeye başlamıştır. Set üstü cihaz ise TV'lere bağlanarak dijital içeriğin alınmasına, kodunun çözülmesine ve TV'de görüntülenmesine izin veren özel bir arayüz cihazıdır. Set üstü cihazlar sayesinde kullanıcılar yüksek ses ve görüntü kalitesine sahip içerikleri izleyebilir, internete bağlanabilir, VOD içeriklerine, ödemeli sistemlere ve özel kanallara erişebilir, yayınları kaydedebilir, oyun oynayabilir, e-ticaret sitelerinden alışveriş yapabilirler. Set üstü cihaz ve TV'lere eklenen yeni özellikler, sistemlerin karmaşıklığını artırmakta kullanılabilirlik problemlerine ve sonuçta olumsuz kullanıcı deneyimine yol açmaktadır. Kullanılabilirlik, ürün ve sistemlerin ne kadar kullanıcı dostu veya kolay kullanılabileceğini değerlendiren bir kalite özelliği olmanın ötesinde farklı yeteneklere sahip kullanıcıların bir sistem veya ürünle etkileşimleri esnasında belirli görevleri ne kadar etkili, etkin, ve memnuniyet içerisinde gerçekleştirdiğinin bir göstergesidir. Kullanıcı deneyimi ise kullanılabilirlik kavramını da içine alan daha geniş bir kavramdır ve kullanıcıların, bir ürün veya sistemi kullanımının öncesinde, kullanımı esnasında veya sonrasında ortaya çıkan algıları, duyguları, davranışları, fiziksel ve duygusal tepkilerinin tümünü içermektedir. Kullanılabilirlik ve kullanıcı deneyimi müşteri memnuniyetini, marka sadakatini ve kullanım niyetini etkileyen önemli faktörlerdir. Bu sebeple kullanıcı deneyimini olumsuz yönde etkileyen kullanılabilirlik problemlerinin TV ve set üstü cihaz arayüzlerinin tasarımı ve geliştirilmesi aşamasında tespit edilebilmesini sağlayacak bir kullanılabilirlik değerlendirme sisteminin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, bu çalışma kapsamında TV ve set üstü cihaz arayüzlerinin kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi için bir sistem tasarlanmıştır. Çalışma üç temel aşamadan oluşmaktadır: (1) Kullanıcı deneyimi testi tasarımı, (2) TV ve set üstü cihazlara özgü kullanılabilirlik kılavuzu geliştirilmesi, (3) Kullanılabilirlik değerlendirme sistemine makine öğrenimi tekniklerinin adapte edilmesi. Çalışmanın birinci aşamasında TV ve set üstü cihaz arayüzlerinin kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi için göz izleme, ifade analizi, log analizi ve sesli düşünme teknikleri ile zenginleştirilmiş bir kullanıcı deneyimi testi tasarlanmıştır. Bu nedenle Türkiye'deki dijital TV yayın platformlarından Digiturk'ün TV arayüzünün kullanılabilirlik düzeyini değerlendirmek için 38 katılımcı ile İTÜ Kullanışlılık Laboratuvarında bir kullanıcı testi çalışması gerçekleştirilmiştir. Katılımcılara, VOD izleme, kanal kilitleme ve yayın kayıt gibi TV arayüzünün özellikleriyle ilgili on görev verilmiştir. Deneyler esnasında katılımcıların sesli düşünme tekniği ile ifade ettiği her şey kamera ve ses kayıt sistemleri ile kayıt altına alınmıştır. Katılımcıların göz hareketleri SMI göz izleme gözlükleri kullanılarak kaydedilirken, katılımcıların sistemle etkileşimleri sırasında yaptıkları eylemler ise Digiturk firmasına ait loglama yazılımı ile kayıt altına alınmıştır. Katılımcıların yüz ifadeleri ise On Duygu Sezgiseli yöntemi ile belirlenmiştir. Deneyler sonucunda görev zorluk seviyesi, Senaryo Sonrası Sistem Kullanılabilirlik Anketi (PSSUQ) değerleri, görev tamamlama süresi, göz izleme metrikleri (odaklanma sayısı, odaklanma süresi, ortalama odaklanma süresi, sekme sayısı, sekme süresi, izlenen yol uzunluğu, göz kırpma sayısı), loglama metrikleri (tuşlama sayısı ve geri tuşu sayısı) ve ifade analizi metrikleri (negatif duygu sayısı) hesaplanmıştır. Görevler arasında metrikler açısından anlamlı bir fark olup olmadığı tek yönlü ANOVA kullanılarak araştırılmıştır. Ayrıca kullanılabilirlik metrikleri arasındaki ilişkiler Pearson korelasyonu ile ölçülmüştür. Çalışma sonuçlarına göre kanal kilitleme ile ilgili olan Görev 10'un görev zorluk düzeyi ve görev tamamlama süresi en yüksek çıkarken görev başarı oranı ise en düşük çıkmıştır. Görev 10; göz izleme, loglama ve ifade analizi sonuçlarına göre de diğer görevlere kıyasla en yüksek metrik değerlerine sahiptir. Korelasyon analizi sonuçları ise görev tamamlama süresi ve görev zorluğu artarken, tüm göz izleme, loglama ve ifade analizi metriklerinin değerlerinin arttığını ve katılımcıların algılanan memnuniyet düzeyini gösteren PSSUQ değerleri dışında her bir metrik arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Özellikle göz izleme metrikleri arasında güçlü ilişki bulunmaktadır. Çalışmanın ikinci aşamasında ise kullanılabilirlik uzmanlarının ve yazılımcıların arayüz tasarımı ve değerlendirme aşamasında kullanabilecekleri set üstü cihaz ve TV arayüzlerine özgü kullanılabilirlik sezgiselleri ve kriterlerinden oluşan bir kullanılabilirlik kılavuzu geliştirilmiştir. Kullanılabilirlik kılavuzunun geliştirilmesi için beş aşamalı formel bir metodoloji önerilmiştir: (1) kullanılabilirlik problemlerini tanımlama, (2) kullanılabilirlik sezgisellerini geliştirme, (3) doğrulama, (4) iyileştirme, (5) kullanılabilirlik sezgiselleri ve kriterlerini ciddiyet düzeylerine göre sıralama. Birinci aşamada toplamda 493 tane kullanılabilirlik problemi üç kaynaktan toplanmıştır: Arayüz tasarımı ve geliştirilmesi aşamasında yazılım geliştiricilerin belirlediği problemler, bilişsel gezinti yaklaşımını kullanan üç uzman tarafından belirlenen problemler, hizmet veya çağrı merkezlerine müşteriler tarafından iletilen problemler. İkinci adımda ise literatür incelemesi sonucunda tespit edilen mevcut kullanılabilirlik sezgiselleri ile ilişkili kriterler kullanılabilirlik problemleri ile eşleştirilerek ilk sezgisel listesi oluşturulmuştur. Daha sonra TV ve set üstü cihaz arayüzlerine özgü tasarım ilkeleri ve kılavuzları incelenerek önemli bilgiler kontrol listesi kriterlerine dönüştürülmüştür. Elde edilen bu ikinci liste ilk liste ile eşleştirilmiş ve eşleştirelemeyen kriterler bir araya getirilerek yeni sezgiseller geliştirilmiştir. Sonraki adımda ise sezgisel listesi kullanıcı testi, uzman değerlendirmesi ve sezgisel değerlendirme yöntemleri kullanılarak doğrulanmış ve gerekli iyileştirmeler yapılmıştır. Son adımda ise uyum ve kümeleme analizleri kullanılarak sezgiseller ve kriterler önem derecesine göre sıralanarak liste son haline getirilmiştir. Çalışma sonucunda 16 kullanılabilirlik sezgiseli ile 104 kriter geliştirilmiştir. Bu sezgisellerin beş tanesi Sistem durumunun görünürlüğü (H4), Kullanıcı ile zevkli ve saygılı etkileşim (H13), Gizlilik (H14), Ebeveyn kontrolü (H15), ve Kolay erişim (H16) kullanılabilirlik felaketleri ile ilişkili çıkmıştır. Çalışmanın üçüncü adımında ise kullanılabilirlik değerlendirme sürecinin değişik aşamalarında veri madenciliği ve makine öğrenmesi teknikleri kullanılarak süreçlerin etkin hale getirilmesi hedeflenmiştir. Literatürde bu çalışmada önerilen kullanılabilirlik kılavuzu geliştirme yöntemi gibi kullanılabilirlik problemlerinin sezgisellerle eşleştirilmesine dayalı sezgisel geliştirme metodolojileri bulunmaktadır. Bu eşleştirme işlemi ise uzmanlar tarafından gerçekleştirilen uzun bir süreçtir. Ayrıca kullanılabilirlik değerlendirmesinin nihai amacı olan tespit edilen kullanılabilirlik problemlerinin çözümlerinin üretilmesi ve uygulanması da uzun zaman almaktadır. Bu sebeple tespit edilen kullanılabilirlik problemlerinin çözümlenmesi sürecinde eldeki zaman ve insan kaynaklarını da düşünerek problemlerin önceliklendirilmesi ve önceliği yüksek olan problemlerin çözümüne daha fazla odaklanılması önem arz etmektedir. Bu sebeple, bu çalışma kapsamında kullanılabilirlik problemlerinin sezgisellerle eşleştirilmesinin kolaylaştırılması ve tespit edilen kullanılabilirlik problemlerinin önceliklerinin belirlenmesi amacıyla çeşitli veri madenciliği ve makine öğrenmesi teknikleri kullanılmıştır. Bu amaçla Digitürk'ten TV ve set üstü cihaz arayüzünün yazılımcılar tarafından değerlendirmesi sonucunda elde edilen 3695 problem temin edilmiştir. Öncelikle çalışma kapsamında kullanılabilirlik problemlerinin öncelik düzeyleri ve sezgisellerle eşleştirilmeleri açısından sahip oldukları örüntüler ilişkilendirme kuralları tekniği ile incelenmiştir. Kullanılabilirlik problemlerinin sezgisellerle eşleştirmesine göre sınıflandırılması ise naive bayes, lojistik regresyon, hızlı geniş marjin, derin öğrenme, rastgele orman, gradyan arttırma ağaçları, destek vektör makineleri teknikleri kullanılarak yapılmıştır. Sınıflandırıcıların performansları ise kullanılabilirlik problem veri seti 50:50, 55:45, 60:40, 65:35, 70:30, 75:25, 80:20, 85:15, 90:10 ve 95:5 olmak üzere on eğitim/test parçasına ayrılarak değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda öncelik düzeylerine göre sınıflandırmada en yüksek doğruluk oranını (%76,21) destek vektör makineleri algoritması verirken en yüksek F1-skor değerini ise (%79,51) ile derin öğrenme algoritması vermiştir. Kullanılabilirlik problemlerinin sezgisellerle eşleştirilmelerinin sınıflandırılması sonucunda da %90'ın üzerinde doğruluk oranları elde edilebilirken genel olarak F1-skorları da %75'in üzerinde gerçekleşmiştir. Kullanılabilirlik problemlerinin sezgisellerle eşleştirilmesinin sınıflandırılması konusunda genel olarak en iyi performansı gradyan artırma ağaçları sınıflandırıcısı vermiştir. Sonuç olarak bu çalışma kapsamında TV ve set üstü cihaz arayüzlerinin kullanılabilirliğinin geliştirilmesi için göz izleme, loglama ve ifade analizi tekniklerinin kullanıldığı bir kullanıcı deneyimi testi tasarlanmıştır. Ayrıca sadece TV ve set üstü cihaz arayüzleri için değil farklı sistemlerinde sezgisel değerlendirilmesinde kullanılabilecek bir formel sezgisel geliştirme metodolojisi sunulmuştur. Son aşamada ise geliştirilen formel metodolojinin etkin hale getirilmesi ve kullanılabilirlik değerlendirmeleri sonucunda elde edilen kullanılabilirlik problemlerinin öncelik seviyelerinin belirlenebilmesi için makine öğrenmesi tekniklerinin nasıl kullanılabileceği gösterilmiştir.
  • Öge
    Afetlerde yaralı taşıma sistemi tasarımı için benzetimle analiz ve stokastik programlama modeli: istanbul depremi için pilot uygulama
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021) Çağlayan, Nadide ; Satoğlu, Şule Itır ; 682659 ; Endüstri Mühendisliği Anabilim Dalı
    Afetler; ani gelişen, doğal veya doğal olmayan olaylar sonucunda ortaya çıkan ve çok sayıda kişiyi hem sağlık açısından hem de maddi olarak etkileyen olaylardır. Afetin olumsuz etkilerinin üstesinden gelebilmek için öncesinde organizasyon çalışmalarının afet yönetim yaklaşımıyla planlanmış olması gerekir. Afet yönetimi, olayların ortaya çıkmasından önce başlayan ve durumun eski haline döndürülebilmesi ile tamamlanan dinamik yapıda bir yönetim sürecidir. Arama-kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesi, ilk yardım, yaralı nakli, geçici sağlık merkezlerinin konumlarının belirlenmesi ve kurulum süreçleri, gerekebilecek kaynak ve ekipmanlar, iletişim ve haberleşme kanalları, sistem elemanlarının koordinasyonu, malzeme akışı gibi birçok konuda afet öncesinde eylem planlarının hazırlanması gereklidir. Afet yönetimi sürecinde alınan neredeyse tüm kararlarda ilk amaç hayat kurtarmaktır. Yaralıların kurtarılması, ilk müdahalenin yapılması ve gerekirse sağlık kuruluşlarına nakledilmesi doğrudan insan hayatıyla ilgili olduğu için büyük öneme sahiptir. Çalışmamızda büyük ölçekli afetlerde yaralıların triyaj alanından hastanelere ulaştırılana kadar taşıma süreci incelenmektedir. Çalışma, yaralı taşıma süreci için karar destek aracı önerisi, etkili faktörlerin belirlenmesi ve ambulans konumlarının, sayılarının belirlenerek yaralı atama ile ilgili kararların alınabilmesi için matematiksel programlama modelinin geliştirilmesi olmak üzere iki bölümde ele alınmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde yaralıların ve hastane kapasitelerinin gerçek zamanlı takibini sağlamak için Radyo Frekansı ile Tanımlama teknolojisi bazlı veri temelli bir karar destek aracı önerilmiştir. Afetlerde bilgi sistemleri ile ilgili çalışmalarda karar destek sisteminin etkileri ve müdahale aşamasında karar verme konularına etkileri yeterince çalışılmadığı görülmüştür. Yaralı taşıma sürecinde bilgi sistemlerine dayalı süreçler ile mevcut durumların karşılaştırılarak değerlendirildiği çalışmaların da sınırlı sayıda olduğu anlaşılmıştır. Afetlerde simülasyon çalışmaları daha çok hastane içi süreçleri ve triyaj politikalarını analiz etmektedir. Ancak bu çalışmalarda da büyük ölçekli ve nadir gelişen olaylar için bilgi sistemi önerisinde bulunulmamıştır. Bu çalışmada, önerilen bilgi sistemi, uygulama stratejisi ve yaralı nakil optimizasyonu için performans kriterlerine göre önemli faktörler analiz edilmiştir. Hazırlık aşamasında hem bilgi sisteminin tasarım aşamaları hem de önerilen uygulama stratejisi için ayrıntılı akışlar hazırlanmıştır.
  • Öge
    Organizasyonel öğrenme, adımları ve uygulanması
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2020) Saka, Ufuk ; Ceylan, Cemil ; 650299 ; Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı
    Organizasyonel öğrenme tartışmalarının uzun sayılabilecek tarihine karşın, bu başlık yirminci yüzyılın son yirmi yılında yeniden doğdu. Kurt Lewin ve James March'tan Peter Senge'ye pek çok araştırmacı ve bilim insanı, bu tartışmalara katkı olarak günümüze dek pek çok değerli çalışmalar sundu. Organizasyon etkinliğinin niteliği ve öğrenmenin niteliği, son yıllarda dikkat çeken başlıklar oldu. Günümüzde organizasyonel öğrenme, sertleşen rekabetin ve beklenmedik belirsizliklerin olağanlaştığı piyasalarda, şirketlerin başarı yolculuklarında önemli bir yetenek olarak ilgi ve dikkat çekmektedir. Böyle olunca da organizasyonel öğrenme başlıklı çalışmalar konuya dikkat çekmektedir. Organizasyonel öğrenme, değişim yönetiminin de çok önemli başlıklarından biri hâline gelmiştir. Firmalar, kurumsallaştıkça organizasyonel öğrenmeyi daha da çok gereksinim olarak görmüşler ve organizasyonel öğrenmenin sağladığı önemli rekabet avantajlarını fark etmişlerdir. Konuyla ilgili çalışmalar, organizasyonel öğrenme sürecinin farklı adım ya da adımlarına kendi bağlamları itibarıyla işaret etmektedir. Bu tez çalışması, kapsamlı bir kaynak çalışması üzerinden, organizasyonel öğrenme sürecinin adımlarını bir arada görünür duruma getirmeyi amaçlamaktadır ve bu adımların nasıl uygulanacağına ilişkin bir öneri sunmaktadır. Organizasyonel öğrenme sürecinde uygulanması gerekenler, farklı farklı noktalardan bakılarak dile getirilmiş olan çok sayıda çalışmada önerilenler, bütünsel bir bağlamda ve organizasyonel öğrenmeye bir süreç olarak bakarak değerlendirilmiştir. Bu çerçevede beş adımdan oluşan bir süreç önerisi ortaya çıkmıştır. Ardından, bu öneri, bu adımların nasıl uygulanabileceğine ilişkin bir literatür çalışması ile desteklenmiştir. Kuşkusuz organizasyonel öğrenmeden söz edildiğinde; öğrenen takımlar, öğrenen takımların kapasitesi, öğrenen takımların nasıl tasarlanacağı ve öğrenen takımlarla öğrenme ilişkisinden de söz edilmelidir. Bu çerçevede daha önceki yıllarda ortaya konmuş bu çalışmalar, bu tez çalışmasına da hem önemli bir esin kaynağı ve hem de önemli basılı kaynaklar olmuştur. Çalışma sonunda, organizasyonel öğrenmenin öğrenen takımlar üzerinden yürütülmesi gerektiği ve başlıca sessiz bilginin ortaya çıkarılıp süreçlere taşınmasıyla ilerleyecek oluşu ortaya çıkmıştır. Gerçekleştirilen literatür çalışması sonucunda, başlıca, bilginin ortaya çıkarılması, bilginin paylaşılması, bilgide ortaklaşma, bilginin uygulanması ve kayıt altına alınması adımlarından oluşmasının önerildiği bu süreç, bir KOBİ uygulamasıyla sınanmış ve ağır kriz altındaki bu işletmede oldukça olumlu ve ölçülebilir sonuçlar vermiştir. Satış sürecine yönelik olarak uygulanan organizasyonel öğrenme sürecinin, şirketin diğer yönetim alanlanlarına da uygulandığında başka önemli, etkili ve şirket performansını yükselten sonuçlar ortaya çıkabileceği değerlendirmesi yapılabilir. "Organizasyonel öğrenme, adımları ve uygulanması" başlığı altında bugüne dek organizasyonel öğrenme konusunda yapılmış çalışmalara bir katkı olabileceği umulan bu tez çalışmasının, gelecekte, bu ya da benzeri başlık ya da başlıklar altında yapılacak başka çalışmalarla daha da zenginleşeceği umulmaktadır.
  • Öge
    Deriving weights of decision makers in group decision making and applications in medical decision making and sensor fusion
    ( 2020) Köksalmış, Emrah ; Kabak, Özgür ; 636295 ; Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı
    The motivation behind the rational decision-making method is to determine the most proper alternative(s) from a set of alternatives regarding the predefined criteria. A structured and reasonable decision making process is essential to settling on rational and appropriate decisions. Especially, the use of rational approaches instead of subjective techniques stimulates organizations to take the correct decisions and cope with any difficulties, efficiently. Consequently, decision making methods have been applied efficiently in a variety of complex areas, such as the military, economics, government organization, and are increasingly attracting the attention of academics for years. Quality of the solution of the decision making depends fundamentally on the nature of the problem, but mostly on the characteristics of decision makers. As the complication of the socio-economic environment increases, it gets more problematic for single decision maker to handle all the relevant features of the problem. Most decision making problems in real world occur in a group environment and this adds too much complexity to the analysis. Therefore, academics are searching for appropriate group decision making (GDM) approaches in recent years to overcome this problem. GDM is a method in which a group of experts (i.e. decision makers, group members, voters, stakeholders) are gathered to find out the solution of the decision making problem. In this process, motivation and understanding of a common problem differ from one decision maker to other depending on the knowledge, background, and expertise of these decision makers. At this point, different weights can be assigned to these people reflecting their importance or perceived reliability for the given problem. In GDM problems, experts describe their preferences by taking each criterion into account, and final decision is reached by merging all decision matrices into an aggregated solution applying a proper operator. At this point, it is important to develop a better technique for aggregating different decision makers' preferences to obtain an acceptable decision making result. In the literature, GDM methods commonly assume that the decision makers have same level of importance weights and disregards the relative weights. This situation may cause inappropriate and inaccurate outcomes that cannot be compensated in the final result. Consequently, reliability and the significance of decision makers on the final decision should be taken into consideration. At that point, how to derive the appropriate weights of decision makers stands as a new challenge. Same challenge is also valid for the multi-source fusion problems that effort to find an appropriate technique to combine the data from multiple sources; for example, sensors, where each sensor may have different features. The key difference here is that the sensors, which may differ in specifications, are replaced with the decision makers whose expertise, background, or knowledge may also vary. Therefore, methods, which are developed to overcome this challenge, have several applications in wireless sensor networks, image fusion, etc. In literature, researches on deriving the weight of decision makers are relatively limited. Moreover, a comprehensive literature review on determining the weight of decision makers is missing among a limited number of studies. Consequently, in the second chapter of the thesis, the literature on deriving the objective weights of decision makers is studied and a new scheme for classification is proposed. According to the stated classification scheme; objective methods are divided into five groups: Similarity-based approaches, index-based approaches, cluster-based approaches, integrated approaches, and other approaches. Literature review and analysis of the studies in literature were conducted with respect to these categories. In the third chapter of the thesis; in order to demonstrate the application of integrated approaches, a new method, that derives decision makers' combined weights using the geometric weights consensus index (objective method) and the subjective weights provided by a supervisor, is developed. The application of the method is verified on a case study in a medical decision making problem, specifically, selection of a suitable anesthesia method to apply in the surgery which involves three alternatives such as the general anesthesia, local anesthesia and sedation. In the fourth chapter, a large scale GDM approach is proposed for the sensor fusion. Since the proposed method is a cluster-based method, it provides acceptable results in sensor networks consisting of multiple sensors. The method can operate under uncertainty as a result of converting raw data from sensors into basic probability assignments. In addition, by assigning three objective weights, the reliability of the sensor clusters was also taken into account. In addition to these objective weights, the proposed method allows subjective weights to be allocated to integrate the experience and knowledge of supervisors into the problem area. The applicability and validity of the proposed method have been checked with two real classification data sets. Experiments show that when the proposed method is applied to two data sets, the classification rate increases significantly. In the last part of the study, the effect of the expansion parameter, objective weights, reliability threshold, number of clusters and clustering method on the classification rate and probability of detection are examined. In the last chapter of the thesis, the results obtained from these studies, problem areas, limitations and potential research directions are discussed.