LEE- Coğrafi Bilgi Teknolojileri-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 18
-
ÖgeKapalı mekandaki acil durum senaryosunda tahliye alanlarının incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023)21. yy 'da insan davranışlarının, alışkanlıklarının değişmeye başladığı gibi dünyadaki yaşantı kültürlerinin de değişmeye başladığı gözlenmektedir. İnsanların kırsal kesimlerde ekip, biçtiği dönemlerden; şehirleşme ve sanayileşme birlikte daha çok tükettiği, farklı şekilde üretime destek olmaya başladığı dönemler yaşanmaktadır. Şehir yaşantısına uyum sağlamış bireylerin hayatlarının büyük ölçüde kapalı alanlarda geçmeye başladığı gözlemlenebilir. İster devlet dairesinde çalışıyor olsun ister özel sektörde, birçok kişi gününün büyük bölümünü kapalı alanlarda geçirmektedir. "Kapalı Alan" terimi ile ifade edilen mekanlar düşünüldüğünde; okul, hastane, iş merkezi, devlet daireleri, cami, mescit, havaalanı, alışveriş merkezi gibi mekanlar hızlıca sayılabilmektedir. Ancak günümüzde bu mekanların sayısı ve hacmi gitgide artmaktadır. Jones Lang Leselle Şirketi 'nin verilerine göre ülkemizde mevcutta 449 adet alışveriş merkezi varken, bu sayının 2024 yılında 484 'e ulaşması beklenmektedir. Buradan hareketle, bireylerin kapalı alanlarda daha fazla vakit geçirebileceği çıkarımı da yapılabilmektedir. Yaşadığımız coğrafya ve yakın tarihimizde yaşanan hadiseler neticesinde kapalı alan terimi ile depremler özdeşleşmiştir. Özellikle günümüzde hayatlarının büyük bölümünü kapalı alanlarda geçiren insanlar üzerinde depremlerin önemli bir etkisi olduğu bilinmektedir. Kapalı alan denildiğinde akla ilk gelen felaketin depremler olmasına rağmen, aslında kapalı alanda vakit geçiren insanların hayatlarını tehdit edebilecek birçok doğal/yapay afet bulunmaktadır. Bunlardan deprem, yangın, sel gibi afetleri doğal afetler olarak sınıflandırabileceğimiz gibi patlama gibi terör saldırılarını da yapay felaketler sınıfında değerlendirebiliriz. Doğal afet olarak nitelendirilen, deprem, yangın, sel gibi felaketler sırasında insan davranışları bilinçli değerlendirmeler yapmaktan uzaklaşarak büyük ölçüde ya da tamamen iç güdüsel davranışlara dönmektedir. Bu iç güdüler ile yönetilen davranışların neticesinde ortaya panik ve korku temelli davranışsal yönelimler çıkmaktadır. Panik hali ile kişilerin davranışlarının kontrolü kaybolmaktadır. Bu durum, dış mekanlarda daha farklı sebep ve sonuç ilişkileri ortaya koyabilirken izdiham açısından daha az tehdit içermektedir. Ancak mekânın kapalı olması bu ve benzeri acil duruma sebebiyet verecek durumlarda izdihamın meydana gelmesi anlamında daha büyük etki içermektedir. Kapalı bir alanda gerçekleşecek bir yangın, deprem, patlama gibi acil duruma sebebiyet verecek durumlar oluştuğunda reaksiyon anlamında tahliye ve arama kurtarma olarak belirlenebilecek iki temel hayati unsur öne çıkmaktadır. Tahliyenin temel amacı, panik halindeki insanların izdihama sebebiyet vermeden en sağlıklı şekilde bulundukları kapalı alandan çıkabilmelerini sağlamak olmalıdır. Bununla birlikte, olası bir felaket sırasında arama kurtarma faaliyetlerinin planlı, hızlı ve verimli şekilde gerçekleştirilmesi çok önemlidir. Arama kurtarma faaliyetleri sırasında kaybedilecek her bir saniye hayati önem taşımaktadır. Bu sebeple, araştırmacıların, akademisyenlerin, kapalı alan ile ilgili çalışmalarla alakadar olan kişilerin bu alanla ilgili ortaya koyduğu birçok kaynak yer almaktadır. Bu çalışma kapsamında, kapalı alandaki acil durum senaryosunda sağlıklı tahliye yöntemleri hakkında literatür taranmış ve birçok kaynağa rastlanmıştır. Yine bu konu ile alakalı olan arama kurtarma faaliyetleri anlamında da araştırmaların derinleştirilmiş olduğu, yeni yeni modellerin ortaya konulduğu görülmüştür. Tahliye özelinde, acil durumun tipi ve bireylerin lokasyonlarının önemi değerlendirilirken, arama kurtarma faaliyetleri hakkında hazırlanan çalışmalarda; kapalı alanın modeli, kişilerin bulundukları lokasyonların kapalı alan konumlandırma sistemleri ile tespiti, algoritmalar yardımıyla arama kurtarmanın gerçekleştirilmesi gereken senaryo planının çıkarılması gibi yaklaşımlar yer almaktadır. Hazırlanan bu çalışma da ise; konumu itibariyle çalışmanın yapılmasına fayda sağlayacak bir alışveriş merkezi seçilmiştir. İlgili alışveriş merkezi hem mağaza sayısı ve çeşitliliği anlamında sayılı merkezlerden birisi olmasıyla birlikte hem de büyük bir futbol takımı stadyumuna yakınlığı ile dikkat çeken bir alışveriş merkezidir. Seçilen bu alışveriş merkezinin ziyaretçi yoğunluk verileri elde edilmiş, bu veriler üzerinden görselleştirmeler ve analizler yapılarak çıktılar elde edilmiştir. Elde edilen bu analiz çıktılarında da ortaya konulduğu gibi, özellikle önemli iç saha maçlarının olduğu günlerde taraftarların bir bölümü maç saati yaklaşıncaya kadar alışveriş merkezinde vakit geçirmektedir. Bu durum ise yoğun saatlerdeki dar boğaz alanlarının tespiti ve acil durum anında tahliye imkanlarının değerlendirilmesine, davranışsal değerlendirmelere ilişkin çalışmayı desteklemiştir. Verilerin eldesi beacon cihazları ve mobil uygulamalar ile sağlanırken, alışveriş merkezinin bütün ziyaretçileri üzerinden elde edilen bir veri olmadığı da belirtilmiştir. Verilerin elde edilebilmesi için gerekli şartların sağlanabilmesi gerekmektedir. Bu verilerin sınıflandırmasında K-Means Clustering algoritması kullanılmıştır. Öte yandan çıktısı elde edilen verilerin görselleştirilmesi Coğrafi Bilgi Sistemi programlarından Quantum GIS programında oluşturulan altlık model üzerinde gerçekleştirilmiştir. İlgili programda yapılan sayısallaştırma ile oluşturulan altlık model üzerinde, sınıflandırma sonucuna göre analiz yapabilmek için tahliye alanları da belirlenmiştir. Analizler neticesinde; özellikle saatlik yoğunluğun fazla olduğu tespit edilen öğleden sonraki zaman dilimlerinde, maç günleri gibi yoğunluğun hızlı artış ve azalış gösterdiği dönemlerde gerçekleşecek olası bir acil durum senaryosunda mevcutta yer alan acil çıkış alanlarının yeterli olmayacağı ön görülmektedir.
-
ÖgeErzurum ili arazi kullanım planlamasında coğrafi bilgi sistemlerinin rolü: LUCIS modeli(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-31)Tüm dünyada değişmez bir gerçek vardır ki toplumların sürekliliğini koruması ve kalkınmasının temel etkenlerinden en önemlileri arasında bütüncül planlama anlayışı bulunmaktadır. Nüfus artışı kentsel ve kırsal alanların kullanım amaçları ve oranları, ekonomik, bilimsel ve siyasi etkenler arazi kullanımının doğru, etkin ve verimli bir şekilde planlamasını zorunlu kılar.Arazi kullanım planlaması çalışmalarında doğrudan ve dolaylı olarak etkin rol oynayan çok sayıda alt veri bulunmaktadır. Planlamada CBS uygulamalarının kullanımı ise, 1970li yıllarda başlamış olup, arazi uygunlukları kapsamında kullanılmıştır. Zamanla teknolojinin ve bilişimin gelişmesi ile CBS teknikleri gelişmiş ve planlama sürecinde daha etkin kullanılmaya başlanmıştır. Modern çağda en önemli planlama sorunlarından birisi verinin toplanması ve bu verilerin farklı ölçeklerde kullanılmasıdır. Özellikle bir çok kurumun planlama yetkisine sahip olması, bu kapsamda verilerin üretiminin gerçekleşmesi bütüncül planlama anlayışı açısından önemli sorunlar yaratmaktadır. CBS verilerinin toplanması ve kurumlardaki veri farklılığının bütünlüğünün sağlanmasında oldukça kolaylık sağlamakatadır. CBS veri toplama sürecinde sağladığı kolaylığın yanı sıra, planlama sürecinin en önemli parçası olan karar verme sürecinde de önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Planlama sürecinde hem zamansal hem de maliyet açısıdan büyük kazanç sağlamaktadır. Ve planlamanın son aşaması olan yapılan çalışmanın şeffaf bir şekilde yürütülmesi ve bu bağlamda ilgilerle ile paylaşımı, yapılan hataların düzeltilmesi gibi birçok aşamada da önemli katkılar sunmaktadır İşte bu etken verilerin planlamaya doğru yön verebilmesi için yapılacak uygunluk analizleri çalışmaların mihenk taşıdır. İş bu tezde arazi kullanım planlamasının ArcMap programı kullanılarak elde edilen uygunluk analizleri ile LUCIS modeli yöntemi uygulanmıştır. LUCIS modeli, birçok etken verinin birlikte değerlendirilebildiği, doğru analiz ve yorum yapımasına olanak sağlayan, analizlerin hem mütamadi hem münferit olarak değerlendirilebilmesi açısından etkin bir modeldir. Yurtiçi ve yurdışında birço akademik ve kurumsal çalışmada Arcmap programı tabanında uygulanan LUCIS modeli doğru ve kalite standartlarında sürdürülebilir sonuçlar vermiştir. Erzururum ilinde doğru arazi kullanım planlaması yapılabilmesi için değerlendirme kapsamdaki verilerin müşterek etkisi LUCIS modeli daha şeffaf anlaşılmıştır. Çalışmanın yapıldığı Erzurum ilinde kentsel alanların zamanla büyümesinin son yıllarda özellikle ivme kazanması kırsal alanlarda ciddi baskı oluşturmuştur. Bunun yanı sıra diğer etkenlere de bağlı olarak arazilerin koruma kullanma dengesinin muhafaza edilmesi güçleşmiştir. Tüm bu veriler ışığında LUCIS modeli ile Erzurum ilinde doğru arazi kullanım planlamasında, sonraki yıllarda da yapılacak yapılacak çalışmalarda ana kaynak rolü üstleneceğini düşünülen bu çalışma ortaya çıkmıştır. Çalışma güzergahı oluşturulurken, tarım, koruma ve yerleşim kategorileri oluşturulmuş, ekonomik ve fiziksel özellikler bağlamında amaçlar belirlenmiştir. Envanter çalışması ile birlikte alana ait veriler toplanmış, analizlere yönelik altlıklar oluşturulmuştur. Oluşturulan bu veriler ile her bir etken kalemin ayrı ayrı modeli oluşturulmuştur. Sonrasında ise oluşturulan bu modeller çalıştırılmış ve uygunluk analizleri üretilmiştir. Böylece arazi kullanım çatışmalarının temel ve alt unsurları ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan sonuçlar ile arazi kullanımındaki çatışma, çalışma alanının %20sini kapsamaktadır. Çatışmaların tespiti ve baskın tercihler belirlendikten sonra arazi kullanım planlaması kapsamında değerlendirilmiş ve sonuç kısmında öneriler getirilmiştir.
-
ÖgeDerin öğrenme ile depremden sonra enkaz kaldırma çalışmalarının uydu görüntüleriyle takibi: Hatay örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-31)Afetlerden sonra elde edilen uydu görüntüleri, afetin yıkıcı etkilerini somut bir şekilde ortaya koymaktadır. 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden hemen sonra yayınlanan uydu görüntüleri ve yayımlanan belgelere bakıldığında, en çok hasar alan ilimiz Hatay'dır. Depremin ardından, yıkılan binaların enkazlarının kaldırılma süreci başlamış ve bu süreç saha ekipleri tarafından takip edilmiştir. Hatay'da hasar tespit çalışmalarının tamamlanmasının ardından yapılan enkaz kaldırma ihalesiyle başlayan süreçte, hangi binaların yıkıldığı takip edilmeye başlanmıştır. Yıkık ve acil yıkılacak yapıların enkazlarının kaldırılmasının ardından, rezerv yapı alanları ilan edilmeye başlanmıştır. Enkazlar kaldırıldıktan sonra ayakta kalan yapılardan yola çıkarak rezerv yapı alanlarındaki durum değerlendirilmiş, hangi binalarda riskli yapı tespit işlemi yapılması gerektiği ortaya konmuş ve bu durum kurumlar için bir yol haritası niteliği taşımıştır. Ayakta kalan yapıların takip edilmesi, yeni projelerin tasarımından proje ihale sürecine kadar birçok adımda belirleyici bir rol oynamaktadır. Günümüzde deprem sonrası yıkılan binaların tespiti ve enkaz kaldırma süreci, kamu kuruluşları ve özel sektör tarafından saha ekipleriyle yürütülmektedir. Ancak, bu süreçte insan gücünün yoğun şekilde kullanılması ve zamanın kısıtlı olması, daha hızlı bir çözüm gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Uydu görüntüleri ve drone ile elde edilen görüntüler, saha araştırması yapılmadan daha kısa sürede ve daha doğru sonuçlarla bu tespitlerin yapılabilmesini mümkün kılmaktadır. Bu çalışmada, yüksek çözünürlüklü uzaktan algılama görüntüleri, derin öğrenme işlemine tabi tutulmuş ve karşılaştırılarak enkaz kaldırma takibinin bu yöntemle yapılıp yapılamayacağı tartışılmıştır. Son yıllarda uydu görüntüleri, birçok farklı alanda kullanılmakta olup, bu çalışmada da deprem bölgesindeki ayakta kalan binaların tespitinde etkili bir araç olarak kullanılmıştır. Uydu görüntülerinden elde edilen ve rezerv rapı alanları içinde bulunan dört alana ait 2023 ve 2024 tarihli Google Earth görüntüleri, ilk önce sayısallaştırılmıştır. Sayısallaştırılan görüntüler, derin öğrenme modellerinden biri olan ResNet34 ve yapay zeka kullanan Picterra Platformu'na yüklenmiştir. Bu uygulamada, ayakta olduğu bilinen ve farklı spektral özellikler gösteren binaların bulunduğu bölgeler eğitim alanı olarak belirlenmiş ve bu alan içindeki binalar eğitim verisine dahil edilmiştir. Saha tespitlerinden elde edilen ayakta kalan bina verisi ile derin öğrenme uygulamasının çıktısı karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara bakıldığında, girdi ve çıktı verisinin mekânsal çözünürlüğünün aynı olduğu görülmüştür. Dört alanda, iki ayrı tarihteki toplam sekiz uydu görüntüsünün derin öğrenme çıktısı sonucunda üç görüntüde bina sayısı fazla çıkarken, bir tanesinde aynı sayıda yapı tespit edilmiştir. Dört görüntüde ise derin öğrenme çıktısındaki bina sayısı, saha tespitindeki sayıdan daha az olarak görülmüştür. Aynı tarihte yapılan karşılaştırmalarda, eğitim verisine dahil edilmeyen nesnelerin de bina olarak algılandığı ve bitişik nizamlı farklı binaların tek bir yapı gibi tanımlandığı gözlemlenmiştir. Bu durum, modelin iyileştirilmesi ve eğitim veri setinin daha kapsamlı hale getirilmesi gerektiğini göstermektedir.
-
ÖgeDoğal afet kaynaklı yıkıntı atıklarının depolanmasında uygun alanların belirlenmesi: İstanbul örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-13)İnsanlık, varoluşunun başından beri çevreye atık çıkarmaktadır. Özellikle kolektif hayat ve şehirleşme ile birlikte bu atık miktarı artmıştır. Şehirler geliştikçe atık miktarı daha da artmakta ve atık yönetimi bir soruna dönüşmektedir. Öte yandan, şehirlerin büyümesiyle afet dirençliliği düşmekte, ciddi can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Alp-Himalaya orojenik kuşağında yer alması ve aktif olarak sismik hareketlerin olduğu bir bölgede konumlanması nedeniyle Türkiye, deprem riskinin yüksek olduğu bir coğrafyadadır. Dolayısıyla, afet sonrası atık yönetimi süreçlerinin planlanması ve yönetimi konuları ülkenin temel gündemlerinden biri olarak oldukça önem kazanmaktadır. İstanbul hem konumu hem de Türkiye ekonomisindeki payı dolayısıyla, olası bir deprem sonrası ortaya çıkacak olan yıkıntı atıklarının yönetimi ve depolanması konularında çalışılması gereken bir bölgedir. Atık yönetimi konusundaki gelişmelere bağlı olarak, uygun atık depolama alanlarının belirlenmesinde mekânsal karar verme süreç mekanizmalarının oluşturularak uygulanması karar vericiler için fayda sağlamaktadır. Yıkıntı atıklarının depolanmasında uygun yer seçimi için Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) ve Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri (ÇKKVY) kullanılmıştır. İstanbul şehrinin mevcut yapı stoğu, deprem kayıp tahminleri ve olası bir deprem sonrası ortaya çıkabilecek hafriyat ve yıkıntı atığı verileri bu kapsamda değerlendirilmiştir. Potansiyel atık miktarı göz önüne alınarak, İstanbul'un yanı sıra Kırklareli, Kocaeli, Sakarya ve Tekirdağ çevre il alanları da çalışma alanına dahil edilmiştir. Ülkemizde atık yönetimine ilişkin yürürlükteki mevzuatlar incelenenerek depolama tesisi uygun yer seçimi için kriterler belirlenmiştir. Söz konusu bu kriterler geçmiş çalışmalarda yer alan kriterlerle karşılaştırılmıştır ve ortak kriterlerin olduğu gözlemlenmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda belirlenen nihai kriterler çevresel ve erişim ana başlıkları altında sınıflandırılmıştır. Çevresel etkileri en aza indirme hedefiyle korunan alanlar, yapılı alanlar ve deprem riski çevresel faktörler olarak değerlendirilirken; depolama alanlarının erişilebilirliğini göz önünde bulundurmak için kara, demir ve deniz yolu ulaşımına dair mevcut altyapı (kara ve demir yolları ile limanlar) erişim faktörleri olarak belirlenmiştir. Kriterlerin önem ve ağırlıklarını belirlemek amacıyla Çok Kriterli Karar Verme Yöntemlerinden olan Analitik Hiyerarşi Yöntemi kullanılmıştır. Analitik Hiyerarşi Yöntemi, karar verme sürecinde farklı seçenekleri barındırarak bu seçenekler arasında kıyaslama ve duyarlılık analizi gibi çalışmaların uygulanmasına olanak sağlar. İkili karşılaştırma sayesinde karar verme ve hesaplama kolaylaşacağı gibi, çok kriterli karar verme sürecinde uyumlu uyumsuz kararları da gözlemleme fırsatı sunar. Bu tez çalışmasında karar verme sürecinde farklı alt kriterler içererek seçilen kriterler ile uygulanan karar verme yöntemleri değerlendirilmiş olup açık kaynaklı verilerden yararlanılarak ileride yıkıntı atıklarının depolanması için kullanılabilecek potansiyel depolama alanları belirlenmiştir. Söz konusu bu alanların nitelik ve nicelik olarak yeterliliklerine ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır. Seçilen kriterler için AHY'de yer alan ikili karşılaştırma matrisi uygulandığında, her bir matris sonucunda tutarlılık oranı (Consistency Ratio) 0.1'den düşük çıktığı görülmüştür. Bu sonuca göre ölçütlerin tutarlı olduğu söylenebilmektedir. Elde edilen bulgulara göre belirlenen potansiyel depolama alanları uygunlu derecelerine göre çok uygun, uygun, az uygun, en az uygun ve tercih edilmeyen olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre sırasıyla; çok uygun alan 15,78 km2, uygun alan 250,79 km2, az uygun alan 787,82 km2, en az uygun 1114,91 km2 ve tercih edilmeyen 328,33 km2 olarak hesaplanmıştır. En uygun ve uygun alan tüm potansiyel depolama alanının %10,67'lik kısmını kapsamaktadır.
-
ÖgeToplu taşıma (transit) odaklı gelişim yaklaşımı ile tramvay hattı analizi: Bursa T2 hattı örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023)Ulaşım sistemleri, kentleşme süreçlerinde ele alınan ana unsurlardan birisidir. Özellikle büyük kentlerde bulunan yoğun nüfus, yerleşimler üzerinde mekânsal ve kentsel gelişimi yönlendirmektedir. Nüfus yoğunluğunun arttırdığı kentleşmenin etkisiyle şehirler, çeperlerine doğru bir yayılım göstermektedir. Kentlerin ana merkezlerinden, yayılarak gelişen yerleşimler ile birlikte ulaşım ve altyapı sistemleri ihtiyacı ortaya çıkar. Bu nedenle yerel yönetimler tarafından, konut alanları ile diğer kentsel alanlar arasında yapılacak yolculuklar için toplu taşıma sistemleri öncelikli ulaşım politikaları geliştirilmektedir. Bu politikaların geliştirilmesinde; erişilebilirliğin optimum düzeyde karşılanması, zararlı çevresel etkilerin minimuma indirilmesi ve zaman-maliyet tasarrufu gibi amaçlar ön plandadır. Günümüzde birçok araştırmaya konu olan ve özellikle kentsel planlama bağlamında, kentlere entegre edebilmek için çeşitli stratejiler ve araçlar geliştirilen, sürdürülebilirlik kavramı, kentlerin gelişimi için temel alınmaktadır. Sürdürülebilirlik odaklı kentsel gelişimin önemli etkenlerinden biri de ulaşım planlamasıdır. Ulaşım planlaması stratejileri ile akıllı kentsel büyüme ve ikincil merkezleri canlandırma gibi amaçlar öne çıkmaktadır. Transit odaklı geliştirme (TOD), akıllı büyümeyi teşvik etmenin, azalan şehir içi ortamlara canlılık katmanın ve yaşam tarzı seçeneklerini genişletmenin uygulama aracı olarak ortaya çıkmıştır. Transit odaklı kalkınma (TOD), yüksek yoğunluklu karma arazi kullanımı ve yürünebilir ortamlar etrafında toplu taşıma istasyonları geliştirerek özel araç kullanımını azaltmayı tercih ettiği için birçok kentte benimsenen bir planlama yaklaşımıdır. Ancak TOD gelişimi, tarihsel ve mevcut koşullardan öğrenilen iyi stratejilere ihtiyaç duyar. Bu çalışmada, potansiyel TOD gelişimini belirlemek için; Bursa'da ana ulaşım güzergâhlarından biri olan Bursa-İstanbul yolundaki, T2 tramvay hattının on bir istasyonunda TOD modeline göre alanlarının mevcut koşulları ölçülmüştür. TOD alanlarının potansiyelini incelemek için göstergeler olarak yapılı çevre değişkenlerinin 6D'si kullanılmıştır. Göstergelerin ağırlıkları ve mekânsal göstergeleri ölçmek için Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) yöntem ve uygulamaları kullanılmıştır. Potansiyel iyileştirme stratejilerini belirlemek için her istasyon için TOD endeksleri incelenmiştir. Her istasyon, yüksek, orta veya düşük TOD endeksine sahip olacak şekilde sınıflandırılmıştır. Bu makale, farklı TOD endeksleri için özel stratejileri anlayarak, yerel kentsel gelişmeyi daha yüksek TOD seviyelerine doğru geliştirmek ve bu gelişme alanlarını desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma kapsamında; Bursa'nın ana ulaşım arterlerinden biri olan İstanbul yolu üzerindeki tramvay hattının durakları TOD kapsamında incelenerek, kentsel gelişim konusunda geride kalmış alanlarını canlandıracak stratejiler geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bursa kentinde mekânsal gelişim aşamalarında planlama stratejileri İzmir-Ankara hattı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu doğrultuda nüfus; ulaşım, teknik altyapı, ticaret ve konut alanları yatırımlarının yapıldığı doğu-batı aksı üzerinde yerleşmiştir. Doğu-batı yönünde yoğunlaşan lineer kentsel gelişimi, kent sınırlarına dayanarak merkez ilçelerin dışına doğru yayılma eğilimindedir. Kentin güney aksı, doğal eşik olan Uludağ ile sınırlandığı için kentsel gelişimin kuzey aksı yönünde gelişmesi için stratejiler uygulanmaya başlamıştır. Kuzey yönüne doğru gelişim göstermesi ile bütüncül ve hiyerarşik planlama yaklaşımı gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu bağlamda; öncelikle kentsel gelişimin ölçüldüğü, kentsel form kavramı ve ulaşım kavramı arasındaki ilişki irdelenmiştir. Kavramsal çerçeve üzerine, ulaşım odaklı gelişimi benimseyen TOD yaklaşımı hakkında literatür taraması yapılarak çalışma kapsamında uygulanabilirliği tespit edilmiştir. Çalışma alanı olarak seçilen Bursa kentinin genel özellikleri ve mekânsal gelişim süreci değerlendirilerek, T2 hattının yer seçimi değerlendirilmiştir. Hat üzerinde toplanan veriler kapsamında parametreler belirlenerek TOD endeks değerleri hesaplanmıştır. Sonuç ve tartışma bölümünde ise TOD kapsamında T2 hattında gelişme stratejileri önerilmiştir.