LEE- Müzikoloji-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 14
-
ÖgeMekân, marka, statü: Türkiye'de caz(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-04)u çalışmanın amacı, cazın Türkiye'de mekânsallaşma ve markalaşma sürecini incelemektir. Bu bağlamda çalışma, Lefebvre'nin mekân sınıflandırmalarında yer alan hem soyut, hem de çelişkili mekân kavramları ile tartışılmış, geçmiş ve günümüz caz dünyası ile örtüştürülmeye çalışılmıştır. Çalışma, geçmişten günümüze Türkiye'de varlık gösteren "caz" kavramını ve caz müziğini mekânsallaşma tarihi, pazarlama stratejileri, festivaller, caz kulüpler, itibar ve prestij meseleleri içerisinde mekân, dinleyici kitle ve müzisyenler ekseninden olacak şekilde üç ayaktan inceleyecektir. Bu çalışma, "Caz müziğin Türkiye'ye ayak bastığı 1920'lerden itibaren mekânsallaşması nasıl bir tarihsellik içerisinde gerçekleşmiştir ve günümüzde caz nasıl popüler kültürle ilintili bir janr / meta haline gelmiştir?" temel sorusu üzerine inşa edilirken, cazın dinleyici kitle ve büyük markalar / şirketler için ne ifade ettiği gibi yan sorularla ilerletilmiştir. Çalışma kapsamında yer alan mekân araştırmaları ağırlıklı olarak, İstanbul'da yer alan üç caz mekânı olan "Nardis Jazz Club", "The Badau İstanbul" ve "Pera 77" olarak şekillenirken, "Hilton Otel", "Kanyon AVM", "Bozcaada Caz Festivali" olmak üzere altı mekân ağırlıklı olarak incelenerek ortaya konmuştur. Caza sponsor olan şirketlerde ise ağırlıklı olarak "Akbank", "IKSV", "Garanti" olmak üzere üç büyük marka tercih edilmiştir. Sözü edilen tüm konular ve meseleler, caz müzisyenleri ve müzik yazarları ile birebir görüşmeler yapılarak derinlemesine tartışılmıştır. Müzik yazarları ve caz müzisyenleri ile toplamda kırk kişisel görüşme ve sözlü tarih çalışması yapılmıştır. Kişisel görüşmeler, saha çalışmaları, katılımcı gözlemci notları, sözlü tarih çalışmaları ve yazılı kaynaklarla beraber harmanlanarak elde edilen veriler, öneriler ile birlikte tezin metin içeriğinde ve sonuç kısmında işlenmiştir. xiv Bu çalışma, caz müziğin 1920'lerden itibaren Türkiye'ye gelmesiyle birlikte geçirdiği dönemleri, önemli olayları, cazın gelişimini sağlayan unsurları ve önemli caz temsilcilerine yer vermektedir. Bununla birlikte, tezin asıl amacı, müzik yazarları ve müzisyenler açısından caz dünyasının günümüz anlatısını ortaya koymaktır. Tez, 2000 sonrası dijital çağda caz müziğin deyim yerindeyse kabuğunun değiştiği gelişim sürecine odaklanmaktadır. Caz müziğin kurumsallaşması meselesi tarihsel bir metodoloji ile birlikte Halkevleri, Bilgi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ekseni ağırlı olacak biçimde aktarılmıştır. Çalışmada, tarihsel süreç içerisinde örnekleri görülen müzik festivalleri sürecinin yerini caz odaklı müzik festivallerine çevirmesinde yatan temel stratejiler incelenmiş ve "Ormanada Yapı Konut Reklamı" üzerinden inşa edilen yeni caz algısı örneklendirilmiştir. Cazın ana merkezde olduğu afişler, reklam örnekleri ve "streaming" teknolojisi içerisinde yer alan müzik dinleme platformlarının oluşturduğu algoritmalar ve yeni çalma listeleri adlandırmaları örneklendirilerek tüm dinamikleriyle beraber açıklanmaya çalışılmıştır. Tüm bulgular son bölümde Henri Lefebvre'nin mekânsallaştırma teorileri ve çalışmaları ışığında temellenen Çelişkili ve Soyut Mekân üzerinden caz dünyaları eksenine uyumlandırılacaktır. Türkiye'de caz müziğin görünürlüğünü sağlayan mekânlar, önemli olaylar, temsilciler, tartışma unsurları ve gelişim grafiği sergilediği unsurlar ele alınarak, cazın Türkiye'deki güncel konumu ve caz dünyası incelenmeye çalışılmıştır.
-
ÖgeNey enstrümanının sosyal kimliğinin söylemsel iz düşümü(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-07)Müzik, müzikoloji ve kimlik çalışmalarında kültürel ifadeler, bireysel ve toplumsal kimlikler ile toplumsal dinamikler arasındaki karmaşık ilişkiler bağlamında araştırılmıştır. Müzikte sosyal kimliğin söylemler aracılığıyla inşası, etnomüzikoloji literatüründe merak uyandıran bir konudur. Günümüz Türkiye'sinde ney enstrümanı, cazdan klasik müziğe kadar çeşitli türlerdeki müzisyenler tarafından performanslara dahil edilen etkileyici sesleriyle müzik sahnesinde dikkat çeken bir varlık haline gelmiştir. Bu evrim, bireylerin ney enstrümanını geleneksel bağlamından nasıl farklı algıladıkları ve bu algıların çeşitli söylemler aracılığıyla nasıl şekillendiğine dair merak uyandırmaktadır. Bu araştırma, gündelik hayatın pratiklerinde neyin sosyal kimliğinin işleyişini sağlayan söylemsel kaynakları anlamayı hedeflemektedir. Bu minvalde önde gelen iki adet Türk gazetesinden seçilmiş haber makalelerinde gazetecilerin ney enstrümanının sosyal kimliğini zihinlerinde nasıl kavramsallaştırdığı ve neyin hem geleneksel hem de modern kimliğinin sosyokognitif bileşenlerini nasıl temsil ettiği van Dijk'in eleştirel söylem analizi yaklaşımıyla incelenmektedir. Araştırma bulgularında, postmodern neyin, bireysel iyi oluşu ve mistik gelenekleri ön plana çıkaran manevi bir deneyim aracı olarak temsil edilirken, geleneksel neyin toplumsal kimlik ve manevi arayışlar bağlamında bir aidiyet duygusu yaratarak kolektif bir manevi deneyimi temsil ettiği görülmüştür. Bu iki farklı yaklaşım, müziğin hem bireysel hem de toplumsal kimlikler üzerindeki farklı manevi ve gelenekler bağlamında yol açtığı etkiyi göstermektedir. Postmodern ney bağlamında ortaya çıkan ve bireysel deneyimi önceleyen Mevlevîlik, şeyh-mürit zincirinin dışında bir epistemoloji kurarken, geleneksel neyin epistemolojik çerçevesi Yunus Emre, Mevlânâ gibi Sûfî şahsiyetlere ve meşk silsilesine dayanmaktadır. Araştırma müziğin manevi deneyim sunma kapasitesine ek olarak, neyin postmodern semboller çerçevesinde kullanımıyla "dünya vatandaşı" etiketine hizmet edebilen yeni bir mistik alan inşa ettiğini vurgulamaktadır. Geleneksel kodlar çerçevesinde kollektif manevî tecrübe sunmasının yanı sıra neyin egonun ihtiyaçlara binaen sunduğu bireysel mistik tecrübe kapasitesi de postmodern bağlamda yeniden inşa edilmektedir.
-
ÖgeAbdülbaki Nasır Dede'nin tedkik ü tedkik ü tahkik adlı eserindeki makam ve terkiblerin ahenk ilişkilerinin belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022)Bu çalışmada makamlar arasındaki ilişki ağlarını göstermeyi amaçlayarak Abdülbaki Nasır Dede'nin Tedkik ü Tahkik adlı eserindeki makam ve terkibler tanımları üzerinden geliştiren yeni bir görsel model sunulmuştur. "Ahenk Dönüşüm Modeli" adı verilen bu model, sırasıyla Perde-Çeşni-Makam-Terkib boyutlarında bir yaklaşımla makamlar arası ilişki ağını ortaya koyar. Perde kümeleri çeşniyi çeşniler makamı, iki ya da daha fazla makam ise terkibi oluşturur. Modelin bu düzen içerisinde yer alan çok katmanlı yapısı, makamlar arasında görülmeyen ilişkileri görmemizi sağlayarak makam evrenine farklı bakış açıları sunmaktadır. Çalışmanın giriş bölümümde, görsel modellerin teori tarihinde yerini ve önemini değerlendiren bir literatür taraması yer almaktadır. Hem Batı Müziği teori tarihindeki hem de Makam Müziği teori tarihinde görsel modellerin genel bir tablosu oluşturulmuştur. Görsel modellerdeki değişimler yüzyıllara göre hangi ekoller doğrultusunda geliştiği ve dönemler arasındaki etkileşimler anlatılmıştır. Aynı zamanda bu bölümde anlatılan tüm modellerin görselleri yer almaktadır. Daha sonra yine aynı bölümde sunulan, teori tarihindeki makam anlatımlarında kullanılan terminoloji hakkında literatür taramasının yapıldığı ve bazı çıkarımların yapıldığı çalışma yer almaktadır. Özellikle makam teori tarihinde yer alan makam anlatımlarında, melodik organizasyonu ima eden terimlerin tespit edilmesi, "Ahenk Dönüşüm Modelinin" boyutlarından olan "çeşni" teriminin kullanım bağlamını kuvvetlenmiştir. Giriş bölümü, çalışmanın yöntemi detaylı bir şekilde anlatılarak sona ermiştir. Çalışmanın ikinci bölümü "Ahenk Dönüşüm Modeli" ile yapılan analizler yer almaktadır. İlk önce Abdülbaki Nasır Dede'nin Ana Makam olarak tanımladığı (Rast, Segâh, Neva, Nişabur, Hüseyni, Rahevi, Buselik, Suzidilara, Hicaz, Saba, Isfahan, Nihavend, Irak, Uşşak) makamların analizi yer almaktadır. Nasır Dede'nin makam açıklarken sırasıyla söylediği perde isimleri belli bir sistematik ile bağlantılar oluşturularak detaylı bir şekil anlatılmıştır. Bu anlatımların hemen altında, her bir makamın ve terkin Ahenk Dönüşüm Görseli yer almaktadır. Daha sonra Nasır Dede'de bulunan 136 terkib arasından 14 terkib seçilip tıpkı makam anlatımlarındaki sistematik analizleri yapılmıştır. Bu terkibleri ilk yedi tanesi (Pencgâh-ı Asl, Pencgâh-ı Zaid, Niyriz, Mahur-ı Kebir, Selmek, Tahir-i Sagir, Acem) Ekleme terkib (Farklı tabakalardaki makam birleşimleri) sonraki yedi tanesi (Muhayyer-Sünbüle, Şehnaz, Nigâr, Nigâr-ı Nik, Zemzeme, Hicaz-Zemzeme, Hümayun) ise Karma (Aynı tabakalardaki makam birleşimi) terkiblerdir. Tartışma bölümünde Erol Deran'ın "Makamdan Makama Geçki Örnekleri" adlı kitabından aldığımız geçki örnekleri üzerinden "Ahenk Dönüşüm Modelinin" esnekliği test edilmiştir. Bu çalışmada sadece Abdülbaki Nasır Dede'nin makam anlayışı anlatıldığı için modelin başka ekoller üzerinden de kontrol edilmesi sağlanmıştır. Aynı zamanda model aracılığı ile ilk bölümde yer alan makam ve terkiblerden bazıları rastgele eşleştirerek yeni terkibler üretilmiştir. "Ahenk Dönüşüm Modelinin" tespit edebildiğimiz makam dünyasına getireceği faydaları sonuç kısmında tartışılmıştır. Özellikle modelin makam müziğinde hem saz ve söz icralarının gelişimine katkısı hem de makam teorisi eğitimine olacak katkılarından bahsedilmiştir.
-
ÖgeXVII. yüzyıl Osmanlı tarih kaynağı olarak Ali Ufkî'nin mecmualarında Bağdad seferi türküleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022)XVII. yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı ve Safevi devletleri arasındaki siyasî, dinî ve kültürel mücadelenin bir neticesi olarak 1638'de Osmanlı padişahı Sultan IV. Murad'ın bizzat katılarak tertip ettiği Bağdat seferi esnâsında harekâtı ve savaşı konu alan birçok türkü vücuda getirilmiştir. Âşıklar tarafından söylenen Bağdad türkülerinin onlarcasının güftesi, el yazması cönklere ve mecmualara kaydedilmiş olup bunların dışında, Osmanlı Sarayı'nda bulunmuş olan musikişinas Ali Ufkî, yaşadığı dönemde vuku bulan Bağdad seferi üzerine söylenmiş türkülerin üçünün hem notasını hem de güftelerini kaydetmiştir. Bağdad seferi esnasında söylenmiş türkülerin, döneminin edebi ve tarihi diğer kaynaklarıyla birlikte incelediğimizde birincil kaynak olmaları bakımından oldukça zengin değerlendirmelere ve tespitlere ulaştırabilecek bilgilere hâiz olduklarını ve bu kaynakların Osmanlı tarih kaynağı olarak daha verimli şekilde kullanılması gerektiğini farkettik. Muhtelif kaynaklardan tespit edebildiğimiz türkülerle birlikte tezimizin ana eksenine Ali Ufkî'nin mecmualarındaki Bağdad türkülerini aldık ve bu müzikal eserleri metinsel bakımdan inceleyerek, tarihyazımının bir malzemesi olup olamayacağını değerlendirdik. Ali Ufkî'nin mecmualarındaki türkülerin varlığını da değerlendirerek, kaydettiği Bağdad türkülerini tarihsel zeminde inceleyerek XVII. yüzyıl Osmanlı tarihinin kaynağı olarak nasıl kullanılabileceğine işaret ettik. Böylece Osmanlıların XVII. yüzyılın ilk çeyreğindeki rakiplerinden biri olan Safevilerle olan ilişkilerinde nasıl bir zihin dünyasıyla hareket ettiklerini anlamaya çalıştık. Elimize ulaşan birer tarihsel doküman olan türkü metinlerinin ve diğer birincil kaynakların değerlendirilmesi/tedkik edilmesi ile dönemin olgularının çeşitli cepheleriyle tanınıp anlaşılmasına/çözülmesine katkıda bulunulması amaçlandı. Türkülerin tarihyazımında kullanılmasına ilişkin değerlendirmelerimiz, Bağdad seferi türkülerinin metinlerinden yola çıkarak, Osmanlı ve Safevi münasebetlerine dair fikir verebilecek üç ana başlık altında sunulmuştur. İlk olarak türkülerin Osmanlıların gazâ ve gâzi kavramlarının neler ifade ettiğine ve tarafların dinî rekabetlerine dair çıkarımlar yapılmıştır. İkinci olarak, bizzat katılarak Bağdad seferini yöneten ve "Bağdad Fâtihi" olarak anılan Sultan IV. Murad'ın ve sefer esnasında Safevi hükümdarı olan "Acem Şahı" Safi'nin türkülerdeki imajları incelenmiştir. Son olarak ise seferin hedefi olan, dinî ve siyasi bakımdan oldukça önemli bir yer olan Bağdad şehri ele alınmıştır. Türkülerde Bağdad şehrinin nasıl anıldığı ve algılandığı açıklanmıştır. Ele alıp türküler üzerinden irdelediğimiz bu üç cephe, türkülerin tarih kaynağı olarak nasıl kullanılabileceğine dair yaklaşımlardır.
-
ÖgeKayıtlı müzik üretiminde miks aşamasının kültürel tını algısı perspektifinden incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-02-09)Tarih boyunca anlaşılması için bin bir farklı alan tarafından ve değişik bakış açılarıyla analiz edilen, incelenen, üzerinde kitaplar, ansiklopediler yazılan bir fenomen olan müzik teknolojik gelişmelerin etkisiyle ve ortaya çıkardığı yenilikler ile bugün daha da fazla alan ve perspektiften incelenir olmuştur. Teknolojik gelişmenin bir diğer sonucu da son yirmi yılda hızla büyüyen küresel kayıtlı müzik endüstrisidir. Son yirmi yılda hızla büyüyen kayıtlı müzik endüstrisinin 2022 yılı toplam geliri 26,2 milyar dolar olarak açıklanmıştır. Aynı yıl çevrimiçi müzik dinleme platformlarına paralı üye olanların sayısı 616,2 milyon kişidir. Bunun yanında bu servisleri ücretsiz olarak kullananları da eklediğimizde kayıtlı müziğin etki alanı ve marketin küresel oranda büyüklüğü hakkında bir fikrimiz olacaktır. Bu durumda müziği daha derinlemesine araştırmak ve anlamak isteyen bizler için kayıtlı müzik dünyasını irdelemek ve incelemek kaçınılmaz olmaktadır. Kayıtlı müziğin her bir aşaması teknik olduğu kadar estetik ifade yaratımına imkan vermektedir. Bu çalışmanın merkezinde olan miks aşaması da arzu edilen estetik ifadenin kayıtlı seslerin manipüle edilmesiyle yaratılmaya çalışıldığı teknik olduğu kadar da sanatsal bir süreçtir. Teknolojik gelişmeler sonucunda ortaya çıkan miks işlemi, analog dönemden günümüz dijital çağına kadar süregelen gelişimi boyunca üzerinde tartışmaların olduğu ve derinlemesine anlaşılmaya çalışılan bir süreçtir. Bu çalışma miksi merkeze alarak, mikste yaratılan soundun, miks mühendisinin ve dinleyicinin ait oldukları kültür ile ilişkisini araştırmak ve konu ile ilgili sayısal veri elde ederek bu pratiklerin anlaşılması ve daha derinlemesine bir iç görü kazanabilmek adına tasarlanmıştır. Dört farklı ülkeden olan miks mühendislerine bu kültüre ait bir müzik olan "Kırtıl Semahı"nın kayıtlı kanalları gönderilmiş ve hiçbir yönlendirme yapılmadan bu müziği mikslemeleri istenmiştir. Oluşturulan bir internet sitesi üzerinden yapılan ankette katılımcılara bu dört farklı miksi en beğendiklerinden en az beğendiklerine göre sıralamaları istenmiştir. Daha sonra katılımcılara doldurtulan bir "Katılımcı Bilgi Formu" (bkz. EK A) ile yaş, eğitim, müzikle ilişkileri gibi sorulara cevap vermeleri istenmiş ve verdikleri cevaplar bu bilgiler ile karşılaştırılarak farklı veriler elde edilmiştir. Bu veriler doğrultusunda müzik prodüksiyonu alanında üzerinde derinlemesine düşünülmemiş veya "inanılagelmiş" konu, kavram ve pratiklerin yeniden değerlendirilmesinin ve üzerinde düşünülmesinin önü açılması hedeflenmiştir. Tabi ki bu çalışma tek başına miks ve onun kültürle ilişkisini ortaya çıkarmak için yeterli değildir. Dört farklı ülkeden miks mühendisi ve 240 katılımcı ile gerçekleştirilen bu çalışma dünyanın çok daha fazla ülkesinden miks mühendisiyle ve Türkiye'den daha fazla katılımcı ile gerçekleştirildiğinde daha net bir tablo ortaya çıkarılabilir. Kayıtlı müzik ve onun estetik ifadeye izin veren aşamaları halen araştırılmaya ve bunun sonucunda pratikleri üzerinde düşünmeye açık ve görece bakir bir alandır. Bu mütevazi çalışmanın geçmişte yapılanlara küçükte olsa bir katkı ve gelecekte yapılacak çalışmalara da ilham olması en büyük ümidimizdir.