LEE- Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile LEE- Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeÇöp dolgusu üzerine inşa edilen çok katlı yapıda oturma kontrolü için çözüm önerileri ve kazıklı temel analizleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-14) Bayraktar, Furkan ; Balkaya, Müge ; 501191305 ; Zemin Mekaniği ve GeoteknikBu çalışmada oldukça sıkışabilir nitelikteki 4 m'lik çöp dolgusunu da içeren dört farklı zemin tabakasından oluşan ve deniz kenarında konumlanan proje alanında bulunan çok katlı bir yapının oturma analizleri iki boyutlu Plaxis sonlu elemanlar programı ile gerçekleştirilmiştir. Analizlerde, çok katlı bina yakınlarında bulunan yol ve tek katlı yapı da modellenmiştir. Bina yükleri ve alttaki kontrolsüz çöp dolgusunun konsolidasyonu nedeniyle yüksek oturma değerleri gözlemlenen sistemde oturma değerlerinin müsaade edilebilir sınırlar dahiline indirilebilmesi için çeşitli iyileştirme önerileri sunulmuştur. Öncelikle çöp dolgunun kazılıp yerine granüler dolgu yapılması sonucu oturma değerleri elde edilmiştir. Daha sonra belirli oranlarda uçucu kül ve kirecin çöp dolgusuna karıştırılması sonucu elde edilen iyileştirilmiş zemin parametreleri kullanılarak analizler tekrarlanmış ve bina yükleri altında incelenen sistemde meydana gelen oturma değerleri belirlenmiştir. Buna ilave olarak oturma problemi kazıklı temel sistemiyle önlenmeye çalışılmış ve bu amaçla çeşitli çap, boy ve aralıklarda kazıklar tasarlanmıştır. Tüm analizler iyileştirilmiş ve iyileştirilmemiş çöp dolgusu durumunda tekrarlanmış ve sonuçlar karşılaştırılmıştır. Literatürde, belirli oranlarda uçucu kül ve kirecin çöp dolgusuna karıştırılması sonucu dolgu alanlarındaki oturmanın önemli ölçüde azaldığı belirtilmiştir. Fatahi (2013) tarafıdan yapılan çalışmada farklı derinlikler boyunca iyileştirme uygulanan, farklı oranlardaki uçucu kül ve kireç ile karıştırılmış çöpün 20 yıl boyunca trafik yüküne maruz kalması sonucunda iyileştirilmemiş çöp dolguya göre oturma miktarlarınında yarı yarıya yakın bir iyileşme elde edilmiştir. Buradaki iyileşmeden esinlenerek kazıklı temel sistemine ihtiyaç duyulan çok katlı bir yapının altındaki çöp dolguda aynı şekilde uçucu kül ve kireç uygulandığında durumun ne olacağı merak edilmiştir. Bu amaçla çok katlı bir binanın kazıklı temel sisteminin oturmalarına bu iyileştirmenin etkisi araştırılmış ve ıslah edilmemiş atık ile %20 uçucu kül ve %6,7 kireçle stabilize edilmiş atık için elde edilen sonuçlar karşılaştırılmıştır. Kazıklı temel sisteminin incelendiği analizlerde çok katlı yapının temel sistemi olarak 10 metreden 22 metreye kadar boya, 0,80 metre ve 1,00 metre çapa sahip olan kazıklar 2,5D, 3,0D ve 3,5D aralıklar ile yerleştirilmiştir. Kazıkların yanal sürtünme dirençleri ve uç dirençleri Excel üzerinde hesaplanıp Plaxis'e tanımlanmış ve konsolidasyon analizi yapılarak oturma değerleri elde edilmiştir. Buna ek olarak çöp dolgu zeminin kaldırılıp yerine granüler zemin konulmuştur ve elde edilen iyileşme değerlendirilmiştir. Çalışma sonuçları şu şekilde sıralanabilir: Çöp dolgusunda herhangi bir iyileştirme yapılmadığı durumda, konsolide olan zeminin minimum boşluk suyu basıncına ulaştığı anda, incelenen çok katlı yapıdaki yaklaşık oturma miktarı 66,0 cm olarak hesaplanmıştır. Aynı çöp dolgu %20 uçucu kül ile %6,7 kireç kullanılarak iyileştirildiğinde minimum boşluk suyu basıncına ulaştığı andaki yaklaşık oturma miktarı 43,8 cm olarak hesaplanmıştır. Her iki durumda da gözlenen yüksek oturma değerlerini müsaade edilebilir sınırlar dahiline indirebilmek amacıyla ikinci bir alternatif olarak çöp dolgu tamamen kaldırılıp yerine granüler dolgu yapılmasının oturma değerlerindeki etkisi incelenmiştir. Bu durumda oturma değerlerinde önemli bir azalma meydana gelmiş ve 6,3 cm'lik bir oturma değeri elde edilmiştir. Ancak çöp dolgusunun granüler dolgu malzemesi ile değiştirilmesi oturma değerlerinde büyük bir iyileştirme sağlamasına rağmen yine de bu uygulama ile müsaade edilebilir sınırlar dahilinde bir oturma değeri elde edilememiştir. Bu durumda üçüncü bir alternatif olarak kazıklı temel tasarımı yapılmıştır. Tasarlanan kazıklar için iyileşmiş ve iyileşmemiş zeminler ayrı ayrı analiz edilerek, kazıklı temel üzerindeki oturmaya sağladığı fayda test edilmiştir. Yapılan analizlerde, oturma sınırları içerisinde kalan kazık boylarında çöp dolgu zeminin iyileştirilmesinin oturma değerlerinde bir iyileşmeye yol açmadığı gözlemlenmemişken, oturmanın fazla olduğu, oturma problemini çözmek için yetersiz kalan kazık boyut ve aralıklarındaki yerleşim modellerinde bir iyileşme gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda tüm veriler çizelge haline getirilerek en uygun ve ekonomik kazık modeli seçilmiştir. Seçilen bu kazık modeli 22 metre boyunda ve 1,00 metre çapındaki 3,5D aralıkla tasarlanan kazık modelidir. Bu kazık modelinde elde edilen oturma değeri sınır değer olan 32 mm koşulunu sağlayarak 32 mm olarak hesaplanmıştır. Bu oturma değerinin altında sonuçlara farklı kazık modelleri için ulaşılsa da, kazık adedi ve uygulama açısından en uygun çözüm tercih edilmiştir.
-
ÖgeDerin kazılarda duvar ve zemin deplasmanlarına etki eden faktörler(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-27) Kahraman, Merve ; Lav, Musaffa Ayşen ; 501181306 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiDerin kazılar ve derin kazı destek sistemleri geoteknik mühendisliğinin en önemli araştırma konularından biridir. Derin kazı inşaatı sırasında kazının göçmesini ve komşu yapılarda kazıdan kaynaklı oluşabilecek hasarı önlemek için derin kazı destek sistemleri kullanılmaktadır. Düşey ve yatay olarak oluşturulabilen destek sistemleri, geçici veya kalıcı olarak inşa edilebilirler. Kazı destek sistemlerinin analizi ve tasarımında duvar deplasmanlarının ve duvar arkası zemin oturmasının doğru tahminleri önemli tasarım kriterleridir. Bu nedenle, zeminin kazıya hareketini doğru bir şekilde ele almak ve zemin hareketinin büyüklüğünü ve modelini tahmin etmek için analiz ve parametrik çalışma önemlidir. Duvar deplasmanlarının ve duvar arkası zemin oturmalarının izin verilen sınırlar içinde kalması sağlanarak tasarım yapılmalıdır. Bu tez kapsamında, derin kazı destek sistemlerini etkilediği düşünülen bazı parametreler PLAXIS 2D sonlu elemanlar programı kullanılarak parametrik olarak incelenmiştir. Bu tezde katı kil zeminle yapılan parametrik çalışmaların bir kısmı, daha önceden aynı sistem kullanılarak sıkı kum ile yapılan sonuçlarla karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Karşılaştırmalı grafiklerde, farklı öngerme kuvvetlerinin, farklı kazık çaplarının maksimum duvar deplasmanı ve maksimum duvar arkası zemin oturmasına etkisi her soket boyu için ayrı ayrı ele alınmıştır. Ayrıca kazık boyunca ve duvar arkası mesafe boyunca öngerme kuvvetinin, kazık çapının, m değerinin, aşırı konsolidasyon oranının, sürşarjın ve ankraj eğiminin duvar deplasmanları ve duvar arkasındaki zemin oturmasına etkisi incelenmiştir. Bu tezin ilk bölümünde, derin kazıların kullanımına duyulan ihtiyaç ve derin kazıların desteklenmesinin önemine değinilmiş ayrıca bu tezin kapsamından bahsedilmiştir. İkinci bölümde, derin kazı destek sistemleri olan yatay ve düşey destek sistemleri hakkında bilgiler verilmiştir. Tez çalışmasında kullanılan kazıklı duvarlar ve öngermeli zemin ankrajlarına daha detaylı yer verilmiştir. Kazık türleri ve kazıklı duvar yapım yönteminden bahsedilmiştir. Öngermeli ankrajların sınıflandırılması, malzemeleri ve ankrajların tasarım esaslarından detaylı olarak bahsedilmektedir. Üçüncü bölümde, destek sistemlerine etki eden yanal toprak basınçları detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Yanal toprak basınçları ile ilgili olan başlıca teorilere ek olarak çok sıralı destekli sistemlerde ön tasarım hesapları için geliştirilen çeşitli toprak basıncı dağımlarına da yer verilmiştir. Dördüncü bölümde, duvar deplasmanları ve duvar arkası zemin oturmalarının nasıl oluştuğu, derin kazı destek sistemlerinin tasarım ve analiz yaklaşımları, deplasman ve oturmaların hesaplanmasında önerilen metotlar ve önceki çalışmalardan bahsedilmiştir. Beşinci bölümde sonlu elemanlar yöntemi hakkında bilgi verilerek Plaxis 2D sonlu elemanlar programı tanıtılmıştır. Ayrıca zemin bünye modellerinden Mohr-coulomb, Hardening soil ve Hardening soil small strain modellerinden bahsedilmiştir. Altıncı bölümde ise analizlerde kullanılan sistemin özelliklerinden bahsedilmektedir. Seçilen sistemde stabilite tahkiklerinin yapımı anlatılmaktadır. Sistemde kullanılan zemin parametrelerinin literatürdeki kaynaklardan nasıl seçildiği anlatılıp ayrıca analizlerde kullanılmak üzere hesaplanan ankraj ve kazık parametreleri belirlenmiştir. Yedinci bölümde parametrik çalışma kapsamında incelenen faktörlerin analiz sonuçları tablolarda gösterilmektedir. Ayrıca duvar deplasmanları ve duvar arkası zemin oturmaları ayrı ayrı grafıkler halinde verilmektedir. Tezin son bölümünde ise tez kapsamında yapılan çalışmalar ve elde edilen sonuçlar özetlenmiştir. Katı kilde yapılan analizler sıkı kum ile karşılaştırıldığında, katı kilde duvar deplasmanlarının sıkı kuma göre daha fazla olduğu bulunmuştur. Duvar arkası zemin oturmaları ise iki zeminde birbirine yakın ve küçük mertebelerde çıkmıştır. Her iki zemin tipinde de kazık çapının artması deplasman ve oturmaları her zaman azaltmamaktadır. Bu durum, farklı öngerme kuvvetleri, farklı kazık çaplarına göre her soket boyu için bu tezde araştırılmaktadır. Deplasman ve oturmalara etki eden ve bu tezde araştırılan bazı parametreler literatürdeki sınırlı kaynaklarla uyumlu sonuçlar vermiştir.
-
ÖgeDerin vibro kompaksiyon yönteminin enerji tabanlı olarak değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-18) Dinç, Ahmet ; Şenol, Aykut ; 501181312 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği ; Soil Mechanics and Geotechnical EngineeringHidrolik dolgular genellikle havaalanları, limanlar, endüstriyel tesisler ve yollar gibi büyük altyapı projeleri için arazi oluşturmak veya geri kazanmak için kullanılır. Hidrolik dolgu malzemesinin kalitesi ve yapım yöntemi, nihai durumda oluşturulacak ıslah alanının kalitesi ve mühendislik özellikleri için büyük önem taşımaktadır. Vibro kompaksiyon uygulamalarında, doğru dolgu malzemesinin seçimi ve uygun parametreler kullanılarak yapılan sıkıştırma ile proje kriterleri yeterli biçimde karşılanabilmektedir. Kohezyonsuz (ince dane oranı <%15) zeminlerin mukavemet ve deformasyon parametrelerinin yetersiz kaldığı durumlarda, vibro kompaksiyon yöntemi hem sığ hem de derin temellere uygulanabilen uygun ve ekonomik bir zemin iyileştirme yöntemidir. Bu tez çalışması kapsamında, hidrolik kum dolguların vibro kompaksiyon yöntemi ile iyileştirilmesi ele alınmıştır. Sıvılaşmaya karşı oturma alanı 13.500 m2'yi bulan ve toplam yaklaşık 130.000 m3 gevşek taranmış hidrolik dolgu kumun minimum %65 rölatif sıkılığa kadar vibro kompaksiyon yöntemi ile sıkıştırıldığı bir projeden oluşmaktadır. Araştırmada, vibro kompaksiyon yöntemi ile birim zemin başına harcanan enerji miktarı, koni uç direnci, yerleşim aralığı/alanı, pas (geçiş) sayısı ve vibro kompaksiyon uygulama süresi ile gerçek iyileşme miktarı arasındaki ilişki ele alınmış ve sonuçları sunulmuştur. Geoteknik literatüründeki araştırmalar incelendiğinde, vibro kompaksiyon uygulamalarının enerji tabanlı olarak ele alındığı sınırlı sayıda çalışma olduğu görülmektedir. Bu sebeple, bu çalışmada birim zemin başına verilen enerji miktarı ile gerçek iyileşme miktarı arasındaki ilişkiye odaklanılmıştır. Elde edilen sonuçların tasarım ve kalite kontrol sürecine önemli katkılar sunacağı planlanmıştır. Proje sahasında ilk olarak hidrolik kum dolgunun kendi ağırlığı altında meydana gelen yatay yüklerin taşınabilmesi için kombi-duvar sisteminin ön yüzü teşkil edilmiş, daha sonra hidrolik dolgu kum sahaya yerleştirilmiş ve son aşamada, vibro kompaksiyon uygulaması yapılmıştır. Kullanılan hidrolik dolgu malzemesi, dört bölgede yapılan deniz tabanı tarama çalışması ile temin edilmiş ve boru hatları vasıtasıyla dolgu sahasına yerleştirilmiştir. Sahada kullanılan dolgu malzeme kalitesinin değerlendirilmesi için çeşitli laboratuvar ve saha deneyleri yapılmış ve sonuçlar değerlendirilmiştir. Vibro kompaksiyon uygulama parametrelerini belirlenmesi amacıyla tam ölçekli parametre deneyleri gerçekleştirilmiştir. Toplamda 7 bölgede gerçekleştirilen deneylerde, 1. ve 2. deney alanlarında vibro kompaksiyon uygulaması farklı yerleşim aralığı kullanılarak tek pas (geçiş) ile, 3., 4., 5., 6. ve 7. deney alanlarında vibro kompaksiyon uygulaması farklı yerleşim aralıkları kullanılarak çift pas (geçiş) ile gerçekleştirilmiştir. TA-1 ve TA-2'de tek pas ile gerçekleştirilen vibro kompaksiyon uygulaması, hedeflenen koni uç direnci ve rölatif sıkılık kriterini sağlayamamıştır. Çift pas prosedürü kullanılarak yapılan uygulamaların tamamı hedef koni uç direnci ve rölatif sıkılık kriterlerini sağlamış ve koni uç direncinde ortalama %65 ile %268 arasında artış elde edilmiştir. Tüm deney alanlarında, vibro kompaksiyon uygulamasından önce ve sonra toplam 16 adet CPT yapılmıştır Plaxis 2D sonlu elemanlar yazılımı kullanılarak, vibro kompaksiyon uygulamasından sonra hidrolik dolgu tabakasında, 60 kPa yük altında maksim.um 2.5 mm oturma hesaplanmıştır. İyileştirmeden sonra, dolgu sahasındaki en kritik kesitin sonlu elemanlar modeli kurularak analizi yapılmıştır. Kombi duvar sisteminde oluşacak maksimum yatay deplasman 4.97 mm olarak hesaplanmıştır. Sistemin toptan göçmeye karşı güvenlik sayısı 3.05 olarak hesaplanmıştır. Vibro kompaksiyon uygulamasından önce ve sonra yapılan CPT sonuçları kullanılarak, hidrolik dolgu kumun sıvılaşma potansiyeli araştırılmıştır. İyileştirmeden önce, 3.50 m ile 8.50 m arasındaki derinlikte sıvılaşmaya karşı güvenlik sayısının 1.0'in altında olduğu tespit edilmiştir. Vibro kompaksiyon uygulamasından sonra, tüm derinlik boyunca sıvılaşmaya karşı güvenlik sayısı, 1.0'in üzerinde elde edilmiştir.
-
ÖgeDerin zemin karıştırma kolonlarının yol dolgusu altındaki kohezyonlu ve kohezyonsuz zeminlerin düşey deplasmanı üzerindeki etkisinin incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-06-27) Alan, Esma ; Balkaya, Müge ; 501171318 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiDerin zemin karıştırma yönteminde zayıf dayanımlı zeminler bağlayıcı özellik gösteren malzemeler ile mekanik olarak karıştırılarak mühendislik özellikleri iyileştirilir. İyileştirilmiş zeminlerin iyileştirilmemiş zemine oranla dayanımları daha yüksek, geçirgenlikleri daha düşük ve yük altında sıkışabilirlikleri daha azdır. Bu durum düşük dayanımlı zeminleri daha ideal bir temel zemini yapmaktadır. Derin zemin karıştırma yöntemi bağlayıcı malzeme türüne (çimento, kireç, uçucu kül gibi) veya karıştırma yöntemine (kuru/ıslak, döner/jet tabanlı, burgu tabanlı veya bıçak tabanlı) göre sınıflandırılırlar. Çok sert veya sıkı olmayan ve içinde kaya parçaları gibi engellerin olmadığı her türlü zemine uygulanabilirler. Günümüzde kullanımı yaygınlaşan bu yöntem kara veya deniz ortamında yapılan çalışmalarda kullanılabilmektedir. Karayolu ve demiryolu dolguları, bina ve fabrika temelleri, beton blok tipi deniz kaplamaları, iskeleler, tank, silo, dayanma duvarı temelleri uygulama alanlarından bazılarıdır. Bu çalışma kapsamında Fulambarkar ve diğ. (2021) tarafından yapılan çalışmada kullanılan zemin parametreleri ve hesap modeli kullanılarak analiz modeli doğrulanmıştır. Doğrulanan model üzerinde, DZK kolonları olmadan yukuşak kil ve siltli gevşek kum zemin üzerine yapılan yol dolgusu altında oluşan düşey deplasman değeri sayısal analizler ile hesaplanmıştır. Daha sonra iyileştirme alan oranı (ar) %35'te sabit tutulurken D=65cm için s=0.97m, D=80cm için s=1.20m ve D=100cm için s=1.50m durumlarına göre analizler yapılmış ve düşey deplasman değeri üzerindeki etkileri incelenmiştir. İkinci durumda D=80cm ve s=1.20m için yani iyileştirme alan oranı %35 iken kolon boyu (L) 7.0m, 9.0m, 10.0m ve 10.5m değerleri için analizler yapılmış olup kolonun zayıf dayanımlı zemin içinde kaldıkça kolon boyunun oturma değeri üzerindeki etkisi ve sıkı kum birime girmesi durumunda oturma değeri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Son olarak D=80cm ve kolon boyu 9.0m'de sabit tutularak ar=%15, ar=%35, ar=%45 ve ar=%78.5 değerleri için analizler yapılmış ve oturma değeri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Tüm analiz sonuçları göz önüne alındığında DZK kolonlarının düşey deplasman üzerindeki iyileştirme etkisi yumuşak kil zeminde siltli gevşek kum zemine oranla daha yüksektir. Alan oranı sabit tutulduğunda düşey deplasmandaki en büyük azalma siltli gevşek kum zeminde yumuşak kil zemine kıyasla daha büyük çaptaki kolonlar ile sağlanabilmiştir. Her iki zemin türünde de zayıf dayanımlı zemin içinde kalındığı sürece kolon boyu arttıkça düşey deplasman değeri azalmıştır. Zayıf zemin tamamen iyileştikten sonra nispeten daha sağlam zemine kolon boyunun uzatılması düşey deplasman değerini fazla etkilememektedir. Siltli gevşek kum zeminde her ne kadar iyileştirme alan oranı arttıkça düşey deplasman azalsa da, yumuşak kil zeminde iyileştirme alan oranı %35 değerinde düşey deplasman değerindeki azalma maksimum değeri bulmuş ve bu değerden sonra iyileştirme alan oranının artırılması düşey deplasmanı kayda değer şekilde etkilememiştir.
-
ÖgeEquivalent linear and nonlinear site response analysis, study case for banda aceh, indonesia(Graduate School, 2022-08-18) Fitri, Amelia ; Lav, Musaffa Ayşen ; 501161321 ; Soil Mechanics and Geotechnical EngineeringEarthquake is one of the most devastating natural hazards faced by various countries around the world. Indonesia has a reputation for being one of the world's most seismically active countries. Indonesia is the world's fourth most populous country, with a population of around 270 million people. Indonesia also has more earthquakes than the majority of other nations on earth. Indonesia is surrounded by over 18,000 km long of major tectonic plate boundaries. This is attributed to its geographical location, which is surrounded by three major active tectonic plates: Eurasian, Indo-Australian, and Philippine plates. Banda Aceh, a city located in the west part of Indonesia, that have experienced the most devastating earthquake in Indonesia. Banda Aceh geographically is located on 05º30′ – 05º35′ N and 95º30′ – 99º16′ E. At least there are 1,271 earthquakes occurred from 1907-2020 with a magnitude > 5 Mw happened around Banda Aceh area. The earthquakes of December 26, 2004 (Mw 9.1) and March 28, 2005 (Mw 8.7) are the two largest subduction earthquakes that have ever been recorded happened in the country. For such an area, better knowledge of seismic ground response is needed to design earthquake-resistant, sustainable, and cost-effective infrastructures. Both deterministic and probabilistic seismic hazard analyses can be used to objectively assess the seismicity of a particular location. These days, probabilistic seismic hazard analysis is commonly used since it carefully considers uncertainties such as the earthquake's location, time of occurrence, and magnitude. Probabilistic seismic hazard analysis has been used to assess the seismicity of Banda Aceh city. For this purpose, the earthquake catalog of the region was prepared by using the instrumental period data of Badan Meteorologi Klimatologi dan Geofisika (BMKG), Engdahl van der hilst and Bulland (EHB) Bulletin, and United States Geological Survey (USGS). All earthquake magnitudes in the earthquake catalog were converted to the same type of earthquake magnitudes using empirical formulas and the entire earthquake catalog was made homogeneous. Foreshock and aftershock are removed using a Z-Map with the criteria Gardner and Knopoff (1974), the software is also used to calculate b-value and rate recurrence mainshock. The subduction zone and shallow crustal are the seismic source models used. The seismotectonic conditions, local geology, and spatial data are used for basis of the characterization model. Seismic source and shallow earthquake data were modeled after ISC focal mechanism. Meanwhile, for the area that is not incorporated with the focal mechanism, the normal-slip mechanism is assumed to weight at 0.2, the reverse-slip mechanism at 0.4, and the strike-slip mechanism at 0.4. Because there are no specific attenuation functions for Indonesia region, attenuation function derived for other regions and worldwide was used. A computer software called EZ-Frisk used to perform the seismic hazard on Banda Aceh. PGA and SA in the period spectra 0.2 and 1 second was obtained. PSHA was carried out on the layer of bedrock with Vs30 at 750 m/s. Grid for a 50 km of the fault zone was set to be 0.1o x 0.1o and for 0.5o x 0.5o for the zone outside from the fault zone. The seismic acceleration from each grid was mapped using ArcGIS 9.3 software. The result obtained from the study was a seismic hazard map for Banda Aceh with the 2475 year return period. Based on the results in the form of hazard maps by the tremor in the bedrocks, the value of PGA in Banda Aceh and northern Sumatra ranged from 0.15 to 1.3g, SA 0.2 seconds value ranges from 0.35 to 2.8 g and SA 1 second ranging from 0.3 to 1.3g with the dominant source of the earthquake in the region is the megathrust fault and Sumatra-Andaman fault. This thesis focuses on understanding a phenomenon better known as site or ground response in which soil layers alter the amplitude, frequency content, and duration of earthquake-induced ground motion. Site Response Analysis is one of the most critical steps in geotechnical earthquake engineering. The amplification of seismic waves due to the geological structure of a particular site has been found to be an important topic for many researchers and civil engineers. The degree of the amplification caused by site conditions depends on the dynamic characteristics of the soil, the characteristics of the base rock motions, the impedance contrast between the soil profile and the base rock and the depth of semi-infinite half space. The objective of this research is to compare one-dimensional Equivalent Linear (EQL) and Nonlinear (NL) ground response analysis on some selected sites in the Banda Aceh region using Deepsoil software. Soil profile as several representatives from the region was selected and idealized. Due to the lack of shear wave velocity data, Vs profile was obtained from correlation. The earthquake time history used for this study was 2004 Sumatra-Andaman earthquake. Because the limited digitalized and recorded earthquake acceleration data, earthquake input motion used in this study was taken from simulated one produced by Sørensen et al in 2007. For equivalent linear analysis, the solution type selected is frequency domain. General Quadratic/Hyperbolic Model (GQ/H) model was used. Non-masing hysteretic loading was selected. For nonlinear analysis, the solution type selected is time domain. General Quadratic/Hyperbolic Model (GQ/H) model was used. Masing hysteretic loading was selected. Maximum strain values from Equivalent Linear (EL) and Nonlinear (NL) analyses showed only a few insignificant diffrences. However, the response spectra from the EL analyses are higher than those of the NL analyses, especially in soft soil. The site response analysis results reveal that the Banda Aceh soil profiles have a tendency to amplify the earthquake motions. In site response analysis studies, another issue that is as important as the effects of soils on the propagation of earthquake waves is the evaluation of the liquefaction potential of the soil under dynamic loadings. It is stated that the soil deposits with clay content may be evaluated as non-liquefiable. For this study, liquefaction analysis was conducted solely to saturated sand layers. For this study, the simplified method that compares CRR (Cyclic Resistance Ratio) which is the resistance of a soil layer against liquefaction to CSR (Cyclic Stress Ratio) was used to determine the factor of safety (FS) of the given soil. The formulas and table used were based on the method proposed by Idriss and Boulanger (2014). From the liquefaction analysis, the soil profile SPT-1 and SPT-2 are susceptible to liquefaction and SPT-3 sand layer was not liquefied.
-
ÖgeExperimental study on liquefaction resistance of partially saturated sands at s=70%-80% with emphasis on induced shear strain(Graduate School, 2024-02-01) Ceylan, İsmail Alpaslan ; Bayat, Esra Ece ; 501201309 ; Soil Mechanics and Geotechnical EngineeringLiquefaction is one of the most important research topics in geotechnical engineering due to the severe damage it causes. In soil mechanics and geotechnical engineering, liquefaction is the behavior of fully saturated granular soils, mostly sands and silty sands, as a viscous liquid due to an increase in excess pore water pressure under a dynamic loading such as an earthquake. Consequently, the soil loses the interaction between the grains when the pore water pressure is equal to the vertical effective stress. Liquefaction causes loss of bearing capacity in structures, high settlements, and lateral spreading in the soil. A range of soil improvement methods have been developed so far to increase the liquefaction resistance of soils. However, most of the common methods are based on soil remediation before construction. After researchers realized that partially saturated soils have higher liquefaction resistance than fully saturated soils, soil improvement methods by reducing the degree of saturation of soils were started to investigate. In this context, the induced partial saturation (IPS) method, which can be applied to sites with existing structures, was developed. In this study, stress-controlled undrained cyclic simple shear tests were performed with the dynamic simple shear with confining pressure (DSS-C) device in the Istanbul Technical University Soil Mechanics and Geotechnical Engineering Soil Dynamics Laboratory. Experiments were conducted on fully saturated and partially saturated Sile (AFS 40-45) sand samples treated with IPS. Sodium percarbonate was used to apply the IPS method. Sodium percarbonate reacts with water to create air bubbles in the sample and causes the same volume of water to escape from the soil. After partially saturated and fully saturated samples were prepared using the wet pluviation method, the tests were processed in three stages: saturation, consolidation, and liquefaction. The final degree of saturation and relative density were determined from the values at the end of the consolidation stage. Fully and partially saturated samples were consolidated under vertical effective stress of 100 kPa, and experiments were conducted on different relative densities, degrees of saturation, and CSR values. The reason for choosing a vertical effective stress of 100 kPa is to develop a partial saturation resistance factor at 75% degree of saturation for the simplified procedure used to determine the liquefaction resistance. During the liquefaction stage, the sample was subjected to stress-controlled undrained cyclic loading in the sinusoidal waveform at 1 Hz. Within the scope of this study, cyclic loading was continued until the moment when the excess pore water pressure in the specimen was equal to the vertical effective stress, that is, when the excess pore water pressure ratio was equal to one (ru=1), and it is was accepted as the initial liquefaction. In total, 46 partially saturated and 10 fully saturated specimens were tested. Due to problems with the DSS-C testing device, reliable data could not be obtained from all experiments. Therefore, in this study, the results of the experiments on 25 partially saturated and four fully saturated samples were presented. Partially saturated specimens were obtained at an average relative density (Dr) of 40%, 50%, 60%, and an average degree of saturation (S) of 75%, and fully saturated specimens were obtained at an average relative density of 60%. One of the primary objectives of the thesis is to obtain the liquefaction resistance curves with certain cyclic stress ratios applied under S=75% degree of saturation and Dr=40%, 50%, and 60% relative density. With the tests performed, the effects of degree of saturation, relative density, and cyclic stress ratio on the liquefaction resistance of partially saturated sands were evaluated. Consequently, it is realized that the liquefaction resistance increases with the rise in the relative density or the drop in the degree of saturation. The cyclic stress ratio to reach liquefaction increased with increasing relative density or decreasing degree of saturation. It was noticed that if the cyclic stress ratio increased at constant relative density and degree of saturation, the excess pore water pressure generation accelerated; moreover, the number of cycles to liquefaction decreased. The effect of the relative density was also observed in the normalized liquefaction resistance curves. The partial saturation resistance factor (KPS) was developed for a 75% degree of saturation in order to evaluate the liquefaction potential of sand soil treated by the IPS to apply in the simplified procedure. In addition, in this study, the shear strain behavior of partially saturated sands under stress-controlled undrained cyclic loading by DSS-C device was investigated. It was observed that as the cyclic stress ratio increases, the shear strain corresponding to the number of cycles at the moment when ru=1 increases independently of the relative density. Since the liquefaction resistance of partially saturated specimens increased, high cyclic stress ratios were applied in order to reach liquefaction, unlike fully saturated specimens. Deviations in the initial reference points of some samples due to large shear strain were noticed. In this study, a partial saturation resistance factor (KPS) was developed for a 75% degree of saturation for use as a CRR curve in the simplified procedure; moreover, the shear strain behavior of partially saturated sand soils under high cyclic shear stresses was investigated.
-
ÖgeFarklı rijitliklere sahip zeminlerde yapı-tünel etkileşimi sonucu tünel tesirlerinin ve yüzey oturmalarının tahmini(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-07) Culha, Çiğdem ; Bayat, Esra Ece ; 501181303 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiGelişmiş ve gelişmekte olan kentlerde yüzeyde var olan mevcut yapılaşma, ulaşım sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Taşıma sorununu hafifletebilen yeraltı yapıları, özellikle metrolar, kalabalık şehirlerde kent yaşamını olumsuz etkileyen trafik problemini azaltabildiği için oldukça önemlidir. Yapılan tüneller, yüzeyde var olan yapılarla çoğu zaman etkileşim içerisinde olabilmektedir. Bu durum yüzeye yakın yapılarda ve zayıf zeminlerde oldukça önem kazanmaktadır. Tünel ekseninin geçtiği güzergâh boyunca, tünel etki alanında kalan her yapı için tünel kapasite ve bina oturma analizleri yapılmaktadır. Taşıma kapasitesi yetersiz olan, tünelden kaynaklı oturmaları sönümleyemeyecek yapılar yapılan analizler sonucu tünel kazısı sırasında yapılardan alınan oturma değerlerine göre boşaltılabilmektedir. Bu oturmalar ve yapı-tünel etkileşimi; tünel çapı, tünel derinliği, tünel yapım yöntemi, zemin tipi, sütun mesafesi, mevcutsa ikinci tünel konumu, kazı derinliği gibi faktörlerden etkilenebilir. Daha kritik durum ise, tünel kazısından kaynaklanan yer değiştirme sebebiyle yapılar göçme durumuna geçebilir. Bu sebepler neticesinde, tünel kazısı öncesinde yapılan tünel-yapı etkileşim hesapları oldukça önem kazanmıştır. Zemin durumu, yüzeydeki yapı durumu, yeraltı su seviyesi, zemindeki boşluk oranı, karstik boşluk olasılığı gibi durumlar dikkate alınarak ön analizler analitik hesaplara dayanarak yapılır. Bu ön çalışmalarda, yerinde yapılan jeolojik ve jeofizik çalışmalardan faydalanılır. Zemin veya kaya kütlesinin kazıldıktan sonra desteksiz kalabilme süresine göre, tünel açma yöntemi kabaca belirlenir. Ülkemizde aç kapa yöntemlerle birlikte NATM ve TBM metotları kullanılarak tünel kazıları gerçekleştirilir. Bu tez kapsamında NATM tipi, parçalı kazı metodu kullanılarak kazılan peron tipi tünel incelenmiştir. Analizler Plaxis 2D program yardımı ile yürütülmüştür. Plaxis 2D programı tünel çözümlerinde hem Türkiye hem de dünyada sıklıkla kullanılmaktadır. Tez kapsamında Plaxis 2D programı ile elde edilen tünel kesit tesirleri, Möller ve Vermeer, 2005 ile COB-L500, 2000'de önerilen formüllerle elde edilen kesit tesirleri kıyaslanmıştır. Plaxis programının tünel kazı problemlerinde kullanılabilirliği üzerinde durulmuştur. Farklı rijitliklere sahip zeminlerde kazılan tünelde, zemin rijitliğinin yüzey oturması ve tünel kaplaması üzerindeki etkisini görebilmek için 50 MPa, 75 MPa, 100 MPa ve 200 MPa Elastisite modüllerine sahip birimlerde tünel kazıları yapılmıştır. Bu analizlerde, mevcut yapı altında peron tüneli kazısı yapılması durumu irdelenmiştir. Rijitlik artışına bağlı olarak, yüzey oturmalarında ve tünel tesirlerinde azalma görülmüştür. Örtü kalınlığı 10m, 20m ve 30m olacak şekilde, farklı derinliklerde analizler tamamlanmıştır. Tünel derinliğine bağlı, tünel kaplaması üzerindeki tesirler, yüzeydeki yapı ile mesafesine ve yapı temel tipine bağlıdır. Tünel derinliği arttıkça yüzeydeki oturmalar yapı yükü ve temel sisteminden daha az etkilenmektedir. Yüzeydeki yapının temel sisteminin tünel kazısı üzerindeki etkisini görebilmek için; yüzeyde yapı olma durumu, yapının 75kPa, 150 kPa ve 225 kPa yüzey gerilmesi altında; yapı temelinin ise yüzeysel ve kazıklı olması durumları için analizler yapılmıştır. Kazıklı temelli yapılarda, kazıklar, tünel kazısı etrafında oluşan plastik zona daha fazla dâhil olduğu için, tünel kazısından daha fazla etkilenmektedir. Temel ile kazıkların birbirine bağlı olduğu durumlarda, bu etki göz önüne alınmalıdır. Analiz sonuçlarına bağlı olarak, serbest yüzey durumunda, tünel geçici kaplaması üzerindeki moment ile zemim elastisite modülü arasında bir bağıntı elde edilmiştir. Yüzeyde yapı olduğu durumda tünel kazılması hem tünel kapasitesi hem de yapı stabilitesi açısından önemlidir. Yüzeyde yüzeysel veya derin temelli yapı olması dahi tünel deformasyonu dolasıyla tünel etrafında oluşan momente etki eder. Yüzeyde 75kPa bina olması durumunda yüzeysel temel ile derin temel olması durumunun tünel üzerindeki etkisi, sıkı kumda %7, çok sıkı çakıllı kumda %13, ayrışmış kayada %21'dir.Bu fark aynı zeminde derine gittikçe azalmaktadır. Yani tünel yüzeyden uzaklaştıkça temel sisteminin etkisi tünel üzerinde daha az hissedilmektedir. Aynı derinlikte, zemin elasitiste modülü arttıkça temel sistemlerini değiştirmenin, tünel etrafındaki moment değerleri arasındaki farkın azaldığı görülmüştür.
-
ÖgeFarklı zemin türlerine soketlenen iksa yapılarının geoteknik ve maliyet analizleri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Özkan, Recep ; Şenol, Aykut ; Bilir Mahçicek, Senem ; 732965 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği Bilim DalıDünya üzerinde nüfusun geometrik olarak artışına karşın, inşaat faaliyetinin ana unsuru olan inşaat alanlarının ve hammaddelerin sınırlı kalması, inşaat sektöründe bir arz-talep dengesizliği yaratmaktadır. Piyasada yeni dengenin oluşumu henüz korunamadan yeni dengesizlikler oluşakta ve kaynaklar giderek değerlenen bir hal almaktadır. Bunun yanında hammaddelerin hızla tükenmesi ve inşa faaliyetlerinde kullanılabilir alanların giderek kısıtlı hale gelmesi; inşaat sektörünün tüm paydaşlarını yeni arayışlara yöneltmektedir. Derin kazı yöntemleri; sınırlı taban alanlarının verimli kullanılmasını sağayarak yeni alanlar yaratmakta; giderek artan kaynak ve yer sorununa, artan nüfusa ve yapı ihtiyacına cevap verebilecek nitelikte, yeni çözümler getirmektedir. Derin kazıların yaygınlaşması ile birlikte, derin kazıların stabilitesini sağlayan iksa yöntemleri de gelişmektedir. Bu tür kazıların desteklenmesinde pek çok yöntem ve iksa çeşidi kullanılmasına karşın, kazıklı iksa ve diyafram duvarlar, başlıca iksa sistemleri olarak öne çıkmaktadır. Düşey destek elemanları olarak nitelendirilen fore kazıklı ve diyafram duvarlı iksalar, en yaygın olarak kullanılan öngermeli ankrajlar olmak üzere bir çok yatay destek elemanı tarafından desteklebilmektedir. Bu yatay ve düşey destek elemanları; farklı zemin koşullarında ve farklı geometrilerde tasarlanabilmekte, bu durum da birden fazla güvenli tasarım elde edilmesine imkan vermektedir. Güvenli yapılar tasarlamanın yanında, bu yapıların ekonomik olarak tasarlanmasının da mühendislerin mesleki sorumluluğunda olduğu göz önünde bulundurulursa; geoteknik açıdan uygun olan yapıların maliyetlerinin de ayrıca irdelenmesi gerekmektedir. Her ne kadar bir projenin tasarım ve maliyet aşamalarının birlikte yürütülmesi gerekse de, bu durum kimi zaman göz ardı edilmekte ve tasarım ve maliyet aşamaları ayrı kollardan ilerlemektedir. Bu durum ise, sektörde paydaşlar arasında bir kopukluğa neden olmakta ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak verimsizlikleri beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada, sektörün bütün paydaşları için bütünsel bir çerçeve ortaya koyulması, çeşitli zemin tabakalarına soketlenen derin kazı iksa sistemlerinin geoteknik açıdan çeşitli alternatiflerin araştırılması ve bu alternatiflerin maliyetlerinin irdelenmesi sonucunda minimum maliyetli tasarımlara ulaşılması amaçlanmıştır. Bu amacın yanında iksa sistemleri üzerinde; soketlendiği zemin koşulları, yeraltı suyu seviyesi, ankraj sıra sayısı, iksa kalınlığı ve tipi gibi pek çok değişkenin etkisinin incelenmesi de çalışmanın hedefleri arasında yer almıştır. Bu doğrultuda; kum zemin tabakası tarafından yanal toprak basıncına maruz kalan ve kum, kil ve kaya olmak üzere üç farklı tabakasına soketlenen fore kazıklı ve diyafram duvarlı iki iksa tipi; yatay ankraj aralıkları farklı olmak üzere 2, 3 ve 4 sıra ankrajlı olarak üç farklı ankraj sırasıyla, 60/65 cm ve 100 cm olarak iki farklı kalınlıkta her bir kombinasyon için ayrı olarak tasarlanmıştır. Ayrıca bu tasarımlar yapılırken; yeraltı su seviyesinin iksa geometrileri ve maliyetleri üzerindeki etkisinin gözlemlenebilmesi amacıyla, -4.00 m ve -15.00 m seviyelerinde bulunan ve sırasıyla sığ ve derin yeraltı su seviyesi koşullarını temsil eden iki ayrı durum da göz önünde bulundurulmuştur. Böylece toplamda 56 iksa projesi tasarlanmıştır. Projeler; geoteknik açıdan irdelendikten sonra, maliyetleri ayrıca hesaplanmıştır. Bu hesaplama yapılırken; piyasa koşullarında oluşan fiyatlar ile bakanlık ve resmi kurumlar tarafından yayınlanan birim fiyatlar kullanılarak iki ayrı maliyet çıkarılmış ve karşılaştırması yapılmıştır. Bu projelerin; aynı zemin durumunda farklı geometrilerde meydana gelen değişikliklerin analizinin yapılmasının ardından, zemin durumları arasında ve YASS farklılaşması sonucunda ortaya çıkan durum için de bir kıyas sunulmuştur. Çalışmadan elde edilen ilk bulgulardan biri; ortaya koyulan tezi destekler biçimde, piyasa fiyatlarının resmi kurum ve bakanlık fiyatlarından daha düşük olduğudur. Derin yeraltı su seviyesi koşullarında piyasa maliyetleri ile bakanlık/kurum fiyatları arasındaki oran 0.84±0.01 olurken, bu oran sığ YASS koşullarında 0.80±0.02 mertebesinde oluşmuştur. Ulaşılan ikinci bulgu ise; YASS'nin iksa sistemi üzerine etkimediği derin (15.00 m) YASS'nin, 4.00 m'de olması ve dolayısıyla iksa sistemi üzerine etkimesi durumunda maliyetler; kil zemin tabakasına soketlendiği durumda 1.80-2.10 katına çıkmakta, kum zemin tabakasına soketlendiği takdirde benzer şekilde 1.70-2.10 katına, kaya zemine soketlendiğinde ise 1.50 katına ulaşmaktadır. Çalışma sonucunda ulaşılan bir diğer sonuç ise; bu çalışma kapsamında, diyafram duvarlı iksaların kazıklı iksa sistemlerinden daha maliyetli olduğudur. Diyafram duvarlar değişen zemin durumlarına göre YASS'nin derinde olduğu durumda, ϕ65 cm çapında fore kazıklardan %54-%71, ϕ100 cm çapında fore kazıklardan ise %83-%99 daha maliyetlidir. YASS sığ (4.00 m) durumda olduğunda ise, maliyet farkları azalmakta, ϕ65 cm kalınlığı için fore kazıklı iksa sistemleri ile diyafram duvarlı sistemler arasındaki maliyet farkı %16-%30 mertebelerine düşmektedir. Aynı YASS'de, iksa kalınlığının 100 cm olması durumunda, aynı kalınlıkta iksalar kıyaslandığında, diyafram duvarların, zemin durumuna göre %42-%56 daha maliyetli olduğu görülmüştür. YASS'nin sığ durumda olması halinde, 65 cm kalınlığında diyafram duvarlar, fore kazıklı iksa sistemlerine en yakın alternatif olmaktadır. Fakat teçhizat durumu ve yerel mühendislik hizmetleri göz ardı edildiğinde, bazı durumlarda değişken olmakla birlikte, çoğunlukla ϕ65 cm çapında fore kazıklar, her iki YASS için de minimum maliyetli tasarım olarak öne çıkmıştır. Son olarak zemin türleri kıyaslandığında, en az maliyetin ve deplasmanların kaya tabakaya soketlenen iksa sistemlerinde olduğu, kil ve kum zemin arasında ise kayda değer bir farklılığın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
-
ÖgeGeliştirilmiş geçirimsiz saydam laminer zemin konteyneri tasarımının mekanik özelliklerinin ve dinamik etki altında zemin deney numunesinin tasarımı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01-18) Gündüz, Mehmet Şamil ; Bayat, Esra Ece ; 501191317 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiYapılan araştırmalar ve deprem konusunda mühendislerin tecrübeleri arttıkça deprem konsepti üzerine yapılan araştırmalar derinleşmiştir. 1989 Loma Prieta, 1994 Northridge, 1995 Kobe depremleri sonrasında yerel zemin koşullarının önemi ile ilgili çalışmalar yoğunlaşmış ve günümüzde önemli bir konu haline gelmiştir. "Kum zeminde gömülü kazıkların deprem yükü altında yanal yük- yer değiştirme bağıntılarının geliştirilmesi" adlı TÜBİTAK projesi kapsamında laminer zemin konteyneri geliştirilmeye başlanmıştır. Zemin-yapı etkileşimi için mevcut zemin konteyner sistemlerinin karşılayamadığı yeni bir deney düzeneğinin tasarlanması amaçlanmıştır. Yürütülen tez çalışmasında deney düzeneği ve deneysel zemin numunesinin ön tasarımı yapılmıştır. Model deneylerinden elde edilen verilerle arazi zemin numunesinin davranışını temsil eden bir tasarım yapılabilmesi için ölçek faktörleri belirlenmiştir. Oluşturulan zemin modellerinin DeepSoil programıyla bir boyutlu yer tepki analizleri yapılmıştır. Yeni bir tasarım olan Geliştirilmiş Geçirimsiz Saydam Laminer Zemin Konteynerinin mekanik özelliklerinin ve dinamik yük altındaki davranışının incelenmesi için SolidWorks programında üç boyutlu modeli oluşturulmuştur. Laminer zemin konteynerinin hareket mekanizması üzerine yürütülen çalışmalar için üç farklı yaklaşımın incelendiği model çıktıları karşılaştırılmıştır. Elde edilen çıktılarla hareket mekanizmasına karar verilmesiyle birlikte zemin konteynerinde kullanılan laminer çerçeveler için tercih edilen pleksi-glas malzemenin dayanım yeterliliği, SolidWorks ve SAP2000 programlarında oluşturulan nümerik modellerle incelenmiştir. Model deney düzeneğinde gerçekleştirilecek zemin-yapı etkileşimi analizleri için deney ekipmanları ve sensörleri modellenmiştir. Yapılan çalışma ve modellemelere göre deney düzeneğinin ön tasarım aşamasında laminer zemin konteynerinin 1.6m x 1.6m oturuma ve 1.6m yüksekliğe sahip olmasına karar verilmiştir. Orta sıkı rölatif sıkılığa sahip kum numunesinin parametreleri belirlenmiştir. Ölçek faktörleri kullanılarak oluşturulan zemin modellerinin dinamik yük altında bir boyutlu yer tepki analiz sonuçları karşılaştırılarak prototip ve deneysel zemin modellerinin yer değiştirme ve ivme sonuçları elde edilmiştir. Bir boyutlu yer tepki analiz sonuçlarına göre zemine ölçek faktörleri uygulansa bile dalga yayılımı nedeniyle zemin içerisinde ve yüzeyinde elde edilen verilerin formülize edilmek suretiyle tahmin edilemediği görülmüştür. Laminer zemin konteynerinde hareket mekanizması olarak rulmanların kullanılması durumunda hareketin rulmanlar tarafından sönümlendiği görülmüştür. Zeminin dinamik performansını kısıtlamayan ve gerçek saha koşullarına en yakın dinamik zemin performansını veren zemin konteyneri tasarımı için esnek birleştirici malzeme ve rulmanların beraber kullanıldığı yeni bir hareket mekanizması oluşturulmuştur. Pleksi-glas laminer çerçevelerinin kalınlığı için yapılan nümerik çalışma ve deneyler sonucunda 4 cm kalınlığa sahip pleksi-glas laminerlerin yeterli dayanıma sahip olduğu görülmüştür. Oluşturulan deney ekipmanlarının modelleri sayesinde kazık çapı ve üst yapı periyodunun zemin-yapı etkileşimindeki etkisi parametrik olarak çalışılabilir olmuştur. Elde edilen sonuçlar bir araya getirilerek yorumlandığında, özgün bir tasarım olan Geliştirilmiş Geçirimsiz Saydam Laminer Zemin Konteynerinin nihai tasarımı ortaya çıkarılmıştır. Bu çalışma ile birlikte deprem bölgesinde bulunan ülkemizde kum zemine gömülü kazıkların deprem yükü altında yanal yük- yer değiştirme bağıntılarının geliştirilmesi ve zemin-yapı etkileşimi üzerine çalışmalar yapılmasına imkan sağlanır.
-
ÖgeGöksu nehri dip tarama çamurlarının geotekstil tüp ve santrifüj yöntemleri ile susuzlaştırma performansının araştırılması ve karşılaştırılması(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-22) Keskin, Nihan ; Karadoğan, Ümit ; 501201310 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiYüksek su içerikli tarama çamurlarının etkili bir şekilde susuzlaştırılması süreci üç temel aşamadan oluşmaktadır. İlk aşama, bu çamurların taranarak çıkarılmasıdır. Bu aşama genellikle sistematik bir şekilde gerçekleştirilir ve genellikle diğer aşamalardan daha basittir. İkinci aşama, taranmış çamurların çökelme ve yoğunlaşma işlemidir. Bu aşamada, genellikle mekanik yöntemlere ek olarak kimyasal bir katkıya ihtiyaç duyulur. Bu katkılar çamurun yoğunlaşmasına ve daha hızlı çökelmesine yardımcı olur. Üçüncü ve son aşama ise yoğunlaşan çamurun susuzlaştırılması işlemidir ve sürecin en karmaşık aşamasıdır. Bu aşamada, geotekstil tüple susuzlaştırma metodu ve geleneksel santrifüj gibi metotlar kullanılmaktadır. Bu susuzlaştırma metotları üzerine birçok çalışma yapılmış olsa da, bu metotların susuzlaştırma performanslarının ve maliyetlerinin karşılaştırıldığı bir değerlendirme bulunmamaktadır. Bu çalışmada, geotekstil tüp susuzlaştırma metodu ve santrifüj metodunun susuzlaştırma performanslarının karışılaştırmalı değerlendirilmesini sunmak amacıyla Göksu Nehri'nin iki farklı bölgesinden alınan dip tarama çamurunun susuzlaştırılması üzerine çalışılmıştır. Öncelikle Göksu Nehri'nden alınan yüksek su içerikli dip tarama çamurlarının indeks özellikleri belirlenmiştir. Ardından çamur numuneleri ile uyumlu poliakrilamid çeşidini belirlemek amacıyla 5 farklı anyonik poliakrilamidin kullanımıyla Jar Test gerçekleştirilmiştir, çamur ile uyumlu poliakrilamidi belirledikten sonra da optimum dozajı belirlemek için bu poliakrilamid ile 5 farklı dozajda Jar Test çalışılmıştır. Daha sonra seçilen poliakrilamid ile geotekstil tüp susuzlaştırma ve santrifüj metodlarının Göksu Nehri çamurları üzerindeki susuzlaştırma etkinlikleri araştırılmıştır. Geotekstil tüp susuzlaştırma metodunun laboratuvar ölçekli çalışması için iki boyutlu hızlı susuzlaştırma testi (RDT), santrifüj metodu için ise 50 ml falkon ile çalışan basket santrifüj kullanılmıştır. Bu çalışma sırasında, poliakrilamid kullanımı floklaşmayı artırdığı için her iki metot için de susuzlaştırma verimini artırdığı gözlenmiştir. Ayrıca, poliakrilamid kullanımı susuzlaşma verimini artırırken filtre kekinin katı madde oranını da artırmaktadır. Poliakrilamid dozajının artışı santrifüj metodunda flokların dağılmasına, bu da kekin katı madde oranının düşmesine, filtratın bulanıklaşmasına yol açmıştır. Her iki numune için de elde edilen kekin, santrifüj susuzlaştırma yöntemiyle daha yüksek katı madde oranına ulaştığı gözlemlenmiştir. Bunun durumun santrifüj metodunda çamura etkiyen merkezkaç kuvvetinden kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Susuzlaştırma performanslarının karşılaştırılmasından sonra sahada gerçekleştirilen çalışmalarda genellikle süzüntü suları çamurun tarandığı ortama geri deşarj edildiği için süzüntü suyu kalite analizleri yapılmıştır. Bu analizler sonucu elde edilen sonuçlar süzüntü suyunun rekreasyonel amaçla kullanıma ve içme suyu elde edilebilecek kalitede olduğunu göstermiştir. Göksu Nehri dip tarama çamurunun susuzlaştırılması sırasında ortaya çıkan süzüntü suyunun nehre geri deşarj edilmesinin ve susuzlaştırma sırasında süzüntü suyunun yer altı suyuna sızmasının bir sorun teşkil etmeyeceği sonucuna varılmıştır. İki metodun performans karlıştırmasından sonra her iki metodun da yaklaşık yatırım ve işletme maliyetleri belirlenmiş ve maliyet açısından da değerlendirme yapılmıştır. Maliyet açısından bakıldığında santrifüj metodu için yatırım ihtiyacı olmasına karşılık geotekstil tüp susuzlaştırmada yatırım ihtiyacı bulunmamaktadır. İşletme maliyetleri açısından karşılaştırıldığında ise iki metotun işletme maliyetlerinin birbirlerine yakın olduğu görülmüştür. Göksu Nehri tarama çamurunda yapılan testlerden elde edilen sonuçlar, her iki metod ile de etkin bir susuzlaştırmanın sağlanabildiğini göstermiştir. Ancak her metodun kendine göre avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. İki metodun en berlirgin farkları, geotekstil tüp ile susuzlaştırma santrifüj susuzlaştırmaya göre daha yavaş ve alan ihtiyacı yüksek bir metot iken, santrifüj susuzlaştırmanın yüksek yatırım maliyeti, yüksek elektrik sarfiyatı ve tecrübeli operatöre ihtiyaç duymasıdır. Her iki metot ile de verimli susuzlaştırma sağlanabilmesinden kaynaklı projenin koşullarına göre metod tercihi yapılabilir.
-
ÖgeGüncel killi dolgu zeminde gerçekleştirilen derin kazı İksa Sisteminin davranışı: Bir vaka analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-13) Akgün, Batuhan ; Teymür, Berrak ; 501211301 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliğiİnşaat mühendisliği ve geoteknik mühendisliği problemlerinde yapı – zemin etkileşimine dair en kapsamlı çalışmaların yürütüldüğü alanlardan birisi derin kazı projeleridir. Derin kazı projeleri kapsamında çevre yollara, altyapı hatlarına ve mevcut yapılara herhangi bir yapısal zarar vermemek için iksa sistemleri inşa edilir. Bu tez çalışmasında, İstanbul'un kuzey bölgesinde yer alan proje sahasında inşa edilecek yapılara ait kazı çukuru derinliği 14.0m'ye varan derin kazı projesi incelenmiştir. Zemin mekaniği ve geoteknik mühendisliği kapsamında toprak basınçları en eski ve en kapsamlı araştırma alanlarından biridir. Derin kazı projelerinin başarılı bir şekilde tamamlanmasında temel hususlardan biri ise söz konusu kuvvetlerin analizi ve yapılara etkilerinin belirlenmesidir. Bu kapsamda, sükunetteki toprak basıncı, aktif toprak basınçları, pasif toprak basınçları ve çok sıralı destekli iksa sistemlerinde toprak basıncı teorileri ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Derin kazıların teşkil edilebilmesi için kullanılan kazı metotlarının belirlenmesinde dikkate alınan faktörler ve açık kazı metodu, destekli kazı metodu, top – down kazı metodu, öngermeli ankrajlı kazı metodu, zemin çivili kazı metodu, ada kazı ve anolu kazı metotlarının uygulama yöntemleri, avantajları ve dezavantajları irdelenmiştir. Tez çalışması kapsamında sunulan vaka analizi özelinde proje koşulları ve ilgili yönetmelikler doğrultusunda imal edilebilecek iksa sistemi elemanları hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Derin kazı destek sistemi elemanlarının seçiminde kritik önem arz eden hususlar sunulmuştur. İksa sistemi düşey destek elemanlarından olan diyafram duvarlar ve kesişen kazıklar ve bu elemanları yatayda destekleyen öngermeli zemin ankrajlarıyla ilgili teorik bilgiler, yapım yöntemleri ve avantajları/dezavantajları ile ilgili bilgiler sunulmuştur. Vaka analizi kapsamında ilk olarak çalışmaya konu olan proje ile ilgili genel bilgiler verilmiştir. İnceleme alanı eskiden madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü ve bu faaliyetlerin tamamlanmasını takiben çevrede depolanan yine madencilik faaliyetlerden çıkan zeminlerle (pasa) kontrolsüz bir şekilde doldurulmuştur. İnceleme alanında yer alan zemin/kaya tabakalarının mühendislik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan arazi ve laboratuvar deneylerinden bahsedilmiştir. Zemin araştırma çalışmalarından elde edilen veriler uyarınca, yapılara ilişkin temel kazısının saha yüzeyinden itibaren pasa birim ve sonrasında karşılaşılan yeşilimsi mavi renkli çok katı – sert kil birim içerisinde gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Madencilik faaliyetleri sırasında açılan çukurların uzun süre su ile dolu olduğu ve daha sonra pasa birim ile kontrolsüz bir şekilde doldurulduğu göz önüne alındığında özellikle pasa birimin suya doygun durumda olacağı ve temel kazısı sırasında ortaya çıkacak kazı aynalarının bu birim içerisinde açılan kesimlerine su basıncı etkiyeceği değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda, genel olarak yakın dönem dolguları içerisinde teşkil edilecek temel kazısının pratik anlamda geçirimsiz olarak çevre yapılara ve yollara zarar vermeden güvenli bir şekilde yapılabilmesi için zemin koşulları ve yer altı su seviyesi göz önünde bulundurularak yatayda öngermeli ankrajlarla desteklenen kesişen kazıklardan oluşan bir iksa sistemi inşa edilmiştir. Pasa birimin kil birimlerin yoğrulmuş kayma mukavemetine sahip ve oldukça heterojen yapılı olduğu göz önüne alındığında söz konusu birimin mühendislik parametrelerinin arazi ve laboratuvar deneylerinden belirlenmesinin güç olduğu bilinmektedir. Bu sebepten dolayı, iksa sisteminin güvenliği için arazideki zeminin gerilme – şekil değiştirme ve mukavemet özelliklerinin doğru belirlenebilmesi amacıyla temel kazısı süresince periyodik olarak aletsel gözlemlerden alınan deplasman okumalarıyla sonlu elemanlar metodu ile analiz yapan Plaxis 2D'de hesap edilen deplasmanlar sürekli olarak karşılaştırılmıştır. Alınan okumalardaki deplasmanlara göre duyarlılık analizleri uyarınca her bir kazı kademesinde sistem kesitleri, kayma mukavemeti parametreleri ve deformasyon modülleri duyarlılık analizlerine bağlı değiştirilerek analiz modeli kalibrasyonu ve geri analizler gerçekleştirilmiş ve tasarım – uygulama kontrol edilip nihai kazı taban kotuna sorunsuz bir şekilde ulaşılmıştır. Tasarım ve uygulama aşamasında yapılan çalışmalar sınır koşulların projeye özgü olmasıyla birlikte derin kazı projelerinde geoteknik mühendislerinin kullanabilmesi için akış diyagramı (karar mekanizması) oluşturulmuştur. Tez çalışmasının son bölümünde yapılan çalışmaya ilişkin genel bir değerlendirmede bulunulmuştur. Başlangıçta iksa sisteminde meydana gelmesi öngörülen yatay deplasmanın kazı derinliğine oranı ‰3 (4.2cm) olacak şekilde tasarım yapılmıştır. Ancak, aletsel gözlemlerden alınan okumalarda bu oranın ‰4'e (5.6cm) çıktığı görülmüştür. Yapılan model kalibrasyonu ile uyumlu deplasmanların belirlendiği ve iksa sistemi yapısal elemanlarının iç kuvvetleri güvenli bir şekilde taşıması, model ortamındaki maksimum deplasmanların göçme sınır durumuna ulaşmaması ve çevre yapılarda herhangi bir olumsuz tesir gözlenmemesinden dolayı ilave önlem alınmadan derin kazı tamamlanmıştır. Derin kazı sistemlerinde temel kazısı sırasında aletsel gözlemlerden alınan okumaların dikkate alınarak yapılan hesapların güncel tutulmasının önemi belirtilmiştir. Bu değerlendirmeler kapsamında bundan sonra yapılacak çalışmalara ışık tutulması amacıyla bazı önerilerde bulunulmuştur.
-
Ögeİnce daneli zeminlerde deplasmana bağlı mukavemet kaybının aşırı konsolidasyon oranı ve gerilme seviyesine göre değişimi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Saltalı, Oğuzhan ; Hatipoğlu, Mustafa ; 731787 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği Bilim DalıDış yükler ve doğal süreçlerin etkisiyle zeminlerin maruz kaldıkları gerilmeler zemin kitlesinde şekil değiştirmelere neden olmaktadır. Zemin ortamında oluşan kayma gerilmeleri ise zeminin kendi direncine ulaştığı ya da aştığı zaman kırılma (göçme) meydana gelmektedir. Kayma mukavemeti ise zeminin dayanabileceği en büyük kayma gerilmesi olarak adlandırılmaktadır. Bu kavram ise stabilite (denge) ve deformasyon problemlerinin çözümü için önem arz etmektedir. Kayma mukavemeti kavramı deformasyon seviyesiyle ilişkilidir. İleri deformasyon seviyelerinde erişilen ve danelerin kesme yüzeyine paralel olarak yönlendiği durumda kalıcı kayma mukavemeti olarak adlandırılan sabit bir mukavemet değeri gözlenmektedir. Erişilen yüksek deformasyonla birlikte daneler arasındaki bağlar kopmakta ya da sıfıra yaklaşmakta dolayısıyla mukavemet danelerin sürtünmesiyle elde edilmektedir. Özellikle kil içeriği yüksek aşırı konsolide zeminlerin hâkim birim olarak yer aldığı şevlerin stabilite analizlerinde kalıcı mukavemet kavramı önemlidir. Laboratuvarda, kullanım olarak yaygın olan ve yüksek deformasyon seviyelerine erişilebilen bir yöntem olan Tekrarlı Kesme Kutusu Deneyi ile kalıcı kayma mukavemeti belirlenebilmektedir. Genel manada, kalıcı kayma mukavemeti mineroloji, kesme hızı ve gerilme seviyesinden etkilenmektedir. Literatürde etkisi çeşitli araştırmalara konu olmuş aşırı konsolidasyon oranı ise kalıcı mukavemeti belirgin bir etkilememekle birlikte pik mukavemeti büyük bir ölçüde etkilemektedir. Bu durumda pik ve kalıcı mukavemet arasında ciddi bir fark söz konusu olmaktadır. Bu çalışma kapsamında farklı kıvam özelliklerine sahip ince daneli zeminler standart bir numune hazırlama metodu kullanılarak belirli aşırı konsolidasyon oranlarında (1, 2, 3, 5, 7 ve 10) hazırlanmıştır. Konsolidasyon aşamasının ardından hedef aşırı konsolidasyon oranlarında hazırlanan numuneler üzerinde 50 kPa, 100 kPa ve 200 kPa gerilme altında Tekrarlı Kesme Kutusu deneyleri yapılmıştır. Numunelerin pik ve kalıcı mukavemetleri arasındaki fark/oran ile sekant açılarının aşırı konsolidasyon oranı ve gerilme seviyesine göre değişimi incelenmiştir. Zeminin kıvam limitleri ile sekant açıları ve mukavemet oranları ilişkilendirilerek pratik olarak kullanılabilecek çeşitli korelasyonlar elde edilmiştir. Sayısal analizlerle regresyon bağıntıları elde edilmiş ve farklı değişkenler arasındaki ilişkiler belirlenmiştir.
-
ÖgeKayaya soketli kazıkların farklı yöntemlerle taşıma kapasitelerinin belirlenmesi: Bir vaka analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-12-16) Aydın, Ceren ; İyisan, Recep ; 501191315 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiHızla artan nüfus, barınma ihtiyacının artmasına yol açmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde belli bir yer ölçümü ile maksimum insanın temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına çok katlı yüksek yapılar inşa edilmektedir. Üst yapının güvenliği açısından bu çok katlı ağır yapıların dayanımının yanında üzerine oturduğu zeminin de dayanımının yeterli olması gerekmektedir. Zemin de doğada bulunan her malzeme gibi yük altında şekil değiştirmekte ve göçmektedir. Zeminin taşıma kapasitesinin belirlenmesi adına geoteknik mühendisliğinde birçok çalışma yapılmış ve hesaplama yöntemleri geliştirilmiştir. Bu taşıma gücü hesapları sonunda zeminin üst yapı yüklerini taşıyamayacağı ön görüldüğü takdirde zeminin taşıma kapasitesini arttırmaya yönelik ya da üstyapı yüklerini daha derinde bulunan sağlam tabakalara aktarmaya yönelik ek önlemler alınmaktadır. Bu ek yöntemlere örnek, zemin iyileştirilmesi ya da derin temel inşa edilmesidir. Kazıklar, derin temellerin uygulamada en yaygın kullanılan tipleridir. Kazıklı temellerin tasarımı için günümüze kadar birçok farklı hesap yöntemi geliştirilmiştir. Bu hesap yöntemlerinde yapılan kabuller ve kullanılan malzeme özellikleri, derin temel sisteminin güvenliği, uygunluğu ve maliyeti açısından önem arz etmektedir. Saha koşullarının doğru modellenmesi ile kazık kapasitelerinin gerçeğe yakın bir şekilde hesaplanması, geoteknik mühendisliğinin en önemli konuları arasında gelmektedir. Bu nedenle sahada yapılan kazık yükleme deneylerinden elde edilen sonuçlar hem kazık kapasitesinin belirlenmesini hem de hesaplarda yapılan kabullerin kontrolünü sağlamaktadır. Kazıklı temeller; çok katlı yapılar, köprüler gibi ağır yapıların altında yaygın olarak kullanılsalar da yüksek olmayan yapılarda da zemin koşullarının elverişsiz olması nedeniyle uygulanmaktadır. Çok gevşek siltli, kumlu zeminlere inşa edilen alçak yapılar altında da derin temeller görünmektedir. Çöl, bataklık alanları, deniz dibinden taranarak elde edilmiş ve sıkıştırılmadan yığın haline getirilerek elde edilen dolgular bu tür zeminlere örnek olarak gösterilebilmektedir. Katar'da bulunan Doha Limanı da bu yöntemle elde edilmiş yapay bir dolgu üzerine kurulmaktadır. Limanın bir parçası olan Büyük Terminal projesinin temel kazıkları 16 metre kum tabakasından sonra zayıf ve parçalı kaya tabakasına soketlenmiştir. Projedeki kazıkların çapları sabit olduğundan, kazık yükleme deneylerinin kullanılabilir sayıda olmasından ve zemin profilinin neredeyse uniform dağılış göstermesinden, bir başka deyişle; değişken faktörünün azlığından dolayı Büyük Terminal Binası – Doha Limanı – Katar Projesi vaka analizi çalışması için uygun görülmüştür. Kazıkların kapasitelerinin belirlenmesinde, kaya tabakalarının tek eksenli basınç deneyinden elde edilen mukavemet değeri kullanılarak, ampirik yöntemlerden yararlanılmıştır. Buna ek olarak kazık yükleme deneyleri, bilgisayar ortamında Plaxis 2D ve Plaxis 3D ile modellenmiş ve sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak yük altındaki şekil değiştirmeleri incelenmiştir. Elde edilen yük – şekil değiştirme grafiğinden teğet yöntemi kullanılarak taşıma kapasiteleri belirlenmiştir. Son olarak sahada uygulanan kazık yükleme deneylerinden elde edilen yük – şekil değiştirme grafiği üzerinde yorumlama yöntemlerinden Chin ve Decourt metodu uygulanarak elde edilen kazık kapasiteleri hem ampirik yöntemlerle hem de sonlu elemanlar yöntemi ile elde edilen kapasiteler ile kıyaslanmıştır. Ampirik yöntemler ve sonlu elemanlar yöntemi ile elde edilen kazık kapasiteleri de kendi içlerinde kıyaslanmıştır. Buna ek olarak göçme davranışı göstermeyen çevrimli yükleme deneylerinin yorumlanmasında yeni bir yöntem üzerine çalışılmış, bu yöntem diğer yorumlama yöntemleri ile karşılaştırılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda, yükleme arttıkça ampirik yöntemlerin ve sonlu elemanlar yönteminin yükleme deneyi sonuçlarına daha yakın sonuçlar verdiği, yükleme azaldıkça kazık lineer elastik bölgede şekil değiştirme davranışı gösterdiğinden, yorumlama yöntemlerinin daha az kapasite hesaplamaya neden olduğu sonucuna varılmaktadır. Ampirik yöntemlerden elde edilen tüm nihai taşıma kapasiteleri incelendiğinde, mertebe farkının çok fazla olduğu gözlendiğinden, ön tasarım aşamasında saha koşullarını yansıtan yöntemin seçilmesinin önemi bu çalışma ile bir kez daha vurgulanmıştır. Ayrıca kazıkların optimum tasarımının yapılması için öneriler sunulmuştur.
-
ÖgeKazıklı radye temellerin düşey yükler altında davranışının sonlu elemanlar yöntemiyle iki boyutlu ve üç boyutlu olarak parametrik incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-13) Çolak, Batuhan ; Dayıoğlu Yalçın, Aslı ; 501191313 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiGeleneksel yöntemde kazıklı temeller için üstyapıdan gelen tüm yükün kazıklar tarafından taşınıldığı düşünülmekteydi. Gerçek durumda ise çoğu zaman zeminle teması bulunan radye kısım yük taşımada etkili rol almaktadır. Zaman içinde yapılan çalışmalar sonucu radyenin yük taşımadaki rolü kanıtlanmış ve yeni bir temel türü olan kazıklı radye temeller ortaya çıkmıştır. Bu temel türüyle beraber, kazıkların sayısı geleneksel yönteme göre azalmış ve daha ekonomik tasarımlar mümkün kılınmıştır. Genel olarak betonarme kazıklardan ve kazıkların bağlandığı bir betonarme plak sisteminden oluşan kazıklı radye temeller, yeterli taşıma kapasite sağlamak ya da ortalama ve farklı oturmaları azaltmak için kullanılmaktadır. Derin temel elemanları olan kazıklar, üstyapıdan gelen yükü daha derin tabakalardaki güçlü zeminlere taşımaktadırlar. Kazıklı radye temeller, yapısal elemanları arasındaki etkileşime ek olarak zeminle de etkileşim halindedirler. Oldukça karmaşık olan bu etkileşimleri (kazık – zemin, radye – zemin, kazık – radye ve kazık – kazık) kazıklı radye temellerin analizi sırasında dikkate almak, hesapların temel sisteminin gerçek davranışına yaklaşmasını sağlayacaktır. Zaman içinde araştırmacılar tarafından geliştirilen ve bu etkileşimlerin tamamının ya da bazılarının dikkate alındığı bir çok yöntem mevcuttur. Basitleştirilmiş hesap yöntemleri, yaklaşık sayısal analiz yöntemleri ve ileri sayısal analiz yöntemleri olarak üç ana grupta toplanan yöntemlerden ilk ikisi genelde ön analiz aşamasında kullanılırken, üçüncüsü daha detaylı analizlerde kullanılır. Günümüzde ileri sayısal analiz yöntemlerinden en yaygın olarak kullanılanı sonlu elemanlar yöntemidir. Bu tez kapsamında yapılan tüm çalışmalarda sonlu elemanlar yöntemi kullanılmıştır. Kazıklı radye temellerin giderek daha popüler olması, temel davranışının tam ve detaylı analizlerini gerektirmiştir. Temel sisteminin performansını etkileyen faktörlerin belirlenmesi, daha ekonomik ve güvenilir tasarımlar yapılmasına olanak tanımaktadır. Bu nedenle tez kapsamında bir dizi sonlu elemanlar analizi gerçekleştirilmiş ve kazıklı radye temellerin davranışı incelenmiştir. İlk olarak iki adet vaka analizi çalışması yapılmıştır. Birinci çalışmada, saha ölçümleri yapılmış 5 adet kazıklı radye temel sistemine sahip yapının (Londra'daki Hyde Park, Frankfurt'taki Messeturm, Torhaus, Westend ve Skyper kuleleri) üç ve iki boyutlu modelleri oluşturulmuştur. Kıyaslama sonucunda üç boyutlu analizlerin, hem saha ölçümleriyle hem de literatürdeki çalışmalarla oldukça iyi bir uyum içinde olduğu gözlemlenmiştir. Ancak iki boyutlu analizlerin sonuçları, oturma değerlerini olduğundan daha fazla hesaplamıştır. Vaka analizlerinin ikincisinde, saha ölçümleri yapılmış olan Torhaus yapısının kazıklı radye temel sistemi irdelenmiştir. Yapılan çalışmada yapının temel sistemin kalınlığı, temel sistemindeki kazıkların çapı, adedi, yerleşimi ve boyu gibi parametreler değiştirilerek kazıklı radye temel sisteminin değişen performansı orijinal halindekiyle kıyaslanmıştır. Çalışma sonucunda, kazık yerleşimini ve adedini değiştirmek yerine, kazıkların bireysel hacimlerinin sabit tutulup boy ve çaplarının değiştirilmesinin daha iyi sonuç verdiği gözlenmiştir. Kazık boylarının arttırılması ile kazık çapları azalsa da oturma değerlerinde bir miktar iyileşme sağlamıştır. Torhaus yapısının orijinal temel sistemini az bir miktar iyileştirmek mümkün olsa da, kazı maliyetleri açısından incelendiğinde orijinal temel sistemi hala tercih edilebilir olmaktadır. Tez kapsamında yapılan son çalışmada, radye kalınlığının, kazık aralığının ve geometrisinin değişiminin 350 kPa yük taşıyan 32m x 32m boyutlarında bir kazıklı radye temel performansı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Analizlerin tamamı Plaxis yazılımı yardımıyla gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda bu çalışma sert, orta sert, yumuşak ve çok yumuşak olmak üzere 4 farklı kil zeminde tekrarlanmış ve zeminin temel performansı üzerindeki etkileri de incelenmiştir. Sonuçlar, zemin tipi, kazık aralığı, kazık adedi, kazık boyu ve radye kalınlığı parametrelerinin hepsinin temel sisteminin oturma performansı üzerinde etkisi olduğunu göstermiştir. Sert zeminlerin elastisite modülü de diğer zeminlere göre yüksek olacağından, oturma performansları da diğer zemin türlerine göre daha düşüktür. Buna uygun olarak, elastisite modülü en yüksek zeminle oluşturulan modeller diğer zeminlerdekine göre düşük oturma değerleri almıştır. Sonuçlardan elde edilen veriler ışığında, kazıklı radye temel sisteminin sert killi zeminlerde daha iyi performans gösterdiğini söylemek mümkündür.
-
ÖgeMaden atık malzemesi geoteknik özelliklerinin ve oturma davranışının belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-03-10) Bilgi, Tayfun ; İyisan, Recep ; 501181318 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiMaden atık barajlarının geoteknik tasarımı, baraj stabilitesinin sağlanabilmesi için işletme ve kapatılma aşamasında dikkate alınması gereken önemli bir husustur. Dünyada ve ülkemizde cevher ihtiyacının artması ile maden işletmeleri çoğalmakta ve buna bağlı olarak maden atıklarının bertaraf edilmesi için oluşturulan atık barajlarının sayısı da artmaktadır. Atık barajları vadi içerisinde ve tepe yamacında inşa edilebildiği gibi, kazı çukuru oluşturularak düz alanlarda da yapılabilmektedir. Atık barajlarında çevrelemenin sağlanabilmesi için seddeler inşa edilmekte olup bu seddeler memba, mansap ve merkez hattı ilerleme yönünde oluşturulabilmektedir. Seddelerin yapım yöntemlerinin farklı geoteknik açılardan avantajları ve dezavantajları bulunmakta olup tasarım aşamasında bu özellikler dikkate alınmalıdır. Maden atık barajları, tasarlanan kapama kotuna ulaştıktan sonra uzun dönem stabilitesi sağlanacak şekilde geçirimsiz tabaka ile kapatılması gerekmektedir. 2015 yılında yayınlanan Maden Atıkları Yönetmeliği uyarınca, atık barajlarının kapama tabakası teşkil edilmeden önce, atıkların kayma ve çökme riskine karşı, depolanan atık kütlesinin yeterince oturduğunun tespit edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla atık malzemesinin sıkışabilirlik parametrelerinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Zeminlerin sıkışabilirlik parametreleri laboratuvar deneyleri ile belirlenebilmekte ancak özellikle zayıf dayanımlı atık malzemelerinden alınan numunelerin örselenmesi gibi durumlar göz önüne alındığında arazi deneyleri ile birlikte desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle balçık kıvamındaki atık malzemelerde numune alınmasının zorluğu ve SPT deneylerinin gerçekleştirilemeyeceği düşünüldüğünde, sıkışabilirlik parametrelerinin belirlenmesinde CPT deneylerinin yapılması büyük önem teşkil etmektedir. Bu çalışma kapsamında, ülkemizde yer alan ve kapatılma aşamasında olan altın madeni atık barajı atık malzemesinin indeks, dayanım ve sıkışabilirlik özellikleri atık malzeme üzerinde yapılan arazi ve laboratuvar deneyleri kullanılarak değerlendirilmiş ve belirlenmiştir. Atık malzemesinin oturma davranışının belirlenebilmesi için yaklaşık 1.5 m yüksekliğinde deneme dolguları teşkil edilmiş ve yaklaşık 5 aylık süre boyunca oturmalar takip edilmiştir. Saha verileri, laboratuvar ve arazi deney sonuçları ile birlikte değerlendirilerek atık malzemenin oturma davranışı irdelenmiştir. Konsolidasyon oturmasının belirlenmesinde kullanılan en önemli parametre hacimsel sıkışma modülüdür. Hacimsel sıkışma modülü, laboratuvarda ödometre deneyi ile belirlenebildiği gibi CPT deney verileri kullanılarak da belirlenebilmektedir. Atık malzemenin hacimsel sıkışma modülü, atık kalınlığı ve dolgu yüklemesinden kaynaklanan gerilme artışının derinlikle azalımı dikkate alınarak sahada ölçülen gerçek oturma değerleri ile birlikte değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda, CPT deneyleri ile elde edilen düzeltilmiş koni uç direnci ve zemin davranış indeksine bağlı olarak hacimsel sıkışma modülünün belirlenmesinde kullanılan parametreler için bağıntılar geliştirilmiştir. Arazi ve laboratuvar deneylerinin birlikte değerlendirilmesi ile belirlenen parametreler dikkate alınarak atık malzemenin oturma davranışı sonlu elemanlar programında incelenmiş ve elde edilen sonuçlar saha verileri ile karşılaştırılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda belirlenen parametreler ile yapılan analizin gerçek değerler ile uyumlu sonuçlar verdiği görülmüştür. Atık barajlarının kapatılmasında yapılacak olan sürşarj dolgularının ve seddelerin genel stabilite analizleri sonlu elemanlar programı ile incelenmiştir. Analizlerde statik ve dinamik durum göz önüne alınmış ve sonuçlar yorumlanmıştır. Dinamik analizler eşdeğer statik yöntem ile gerçekleştirilmiş ve farklı eşdeğer yatay ivme katsayısı değerleri kullanılarak atık barajı için eşik ivme değeri belirlenmiştir. Yapılan analizler değerlendirildiğinde, atık barajlarının tasarımında statik durum analizleri ile birlikte mutlaka dinamik durumun da göz önüne alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.
-
ÖgePrediction of pore pressure and deviatoric stress generation for liquefiable soils under cyclic loading using machine learning(Graduate School, 2024-07-01) Birinci, Ömer Tuğşad ; Ülker, Mehmet Barış Can ; 501211307 ; Soil Mechanics and Geotechnical EngineeringEarthquakes are prominent causes in building failures and loss of lives. Along with the structural reasons, soil related reasons have also substantial effects on earthquake performance of structures. Especially, soil liquefaction stands out with the instant occurence and devastating outcomes. Specifically, the prediction of seismic-induced liquefaction potential in granular soils has arisen as a notable concern. To predict the cyclic behavior of liquefiable soils, many theoretical constitutive models are developed based on many assumptions and complex mathematical background. However, theoretical models either do not adequately explain the observed behavior or requires numerous soil parameters. Since industry demand is fast, simple and precise models rather than complex models having vast amount of parameters and necessitates engineers having higher education, utility of complex models are disadvantaged. Therefore, it is necessity to propose a novel approach with considering accuracy and efficiency trade-off, employing cutting edge technologies. In this thesis, Machine Learning (ML) methods are employed to predict cyclic behavior of saturated liqufiable soils and first steps of the smart constitutive model is taken. Databases of stress controlled Cyclic Simple Shear Tests (CSST) and strain controlled Cyclic Triaxial Tests (CTX) conducted on clean sands are collected. Data gathering are performed with both collecting raw spreadsheets and digitizing the images with available softwares. CSST database contains 263 laboratory tests compiled from 12 sources. CTX database contains 56 laboratory tests compiled from 3 sources. These extensive databases are important to encompass wide input feature range and hence, reducing the risk of overfitting and increasing generalization capacity. With this amount of samples and wide input range, this study distinguishes from similar studies in the literature. Scope of this thesis are predicting entire excess pore water pressure ratio (ru) buildup in CSST database and predicting entire deviatoric stress (σd) buildup in CTX database. Inputs for the CSST database are variation of the number of cycles as a time series (N), variation of the cyclic stress ratio as a time series (CSR), initial relative density (Dr) and the initial effective vertical stress (σ'v). Inputs for the CTX database are the variation of time in seconds as a time series (s), variation of the cyclic strain as a time series (ε), initial relative density (Dr), initial effective confining stress (σ'3) and initial void ratio (e). Capturing both general trend of the graphs and finding the behavior near to the liquefaction point are aimed in predictions. The study initially focused on the CSST database with creating different ML based models, seeking the best model option in both prediction accuracy and robustness. Namely, Random Forest Method (RF), XGBoost, Stacked Long Short-Term Memory (LSTM) network, One Dimensional Convolutional (Conv1D) network and Encoder-Decoder network are created respectively. RF and XGBoost models are built-in methods that are not directly produced for time series problems. It is understood that despite RF and XGBoost models are competitive with deep learning (DL) based models in validation scores and robustness, their prediction graphs deviate especially near to the liquefaction zone. Stacked LSTM network, Conv1D network and Encoder-Decoder network have promising results in CSST database considering difficulty level of problem with having distinct inputs and patterns. DL based models have prediction capability with roughly 10% error. Tested samples are predicted with smaller mean absolute error (MAE) than 0.15 in the 70% of the samples, in the outputs that normalized between 0 and 1. MAE for average K-Fold Cross Validation scores from the stacked LSTM model, Conv1D model, and Encoder-Decoder model altered to 0.1346, 0.1323, and 0.1252, respectively. However, it is inferred that CSST database has still robustness issues. But, after trying numerous models, it can be said that this problem occurs mainly because of database itself having distinct samples and wide input feature range. Then, the know-how gained in the CSST database is applied on CTX database. Stacked LSTM network and Encoder-Decoder networks are created in the CTX database. Conv1D network is not applied in CTX database because there was not meaningful increase in predictive capacity and robustness observed in CSST database. In CTX database, models reached prediction capacity with 1% error for predicting σd and nearly 70% of the samples are predicted with MAE smaller than 0.02 for outputs that normalized between 0 and 1. Robustness problem is not observed in CTX database. This is substantial success with considering nature of the problem. Since CTX database comprised of strain-controlled tests, using this model in Finite Element Method (FEM) based applications is also convenient. Overall, substantial performance is reached in both CSST database and CTX database. Since CTX database contain samples that are more relatable than CSST database, performance is higher in CTX database. This thesis offers a novel smart model to predict cyclic behavior of liquefiable soils with predicting entire behavior through the cyclic loading using comprehensive actual laboratory test results. Further usage of this models in the geotechnical applications is possible.
-
ÖgeSert killi zeminlerde mini kazıklı zemin çivisi iksa sisteminin performansının zemin çivisi çekme deneyi ile birlikte değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-01) Dinç, Eşref ; Şenol, Aykut ; 501191316 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiArazideki iksa işleri kapsamında, düşeyde mini kazıklar ve yatay destek elemanı olarak zemin çivilerinin kullanıldığı hibrit bir iksa sistemi üzerinde inceleme yapılmıştır. İnceleme alanında iksa imalatları yapılırken düzenli inklinometre okumaları alınmış ve FHWA standartlarında toplamda 10 adet zemin çivisi çekme testi yapılmıştır. Yapılan zemin çivisi çekme testlerinde kullanılan zemin çivileri D=26 mm çapında S420 çelik sınıfa sahip donatılardan oluşmaktadır. Zemin Çivisi çekme testlerinden iki tanesi gerinim ölçerler (strain gauge) ile donatılarak yapılmıştır. D=26 mm çapındaki zemin çivilerinde yapılan çekme deneylerinden yalnızca, kök boyu L=1.50 m zemin çivisi enjeksiyonlu kolonunun zeminden sıyrılması ile göçme meydana gelmiştir. Diğer bütün zemin çivisi çekme deneyleri sonucunda donatı içsel kapasite kaybına bağlı olarak çeliğin akarak kopması şeklinde olmuştur. Çekme testleri sonucunda sert killi zeminde zemin çivisinin çekme yükü altındaki davranışı incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Yapılan çekme testi sert killi zeminde çevre sürtünme kapasitesi q=354.00 kPa olarak belirlenmiştir. Zemin çivisi çekme testleri sonucunda çivi kafasındaki yükün %50'den fazlasının ilk 1.50 m sönümlendiği görülmektedir. Çalışmalardan, ankraj kök bölgeleri veya zemin çivisi gövdesinin çekme yükü altındaki yük dağılımının aynı mekanizma ile çalıştığı görülmektedir. Yapılan çekme testleri sonuçları değerlendirilmiş ve zemin çivilerinin sert killi bir zeminde çekme yükü altında deplasman ve çivi boyunca yük dağılımının nasıl olacağı belirlenmiştir. Nihai değerlendirmeler sonucunda, sert killi zeminlerde çekme yükünün çivi boyunca kısa mesafede sönümlendiği anlaşılmıştır. Bu değerlendirmeler kapsamında çok uzun zemin çivileri yerine çevre sürtünmesine bağlı olarak daha kısa zemin çivilerinin kullanılması önerilmiştir. Ayrıca kısa zemin çivileri üzerinde çekme yükünün zemin çivisi boyunca sönümlenemediği durumdaki çivi davranışının belirlenmesi için kısa zemin çivilerde testler yapılması önerilmektedir. Tez kapsamında yapılan diğer çalışmada inklinometre sonuçları ve sonlu elemanlar analizleri deplasman verilerinin birlikte değerlendirilmiştir. Plaxis 2D yazılımı ile yapılan sonlu elemanlar analizleri sonucunda proje sahasında kritik kesitler belirlenmiş ve analiz edilmiştir. Analizler, inceleme sahasında yapılan düzenli inklinometre sonuçları ile kıyaslanmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, ön tasarım aşamasında mühendislik parametrelerinin gerçek duruma yakın, zemin modelinin doğru seçilmesi ve analizlerde iksa kazı kademelerinin doğru belirlenip modele doğru yansıtılması gibi durumlarda, sahada gerçek durumunun ön görülebileceği ve optimum tasarımın yapılabilmesinin mümkün olduğudur.
-
ÖgeSustainable stabilization of expansive soil using fly ash, olive cake ash, and zeolite mixtures: A comparative experimental study with plaxis modeling(Graduate School, 2024-10-02) Abu Yosef, Suleiman Adnan Süleiman ; Balkaya, Müge ; 501211325 ; Soil Mechanics and Geotechnical EngineeringIn this study, the effectiveness of fly ash (FA), olive cake ash (OCA), and zeolite in stabilizing expansive soil was investigated, focusing on their impact on swelling and strength properties. The research involved the use of an artificial expansive soil mixture composed of 85% kaolinite and 15% bentonite. Seventeen distinct samples were prepared, incorporating varying percentages of FA (5% to 20%), zeolite (5% to 20%), and OCA (2.5% to 10%), along with combinations of FA with OCA and zeolite. The aim was to identify the optimal proportions of these additives for enhancing soil stability, particularly in terms of swelling behavior and mechanical strength. The experimental program included a series of tests to evaluate the strength characteristics of both untreated and treated soils. Key tests such as unconfined compressive strength (UCS), California Bearing Ratio (CBR), and direct shear tests were performed. Additionally, consolidation and free swell tests were conducted to assess the impact of the additives on the soil's compressibility and swelling potential. The study also involved standard compaction tests, Atterberg limits, grain size distribution, specific gravity tests, XRF, and SEM analyses to provide a comprehensive understanding of the soil behavior. The results showed that adding 20% FA significantly improved the UCS of the soil, making it the most effective percentage for enhancing strength. OCA provided moderate strength gains at lower percentages, with 2.5% being the optimal amount. These gains became more pronounced after 28 days of curing due to OCA's slow pozzolanic reaction. The combination of FA and OCA produced the highest strength after curing, demonstrating strong synergistic effects. Zeolite also enhanced UCS, particularly at 15%, due to its cement-like properties.
-
ÖgeSıvılaşma potansiyeli ve sıvılaşmaya bağlı oturmaların nümerik analiz ile incelenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Öngen, Sarper Doğa ; 776762 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği Bilim DalıYerkabuğu içindeki kırılmalar, volkanik faaliyetler ve toprak kaymaları gibi aniden ortaya çıkan titreşimler, deprem dalgaları oluşturarak yer hareketlerine sebep olmaktadır. Depremlere bağlı mühendislik yapılarında oluşabilecek hasarların ve stabilite kayıplarının azaltılarak önüne geçilebilmesi için bölgenin depremselliğinin araştırılması, deprem etkisi altındaki zeminin davranışının ve yapılara olan etkisinin incelenmesi gerekmektedir. Geçmişten günümüze gerçekleşen büyük etkili depremlere bağlı zeminde gerçekleşen sıvılaşmanın yapılar üzerindeki yadsınamaz etkileri görülmüş ve deprem davranışları üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu tez kapsamında sıvılaşma potansiyelinin irdelenmesi ve sıvılaşma neticesinde ortaya çıkabilecek deformasyonlar incelenmiştir. Bu çalışma kapsamında, geoteknik literatürde verilen deprem tanımı, deprem dalgalarının çeşitleri ve özellikleri, deprem şiddeti ve deprem büyüklüğü kavramlarının tanımları, yer hareketi parametreleri için önemli olan mevcut kavramlar, dalga yayılım davranışının tanımı, zeminin dinamik özelliklerinin tanımları ve elde edilmeleri için geoteknik literatürde verilen yaklaşık yöntemler yer almaktadır. Sıvılaşma ana başlığı altında sıvılaşmanın tanımı, sıvılaşma mekanizması için literatürde verilen açıklamalar, sıvılaşma türleri, sıvılaşmaya etki eden faktörler, sıvılaşma analiz yöntemleri, sıvılaşmanın zeminde meydana getirdiği etkiler ile ilgili mevcut bilgiler verilmektedir. Sonlu elemanlar yöntemleri ile birlikte sıvılaşma davranışının modellenmesi için kullanılan Mohr Coulomb (MC), Hardening Soil (HS), küçük şekil değiştirmeler ile pekleşen zemin (HSSmall) ve PM4SAND malzeme modellerinin tanımları, çalışma biçimleri, girdi parametrelerinin çeşitlilikleri de bu çalışma özelinde yer almaktadır. Ek olarak sahaya özel bir sıvılaşma değerlendirmesi sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak PM4SAND zemin modeli ile gerçekleştirilmiş, gerekli tüm doğrulama, modelleme ve geoteknik hesap prosedürleri detaylandırılarak açıklanmıştır. Değişiklik gösterecek girdiler belirlenmiş ve nümerik çalışmalar ile sonuçlarda meydana gelen farklılıklar irdelenmiş ve yorumlanmıştır. Bu tez kapsamında yapılan çalışmalar ve literatürde yer alan incelemeler göz önünde bulundurularak, PM4SAND zemin modelinin birinclil parametrelerinden biri olan büzülme oranı (hp0) doğrulamasının hatalara sebebiyet verebilecek derecede hassas olduğu anlaşılmaktadır. Ek olarak sıvılaşmaya etki eden faktörlerden biri olan yapı yüklerinin değişimi dolayısıyla zeminde kayma direncinde meydana gelen farklılıklar incelenerek özellikle sıkışabilir tabakalar arasında kalan sıvılaşabilir tabakaların sıvılaşma potansiyelinin yapı yükü ve temel boyutu ile önemli ölçüde değiştiği görülmektedir. Üst yapı gerilmesinin etki alanı dışındaki sıvılaşma potansiyeli serbest saha analizleri ile benzerdir. Bu doğrultuda yapı yüklerinin sıvılaşmaya olumlu katkılarının sadece etki alanları çerçevesinde olduğu görülmektedir. Yapılan nümerik analizlerde, zemin modellerinde ara kum bantlarının kullanılması durumunda kum tabakalarının sıvılaşma potansiyelinin daha düşük olduğu fark edilmiştir. Ek olarak gerçekleştirilen dinamik analizler neticesinde deprem sonrası görülen düşey deplasman değerlerinin sıvılaşan kum tabakasının kalınlığı ile doğru orantılı olduğu ve sıvılaşma potansiyelinin artışı ile birlikte yükselebileceği doğrulanmıştır.
-
ÖgeTarihi yapıların yer aldığı Bursa ili hanlar bölgesi için bir sismik tehlike analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-10) Balota, İrem ; İyisan, Recep ; 501191306 ; Zemin Mekaniği ve Geoteknik MühendisliğiBursa ili tarihi yapıların yer aldığı Hanlar Bölgesi'nin sismik tehlikesi değerlendirilmiş, bölgeye ait elastik ivme spektrumları ile deprem yüklerinin hesaplanılarak depremden kaynaklanan yapı hasarlarının azaltılması amaçlanmıştır. Yapılan bu çalışma Bursa ili Hanlar Bölgesi için olasılıksal sismik tehlike analizi ve sahaya özel zemin davranış analizlerini kapsamaktadır. Yapılan analizlerde 50 yılda aşılma olasılığının %10 (tekrarlanma periyotu 475 yıl) olan DD-2 deprem yer hareketi ve %5 sönüm oranına göre analiz yapılmıştır. Bursa ilinde yer alan Ulu Camii merkez kabul edilerek 100 km yarıçaplı dairesel bir alanda meydana gelmiş deprem kayıtları (4.0≤M) dikkate alınmıştır. İnceleme bölgesi için yapılan olasılıksal sismik tehlike analizleri R-CRISIS v18.4.2 yazılımı kullanılmıştır. Bölgeye uygun olan Campbell-Bozorgnia 2008 NGA (CB2008) ve Chiou and Youngs 2008 NGA (CY2008) yer hareketi azalım ilişkileri kullanılmıştır. TBDY 2018'e göre inceleme alanıyla benzer özelliklerde ve tasarım spektrumuna yakın değerlerde 11 adet deprem kaydı PEER NGA Veri Bankası web sayfası aracılığıyla yapılmıştır. Zaman tanım alanında basit ölçeklendirme yöntemi ile ölçeklendirilmiştir. Sahaya özel zemin davranış analizi 11 adet deprem kaydı kullanılarak DeepSoil v7 yazılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bu analiz ile yerel zemin koşullarının zemin büyütmesine etkisi incelenmiş olup her bir spektral periyot değeri için zemin büyütmesi oranları belirlenmiştir.