Music Graduate Program - Master Degree
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Konu "Bükey" ile Music Graduate Program - Master Degree'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1950-1970 Arası Türkiye'de Sinema Müzik İlişkisi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Şirin, Betül ; Gökdel, Fatma ; 72147 ; Müzik ; MusicSinemanın ilk yıllan, Fransa’da Lumieres Kardeşlerin ve aynı tarihte Amerika’da Thomas Edison’un 1896 yılında “sinematograf’ aygıtım keşfetmeleriyle birlikte, Lumieres kardeşlerin dünyanın her yamna operatörler göndererek belge filmleri çekmeleriyle başlar. Başlangıçta kısa film ile başlayan sinema; zamanla insanların dikkatini çekmeye başlaması, büyük bir endüstri haline gelmesi ve sanat niteliklerinin yavaş yavaş anlaşılması sonucu kısa metrajlı olan filmlerin uzun metrajlı olarak yapılması düşüncesini oluşturmuştur. Lumieres Kardeşler tarafından gönderilen operatörler ilginç belge filmleri çekmekte, sonradan bunları çoğaltarak satışa hazırlamaktaydılar. Rusya’ya ve Orta Doğu’ya giden operatörler, Türkiye’den geçerken İstanbul’da, İzmir’de ve o sırada Osmanlı imparatorluğuna dahil bulunan bazı yerlerde de filmler çekmişlerdir. 1914’te Osmanlı imparatorluğunun itilaf devletlerine karşı ittifak devletleri safhmda savaşa katılması Yeşilköy (eski adıyla Aya Stefonos) de dikili bir anıtın bombalanmasına neden olmuş ve bu tarihsel olayı Türk sinemacılarından Fuat Uzkınay görüntülemiştir. Bu görüntüler ilk Türk filmini meydana getiren görüntülerdir. I.Dünya savaşında Türk Ordularının Başkomutanı Enver Paşa savaş içinde Almanya’yı ziyaret ettiği sırada Alman Ordusu’nun “Ordu Film Dairesi” kurarak faaliyete geçirmesi dolayısıyla sinemaya verilen değeri kavramıştır. Yurda dönünce ilk işlerinden biri Türkiye’de de hemen bir Ordu Film Dairesi’nin kurulmasını sağlamak olmuştur. 1923’lere (Tiyatrocular Dönemine) gelindiğinde Türkiye’de ki sinema çalışmaları tiyatrodan gelmiş kişiler ile yapılmaktadır. Bu çalışmalar Türkiye’nin en ünlü tiyatrocusu Muhsin Ertuğrul ve o zaman ki tek ödenekli tiyatro Darülbedayi (İstanbul Şehir Tiyatrosu) nin tekelinde bulunmaktadır. Tiyatrocular sinemayı, tiyatro sahnesi olarak görmüşler ve sinemayı kapalı mekanda düşünmüşlerdir. Bu nedenle sinemaya olumlu bir katkıları olamamıştır. Sinemamn ilk dönelerinden beri filmler gösterilirken piyano görüntüye fon olarak eşlik etmekteydi. Önceleri çalman müzikler ile görüntü arasında bağlantı gözetilmiyordu. Daha sonraları çalman müziğin görüntülere uyumlu olmasına özen gösterildi. Böylece belli durumlarda belli parçaların çalınması gibi bir geleneğin oluşmasına neden oldu. Özellikle müzik sanatımn belirli parçalan sahnelere göre sınıflandırıldı, perdede bu sahneler yeraldığı vakit bu parçalar çalınıyordu. Canlı, hareketli sahnelerde temposu hızlı ve neşeli parçalar yer almaktaydı. Film yapımcıları filmin genel temposunu belli sahnelerde çalınması gereken parçalan belirten açıklamalan da, film ile birlikte film gösterimcisine göndermekteydiler. Bunun yanısıra yavaş yavaş belli bir film için bestelenmiş, özgün müzik kullanılması da yaygınlaşmıştı. Zamanla sesli sinemamn ortaya çıkışıyla birlikte müziğin de diğer sesler gibi ses kuşağına alınması ve görüntü ile birlikte sunulması mümkün olmuştu. 1930’larda Mısır ve Yunanistan ile ortak olarak gerçekleştirilen, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “İstanbul Sokaklannda” nın ilk sesli Türk filmi olarak 1931 senesinde Beyoğlu’nda Melek ve Elhamra sinemalannda gösterime girmesiyle ülkemizde sesli film dönemi başlamıştır. 1938’de Muhammet Kerim’in çevirdiği “Aşkın Gözyaşlan” adlı filmin İstanbul’da gösterilmesi ile bol müzikli, aşklı, gözyaşlı Mısır filmleri akımı başlamıştır. 1939’da Mısır filmleri etkisi altında tanınmış şarkıcılardan yararlanılmaya başlanmış, Münir Nurettin Selçuk “Allah’ın Cenneti” adlı filmde başrol oynamıştır. Bu filmin tutması üzerine Muhsin Ertuğrul “Kahveci Güzeli” adlı filmini yine Münir Nurettin Selçuk ile çevirmiştir. Münir Nurettin Selçuk “Kahveci Güzeli” ve Allah’ın Cenneti” adlı filmlerinde genellikle Sadettin Kaynak ve kendi bestelerinden örnekler kullanmıştır.Tiyatrocular Dönemi (1923-1939) nin sonunda Türkiye’de sinema endüstrisi savaş nedeniyle istenilen atılımı gerçekleştirememiştir. Kapanan Avrupa pazarlarının yerini 1938 -1944 yıllan arasında Hollywood filmleri ile Mısır’dan gelen Arap filmleri yeralmıştır. Mısır filmlerinin hem sinemacılar hem de izleyiciler üzerinde büyük etki göstermiştir. Özellikle Mısır filmlerinin büyük ilgi görmesi, müziklerinin aynen alınıp güftelerinin türkçeye çevrilip plaklara okutulmasına neden olmuştur. Bu durum kendi kültürümüzün bozulabileceği düşüncesini yaratmıştır. Bu olumsuzluğu gidermek için 1948’de Basın Yayın Genel Müdürlüğü Mısır filmlerini yasaklamıştır. Mısır filmlerinin ilgi gördüğünü gören Türkler 1950’lerde (Sinemacılar Dönemi) bu filmler üzerinde küçük değişikliklerle Türk sinemasına uyarlamaya çalışmışlardır. Bu tür filmlere şarkı yapan bestekarlara başında Sadettin Kaynak sonra Münir Nurettin Selçuk gelmektedir. O yıllarda Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Metin Bükey film için şarkı yapmış Nedim Otyam, Yalçın Tura ise film için film müziği yapmışlardır. Sinemacılar Döneminde, Tiyatrocular ile Geçiş dönemi sinemacılarının etkisinden, dolayısıyla tiyatrodan arınmış, doğrudan doğruya sinema dilini kullanan eserler verme çabalarına girişilmiştir. Bu dönem sinemacıların başında Ö. Lütfi Akad yer almaktadır. 1914’ten 1950’ye dek uzanan dönemlerde Türk sineması özgün bir sinema dilinden yoksun yaşamıştır. Kullanılan dil sinema dili değildir. Ancak 1950-1960 yıllan arasında, önceki dönemlerden farklı olarak sinemaya özgü bir dille anlatma çabalanna başlanmıştır. 1967’den sonra renkli film yapımının birdenbire artışı, film maliyetinin artmasına neden olmuştur. 1987 sonrası; televizyon kanallanmn çoğalması, film yapımcılarının ekonomik taleplerinin karşılanamaması ile Türk Sineması krize girmiş, daha çok film festivalleri için film üretilmiştir.