LEE- Restorasyon-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Konu "historic preservation" ile LEE- Restorasyon-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeKurtuluş (Tatavla) semti kentsel koruma projesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-15) Artuç, Çağlasu ; Salman, Sakine Yıldız ; 502171203 ; RestorasyonTarihi birçok doku ve değer ile günümüze ulaşan İstanbul'da, yaşanmış her olayın kentsel dokuda bir ize dönüşmesi zamanla katmanlaşmaya neden olmuştur. Tüm katmanları ile günümüze ulaşan İstanbul'daki birçok tarihi semt gibi Kurtuluş (Tatavla) Semti de zamanla kazandıkları yanında değişme ve dönüşme baskısı ile kentsel dokuya zarar veren müdahaleler, ekler ve niteliksiz yapılaşmadan da etkilenmiştir. Kökleri çok eskiye dayanan ve günümüzde değişim baskısı altında olan Kurtuluş (Tatavla) Semti, bir önlem alınmazsa geçirdiği dönüşüm ile sahip olduğu değerlerle ilişkili 19. ve 20. yüzyıllara ait kentsel, tarihsel, sosyal ve kültürel dokuyu kaybetme riski altındadır. Tatavla günümüzdeki adı ile Kurtuluş; Bomonti, Osmanbey, Nişantaşı, Harbiye, Elmadağ, Dolapdere, Beyoğlu, Kasımpaşa, Feriköy Semtleri ve tarihi mezarlıklar ile çevrelenmiştir. İstanbul'un merkezinde, tarihi Kanuni Sultan Süleyman dönemine dayanan, bütün milletlerin bir arada yaşadığı kozmopolit İstanbul'da sadece Rum-Ortodoks halkın yaşamasına izin verildiği özerk bir bölge olarak kendine ait gelenekleri, kültürleri hatta 500 yıllık bir karnavalı olan bir semttir. Atların otlak ve barınma yeri olarak kullanılan Tatavla Semti'ne ilk yerleşim Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde başlamıştır. İlk yerleşenler ise Kaptan-ı Derya olarak görev alan Barbaros Hayreddin ve Piyale Paşa'nın Ege, Akdeniz, İyonya Adaları ve Mora Yarımadası'na düzenledikleri deniz seferleri sırasında Kasımpaşa Tersanesi'nde çalıştırmak için esir alınan gemicilikte, denizcilikte yetenekli savaş tutsakları ve kölelerdir. Bu semtin zamanla başarıları ile özgürleşen halkı, Barbaros Hayreddin ve Piyale Paşa gibi önemli Kaptan-ı Deryaların himayesi ve teşviki ile gelişmeyi sürdürmüştür. Zamanla gelişen semt, Padişah III. Selim'in 1793 yılındaki bir fermanı sayesinde İstanbul'da farklı semtlerde beraber yaşayan Müslüman, Süryani, Ermeni ve Yahudilerin semte girişini yasaklamakla kalmayıp, bu duruma Protestan ve Katolik mezhebine bağlı olan Avrupalı Hristiyanları (Frenk) bile dahil edip Rum-Ortodoks olmayan birinin yerleşmesini engelleyerek hem köken hem de din ile bağlantılı çok özel bir alan oluşturulmuştur. 19. yüzyılda meydana gelen 1821 tarihli Mora İsyanı semtin Kaptan Paşaların himayesini kaybetmesi ile 1854-1855 tarihli Kırım Savaşı ise Çarlık Rusyası'nın bu himayeliği üstlenmesi ile sonuçlanmıştır. 1831 Pera Yangını, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1870 Büyük Pera Yangını gibi önemli olaylar ve afetler Kaptan-ı Deryaların korumasının kaybedilmesi ile birleşince 1793 yılındaki fermanın geçersiz olmasına sebep olmuştur. Bu duruma, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra semtin yakın çevresinde Sinemköy, Pangaltı, Harbiye, Feriköy, Bomonti ve Nişantaşı gibi önemli semtlerin oluşması da eklenince semtin hem kentsel gelişimi hızlanmış hem de farklı etnik kökene sahip Ermenilerin, Rumların ve Levantenlerin semte yerleşmesine neden olmuştur. Tatavla, 20. yüzyıla sahip olduğu özerk ve özgür bir ortam sayesinde İstanbul'un diğer semtleri arasında Pera'dan sonra en fazla Rum kökenli halkın yaşadığı semt olarak girmiştir. Tersanelilerin yaşadığı yoksul köy; kiliseleri, ayazmaları, mezarları, okulları, tiyatroları, hayır dernekleri, spor kulüpleri, hamamı, kökeni Venedik ve Rio karnavalına dayanan yurt dışında dahi ünlü olan karnavalı, panayırları, meyhaneleri, tavernaları, önemli meslek erbabı insanları ile "Küçük Atina" olarak da isimlendirilmiştir. Bu süreçte Tatavla; kentsel, kültürel ve sosyal birikimini artırarak Pera'dan sonra ünlü olmasının hakkını vermiştir. Tramvay hattının son durağı olarak gelişen ünlü Kurtuluş (Tatavla) Caddesi, üzerinde yükselen evler ile zamanla Beyoğlu Caddesi gibi bir siluete sahip olmuştur. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Tatavla zorunlu göçe dahil edilmeyen yerler arasına girerek önemini tekrar ortaya koymuştur. Mübadele ile göç eden Rumların Yunanistan'da çektiği sıkıntılar da öğrenildikçe Tatavla İstanbul'un birçok semtinde yaşayan Rum ailelerin güvende yaşamak için göç ettiği bir semt konumuna gelmiştir. Tüm bu nüfus artışı sadece kültürü etkilememiş birçok tarihi binanın inşa edilmesini sağlamıştır. Ancak 21 Ocak 1929 gecesi yaşanan 212 evin, 17 dükkanın ve 1 eczanenin kül olduğu Büyük Tatavla Yangını ise sadece büyük maddi kayıplar verilmesi ile sonuçlanmamış, kent dokusunun değişimine de neden olmuştur. Yurt içi ve yurt dışında yayınlanan birçok gazetede gün gün takip edilen 1929 Büyük Tatavla Yangını sadece eski tarihi doku yerine tamamen farklı bir kent dokusunun ortaya çıkmasına sebep olmamış, yüzyıllardır kullanılan "Tatavla" isminin "Kurtuluş" olarak değiştirilmesine de etken olmuştur. 1939-1945 II. Dünya Savaşı'nın etkileri ile ortaya çıkan 1941 Yirmi Kur'a Nafia Askerleri ve 1942 Varlık Vergisi olaylarına, Kıbrıs Sorunu'nun tetiklediği 1955 6-7 Eylül Olayları ve 1964 Zorunlu Mübadele de eklenince Rum halkın göç etmesi semtin kimlik erozyonu yaşamasına neden olmuştur. Boş kalan yerlerin ise Anadolu'dan alınan iç göçler ile dolması, 20. yüzyılın başında sahip olduğu sosyal, kültürel ve kentsel yaşantısından elde ettiği, doğal bir zenginlik olan "özerk kozmopolit yapısını" kaybetmesine sebep olmuştur. 1980 ve 1990 döneminde ise iş bulma umudu ile doğudan batıya göç eden insanlar yakın çevrelerini ve akrabalarını da yanlarına alarak semte yerleşmeye devam etmişlerdir. 2000'li yıllarda ise bu göç, dış ülkelerde yaşanan savaşlar ve ülkelerin ekonomik durumları nedeni ile uluslararası bir boyuta ulaşmıştır. Semtin tarih boyunca birçok afet yaşaması ve Cumhuriyet Dönemi sonrasında yaşanan kontrolsüz göç sebebiyle artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için apartmanlaşmanın hızlanması tarihsel ve kültürel birikimin yok olmaya başlamasına sebep olmuştur. Bu tez; Osmanlı'dan günümüze kadar uzanan tarih boyunca yaşanan kentsel, kültürel, siyasal, sosyal etkileri ve meydana gelen doğal afetleri tarihi belgelere dayandırarak semtin zaman içindeki kentsel değişimini ve tarihsel-kültürel tüm değerlerini inceleyip, günümüze ulaşmayı başarmış tüm tarihi yapıların envanter listesini oluşturarak yapılan analizler sonucunda bu tarihi semti gelecek kuşaklara aktararak kalkınmasını sağlayacak kentsel koruma projesini oluşturmayı hedeflemektedir. Bu amaç doğrultusunda tez altı bölümden olmuştur. Tezin birinci bölümü olan Giriş bölümünde tezin konusu, amacı, kapsamı ve uygulanan yöntemler anlatılmıştır. Semtin kültürel, siyasal, sosyal ve fiziksel değişimini ve tarihini detaylı olarak birçok basılı kaynak, tarihi haritalar ve arşiv belgeleri ile kronolojik bir düzende anlatan tezin ikinci bölümü ise üç kısma bölünmüştür. Bu üç bölümde semtin 19. yüzyıla kadar, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılda geçirdiği kentsel gelişim ve değişim anlatılmıştır. Bu bölümde, semtin iki döneminin olduğu ve bu iki dönemi yansıtan farklı kent dokularının oluştuğu anlaşılmıştır. Tezin üçüncü kısmında, 19. yüzyıl sonu ve Cumhuriyet Dönemi kent dokusunu yansıtan çalışma sınırı içinde yapılan saha çalışmaları sonrasında mevcut durumunu anlatmak ve bozulmaları belirlemek için hazırlanan analizler, grafikler, tablolar ve fotoğraflar kullanılmıştır. Tüm bu süreçte alanda bulunan kültür varlığı yapılar tespit edilmiş olup bu yapılar için detaylı envanter listesi oluşturulmuştur. Tezin dördündü kısmı olan sentez bölümünde, alanda bulunan tüm bozulma tehditlerini belirleyerek öne çıkarmak için yapılan tüm fiziksel analizler ve sayısal veriler aynı anda değerlendirilmiştir. Tezin beşinci kısmı olan öneriler bölümünde, sentez çalışmasından elde edilen veriler, fiziksel analizler ve tarihsel araştırmalar göz önüne alınarak Kurtuluş (Tatavla) Semti için yapısal, kullanım durumu ve dijitalleşme önerileri hazırlanmıştır. Tezin sonuç bölümü olan altıncı bölümde, Kurtuluş (Tatavla) Semti Kentsel Koruma Projesi'nin bütüncül koruma ilkeleri ile sağlıklaştırma, sürekli kullanım ile canlandırılma ve teknolojiye adapte edilerek geleceğe aktarma prensipleri ile hazırlandığı açıklanmıştır.
-
ÖgeSu altı kültür mirasının korunması ve sunumu Çanakkale savaş alanları Tekke Koyu örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-07-05) Çerik, Erkin Yaşar ; Sayar Kahya, Yegan ; 502181204 ; RestorasyonSu altı kültür mirası iç sularda veya uluslararası sularda bulunan tamamen ya da kısmen su altında yer alan arkeolojik alanları, ören yerlerini, ulaşım araçlarını ve kargolarını kapsamaktadır. İnsanlık tarihi su kenarında şekillendiği için en az karadaki kadar kültür mirası ögesine ve çeşitliliğe sahip olsa da görünürlüğünün ve ulaşılabilirliğinin zorluğu sebebiyle 20. yy'ın ikinci yarısına kadar öncelik görmemiştir. Bu tarihten sonra ise uluslararası alanda İsveç Vasa Savaş Gemisi, ülkemizde ise Uluburun ve Serçe Limanı Cam Batıkları ile su altı kültür mirası dikkat çekmiş ve bilimsel kazı ve kurtarma çalışmaları başlamıştır. Bu operasyonların ilk aşamalarında koruma ilkelerinin, tecrübenin ve teknik ekipmanların ve yöntemlerin eksikliklerinden dolayı pek çok kültür mirası ögesine de zarar verilmiştir. Bu kurtarma çalışmaları için emsal oluşturan örnekler sayesinde bilimsel koruma ilkeleri, belgeleme, koruma yöntemlerine kılavuz oluşturacak koruma tüzükleri ve sözleşmeler ortaya çıkmıştır. Uluslararası alanda 1996 ICOMOS Su Altı Kültür Mirasının Korunması ve Yönetimi İle İlgili Tüzük ve 2001 UNESCO Su Altı Kültür Mirasının Korunması Sözleşmesi birer kılavuz oluşturmaktadır. Ülkemizde ise su altı kültür mirası koruma uygulamarı 3386 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu içinde değerlendirilmektedir. Ülkemizde pek çok su altı kültür mirası ögesi ve alanı olmasına rağmen Çanakkale, Gelibolu bu alanlar içinde özel bir yere sahiptir. 1915 Çanakkale Savaşları sırasında Gelibolu Yarımadası'nda yapılan çıkarma harekatları ilk amfibik harekatlardan biri olma özelliğine sahip iken 1. Dünya Savaşı'na ait su altı kültür mirasını Dünya üzerinde bulunduran sayılı alanlardandır. Savaş sırasında batırılmış pek çok savaş gemisi, destek gemisi, çıkarma gemisi ve araçları ve deniz altı su altı kültür mirasını oluşturmaktadır. Ancak bu kültür mirasının önemli bir kısmı ne yazık ki 1923-1970 yılları arasında ülkenin başta çelik olmak üzere hammadde ihtiyacını karşılamak için hurda olarak parçalanarak satılmıştır. Hurdacılık faaliyetleri sırasında pek çok gemi ve diğer kültür mirası ögesi anlaşılamayacak kadar zarar görmüştür. Çıkarma alanlarından biri olan Tekke Koyu da pek çok su altı kültür mirası ögesine sahiptir. Su altında, çıkarmada kullanılan tekneler ve barçlar, yüzer iskele olarak kullanılan gemiler, iskele ayakları ve iskele gövdesini oluşturan taşlar mevcuttur. Kıyıda ise iskele ayakları ve iskele gövdelerini oluşturan taşlar, çıkarmada kullanılan barçlar, tekneler, savaş sırasında kullanılmış varil ve sandıklar mevcuttur. Ancak zaman içerisinde hurdacılık faaliyetlerinden ve doğal etkenlerden zarar görerek anlaşılması güç bir hale gelmişlerdir. Buna rağmen Tekke Koyu'nun Çanakkale Savaşları'na yaptığı tarihi tanıklık, bu tanıklığın yansımaları olan gemi, iskele ve diğer kalıntılarının zarar görmüş de olsa birbirini tamamlar şekilde bütüncül olarak günümüze ulaşmış olması ve hala yerin ruhunu yansıtıyor olması, savaş sonrası el değmemiş durumu gibi pek çok özelliği koruma değerini oluşturmaktadır. Tekke Koyu'nun çıkarma koyu olarak seçilmesinde etkili olan coğrafi özellikler ve günümüzde de alanda okunabilir olmaları, savaş sonrasında el değmemiş doğası, ilk amfibik harekatlardan birine ev sahipliği yapmış olması da kültürel peyzaj değerini oluşturmaktadır. Bu şekilde Tekke Koyu'nun ayrılmaz bir parçası olmuş taşınır ve taşınmaz kültür mirası ögelerinin alanda korunması ve ziyaretçilere sunulması 2008 ICOMOS Quebec Yerin Ruhunun Korunması Deklerasyonu'nda da işaret edildiği üzere yerin ruhunun yansıtılmasında en önemli araç olacaktır. In-situ koruma Tekke Koyu'nun bu özelliklerinden de anlaşılacağı üzere su altı kültür mirasında tarih tanıklığı yaptığı yer bağlamında değerlendirilmelidir. Koyun bütün halde koruma uygulamaları başlamamış olsa da Tekke Koyu'nda bulunan su altı kültür mirasından iki batık gemi Gelibolu Tarihi Su Altı Parkı envanterine dahil edilmiştir. Dolayısıyla koyun su altı turizm faaliyetleri için de büyük bir potansiyeli vardır. Bu nedenle Dünya tarihinde ve ulusal tarihimizde önemli bir yer tutan Çanakkale Savaşları'nın yaşandığı yerlerden biri olan Tekke Koyu'nun, bu tarihsel geçmişinin günümüze ulaşmış izleriyle ziyaretçilere yerinde aktarılması gerekmektedir. Bu aktarım sırasında ise geleneksel su üstü ve su altı sunum teknikleri yeterli olmayacaktır. Teknolojinin gelişmesi ile çağdaş bir sunum tekniği olarak ortaya çıkan artırılmış gerçeklik uygulamaları ise Tekke Koyu için en uygun sunum yöntemini oluşturacaktır. Artırılmış gerçeklik sunumları ile eser açıklamaları direkt görsel ve yazılı olarak eser üzerine yansıtılabilir, pano vb. fiziksel araçların kullanılmasına gerek kalmayabilir ve bakım maliyetinden sakınılabilir, bütünleme uygulamaları görsel olarak yapılarak fiziki müdahale azaltılabilir, fotoğraf ve videolar eser üzerine çakıştırılarak yerin ruhu en gerçekçi şekilde aktarılabilir, gezi rotası işaretçilere gerek kalmadan alanda gösterilebilir, etkileşimli uygulamalar ile ziyaretçi sunuma dahil edilebilir, sunum kurgusu ile ziyaretçi yoğunluğu azaltılabilir. Su altı ögelerinin sunumunda sözel iletişimin olmaması, batıkların bütün formunun anlaşılamaması, sunum ögelerinin su altında konumlandırılamaması, konumlandırılsa bile görüş mesafesi ile okunurluğunun az olması, rotaların takip edilememesi, yansıtma vb. sunumların yapılamaması gibi engeller de bu sayede aşılmış olacaktır. Bu özellikler ile gerek su altında gerekse su üstünde bulunan parçalanmış ve anlaşılması zor bir hale gelmiş kültür mirası ögelerinin artırılmış gerçeklik ile görsel olarak bütünlenerek ziyaretçiye sunulması kalıntıların bir rehber veya zihinde canlandırma ihtiyacı olmadan anlaşılabilirliğini en etkili şekilde sağlayacaktır. Bunun yanısıra tarihi fotoğrafların ve yeniden üretilmiş görsel veya video sunumların kalıntılar üzerine çakıştırılması ile tekil halde bulunan kültür mirası ögelerinin kullanım amaçları, birbirleriyle ve alanla olan ilişkileri ve 1915 yılında ki durumları en doğru biçimde ziyaretçiye aktarılacaktır. Su altı kültür mirasının başından günümüze oluşum öyküsü ve bu öykü sonucunda Tekke Koyu'nun su altı kültür mirası ögelerinin korunmasının gerekliliği vurgulanmış olup, fotoğraflar ile Tekke Koyu'ndaki su altı kültür mirası envanteri oluşturulmuştur. Tekke Koyu için ÇATAB tarafından hazırlanmış olan 2016-2020 ve 2019-2023 ÇATAB stratejik planı ve 1/25.000 Ölçekli Tarihi Alan Planı tez kapsamında incelenmiştir. Hazırlanan stratejik planlar bir çıkarma sahili olarak tanımlanmış ve koruma altına alınmış olan Tekke Koyu için koruma ve sunum uygulamaları için genel ölçekte bir çerçeve çizse de "Tekke Koyu Çıkarma Alanı Açıkhava Müzesi ve Dalış Noktası" adı altında oluşturulacak ve Seddülbahir Kalesi Morto, Ertuğrul Koyları tematik müzesine dahil edilecek özel bir planlama gereksinimi vardır. Bu açıkhava müzesi ve dalış noktasına halihazırda Tarihi Sualtı Parkı'na dahil edilmiş Maria Delle Vittorie and Vincenzo Florio batıkları dışında kalan batık, iskele ve diğer kalıntıların da dahil edilmesi önerilmektedir. Tekke Koyu'nda bulunan kültür mirası eserleri 1996 ICOMOS Su Altı Kültür Mirasının Korunması ve Yönetimi ile İlgili Tüzük ve 2001 UNESCO Su Altı Kültür Mirasının Korunması Sözleşmesi değerlendirilmiş ve koruma maddeleri kapsamında yapılması gereken günümüzdeki uygulamalar ve proje planları önerilmiştir. Aynı zamanda Tekke Koyu'nun modern savaş tarihindeki ilk amfibik harekatlardan olması ve özgün su altı kültür mirası durumu 1994 ICOMOS Nara Özgünlük Belgesi, Çanakkale Savaşı'nın Dünya, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki yeri ve günümüzde de bu değerin alandaki kültür mirası ögeleri üzerinde hala okunabiliyor olması 2008 ICOMOS Quebec Yerin Ruhunun Korunması Deklerasyonu kapsamında değerlendirilmiş olup ziyaretçilere sunulmasında önemi belirtilmiştir. 2008 ICOMOS Kültürel Miras Alanlarının Yorumlanması ve Sunumu tüzüğü Tekke Koyu'nun özgün durumuna uygun sunum yöntemlerinin geliştirilmesi için tez kapsamında incelenmiştir. Tekke Koyu'nun envanterinin artırılmış gerçeklik sunumları ile anlaşılabilirliğinin artırılması, koyda su üstünde ve su altındaki kültür mirası ögelerinin yerin ruhunu yansıtır şekilde in situ korunmasını ve sunumunu sağlaması, minimum zarar ilkesine uygun şekilde en az fiziki bütünleme yapılmasını sağlaması, tarihi fotoğraf, çizim vb. kaynakların kültür mirası ögeleri üzerine çakıştırılması ile özgün bir deneyim sunulması, pano vb. ek fiziksel sunum araçlarına gerek kalmaması, koy içinde yönlendirme işaretçilerine gerek kalmaması, fiziki sunum ve yönlendiricilerin azalması ile koyun özgün halinin korunması, su altını ziyaret edemeyen ziyaretçiler için alan çeperinde ve bakı noktalarında alternatif sunumlar oluşturulması gibi öne çıkan avantajları ile Tekke Koyu için en uygun sunum yöntemi olacağı düşünülmekte, en sağlıklı ve etkili şekilde ziyaretçilere aktarılacağı tezin sonucunu oluşturmaktadır.