LEE- Restorasyon-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 3 / 3
  • Öge
    İzmir-Foça Sazlıca mevkii kırsal yerleşimini koruma önerisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-03) Atay, Çağıl ; Özdoğan Eres, Zeynep ; 502191201 ; Restorasyon
    Günümüzde Kartdere Vadisi olarak geçen bölgede, Eski Foça-Yeni Foça yolu üzerinde yer alan Sazlıca Mevkii, kırsal yerleşime adını veren koyun ardında, iki dere arasındaki yamaçta 19. yüzyılın ortalarında kurulmuştur. 1923'teki Türk-Yunan nüfus mübadelesine kadar ağırlıklı olarak Rumların yaşadığı köyün o dönem için merkezlere uzaklığı, sosyal ve altyapısal eksiklikleri zaman içinde yerleşen mübadillerin de buraya uyum sağlayamayıp köyü terk etmesine neden olmuştur. Günümüzde aktif kullanıcısı olmayan yerleşim, mevsimlik yaşayan bir çoban ile yakın çevrede yaşayan emekli bir öğretmen tarafından kullanılmaktadır. Nüfusun yitirilmesi, yapıların niteliksiz ekler almasını önleyip özgünlüğünün korunmasını sağlasa da doğa şartlarında bakımsız kalan yapılar yıpranmış ve yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Yerleşimin mimari karakterini kökeni antik bir geleneğe dayanan yüksekliği eninden fazla olan kule evler oluşturmaktadır. Kule yapılar ilk bakışta savunma, haberleşme ve gözetleme amaçlı gibi görünse de yüzyıllar boyunca farklı amaçlara hizmet etmiştir. Ortadoğu'dan Britanya'ya çok geniş bir coğrafyada yöresine özgü teknik ve malzemede inşa edilmiş; önemli rotalar, kavşaklar ve stratejik bölgelerde görülmüşlerdir. Foça Yarımadası'nın mimari tipolojisinde yer edinen kule evler, Kartdere (Kartera) ve Sazlıca'da toplu halde bir doku oluştururken, Aliağa'ya kadar olan kuzey yolu üzerinde ve şehir içlerinde tekil olarak bulunmaktadırlar. Merkezlerden uzakta, tarım alanlarını koruyarak kule ev işlevlerini, mimari biçimlenişlerinde de sürdürürken, kullanım açısından daha çok bağ evi niteliğine yaklaşmışlardır. Literatür araştırmaları sonucunda daha önce detaylı bir çalışma yapılmadığı saptanan Sazlıca Mevkii'nde; Hagios Ioannes Kilisesi ve çevresindeki yedi geleneksel yapı mimari açıdan ele alınıp belgelenmiştir. Doğal, kültürel ve mimari nitelikleriyle çalışmaya değer görülen yerleşim ve çevresi 2020-2022 yıllarında izlenmiş, aralıklarla fotoğraflanmıştır. İzmir ve Foça Belediyelerinden alınan halihazır haritalar güncellenmiş, güncellenen haritalarda yapılan üst ölçekli analiz- sentez çalışmaları ile yapıların çevre ilişkileri, temel mimari özellikleri, sorunları ve potansiyelleri ortaya çıkarılmıştır. Çalışma alanı olarak seçilen odaktaki sekiz yapı Faro scanner ve geleneksel yöntemlerle ölçülmüştür. Sonrasında, çekilen yakın açı fotoğraflar Agisoft Metashape programında orthophotolara dönüştürülerek yapıların 1/1 ölçekte belgelenmesi sağlanmıştır. Harita Genel Müdürlüğü'nden alınan 1957, 1970, 1975 ve 1995 uydu fotoğrafları incelenmiş, güncel haritalarla çakıştırılmıştır. Sonucunda 1957 yılı ve günümüzle karşılaştırma haritaları oluşturularak, kule evlerin yakınlarındaki kurutulmuş dere, evleri çevreleyen tarla ve bağlar ile yok olan yapıların sınırları işaretlenmiştir. Rölöve ve restitüsyon çizimleri hazırlanan yapıların Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) kırsal mimarlık envanter fişleri de yapıları kısaca tanıtmak için doldurulmuştur. Birinci bölümde çalışmanın amaç, kapsam ve yöntemiyle beraber yararlanılan ana kaynaklar, fiziksel alan çalışmaları ve belgeleme yöntemleri belirtilmiştir. Yazılı kaynakların yeterli olmadığı konularla ilgili Foça araştırmaları yapan uzman ve yerel halktan kişilerle sözlü bilgi çalışmaları yapılmıştır. Çalışma alanının bulunduğu, kuruluşu tarih öncesi çağlara dayanan Foça Yarımadası'nın genel özellikleri ikinci bölümün konusunu oluşturmuştur. Doğal, kültürel ve mimari açıdan İzmir'in önemli ilçelerinden olan Foça'nın coğrafi ve iklimsel özellikleri, sosyo-ekonomik yapısı, tarihi ve mimari gelişimi ele alınmıştır. Üçüncü bölümde çalışma alanı Sazlıca Mevkii'nin coğrafyası, sosyal yaşantısı, kültürel değerleri, ekonomik faaliyetleri ve mimarisi hakkında bilgi verilirken dokunun ana karakterini oluşturan kule evlerden bahsedilmiştir. Oldukça köklü bir geleneğin parçası olan kule evlerin özellikleri, ilk ortaya çıkışları hakkında bilgi verilirken, Akdeniz ve Ege coğrafyasındaki örnekleri ile Foça Yarımadası örneklerine değinilmiştir. Çalışmanın dördüncü bölümü, odak olarak belirlenen, doku oluşturan bölgenin yakın çeperinde yapılan analiz ve sentez çalışmalarıdır. 1/1000 ölçekte çevresel durum anlatılırken, 1/500 ölçekte 10 adet yerleşim alanı analizi yapılmış; pasta grafiklerle durum açıklanmıştır. Yerleşimin sorun ve potansiyellerini ortaya çıkarmak ve öneriye hazırlamak adına 1/500 ölçekli iki adet sentez çalışması, seçilen özgün işlev, kullanım durumu ve sağlamlık durumu analizlerinden yararlanılarak yapılmıştır. Bunun sonucunda terk edildiği için işlevsiz ve bakımsız kalan yapıların sağlam olmadığı da açıkça görülmüştür. Yerleşim ölçeğinden, tek yapı ölçeğine geçilen beşinci bölümde; dokuyu oluşturan yapılar kilise, kule evler ve daha geç dönem olduğu düşünülen geleneksel tek katlı yapılar olarak gruplandırılmış; 1/50 ölçekli plan, kesit ve görünüş rölöveleri üzerinden açıklanmıştır. Rölöveleri oluşturulan yapıların mimari gelişimini anlamak ve koruma önerilerine zemin oluşturmak üzere 1/100 ölçekli plan, kesit ve cephe restitüsyon çizimleri oluşturulmuştur. Restitüsyon çalışmasında yapılardan gelen izler, yerleşimdeki ve çevredeki az da olsa korunmuş konut örnekleri ile eski fotoğraf ve çizimlerden yararlanılmıştır. Ayrıntılı incelenen konut yapılarını ve dokudaki mimari gelişimi anlamak üzere yapıların plan, cephe ve düşey ilişkileri incelenmiştir. İlk inşa edildiğinde kare planlı, her katında tek mahal olan, zemini kapı açıklığı dışında sağır olan düz damlı kule evlerin, yakın dönemde yanlarına bitişik ek yapı aldıkları farklılaşan duvar örgülerinden de saptanmıştır. Günümüzde ender de olsa çağdaş ekler alan yapıların gelişimleri kronolojik olarak üç döneme ayrılmıştır. Ayrıca ele alınan konutların düz dam, döşeme ve duvar gibi yapı ögeleri incelenmiş, merdiven, kapı, pencere, bezeme, ocak, dolap nişleri, ikona nişleri, seng-endaz, çörten gibi mimari elemanları ile ağıl ve hela mekanları boyut, biçim ve çeşitleri ayrıntılandırılmıştır. Döşeme, üst örtü ve ahşap merdivenlerini kaybeden yapıların gelen izlerden ve çevre örneklerden hareketle 1/20 restitüsyon detayı, duvar örgülerinin ve bezemelerin de 1/20 ve 1/10 ölçekli rölöve detayları verilmiştir. Altıncı bölümde terk edilen yapıların ve yerleşimin korunma sorunlarına değinilmiştir. Mübadele sonrası kullanıcıları değişen yapıların yeni ailelere uygun olmaması, gelen mübadillerin geçim kaynakları ve uğraşlarının farklılığı, köyün o dönem için merkezlere uzaklığı, altyapı ve sosyal donatı yetersizlikleri ve Foça'nın askeri yasak bölge olması gibi sorunlarla birlikte köy yaşamının albenisini kaybetmesi, şehir merkezlerine göçleri hızlandırmış; köy 1960'lı yıllarda bütünüyle terk edilmiştir. Köy altı yerleşim niteliğindeki dokunun ikinci derece doğal sit alanında olması ile konutların geç de olsa 2017 yılında tescillenmesi koruma adına önemli bir adım olsa da koruma amaçlı bir imar planı olmaması, ören yeri haline gelen yerleşimin turizm baskısı altında yok olmaya terk edilmesi ve yasal sorunlara da değinilmiştir. Yedinci bölümde, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan yerleşimin bütüncül bir şekilde korunması için önerilen açık hava müzesi senaryosu açıklanmıştır. Nüfusunu yitirmiş yerleşimlerin tekrar kalkınmasının çok disiplinli bir konu olduğu göz önüne alınarak, mimari ve koruma çerçevesinde, ekonomik sürdürülebilirliğinin de sağlanmasına yönelik üst ve alt ölçekte tavsiyeler yapılmıştır. Sonuç olarak, ülkemizde koruma bilinci kentlerde bile yeterince gelişememişken, kolaylıkla gözden çıkarılan kırsal doku ve buradaki geleneksel yapıların korunmasının önemine dikkat çeken çalışmada; Sazlıca Mevkii'nin doğal, arkeolojik, kültürel ve mimari değerlerinin korunarak, insanlık mirasının bir parçası olarak kalması ve kültürel rotalara eklemlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Böylece Foça'nın bir dönemine tanık yerleşim ziyaret edilebilecek ve köy hayatı deneyimlenebilecektir.
  • Öge
    Kurtuluş (Tatavla) semti kentsel koruma projesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-15) Artuç, Çağlasu ; Salman, Sakine Yıldız ; 502171203 ; Restorasyon
    Tarihi birçok doku ve değer ile günümüze ulaşan İstanbul'da, yaşanmış her olayın kentsel dokuda bir ize dönüşmesi zamanla katmanlaşmaya neden olmuştur. Tüm katmanları ile günümüze ulaşan İstanbul'daki birçok tarihi semt gibi Kurtuluş (Tatavla) Semti de zamanla kazandıkları yanında değişme ve dönüşme baskısı ile kentsel dokuya zarar veren müdahaleler, ekler ve niteliksiz yapılaşmadan da etkilenmiştir. Kökleri çok eskiye dayanan ve günümüzde değişim baskısı altında olan Kurtuluş (Tatavla) Semti, bir önlem alınmazsa geçirdiği dönüşüm ile sahip olduğu değerlerle ilişkili 19. ve 20. yüzyıllara ait kentsel, tarihsel, sosyal ve kültürel dokuyu kaybetme riski altındadır. Tatavla günümüzdeki adı ile Kurtuluş; Bomonti, Osmanbey, Nişantaşı, Harbiye, Elmadağ, Dolapdere, Beyoğlu, Kasımpaşa, Feriköy Semtleri ve tarihi mezarlıklar ile çevrelenmiştir. İstanbul'un merkezinde, tarihi Kanuni Sultan Süleyman dönemine dayanan, bütün milletlerin bir arada yaşadığı kozmopolit İstanbul'da sadece Rum-Ortodoks halkın yaşamasına izin verildiği özerk bir bölge olarak kendine ait gelenekleri, kültürleri hatta 500 yıllık bir karnavalı olan bir semttir. Atların otlak ve barınma yeri olarak kullanılan Tatavla Semti'ne ilk yerleşim Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde başlamıştır. İlk yerleşenler ise Kaptan-ı Derya olarak görev alan Barbaros Hayreddin ve Piyale Paşa'nın Ege, Akdeniz, İyonya Adaları ve Mora Yarımadası'na düzenledikleri deniz seferleri sırasında Kasımpaşa Tersanesi'nde çalıştırmak için esir alınan gemicilikte, denizcilikte yetenekli savaş tutsakları ve kölelerdir. Bu semtin zamanla başarıları ile özgürleşen halkı, Barbaros Hayreddin ve Piyale Paşa gibi önemli Kaptan-ı Deryaların himayesi ve teşviki ile gelişmeyi sürdürmüştür. Zamanla gelişen semt, Padişah III. Selim'in 1793 yılındaki bir fermanı sayesinde İstanbul'da farklı semtlerde beraber yaşayan Müslüman, Süryani, Ermeni ve Yahudilerin semte girişini yasaklamakla kalmayıp, bu duruma Protestan ve Katolik mezhebine bağlı olan Avrupalı Hristiyanları (Frenk) bile dahil edip Rum-Ortodoks olmayan birinin yerleşmesini engelleyerek hem köken hem de din ile bağlantılı çok özel bir alan oluşturulmuştur. 19. yüzyılda meydana gelen 1821 tarihli Mora İsyanı semtin Kaptan Paşaların himayesini kaybetmesi ile 1854-1855 tarihli Kırım Savaşı ise Çarlık Rusyası'nın bu himayeliği üstlenmesi ile sonuçlanmıştır. 1831 Pera Yangını, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1870 Büyük Pera Yangını gibi önemli olaylar ve afetler Kaptan-ı Deryaların korumasının kaybedilmesi ile birleşince 1793 yılındaki fermanın geçersiz olmasına sebep olmuştur. Bu duruma, 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra semtin yakın çevresinde Sinemköy, Pangaltı, Harbiye, Feriköy, Bomonti ve Nişantaşı gibi önemli semtlerin oluşması da eklenince semtin hem kentsel gelişimi hızlanmış hem de farklı etnik kökene sahip Ermenilerin, Rumların ve Levantenlerin semte yerleşmesine neden olmuştur. Tatavla, 20. yüzyıla sahip olduğu özerk ve özgür bir ortam sayesinde İstanbul'un diğer semtleri arasında Pera'dan sonra en fazla Rum kökenli halkın yaşadığı semt olarak girmiştir. Tersanelilerin yaşadığı yoksul köy; kiliseleri, ayazmaları, mezarları, okulları, tiyatroları, hayır dernekleri, spor kulüpleri, hamamı, kökeni Venedik ve Rio karnavalına dayanan yurt dışında dahi ünlü olan karnavalı, panayırları, meyhaneleri, tavernaları, önemli meslek erbabı insanları ile "Küçük Atina" olarak da isimlendirilmiştir. Bu süreçte Tatavla; kentsel, kültürel ve sosyal birikimini artırarak Pera'dan sonra ünlü olmasının hakkını vermiştir. Tramvay hattının son durağı olarak gelişen ünlü Kurtuluş (Tatavla) Caddesi, üzerinde yükselen evler ile zamanla Beyoğlu Caddesi gibi bir siluete sahip olmuştur. 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Tatavla zorunlu göçe dahil edilmeyen yerler arasına girerek önemini tekrar ortaya koymuştur. Mübadele ile göç eden Rumların Yunanistan'da çektiği sıkıntılar da öğrenildikçe Tatavla İstanbul'un birçok semtinde yaşayan Rum ailelerin güvende yaşamak için göç ettiği bir semt konumuna gelmiştir. Tüm bu nüfus artışı sadece kültürü etkilememiş birçok tarihi binanın inşa edilmesini sağlamıştır. Ancak 21 Ocak 1929 gecesi yaşanan 212 evin, 17 dükkanın ve 1 eczanenin kül olduğu Büyük Tatavla Yangını ise sadece büyük maddi kayıplar verilmesi ile sonuçlanmamış, kent dokusunun değişimine de neden olmuştur. Yurt içi ve yurt dışında yayınlanan birçok gazetede gün gün takip edilen 1929 Büyük Tatavla Yangını sadece eski tarihi doku yerine tamamen farklı bir kent dokusunun ortaya çıkmasına sebep olmamış, yüzyıllardır kullanılan "Tatavla" isminin "Kurtuluş" olarak değiştirilmesine de etken olmuştur. 1939-1945 II. Dünya Savaşı'nın etkileri ile ortaya çıkan 1941 Yirmi Kur'a Nafia Askerleri ve 1942 Varlık Vergisi olaylarına, Kıbrıs Sorunu'nun tetiklediği 1955 6-7 Eylül Olayları ve 1964 Zorunlu Mübadele de eklenince Rum halkın göç etmesi semtin kimlik erozyonu yaşamasına neden olmuştur. Boş kalan yerlerin ise Anadolu'dan alınan iç göçler ile dolması, 20. yüzyılın başında sahip olduğu sosyal, kültürel ve kentsel yaşantısından elde ettiği, doğal bir zenginlik olan "özerk kozmopolit yapısını" kaybetmesine sebep olmuştur. 1980 ve 1990 döneminde ise iş bulma umudu ile doğudan batıya göç eden insanlar yakın çevrelerini ve akrabalarını da yanlarına alarak semte yerleşmeye devam etmişlerdir. 2000'li yıllarda ise bu göç, dış ülkelerde yaşanan savaşlar ve ülkelerin ekonomik durumları nedeni ile uluslararası bir boyuta ulaşmıştır. Semtin tarih boyunca birçok afet yaşaması ve Cumhuriyet Dönemi sonrasında yaşanan kontrolsüz göç sebebiyle artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için apartmanlaşmanın hızlanması tarihsel ve kültürel birikimin yok olmaya başlamasına sebep olmuştur. Bu tez; Osmanlı'dan günümüze kadar uzanan tarih boyunca yaşanan kentsel, kültürel, siyasal, sosyal etkileri ve meydana gelen doğal afetleri tarihi belgelere dayandırarak semtin zaman içindeki kentsel değişimini ve tarihsel-kültürel tüm değerlerini inceleyip, günümüze ulaşmayı başarmış tüm tarihi yapıların envanter listesini oluşturarak yapılan analizler sonucunda bu tarihi semti gelecek kuşaklara aktararak kalkınmasını sağlayacak kentsel koruma projesini oluşturmayı hedeflemektedir. Bu amaç doğrultusunda tez altı bölümden olmuştur. Tezin birinci bölümü olan Giriş bölümünde tezin konusu, amacı, kapsamı ve uygulanan yöntemler anlatılmıştır. Semtin kültürel, siyasal, sosyal ve fiziksel değişimini ve tarihini detaylı olarak birçok basılı kaynak, tarihi haritalar ve arşiv belgeleri ile kronolojik bir düzende anlatan tezin ikinci bölümü ise üç kısma bölünmüştür. Bu üç bölümde semtin 19. yüzyıla kadar, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılda geçirdiği kentsel gelişim ve değişim anlatılmıştır. Bu bölümde, semtin iki döneminin olduğu ve bu iki dönemi yansıtan farklı kent dokularının oluştuğu anlaşılmıştır. Tezin üçüncü kısmında, 19. yüzyıl sonu ve Cumhuriyet Dönemi kent dokusunu yansıtan çalışma sınırı içinde yapılan saha çalışmaları sonrasında mevcut durumunu anlatmak ve bozulmaları belirlemek için hazırlanan analizler, grafikler, tablolar ve fotoğraflar kullanılmıştır. Tüm bu süreçte alanda bulunan kültür varlığı yapılar tespit edilmiş olup bu yapılar için detaylı envanter listesi oluşturulmuştur. Tezin dördündü kısmı olan sentez bölümünde, alanda bulunan tüm bozulma tehditlerini belirleyerek öne çıkarmak için yapılan tüm fiziksel analizler ve sayısal veriler aynı anda değerlendirilmiştir. Tezin beşinci kısmı olan öneriler bölümünde, sentez çalışmasından elde edilen veriler, fiziksel analizler ve tarihsel araştırmalar göz önüne alınarak Kurtuluş (Tatavla) Semti için yapısal, kullanım durumu ve dijitalleşme önerileri hazırlanmıştır. Tezin sonuç bölümü olan altıncı bölümde, Kurtuluş (Tatavla) Semti Kentsel Koruma Projesi'nin bütüncül koruma ilkeleri ile sağlıklaştırma, sürekli kullanım ile canlandırılma ve teknolojiye adapte edilerek geleceğe aktarma prensipleri ile hazırlandığı açıklanmıştır.
  • Öge
    Çoruh Vadisi'nde Tao-Klarjeti bölgesi) bir gürcü manastırı: Dörtkilise manastır kilisesi (Otkha Eklesia) ve ek yapılarının belgelenmesi ve koruma önerileri
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-02-26) Türkmen, Gizem ; Tanyeli, Gülsüm ; 502161205 ; Restorasyon ; Restoration
    Çoruh Vadisi'nde yapılan araştırma gezisinde bölgede Ortaçağ Manastır komplekslerinde koruma sorunlarının olduğu gözlenmiştir. Plan tipi, yapım sistemi ve taş işçiliği bakımından zengin yapıya sahip manastırlar araştırılmaya başlanmıştır. Artvin'de bulunan Dörtkilise Manastırı tez konusu olarak seçilmiştir. Tao Klardjeti olarak adlandırılan coğrafya, Anadolu'nun kuzeydoğusunda yer almakta olup 9-11. yüzyıllar arasında Gürcü Tao Klardjeti Krallığı hâkimiyeti altında kalmıştır. Gürcü Tao Klardjeti Krallığı'na başkentlik eden Artvin ili, Ardanuç ilçesi merkez olmak üzere çevre il ve ilçelerde manastırlar yapılarak coğrafya din, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel açıdan zenginleştirilmiştir. Günümüzde Çoruh Vadisi olarak adlandırılan Tao Klardjeti bölgesinin batısında yer alan manastırlardan biri olan Dörtkilise Manastırı'nın (Otkhta Eklesia) yapımı el yazmalarına ve kitabelere dayanılarak 10. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Dörtkilise Manastır Kilisesi ve ek yapıları Artvin ili, Yusufeli ilçesi, Tekkale Mahallesi'nde yer almaktadır. Manastır kompleksi dik bir arazide bir kısmı günümüze ulaşan çevre duvarlarıyla sınırlandırılmış olan bir alana oturmaktadır. Manastır kompleksi merkezinde kilise olmak üzere el yazmaları odası, yemekhane, oda 01, oda 02 ve üç adet şapelden oluşmaktadır. Kilisenin batısında el yazmaları odası, mutfak olduğu düşünülen oda 01, kiler olduğu düşünülen oda 02, kuzeybatısında yemekhane, güneydoğusunda bir adet şapel yer almaktadır. Djobadze'ye göre kilisenin 1 km kuzeyinde ve batı yamacında iki adet şapel bulunmaktadır. Kilise üç nefli bazilikal bir plan tipine sahiptir. Kilisenin dış cepheleri dolu kemer dizileriyle hareketlendirilmiştir. Kuzey ve güney cepheleri orta nefin yan neflerden yüksek olması nedeniyle iki kademelidir. El yazmaları odası kiliseye bitişik dikdörtgen planlı, payeler tarafından desteklenen beşik tonozlu kaba yonu taş örgüye sahip bir yapıdır. Yemekhane yapısı iki nefli dikdörtgen planlı, örtüsü günümüze ulaşamamış olan yapıdır. Mutfak olduğu düşünülen oda 01 yapısı dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülü olup kaba yonu taş örgüye sahiptir. Kiler olduğu düşünülen oda 02 yapısı dikdörtgen planlı, örtüsü günümüze ulaşmamış olan kaba yonu taş örgülü bir yapıdır. Oda 02 yapısının batı cephesi toprağa gömülü durumdadır. Mezar odası dikdörtgen planlı, iki katlı, bir kısmı günümüze ulaşmış beşik tonoz örtülü, kaba yonu taş ve tuğla malzemeyle almaşık düzende örülmüş olan bir yapıdır. Dörtkilise Manastırı'nın 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarından sonra terk edildiği tahmin edilmektedir. Yapının terk edilmesi sahipsizlik ve bakımsızlığa, arazi olarak dağlık bir bölgede bulunması heyelan gibi doğa olaylarına maruz kalmasına yol açmıştır. Heyelan sonucu yapının içine dolan toprak yığını yapı beden duvarlarında nem oluşumuna, kesit kayıplarına, örtü sistmeminde bitki oluşumlarına neden olmuştur. Zaman içerisinde çevre duvarları belirsizleşen yapının etrafında çevrede yaşayan halk tarafından meyve bahçeleri ve tarlalar oluşturulmuştur. Çoruh Vadisi'nde tez konusuyla benzerlik gösteren birçok yapı bulunmaktadır. Tez kapsamında yapıların sadece isimlerinden ve benzerliklerinden söz edilmiştir. Ancak tez konusu olan "Dörtkilise Manastırı"na plan yönüyle benzeyen manastırlar üzerinde daha detaylı durulmuştur. Yapının tarihçesi yapılan çalışmalardan referans alınarak oluşturulmuştur. Manastır yapılarının restitüsyon dönem çalışmaları sırasında yapılardaki izler, yazıtlar, tarihi fotoğraflar, manastıra dair yazılmış olan kaynaklar incelenmiştir. Kilise ve ek yapıların malzeme ve yapım teknikleri incelenerek dönem analizi yapılmıştır. Bu bağlamda iki dönem restitüsyon çalışılmıştır. 10. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen ilk dönem restitüsyonu kilise ve kilisenin güneydoğusunda bulunan şapelden oluşmaktadır. Kilisenin cephesindeki izler doğrultusunda orta nef ve yan nef kalkan duvarlarının yüksekliğinin günümüzdeki halinden daha alçak olduğu tespit edilmiştir. Orta nef beşik tonozunu destekleyen payelerin konumları ilk dönem restitüsyonunda günümüzdeki konumundan farklı çizilmiştir. İkinci dönem restitüsyonu 10.yy.ın ikinci yarısını kapsamaktadır. Bu dönemde kilise yüksekliği arttırılmış, iki adet haçvari payenin yeri değiştirilmiş ve yemekhane, oda 01, oda 02 yapıları eklenmiştir. Restorasyon önerisinde kilise ve ek yapılarının terk edilmesinden kaynaklanan sorunların çözümü için öneriler geliştirilmiştir. Çevre koşullarına doğrudan maruz kalan yapılarda gözlenen bozulmalara ilişkin konservasyon önerilerinde bulunulmuştur. Yapıların günümüzdeki haliyle geleceğe aktarılması için konservasyon ve bakım sürekliliğinin sağlanması ana ilke olarak belirlenmiştir. Yusufeli Barajı yapımıyla tehdit altında olan yapının kendini sergileyen müze olarak işlevlendirilmesi öngörülmüştür. Manastır kompleksinde çözülmesi gereken sorunlara yönelik müdahaleler öncelik sırasına göre aşamalara ayrılmıştır.Yapılarda gözlenen strüktürel problemlerin araştırılması, acil müdahale ile gereken kısımların askıya alınması, yapıdaki neme yönelik laboratuar ortamında malzeme testlerinin yapılması gerekmektedir. Kilisede bulunan freskler uygulama yapılırken koruma altına alınarak daha fazla zarar görmesi engellenmelidir. Manastır kompleksinin sürekli bakımı sağlanarak yapılarda gözlenecek bozulmalara uzman ekipler acil müdahale etmelidir. Manastır kompleksine ulaşım planlaması yapılmış, araziye ulaşım için ise ahşap gezi yolları tasarlanmıştır. Manastır kompleksinde müze ihtiyaçları doğrultusunda arazinin girişinde müze satış birimi ve helalar, yemekhane yapısının üzerine sökülebilir malzemeyle uygulanacak şekilde bir koruma çatısı önerilmiştir. Kilisenin özgün döşemesinin korunması için orta nef ve yan neflerde ahşap döşeme, yemekhane, el yazmaları odası, şapel, oda 01 ve oda 02 yapılarında bitki temizliği ve malzeme tamirleri yapılarak yapıların günümüzdeki haliyle korunması planlanmıştır.