LEE- Mimarlık Tarihi-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Konu "architectural history" ile LEE- Mimarlık Tarihi-Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeErken klasik dönem Osmanlı kroniklerinde Ayasofya anlatısının tarihsel değişimi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-05-28) Akdoğmuş, Sedat ; Ar, Bilge ; 502192102 ; Mimarlık TarihiBu çalışma, fetihten sonraki yaklaşık yarım asırlık zamanda, Ayasofya kavrayışlarını Osmanlı erken klasik dönem kronikleri bağlamında tartışmakta ve Ayasofya'nın mimari kavrayışının oluşum ve değişim süreçlerini analiz etmektedir. Ayasofya, yaklaşık bin yıl kilise olarak kullanıldıktan sonra 1453'te Osmanlı'nın İstanbul'u fethiyle birlikte, yeni bir kültürel ve siyasi bağlama dâhil olmuştur. Fetihten sonra mabed, yeni iktidar için anlamını mimari, siyasi ve dini açılardan büyük ölçüde korumuştur. Bu tarihten başlayarak eser, düşünsel ve biçimsel açılardan İslami imge ile yeniden inşa edilmiştir. Osmanlı'da Ayasofya ile ilgili Diegesis gibi 9. yüzyıl Bizans dönemi metinlerinin de etkisiyle mabedin farklı müellif ve aktörler tarafından benimsenen münferit kavrayışları ortaya konulmuştur. 15. yüzyılda Osmanlı erken klasik dönemiyle başlayan bu süreçte Ayasofya ile ilk fiziksel temas gerçekleşmiş ve sonrasında oluşan kavrayışlar, kronikler başta olmak üzere metinler aracılığıyla ifade edilmiştir. Yazıcıoğlu Ahmed Bîcan, Tursun Bey, Oruç Bey, İdrîs-i Bitlisî ve İbn Kemal'in kroniklerinin yanısıra Anonim Tevârih-i Âl-i Osman gibi metinleri temel alan araştırma, Ayasofya'nın Osmanlı tarih yazımındaki temsillerini mimari kavram ve yaklaşımlar bağlamında analiz etmektedir. Araştırmanın temel problemi şöyledir: Ayasofya, Osmanlı kroniklerinde mimari kavram ve yaklaşımlar vasıtasıyla nasıl tarihselleştirilir? Çalışmanın bağlamı, fütuhat anlayışıyla Ayasofya'nın Osmanlı ibadethanesine devşirilme sürecinde yapıya dair münferit kavrayışların açığa çıkmasıyla ilgilidir. Ayasofya anlatılarını geniş bir perspektifle değerlendirebilmek amacıyla fetih öncesi 15. yüzyıldaki bazı siyasi gelişmeler ve 1512-1603 aralığında yazılmış bazı önemli kronikler ve eserler çalışma bağlamına dâhil edilmiştir. Bu bağlamda Ayasofya algısının şekilllenmesinde yalnızca yöneticilerin politik tercihleri değil, aynı zamanda müelliflerin patronaj ilişkileri ve entelektüel pozisyonları da belirleyici olmuştur. Osmanlı Ayasofya'sı, Bizans döneminde üretilmiş efsanevi tarih anlatıları etkileşime girerek yeni bir form kazanmış ve Osmanlı tarih yazımında farklı bağlamlarda yeniden yorumlanmıştır. Kroniklerde binaya dair tasvir ve değerlendirmeler, doğrusal olmayan girift ilişkiler ağı içinde şekillenmiştir. Çalışma, üç odak noktası muhteva etmektedir. İlk olarak 15. yüzyıl Bizans ve Avrupa'sındaki Ayasofya kavrayışları üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda mabedin Katolik Avrupa ve Ortodoks Bizanslılar tarafından nasıl tanımladığı ortaya konulmaktadır. İstanbul'un fethine tanıklık eden Bizanlı tarihçilerin gözüyle Ayasofya anlatıları analiz edilmektedir. Fetihten önce ve sonra tarihçiliklerinin yanı sıra bürokrat, üst düzey yönetici, şair gibi çeşitli görevlerde bulunan Bizanslıların bakış açısıyla mabedin anlamı ve önemi ortaya konulmaktadır. Bununla birlikte fetih sonrası Avrupa'daki tarihçi ve mimarlar tarafından Ayasofya'nın tarihsel ve tasarımsal nasıl temsil edildiği ve dönemin inşa edilen mimari yapılarına etkisi ifade edilmektedir. Bu bilgiler ışığında Avrupa ve Osmanlı'da siyasi gelişmeler ve politik tercihlerin etkisiyle Ayasofya'ya karşı verilen sahiplik mücadelesi aktarılmaktadır. Çalışmanın ikinci odağı, Osmanlı'da fetih öncesi ve sonrasında Ayasofya'nın kavrayışının tarihsel gelişimini incelemektir. Bu bağlamda Osmanlı'nın fetih öncesi dönemden başlayarak İstanbul'u yeni imparatorluk başkenti ve Ayasofya'yı, bu başkentin dini merkezi yapma amacına ve bu yöndeki siyasi ve politik gelişim süreçlerine yer verilmektedir. Devamında Osmanlı kroniklerinde 1451-1512 tarihleri arasında Ayasofya'nın nasıl tarihselleştirildiği, içerik analizi yöntemiyle incelenmektedir. Bu bağlamda Osmanlı'da tarih metinlerinin üretim biçimi ve kaynakları, bu metinleri ortaya koyan müelliflerin patronaj ilişkilerinin kroniklerdeki Ayasofya kavrayışını nasıl şekillendirdiği üzerinde durulmaktadır. Ayrıca Ayasofya ile "boy ölçüşen" Fatih Cami gibi anıtsal yapıların müelliflerin algılarını nasıl değişime uğrattığı ve bu algı değişikliğinin kroniklere nasıl yansıdığı değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda 15. yüzyıldaki Ayasofya anlatılarının 16. yüzyıl tarihçilerinin kroniklerinde nasıl bir tarihsel değişime uğradığı tartışılmakta; farklı tarihsel dönemlerdeki anlatılar arasında ne tür benzerlik ve farklılıkların söz konusu olduğu üzerinde durulmaktadır. Çalışmanın üçüncü odağında erken klasik dönem kroniklerinde yer verilen Ayasofya'nın tanımı, tasviri, tarihselleştirilmesi gibi ortak anlatı konuları analiz edilmekte; Ayasofya banisi, mabedin ismi, mimarı, planı, malzemeleri, maliyeti, inşa süreci, mabed ile ilişkili kutsal şahsiyetler ve kutsal kitaplar gibi mimari kavram ve unsurlar merkeze alınarak bu temaların nasıl işlendiği açıklanmaktadır. Böylelikle ilgili temaların Osmanlı ve İslâm düşüncesine göre nasıl devşirildiği ortaya konulmaktadır.
-
Ögeİran'da modernizasyon, ulus inşası ve mimari araçsallaştırma (1848-1941)(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-20) Kahraman, Aras ; Gül, Mehmet Murat ; 502172101 ; Mimarlık TarihiXIX. yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyadaki sanayi dışı toplumların uluslaşma süreçlerinin makro ölçekteki benzerliklerinin aksine mezo ve mikro ölçekte birbirlerleriyle örtüşen ve ayrışan noktaları olmuştur. İran ulus-devletinin ulusal kimliğinin inşasındaki süreçte düşünsel boyutun yanısıra modernizasyon alanındaki girişimler de ulus inşası sürecini doğrudan etkiler. Batı Avrupa'da gerçekleşen uluslaşma sürecinin düşünsel ve maddi boyutunun birlikte ilerleyişinin aksine İran'daki benzer düşünsel-maddi birlikteliğinin olmayışından dolayı ülkenin ulus inşasının maddi boyutunu oluşturan modernizasyonun üstlendiği görev daha da çok önem kazanır. Bu maddi boyutun bileşenlerinden olan mimari/kentsel alandaki ürünler ulus inşasında öğretici, örgütleyici, tektipleştirici, yıkıcı ve parçalayıcı özellikleriyle otoriteler tarafından araçsallaştırılırlar. Bu meselenin İran ölçeğindeki çıktıları bu çalışmanın asıl varsayımını oluşturmaktadır. XVIII. yüzyıldan itibaren sanayi toplumlarında oluşmaya başlayan uluslaşma süreci yeni kulrulan ve kurulmakta olan ulus-devletler için "yönetimsellik" olarak nitelendirilen yeni sorunları beraberinde getirir. İktidarlar "yönetimsellik" sorununu modern araçlar ve kurumlar aracılığıyla çözebilmek için çözüm olarak gördükleri model yurttaşın inşasında, toplum üzerinde tektipleştirici, örgütleyici, biçimlendirici ve bütünleştirici uygulamalara başvururlar. Bu bakımdan mimari/kentsel ürünler bu uygulamaların sonuçlanmasında önemli görevler üstlenir. İran'da ulus inşasının ilk sürecinde veya Tabula-rasa'nın şekillenmesinde modern düşünsel zeminin oluşması ve modern araçların devreye girmesi XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde Kaçar devletinin girişimleriyle başlasa da mimari/kentsel alanda XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dördüncü Kaçar padişahı Nassıreddin Şah'ın döneminde belirgin belirtiler vermeye başlar. Nasıreddin Şah döneminde mimari/kentsel alanındaki değişim ve yenilikler kendisinin Batı Avrupa seyahatleri öncesi ve sonrasındaki süreçte devam eder. Bu dönemde bir çok modernizasyon girişimi doğrultusunda Tahran eski sınırlarına sığmadığından Nasıreddin Şah yönetimi 1867'deki törenle kentin büyütülmesine yönelik girişimde bulunur. Ülkeyi çağdaş Batı uygarlıklarına kavuşturmak ve küresel ticaret ekonomisine katmak doğrultusunda Tahran ve bir çok büyük şehrin geleneksel (çarşı, ulu cami ve bunları birleştiren meydanlar) dokusu değişir. Eğitim, sağlık, dini, askeri, ticari vb. modern işlevli binalar ve parklar devlet binalarıyla yanyana gelir. Modern işlevli yapılar ızgara kent planı örgütlenmesiyle yeni silüetine kavuşan meydanlarda birleşir. Hükümet, gerçekleştirdiği bütün bu girişimleri aynı zamanda siyasal meşruiyetin sağlanması yolunda büyük törenlerle araçsallaştırır. Nasıreddin Şah'ın siyasal meşruiyeti elde etme yolunda gerçekleştirdiği yenilikler aynı zamanda dönem Tahran'ının silüetini önemli derecede etkileyen Devlet Tekyesi ve Nasıriye Camii gibi büyük dini binalar aracılığıyla geleneksel/dini kültürün onayını alarak gerçekleşir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İran'da Batılı Aryanist oryantalistlerin söylemleri arkeolojik ve mimari kalıntılara taşındıktan sonra yüzyılın son çeyreğinde bu söylem İran'daki yerel Fars milliyetçilerinin de sık sık başvurdukları unsur olarak belirmeye başlar. Bu doğrultuda Fırsatüddevle-i Şirazi'nin Asâr-ı Ecem adlı eseri Fars milliyetçiliğinin arkeolojik/mimari alanındaki ilk eseri olur. 1906 yılında Meşrutiyet Harekatı ile birlikte kurulan Meclis-i Şura-i Milli, Fars milliyetçiliğinin fikri söylemini siyasal alana taşır. Sürekli sömürgeci ülkelerin doğrudan müdahalesine maruz kalan Kaçar devleti Birinci Dünya Savaşı esnasında giderek çözülmeye başlar. Fars milliyetçileri siyasal iktidarı ele geçirerek Aralık 1925 yılında Rıza Han'ın Rıza Şah olarak saltanat tahtına çıkmasıyla İran ulus-devletini kurarlar. Pehlevi devletinin kurulmasıyla ülkedeki kültürel politikalar ulus-devletin resmi ideolojisinin çizgisinde farklı boyuta girer. Hükümetin resmi ideolojisi olan Fars milliyetçiliği "Yüksek Aryan ırkının parçası olmak" yolunda eskiyi yıkarak yeni ulusun inşasınının arayışında bulunur. Kaçar döneminden kalan mimari/kentsel ürünler dahil somut olan ve olmayan kültürel varlıklar imha edilir. Hükümetin resmi yayın organlarının propagandalarının yanı sıra hükümete bağlı Encümen-i Asâr-ı Milli çok sayıda yerel ve yabancı Aryanist oryantalistlerin çabalarıyla kültürel ve mimari/kentsel alanda önemli girişimlerde bulunur. Firdevsi kongresi, Firdevsi anıt-mezarının inşası ve Fars tarihi şahsiyetlerinin yüceltilmesi Encümen-i Asâr-ı Milli'nin girişimiyle gerçekleşir. Pehlevi döneminde "antik İran'ı yüceltme" girişimleri dönemin dergileri, gazeteleri ve bütün yayın organlarının ortak çabası olur. Arkaik İran'ı canlandırmak dönemin farklı kültürel mecralarında gerçekleştiği gibi mimari/kentsel alanda da hızla devam eder. Tahran'daki bir çok resmi devlet yapısı Ahamenid-Sasani canlandırmacı üslubuyla kısa sürede kentin silüetini değiştirir. Bu yapıların yanısıra Rıza Şah'ın 1933 yılındaki Nazi Almanyası'na yakınlaşması ülke genelinde Alman mühendislerinin istihdamı ve Nazi Almanyası mimari kültürünün yaygınlaşmasıyla sonuçlanır. Köprüler, fabrikalar, barajlar, demiryolları, tren stasyonları ve bir çok modern işlevli yapılar merkezden yönetilen hükümetin meşruiyetinin sağlanılmasında büyük propaganda unsurları olarak araçsallaştırılır. Bu eserler hükümetin egemenlik simgeleri olarak ülkenin farklı noktalarında belirmeye başalar. Mimari/kentsel alandaki bütün projeler Pehlevi hükümetinin kültür politikacılarının ideolojik görüşüne göre inşa edilir.
-
ÖgeOsmanlı estetizmi ve Aşiyan(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-04) Demirgüç, Ufuk ; Kuban Tokgöz, Zeynep ; 502092110 ; Mimarlık TarihiBu tez, Osmanlı modernleşmesinin edebiyattaki öncü isimlerinden Tevfik Fikret'in (1867-1915) kendisinin tasarladığı, tamamlandığı 1906 yılından 1915'e kadar ailesi ile yaşadığı ve Aşiyan olarak adlandırdığı evi üzerinedir. Tevfik Fikret'in evi üzerine yapılan inceleme, evin kendisi hakkında bilgi üretirken yüzyıl dönümü Osmanlı kültürel seçkinlerinin yeni yaşam ortamı arayışlarındaki yönelişler ile son dönem Osmanlı toplumunun ev kavrayışındaki değişimin bir yönü araştırılmaktadır. Tevfik Fikret, edebiyatı ve kendisi hakkında çok çalışma yapılmış ve hala yapılan edebiyatçılardan birisidir. Tevfik Fikret'in evi hakkında yapılmış ayrıntılı bir çalışma ise bulunmamaktadır. Doktora çalışmasında, Fikret'in evi, mevcut durumu, eşyaları, Fikret zamanında çekilmiş az sayıdaki fotoğraf ve onun hakkındaki anılar desteğiyle tarihsel bağlam ile kültürel referansları dikkate alınarak disiplinlerarası bir yaklaşımla değerlendirilmektedir. Aşiyan, İstanbul kent merkezinden uzak bir yerde; Rumelihisarı, Kayalar mevkiinde Boğaziçi ve Anadolu kıyılarına hâkim bir yamaç üzerinde inşa edilmiştir. İnşaatı 1905'te başlamış ve 1906'da tamamlanmıştır. Eve, Fikret'in ölümünden sonra bazı kısımlarını kiraya vermek üzere eşi Nazime Hanım tarafından ekler yaptırılmıştır. Tevfik Fikret'in yaşadığı dönemde çekilmiş az sayıdaki fotoğraf ve evdeki bazı izler yapıdaki değişikliklerin kısmen görülebilmesine imkân vermektedir. Ev, 1945 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Aşiyan, kâgir bodrum kat üzerinde iki katı ahşap olan üç katlı bir evdir. Bahçedeki eğim, evin oturduğu alanda düzenlenmiş ve eğimi kesen bir istinat duvarı ile evin düz bir zemine oturması sağlanmıştır. Bodrum katta servis mekânları ve yemek salonu bulunur. Zemin katta şairin edebi toplantılarına ev sahipliği yapan salon, günlük bir oturma odası ve merdiven holünün arka kısmında diğer odalar yer alır. Üst katta yatak odası ve Fikret'in çalışma odası yer alır. Salon ve çalışma odasının mekân kurgusu Arts and Crafts (Sanatlar ve Zanaatlar) mimarlığından izler taşır. Fikret, bu mekânları kendi yaşam deneyimine uygun biçimde tasarlamıştır. Evin cephelerinde yine İngiltere kökenli mimari unsurlar yer almaktadır. Bahçe kapısından girildiğinde karşılaşılan büyük taş duvar evin dikkat çekici unsurudur. Taş duvar, Fikret'in "Sokrates Penceresi" olarak adlandırdığı pencerenin çevresindeki taşlar ile birleşerek onun yer ile ilişkisini güçlendirir. Doğal nitelikleri korunarak düzenlenmiş bahçede yerindeki bir kaya çevresine yapılmış havuz ve bahçedeki taş mobilyalar Fikret'in kayalara duyduğu ilginin işaretleri olduğu kadar evin ve bahçenin bütünlüklü algılanmasına destek olurlar. Evin mekân kurgusu ve cephelerindeki unsurlarda İngiltere kökenli hareketlerin izler görülürken bunlar Fikret'in yaşam dünyası hakkında da bilgi vermektedir. Fikret'in ev eşyalarında ise İngiltere kökenli Estetik Hareket'in izleri görülür. İngiltere'de 19. yüzyılda toplumsal dönüşümlerle beraber davranış biçimleri, kıyafetten konuta ve tasarıma, tefrişten kentsel düzenlemeye uzanan bir alanda yerel ve gelenekselden uzaklaşan, yeni yaşam biçimlerine kendini açan orta sınıf seçkinleri, Romantizm doğrultusunda edebi bir tavır olarak başlayan Estetizm'i, fiziksel görünürlüğü olan bir "Hareket"e dönüştürmüşlerdir. İngiltere'de 19. yüzyılın ikinci yarısında, hemen hemen eş zamanlı gelişen Estetik Hareket ve Arts and Crafts akımlarının en önemli katkıları içmekâna ve dekoratif sanatlara olan etkidir. Edebiyat, resim, heykel gibi güzel sanatlardan içmekân tasarımı, gündelik yaşamın nesnelerine kadar etki eden bu değişimler, endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan üst ve orta sınıflar için yeni yaşam biçimleri getirmiştir. Özellikle sanatçıların evleri ve yaşam biçimleri orta sınıfın estetik beğenisi üzerinde etkili olmuştur. 1896-1901 arasında Tevfik Fikret'in yayın yönetmenliğini üstlendiği dönemde Servet-i Fünûn dergisi çevresinde toplanan edebiyatçılar, edebi başlangıcı Fransa'da olan Estetizm'in temel sloganı haline dönüşmüş "Sanat, sanat içindir" görüşünü desteklemiştir. Şiiri "lisân-ı rûh" kabul ettiğini söyleyen Fikret için ev kavramı, yaşanılan mekânın ötesine işaret eder. Ev, Fikret için, deneyimleri, kişiliği ve dünya algısı ile bütünleşen şiirsel imgelerle yüklüdür. Aşiyan, bu şiirsel imgelerin fiziki tezahürüdür. Evinin şiirselliği imgelerle tasarlamasından kaynaklanır. Evinin tasarımını üstlenen şair, mimari unsurların işlevlerinin ötesinde onların anlam yüklenmesini sağlar, imgelerini mimarlığa taşır. Geleneksel konut niteliklerinden uzaklaşan yapısıyla Aşiyan, modernleşen Osmanlı'daki konut örneklerinden birini sergilediği gibi modernleşen toplumdaki bir modernleştirici aktörün kendi seçimlerini yansıtması açısından da dikkate değer veriler sunmaktadır. Fikret'in bütüncül sanatçı kişiliğini anlamak açısından kendisinin tasarladığı, tefriş ettiği evi ona dair portreyi tamamlar niteliktedir. Edebiyattaki modernleşmeye katkısı evinin mimarisinde de kendini gösterir. Batılı unsurları ve kendi yaşam dünyasını estetik bir duyarlılıkla olağan bir şekilde birleştirmiş olması onun Osmanlı Estetizmi'nin bir aktörü olarak tanımlanmasına imkân verir. Aşiyan, mimarisi, mekân organizasyonu, dekorasyonu, eşyaları ve bahçesi ile bir bütün olarak Osmanlı modernleşmesinin bir yönünü ortaya koymakta ve yüzyıl dönümü İstanbulu'nda Osmanlı Estetizmi'nin mimari bir örneğini sergilemektedir. "Osmanlı Estetizmi ve Aşiyan" başlığını taşıyan tez ile biri diğerini kapsayan iki konuda sonuçlara ulaşılmıştır. İlk sonuç, Fikret'in edebiyat alanındaki modernleştirici etkileri ile kendi tasarladığı evi Aşiyan'ın bir bütün olarak görülmesine imkân yaratma çabasıdır. Aşiyan, fiziki bir varlık olarak Fikret'teki estetizmi ortaya koymakta ve yüzyıl dönümü kültürel seçkinlerinin yaşam ortamlarındaki değişime bir örnek sergilemektedir. İkinci sonuç ise Osmanlı modernleşmesi içerisindeki bir yaklaşıma, "Osmanlı Estetizmi"nin tanımlanmasına olan katkıdır. Aşiyan, henüz tekil bir örnek olarak dursa da hem sahibinin kimliği hem de evin ve bahçenin tasarımındaki nitelikler, iç mekân ve ev eşyalarındaki seçimler ile Osmanlı Estetizmi'nin görünürlüğüne güçlü bir katkı sağlamıştır.