Sustainable Development Goal "Goal 4: Quality Education" ile 'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1773’ten 2023’e İTÜ tarihi : 1773-1909 dönemi mühendislik ve mimarlığın gelişimi(İTÜ Yayınevi, 2023) İTÜ Yayınevi ; Kaçar, Mustafa ; Aysal Cin, U. Duyguİstanbul Teknik Üniversitesi’nin 250 yıllık bilimsel eğitim ve teknik atılım serüveninin gelişiminin incelenmesi, mühendislikten mimarlığa birçok alanda ülkemizin bilimler ve kurumlar tarihinin oluşum süreci hakkında değerli veriler sunması bakımından önemlidir. İTÜ’nün köklü geçmişi, ayrıca geleceği dönüştürme yolunda yapılacak hamlelerin de ilham kaynağıdır. Uzman isimlerin, “İTÜ Tarihi”nin farklı boyutlarını irdelediği bu çok disiplinli çalışma, deniz kıyısında geometri dersi verilen bir Hendesehane’nin, dünya çapında bir teknik üniversiteye dönüşme hikâyesini, bilimsel veriler ışığında okurun ilgisine sunmayı hedefliyor. Titiz bir çalışmanın ürünü olan bu hacimli eserin ilk cildi, 18. yüzyıldan başlayarak mimarlık ve mühendislik faaliyetlerinin teşekkül sürecinin sosyal arka planını ele almakla birlikte, teknik gelişimin mimarı olan önemli isimlerin faaliyetlerini de odağına alarak, askerî modernizasyon ve mühendislik eğitimine yönelik adımların tarihini detaylı şekilde ortaya koyuyor.
-
Öge1773’ten 2023’e İTÜ tarihi : 1909-1944 dönemi mühendislik ve mimarlığın değişimi(İTÜ Yayınevi, 2023) İTÜ Yayınevi ; Aysal Cin, U. Duygu ; Koşucu, Mehmet Melihİstanbul Teknik Üniversitesi’nin 250 yıllık bilimsel eğitim ve teknik atılım serüveninin gelişiminin incelenmesi, mühendislikten mimarlığa birçok alanda ülkemizin bilimler ve kurumlar tarihinin oluşum süreci hakkında değerli veriler sunması bakımından önemlidir. İTÜ’nün köklü geçmişi, ayrıca geleceği dönüştürme yolunda yapılacak hamlelerin ilham kaynağıdır. Uzman isimlerin, “İTÜ Tarihi”nin farklı boyutlarını irdelediği bu çok disiplinli çalışmanın ikinci cildi, Mühendis Mekteb-i Âlîsi ve Yüksek Mühendis Mektebi yıllarını merkezine alarak, Türkiye’nin imarı ve kalkınması yolunda atılan adımların arkasındaki beyinlerin yetiştirilmesi için gösterilen çabaların bilimsel ve somut veriler ışığında mercek altına alındığı özgün bir tarihsel çalışmayı içeriyor. Değişen dünya karşısında, değişen bilimsel ve teknik imkânlara adapte olma yolundaki atılımların irdelendiği bu kitap, alanında öncü laboratuvarların kurulmasından, Türkiye’nin ilk kadın mühendislerinin yetişme serüvenine kadar mühendislik tarihimizin pek çok kilometre taşına ışık tutuyor.
-
Öge1773’ten 2023’e İTÜ tarihi : 1944-2023 dönemi fakülteler, enstitüler ve yüksekokullar ile İTÜ'nün dönüşümü(İTÜ Yayınevi, 2023) İTÜ Yayınevi ; Güçlü, Yavuz Selim ; Akçeken, Ebru ; Çelikbaş, Sema ; Türk, Yavuzİstanbul Teknik Üniversitesi’nin 250 yıllık bilimsel eğitim ve teknik gelişiminin incelenmesi, mühendislikten mimarlığa birçok alanda ülkemizin bilimler ve kurumlar tarihinin oluşum süreci hakkında değerli veriler sunması bakımından önemlidir. İTÜ’nün köklü geçmişi, ayrıca geleceği dönüştürme yolunda yapılacak hamlelerin ilham kaynağıdır. “İTÜ Tarihi”nin farklı boyutlarının ele alındığı bu üç ciltlik çalışmanın son cildinde, 1944 yılında modern anlamda bir “akademi”ye dönüşmesiyle birlikte İstanbul Teknik Üniversitesi’nin geçirdiği dönüşüm, büyük oranda fakülteler üzerinden ele alınmaktadır. Değişen bilimsel paradigmaya paralel olarak yaşanan dönüşümle birlikte, İTÜ’nün birçok alanda gerçekleştirdiği bilimsel çalışmalar hem akademiye hem de iş dünyasına yol gösterici nitelikte olmuştur.
-
Öge19. yüzyıl tarihi demiryolu binalarında yapısal malzeme ve yapım teknolojilerinin deprem performansına etkisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-25) Küçükayan, Sena Merve ; Çelik, Oğuz Cem ; 502211513 ; Çevre Kontrolü ve Yapı TeknolojisiBu tez çalışması, Osmanlı Devleti döneminde inşa edilen tarihi demiryolu hatları ve demiryolu yapılarını, yapısal ve mimari özellikleri ile birlikte deprem performanslarını içermektedir. İlk olarak, Osmanlı'da önemli demiryolu ağları olan İzmir-Aydın, Rumeli, Anadolu, Bağdat ve Hicaz demiryolu hatları ve güzergâhları detaylıca araştırılmış ve bu güzergâhların oluşmasında göz önünde bulundurulan durumlar incelenmiştir. Demiryolu duraklarının konumu belirlenirken, stratejik önemleri, doğal kaynaklar ile ilişkisi, ekonomik katkısı, ticaretin gelişebilmesi ve şehir merkezlerine olan yakınlığı gibi durumlar etkili olmuştur. İncelenen tarihi demiryolu projeleri, devletin modernleşme ve kalkınma sürecinin bir parçası olarak başlasa da zamanla ekomomik durumlardan ötürü yabancı yatırım ve alanında uzman mimar ve mühendislerin katksısı ile gelişmiştir. İnşa edilen demiryolu hatları ile birlikte Osmanlı Devleti'nin iç ve dış ticareti gelişmiş, zamanla hatların genişlemesi ile birlikte farklı bölgeler birbirlerine bağlanmıştır. Yabancı şirketlerin katkısı ve kullanılan yapım teknikleri de demiryolu hatlarının gelişmesi sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Demiryolu yapılarında sıkça görülen, ancak günümüzde yaygın olmayan perçin teknolojisi ile birlikte çelik yapılar strüktürel açıdan incelenmiştir. Yığma, ahşap ve çelik yapı malzemeleri ile taşıyıcı ve çatı sistemleri hakında da detaylı bir şekilde inceleme yapılmıştır. Son olarak, tarihi demiryolu garlarının ve istasyonlarının zaman içerisinde yaşanan depremler sonrasında performansları analiz edilmiş ve meydana gelen hasar boyutları ele alınmıştır. Bu kapsamda, demiryolu yapılarının ciddi oranda etkilendiği iki deprem olan 10 Temmuz 1894 İstanbul depremi (~M 7.0) ve 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri (Mw 7.9 ve 7.8) ele alınarak farklı bölgelerde yer alan istasyon yapılarının nasıl etkilendiği detaylandırılmıştır. Yapılan analizler ile birlikte, tarihi demiryolu yapılarının gelecek kuşaklara güvenle aktarılabilmesi için kapsamlı olarak yapısal bakımdan incelenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Demiryolu yapılarının incelenmesi, bir yandan ait olduğu dönemin teknolojisini ve mühendislik başarısı ile birlikte yapıların nasıl inşa edildiğini, kullanılan malzemeleri, uygulanan tekniklerini ve dönemin koşullarını göstermektedir. Sonuç olarak bu çalışma, demiryolu yapılarınının detaylı bir şekilde incelenerek yapısal sistemlerinin anlaşılmasını ve tarihi demiryolu yapılarının korunması ve güçlendirilmesi için önemli kararların alınmasına yönelik öneriler sunmaya yöneliktir. Tarihi demiryolu yapılarının yapısal özelliklerini ve depremlere dayanıklılığını anlamak, tarihi mirasın gelecek nesillere aktarılabilmesi için önemli bir süreçtir. Çalışmanın, tarihi demiryolu yapılarının yapısal ve mimari değerini anlamak ve korunmasını isteyen uzmanlar, tarihçiler, mimarlar ve mühendisler için yol gösteren bir kaynak olması hedeflenmektedir.
-
Öge2nd International Graduate Research Symposium: IGRS’23 e-abstract book: May 16-18, 2023, İTÜ, Istanbul, Türkiye(İTÜ Yayınevi, 2023) Graduate School ; Öztopal, Ahmet ; Apaydın, Sena Çağla ; Yıldız Ataş, Burcu ; Kulga, Burak ; Subaşı, Abdussamet ; Şahin, Ahmet DuranInternational Graduate Research Symposium – IGRS’23 is an interdisciplinary and multidisciplinary event organized by the Graduate School of Istanbul Technical University (ITU) for the second time. IGRS’23 has been organized as a virtual symposium. Over 400 manuscripts had been loaded to the system and got chance to be in the IGRS program. ITU, celebrating the 250th anniversary, is one of the oldest technical universities in the world and the first technical university in Türkiye, is identified with its engineering and architectural education. And now its time to identify ITU with its graduates based on high level graduate education.
-
Öge3B nokta bulutlarının derin öğrenme yöntemiyle semantik segmentasyonu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-02-11) Beşiktepe, Mert ; Güner, Caner ; 501181657 ; Geomatik MühendisliğiÜç boyutlu (3B) kent modelleri, kentsel alanlarda yaşanabilecek değişimlerin 3B olarak izlenmesi, kent çevre ilişkisinin modellenmesi ve kentsel simülasyon uygulamaları için altyapı sağlayarak mekansal planlama çalışmaları için veri temelli karar verme süreçlerinin geliştirilmesine olanak tanımaktadır. Söz konusu modelleri geliştirilmesi için; detay düzeyi uygulama amaçlarına bağlı olarak değişen, yüksek doğruluklu, güncel ve büyük miktarda 3B mekansal bilgiye gereksinim duyulmaktadır. Lazer tarama, görüntüleme ve yer gözlem uyduları gibi veri elde etme teknikleri ile fotogrametri ve bilgisayarlı görü alanlarındaki veri değerlendirme yöntemlerine ilişkin yaşanan gelişmeler 3B mekansal bilginin nokta bulutu biçiminde doğrudan ölçme ile ya da başka veri kaynaklarından türetme yolu ile üretilmesine olanak sağlamıştır. 3B nokta bulutları günümüzde klasik kullanım alanları olan ölçme ve planlama çalışmaları haricinde robotik, otonom mobilite, 3B modelleme ve dijital ikiz oluşturma gibi yüksek teknolojili ve katma değerli uygulamalara olanak tanımaktadır. Kent ölçeğinde ve yüksek çözünürlüklü bu veri kaynağının klasik yaklaşımlarla yönetilmesi ve işlenmesi pek mümkün olamamaktadır. Öte yandan derin öğrenme yaklaşımları büyük veriden modern hesaplama donanımları kullanılarak derin yapay sinir ağlarının eğitilmesini sağlayacak bir paradigma değişimi getirmiştir. Derin öğrenme sayesinde sınıflandırma, nesne yakalama ve segmentasyon görevlerinin veri işlem süreçlerinin otomasyonu amacıyla yerine getirilmesi için geçmişe nazaran çok daha güçlü çözümler elde edilebilir hale gelmiştir. Bu çalışmada, 3B nokta bulutlarından derin öğrenme alanının gelişimi incelenmiş, bu modelleri kıyaslamada kullanılabilecek değerlendirme ölçütleri, araştırma grupları tarafından kabul görmüş açık veri setleri, 3B nokta bulutlarını işlemek için mevcut açık kaynaklı derin öğrenme yazılım kütüphanesi, performans yarışmaları tanıtılmıştır. 3B nokta bulutlarının semantik segmentasyonu için yararlanılabilecek modern bulut bilişim olanakları araştırılmıştır. Eğitim sürecini yürütmek için gereksinimler belirlenmiş ve çözüm önerileri geliştirilmiştir. Bulut bilişim imkanları kullanılarak derin öğrenme için oluşturulan bir geliştirme ortamında bir segmentasyon modelinin eğitim ve test süreci uygulama olarak gerçekleştirilmiştir. Yapılan literatür taraması ve yürütülen derin öğrenme ağının eğitimi süreci sonucunda 3B nokta bulutlarından derin öğrenme çalışmalarında 3B şehir modelleme ve diğer pek çok farklı uygulama alanının 3B uzamsal veri gereksinimini gerçek zamanlı olarak dahi karşılayabilecek çözümler geliştirildiği görülmüştür. Bu çözümlerden yararlanmak için ise yüksek performanslı hesaplama donanımlarına erişime ve açık kaynaklı derin öğrenme yazılım kütüphaneleri ile 3B nokta bulutundan derin öğrenme çalışmalarında geliştirilen yazılımlardan oluşan bir dizi teknolojiyi uyumlu biçimde bir araya getirme becerisine sahip olunması gerektiği görülmüştür.
-
Öge3rd International Graduate Research Symposium: IGRS’24 e-abstract book: May 8-10, 2024 İTÜ, Istanbul, Türkiye(İTÜ Yayınevi, 2024) Graduate School ; Öztopal, Ahmet ; Giray, Görkem ; Apaydın, Sena Çağla ; Subaşı, Abdussamet ; Turhan Sel , Fatma ; Şahin, Ahmet DuranInternational Graduate Research Symposium – IGRS’24 is an interdisciplinary and multidisciplinary event organized by the Graduate School of Istanbul Technical University (ITU) for the third time. IGRS’24 has been organized as a hybrid symposium; with a participation of both virtual and face-to-face. Over 600 manuscripts had been loaded to the system and got chance to be in the IGRS program. ITU, celebrating the 250th anniversary, is one of the oldest technical universities in the world and the first technical university in Türkiye, is identified with its engineering and architectural education.
-
ÖgeA computable vitality: Kenzo Tange's architectural system(Graduate School, 2024-09-12) Berber Tolunay, Cansu ; Özkar, Mine ; 502112014 ; Architectural DesignKenzo Tange's methodology of vitality as a design tool is explored in depth in this study. Tange, a leading figure in the Metabolist movement, revolutionized urban design with his visionary plans, develops a design methodology by referencing information derived from city flows. Tange perceived cities as living organisms that required continuous nurturing through vital elements to thrive. His approach deeply considered the dynamics of different movement types in city, proposing architectural solutions that would not only accommodate but actively promote the growth and expansion of urban planning. Tange's approach to understanding urban dynamics involves conducting flow analyses of the existing traffic system, which define the movements within and outside the city. Tange's use of movement as a regulatory and form-giving tool is explored which draws upon original research from the Harvard University Kenzo Tange archive, especially the Skopje Project. It posits that the repetitive, cyclic nature of pedestrian and vehicle movement is not just a characteristic of urban life but a driving force behind urban design. This approach underscores the Metabolist focus on cities as dynamic, living entities that continually evolve and adapt to ensure their vitality and sustainability. In his proposals, Tange introduced innovative structures that catalyzed urban movement, thereby ensuring the development of functional spaces within the city fabric. Tange determines that the intersection of different movements will create transitional areas and generate creative forms, not through design speculation but through analysis. Archive research shows how the process serve as primary data in the design process and how the analyzed dynamics of the city and Tange's reading of the city and its dynamics play a central role in formulating these movements. Tange layers movement vertically and then relates each layer horizontally to maintain fluidity. The productivity of this concept in urban design lies in the layering of movement and transmitting it through different forms and spatializations within its flow. Kenzo Tange's use of symbols in his urban design for Skopje represents a sophisticated method of encoding the dynamic processes of urban growth and change. By employing basic geometric shapes like triangles, circles, and lines, Tange developed a visual language that mapped out not only the physical infrastructure of the city but also the flow and movement within its urban space. These shapes were thoughtfully selected, with each carrying specific meanings that contribute to a deeper understanding of the urban landscape. xxiv Tange's integration of these symbols into his urban planning diagrams provided a clear and systematic depiction of how various elements of the city interact and function together. Focusing instead on creating a urban system capable of adapting to growth and change, the diagrams function as a rule system that guides the development and transformation of the city, ensuring that each component, communication space— a road, building, or public space—plays an effective role in the overall urban fabric. This method showcases Tange's visionary approach to urban planning, where symbolism and functionality converge to foster a cohesive and adaptable urban environment. Tange's work bridges Eastern and Western thought, particularly the notion of "vitality" in architecture. Tange's approach goes beyond aesthetic considerations, involving human movement and experience. While his methods may seem abstract through today's computational lens, they were operating like a coding system despite not being recognized as such. Tange's urban analysis, relational studies, and systemic observations contributed significantly to the development of architecture and systems thinking, offering a precursor to modern computational design approaches.
-
ÖgeA framework for the embodiment of empathy in design education: Exploring empathic perspective-taking of design teachers in design conversations(Graduate School, 2024-07-27) Efilti, Pelin ; Gelmez, Koray ; 502182908 ; Industrial Product DesignThe sophisticated and multi-layered phenomenon of empathy has become an essential aspect of design research and design practice. However, the connections of this phenomenon with design education are indirect and ambiguous as well as have not yet been clarified. Thus, the dispersed nature of empathy in design education invites us to explore and address this phenomenon with the context of both conceptual and practical research objectives. This thesis study is prepared in regard to three phases going deeper considering research objectives that are addressed under four different studies. The first phase (scanning horizon) focuses on a systematic identification and analysis of the relevant literature overlapping design education and the concept of empathy. Under this phase, two preliminary studies based on systematic literature review are conducted to map the dimensions of empathy in design education (Chapter 2) and to reveal the impacts on design learning and teaching (Chapter 3). The second phase (deep diving) based on a participant observation study addresses how empathy is embodied in the design studio, so explore the empathic indicators embedded in design conversations (Chapter 4). Lastly, the third phase (mining together) based on a pedagogical probe study centres upon the underlying motives behind empathic perspective-taking of design teachers during design conversations (Chapter 5). In the first study (Chapter 2), a systematic scoping review study is adopted as a technique to map the field of interest. The dataset is analysed via qualitative content analysis method to uncover and map the hidden dimensions of empathy in design education. The analysis reveals three dimensions of empathy, such as educational interventions, aspects and contexts of empathy. Educational interventions are the implementations applied or discussed in the articles with special attention to the learning and teaching activities, connecting with empathy. The aspects of empathy are the materialisation of empathy with specific educational purposes. Finally, the context of empathy represents the distinctive contexts in which learning takes place, induced by empathy. These interwoven dimensions help us to generate an integrative framework of the relevant literature. Based on this integrative framework, particular implications are proposed, such as research-based implications for design education researchers, pedagogical implications for design teachers and institutional implications for decision-makers. This chapter entitled "Mapping three dimensions of empathy in design education: Educational interventions, aspects and contexts" is published in the journal Art, Design & Communication in Higher Education. It is understood that empathy considerably transforms learning processes and teaching activities. Thus, aiming to explore and discuss the impacts of empathy on learning and teaching in the relevant design education literature, the systematic scoping review study is analysed thematically the second study (Chapter 3). Eight themes appear in this study, such as cognitive, affective, interactive, collaborative, operative, perceptive, formative and connective impacts. All these impacts are mostly in relation to design learning; however, the impacts of empathy on teaching activities are relatively limited. Within the context of this study, the research gaps for further studies are also addressed, as well as methodological and pedagogical implications are presented. This chapter entitled "A deep dive into the impacts of empathy on design learning and teaching" is published in the International Journal of Technology and Design Education. The first phase (scanning horizon) helps to scan the relevant literature intensively and unfold the implicit nature of empathy by uncovering the dimensions of empathy in design education and its impacts on design learning and teaching. These studies also illustrate particular research gaps in the relevant literature underlining the less-concentration on in-studio interactions between design teachers and learners as well as the development of empathic ways of teaching. In the following study (Chapter 4), empathy is addressed as an embodied happening in design studio conversations between design teachers and students. In this study, empathy embedded in design studio conversations is highly associated with perspective-taking of design teachers to ensure empathic understanding with design students. In participant observation studies conducted at two universities in Finland and Türkiye how design teachers take the perspective of other agencies and what deliveries are utilised for empathic perspective-taking are traced. The findings of the ethnographic content analysis show that design teachers take the perspectives of both human and non-human agencies during design conversations, such as design students, users, and materials. Moreover, they utilise discursive and performative deliveries, which lead to the identification of design teachers with these agencies. It is understood that design teachers' perspective-taking of design students during design conversations has particular effects on enhancing the learning experiences. Moreover, perspective-taking of design teachers towards users and materials help students to observe and understand the implications of design. This chapter entitled "Eliciting empathy embedded in design conversations: Empathic perspective-taking of design teachers towards design students, users and materials" is published in the International Journal of Art and Design Education. This second phase (deep diving), which is the core study of this thesis, dives deeply into design studio education and teaching activities, starting from the embodiment of the empathy phenomenon. Design conversations are focused, which are the backbone interactions in the design studio. This study exploring the implicit nature of design conversation is an initial step to frame the empathic approaches of design teachers. Aiming to develop an in-depth understanding specific to empathic approaches of design teachers in design conversations, in the last study (Chapter 5), empathic perspective-taking phenomenon in design teaching is addressed. To dig into the motives of design teachers behind empathic perspective-taking in design conversations, a pedagogical probe study based on self-documentation and reflection on design teaching approaches is conducted with the participation of design teachers and supporting teaching staff. A directed approach to qualitative content analysis is used for the data analysis in this study to explore the underlying motives behind perspective-taking. There appear distinctive intentions of design teachers cultivated from personal motivations that have potential impacts on learning processes. This chapter is an in-review process in an international peer-reviewed journal. The third phase (mining together) helps to expand the knowledge around empathic perspective-taking and presents it in all its aspects via a participatory approach. As an empathic approach, allocentric perspective-taking of design teachers in design conversations can serve for the designerly way of thinking and enhancement of learning activities, the motivation and inspiration of design students particularly. In conclusion, both conceptual and practical implications of this thesis are discussed. The conceptualization of design teachers' perspective-taking as an empathic action in design conversations is addressed through the synthesis of the findings. It is understood that design teachers may face multiple traps to fall on the way of taking a perspective in design conversations. Moreover, the development of practical pedagogical tools and exercises at personal, collective and institutional levels are encouraged. Via new pedagogical tools, design teachers and supporting teaching staff can raise their own awareness, ensure their well-being, reflect each other and become empowered in a pedagogical sense. This thesis can be taken as an attempt to bring a new perspective and pedagogical approach to design studio conversations in the quest of empathic design education. Raising awareness of design teachers in this context can make it possible for the development of empathic design teachers and teaching approaches. By this way, more empathic interactions in the design studio education can be established.
-
ÖgeA hybrid deep learning metaheuristic model for diagnosis of diabetic retinopathy(Graduate School, 2022-10-17) Gürcan, Ömer Faruk ; Beyca, Ömer Faruk ; 507142109 ; Industrial EngineeringDiabetes is a disease that results in an increase in blood sugar due to the pancreas not producing enough insulin, insufficient effect of the produced insulin, or ineffective use of insulin. According to the International Diabetes Federation 2021 report, approximately 537 million adults aged between 20 and 79 live with diabetes worldwide. It is estimated that the number of people with diabetes will increase to 643 million in 2030 and 783 million in 2045. Diabetic retinopathy (DR) is an eye condition that can cause vision loss, irrecoverable visual deterioration, and blindness in people with diabetes. Today, it is one of the leading diseases that cause blindness. Anyone with any diabetes can become a DR. In ophthalmology, type 2 diabetes can lead to DR if left untreated for more than five years. Diabetes-related high blood sugar leads to DR. Over time, having too much sugar in the blood damages the retina. The deterioration of this disease in the eye begins when sugar blocks the capillaries leading to the retina, causing fluid leakage or bleeding at a later stage. The eye produces new vessels to compensate for the blocked vessels, but these newly formed vessels often do not work well and can bleed or leak easily. DR can lead to other serious eye conditions. For example, about one in 15 people with diabetes develop diabetic macular edema over time. DR can lead to the formation of abnormal blood vessels in the retina and prevent fluid from leaving the eye. That causes a type of glaucoma. It is crucial for people with diabetes to have a comprehensive eye examination at least once a year. Follow-up of diabetes; factors such as staying physically active, eating a healthy diet, and using medications regularly can stop the damage to the eye and help prevent or delay vision loss. Some risk factors increase the development of DR, such as pregnancy, uncontrolled diabetes, smoking addiction, hypertension, and high cholesterol. In addition to being detected by magnifying the pupil in eye examination, DR is also diagnosed with the help of image processing techniques. It is common to use fundus images obtained by fundus fluorescent angiography to detect DR and other retinal diseases. Nowadays, with the increasing number of patients and the developments in imaging technologies, disease detection from medical images by various methods has increased. Deep learning is one of the methods whose application area has increased exponentially in recent years. Deep learning is a subfield of machine learning; both are a subfield in artificial intelligence. Deep learning methods draw attention with their versatility, high performance, high generalization capacity, and multidisciplinary use. Technological developments such as the collection of large amounts of data, graphics processing units, the development of robust computer infrastructures, and cloud computing support the building and implementation of new models.Increasing the number of images for a particular patient case and high-resolution images increases specialists' workload. Diagnosis of DR manually by an ophthalmologist is an expensive and time-consuming process. It requires experts who have remarkable experience. In addition, the complexity of medical images and the variations between specialists make it difficult for radiologists and physicians to make efficient and accurate diagnoses at any time. Deep learning is promising in providing decision support to clinicians by increasing the accuracy and efficiency of diagnosis and treatment processes of various diseases. Today, in some medical studies, the success levels of expert radiologists have been achieved or exceeded. Convolutional neural networks (CNNs) are the most widely used deep learning networks in image recognition, image/object recognition, or classification studies. A CNN model doesn't need manually designed features for training; it extracts features from data directly while network training on images. The automated feature extraction property and their success make CNNs highly preferred models in computer vision tasks. This study proposes a hybrid model for the automatic diagnosis of DR. A binary classification of DR (referable vs. non-referable DR) is made using a deep CNN model, metaheuristic algorithms, and machine learning algorithms. A public dataset, Messidor-2, is used in experiments. The proposed model has four steps: preprocessing, feature extraction, feature selection, and classification. Firstly, fundus images are pre-processed by resizing images and normalizing pixel values. The inception-v3 model is applied with the transfer learning approach for feature extraction from processed images. Then, classification is made using machine learning algorithms: Extreme Gradient Boosting (XGBoost), Random Forest, Extra Trees, Bagged Decision Trees, Logistic Regression, Support Vector Machines, and Multilayer Perceptron. XGBoost gives maximum accuracy of 91.40%. The best potential features are selected from the extracted features by three metaheuristic algorithms: Particle Swarm Optimization, Simulated Annealing, and Artificial Bee Colony. Selected features are classified with the XGBoost algorithm. The metaheuristics significantly reduced the number of features obtained from each fundus image and increased the classification accuracy. According to the results, the highest accuracy of 93.12% is obtained from the features selected with Particle Swarm Optimization. When the study results are compared with the existing studies in the literature, it has shown that this study is competitive in terms of accuracy performance and obtained low features. On the other hand, the proposed model has some advantages; it has a few pre-processing steps, training number of parameters are considerable low, and model can be trained with a small amount of data. This study is one of the first studies showing that better results can be obtained in DR classification by using deep learning and metaheuristic algorithms together. The proposed model can be used to give another idea for ophthalmologists in diagnosing DR.
-
ÖgeA methodology for assessment of spatial performance in hospital buildings through immersive virtual reality and behavioural sequence analysis(Graduate School, 2024-06-12) Okuyucu, Elif Bahar ; Yazıcı, Sevil ; 523201020 ; Architectural Design ComputingThe spatial and wayfinding performance of a building are key elements that affect how well a building functions. They play a crucial role in buildings' overall functionality, particularly in complex buildings like hospitals that contain interconnected units. Time loss and detrimental impact on user well-being arise when a building's wayfinding performance is insufficient. Understanding and incorporating wayfinding behaviour into the design process is essential for designing human-centred buildings. This study examines wayfinding behaviour in detail to comprehend the dynamics behind wayfinding thinking and its relationship with spatial characteristics. The thesis questions (1) the effects of spatial plan configuration on wayfinding behaviour, (2) the relationship between re-occurring behaviours during the wayfinding process depending on spatial characteristics, (3) the extent and level of detail in behavioural data that can be gathered about human wayfinding through virtual reality (VR). For this purpose, this study utilises Behavioural Sequence Analysis (BSA) and Space Syntax analysis to understand the relationship between wayfinding behaviours and spatial layout in hospital buildings through Immersive Virtual Reality (iVR). BSA investigates behavioural sequences and identifies behavioural transition patterns. Space syntax analysis measures spatial features quantitatively. This study links wayfinding behaviours with spatial features and each other by employing these two analyses. An experiment was designed employing iVR since it delivers environments that are remarkably close to reality and brings together conditions that cannot be brought together in real life. The experiment aimed to observe and record user behaviour during the wayfinding process. Hospital buildings with three different plan layouts based on the centrality of the spatial configuration were selected and space syntax analysis was used to create visibility maps of these buildings, which were subsequently utilised for final assessments. Virtual environments (VE) were prepared by creating partial 3D models of the buildings with the architectural information collected for the experiment. Wayfinding tasks with various target locations were given to the participants in each hospital building during the iVR experiment to gather behavioural data. The experiment was recorded and the routes of the participants were mapped on floor plans. After analysing experimental records, the relevant data was extracted and arranged for four types of analyses: (1) BSA, (2) visibility and behavioural relationship analysis, (3) behavioural frequency analysis and (4) average speed analysis. These four analyses investigated how wayfinding behaviours varied by space, how often they occurred, which trends emerged in behavioural sequence transitions, and how quickly participants moved through each building. Following an evaluation of each analysis, a holistic approach was applied to these findings questioning the reliability of each analysis. The findings showed that each type of plan layout directs the users to engage in different behavioural groups during the wayfinding process. The recurring transitions among the behaviours revealed the wayfinding thinking of participants for each hospital building. The centralised plan layout directs the users to a fast-paced decision-making process, whereas the semi-centralised leads to a slow and efficient one. On the other hand, the findings demonstrate that there is a directly proportional relationship between visibility and wayfinding performance. Integrated analysis results show that the semi-centralised plan layout with high visibility offers the most comfortable and efficient wayfinding experience comparatively and the decentralised plan layout with low visibility offers the worst. The results can be used to create human-centred buildings by employing the spatial characteristics that provide the most effective wayfinding outcomes, particularly in the early design stages. Furthermore, the spatial-behavioural connections detailed in this research can be used as a guide depending on the building typology and the desired user experience.
-
ÖgeAbstract meaning representation of Turkish(Graduate School, 2022) Oral, Kadriye Elif ; Eryiğit, Gülşen ; 774853 ; Computer Engineering ProgrammeIn this thesis, we focus on the Abstract Meaning Representation (AMR) for Turkish. The AMR is a sentence-level representation that summarises all semantic aspects of sentences. Its goal is to create representations that abstract from syntactic features. This is an attempt to group sentences with the same meaning in a semantic representation, regardless of the syntactic features of the sentences. It is also easily readable by humans, which is very convenient for researchers who want to conduct research in this area. AMR is designed for the English language, but can be adapted to adapt to other languages by taking into account language-specific issues. To accomplish this task, it is mandatory to create an AMR guideline that defines language-specific annotation rules. In this thesis, we present Turkish AMR representations by creating an AMR annotation guideline for Turkish. Turkish is a morphologically rich, pro-drop and agglutinative language, which causes it to deviate from English AMR in its representations. In creating the Turkish guideline, we meticulously examine Turkish phenomena and propose solutions to define AMR representations for these deviant points. Besides, we present the first AMR corpus for Turkish that contains 700 AMR annotated sentences. Unfortunately, the creation of such resources is not an easy task, as it requires linguistic training and a large amount of time, and also requires a systematic annotation strategy. We adapt the model-annotate-model-annotate strategy to our annotation task, i.e., instead of dealing with all phenomena at once, we follow a stepwise path. First, we follow a data-driven approach and handle Turkish specific structures that are present in the data. In the second iteration, we use knowledge bases such as Turkish dictionaries and grammar books to cover all linguistic phenomena. This strategy allows us to build a corpus simultaneously. Instead of annotating the sentences from scratch, we use a semi-automatic annotation approach where a parser first processes the sentences and outputs the AMR graphs, which are then corrected/re-annotated by annotators (two native speakers). We implement a rule-based parser by inspiring the methods used in the literature. Our rule-based parser is very similar to the transition parsers, but its actions are driven by the rule list rather than an oracle. We design this parser in this way because our goal is to develop an unsupervised parser that utilizes the available sources. We evaluate our proposed solutions and the rule-based parser using the semantic match score (Smatch). This score shows the quality of our corpus and the accuracy of our parser. The inter-annotated agreement between our annotators is 0.89 Smatch score, the rule-based parser achieves a Smatch score of 0.60, which is a strong baseline for the Turkish AMR parsing task. The final part of this paper deals with the development of a data-driven AMR parser. We formalize our parser as two steps containing a pipeline of multiple classifiers, each with different functionality. The first step of the data-driven parser is to identify concepts to be used in the AMR graphs. Nine separate classifiers are trained for this task.
-
ÖgeAçık bilim nedir, neleri değiştirir?( 2022-02-02) Bulut, Burcu ; Bolat, Hür Bersam ; Aslan, Göknur ; Tonta, Yaşar ; Ata, Lütfiye Durak ; Gürdal, Gültekin ; Taşkın, Zehra ; Vural, Aslı ; Kubat, Gülçin ; İstanbul Teknik ÜniversitesiİTÜ Kütüphanesi, bilimsel araştırmaların daha şeffaf ve iş birlikçi bir ortamda yürütülebilmesi için çalışmalar yapmaktadır. Açık bilim çalışmaları kapsamında bilimsel araştırmalardan üretilen yayınların, verilerin ve araştırma sürecine ilişkin tüm detayların kolayca erişilebilir hale getirilerek bilimin özgür bırakılması hedeflenmektedir.
-
ÖgeAçık bilimin araştırma performansı değerlendirme sürecine entegrasyonu(İTÜ, 2022-02-02) Taşkın, Zehra ; 0000-0001-7102-493X ; Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi BölümüAçık bilimin araştırma performansı değerlendirme sürecine entegrasyonunda tek bir ölçme yönteminin(niceliksel) olamaaycağının bu konuda dünyadaki gelişmelerin altı çizilmiştir.
-
ÖgeAçık veri : İstanbul Teknik Üniversitesi( 2022-10-26) Üstündağ, Burak Berk ; İstanbul Teknik ÜniversitesiUluslararası Açık Erişim Haftası kapsamında 26 Ekim 2022 İTÜ Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanlığı tarafından, EELISA InnoCore Proje kapsamında düzenlenen "Açık Veri Nedir, Bilimi Nasıl Destekler?" başlıklı online webinarda yapılan sunumdur. “Açık verinin sektörel uygulamalarda kullanımı” başlığı altında bilgi paylaşımında bulunulmuştur.
-
ÖgeAçık Veri Nedir : açık verinin gücü( 2022-10-26) Eroğlu, Şahika ; Hacettepe ÜniversitesiUluslararası Açık Erişim Haftası kapsamında 26 Ekim 2022 İTÜ Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanlığı tarafından, EELISA InnoCore Proje kapsamında düzenlenen "Açık Veri Nedir, Bilimi Nasıl Destekler?" başlıklı online webinarda yapılan sunumdur. Sunumda ; ”Açık verinin tanımı”, “Açık veri gelişimi” ve “Açık veri türleri” konularına ilişkin bilgi paylaşımında bulunulmuştur.
-
ÖgeAçık Veri Uygulamalarının Değerlendirilmesi( 2022-10-26) Çalkıvik, Emine Aslı ; Yıldırım, Nihan ; Baysan, Mehmet ; Köse, Hatice ; Güney, Caner ; Bulut, Burcu ; İstanbul Teknik ÜniversitesiUluslararası Açık Erişim Haftası kapsamında 26 Ekim 2022 İTÜ Kütüphane Dökümantasyon Daire Başkanlığı tarafından, EELISA InnoCore Proje kapsamında düzenlenen "Açık Veri Nedir, Bilimi Nasıl Destekler?" başlıklı webinarın ikinci oturumunda gerçekleştirilen paneldir. Moderator ve panelistler, farklı bilim dallarından İTÜ'lü bilim insanları olup, bilimsel çalışmalarında açık veri uygulamalarını nasıl kullandıklarını anlatarak, bu süreçte karşılaştıkları sorunlara ortak çözüm arayışını değerlendirmişlerdir.
-
ÖgeAçıkdeniz yapıları çalışanlarına verilen eğitimlere yönelik sistematik bir öğretim tasarım modeli(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-08-12) Kandemir, İsmail ; Çiçek, Kadir ; 512172010 ; Deniz Ulaştırma MühendisliğiDenizcilik sektörü, doğası gereği tehlikeli ortamlarda faaliyet gösterdiğinden, insan kaynaklarının yüksek düzeyde bilgi, beceri ve yetkinliğe sahip olması önemli bir husustur. Değişen ihtiyaçların ortaya çıktığı aynı zamanda teknik, operasyon vb. farklı gelişmelerin meydana geldiği günümüzde, denizcilik eğitimlerinin etkili, verimli, cazip ve uygun maliyetli bir şekilde tasarlanması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, öğretimsel sorunların ve kaynakların sistematik bir bakış açısıyla çözümlenmesi aynı zamanda ince ayrıntılar göz önünde bulundurularak tasarlanması gerekmektedir. Bu açıdan denizcilik eğitim ve öğretimi özelinde, gerekli bilgi, beceri ve yetkinliklerin en üst düzeyde edinilmesini sağlayacak özgün bir öğretimsel tasarım ortaya konulması sektörün insan kaynağı kalitesinin sürdürülmesi açısından gereklidir. Denizcilik sektöründeki insan kaynaklarının eğitim ve öğretiminin önemi, tüm deniz kazalarının büyük çoğunluğunun insan hatasından kaynaklandığı gerçeğiyle de vurgulanmaktadır. Benzer şekilde, açık denizlerde gemileri ve platformları bulunan petrol ve gaz endüstrisi personeline standartlar, yönetmelikler, acil durum prosedürleri vb. temel eğitimlerin yanı sıra uzmanlığa uygun diğer eğitimler sağlanmış olsa da insan hatası kaynaklı kazalar meydana gelmeye devam etmektedir. Açıkdeniz petrol endüstrisi, iş sağlığı ve emniyeti gibi konularda sert kurallara sahip olduğundan, çalışanların görevlerine başlamasından önce "Temel Açık Deniz Emniyet Giriş ve Acil Durum Eğitimi (BOISET)" sertifikasına sahip olması zorunluluğu getirmiştir. Bu kuralları, 1991 yılından başlayarak işgücü emniyeti ve yetkinliğinin iyileştirilmesine yardımcı olmak amacıyla petrol ve gaz endüstrisi için standartlar belirleme konularında çalışmalar yapan ayrıca personel eğitimlerini düzenleyen ve gerçekleştiren kurum olan Açıkdeniz Petrol Endüstrisi Eğitim Örgütü (OPITO) koymuştur. Günümüzde, BOSIET birçok farklı ülkede çeşitli eğitim merkezlerinde, OPITO standartlarına uygun olarak yürütülmektedir. Standartlar incelendiğinde, eğitimin modüllerden, modüllerin ise element adı verilen alt birimlerden oluştuğu görülebilmekte ayrıca verilecek eğitimler için genel kapsam, ders sonuçları, konu başlıkları vb. bilgiler elde edilebilmektedir. Bu bilgilerden yola çıkan eğitim merkezleri kendi müfredatlarını oluşturur ve seçtikleri çerçeve ile eğitimlerine devam ederler. Bu doğrulturda, eğitmenlerin konuya hakimiyeti, materyallerin ve ders görsellerinin etkinliği gibi seçeneklerle bağlantılı olarak kurs merkezleri iyi ya da kötü sonuçlar üretebilmektedir. Açıkdeniz ortamı, karadan uzak konumu, sert hava koşulları ve kazaların meydana gelme potansiyeli nedeniyle eşi benzeri olmayan emniyet sorunlarını ortaya çıkartmaktadır. BOSIET, çalışanların açık deniz ortamlarında emniyetli ve etkili bir şekilde çalışmaya yeterince hazırlanmalarını sağladığı için kurs merkezlerinin bireysel çabaların dışında da eğitimin bir sistematik bakış açısı gözden geçirilmesinin ihtiyacını barındırmaktadır. Tez çalışmamız, açık denizde çalışmak isteyen veya halihazırda bu sektörde çalışan personelin, OPITO standartlarına uygun olarak belirtilen yetkinlikleri en üst düzeyde kazanmalarını sağlamak ve BOSIET'in etkililiğini artırmak amacıyla dört temel bakış ile derinlemesine bir inceleme sunmaktadır. İlk olarak, öğretim tasarim modellerinin prensipleri ve öğretimin geliştirilmesi sürecindeki kritik rolleri irdelemiştir. Literatürde çok sayıda IDM'in olması ve öğretimsel probleme en uygun seçimin yapılması konusundaki belirsizlikler ve zorluklar sebebiyle tez kapsamında bir IDM seçim yaklaşımı geliştirilmiştir. Bu yaklaşım ile çok kriterli bir karar verme problemine dönüşen IDM seçimi ele alınmış ve bulanık aksiyomatik tasarım (FAD) metodolojisi kullanılarak bir karar desteği sağlanması amaçlanmıştır. Bu yeni yaklaşımın etkinliği BOSIET'e odaklanan bir vaka çalışması ile vurgulanmıştır. Vaka çalışmasında teorik ve pratik kısımlar için farklı IDM alternatifleri uzmanların değerlendirmelerine göre karşılaştırılmış, sonucunda teorik kısım için Dick, Carey ve Carey, pratik kısım için ise ADDIE modeli en iyi alternatif olarak tespit edilmiştir. İkinci olarak teorik ve pratik kısımlar için tespit edilen en iyi alternatif modellerin esneklik, revizyon kabiliyeti, biçimlendirici ve özetleyici değerlendirme özellikleri gibi güçlü yönlerinden yararlanılarak BOSIET özelinde bir IDM önerilmiştir. Üçüncü olarak, önerilen IDM'e kontrol listesi (CL) ve küresel derecelendirme ölçeği (GRS) yaklaşımları bütünleştirilerek BOSIET kursiyerlerinin bilgi ve beceri kazanım seviyelerini değerlendirmek için yeni bir araç eklenmiştir. Dördüncü ve son olarak ise ortaya konulan IDM'in etkinliğini test etme amacıyla yapı ve davranışsal testleri içeren sistem dinamiği yaklaşımından yola çıkılarak öğretim tasarımında kullanılan modellerin ve stratejilerin etkileşimi incelenmiştir. Önerilen IDM ile BOSIET'in içeriği tasarlandıktan sonra uzman ve eğitmen görüşleri alınarak düzeltmeler yapılmış daha sonra deney ve kontrol grupları üzerinde uygulanarak etkinliği test edilmiştir. Sonuçlar, yeni öğretim tasarımının geleneksel yönteme kıyasla istenen öğrenme çıktılarına daha etkili bir şekilde ulaşmayı sağladığını göstermiştir. Bu tezin ana bulguları, önerilen IDM vasıtasıyla ortaya konulan öğretimsel tasarıma değerlendirme aracı da birleştirildiğinde, delegelerin bilgi ve beceri kazanımlarını önemli ölçüde geliştirdiğini göstermektedir. Bulanık aksiyomatik tasarım kullanılarak öğretim tasarımı unsurlarının karşılaştırılmasına yönelik metodolojinin, BOSIET eğitimi için en uygun IDM'in belirlenmesinde etkili olduğu ortaya konulmuştur. Ayrıca, farklı akademik çalışmaları bir araya getirerek IDM'i test etme yaklaşımı, önerilen modelin etkinliğine dair güvenilir kanıtlar sağlamıştır. Sonuç olarak, doktora tezi, BOSIET için kapsamlı bir IDM'in yanı sıra bir değerlendirme aracı, öğretim problemi için uygun IDM'yi seçmeye yönelik bir yaklaşım ve IDM'nin etkinliğini test etmek için bir metodoloji sunmuştur.
-
ÖgeAhşap malzemenin robot destekli eksiltmeli üretimi: Denklemden uygulamaya bir iş akışı(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-28) Şenkal, Habibe ; Alaçam, Sema ; 523211011 ; Mimari Tasarımda BilişimTeknolojideki ilerlemeler, ahşap işlemeciliğini araç ve yöntemler bakımından gelenekselden otomatiğe dönüştürmüştür. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT)'nde servomekanizma laboratuvarının kurulmasıyla başlayan ve bir erken dönem bilgisayarın freze tezgahına bağlanmasıyla ilk kez sayısal olarak kontrol edilen bir freze tezgahının geliştirilmesiyle devam eden çalışmalar, otomatik işlemede dönüm noktası oluşturmuş ve bilgisayarlı sayısal kontrol (computer numeric control, CNC) teknolojisinin temellerinin atılmasını sağlamıştır. Bu gelişmeler sadece ahşap işlemeciliğini otomatikleştirmekle kalmamış, aynı zamanda karmaşık formların ahşap malzemeden üretimindeki sınırları belirsizleştirmiştir. Karmaşık kavramı genellikle eğrisel kavramıyla birlikte, Öklid dışı geometrilerden olan topolojik geometriler ile ilişkilendirilmektedir. Topolojik geometriler, bükme, esnetme ve dönüştürme gibi işlemlerle oluşmaktadır. Cebirsel geometriler ise denklemlerle tanımlanan geometrik nesneleri ifade etmekte olup soyut cebirsel ifadelere ve hesaplara dayanması sebebiyle karmaşık bir yapıya sahiptir. Matematiğin barındırdığı form bilgisini açığa çıkarmak konusunda karmaşıklık, matematik alanında derinlemesine bilgiye sahip olmayan mimar ve tasarımcılar için bir kısıttır. Bu bağlamda, tez kapsamında, bir hesaplamalı tasarım aracı olan Rhino-Grasshopper yazılımı için, Python yazılım dili kullanılarak, MathForm adında bir eklenti geliştirilmiştir. MathForm eklentisi, matematik denklemlerinin kural temelli yapısını kullanarak tekrarlama veya manipülasyon ile form üretimine olanak sağlamaktadır. Eklenti ile yaklaşık 20 matematik denkleminden form üretimi araştırılmıştır. Tez kapsamında, araştırılan formlar içinden topolojik ve cebirsel karmaşıklıkları sebebiyle iç-dış ayrımının yapılamadığı, yönlendirmesiz, dört Öklid dışı matematik yüzeyinden form üretimi derinlemesine bir bakış ile sunulmaktadır. Bunlar Möbius şeridi, Figür-8 Klein şişesi (çift sarmal Möbius şeridi olarak da adlandırılmaktadır), sekiz torus ve Umbilic torus yüzeyleridir. Bu tez, tasarım ile matematik arasındaki ilişkiyi bilgisayar destekli hesaplamalı tasarım ve üretim araçlarıyla geri bildirimli bir form üretim serisi kurgusu üzerinden araştırmakta ve denklemden uygulamaya bir iş akışı sunmaktadır. Bu bağlamda tez, matematik denklemleriyle tanımlanan çift eğrilikli yüzeylerin, hesaplamalı tasarım yöntemiyle modellenerek form oluşturulmasına, modellerin bilgisayar destekli üretim yazılımları aracılığıyla üretim planlaması yapılarak simüle edilmesine ve robot destekli eksiltmeli üretim yöntemiyle ahşap malzemeden üretilmesini odaklanmaktadır. Tez, dört farklı formun üretimini beş üretim uygulaması deneyi ile araştırmaktadır. Deneylerin her biri, matematik denklemleri kullanılarak, tez kapsamında geliştirilen MathForm eklentisi aracılığıyla oluşturulan formların üretim sürecini içermektedir. Üretim uygulaması deneylerinde, işleme için eksiltmeli üretim yöntemi ile CNC makinelerinin kullanımı benzerlik göstermesine rağmen kullanılan makine, makinelerin programlanması ve simüle edilmesi için kullanılan bilgisayar destekli üretim yazılımı, takım özellikleri, üretim tekniği, malzemenin montajlanması ve operasyon stratejileri bakımından farklılık göstermektedir. Deney 1'de üç eksen CNC makinesi kullanılırken, diğer dört uygulama deneyinde altı veya yedi eksen endüstriyel robot kol kullanılmıştır. Üretimlerde kontrplak ve lamine ayous malzeme, iki farklı tip ve çaptaki takımlar ile işlenmiştir. Deney 1, Figür-8 Klein Şişesi formunun üç eksen CNC makinesiyle, kontrplak malzemeden yığılmış dilimleme yöntemiyle üretimini ele almaktadır. Kullanılan üretim tekniği hızlı üretim avantajı sağlayarak araştırılan formların kavisli yüzeyleri ve yüzey açıları ile uyumlu takım çapı ve fiziksel model boyutunun belirlenmesine katkı sağlamıştır. Deney 2'de Möbius şeridi formu, endüstriyel robot kol aracılığıyla, bir destek malzemesi ile işleme tablasından yükseltilen lamine ayous bloğun XZ ekseninde çift yönlü olarak iki aşamada işlenmesi ile üretilmektedir. Deney 3 ise, bu montajlama ve üretim yönteminde nihai ürün kalitesine dolu hacim miktarı, malzeme kalınlığı ve ağırlığının etkisini araştırmaktadır. Bu amaç ile karakteristik formu itibariyle daha kalın, dolu hacmi ve ağırlığı daha fazla olan sekiz torus formu daha da büyütülerek Deney 2'de kullanılan montajlama ve işleme yöntemi ile üretilmektedir. Üretim yöntemindeki benzerliklerin yanı sıra bu deney, önceki üretimden farklı olarak, takım, işleme ekseni, formun alt parçalara ayrılarak üretimi gibi farklılaşan unsurlar içermektedir. Deney 4'te sekiz torus formu, Deney 3'teki montajlama yöntemine ilave çapraz elemanlar eklenerek yeniden üretilerek robot kol işleme hızı ve üretim süresine etkisi araştırılmıştır. Deney 5 ise montajlama ve işleme yönteminin üretim süresine ve fiziksel modele etkisi araştırılmaktadır. Bu amaçla umbilic torus formu, lamine ayous bloğunun doğrudan işleme tablasına monte edildiği ve bir yüzeyi XY ekseninde işlendikten sonra manuel olarak döndürülerek, kullanılan bir kılavuz sistemiyle, tekrar işleme tablasına montajlanarak diğer yüzeyinin işlenmesi sonucu üretilmektedir. Üretim uygulaması deneylerinin süreçleri, üretim öncesi yapılan simülasyon sonuçlarıyla karşılaştırılarak montajlama ve işleme yönteminin üretim hızı ve süresine etkisi analiz edilmiştir. Üretilen fiziki modeller, fotoğraf temelli üç boyutlu tarama yöntemi (fotogrametri) kullanılarak, dijitalleştirilmiş ve üretildikleri dijital modellerle çakıştırılarak fiziki model doğruluğu analiz edilmiştir. Çalışmanın ilave araç, farklı özelliklerdeki takım ve malzemeler ile yürütülmesinin üretim süreci ve nihai fiziksel modele etkisi öneriler üzerinden tartışılmıştır. Tez kapsamında sunulan MathForm eklentisinin, tasarımcıların matematik denklemleri aracılığıyla tasarımın erken aşamalarında form bulma, manipülasyonu ve formun analiz edilmesi süreçlerine hesaplamalı tasarım konusunda uzman bilgisine ihtiyacı azaltarak destek olacağı düşünülmektedir. Ahşap malzemenin hesaplamalı üretim yöntemleriyle işlenmesi ve endüstriyel robot kolun programlanması konularında sunulan kriterlerin yanı sıra simülasyon ve fiziksel üretim süreçlerinde deneyim ile elde edilen bilgiler, gelecek çalışmaların üretim süreçleri için bilgi kaynağı oluşturmaktadır. Geri bildirimli üretim süreci, ahşap malzemenin robot destekli eksiltmeli üretimini etkileyen parametrelerin belirlenmesi ve önerilecek iş akışı için kriterlerin oluşturulmasını sağlamıştır. Önerilen iş akışı, benzer çalışmalarda yaşanabilecek sorunlara karşı hazırlıklı olunmasına ve çözüm stratejilerinin geliştirilmesine katkı sağlamaktadır.
-
ÖgeAkademik Kütüphanelerde Referans Hizmetlerinde Dil Ve Anlam; Türkiye Örneği(NÂZIM HİKMET KÜLTÜR VE SANAT VAKFI TARIK AKAN TOPLANTILARI 3, 2021) Kubat, Gülçin ; 0000-0001-9009-8758 ; Referans BirimiKütüphane hizmetlerinin değerlendirilmesi 1970'lere kadar büyük ölçüde koleksiyon üzerinde yoğunlaşırken bu tarihten sonra referans hizmetlerinin değerlendirilmesi önem kazanmıştır. 1876'da Samuel S. Green1 Referans Hizmetini; “bir kütüphaneciden sık sık bir şeyler hakkında bilgi vermesinin istendiği ve soran kişinin hakkında hiçbir şey bilmediği süreçlerdir.” şeklinde tanımlanmıştır(akt. Lenkart & Yu, 2017, s. 269) Bu anlayışlı gözlem her referans kütüphanecisinin hizmetleri uyarlaması ve iyileştirmesi için bugün de geçerliliğini korumaya devam ederken Green’in dokunaklı ifadesi hala bir hatırlatma olarak karşımızda duruyor. Referans hizmetlerinin tarihsel gelişimi açısından özellikle 19. ve 20.yy’ın başları bu hizmetteki modellemeler üzerinde ciddi tartışmaların yürütüldüğü dönemlerdir. Son dönemde özellikle akademik kütüphanecilikte yaşanan gelişmeler kütüphane hizmetlerinde önemli dönüşümlere sebep oluyor olsa da referans hizmetleri halen hayati önemini korumaktadır. Bugün referans hizmeti ve bu hizmetlerde kullanılan dil değişen neslin ve zamanın ihtiyaçları dahilinde artık geleneksel yöntemlerden oldukça farklı faaliyet modlarında ve farklı adlandırmalarla yürütülmektedir.Örneğin günümüz genç kuşağını oluşturan Y ve Z kuşakları öncelikli olarak elektronik ortamlarda sunulan ‘sanal’ referans hizmetlerine yönelmektedir. Dubnjakovic’e göre Akademik kütüphanelerde kullanımı artan elektronik kaynaklar referans sorularının sayısında azalma yerine artışa neden olmuştur. Bu durum aynı zamanda günümüz referans kütüphanecilerinin üst düzeyde donanımlı olmalarını zorunlu kılmaktadır. Konu uzmanlığı, yardım masası(helpdesk)ya da araştırma/bilgi masası(information/research desk) gömülü kütüphanecilik, yüz yüze derinlemesine araştırma istişareleri ve kaynaklara dayalı yetkinlikler bu donanım ve yeni adlandırmalara birer örnektir.(O'Neill & Guilfoyle, 2015; akt. Lenkart & Yu, 2017; Jameson, Natal & Napp, 2019) Bu çalışma, Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversite(akademik) kütüphanelerinin referans hizmetlerinde kullanılan güncel dil ve anlamın tespiti üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu sayede Türkiye’de üniversite kütüphanelerinde sunulan referans hizmetlerinin küresel güncel trendlere uygunluğu, referans kütüphanecilerinin hizmet algıları, bunun için başvurdukları dil ve anlam(terminolojik, kavramsal) ile konu hakkındaki mevcut kavramsal-terminolojik yaklaşımlar ortaya konmaya çalışılacaktır.Çalışmanın ikincil amacı; referans hizmetinin kütüphanelerde başlı başına ayrı bir birim olarak olarak varlığını ortaya koymaktır.