EE- Nükleer Araştırmalar Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile EE- Nükleer Araştırmalar Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Ögeİstanbul'un çevresel doğal radyoaktivitesinin tayini ve doğal radyosyonların yıllık etkin doz eşdeğeri(Enerji Enstitüsü, 1997) Karahan, Gürsel ; Bayülken, Ahmet R. ; 66414 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışmada genel olarak çevresel doğal kaynaklarda bulunan doğal radyoaktivite değerlerinin veya doğal radyonüklit konsantrasyonlarının tayin edilmesi ve bu doğal kaynaklardan yayınlanan farklı tipteki radyasyonların ölçülmeleri ile de bir yerin veya bölgenin doğal temel radyasyon seviyelerinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bunun için İstanbul şehri seçilmiş ve şehir radyolojik açıdan ele alınarak incelenmiştir. Bölüm 2' de doğal radyoaktivitenin tanımı yapıldıktan sonra doğal radyonuklidlerin bulunduğu toprak su ve hava gibi doğal radyoaktivite ortamları ve çevresel doğal gama radyasyon kaynaklan hakkında teorik bilgiler verilmiştir. Bölüm 3' te çalışmanın amacını teşkil eden İstanbul şehri radyolojik açıdan ele alınmış, şehir toprağı, çevresinde bulunan deniz sulan ile halk içme suyu ihtiyacını sağlayan göller ve şehir şebeke sulan, şehrin yüzeye yakın atmosferinde bulunan doğal radyonuklidlerin aktivite konsantrasyonları ve halk taralından tüketilen gıdalardaki doğal radyoaktivite düzeyleri gama spektrometrik analiz yöntemiyle tespit edilmiştir. Ayrıca, şehir içinde ve çevresinde doğal gama radyasyon ölçümleri alınarak şehrin doğal temel radyasyon seviyesi belirlenmiştir. İstanbul evlerinde alınan radon ölçümleri ile yapı malzemelerinden kaynaklanan 222Rn konsantrasyonları tayin edilmiştir. İncelenen toprak, hava, su ve gıdalar gibi insan yaşamı için gerekli olan bu doğal ortamlarda bulunan doğal radyoaktif maddeler ve doğal radyasyon kaynaklarından insanın hangi oranlarda dozlara maruz kalındığı belirlenmiş ve yıllık etkin doz eşdeğerleri saptanmıştır.
-
Öge134Cs ve 241Am biyokinetiğinin üç farklı organizma için incelenmesi ve kesikli zaman modeli ile yeni bir değerlendirme(Enerji Enstitüsü, 1999) Güngör, Nurdan ; Tuğrul, A. Beril ; 83070 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışmada, çok bilinen bir midye türü olan Mytilus galloprovincialis, bir gastrapod türü olan Patella caerulea ve makroalg türü Enteromorpha Uma biyoindikatör organizma olarak seçilmiştir. Deniz çevresinde pek çok kirleticinin izlenmesinde M. galloprovincialis biyoindikatör organizma olarak yaygın şekilde kullanılır. Gastropoda sınıfının patellidae familyasındaki P. caerulea ile yapılan radyoizotopik biyokinetik araştırmalar literatürde bulunmamaktadır. P. caerulea kayalarda yaşar. Diğer organizma ise E. linza olup Chlorophyta sınıfının ulvacea familyasındandır. Bu organizma denizlerde iki metre derinliğe kadar kayalarda yaşayabilir. Bu organizmaları seçmemizin nedeni, bunlar besin maddeleri ile bağlantı sağladığından besin zincirinde önemlidir. 134Cs ve 241Am radyoizotoptan Çernobil kazasından sonra radyoaktif kirlilikten dolayı Karadeniz'de bulunan önemli radyoizotoplardır. Bu çalışmada 134Cs ve 241Am radyoizotoptan üç farklı organizmada çift izleyici olarak biyokinetik araştırmalar için tercih edilmiştir. Böylece organizmalar ve çift izleyicilerden dolayı orjinal bir deneysel çalışma amaçlanmıştır. Bu çalışmada kullanılan 134Cs ve 241Am radyoizotoptan Amersham Radyonüklid Kimyasal Merkezi'nden temin edilmiştir. 134Cs ve 24IAm radyoizotoplarının özgül aktiviteleri sırasıyla 175 MBq.ml"1 ve 34.67 kBq.ml"1 dir. Bütün organizmalar Karadeniz Kıyısında bulunan Şile İlçesinden toplanmıştır. Numuneler 30 /. lik yeni alınmış deniz suyu içeren plastik akvaryumlara transfer edilmiş ve deneyden önce deney şartlarına alışması sağlanmıştır. Deniz suyu, deney şartlarına alıştırma sırasında ve deney sırasında havalandınlmıştır. Bütün deneyler ışık ve sıcaklık kontrollü odalarda gerçekleştirilmiştir. Biyobirikim deneyi için, 10 / kapasiteli plastik akvaryumlar 6 /. deniz suyu ile doldurulmuştur. Her bir akvaryuma konsantrasyonu ayn ayn litresinde 1000 Bq olacak şekilde 134Cs ve 241 Am radyoizotoplan ilave edilmiştir. Organizmalar akvaryuma yerleştirilmeden önce plastik bıçak kullanılarak epifaunasından (üzerinde bulunan organizmalardan) temizlenmiştir. Organizmalar haftada iki kere değiştirilen ve içerisine radyoaktif madde ilave edilen deniz suyunda denge durumuna gelinceye kadar bekletilmiştir. Deney sırasında, yumuşakçalar yaklaşık 30 dakika temiz deniz suyuna transfer edilmiş ve sağlık şartlarını sağlayabilmek için düzenli bir şekilde P. tricornutum ile beslenmiştir. X111 Midye ve patella örnekleri, biyobirikim ve kayıp deneyleri sırasında dokularına ayrılarak yumuşak doku ve kabuklarına ait radyasyon miktarları tayin edilmiştir. Farklı dokularda keza konsantrasyon ve biyolojik yan-ömür değerleri de hesaplanmıştır. 134Cs ve 241Am radyoizotoplarının sudan biyobirikimi araştırılmıştır. 134Cs ve radyoizotopunun konsantrasyon faktörü küçük midye, büyük midye, patella ve makroalg örneklerinde araştırılmış ve sırasıyla 2.80, 2.57, 2.00 ve 2.00 olarak bulunmuştur. Aynı zamanda yumuşak dokuda ise 134Cs radyoizotopunun konsantrasyon faktörü midyeler için 16.11 ve patella için ise 5.46 olarak bulunmuştur. Diğer taraftan, kabuk dokusunun konsantrasyon faktörü midye ve patella türü organizmanın bütün vücuduna nazaran önemli bir farklılık gösterir. Bu grupta en yüksek konsantrasyon faktörü M. galloprovincialis için bulunmuştur. Fakat 134Cs radyoizotopunun midyedeki biyobirikimi organizmaların büyüklüğüne bağlıdır. 241 Am radyoizotopunun konsantrasyon faktörleri farklı büyüklükteki midyelerde ve diğer organizmalarda 200, 150, 260 ve 1380 olarak bulunmuşlarda-. 241 Am radyoizotopuna ait konsantrasyon faktörünün midyelerin yumuşak dokusunda ve kabuk kısmında aynı ve 250 olduğu bulunmuştur. Bununla beraber 241 Am radyoizotopunun patellanın kabuk kısmında, aynı organizmanın yumuşak dokusuna göre 3 kere daha yüksek olduğu bulunmuştur. Biyobirikim periyodunun sonunda, organizmalar kontamine olmamış ve akan deniz suyuna transfer edilmiştir. Kontamine olmayan suyun akış hızı, saatte 1 /. olarak düzenlenmiştir. Radyoizotopların organizmalar tarafindan tutulması birkaç hafta devam etmiştir. Radyoizotop kaybı atılım deneylerinin başlangıcında, başlangıç radyoizotop aktivitesinin yüzdesi olarak ifade edilmiştir. Çok bileşenli biyoatılımın yumuşakçalarda (M galloprovincialis ve P. caerulea), her iki radyoizotop için de uygun olduğu söylenebilir. Standart matematiksel verilerin davranışı bileşenleri hesaplamak için kullanılmıştır. Küçük midye, büyük midye ve patellada I34Cs ve 241Am radyoizotoplarının biyoatılım hızlarının lineer olmadığı, iki bileşenli olduğu ve başlangıç bileşeninin ise hızlı olduğu bulunmuştur. Bu organizmalar için 134Cs radyoizotopunun yavaş bileşen için yan-ömür değerleri sırasıyla 46.8 gün, 46.5 gün ve 6.4 gündür. Diğer taraftan makroalg örneklerinde 134Cs radyoizotopunun biyoatüımının tek bileşenli olduğu ve biyolojik yan-ömür değeri ise 15.2 gün olarak bulunmuştur. Midyelerin yumuşak kısmında 134Cs radyoizotopunun biyoatüımının arttığı ve biyolojik yan-ömür değerinin 29.4 gün olduğu bulunmuştur. Farklı olarak, patellanın yumuşak kısmında 134Cs radyoizotopunun biyolojik yan-ömrünün aynı organizmanın bütün vücudu ile benzer olduğu tespit edilmiştir. Büyük midye, küçük midye ve patellada 241 Am radyoizotopunun bütün vücuttan olan atılımının çift bileşenli olduğu ve biyolojik yan-ömür değerinin ise organizmanın yavaş bileşeni için sırasıyla 72.2 gün, 75.3 gün ve 103,2 gün olarak bulunmuşlardır. Diğer taraftan macroalglerdeki biyoatılım hızı tek bileşenli olup ve biyolojik yan-ömür değeri ise 24.8 gündür. Midye ve patellanın yumuşak dokularındaki 241Am radyoizotopunun biyoatılım hızının aynı organizmanın bütün vücuduna nazaran daha hızlı olduğu tespit edilmiştir. Biyokinetik sonuçlan Karadeniz kıyısal çevresinde 134Cs radyoizotopunun izlenmesinde midye türlerinin ve 241Am radyoizotopunun izlenmesinde de patella türlerinin kullanımının yararlı olacağını göstermiştir. XIV Bu tez çalışmasında, organizmaların kayıp deneylerinin değerlendirilmesi için, yeni bir model uygulaması önerilmiştir. Bu "kesikli zaman modeli"dir. Bu model kullanılarak kayıp deneyleri hızlı ve kolay bir şekilde değerlendirilebilmektedir. Biyolojik arınma sabiti ( k ) ve biyolojik yan-ömür (tbi/2) bu şekilde hesaplanabilir. Biyokinetik deneyler için bu iki önemli parametre, ya klasik model ya da kesikli zaman modeli kullanılarak üç farklı organizmada hesaplanmıştır. Bu kesikli zaman modelini aynı zamanda farklı radyoizotoplar için de kullanabiliriz. Bunların karşılaştırılması, kesikli zaman modeli ve klasik model tarafından hesaplanan iki değer arasındaki hata değerlerinin hayli küçük ve kabul edilebilir olduğunu göstermektedir. Böylece, bu tez çalışmasında biyokinetik deneyler için orjinal olarak önerilen,"kesikli zaman modeli"nin uygulanması sonunda biyokinetik çalışmalar için uygun güvenilirlikte olduğu kanıtlanmıştır. Bundan başka, azalma faktörü kesikli zaman modeli için önemli bir faktördür. Azalma faktörü ( r ) l'e doğru gittiğinde organizmadaki kayıp işlemi yavaş olur ve biyolojik yan ömür uzun olur. Diğer taraftan biyolojik arınma sabiti (k) sıfıra gitmektedir. Kesikli zaman modeli ile hesaplanan azalma faktörü ( r ) ile kayıp işleminin kalitesi belirlenebilmektedir. Ayrıca, kayıp deneyi azalma faktörü ( r ) 1 'e doğru gittiği zaman durdurulabilir. Böylece kayıp deneyinin uygun güvenirlilikle ve hızlı bir şekilde değerlendirilebileceği bu tez çalışmasıyla mukayeseli irdelemelerle gösterilmiş olmaktadır.
-
ÖgeNötron aktivasyon analizi ile tayin edilen eser elementleri kullanarak kömürlerin hava kalitesine etkisinin değerlendirilmesi(Enerji Enstitüsü, 1999) Eğilli, Emine İlkiz ; Bilge, A. Nezihi ; 83049 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesKömür, insan aktiviteleri sonucu çevremize atılmakta olan zararlı maddeler yönünden, geçmişte ve gelecekte önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda yapılan çalışmalara göre, gelişmiş kontrol teknolojilerine rağmen, Amerika Bileşik Devletleri'nin, kömürle ilgili kullanımın son derece limitli olduğu doğu bölgesinde, havada bulunan parçacıklarının %50 sinden fazlası kömür kökenlidir. Bunun ana kaynağının 1000 km 'den daha uzakta olan termik santraller olması ise, kömür kökenli atıkların uzun mesafelere taşınmasından sonra bile etkinliğinin sürmesidir. Değişen yakma ve kontrol teknolojilerine ve çevre koruma standartlarına bağlı olarak, tüm dünyada kömür ve kömür atık ürünleri üzerindeki araştırmalar her geçen gün hızla artmaktadır. Bu tez çalışmasında, ülkemizde geniş kullanım alam olan kömürler ve külleri incelenmiş ve ulusal çevre kirliliğine olan etkileri belirlenmeye çalışılmıştır. Temin edilen örneklerdeki element derişimleri, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ÇNAEM) Endüstriyel Uygulama Bölümü' nde nötron aktivasyon analiz tekniği ile hesaplanmıştır. Krom (Cr), çinko (Zn), arsenik (As), selenyum (Se), antimon (Sb), toryum (Th) ve uranyum (U) için zenginleşme faktörü (Z.F.) değerleri hesaplanmış ve bu değerlerden yararlanılarak, her element için ayrı ayrı grafikler çizilmiş ve değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu değerlendirmeler sonucunda, Kısrakdere kömüründe ön yıkamanın toksik elementleri arıtması bakımından, çok fazla bir etkiye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Türk kömürlerindeki uranyum ve özellikle arsenik miktarının, dış kökenli kömürlerden oldukça yüksek olduğu gözlenmiştir. Elde edilen sonuçlar, genel hava kirliliği çalışmaları ile birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye havasındaki arseniğin, tamamen kömür yanması sonucunda doğaya atılan parçacıklardan kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. Uranyum ise daha değişik bir şekil göstererek, havada zenginleşmeyip, yerel olarak etkin olabilecek bir düzeyde kalmıştır. Özetle; As ve Se'un yüksek derecede uçucu küllerde zenginleştiği ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde doğrudan çevreye karışacağı gözlenmiştir. Ayrıca U'un da uçucu küllerde zenginleştiği görülmüştür. Th ise en fazla yatak küllerinde zenginleşmektedir. Uçucu küllerde zenginleşen elementlerin, öncelikle radyoaktif olanlarının, bu küllerin kullanılması durumunda çevreye vereceği zarar önemlidir ve incelenmesinde yarar vardır. Bu tez çalışması ile, elementlerin kömür ve kömür küllerindeki davranışlarının incelenmesi konusunda, skandiyuma göre de Z.F. değerleri hesaplanmış ve bu elementin de bir standart karşılaştırma elementi olabileceği gösterilmiştir. Yine bu çalışma ile, kömürlerin kontrollü ve kontrolsüz yakılmaları halinde, elementlerin davranışları karşılaştırmalı olarak incelenmiş ve farklılıklar ortaya konmuştur.
-
ÖgeKritik organ doz tayini ve absorblanmış doz için yeni geometri faktörün saptanması(Enerji Enstitüsü, 1999) Yaşar, Doğan ; Tuğrul, A. Beril ; 83137 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışmanın esas amacı, nükleer tip uygulamaları ve dozimetrik değerlendirmeler açısından önemli olan kritik organ için absorblanmış dozun deneysel olarak ölçümlenerek belirlenmesi ve teorik olarak hesaplanması ve değerlendirilmesidir. Genetik ve somatik etkilenme açısından en fazla etkilenme gösteren organlar olarak tanımlanan kritik organ esas itibariyle kemik iliği veya üreme organları nitelenmektedir. Bu çalışmada erkek üreme organı genetik ve somatik etkilenme açısından oldukça hassas olması keza tek ve belirli bir hacimde olması nedeniyle de "kritik organ" olarak seçilmiştir. Nükleer tıp uygulamaları çerçevesinde farklı organlar için sintigrafik çalışmalar yapılmaktadır. Bu organlar arasında karaciğer, dalak, böbrek, akciğerler, kemik, tiroid, ve lenf bezi sayılabilir. Bu organlar arasında karaciğer ve dalak her ikisi de karın boşluğunda yer almaktadır ve erkek üreme organı olan kritik organa yalan bulunmaktadır. Karaciğer ve dalak sintigrafik uygulamalarda kaynak organ durumuna gelmeleri halinde kritik organ için risk oluşturabilecekleri düşünülmüştür. Nükleer tıp alanında teşhis ve tedavide, kısa yan ömre sahip, partiküler radyasyon içermeyen ve yüksek enerjiye sahip olmaması nedeniyle Tc-99m radyoizotopu yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Bu çalışmada nükleer tıptaki sintigrafik uygulamalarda yaygın kullanımı nedeniyle Tc-99m deneysel izotop olarak seçilmiştir. Deneylerimiz süresince kullanılan aktivite miktarları, genellikle nükleer tıpta uygulanan 111 MBq (3 mCi), 148 MBq (4 mCi), 185 MBq (5 mCi) ve 222 MBq (6 mCi) aktivite düzeylerinde uygulanması kararlaştırılmıştır. Deneylerde, dozimetrik deneysel çalışmalar için geüştirilmiş "Rando fantom" ile çalışılması tercih edilmiştir. Fantom; "standart insan" ölçülerinde ve 0.985 g/cm3 yoğunluğa sahiptir. Fantom, 2.5 cm kalınlığa sahip 35 dilimden oluşmuş, 7.3 efektif atom numaralı, doku eşdeğeri malzemeden imal edilmiş bir erkek fantom olarak üretilmiştir. Araştırmamızda deneysel şartlar ve aktivite seviyeleri göz önüne alınarak kritik organ dozu saptamak için Termolüminesans Dozimetreler (TLD) tercih edilmiştir. TLD 1er radyasyon korunmasında ve absorblanmış doz ölçümünde yaygın bir şekilde kullanılan bir detektördür. Kritik organ geometrisinde ve çalışılan aktivitede yüksek verimle xvi ölçüm TLD fle uygun olacağı düşünülerek, bu tip dedektörler deneylerde esas itibariyle kullanılmıştır. Düşük doz ölçümlerinde diğer termolüminesans dozimetrelerden daha hassas olması nedeniyle TLD olarak CaF2:Dy fosforu yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. TLD'ler Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi, Sekonder Standard Dozimetre Laboratuvanndaki Cs-137 standart radyoaktif kaynağı karşısında kalibrasyon amacıyla titizlikle ışınlanrnıştır. Işınlanan TLD'ler (Harshaw 2000A) TLD okuma cihazında hassas olarak okunarak değerlendirilmiştir. öncelikle, kaynak organların bulunduğu Rando Fantom dilimleri belirlenmiştir. Daha sonra kaynak organ içeren dilimlerde kaynak organın bulunduğu kütle oranları ayrı ayrı olarak saptanarak polimer zarf içerisine konulan absorbant kağıtlara belirlenen oranlarda Tc-99m aktivitesi emdirümiştir. Tc-99m aktivitesi emdirilen kağıtlar kaynak organın bulunduğu dilimler arasına yerleştirildi ve aynı zamanda daha önce 500 °C'de 1 saat ısıtılan TLD'ler kritik organ bölgesine yerleştirilmiştir. Deneylerde TLD'ler 10'ark olarak gruplandınldı ve her grup bir yan ömür süresi içerisinde birer saat'hk periyotlarla kritik organ bölgesinden alınarak TLD okuma sisteminde okunarak değerlendirildi Bu yöntem dört farklı Tc-99m aktivite seviyesi için uygulanmıştır. Deneylerin kabaca sınanması için, G-M dedektörü ile de deneyler tekrarlanmıştır. G-M tüplerinin ölü zaman problemi ve verimlerinin düşük olması nedeniyle ölçülen dozlar TLD ile elde edilen değerlere göre düşük olmuştur. Ancak, absorblanmış doz değerlerinin farklı aktiviteler için zamana göre değişimi benzerlik göstermektedir. Bu durum TLD ile yapılan deneylerimizin güvenilir olduğunu göstermiştir. Aynı aktivitelerde MIRD metodu ve Marinelli metodu kullanılarak teorik hesaplamalar yapılmıştır. MIRD metodu nükleer tıpta organ dozu tayininde yaygın olarak kullanılmaktadır. Deneysel değerler ve teorik değerler arasında karşılaştırma yapılarak MIRD Metodu ile deneysel değerler "hayli uyumlu" olduğu görülmektedir. MIRD metodu ile hesaplanan sonuçlarla deneysel değerlere ortalama olarak % 16 hata ile yaklaşılmıştır. Buna karşın klasik geometri faktörü (Marinelli metodu) değerleri, deney değerlerinden hayli farklı olduğu ve misliyle hata verdiği gözlenmiştir. Bu nedenle absorblanmış doz değerlerinin hesaplanması için uygun geometri faktörü ile yapılabilirliği araştırılmıştır. Kritik organ için absorblanmış dozun belirlenmesi amacıyla yeni geometri faktörleri önerilmiştir. İlk olarak radyasyon ölçümlerinde sıklıkla kullanılmış olan disk-disk geometrisinin bu konuya uygulanması düşünülmüştür. Disk- disk geometrisinde merkezleri aynı dik doğru üzerinde olan bir şekildir. Gerekli hesaplamalar disk-disk geometrisi için yapılarak kritik organ için absorblanmış doz hesaplamaları yapılarak sonuçlar diğer metotlarla kıyaslanmıştır. Elde edilen sonuçlar "hayli tatminkardır". Şöyle ki; disk-disk şekil geometri faktörü uygulaması, MIRD Metoduna göre daha iyi sonuçlar vermektedir. Disk-disk şekil geometrisi ile elde edilen absorblanmış doz değerlerinin deneylere göre ortalama hataları; MIRD Metodu ile hesaplanan absorblanmış doz değerlerine göre daha düşüktür. Ortalama hata % 10'un altındadır. xvii Disk-disk geometri faktörü metodu, merkezleri aynı dik doğru üzerindeki bir model olarak geliştirilmiştir. Fakat gerçekte kaynak ve hedef organlar vücut içerisinde genellikle merkezleri aynı dik doğru üzerinde değildir. Bu model nükleer tıpta absorblanmış doz ölçümlerinde bazan hata verebilir. Böylelikle özellikle merkezleri aynı dik doğru üzerinde olmayan yeni bir geometri faktörü ile çalışılması planlanmıştır. Bu bağlamda hücresel seviyedeki etkilenme olarak bir geometri faktörü metodunun geliştirilmesi planlandı. Deneyimizde kaynak organ olarak karaciğer ve dalak, hedef organ olarak gonad seçilmişti. Böylelikle hedef organ kaynak organdan oldukça küçük boyuta sahiptir ve genetik etkiler hücresel boyutta vukuu bulduğu için hedef organ da hücre boyutunda düşünüldü. Hedef organın sonsuz küçük diferansiyel yüzey elemanı(dAı) olarak tanımlanmasını kabul ettik. Kaynak organ, merkezleri aynı dik doğru üzerinde olmayan diferansiyel yüzey elemanına (dAj) paralel yüzey disk olarak önerilmiştir. Geometri faktörü, karaciğer ve dalak kaynak organ durumunda yeni geometri pozisyonuna göre hedef organ için absorblanmış doz değerleri yeni geometri faktörüyle Marinelli formülü kullanılarak hesaplanmıştır. Yeni önerilen, bu geometri faktörü ile yapılan hesaplamalarla elde edilen sonuçlar, deney sonuçlarıyla karşılaştırıldığında birbirleriyle uyumlu oldukları görülmüştür. Önerilen geometri faktörü ile elde edilen sonuçlar, deney sonuçlarına ortalama % 5 'in altında bir hata ile yaklaşmıştır. Ayrıca, bu yeni geometri faktörü önerisi ile kritik organ için hesaplanan absoblanmış doz değerlerinin, MIRD Metodu ve disk-disk geometri faktörü ile yapılan hesaplamalarla elde edilen kritik organ için absorblanmış doz değerlerinden daha ileri seviyede, deneylerle uyum içinde olduğu görülmüştür. Sonuç olarak, nükleer tıpta dozimetrik hesaplama metotları için geometri faktörünün yeni uygulamaları orijinal olarak önerildi. Bu metotlardan biri nükleer uygulama alanı için yeni ve orijinal geometri faktörü uygulamasıdır. Genetik ve somatik etki çerçevesinde kritik organ absorblanmış doz için ortalama olarak % 10'dan daha düşük bir hata ile deney sonuçlarına ulaşılmıştır.
-
Öge³He(n,p)³H uyarımlı nükleer tahrikli bir lazerde pompalama güç yoğunluğunun gaz yoğunluğu ile kuple değişiminin modellenmesi ve analizi(Enerji Enstitüsü, 2000) Şişman, Füsun Çetin ; Yavuz, Hasbi ; 98133 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesLazer ortamının nükleer reaksiyon ürünü yüklü parçacıklarla uyarıldığı lazerler nükleer tahrikli lazer olarak adlandırılmaktadır. Nükleer tahrikli lazerlerde, lazer ortamının pompalanması için kullanılan yöntemlerden birisi de He{n,p)H reaksiyon ürünü yüklü parçacıklarla hacimsel uyarımdır. Literatürde hacimsel uyarımla yüklü parçacıklardan gaza aktarılan güç yoğunluğu, pompalama süresince gaz yoğunluğunun sabit kaldığı varsayımı altında ele alınmıştır. Ancak, gaz yoğunluğu başlangıçta sabit olmasına karşın, duvar kayıpları ve nötronların gazdaki yutulmaları nedeniyle pompalama güç yoğunluğu homojen değildir. Bu durum, pompalama süresince gazm güç yoğunluğunun yüksek olduğu bölgelerden düşük olduğu bölgelere doğru hareket ederek gaz içerisinde değişken bir yoğunluk alanının oluşmasına neden olur. Yoğunluk alanındaki değişimler yüklü parçacıkların gaz içerisindeki transportunun ve reaksiyon yoğunluğunun değişmesine neden olarak güç yoğunluğu alanım yeniden düzenler. Bir başka deyişle, pompalama süresince gaz yoğunluğu güç yoğunluğu ile küple değişmekte ve bu değişim gazda lazer karakteristiklerini ve demet kalitesini etkileyen önemli sıcaklık ve yoğunluk gradyanlannm oluşmasına neden olmaktadır. Nükleer enerjiyi etkin bir şekilde optik enerjiye dönüştüren bir lazer tasannu için bu niceliklerin bilinmesi önemlidir. Bu bağlamda, yüklü parçacıklardan gaza enerji aktarımının betimlenebilmesi için lazer gazı içerisindeki parçacık transportu, yüklü parçacıklardan gaza enerji aktarımı ve bu hacimsel enerji aktarımının uzaysal değişimi sonucu meydana gelen gaz hareketi gibi bir kaç fiziksel olayın birlikte analizi, bir başka deyişle yüklü parçacık transportu ile akışkanlar mekaniği analizinin kuplajının sağlanması gerekmektedir. Bu anlamda, literatürdeki sabit yoğunluk varsayımına dayanan güç yoğunluğu modeli yeterli olmamaktadır. Bu tez çalışmasında, literatürdeki sabit yoğunluk varsayımına dayanan güç yoğunluğu modeli, parçacık erimlerinin ve reaksiyon yoğunluğunun gazın yoğunluk alanına bağlı değişimi ele alınarak geliştirilmiş ve gazın dinamik cevabını veren akustik filtreleme uygulanmış hareket denklemleri ile kullanılarak, pompalama güç yoğunluğu ve gazın yoğunluk alanının konuma ve zamana bağlı küple değişimi modellenerek analiz edilmiştir. Bu modele dayanarak yapılan nümerik hesaplamalar sonucunda, pompalama güç yoğunluğu ve gaz yoğunluğunun yanısıra yoğunluk gradyanlan, sıcaklık ve gazm hız alanının konuma ve zaman göre değişimi belirlenmiştir. Hesaplamalar, 0.5-10 atm aralığında yer alan farklı başlangıç basınçları için İ.T.Ü TRIGA MARK-II Reaktörünün karakteristik değerleri kullanılarak yapılmış ve yukarıdaki büyüklüklerin yanısıra, ortalama pompalama gücünün ve toplam pompalama enerjisinin başlangıç basıncına bağlı değişimine ek olarak ortalama basmcm zamanla değişimi de incelenmiştir.
-
ÖgeCs-137 radyoizotopunun farklı yağış ve farklı toprak cinsleri için düşey ilerleyişinin lizimetrik incelenmesi yeni bir çözüm önerisi ve Chernobyl kazasına uygulama(Enerji Enstitüsü, 2000) Varinlioğlu, Ahmet ; Tuğrul, A. Beril ; 98132 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu doktora tez çalışması ile amaçlanan toprakta suyun düşey ilerleyişinin incelenmesi için izleyici olarak, sezyum-137 radyoizotopu kullanılarak radyoaktif izleme tekiği ile çalışılmıştır. Deneylerde; killi, tınlı ve kumlu olmak üzere üç farklı toprak cinsi ve ülkemiz ve özellikle Karadeniz bölgesi için söz konusu olan yüksek, orta ve az yağış rejimini temsil eden üç farklı yağış rejimi ile çalışılmıştır. Deneysel çalışmalar, lizimetrik deney koşulları içinde yapılmıştır. Böylelikle, yapılan deneysel çalışmalar, uygulama biçimi ve uygulama kombinasyonu ile deneysel orijinalite içerecek şekilde gerçeklenmiştir. Ayrıca, nem izleme tekniğindende yararlanılmıştır Deneyler sonucunda, farklı toprak cinsleri ile elde edilen sonuçlar, her yağış rejiminde; daima kum, tın ve kil sıralamasında olduğu görülmüştür. Yağış rejimlerine göre deney sonuçlan incelendiğinde; her toprak cinsi için elde edilen bağıl aktivitenin daima yüksek yağış rejiminden düşük yağış rejimine doğru olduğu görülmektedir. Elde edilen bu sonuçlar beklenti doğrultusunda sonuçlar olup, önemli ölçüde su geçirgenliği ile ilgili olmaktadır. Deneylerimizde yüzey toprağı aktivitesi incelemesi de yapılmıştır. Yüzey aktivitesine ilişkin toprak cinsleri açısından durum, her yağış rejimi için killi toprak, tınlı toprak ve kumlu toprak sıralanması şeklindedir. Dolayısıyla, toprak cinsine bağlı olarak, toprak derinliklerine nüfuz edememe durumunda, yüzey akti vitesinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Toprak derinliklerindeki bağıl aktivite değerleri ile yüzey aktivitesi sonuçları karşılaştırıldığında sıralamanın tersine olduğu görülmektedir. Bu durum, deneylerimizin uyumluluğunu gösteren bir olgudur. Farklı yağış rejimleri için yüzey aktivitesi incelendiğinde ise; bağıl aktivite değerlerinin her toprak cinsi için daima aynı sıralama ile yüksek yağış rejiminden düşük yağış rejimine doğru olduğu görülmektedir Burada da yine toprakta ilerleme olgusuna bağlı olarak sonuç alınmıştır. Böylelikle, deney sonuçlarımızın anlamlı ve kendi içinde uyumlu olduğu söylenebilir. Deney sonuçlan, klasik olarak nitelenebilen yan-sonlu yayınım - taşınım modeli kullanılarak karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Deney şartlarımız için klasik hesaplama ile elde edilen sonuçların hepsi, deney sonuçlarımız ile uyumlu olarak bulunmuştur. Deney sonuçlan ile klasik hesaplama sonuçlarının uyumu görülmekle beraber, klasik hesaplama sonuçlarının, deney sonuçlarına göre önemli farklılıklar gösterdiği gözlenmiştir. Toprakta düşey ilerleme, deneyde klasik hesaplamaya göre daha yavaş olmaktadır. Bu farklılığın ise, klasik hesaplamada Darcy hızı olarak alınan hızın ideal bir hız olduğu ve toprağın cinsine ve durumuna göre gerçek hız değerinin farklılaşabildiğinden kaynaklandığı söylenebilir. xiv Önemli olduğu düşünülen deney ile klasik hesaplama arasındaki farklılıkların giderilmesi amacıyla, bu doktora tezinin orijinalitesi içinde yan-sonlu yayınım - taşınım modeli için yeni bir çözüm önerisi getirilmiştir. Bu öngörüde, suyun toprak içinde düşey olarak gerçek ilerlemesi için Darcy hızı ile suyun toprağın içinde ideal şartlarda alacağı yoldan, göçme katsayısının Darcy hızına oranı kadar bir yavaşlatma etkisi göz önüne alınmaktadır. Yeni çözüm önerisi ile yapılan hesaplamalarla deney şartlarımıza uyan sonuçlar bulunmuştur. Farklı toprak çeşitleri için ve her yağış rejimi için yeni çözüm önerisiyle elde edilen sonuçların deneylerimizle uyumlu ve aynı sıralamayla olduğu görülmüştür. Keza, farklı yağış rejimleri için her toprak cinsi için yeni çözüm önerisiyle elde edilen sonuçların da deneylerimizle uyumlu ve aynı sıralamada olduğu tespit edilmiştir. Böylelikle, yeni çözüm önerisiyle elde edilen sonuçların klasik hesaplamayla elde edilenler gibi deneylere uyumlu olduğu görülmüştür. Deney sonuçlan, klasik hesaplama ve yeni çözüm önerisi ile elde edilen sonuçlar karşılaştırıldığında, yeni çözüm önerisi sonuçlarının deney sonuçlarına daha uyumlu olduğu görülmüştür. Bu bağlamda, bu doktora tezinin bir orijinalitesi olan yeni çözüm önerisinin, klasik hesaplamaya göre gerçeğe daha uyumlu olduğu söylenebilir. Bununla da yetinilmemiş ve bu konuda en bilinen gerçek hal için uygulama yoluna gidilmiştir. Bu hal de, 26 Nisan 1986 yılında Ukrayna'da meydana gelen Chernobyl nükleer reaktör kazası sonuçlandır. Chernobyl nükleer reaktör kazası sonrası ülkemizin Karadeniz bölgesi için alınan örnek sayımlarından hareketle Karadeniz bölgesinin farklı yöreleri için alınmış ölçüm değerleri, klasik hesaplama sonuçlan ve yeni çözüm önerisi ile elde edilen sonuçlarla karşılaştırmah olarak sınanmıştır. Yapılan karşılaştırmalar, yeni çözüm önerisinin, klasik hesaplamaya göre gerçeğe daha uyumlu olduğunu göstermiştir. Klasik hesaplama sonuçlarının hatası % 50 dolayında iken, yeni çözüm önerisi ile elde edilen sonuçlar genellikle gerçeğe % 15 'in altında bir hatayla yakınsamaktadır. Bu durum, Chernobyl nükleer reaktör kazası sonrası ölçümleri alınan, farklı yöreler için benzer şekilde görülmüştür. Bu durum, bu doktora tezi orijinalitesi olan yeni çözüm önerisinin güvenilirliğinin en iyi kanıtı olmuştur. Öz olarak söylemek gerekirse; seçilen toprak cinsleri ve yağış rejimleriyle orijinal olan ve lizimetrik uygulamasıyla da orijinallik içeren bu doktora tezi deneylerinin sonuçlarının, klasik hesaplamayla ulaşılan sonuçlara uyumu görülmekten ayn olarak, tümüyle bu doktora tezinin orijinalitesi olan toprakta düşey ilerleyişe ilişkin yan-sonlu yayınım - taşınım modeline getirilen yeni çözüm önerisinin deneylere olan uyumu gösterildikten sonra, gerçeğe uygulama olan Chernobyl nükleer kazası sonuçlarına da uygulanmış ve gerçeğe % 15 'in altında bir uyumla yakınsadığı gösterilerek, uygunluğu ve güvenilirliği kanıtlanmıştır.
-
ÖgeApplication of computational intelligence methods to in-core fuel management(Enerji Enstitüsü, 2001) Erdoğan, Adem ; Geçkinli, Melih ; 104264 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışmada, basınçlı su reaktörleri için kalp-içi yakıt yönetiminde yardımcı olan, reaktörün güvenli ve verimli çalışmasını sağlayacak en uygun yakıt yükleme motiflerini belirleyen ve öneren bir bilgisayar program sistemi geliştirilmiştir. En uygun yakıt yükleme motifinin belirlenmesinde motifleri karşılaştırmak için gereken güç dağılımı gibi reaktör kalp parametrelerinin hesaplanması, difüzyon denklemini çözen genel kalp hesabı kodları ile, uzun bir hesaplama zamanı almaktadır. Birçok tekrar gerektiren bu hesaplar bir yapay sinir ağı hesaplayıcısı ile yapılarak işlem süresi kısaltılmıştır. Böylece, daha çok yakıt yükleme motifini kısa bir zaman süresinde analiz etmek ve en uygunu bulma olasılığını artırmak mümkün olmuştur. Bu amaçla, bu çalışma için örnek alman İspanya'nın basınçlı su tipi Almaraz Nükleer Güç Reaktörü'nün kalp düzeni kullanılan kalp kod sistemi için modellenmiştir. Belirlenen farklı yakıt demeti tipleri için 2 gruplu tesir kesitleri hesaplandıktan sonra gerektiğinde kullanılmak üzere saklanmıştır. Yanma etkisi gözönüne alınmamıştır. 2000 adet yakıt yükleme motifi yakıt demetlerinin gelişi-güzel yerleştirilmesi yöntemi ile üretilmiş ve bunlara ait güç dağılımı ve çoğaltma sabiti (keff), difüzyon kodu kullanarak hesaplanmıştır. Bir sonraki aşamada, bu motiflerden 500'ü yapay sinir ağının eğitilmesi için kullanılmıştır. Kalan 1500 yükleme motifi ise, yapay sinir ağının başarısının testi için değerlendirilmiştir. Ağın, belirli bir hata sınırı içerisinde, güç dağılımı ve çoğaltma sabiti hesabını yapabildiği gözlenmiştir. Sistemi tamamlamak amacı ile otomatik bir yakıt yükleme motifi üreticisi geliştirilmiştir. Bu modül, yakıt demeti tipine göre yerleştirmeyi düzenleyen birkaç kural ve bunları reaktör kalbine yerleştiren bir algoritmadan oluşmaktadır. Bununla üretilen yükleme motifleri için güç dağılımı ve çoğaltma sabiti yapay sinir ağı kullanarak hesaplanmıştır. Önceden belirlenmiş bir maksimum güç üretimi ve minimum çoğaltma sabiti kriterine uyan yükleme motifleri uygun seçenekler olarak sunulmak üzere saklanmıştır. Çalışmanın son aşamasında, alternatif bir bir yakıt yükleme motifi üreticisi olarak genetik algoritma yöntemini kullanan bir sistem geliştirilmiştir. Bu yöntemle, başlangıç olarak alınan bir yükleme motifi genetik operatörler ile geliştirilerek uygun yükleme motifleri elde edilmeye çalışılmaktadır. Daha sonra, genetik algoritma ve kurala bağlı gelişi-güzel arama yöntemi karşılaştırılmış ve genetik algoritmanın başarısı gösterilmiştir. Geliştirilen sistemle, kalp-içi yakıt yönetiminin otomatikleştirilmesinin yapay zeka teknikleri ile mümkün olduğu gösterilmiştir.
-
ÖgeFarklı camların radyasyon karşısındaki davranışlarının incelenmesi, dozimetrik amaçlı kullanımlarının değerlendirilmesi ve yeni bir korelasyon(Enerji Enstitüsü, 2002) Baydoğan, Nilgün Doğan ; Tuğrul, A. Beril ; 126657 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesCam, farklı amaçlar için yaygın kullanılan bir mühendislik malzemesidir. Günümüzde farklı cam türleri arasında en yaygın kullanılanlar soda-kireç-silika camlarıdır. Ayrıca, kurşun-alkali-silika ve borosilikat camlar ile baryum ve bor taşıyan özel optik camlar da nispeten geniş kullanıma sahiptir. Farklı cam türlerinin radyasyon karşısındaki davranışı genel olarak bir benzerlik göstermekle birlikte, kullanılan radyasyonun tipi ve enerjisi ile cam yapısında bulunan asal ve tali elementler bu davranışı önemli ölçüde etkileyen unsurlardır. Bu çalışmada farklı radyasyon tipleri karşısındaki davranışlarını incelemek amacıyla Topkapı Şişecam Fabrikası 'ndan temin edilen ve kimyasal bileşimleri X-Işım Floresans Tekniği (XRF) ile belirlenen, soda-kireç-silika, kurşun-alkali-silika, ve borosilikat camlar ile baryumlu camlar kullanılmıştır. Söz konusu farklı radyasyon tipleri, camlara nüfuziyeti oldukça önemli olan gama ve beta ışınlan ile, nötronlar ve karışık radyasyon dozlarıdır. Gama ve Beta ışını kaynağı olarak sırasıyla, Co-60 radyoizotopu ve Sr-90 radyoizotopu kullanılmıştır. Nötron kaynağı olarak İ.T.Ü. TRIGA Mark-II Eğitim ve Araştırma Reaktörü'nün Teğetsel Işınlama Tüpü, Merkezi Işınlama Kanalı ise karışık radyasyon kaynağı olarak kullanılmıştır. Yapılan deneysel çalışmalarla camların radyasyon karşısında renk değiştirdiği ve bu renk değiştirmenin alınan radyasyon dozu miktarı ile ilişkili olduğu belirlenmiştir. Bu ilişki spektrofotometrik olarak incelenmiş ve farklı camlar için karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Elde edilen deneysel veriler ışığında, camların dozimetrik amaçlı kullanılabileceğine ilişkin çalışmalar yapılmış ve ışınlanmış camlardaki renk değişimini ifade eden spektrofotometrik veriler ile camın soğurduğu doz arasında matematiksel bir korelasyon kurulmuştur.
-
ÖgeNükleer güç reaktörlerinde sensör güvenilirliğinin reaktör işletimine etkileri(Enerji Enstitüsü, 2004) Barutçu, Burak ; Geçkinli, Melih ; 151332 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışmada Hollanda EPZ Borssele Nükleer Güç Santralı 'mn yeni veri toplama sisteminde kullanılan sensörlerin doğrulanması, santral genelinde sensör hatası ve işletimden kaynaklanan anormal durumların belirlenmesi için etkin olarak kullanılabilecek çeşitli metotlar incelenmiş ve bu amaca yönelik yeni yöntemler önerilmiştir. 15.7.2001 - 15.12.2001 tarihleri arasında 5 ay süreyle Hollanda EPZ Borssele Nükleer Güç Santralı'nda tarafımdan, tez çalışmasına yönelik bilimsel araştırma ve çalışmalarda bulunulmuştur. Tezde kullanılan veriler Hollanda EPZ Borssele Nükleer Güç Santralı'ndan elde edilmiştir. Ön işlemden geçirilmiş sensör işaretleri (AC-işaretler) kullanılarak; sensör doğrulama için öz-bağlammlı (auto-regressive) model ile sensör cevap zamanı belirlenmesi, öz-ilişkili (auto- associative) yapay sinir ağı ve çok girişli tek çıkışlı yapay sinir ağı ile kalp dışı nötron sensörlerinin doğrulaması, her iki yapay sinir ağının karşılaştırılması ve bu doğrulanmış sensörlerin işaretleri üzerinden yapılan analizlerle kalp kazanı titreşimlerinin belirlenmesi yoluyla durum izlemesi gerçekleştirilmiş, EPZ Borssele Nükleer Güç Santralı için kalp kazam titreşim analizi yapılmıştır. Santraldan doğrudan gelen sensör işaretleri (DC-işaretler) üzerinde çok girişli tek çıkışlı yapay sinir ağı yaklaşımı ile sensör doğrulama çalışması yapıldıktan sonra bu doğrulanmış sensörlerin işaretleri kullanılarak çok girişli çok çıkışlı yapay sinir ağı ile bileşen bazında doğrulama çalışması gerçekleştirilmiştir. Ayrıca DC-işaretlerle, gerçek zamanda çevrim-içi anormal durum belirleme ele alınmış, literatürde kullanılan klasik metoda (Kalman filtrelemesi tabanlı) alternatif olarak dalgacık analizi kökenli yeni bir metot önerilmiş ve EPZ Borssele Nükleer Güç Santrah'nın işaretleri üzerinde Kalman filtrelemesi tabanlı eski metoda üstünlüğü gösterilmiştir.
-
ÖgeDar su yolları için radyasyon izleme tekniği ile atık debi analizinin yeni bir incelemesi(Enerji Enstitüsü, 2004) Er, Zuhal ; Tuğrul, Beril ; 151331 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışma ile, öncelikle radyasyonla izleme tekniği ile deniz kazalarına yönelik bir deneysel araştırma yapılması planlanmıştır. Konuya ilişkin yapılan literatür çalışması ve incelemeler sonucunda, konunun geniş kapsamlı olduğu ve araştırma konusunun sınırlarıyla belirlenmesi gerektiği anlaşılmıştır. Bu belirleme bağlamında ilk olarak, deniz şartlarının belirlenmesi yönüne gidilmiştir. Türkiye ve Dünya açısından önemli ve seyir bakımından zorluklar ifade etmesi nedeniyle olası kaza riskinin yüksek olduğu göz önüne alınarak, dar deniz yolları üzerinde çalışılmasının önemli olacağı varsayımı ile dar deniz yolu şartı için deneysel çalışmaların yapılması yoluna gidilmiştir. Deniz kazalarının incelenmesine geçerken, söz konusu kazaların hayli farklılıklar içerdiği ve doğaları itibariyle de birbirlerinden farklılıklar arz ettikleri görülmüş, tek gemi ve kıyıdan uzak şartlarda kaza şartının incelenmesi tercih edilmiştir. Böylelikle, kıyı dolayısıyla cidar etkisinin olmadığına ilişkin deneysel çalışma yapılması benimsenmiş olmaktadır. Fazla olarak özel bir çalkantı olmadığı da varsayılmaktadır. Atık debisinin çeşitli meydana geliş sebeplerinin, farklı mekenizmalarmın olduğu görülmüştür. Ayrıca, çoğu kez resmi olarak irade dışı olarak belirtilmese bile, bilinç çerçevesinde de atıkların olduğu tespit edilmiştir. Geniş bir yelpazede bırakım deneyi yapılması hedeflendiğinden, sadece irade ve istem dışı haller değil, genel hallerin incelenmesi yoluna gidilmiş ve dolayısı ile de bu doktora tezinde "kaza" nitelemesi yerine "atık debi analizi" nitelemesinin kullanılması yeğlenmiştir. Gemiden, denize petrol dökülmesine, çoğunlukla delinme sonucu petrol kaçırımı neden olduğu için kaza modellemesinde, delinme ele alınmıştır. Öte yandan, denizde atık debi analizi için, deniz taşımacılığında önemli bir yeri bulunan ve yüzey kirliliği açısından önemli sorunlar yaratabilen bir eleman olan dizel yakıt (Dizel Oil) ile çalışılması tercih edilmiştir. xıı Bu çalışmada radyasyonla izleme tekniği bağlamında, dar deniz yollan için Dizel Oil 'in denize atık debi analizinin farklı incelenmesi, deneysel olarak amaçlanmıştır. Öte yandan, deniz kazası senaryosu olarak da, farklı ve kapsamlı bir uygulama yapılması da hedeflenmiştir. Böylelikle, deneysel farklı özgünlükler içeren orijinal bir çalışma yapılması amaçlanmış olmaktadır. Dolayısı ile, deneysel açıdan inceleme şartlan belirli, fakat yine de uygulamada sıkça karşılaşılan çeşitli farklılıklan içeren atık debi analizi incelemesi gerçeklenmiştir. İnceleme tekniği olarak radyasyonla izleme tekniği kullanılmıştır. Bu izleme, radyoaktif izleme tekniğinde olduğu gibi sisteme temas etmeyen ancak, sisteme hayli yakın konuşlandınlmış detektörler yardımı ile yapılmıştır. Belirlenen amaçlar çerçevesinde, deney düzeneğinin oluşturulması için laboratuvarda açık kanal sistemine uygun bir deney düzeneğinden yararlanılmıştır. Aynca, realiteye uygunluğu çerçevesinde gerçek deniz suyu ileçalışılmıştır. Deneylere ilişkin ölçümleme değerlerinin yanısıra, (aynı değerlerin alındığı) deneylerin bitimindeki ulaşım mesafesi, deney süresi ve ilgili parametrelerin değerleri kaydedilmiş aynca konsantrasyona yönelik de ölçümleme de yapılmıştır. Bu bağlamda, her deney için bırakım süresi de daima belirlenmiştir. Bu şekilde, deneylerin bir bütün içinde yapılması ve bu doktora tezinin özgünlüğü bağlamında orjinaliteyle birlikte yapılmasının sağlanması yoluna gidilmiştir. Radyasyonla izleme tekniği bağlamında dar deniz yollan için Dizel Oil atık debi analizine ilişkin olarak on farklı bırakım miktan için deneyler; deneysel özgünlük içinde yapılmış ve kendi içinde uyumlu ve anlamlı sonuçlara ulaşılmıştır. Ulaşılan sonuçlann uyumlu ve anlamlılığı gösterilmiş olmakla beraber, bununla yetinilmeyip, matematiksel irdeleme yoluna da gidilmiş ve ulaşım mesafesi tayini, hesaplama ile de bulunmuş ve deneysel olarak ulaşılan değerlerle, ileri derecede uyumluluk içinde olduğu uygulama alam bakımından orijinaliteyle gösterilmiştir. Böylelikle, deneysel ve matematik iredeleme uygulaması bağlamında dar su yollan için atık miktarlarının farklı yönlerden özgün ve hayata geçirilebilir bir çalışması gerçeklenmiş olmaktadır.
-
ÖgeGama absorpsiyon tekniği ile başlıca üç kıymetli metalin analizi, kütle zayıflatma katsayıların tayini ve irdelenmesi(Enerji Enstitüsü, 2005) Kurtoğlu, Arzu ; Tuğrul, Beril ; 166670 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesKıymetli metal olarak nitelenen gümüş, platin ve altın, hem yatırım aracı hem de güncel kullanımlarda tercih edilen yaygın kullanımı olan metallerdendir. Bu özel metallerin analizleri farklı alanlar için önem taşımaktadır. Kıymetli metallerin analizi için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Ateş analizi, küpelasyon ve spektroskopik tekniklerin yam sıra, X ışınları flüoresans tekniği (XRF), atomik absorpsiyon ve nötron aktivasyon analizi gibi nükleer tekniklerle de kıymetli metallerin analizini yapmak mümkün olmaktadır. Bu çalışmada, nükleer bir teknik olan gama absorpsiyon tekniği ile kıymetli metallerden gümüş, platin ve altın ile çalışılmıştır. Numuneler gümüş için dört, platin için dört ve altın için beş farklı ayarda temin edilmiştir. Gama radyoizotop kaynağı olarak gümüş için Am-241, platin ve altın için Ba-133 radyoizotopları kullanılmıştır. Deney düzeneği; gama radyoizotop kaynağı, kollimatör, NaI(Tl) sintilasyon detektörü, çok kanallı analizör ve zırh elemanlarından oluşmaktadır. Deneyler en az beş kez tekrarlanmış ve doğal ortam sayımlan çıkarılarak net sayımlara ulaşılmıştır. Deneylerden elde edilen sonuçlarla, gümüş, platin ve altın için kalibrasyon eğrileri çizilebilmiştir. Çizilen bu kalibrasyon eğrilerinin sınanması amacı ile bilinmeyen alaşımlı numunelerle çalışılmış ve ayarlan tayin edilebilmiştir. Böylelikle, çizilen eğrilerin güvenilirlikleri kanıtlanmıştır. Çalışılan numunelerin kütle zayıflatma katsayılan deneysel olarak tayin edilmiştir. Deneysel sonuçlar WinXCom programından elde edilen teorik sonuçlarla mukayese edilmiş ve birbirleri ile uyum sağladığı görülmüştür. Böylelikle, çalışmanın genelinde ve özelindeki özgünlükle gama absorpsiyon tekniği kullanılarak kıymetli metallerin analizi yapılabilmiş ve elementlerin K absorpsiyon süreksizliği enerjilerine yakın enerji değerlerinde kütle zayıflatma katsayılan tayin edilebildiği gösterilmiştir. Bu şekilde, gama absorbsiyon tekniğinin kütle zayıflatma katsayılarının deneysel olarak tayininde kullanılabileceği önerilmektedir.
-
ÖgeKaynar Sulu Nükleer Reaktörlerde Eksenel Akı Modlarının Termalh Drol K Kararsızlıklarla Etk Lesmes(Enerji Enstitüsü, ) Aktas, Demirel ; Geçginli, Melih ; 182752 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesKaynar sulu reaktörlerdeki kaynama olayı kararlılık açısından bu sistemlerin zayıf noktasını oluşturur. Nötronik ile kuple olan termalhidrolik olaylar problemi daha karmaşık yapar. Genelde BWR karasızlıkları güç salınımlarının şekline göre global ve yerel (zıt-fazlı) olarak sınıflandırılırlar. Güncel reaktör kodları ile kararsızlık vakaları iyi bir şekilde simüle edilebilmektedir; ancak olayın fiziksel yorumunda analitik modeller daha yararlı olmaktadır. Reaktör kararlılık analizi için önerilen en eski modellerden biri paralel kanal kararsızlığıdır;bu isim uygulanan hidrolik sınır koşullarından kaynaklanır, ve global kararsızlık analizinde kullanılabilir. Bu çalışmada sözü edilen model, temel akı moduna birinci harmoniği de ilave ederek geliştirilmiş, böylece yeni bir kararsızlık modu önerilmiş ve analiz edilmiştir. Çalışma hem zaman ekseninde lineer olmayan denklemlerle, hem de frekans ekseninde lineerleştirilmiş denklemlerle yürütülmüştür. Termohidrolik için homojen termodinamik denge modeli denklemleri kullanılmıştır. Modal nokta kinetik denklemler kaynama sınırının hareketinden geri besleme almaktadırlar. Sonuçlar eksenel harmonik modun ilavesinin sistemin kararlılık haritasında kararlı olduğu bölgeyi daralttığını göstermiştir. Anahtar Kelimeler: BWR kararlılığı, zıt fazlı güç salınımları, modal kinetik denklemler, nötron akı harmonikleri. Bilim Dalı Sayısal Kodu: 622.01.01
-
ÖgeTektürel Olmayan Gözenekli Bir Ortamda Doğal Taşınımla Isı Ve Kütle Geçişinin Sonlu Hacim Yöntemi İle Sayısal Olarak İncelenmesi(Enerji Enstitüsü, ) Akbal, Sevgi ; Baytaş, A. Filiz ; 223094 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu doktora tez çalışmasında, amaç bir kare gözenekli kapta doğal taşınımla akışkan akışını etkileyen faktörleri sayısal olarak incelemektir. Öncelikle içerisinde radyoaktif bir gaz bulunan kare, tek türel ve gözenekli bir ortam ele alınarak, bu ortamda radyoaktif gazın doğal taşınımla yayınımı Darcy modeli kullanılarak incelenmiştir. Bu inceleme yapılırken, radyoaktif gazın gözenekli ortamın katı kısmı tarafından üretildiği veya üretilmediği iki hal göz önüne alınmıştır. Sonuçlarda ortalama Sherwood sayısı, Grashof ve Schmidt sayısına ve boyutsuz bozunum sabitine bağlı olarak incelenmiştir. Korunum denklemleri hücre merkezli sonlu hacimler yöntemi ile ayrıklaştırılmış; boyutsuz akım fonksiyonu SOR ve boyutsuz derişiklik denklemi ADI yöntemleri ile çözülmüştür. Daha sonra, katı fazda ısı üretimi ve kütle üretimi olan kısmen geçirgen ve değişken gözenekliliğe sahip iki boyutlu akışkana doymuş farklı gözenekli ortamlar için doğal taşınımla ısı ve kütle geçişi Darcy ve Darcy ?Brinkman modeline göre incelenmiştir. Kısmen geçirgen gözenekli ortam için sadece sağ duvarın üsten ¼'ü geçirgen olan kısmen geçirgen kare gözenekli kabın bütün duvarlarından soğutulduğu varsayılmıştır. Boyutsuz parabolik denklemler ADI yöntemi ile çözülmüştür. Oluşturulan sayısal kodun doğruluğu için literatürde yer alan matematiksel model kullanılmıştır. Elde edilen sonuçların literatürdeki sonuçlarla uyumlu olduğu gösterilmiştir. Darcy-Brinkman modeli'nin doğruluğu ise Darcy sayısı 10-7 için Darcy-Brinkman modelinin Darcy modeline yaklaştığı kabulünden yola çıkarak ispatlanmıştır. Bu son iki model yaklaşımında kısmen geçirgen gözenekli ortamda doğal taşınımla ısı ve kütle geçişi için akışı kontrol eden boyutsuz sayıların etkileri; farklı gözenekliliğe ve geçirgenliğe sahip bölgelerin kısmen geçirgen gözenekli ortamdaki ısı ve kütle geçişine etkileri kabın akım fonksiyon eğrisi, eşderişiklik ve eşsıcaklık eğrileri, ortalama Sherwood ve Nusselt sayısı, ortamın merkezi yatay kesiti boyunca sıcaklık ve derişiklik dağılımları karşılaştırılarak incelenmiştir.
-
ÖgeSınır Elemanları Yönteminin Nötron Difüzyon Denklemine Uygulanmasında Chebyshev Polinomsal Hızlandırması(Enerji Enstitüsü, ) Engin, Öznur ; Özgener, Bilge ; 181700 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışmada iki boyutlu çok gruplu nötron difüzyon denkleminin sınır elemanları metodu ile çözümü yapıldıktan sonra, elde edilen k-özdeğer probleminin dış iterasyon hızlandırmasında yeni bir çalışma olarak Chebyshev polinomsal metodu uygulanmaya çalışılmıştır. Çok gruplu nötron difüzyon denkleminin sınır elemanları metodu ile ayrıklaştırılması sonucu simetrik olmayan ve dolu yapıda katsayılar matrisi elde edilir. Chebyshev polinomsal hızlandırmasının farklı matris yapısına sahip sınır elemanları metodunda ne denli etkin olacağının araştırılması bu çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır. Sadece homojen nükleer sistemler ele alınarak yapılan sayısal deneyler, sınır elemanları metodunun farklı matris yapısına rağmen çok gruplu nötron difüzyon hesaplamalarında Chebyshev hızlandırmasının oldukça etkin olduğunu göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Sınır elemanları, nötron difüzyon, Chebyshev hızlandırması Bilim Dalı Sayısal Kodu: 622.01.01
-
Ögeİstanbul Bogazı İçin Nükleer Teknikle Yüzey Tuzluluk Tayini , Yeni Bir Analitik Model Ve İrdelenmesi(Enerji Enstitüsü, ) Karaaslan, Serife İpek ; Tuğrul, Beril ; 183112 ; Nükleer Araştırmalar ; Nuclear StudiesBu çalışmada, stanbul Boğazı'nın yüzey tuzluluk değerleri farklı lokasyon ve mevsimlerde nötron aktivasyon analiziyle tayin edilmiştir. Literatürde, nötron aktivasyon analiziyle tuzluluk tayinine ilişkin bir yayına rastlanmamıştır. Nötron aktivasyon analizi tuzluluk sonuçlarını kıyaslamak için konvansiyonel bir teknik olan uçurma yöntemi seçilmiştir. Nötron aktivasyon analizi tuzluluk sonuçlarının uçurma sonuçlarına yakınsadığı gösterilmiştir. Daha sonra deneysel sonuçlar kullanılarak bir analitik model oluşturulmuştur. Nötron aktivasyon analizi sonuçları kullanılarak yere ve zamana bağlı matematik model geliştirilmiştir. Bu yeni model, stanbul Boğazı'na özgü original parametreleri barındırmaktadır. Deneysel ve matematik model sonuçları FEMLAB 3.1 programında tek boyutlu difüzyon denkleminin çözülmesiyle oluşan simülasyon sonuçlarıyla kıyaslanmıştır. Deneysel ve teorik sonuçların iyi bir uyum içinde olduğu ortaya çıkmıştır. Böylelikle nötron aktivasyon analizi ile deniz suyu tuzluluk tayininin yapılabileceği ve önerilen analitik modelin güvenilirlikle kullanılabileceği gösterilmiştir. Anahtar Kelimeler: stanbul Boğazı, Tuzluluk, Na-24, Uçurma Yöntemi, Nötron Aktivasyon Analizi Bilim Dalı Sayısal Kodu: 622.02.01