FBE- Kimya Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Çıkarma tarihi ile FBE- Kimya Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeGeniş kaynama aralıklı naftalarda C3-C9 hidrokarbonlarının kimyasal yapılarının kapiler kromatografi ile aydınlatılması ve squalane'nin bu aralıktaki tip seçiciliği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1974) Yıldırım, Aykut ; Gülbaran, Emir ; 173450 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBu araştırmanın gayesi petro-kimya işletmelerinin nafta kraking ünitelerinde üniteşarjı olarak kullanılan naftanan kimyasal yapısının aydınlatılması için fazla masraflı cihazlanmayı gerektirmeyen, zamandan tasarruf sağlayan, pratik ve güvenilir bir metodun geliştirilmesidir. Metod kapiler gaz likid kromatografisine dayanmaktadır, Bu çalışmada, nafta içindeki eser hidrokarbonlarında tayin edilebilmeleri için HT3'0 gr/saniye duyarlığında bir hidrojen alev iyonizasyon dedektörü kullanıldı ve pik alanları elektronik ondalık bir integratör tarafından tesbit edildi. Çalışmalarda C3- Cg hidrokarbonlarının kalitatif tayinleri ve komponentlerin konsantrasyonlarının bulunması başlıca, squalane üzerinde gerçekleştirildi. Bu maksatla ayrıca SE-30 ve SF 96 silikon yağı ile kapla kapiler kolonlar üzerinde de çalışıldı. Hidrokarbonların kalitatif tayinleri, C3 -C8 aralığında düzeltilmiş alkonma zamanlarının logaritmaları (loğ fcR) ile Ktevats indeksleri (İ) arasındaki doğrusal münasebetler kullanılarak yapıldı. Ayırmalar 27 ve 49 °0 de izotermal olarak gerçekleştirildi* îao- termal çalışmalarda 0,1 mikrolitre numune miktarif.1/200 numune ayırma oranı ve 1,7 - 2,4 ml/dakika akış bizi optimum şartlar olarak bulundu, Yeterli ve güvenilir Kavats indekslerinin bulunmadığa C8 C9 aralığındaki hidrokarbonların kalitatif tayinleri referans.komponentler ile gerçekleştirildi.Ancak bu aralıktaki uygulamanın, temini mümkün standartların sayıları olduğunu da belirtmek gerekir. Uygulanan başlıca bu iki-yolun dışında, çok as sayada komponent de düzeltilmiş alıkonma hacimlerinin logaritmaları (log VR) ile kaynama noktaları arasındaki doğrusal münasebetten yararlanarak tayin edildi Böylece C3 C9-aralığında, dört homolog seriye ait 73 pikte,.77 komponent tayin edilmiş oldu. Komponentlerin konstrasyonları toplam pik alanları metodu ile tayin edildi ve relatif dedektör tepki faktörleri kullanıldı.Kantitatif analiz yaklaşık; olarak 2 saatte tamamlandı.Ve böylelikle işletmeler için gerekli olan sürat sağlanmış oldu.Sıcaklık programlamalı analizde, 0,1^-0,2 mikrolitime numune miktara t -J3./4Ö-3./50 numune ayırma oranı ve 2 °0/ dakika programlama hızı optimum değerler olarak bulundu. İntegre edilen toplam piklerin, ağırlıkça % 99 u kalitatif olarak tayin edil di ve kantitatif sonuçlar arasında büyük bir uyarlığın bulunduğu görüldü. Bu neticelerde metodun güvenilir rutin bir yol olarak takip edilebilirliğini teyid etti. Ancak tekrar edilebilirliğin sıhhatinin numunenin referans hidrokarbonların ve injektörlerin soğutulmasına bağlı olduğu görüldü, Aksi halde O4 -- Cc hidrokarbonlarında % 80 - % 10 oranlarında kantitatif kayıplar: görüldü. Oda sıcaklığının 25 + 3 °0 de sabit tutulabilmesinin, düşük kaynayan hidrokarbonların kalitatif tayinlerini kolaylaştırdığı gözlendi. Bu çalışmada ayrıca squalane'nin C5 - C9 aralığındaki parafinik, olefinik, naftehik ve aromatik seriler üzerindeki tip seçiciliğide incelendi, Relatif polarite skalasında sıfır değeri ile karekterize edilen squalane'nin buna rağmen zayıf bir seçicilik özelliği gösterdiği görüldü. Kromatogramlar üzerinden yapılan hesaplarda bnAp* 1»1^> fca/^p * 1*0^ ve fco/fcp- -1*0* deSerİ9:KL bulundaki bu değer ler eşit kaynama noktasına sahip hidrokarbonların ayrılmasında önce parafinlerin, sonra aromatik ve olefinlerin hemen hemen birlikte ve daha sonrada naf tenlerin kolondan çıkacağını ortaya koydu» Hafta fraksiyonunda, düşük kaynayan olefinlerin, O5 - O7 aralığında ve çok az miktarlarda bulunması, prensip olarak tabiatta teşekkül etmediği kabul edilen olefinlerin rafineri operasyonları esnasında meydana geldikleri fikrini doğrulamaktadır. Bu bölgedeki olefinik piklerin büyük paraf inik piklerden hemen sonra çıktıkları ve squalane üzerinde sıcaklığın yükselmesi İle t alıkonma zamanlarının parafinlere göre arttığı gözlendi. Kromatogramlar üzerinde yapılan hesaplarda, teorik plato sayı sı için ns=7500O# plato yüksekliği için h=l,?3 mm ve ayrılma için B=40 değerleri elde edildi. Bu da^, 100 metre boyunda, 0,25 mm iç çapında squalene ile kaplı bir kapiler kolonun optimum kromatografik şartların bulunması halinde geniş kaynama aralıklı bir naftafraksiyonunda C3 - C9 hidrokarbonlarını başarı ile ayırabileceğini gösterdi.. Squalane'nin diğer bir avantajıda yüksek saflıkta ve belirli bir bileşik olarak her zaman temin edilebilmesidir. C8 C9 aralığında; dört homolog seri için yeterli ve güvenilir Kovats indekslerinin bulunması halinde uygun kromatogramlar elde edilerek bu aralıktaki bidrotorboiıiar fazla zaman ve masrafa ihtiyaç gösteren referans1 Mdrokarbonlarla tayin yerine alıkonma indeksleri ile tayin edilebilir..Bu metod benzer kimyasal yapılara sahip olan katalitik kraking benzini, katalitik, reformer benzini, herhangi bir prosese' tabi tutulmayan motor benzini ve temizleme solventlerine de uygulanabilir.
-
ÖgeKademesiz çapraz akımla çalışan bir difüzörde şeker pancarından şeker ekstraksiyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983) Altıner, Ali ; Çataltaş, A. İhsan ; 2175 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBir şeker fabrikasında yapılan işlem, gelişme sürecinde sakaroz.depo lay an..bitkilerden sakarozun saf olarak elde edil mesi olup, şeker pancarının işlenmesinde, ana hedef, kusursuz kalitede beyaz şeker elde etmektir. % 10-22 arasında sakaroz içeren şeker pancarları, V kesitli kıyımlar halinde kesilerek hücreyi saran protoplâzmanm -, şeker için geçirgen hâle gel mesi amacıyla, sıcak şerbetle haşlanırlar. Haşlanmış kıyımlar ters akım prensibi ile çalışan cihazlarda sıcak su kullanıla rak, ekstraksiyona tâbi tutulurlar. Sakaroz, bu işlemde sulu şerbet halinde kazanılır. Burada, ekstraksiyon işlemi d if üz- ' yön kontrollü olduğundan, bu cihazlara difüzör adı verilmek tedir. Bu çalışma, şeker teknolojisinde halen uygulanmakta o- lan ekstraksiyon yöntemlerinden farklı bir yöntem ve kullanıl makta olan ekstraktörlerden farklı bir ekstraktör kullanıla rak, şeker pancarından şekerin daha iyi koşullarla elde edil mesi.amacıyla yapılmıştır. Günümüzün şeker teknolojisinde kullanılan difüzörlerin tümü, esas olarak, ters akim prensibi ile çalışmaktadırlar» Denemelerimizde kullandığımız Gülbaran EkstraktÖr-Difüzörü ise, çapraz akım prensibi ile çalışır. Taşıyıcı sonsuz bir bant üzerinde, belirli yükseklikte pancar kıyımları, bantla birlikte hareket halinde iken üzerine damlalar halinde su bes lenerek, difüzyonun oluşması sağlanır ve difüzyon şerbeti, bantın altından alınır. Böylece, kıyım ve suyun hareket doğ rultuları biri birine dik olduğundan, çapraz akım prensibi tam olarak uygulanmış olur. Pancar kıyımlarından şekerin difüzyonu prosesinde, dört bağımsız değişken vardır. Bunlar, 1- Ortalama difüzyon sıcak lığı, 2- Kıyım boyutları, : 3~ Difüzyon süresi ve 4- Şerbet çekişi'dir. Ekstrakte edilen kıyımda (küspede) kalan şeker do layısıyla olan kaybın, dolaylı etkili ve taze kıyımların şeker içeriğinin ise, etkisiz değişkenler olduğu bilinmektedir. Kı yımların, kıyım yatağı.içinde hareketsiz oldukları bantlı eks- traktörlerde, " pancar kıyımı yatak yüksekliği" de bağımsız bir değişken olarak ortaya çıkmaktadır. Denemelerimizde, orta lama difüzyon sıcaklığı 70-73°C ve şerbet çekişi % 125 alına rak, sabit kabul edilmiştir. Böylece, diğer üç bağımsız değiş kenin, difüzyonla % şeker kaybına etkisi araştırılmıştır. - IV - Denemeler, pilot-plant Gülbaran difüzörü ve kolon tipi difüzörde gerçekleştirilmiştir. Pilot tesiste yapılan I. gurup denemelerde, ön haşlamasız yöntemin Gülbaran difüzörü için uy gun olmadığı bulunmuş tur. ön haşlamalı ve kesikli olarak yapılan II. gurup denemelerde, kıyım boyutları sabit, kıyım yatağı yük sekliği parametre alınarak, difüzyon süresinin difüzyonda % şe ker kaybına olan etkisi araştırılmıştır. Bu gurup denemelerin sonucu olarak, en iyi difüzyon süresi 80 dakika bulunmuş, ancak yatak yüksekliğinin 15 cm' den 20 cm' ye çıkarılmasıyla^ difüz yonda % şeker kayıplarının azaldığı görülmüştür. III. gurup de-* nemeler, sürekli çapraz akım yöntemi ile yapılmıştır. Bu dene melerden elde olunan sonuçlarla, II. gurup denemelerin sonuçla rının uyum halinde olduğu, çizilen difüzyon eğrileri ile göste rilmiştir. Kolon tipi difüzördeki denemeler, üç gurupta toplanabi lir. JL. gurupta, kıyım bpyutları sabit, yatak yüksekliği para metre alınarak, difüzyon süresinin difüzyonda % şeker kaybına olan etkisi araştırılmıştır. II. gurupta, yine kıyım boyutları sabit, difüzyon süresi parametre alınarak, yatak yüksekliğinin % şeker kaybına etkisi bulunmuştur. III. gurupta ise, yatak yüksekliği sabit, kıyım kalınlığı parametre alınarak, difüzyon süresinin, % şeker kaybına etkisi incelenmiştir. Denemelerin sonuçlarından, Gülbaran difüzörünün en iyi çalışma koşulları : I- Ortalama difüzyon sıcaklığı, 70-73 C 2- Şerbet çekişi % 125 ; 3- Kıyım kalınlığı, 1-1,1 mm ; 4- Difüzyon süresi, 65 dakika ve 5- Kıyım yatağı yüksekliği, 70 cm, olarak elde edilmiştir. Bu koşullarda, küspe ile % 5,4 şe ker kaybı olduğu bulunmuştur. Yapılan denemelerin sonuçlarından yararlanılarak, sabit sıcaklık ve şerbet çekişi için, difüzyon süresi (t), yatak yüksekliği (H) ve silindir şekilli olarak kabul edildiğinde kıyımların yarıçapı (R) ile, difüzyonda % şeker kaybı (X ) arasında bir ampirik bağıntı elde edilmiştir. Xm= 1280(t~°'854)[ l-l,645xlO~2(H)+ l,152xl0~4(H2)]x [l-2,12(R)+ 1,65(R2)] V - Bu eşitlikte, t= 45-80 dakika, H= 15-85 cm ve R= 0,59-1,17 mm olarak alınmalıdır. Eşitliğin kullanılabilmesi İçin, ortalama difüzyon sıcaklığı T== 70-73 C ve şerbet çekişi D= 1,25 veya % 125 olmalıdır. Yapılan hesaplamalar sonucu, pilot difüzörün pancar iş leme kapasitesi, 20 cm yatak yüksekliği için 450 kg/gün ve 70 cm yatak yüksekliği için 1575 kg/gün olarak bulunmuştur. Ön haşlama-Difüzyon-Pres sistemi ile çalışıldığında, şekerin % 25 'inin ön haşlama işleminde alındığı ve yaş küspenin %50 oranında preslenerek, pres suyunun difüzöre geri verildiği kabul edilerek, pancardaki şekerin % 98 oranında alınabildiği hesaplanmıştır. Gülbaran difüzyon sisteminin, DeSmet difüzörü ile bir kıyaslaması yapılarak, üstünlükleri ve sakıncalı yönleri be lirtilmiştir. Ayrıca, şeker sanayiinde kullanılan diğer difü- zörler arasındaki yeri belirtilerek, basit yapıda olması, düşük enerji gereksinimi ve daha yüksek arılıkta şerbet elde edilebilmesi gibi üstünlükleri olduğu da bildirilmiştir.
-
ÖgeDört yeni makrosiklik vic dioksimin sentezi ve komplekslerinin incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983) Karadeniz, Kemal ; Bekaroğlu, Özer ; 2137 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringVic-dioksimler geçiş metalleriyle verdikleri stabil kompleksler dolayısıyla şelât teşkil edici ola rak ilgi çekmeye devam etmektedirler. Son yıllarda çeşitli biyolojik mekanizmaların aydınlatılmasında da önem kazanmışlardır. 1967 yılından beri yoğun araş tırmalara konu olan taç eter bileşikleri ise alkali ve toprak alkali metal iyonları ve hatta nötral orga nik moleküllerle kompleks oluşturmaktadırlar. Bu iki özelliği bir arada ihtiva eden çeşitli sayılarda donor atomlara sahip yeni makrosiklik vic~di ok simlerin sen tezini yapmak ve bunların geçiş metalleriyle kompleks lerini incelemek bu çalışmanın amacını teşkil etmiştir. Başlangıç maddesi olarak, 1-5 polietilen glikol zincirine sahip l,w-difenil nitro bileşikleri hazır lanmıştır. Bunun için o-nitro klor benzen ile mono-, di-, tri- veya tetra-etilen glikol doğrudan veya o- nitro fenol ile söz konusu glikollerin tosilatları reaksiyona sokulmuştur. Dinitro bileşiklerinin Sn/HCl veya (SnC^/CH-COOH/HCl) çözeltisi ile indirgenmesin den tekabül eden 1, w-dif enilamino türevleri elde edil miştir. Amin bileşikleri ant i- diklorglioksim ile mut lak metanol içerisinde ve aşırı miktarda NaHCO- kulla narak reaksiyona sokulmuş ve aşağıdaki yeni ligandlar elde edilmiştir: 1- 2,3-Bis(hidroksiimino)-l,4-diaza-7,10-dioksa-(5,6)- (11, 12)dibenzo~siklodeka-5, ll-dien(ODIH? ) 2- 2,3-Bis(hidroksiim.ino)-l,4-diaza-7,10,13-trioksa- (5, 6)-( 14, 15-)di'benzo-siklopentadeka-5, M-dieniOTRHU) IV 3- 2,3-Bis(hidroksiimino)~l,4-diaza-7,10,13,16-tetra- oksa-(5, 6) -(17, 18)dibenzo-siklooktadeka-5, 17-dien (0TEH2) 4- 2, 3-Bis(hidroksiimino)-l,4-diaza-7, 10,13,16, 19- pentaoksa-'(5/6)-(20,21)-dibenzo-sikloheneikoza- 5,20-dien (0PTH2) n- 0,1,2,3 OH OH Bu ligandlarm yapıları H-n.m.r., i.r, ve u.v.- visible spektrumlan ile elementel analiz sonuçlarına göre kesin olarak belirlenmiştir. Kriyoskopik olarak yapılan molekül ağırlığı tayinleri de bu yapıları des teklemiştir. Spektral veriler söz konusu vic-dioksim- lerin ant i- formunda olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada sentezi yapılan vic-dioksimlerin makro halka grubunda iki azot ile 2,3,4 veya 5 oksi jen atomu bulunduğundan, bu bileşiklerin alkali komp- V leksleri incelenmiş, fakat halkada bulunan iki azot atomu dolayısıyla stabilite azaldığından kompleksler izole edilememiştir. Ancak halka yapısının oluştuğunu ispatlayan pikrat testi olumlu sonuç vermiştir, ODIH2/ OTRH2, OTEH2 ve OPTH2 ligandları Cu(II), Ni(II) ve Co(II) ile 1:2 metal/ligand oranında kare düzlemsel kompleksler vermişlerdir, Cd(II) ve Zn(II) komplekslerinde ise her metal iyonu bir vic-dioksim molekülündeki N atomları üzerinden koordinasyona gir miş, ayrıca iki hidroksil iyonu da metale bağlanmıştır Dimerik yapıdaki uranil kompleksinde de metal/li gand oranı 1:1 dir, fakat iki uranil iyonu arasında iki OH grubu köprü görevi yapmaktadır. Bu komplekslerin yapıları elementel analiz, i.r, ve u.v. -visible spektral verileri ile aydınlatılmaya çalışılmıştır.
-
ÖgeAluminyum fluorür üç hidrat (AIF3. 3H20) kristalizasyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1983) Altıntaş, Nilsen Dizdar ; Tolun, Raşit ; 2174 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringVic-dioksimler geçiş metalleriyle verdikleri stabil kompleksler dolayısıyla şelât teşkil edici ola rak ilgi çekmeye devam etmektedirler. Son yıllarda çeşitli biyolojik mekanizmaların aydınlatılmasında da önem kazanmışlardır. 1967 yılından beri yoğun araş
-
ÖgeFarklı kükürt giderme yöntemlerinin çeşitli Türk linyitlerine uygulanması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1984) Küçükbayrak, Sadriye ; Kadıoğlu, Enis ; 2114 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringHava kirlilisinin başta gelen güncel sorunlarımızdan bi ri olduğu yadsınamaz. Bu tür çevre kirliliğinin en önemli kay naklarından birini, oluşturan linyit kömürlerimizin kükürt içe rikleri, dünya ortalamalarının çok üzerindedir. Kömürün yanmat- sı sonucu oluşan kükürtlü bileşikler, insan sağlığına olduğu kadar bitki ve hayvan topluluklarına da zarar verirler. Bu çalışma yüksek kükürt içerikli linyitlerimizin kükürt içeriklerinin yanmadan önce giderilmesine yöneliktir. Ankara- Çayırhan, Manisa-Soma, Edirne-Keşan, Çanakkale-Çan, Kütahya- Tunçbilek, Bölu-Mengen ve sorgun- Yozgat bölgelerine ait linyit numunelerine, azot ve amonyak ortamlarında karbonizasyon, hava oksidasyonu ve kostik ekstraksiyonu yöntemleri uygulanarak, kü kürt içeriklerinde önemli azalmalar sağlanabilmiştir. Her üç yöntem ile de kömürün içerdiği piritik kükürdün toplamı, sülfat kükürdünün ise büyük kısmı giderilebilmiştir. Kostik ekstraksi yonu sırasında kömürün fiziksel olarak alkali depolaması, kömür yanarken işlem sırasında giderilememiş olan kükürdün bir kısmı nın da uçucu olmayan bileşikler oluşturarak külde kalmasına ne den olmuştur. Kömür numunelerinin toplam kükürt, kükürt türleri, kül, uçucu madde, karbon ve hidrojen içeriklerinin sonuçlar üzerinde belirleyici etkileri olduğu saptanmıştır. İşlem görmüş olan nu-' munelerin yakılmaları sonucu oluşan her 10 cal'lik ısı için Çevreye yayılan SO-'nin gram miktarlarında, işlem görmemiş numu- nelerinkine oranla %18-89 arasında değişen azalmalar sağlanmış tır. Linyit numunelerinin uçucu madde içeriklerinde, karbonizas yon sonucu %86-92, hava oksidasyonu sonucunda ise %61-96 arasın da değişen azalmalar olmuştur.
-
ÖgeTürkiye kökenli tall-yağı ile inden-kumaron'un özel bir değerlendirilme teknolojisi üzerine(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1984) Üstün, Güldem ; Civelekoğlu, Halidun ; 2116 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBu çalışmada, yurdumuzun Selüloz ve Kağıt Fabri kaları ile Demir-Çelik İşletmelerinin Kok Fabrikaları gibi İki büyük, sanayi branşının yan ürünlerini değerlendirmek amacı güdülmüştür. Bu amaçla, SEKA Dalaman ve Çaycuma Selüloz ve Ka ğıt Fabrikaları yan ürünü olan Tall-Yağı ile Karabük ve Ereğli Demir-Çelik İşletmeleri Kok Fabrikaları yan ürünü Karbol Yağı nın bir fraksiyonu olan İnden-Kumaron'un reaksiyonundan oluşan ve organik yüzey kaplayicı alanında kullanılabilecek yeni bir ürün elde edilmiştir ve teknolojik özellikleri incelenmiştir. îlk önce, kağıt fabrikalarımızdan Çaycuma îşletme- sinden ham tali yağı ve Dalaman işletmesinden ise sülfat sabunu halinde temin edilmiş olan bu ilkel maddelerin komple analizi, gaz kroma t o gr af i si vasıtasıyla yağ ve reçine asitleri içerikle rinin bileşimleri tespit edilmiştir. Daha sonra, bu ilkel mad delerin rafinasyonu ile Dalaman ve Çaycuma rafine tali yağları ayrı ayrı preparatif olarak elde edilmiştir. Yine, Karabük Demir-Çelik İşletmeleri Kok Fabrika ları Katran Tesislerinden getirtilmiş olan karbol yağı fraksi yonundan önce naftalin, fenoller ve piridin bazlarının gideril mesi yapılarak elde edilen nötr yağ fraksiyonundan, en yüksek VI teknik saflıktaki inden-kumaronu çekmek için bir seri distilas- yon deneyleri yürütülmüştür. Sonuç olarak, nötr yağın 15 mm Hg basıncında 37-79 °C 1ar arası kaynayan kısmı çekilmiştir ve yaklaşık %80'i polimerleşebilen madde olan bu fraksiyon bu ça lışmada teknik inden-kumaron olarak kullanılmıştır. Daha sonra,. Dalaman ve Çaycuma tali yağı örnekleri ile inden-kumaron arasındaki kopolimerizasyon reaksiyonuna tem-, peratür ve ısıtma suresi etkisinin incelendiği deney serilerine ait neticelerin topluca değerlendirilmesiyle, optimum reaksiyon temperatürü ve süresi için sırası ile 240 °C ve 16 saat değerle rinin en uygun olacağı tespit edilmiştir. Böylece Dalaman ve Çaycuma tali yağları ile inden-kumar ondan, sırası ile 73:27 ve 74:26 reaktan oranlarında ve belirlenen optimum koşullarda üre tilen kopolimerizatlarm etilenglikol, gliserol ve pentaeritri tol esterleri ile pentaeritritol esterlerinin izosiyanatları laboratuar ölçüsünde hazırlanmıştır. Hazırlanan bu yeni ürünlerin organik yüzey kapla- yıcısı olarak film özelliklerini karşılaştırmak amacıyla, piş miş keten yağı, pişmiş keten yağıîçin odun yağı (.90;. 10) karı şımı, keten yağı ile modifiye uzun yağlı alki.d reçinesi, keten ve ayçiçeği yağlarının inden-kumaron kopolimerizatları, Dalaman ye Çaycuma rafine tali yağlarının pentaeritritol esterleri ile pentaeritritol esterlerinin izosiyanatları da hazırlanmıştır. Çalışmanın en sonunda ise, elde edilen tüm yeni ürünler ile yukarda açıklanan mukayese ürünlerinin başlıca VII film özellikleri tespit edilerek birbirleri ile karşılaştı- rılmıştır. Dalaman ve Çaycuma tali yağları inden-kumaron kopolimer i zatlarından elde edilen ürünlerin film özellikleri, bu yeni ürünlerin organik yüzey kaplayıcısı olarak kullanıla bileceğini göstermiştir. Tali yağı ile inden-kumaronun milli sanayimizin birer yan ürünü olduğu düşünülürse, bu çalışma ile, sözü edi len ilkel madde kaynaklarına yeni bir kullanım alanı ortaya konmuştur.
-
ÖgeYerinde uranyum ekstraksiyonu yöntemi üzerine deneysel ve teorik modelleme(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1984) Okutan, Hasancan ; Çataltaş, İhsan ; 2098 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringPetrol, kömür ve tabii gaz gibi enerji kaynaklarının yakın bir gelecekte tükeneceği bilindiğinden 2000 yıllarında dünya enerji tüketiminin %25'nin nükleer santrallerden sağla nacağı tahmin edilmektedir. Nükleer enerji, kaynağını teşkil eden uranyum madeni ülkemiz rezervleri de dahil olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde genellikle düşük tenörlü(%l den az) rezervler şeklinde bulunmaktadır. Özellikle klasik maden cilik yöntemleriyle ekonomik ve teknik açıdan değerlendirile- miyen uranyum rezervleri için yerinde uranyum ekstraksiyonu yöntemi yeni bir çözüm olmaktadır. Bu çalışma iki amaca yönelik olarak gerçekleştirilmiş tir. Deneysel olarak yürütülen birinci amaç ile, yerinde uranyum ekstraksiyonu yöntemiyle, uranyum madeninden uranyum ekstraksiyonunda oksitleyici olarak kullanılan hidrojen pe- roksitin bozunma hızına ve uranyum çözünürlüğüne pH ve kelat etkileri incelenmiştir. Yerinde değerlendirme yöntemi için bir sakınca teşkil eden hidrojen peroksit bo sunmasının yavaş latılması ve uranyum çözünürlüğünün mekanizması araştırılmış tır. İkinci amaç ile, yerinde uranyum ekstraksiyonu.yöntemi nin başarıyla uygulanmasında önemli bir yer tutan besleme ve. üretim kuyularının maden bölgesi içinde yerleşimi ve bu kuyu lar arasında çözeltinin akış yollarının matematik mode İlenmesi hedef tutularak, yeni bir nümerik çözüm yöntemi olan sınır ele manları tekniğinin kullanılabilirliği araştırılmıştır. Deneysel olarak gerçekleştirilen birinci grup çalışma da, yerinde uranyum ekstraksiyonu şartlarında bir litrelik Autoclave Engineers, Erie (ABD) yapımı karıştırıcı. 1 1 otoklav kullanılarak ekstraksiyon denemeleri yürütülmüştür. Ekstraksi- yon işleminde çözücü olarak asidik ve karbonat sistemleri de- nenmi-ş ve ortama oksitleyici olarak hidrojen peroksit ilave edilmiştir. Yapılan denemeler sonucunda karnotit ve uraninit yapısındaki uranyum cevheri için çözücü olarak karbonat sistem lerinin kullanımının asidik sistemlere göre daha üstünlüğe sa hip olduğu anlaşılmıştır. Bunun yanısıra hidrojen peroksitin uranyum ekstraksiyonu verimini daima olumlu yönde etkileyen uygun bir oksitleyici olduğu gösterilmiştir. -v- Yerinde uranyum ekstraksiyonu yönteminde oksitleyici olarak hidrojen peroksitin kullanılmasının pekçok yararlarının bulunmasının yanısıra kısa bir sürede su ve oksijene bozunma- sı, kullanımı açısından bir sakınca teşkil etmektedir. Çok kü- ÇÜk miktarlarda bile olsa ağır ve geçiş metallerinin bir kısmı hidrojen peroksitin bozunmasmda katalizör olarak önemli rol oynamakta, ayrıca ortamda bulunan demir tuzları bozunma hızı nı artırmaktadır. Bu sebeple ikinci aşamada gerçekleştirilen deneysel çalışmada, yüksek pH'a sahip karbonat çözeltisinde hidrojen peroksit bozunmas ma demir etkisinin azaltılması araştırılmıştır. Dört ayrı test şartı hazırlanarak, çalkala yıcı üzerinde gerçekleştirilen denemelerde hidrojen peroksit bozunmasına demir etkisinin Hampene OH-3, DEG, EDG ve EDTA kelatlarınm kullanılmasıyla azaltılabileceği belirlenerek hidrojen peroksitin stabilitesi sağlanmıştır. Karbonat çözeltisinde hidrojen peroksitin bozunma hı zının bazı kelatlarla yavaşlatılarak olumlu neticeler alınma sı üzerine otoklavda iki farklı pH'a sahip karbonat çözelti- siyle bir seri uranyum ekstraksiyonu denemeleri gerçekleşti rilmiştir. Denemelerde, ekstraksiyon süresince, hidrojen pe roksitin bozunma hızına ve uranyum çözünürlüğüne pH ve Hampene OH-3, DEG, EDG, hidroksiasetik asit kelatlarınm etkileri in celenmiş, kelat konsantrasyonundaki artışın hidrojen peroksit stabilitesini artırdığı gözlenmiştir. Yine denemeler sonucun da uranyum ekstraksiyonu işleminin iki farklı bölgede yürüdü ğü, birinci hızlı ekstraksiyon bölgesinde uranyum çözünürlü ğünün a = A + B İn G şeklinde zamanın logaritmasına bağlı bir modele uyduğu, ikinci bölgede ise çözünürlüğün birinci bölgeye göre daha yavaş bir hızla yürüdüğü ve hidrojen perok sit yerine oksijen tarafından kontrol edildiği ortaya çıkarıl mıştır. Yerinde değerlendirme proseslerinin matematik modellen- mesinde kullanılan Önemli eşitliklerden biride gözenekli ortam da akışı ifade eden iki boyutlu kararlı hal akış denklemidir. Yerinde uranyum ekstraksiyonu yöntemiyle ilgili teorik mo.d el leme çalışmasında, bu akış denklemi ve bununla ilgili sınır şartları kapsayan kısmî diferansiyel denklemler için sınır elemanları yöntemi kullanılarak, önce temel, bağıntılar türetil miş, bilgisayar programı geliştirilmiş ve nümerik çözüme ula şılmıştır. Sonuçta, gözenekli ortamın homojen bir yapıya sahip olması durumunda, besleme ve üretim kuyularının tespiti ve bu -VI- kuyular arasında akışkan akımı yollarının modellenmesinde sı nır elemanları tekniğinin kullanılabilecek emin ve sağlıklı bir yöntem olduğu anlaşılmıştır. Maden rezervinin bulunduğu bölgenin farklı geçirgenliklere sahip olması, heterojen yapı daki gözenekli ortam, durumunda aynı nümerik çözüm yönteminin prosesin mod ellenme s ine kısmen cevap vermekte olduğu, özellik le alt bölgelerin birleştiği köşe noktalarında yetersiz kaldı ğı gözlenmiştir.
-
ÖgeTosilhidrazon bileşiklerinin ayrıştırma reaksiyonları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1984) Galioğlu, Oya ; Aydoğan, A. Cevdet ; 2136 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBamford W.R. ve Stevens T. S. tarafından gerçekleştiri len ve Bamford-Stevens reaksiyonları olarak isimlendirilen aril ve alkil tosilhidrazonların (p-toluensulfonil hidrazon) anyonlarının kuvvetli bazik ortanda termik veya fotolitik olarak ayrıştırılması reaksiyonları, diğer yollardan elde edilmesi güç olan alkenlerin elde edilmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Söz konusu bu reaksiyonlar çözücü olarak ya protik veya aprotik ortamlarda yürütülmektedir. Ayrıştırma reaksiyonları aprotik ortamda yapıldığında teşekkül eden karbenlere uyan bir mekanizma takip edilir; oysa protik çö zücülerle ayrıştırma, katyonik bir mekanizmadan teşekkül eden ürünlere sebep olur. Her iki durumda da ara ürün bir diazo komponentidir. Çalışmamızda bazı mono ve di siklikketonların tosilhid- razonlarının hem protik nemde aprotik şartlarda ve değişik ısıtma sürelerinde termik olarak ayrıştırılması gerçekleşti rilmiştir. Reaksiyonlar sırasında özellikle hidrojen göçün den türemiş ürünler, intramoleküler insertion ürünleri, kar bon iskeletinin değişimi ile meydana gelmiş ürünler, ayrıca yan ürün olarak dimerik ürünler, daha yüksek molekül ağırlık lı poliıaerler, halka açılması veya halka küçühuesi ürünleri meydana gelebilir. Ele geçen ürünler, daha önce başka yollar dan elde edilmiş ürünlerdir. Bu maddelerden temin edilebilen lerini standart madde olarak kullanmak suretiyle, gaz kroma- tografında alıkonma zamarılari saptanmış ve diğer enstrumental ve kimyasal metodlarm da yardımıyla reaksiyon karışımının V bileşimi saptanmıştır. Standart bileşiği temin edilemeyen lerin yapısının açıklanması ise, TLC'den zon kazınma ve ka zınan tabakadaki maddenin enstrumental ve kimyasal metodlar- la yapılmıştır. Çalıştığımız ketonlardan 1,3- ve 1,4-sıkloheksandion mono ve fenil siklopropil ketonun mono tosilhidrazonları kolaylıkla elde edilmiştir. l,3~Sikloheksandion di tosilhid- razon elde edilememiştir. 1,4-Sİkloheksandion di tosilhidra- zon elde edilememişse de; saf sizlik olarak çok az da olsa mono tosilhidrazon ihtiva etmiştir. 1,3- ve Ij'l-Sikloheksandionların mono tosilhidrazonla- rının aprotik ortamda oluşan karben ara ürününden proton göçmesiyle, aynı tosilhidrazonlaruı protik ortamda ayrıştı- rılmasuıda ise oluşan karbonyum iyonundan bir protonun eli- minasyonu sonucu 2-sikloheksen-l-on ve 3-sikloheksen-l-on vermesi olasılığından hareket edilmiştir. Bu tosilhidrazon- lardan kavvetli bazik aprotik ortamda düşük dönüşüm verimiy- le beklenen ürünler ele geçmiştir (sırasıyla % 2.25 ve % 4.5). Fakat kuvvetli bazik protik ortamda, yapılarının aydınlatıl masına başvurulmayan koyu kıvamlı bir yağ vermişlerdir. Bu tosilhidrazonlar, ham (I) ve saf (II) tosilhidrazon kulla nılarak zayıf bazik protik ortamda da ayrıştırıımışlardır. 1,3-Sikloheksandion mono tosilhidrazon I1 de % 81 ve II' de % 67 verimle 2-sikloheksen-l-on vermiştir. Dönüşüm yüzdele ri kuvvetli bazik ortamdan daha yüksektir (I' de % 15 ve II' de % 16). Hem ham nemde saf 1,4-sikloheksandion mono tosilhid- I razonun ayrıştırılmasından 1,3-intramoleküler insertion ile bisiklo (3.1.0. )-heksan-2-on meydana gelmiştir (Ifde % 65.6, VI II* de % 68.95). Her iki tösilhidrazonun zayıf bazik ortamda ayrış tırılmasmda teşekkül eden "sikloheksanon ile halka küçülmesi ürünleri olan 2 -metil siklopentanon ve siklopenta- non"un saf tosilhidrazon ile yapılan reaksiyonlarda miktar ca arttığı belirlenmiştir. 1,4- Sikloheksandion di tosilhidrazon ise, kuvvetli bazik aprotik, kuvvetli bazik protik ve zayıf bazik protik ortamlarda ayrıştırıldığında beklenen ürünleri vermemiş, ele geçen koyu kıvamlı yağdan çok düşük verimle mono tosilhidra- zondan meydana gelebilecek ürünler ele geçirilmiştir. Fenil siklopropil tosilhidrazon kuvvetli bazik ortam da ayrıştırıldığında, aprotik koşullarda karbon iskeletinin değişimi ile ana ürün olarak ( % 81) 1-fenil siklobuten elde edilmiş; protik koşullarda ise fenil siklopropil karbonyum iyonunun intramoleküler insertion' ı ile ana ürün olarak 2-fenil bisiklo( 1.1.0.) bütan (% 89) elde edilmiştir. Ayrış tırma reaksiyonlarında ısıtma süresinin uzaması ile aprotik koşullarda 1-fenil siklobuten' in 3 -fenil siklobuten ' e dönüş tüğü, protik koşullarda ise 2-fenil bisikloC 1.1.0.) bütan 'in veriminin düştüğü ve her iki koşulda da oluşan ürünlerin dimıerleştiği, daha yüksek molekül ağırlıklı polimerlerin oluştuğu, halka küçülmesi ürünlerinin meydana geldiği belir lenmiştir.
-
ÖgeTürkiye linyit ve taşkömürlerinden metalürjik amaçla kok üretimi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1984) Berk, Hasan Ferit ; Kadıoğlu, Enis ; 2103 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringLaboratuar ölçüsünde gerçekleştirilen bu çalışmada; Zonguldak/Lave koklaşır kömürüne, Çanakkale /Çan linyiti katı larak, karışım kok yöntemi ile,metalurjik karma kok üretimi amaçlanmıştır. Ürün kokun, direncinin- en az saf Zonguldak koku kadar olması, yüksek kükürt içerikli Çanakkale/Çan linyitinin kok- da kabul edilebilir kükürt miktarını aşmaması gereği ve kul lanılacak inert komponentin maksimize edilmesi, problem cüm lesini oluşturmaktadır. Dünyada koklaşır kömür rezervlerinin hızla tükenmesi ve üretimin büyük çoğunluğunun birkaç ülke tekelinde olması, dünya ülkelerini koklaşmaz kömür kaynaklarını da metalurjik kok üretiminde kullanmaya zorlamaktadır (18).Türkiye açısın dan probleme bakıldığında, mevcut üç entegre demir-çelik te sisinden sadece Karabük Demir Çelik Fabrikaları Zonguldak Taşkömürü ile çalışmakta; Erdemir kısmen Zonguldak ve kısmen de ithal edilen koklaşır kömür ile üretimini sürdürürken, Isdemir %80 civarında koklaşır kömür dışalımı yapmaktadır. Ülkemiz toplam 1.5 milyar ton taşkömürüne sahipken, linyit rezervleri toplamı 1 milyar tonu bulmaktadır. Yukarıda belirtilen durum gereği ülkemizin karma kok üretimine geçmesi elzemdir. Sözü edilen konuda yapılan çalış malar çok az olup, sert linyit türü kaliteli kömürleri kapsa maktadır (13, 25). Bu çalışmada, A.Jenkner tarafından geliştirilen ve kok kamaralarını simule ettiği gözlenmiş olan, Jenkner kar- bonizasyon sistemi kullanılmıştır (19). Dünya ülkeleri linyit ve benzeri koklaşmaz kömürlerin metalurjik kok üretiminde kullanımı için üç temel yöntemi de nemektedirler (24) ; 1) Karışım kok yöntemi 2) Uniform kok yöntemi 3) Briket şarj yöntemi Söz konusu tez, çalışma şekli olarak karışım kok yön temini incelemektedir. Bu yöntemin seçilmesindeki temel kri- - Ill ?- tef, Türkiye için, kok dar boğazına kısa vade çözümü getirmek ve mevcut kok fabrikalarında mekanik dizayn değişikliği yap tırmamaktır. Çalışma, kapalı ocak üretimi yapan Zonguldak/EKÎ Mer kez. Lavuarmdan band usulü, Bursa Linyitleri İşletmesi /Çan bfölge müdürlüğü Çan/l üretim bölgesinden arazî sürme usulü ile numune alınması evresi ile başlamıştır. Zonguldak havza sından alınan numune -6,0 t 0,5 Demir-Çelik fabrikaları şarjı olup, aşağıda belirtilmiş olan özellikleri daima sabit tutul muş numunedir. Çanakkale/Çan numunesi ise laboratuarlarımızda sürekli oksidasyon kontrolü altında saklanmış havada kuru nu mune olup, Çan/l üretim panosunu tavan ve taban damarları olarak temsil etmektedir. Yapılan elek analizleri sonucu, en yüksek yığın ağır lığını verecek karışımın, Simonis ve diğer araştırıcılar ta rafından belirlendiği gibi, Zonguldak/Lave demir-çelik fabri kaları şarjı ile uyuşmadığı görülmüştür (12, 49), Bu sonuç ge reği karışımlar dm=» 1.1 mm, 0'K =.30 m /Kg olarak hazırlanmış tır, Uluslararası Taşkömürü Sınıflama esaslarına göre tüm karışımlarda uçucu madde, serbest şişme indeksi ve dilatasyon ölçümleri yapılması gerektir(29), FaktÖryel deney dizaynı esaslarına göre yürütülen şişme, pişme ve koklaşma etüdle- rinde, inert oranının, Çanakkale/Çan linyitinden üretilen toz kokların etkileri incelenmiştir. Sonuçta, havzayı temsil ettiği varsayılan Çan/l üretim panosu tavan ve taban damar larının ve bunlardan elde edilen toz kokların 700°C'a kadar aynı davranışı gösterdiği saptanmıştır. Toz koklar; 500, 700 ve 900°C da üretilmiş olup, artan sıcaklık ile sulu çözelti lerde alkalinite(baziklik) oranının arttığı gözlenmiştir.Her türlü koklaşma indeksinde, artan inert oranı ile temel kom- ponent Zonguldak/Lave kömürüne göre düşme görülmüştür. Temel hammadde incelemeleri sadece kontraksiyon gösteren karışımlar elde edilene dek sürdürülmüştür, ki bu karışımlar en kötü kok direncine sahip olanlardır. Koklaşma etüdlerinde, iç et kileşim terimlerinin büyük önem taşıdığı saptanmıştır. Optimum tane boyu, ki maksimum yığın ağırlığını veren karışımdır, ile yapılan Jenkner retort karbonizasyonlarında; linyit kullanıldığında artan inert madde oranı ile kok veri- - IV - minin azaldığı gözlenmiştir, Toz koklar halinde işe artan üretim temperatürü ve oranı ile verim artmaktadır. Koklaşma indekslerinde görülen, inert artım oranı ile azalma, kok tambur (parçalanma) dirençlerinde izlenmemiş olup; her inert cinsi için özel bir davranış söz konusudur. Saf linyit kullanıldığı zaman %5 inert miktarı ile el de edilen en yüksek kok direnci, 500°C toz koku kullanıldığı zaman %10'a ulaşmakta ve yine aynı inert cinsi için %15 oran ile aynen Zonguldak koku direncinde ürün ele geçmektedir. Mikroskopik incelemeler kok sıkılığı ile direnç ara sında tam bir korelasyon kurulamayacağı izlenimini uyandır maktadır (34), Bu görüşün aksine bulgular, söz konusu çalışa mada tesbit edilmiştir, Artan inert oranı ile kok sıkılığında bir minimum görülmekte olup, bu nokta maksimum parçalanma di renci ile çakışmaktadır, Sonuç olarak, laboratuar ölçüsünde Zonguldak/Lave kö mürüne %15 oranında 500°C da elde edilmiş, ısıl değeri yüksek toz kok ilavesi ile saf Zonguldak kömür şarjı ile üretilen kokdan daha iyi ve metalurjik açıdan kullanılabilir kok üre timi gerçekleştirilmiştir,
-
ÖgeTürkiye kökenli pirina yağından sıvı-sıvı ekstraksiyonu ile serbest yağ asitlerinin giderilmesi üzerine bir inceleme(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1985) Türkay, Selma ; Civelekoğlu, Halidun ; 2234 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBu çalışmada, yüksek asitli bitkisel yağlardan pirina yağının yemeklik olarak değerlendirilmesi amacı ile, uygulan ması gereken rafinasyon işlemlerinin ilk aşaması olan serbest yağ asitlerinin giderilmesi üzerind,e çalışılmıştır. Bu konu üzerinde yapılan literatür incelemesine dayanarak, düşük bir nötr yağ kaybı ile asit giderme işlemini gerçekleştirmek ve aynı işlem ile doğrudan doğruya yüksek oranda serbest yağ asitleri içeren bir yan ürün elde etmek amacı ile, pirina ya ğının iki farklı çözücü sistemi ile sıvı-sıvı ekstraksiyonu incelenmiştir. 1- Pirina yağının heksandaki çözeltisinin (misella'nın) çeşitli konsantrasyondaki sulu etil alkol çözeltileri ile ekstraksiyonu, 2- Pirina yağının % 90'lık metanol çözeltisi ile ekstrak siyonu. Misellanın etil alkol ile eks t raks iyonunda, önce piri na yağının serbest asit içeriği, kısmi gliserid içeriği, mi sellanın bileşimi, sulu etil alkol çözeltilerinin bileşimi gibi çeşitli faktörlerin bu işleme etkisi incelenmiştir. Bu deney serisi sonuçlarının değerlendirilmesi ile, düşük bir nötr yağ kaybı ile serbest yağ asitlerinin giderilmesi için misellanın % 70 veya % 80flik etil alkol ile sıvı-sıvı ekst- raksiyonunun uygun olduğu, ancak bu çözücülerin önce heksan ile doyurulması gerektiği anlaşılmıştır. Daha sonra, bir pirina yağı örneği misellasma, hek- sanla doyurulmuş % 70 ve 80flik etil alkol çözeltileri ile çok kademeli doğru ve ters akım ekstraksiyonları uygulanmış ve özellikle ekstrakte edilebilen yağ asitleri miktarının teo rik olarak hesaplanabilen aynı değere genel olarak çok iyi uyduğu saptanmıştır. Buna dayanarak, herhangi bir pirina yağındaki serbest yağ asitlerini istenen oranda gidermek için, gerekli olan çö zücü miktarını ve kademe sayısını ters akım ekstraksiyonu için belirlemek mümkün olmuştur. Bu açıdan yapılan değerlendirmede çözücü olarak % 80'lik etil alkolün ekstraksiyon için daha uy gun olduğu ortaya çıkmıştır. Çalışmanın ikinci kısmında, farklı pirina yağı örnekle rinin % 90'lık metanol çözeltisi ile sıvı-sıvı ekstraksiyonu incelenmiştir. -IV - Bu konu üzerinde yapılan ön deneylerde, birçok haller de pirina yağının % 90flık metanol ile kuvvetli bir emülsiyon oluşturduğu, ancak % 90'lık metanol çözeltisine adi tuz ilave si ile bu emülsiyonun önlendiği ortaya çıkmıştır. Serbest asit içeriği % 35 ile % 60 arasında değişen üç pirina yağı örneği ile aynı koşullarda % 90'lık metanol ile yapılan ters akım ekstr aks iyonu sonunda, herbir örnekte bulu nan serbest asitlerin hemen hemen aynı oranda giderildiği ve bu işlem sırasında trigliserid kaybının pratik olarak yok de necek kadar az olduğu saptanmıştır. Yine bu deneylerin sonunda, pirina yağından % 90'lık metanol ile çekilen ekstrakt fazlarında, serbest yağ asitleri ile metanolün esterleşmesi neticesinde, çok az da olsa yağ asitlerinin metil esterlerinin oluştuğu ve ortamda bulunan tuzun bu reaksiyonu hızlandırdığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak, gerek pirina yağı misellasını % 80'lik etil alkol ile ve gerek pirina yağını doğrudan doğruya % 90'- lık metanol ile ekstrakte ederek, düşük bir trigliserid kaybı ile serbest yağ asitlerini gidermenin mümkün olduğu ve nihai rafinasyon için uygun vasıfta ön rafinasyonu bir yağın elde edilebileceği anlaşılmıştır. Ayrıca söz konusu işlemlerde ekstrakt olarak ele geçen ve ortalama olarak % 84-86 oranında serbest asit içeren ürünün teknik oleik asit olarak değerlen dirilebileceği ortaya çıkmıştır. Türkiye'de zeytin tarımı ve zeytin yağı üretiminin po tansiyeli dikkate alınırsa, bu sanayi branşının bugüne kadar çok iyi değerlendirilemeyen bir yan ürünü olan pirina yağın dan hem yemeklik yağ üretimi ve hem de endüstriyel ürünler arasında önemli bir yer olan teknik oleik asit ürpt-imi imkan larına bu çalışmada belli bir açıklık getirilmiştir.
-
ÖgeTersiyer butil katekol, alkillenmiş tri fenil fosfat ve karışımlarının CBR kauçuğundaki oksitlenmeyi yavaşlatıcı etkilerinin dsc yöntemi ile incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1985) Savaşçı, Ö. Tunç ; Baysal, Bahattin ; 2093 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringCBR, sentetik olarak elde edilen elastoînerlerin en önemlilerinden biri olup, başta otomobil lastiği üretimi ol mak üzere çeşitli,.alanlarda yaygın bir biçimde kullanılmakta dır. Diğer polimerik maddelerde olduğu gibi, CBR'de oksi jenle reaksiyona girerek oksit lenebilmekte ve özelliklerinde istenmeyen değişiklikler meydana gedmektedir. Bu nedenle, CBR ile çeşitli oksitlenmeyi önleyici maddeler kullanılmaktadır. Bugün Dünya pazarlarında çok sayıda ve çeşitli yavaşlatıcılar pazarlandığindan, en uygun yavaşlatıcı ve/'veyV karışımlarının belirlenmesinin hem' teknik hem de ekonomik' açldan önemi bu lunmaktadır. Bu çakışmada, Petkim, Petrokimya A.Ş.'nde üretilen GBR ile yavaşlatıcı olarak 2,6-ditersiyer butil katekol (Deenax) ve tri (mono-ve- di-nonil-f enil karışımı) fosfit (polygard) ve karışımları kullanılması halinde, CBR'nin oksitlenmeye daya nıklılığının etkilenişi "differential scanning calorimetry", DSC yöntemiyle incelendi ve ilgili aktivasyon enerjileri he saplanarak elde edilen sonuçlardan CBR'nin depolama süresi belirlendi. Bu nedenle, zaman zaman İR spektroskopisi yönte minden de yararlanıldı. Ayrıca, seçilen % 1 yavaşlatıcı kon santrasyonunun uygunluğu belirlendi ve elde edilen sonuçlar, yaptırılan spesif ikasyon testleriyle kontrol edildi. Deneyler IV için hazırlanan yavaşlatıcı karışımı katılmış örneklerdeki yavaşlatıcı miktarının kantitatif tayini için ise UV spektros- kopisi yönteminden yararlanıldı. üç asama halinde yürütülen çalışmalar sonunda; - DSC termogramlarında endotermik veya egzotermik her hangi bir reaksiyonun gözlenemediği sürenin gerçek yavaşlatılmış oksitlenme süresi olduğu belirlendi, - Deenax (Dnx), Polygard (Fig) karışımlarındaki etken yavaşlatıcının Dnx olduğu saptandı, - Dnx/Plg, 55/45 karışımında sinerjistik bir karışımın meydana geldiği belirlendi, - Dnx/Plg 40/60 karışımının etkenliğinin, % 100 Dnx' in etkenliğiyle yaklaşık aynı olduğu belirlendi, - CBR'nin sıcaklıkla değişen üc aşamalı bir oksitlenme kinetiği gösterdiği saptanarak, ilgili aktivasyon enerjileri düşük sıcaklıktan yüksek sıcaklığa doğru, sırasıyla, E.fl - 17.5, 27.0, 42.0 kcal/mol olarak he saplandı, - Dnx/Plg, 40/60 karışımından % 1 içeren CBR'nin 25 ± 5°C'de altı ay depolanabileceği belirlendi, - Dnx/Plg, 40/60 örneklerine oranla yavaşlatıcı etken liğinin değişmediği sıcaklıklarda, yapılacak DSC ça lışmalarıyla, oda sicaklarındaki yavaşlatılmış ok sitlenme surelerinin, DSC yöntemiyle kolaylıkla be- lirlenebileceği saptandı.
-
ÖgeSodyum perborat kristalizasyonunun stokimetrik ve stokimetrik olmayan şartlarda incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1989) Yüksel, G. Yıldız ; Bulutcu, A. Nusret ; 14089 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringSodyum metaborat ve hidrojen peroksit hammaddeleri kullanılarak kimyasal yöntemle sodyum perborat tetrahidrat üretiminde, kristalizasyon şartlarına hammadde oranlarının etkisini inceleyen her hangi bir bilimsel yayın literatürde mevcut değildir. Bu çalışmada bu eksikliği gidermek için, stokiometrik şartlardaki ve, metaborat ve boraks fazlalığı olacak şekilde stokiometrik olmayan şartlarda ki kristal izasyonlar incelenerek en uygun teknolojik üretim şartları bilimsel yöntemlerle açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmada, sürekli karıştırmalı ve sürekli ürün çekişli kristalizasyon deneyleri gerçekleştirilerek, endüstriyel üretimle benzeşim sağlanmaya çalışılmıştır. Kristalizasyonlardan elde edilen ürünlerin elek analizi sonuçları sayı yoğunluğu teorisi kullanılarak değerlendirilmiş ve bu sonuçlar, nükleasyon hız ölçümleri ile desteklenmiştir. Bu kristalizasyonlarda, döküm yoğunluğu, mekanik mukavemet gibi endüstri açısından önemli olan fiziksel özellikler de incelenmiştir. Bu araştırma sonucunda, stokiometrik ortamdaki kristalizasyonun nükleasyona yatkın olduğu, kristalizasyon çözeltisindeki metaborat fazlalığının artışının kinetik mertebede azalmaya, boraks miktarındaki artışın ise kinetik mertebedeki artışa neden olduğu tespit edilmiştir. Kinetik mertebenin azalması, ürünün ortalama partikül boyutunu 'artırdığı için sodyum perborat üretiminde meta borat fazlalığının gerekliliği ispatlanmıştır. Ortalama partikül boyutu, partikül şekli ve dağılımı, döküm yoğunluğu ve mekanik mukavemet gibi ürün kalitesini belirleyen tüm faktörler gözönüne alındığında, kristalizasyon ana çözeltisinde 27 gram/litre civarında NaB02 ve 5 gram/litre civarında Na2B40y içeren ve pH'm 10.40'da tutulduğu kristal izasyonun üretim için en uygun durumu sağladığı tespit edilmiştir.
-
ÖgeAlkollü benzinlerin alternatif motor yakıtı olarak değerlendirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990) Karaosmanoğlu, Filiz ; Aksoy, H. Ayşe ; 14195 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringGünümüzde, artan nüfus ve endüstriyel gelişmelerle birlikte, e nerji gereksinimi sürekli, hızlı bir artış gösterirken; kömür, petrol, doğal gaz gibi rezervleri sınırlı fosil kaynaklı enerjiler yanında, yeni-yenilenebilir enerji kaynakları da büyük önem kazanmaktadır. Ye ni enerji kaynakları arasında biokütle en büyük potansiyele sahiptir. Biokütle kaynaklarının enerji amaçlı en önemli değerlendirilme alanla rından biri alkollerin alternatif motor yakıtı olarak kullanımıdır. Bu çalışmada da, günümüz benzin motorlarında tasarım değişikliği ge rektirmeyecek şekilde, benzine katılabilecek maksimum alkol miktarı olarak önerilen %2Ö (hacimsel) oram gözönüne alınarak, hazırlanan me tanollü ve etanol lü benzinlerin alternatif motor yakıtı olarak değer lendirilebilirlıği incelenmiştir. Deneysel çalışmaların, ilk bölümün de, isopropanol., n-propanol, isobutanol, n-butanol, isoamilalkol, n-amilalkol ve füze! yağı kullanılarak, alkol-benzin karışımlarında faz ayrışma sorunu çözümlenmiş, karışımların faz ayrışma olayı geniş olarak incelenmiştir. î kinci bölümde ise füze! yağı katkılı alkollü benzinlerin ASÎM yöntemlerine göre yakıt özellikleri belirlenerek, el de edilen sonuçların benzin özellikleri ile uyum gösterdiği saptanmış tır. Çalışmanın son bölümünde ise Renault 12 test motorunda yapılan çalışmalar ile alkollü benzinlerin motor karakteristikleri ve egzoz gazı emisyonları belirlenmiştir.
-
ÖgeDomuz ciğeri ve bezelye tohumundan diamin enziminin izolasyonu saflaştırılması ve özellikleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991) Güvenilir, Yüksel Avcıbaşı ; Deveci, Nuran ; 19316 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringSon yirmibeş yıl içinde pekçok sanayii dalında uygulama alam bulan enzimler, günümüzde yeni kullanım alanlarının ortaya çıkması ile giderek önem kazanmaktadır. Enzimler 103-106 aralığında molekül ağırlığına sahip makromoleküllerdir. Bu çalışma, DAO enziminin izolasyonunu, önemli ayırma metodlarının prensipleri doğrultusunda enzim konsantrasyonunun düzenlenmesini ve saflaştırılmasında hangi metodların nasıl kullanılacağını esas al maktadır. Çalışmada bezelye tohumu DAO enzimini yüksek verimde saflaştırma işlemini gerçekleştirmek ve çok miktarda elde etmek amaçlanmıştır. Değişik koşullar altında büyüyen tohumların aktivite veriminin karşılaştırılması yapılarak enzim için büyüme koşulları tayin edilmiştir. Yüksek verimdeki ürün 7-10 günlük periyotta büyüyen ağarmış bezelyelerin kullanılması ile mümkün olmuştur. Enzimin molekül ağırlığı, bağlanma ayıracı ile ön işleme uğratılarak ve ön işlemsiz olarak SDS-akrilamid jel elektroforez ile ve düşük iyonik kuvvette (non-denature koşullar) ve yüksek iyonik kuvvette (de nature koşullar) jel filtrasyonu ile tayin edilmiş ve sonuçlara göre 9x10.4 dalton ağırlığında özdeş iki alt birim zincirden ibaret olduğu saptanan enzimin, molekül ağırlığının yaklaşık olarak 18x104 dalton olduğu tespit edilmiştir. Aktif proteini çöktürmek için amonyum sülfat yüzde grafiği, pH, sıcaklık-kararlılık ve iyonik kuvvet-kararlılık grafikleri oluşturularak, saflaştırılmış enzimin izoelektrik noktası, kararlılığı ve aktivite değişikliği tayin edilmiş ve sonuçlar irdelenmiştir.
-
ÖgeThe effect of illumination on the strenght of E-glass fibre(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991) Aydın, Kemal ; Öztürk, Turgut ; 19310 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringE-camı elyafı, kalsiyum-alümina-borosilikat camından üretilen ve plastik takviye malzemesi olarak kullanılan endüstriyel bir üründür. İkinci dünya savası sonrası yıllarda plastik üretimindeki artışa paralel olarak cam elyafı, basta A.B.D. olmak üzere pek çok ülkede üretilmeye başlanmıştır, ülkemizde ise bir Sise Cam Fabrikaları A. S. kurulusu olan Cam Elyaf San. A. S. tarafından 1974 yılından beri üretilmektedir. E-camı, yapısal olarak alkali komponentler içermediğinden elektriksel iletkenliği diğer camlara göre oldukça düşük olması nedeniyle (electrical glass) olarak tanınmaktadır. E-camı, yapısında büyük oranda bor ve alumina bulunması nedeniyle kimyasal dayanımı ve elyaf olarak çekilme özelliği oldukça yüksektir. Refrakteri özel olarak seçilmiş fırında eritilen cam, platin-rodyum alaşımından yapılmış nozüller içeren ve elektrik ile ısıtılabilen plakadan (bushing) akıtılarak, elyaf sarma makinasmda (winding machine) elyaf olarak üretilmektedir. E-camı elyafının plastik ile kullanımı değişik proseslere göre olmaktadır. İlk baslarda polyester ve epoksi reçinelerde normal Sıcaklıkta kullanılmaktaydı. vii Daha sonra sıcak kalıplama komponentleri SMC, sheet molding compound, BMC, bulk molding compound, pultrüzyon gibi ürünlerde kullanılmaya başlanmıştır. Termo- plastiklerin gelişmesiyle; polyamid, polypropi len, polyetilen, naylon gibi pek çok plastikte takviye malzemesi olarak kullanılmaktadır. Günümüzde fabrika donanımlarında, alt yapı borularında, endüstriyel depolama tankı yapımı gibi pek çok alanda kullanım alanı bulmaktadır. Camlarda "static fatigue" yük altında ortam şartlarında rutubetin etkisi ile oluşan mukavemet kayıpları Charles tarafından incelenmiştir. Metcalfe, E- camı elyafına değişik kimyasal çözeltilerin etkisini "stress corrosion" derinlemesine incelemiştir. Bu mekanizma genel olarak iyon değişimi olarak açıklanmaktadır. Yapıdaki özellikle alkali ve toprak alkali iyonlar asit protonu ile yer değiştirerek çözeltiye geçmektedir. Elektron mikroskopu ile yapılan çalışmalar bu iyon transferi sonucu yüzeyde oluşan mikro çatlakları göstermektedir. Cam elyafı ve plastiklerden yapılan kompozit malzemeler üzerine yapılan çalışmalar, özellikle asidik şartlar altında, takviye olarak kullanılan elyafın daha çok etkilenerek mukavemet kaybına neden olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, hammaddeden safsızlık olarak viii gelen ve E-camı içerisinde 7.0.3-0.5 arası bulunan demir iyonlarının özellikle ultra-vıole ısınlardan etkilenerek demir(iii) seklinde asidik çözeltiye geçmeleri sırasında, yapıyı bozarak alumina ve kalsiyum gibi komponentlerin uzaklaşmasını kolaylaştırarak, mukavemet kaybına neden olup olmadığı araştırılmıştır. Birinci aşamada üç çesit elyafın ultra-viyole ve karanlıkta İM sülfirik asit içerisinde kopma zamanları bilgisayar kullanılarak tespit edilmiştir. Ultra-viole 15ın kaynağı olarak ortalama dalga boyu 256 nın olan floresan lamba kullanılmıştır. Radyasyondan etkilenmemek için sistem kapalı olup, iki adet lamba üst kapağa yerleştirilmiştir. Filament (tek bir elyaf) lerin çapları 632 nm dalga boylu He-Ne laser kullanılarak bulunmuştur. Bulunan elyaf çaplan, V. uzamanın hesaplanmasında kullanılmıştır. Fi lamentlerin kopma sürelerini kısaltmak için belli bir % uzamayı verecek camdan yapılmış ağırlıklar uygulanmıştır. Literatürde E-camı elyafı için 7. uzama 2.5-4 arası verilmektedir. Bu çalışmada '/.-uzama 0.3-0.4 arasında tutulmaya çalışılmıştır. Çapı ölçülen filamentler aralarındaki mesafe 5' er cm olacak şekilde bir ucundan cam çubuğa diğer ucundan ise cam ağırlığın asılacağı lastik banta yapıştırılmıştır. Daha sonra içi su ile doldurulmuş stres korozyon tankı içindeki İM sülfirik asit çözeltisi ile dolu 1 litrelik beher içerisine cam ağırlık ve filament çözelti içine batacak şekilde tel IX. çubuğa asılmıştır. Tel çubuğun diğer ucunda "magnetic switch" mıknatıslı devre aç-ip-kapama sistemi bulunmaktadır. Filamentin çözelti içine asılma ve kopma zamanlan bilgisayar tarafından tespit edilerek ne kadar sürede koptuğu kesin olarak bulunmuştur. Ultra-viyole ve karanlık denemeleri için iki ayrı tank bulunup her birinde 16 adet filamentin izlenmesi mümkün olmaktadır. îlk olarak 084 M19 kodlu direkt sarma rovinginden alınan 28 filamentin kopma zamanları ultra-viyole ışınları altında ve 31 filamentinki ise karanlıkta bulunmuştur. Bu f i lamentlerin ortalama elyaf çapları 14.3-14.5 mikron arası, "/. ortalama uzama 0.322-0.335 arası, ortalama kopma süreleri u.v. ışınlan için 38550 saniye ve karanlıkta ise 121960 saniye olarak bulunmuştur. îkinci olarak yalnızca -propil üçhidroksi silan ile kaplı elyaflar kullanılarak 30'ar filament u.v. ışınları ve karanlıkta kopma zamanlan bulunmuştur. Fi lamentlerin elyaf çaplan 14.8-14.9 mikron, ortalama 7. uzama 0.321-0.348 ve ortalama kopma süreleri ise u.v. ışınları için 73450 s ve karanlıkta ise 146140 s olarak bulunmuştur, üçüncü olarak yüzeyi kaplamasız elyaflardan alınan 29 adet filamentin kopma zamanı u.v. ışınlan altında ve 31 adet ise karanlıkta bulunmuştur. Ortalama elyaf çapları 15.2-15.4 mikron, ortalama 7. uzama 0.347- 0.348, ortalama kopma süresi ise u.v. ışınlan için 46200 saniye ve karanlıkta ise 145990 s olarak bulunmuştur. Dördüncü olarak korozyon çözeltisine ağırlık olarak %0.5 oranında demir(iii) sülfat ilave edilerek yüzeyi kaplamasız elyafların kopma süreleri bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı kopma süresini etkilediği düşünülen demir ( iii )' ün elyaftan ekstrakte olacak miktarı azaltarak kopma süresini uzatıp uzatmadığı idi. 29 adet filamentin kopma zamanları u.v. ısınları altında, 30 filamentin ise karanlıkta bulunmuştur. Ortalama elyaf çapı 15.3-15.4 mikron, ortalama '/.uzama 0.361-0.371, ortalama kopma süreleri ise u.v. için 74710 saniye ve karanlıkta 167860 saniye olarak bulunmuştur. Sonuçlar Weibull istatistiği kullanılarak yorumlanmıştır. Kopma zamanları kopma ihtimallerine göre grafiğe çizildiğinde üssel bir eğri vermektedir. Bu metod uygulanarak lineerlestirme yapılmıştır. Weibull parametreleri yani lineer doğruların eğimleri tüm denemelerde birbirine oldukça yakın bulunmuştur. Bu sonuç kopma mekanizmasının hem u.v. ısınları altında hemde karanlıkta aynı olduğunu göstermektedir. Ayrıca karakteristik kopma zamanları ki lnln( 1/ ( 1-P) )=0 olduğu durumdaki zamanı ifade etmektedir, u.v. ışınları altında ve karanlıkta tüm deneylerde oldukça farklı bulunmuştur. Buna göre, u.v. ısınlarının kopma süresini kısaltarak elyafların mukavemetini etkilediği söylenebilir. XI Mukavemet azalmasının camda safsızlık olarak bulunan demir ( iii )' ten gelip gelmediğini araştırmak için yapılan kopma süresi deneyleri ortamda demir(iii) iyonları bulunması durumunda sürenin acık bir şekilde uzadığını göstermektedir. Ayrıca yapılan ekstraksiyon deneylerinde u.v. ışınları altında daha fazla demir ( iii )' ün ekstrakte olduğunu göstermektedir. Ekstraksiyonda solvent olarak yine İM sülfirik asit kullanılmış ve Fe(iii) miktarı u.v. spektroskopisi kullanılarak bulunmuştur. Deneyler ağzı acık 100 cc lik beherlerde 50 cc solvent içine 1 gram elyaf konularak kopma süresi deneylerinde olduğu gibi aynı şartlarda yapılmıştır. Tüm elyaflardan demir(iii) ekstraksiyonu iki durumdada aynı mekanizmaya göre yürümektedir. Ekstrakte edilen Fe(iii) miktarı, mg/g elyaf, w=t/(a*b#t) seklinde verilmektedir. Bu ifadede t ekstraksiyon zamanı saat olarak, a ve b ise sabitlerdir. En kötü durumda korelasyon katsayısı 0.78 olaracak şekilde katsayılar bulunmuştur. Ayrıca bu çalışmada kullanılan silan kaplı elyafın ve Cam Elyaf San. A. S- den temin edilen elyaf yüzeylerine asidik çözeltinin etkisini görmek için elektron mikroskopunda yüzey fotoğrafları çekilmiştir. Si lenka-Hol landa ' dan sağlanan silan kaplı elyafların yüzeylerinde spiral çatlakların oluştuğu görülmesine rağmen dığer elyaflarda herhangi bir $ey görülmemiştir. Bu sonuç, alümina ve bor gibi kimyasal dayanımı artırıcı komponentleri daha fazla içeren elyafların daha az korozyona uğradığını göstermektedir.
-
ÖgeYaş yöntem fosforik asitin mono ve dikalsiyum fosfat kristalizasyonları ile saflaştırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991) Gürbüz, Hale ; Bulutçu, A. Nusret ; 14408 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBu çalışma, fosfat kayasından yaş yöntemle üretilen ve öncelikle fosfat kayasından kaynaklanan birçok safsızl.ığı içeren fosforik asitin, uygun bir yöntemle saflaştırılmasıyla gübre dışındaki endüstriyel fos fatların üretiminde kullanılan, daha saf fakat daha pahalı olan ısıl yöntem fosforik asitin yerine kullanılabilirliğinin araştırılması ama cıyla yapılmıştır. Bu amaçla seçilen yöntem, yaş yöntem fosforik asitin fosfat içe riğinin kalsiyum tuzları halinde seçimli olarak kristal izasyonuna da yanmaktadır.. Yöntem dört kademeden oluşmaktadır. Bunlar: 1) Fosforik asit içindeki sülfat iyonlarının kireç ilavesiyle CaS04.1/2 H2O, ağır metal iyonlarının ise Na£S ilavesiyle sülfürleri halinde çöktürülerek, filtrasyonla ayrıldığı ön saflaştırma kademesi 2) ün saflaştırması yapılmış olan asite yeniden kireç ilavesiyle, 25°C de Ca(H2P04)2.H2Û kristal izasyonu ve kristallerin yıkanması. 3) CaC^PC^Îp-HjpO kristal izasyonundan çıkan ve safsızlıkları taşıyan ana çözeltinin kireçle kısmen nötralize edilmesiyle safsızlıkların çöktürülerek ayrılması. 4) Safsızlıkları giderilen çözeltide kalan P2O5 'in, yeniden kireç ila vesiyle CaHP04.2H20 halinde çöktürülmesidır. Prosesin ilk kademesinde ele geçen ve ağır metaller, sülfat ve çözünmeyen organik safsızlıkları taşıyan filtre keki, tuttuğu ana çözel tiden kaynaklanan yüksek P2O5 içeriği (%35-40 P2O5) nedeniyle gübre ü- retiminde kullanılabilecek, ikinci ve dördüncü.kademelerde elde edilen saf Ca(H2P04)2.H2Û ve CaHP04.2H2Û kristalleri ise sülfürik asitle bozun- durularak saf fosforik asite dönüştürülebilecektir. Yapılan çalışmada, prosesin her kademesi ayrı ayrı incelenerek, asit içindeki safsızlıkların davranışları ve mümkün olan en saf ürün lerin en yüksek verimle üretilebileceği optimum şartlar belirlenmiş tir. Sonuç olarak, elde edilen Ca(H2P04)2.H20 kristallerinin uygun bir şekilde yıkanarak ana çözeltiden kurtarılması sonucu elde edilen saf kristallerin fosforik asite dönüştürülmesiyle, yaş yöntem fosforik asitin solvent ekstraksiyonuyla saflaştırılmasıyla elde edilen temiz asitle, hatta ısıl yöntemle üretilen fosforik asitle kıyaslanabilecek kalitede bir asit elde edilebileceği belirlenmiştir.
-
ÖgeTürkiye şelit cevherlerinin oleil sarkosin, oksin ve alkil-oksin ile flatasyonu(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Özcan, Özgül ; Recepoğlu, Oğuz ; 21699 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBu çalışma çeşitli şelit cevherlerinden şelitin flotasyonla kazanılması için yapılan araştırma ve deney sonuçlarım içermektedir. Şelitin flotasyonla zenginleştirilmesi amacıyla Uludağ volfram cevheri ve Niğde silisli ve kalsitli cevherleri deneylerde kullanılmıştır. Çeşitli flotasyon parametreleri ve kollektör ve kontrol reaktifleri denenerek kalkerli ve silisli şelit cevherlerinin optimum flotas yon koşulları belirlenmiştir. Oleil sarkosin ve 8-hidroksikinolin gibi yeni reaktifler ilk kez bu çalışmada şelit flotasyonunda kullanılarak volfram spesifik bu reaktiflerin diğer tun alışılagelmiş kollektörlere göre üstünlük sağladığı saptanmıştır. Flotasyon çalışmaları iki farklı orijinli cevherin üç ayrı tenördeki numuneleri için denenmiş ve her iki cevherin değişik tenörlü numuneleri ve tüvenanları için uygun zenginleştirme koşulları çıkarılmıştır.
-
ÖgeLinyit yakan değişik dağıtıcı elekli akışkan yataklarda ayrışma ve aglomerasyon(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Yardım, M. Ferhat ; Ekinci, Ekrem ; 21694 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringBu çalışmanın amacı Çan ve Yatağan linyitlerinin akışkan yataklı yanma sürecindeki davranımları ve çeşitli parametrelerin bu davranımlara etkilerini incelemeye yönelik olmuştur. Çeşitli parametrelerin etkilerinin araştırılmasında yatak içi sıcaklık dağılımları ve yatak basınç düşüşü değerlerinden yararlanılmıştır. Çalışmalar da yatak malzemesi olarak kuartz (kum) ve kireçtaşı kullanılmıştır Deneyler paslanmaz çelik malzemeden yapılmış 0.188 m iç çapında silindirik akışkan yatakta delikli düz, delikli eğik ve nozul tipi olmak üzere üç farklı dağıtıcı elek kullanılarak gerçekleştirilmiştir Yanma süreci bilgisayar ve data veri toplama ünitesi yardımıyla kontrol edilmiştir. Değişik tanecik boyutundaki yatak malzemesi ve kömür ile farklı ayrışma rejimleri oluşturulmaya çalışılmıştır. Yatak malzemesi tanecik boyutunun 6.3x1 0"4- 1x1 0"3 m ve kömür tanecik boyutunun 1x10"3-2x10"3 m olarak seçildiği ikili sistemlerde linyit yüzüşen zengin ayrışma rejimi gözlenmiştir. Düşük hızlarda delikli eğik dağıtıcı elek kullanılan yataklarda linyit yüzüşen zengin ayrışma eğilimi artmaktadır. Linyit yüzüşen zengin sistemlerde yatak malzemesi olarak kireçtaşı kullanılması ayrışma eğilimini azaltmaktadır. Bunun yanı sıra akışkanlaştırma hava hızının artırılması daha tekdüze bir sıcaklık dağılımına sebep olmaktadır. Yatak malzemesi tanecik boyutunun SxlO^-e.SxIO"4 m ve kömür tanecik boyutunun 4x10"3-5x10"4 m olarak seçildiği sistemlerde yatak malzemesi olarak kireçtaşı kullanılması durumunda linyit batışan zengin ayrışma rejimi oluşmaktadır. Bu ikili sistemde kireçtaşı yoğunluğunun azalması sonucu tanecik boyutu farkı ön plana çıkarak ayrışma rejimini belirlemede etkin rol almaktadır. Linyit yüzüşen zengin sistemlerde belirgin bir ayrışma sürecinden sonra ag- lomerasyon görülmektedir. Aktif yatak yüzeyi ile dağıtıcı elek civarındaki kesitler arasındaki sıcaklık farkları ayrışma eğilimi şiddetini belirlemede ve aglomerasyon süre cinin gelişmesini izlemede bir gösterge olarak kullanılabilmektedir. Linyit batışan zengin sistemlerde aglomerasyon öncesinde belirgin bir sıcaklık farklılaşması görülmemektedir. Çalışmalar sonucunda karışma etkinliği en iyi olan dağıtıcı eleğin delikli düz dağıtıcı elek olduğu görülmüştür. Bu çalışmada kullanılan Çan linyiti Yatağan linyiti ne kıyasla daha düşük sıcaklıklarda aglomere olabilmektedir. Kömürün anorganik yapısında bulunan Na20 oranı aglomerasyonda önemli rol oynamaktadır.
-
ÖgeYüksek molekül ağırlıklı akrilamid polimerlerinin sentezi ve flokülant olarak değerlendirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Erim, Melek ; Engineering, Chemical ; 21696 ; Kimya Mühendisliği ; Kimya MühendisliğiSon yıllarda akrilamid polimerlerin endüstriyel kullanım alanları çok artmıştır. Bu yaygın kullanım alanlarının en önemlisi flokülasyon işlemidir. Flokülasyon işlemlerinde genellikle yüksek molekül ağırlıklı poliakrilamidler tercih edilmektedir. Ancak yüksek molekül ağırlıklı poliakrilamid sentezi sırasında jelleşme olayının meydana gelmesinden dolayı bazı zorluklarla karşılaşılmaktadır. Ay rıca bu tip polimerlerin üretimi bazı özel firmaların tekelindedir ve üretim yöntemleri patentlidir. Bu çalışma, yüksek molekül ağırlıklı poliakrilamid sentezi ve flokulant olarak değerlendirilmesi için yapılan araştırma ve deney sonuçlarını içermektedir. Bu amaçla akrilamidin, 4,4-Azobis (4 siyano pentanol) azo başlatıcısı varlığında ısısal polimerizasyonunda reaksiyon zamanı ve başlatıcı konsantrasyonuna göre dönüşüm ve molekül ağırlığı değişi mi incelenmiştir. Ayrıca ısısal polimerizasyonla elde edilen poli- akri lamı" di erin, akrilamid ile Ce(IV) varlığında redoks polimerizasyonuyla zincir büyütülmesi gerçekleştirilmiştir. Akrilamidin, polietilenglikol segmentleri içeren poli azoesterlerile önce ısısal polimerizasyonu ve buradan elde edilen poliakrilamid-polietilenglikol kopolimerinin, akrilamid ile Ce(IV) varlığında redoks polimerizasyonu ile zincir büyütülmesi gerçekleştirilmiştir. Elde edilen homopolimer ve kopolimerler jar testinde kullanılarak flokülant aktiviteleri bazı ticari polimeri eri nki ile karşılaştırılmıştır.
-
ÖgeSorbent kalsinasyon ve sülfatasyon kinetiğinin incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1992) Meriçboyu, Ayşegül Ersoy ; Küçükbayrak, Sadriye ; 21697 ; Kimya Mühendisliği ; Chemical EngineeringKömürün sabit veya akışkan yataklı bir yakıcıda yakılması sırasında sisteme kireçtaşı veya dolomit ilavesi, kükürtlü bileşiklerin yarattığı hava kirliliğini önlemek amacıyla gerçekleştirilen en yaygın uygulamadır. Yurdumuzun hemen her yöresinde bulunan zengin kireçtaşı ve dolomit yatakları, yüksek kükürt içerikli linyitlerimizin yakılması sonucu oluşan kükürt dioksit'in yarattığı hava kirliliğini önleme konusunda önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'nin değişik yörelerinden toplanmış olan 36 kireçtaşı ve 6 dolomit numunesinin kalsinasyon ve sülfatasyon özellikleri incelenmiştir. Farklı gaz atmosferlerinde ve çeşitli sıcaklıklarda gerçekleştirilen kalsinasyon tepkimeleri sonucu oluşan kalsine kireçtaşı ve dolomitlerin fiziksel özellikleri incelenmiştir. Termogravimetrik analiz sonuçları kullanılarak, bes farklı hesaplama yöntemi ve 14 değişik teorik model uygulanmak suretiyle kalsinasyon tepkimelerinin kinetiği incelenmiştir. Kireçtaşı ve dolomit numunelerinin kükürt trioksit tutma kapasiteleri belirlenmiş ve sülfatasyon tepkimelerinin kinetiği araştırılarak modellenmiştir.