Music Graduate Program - Doctorate
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Atasoy, M. Cahit" ile Music Graduate Program - Doctorate'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeDünden Bugüne Rebab Ve Yeniden Ele Alınması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998) Kaya, M. Refik ; Atasoy, M. Cahit ; 72134 ; Müzik ; Music1. GİRİŞ Selçuklu Dönemi Türk müziğinde ve yaklaşık altı yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk Müziğinde yer alan rebab adlı çalgının ilk yaylı çalgılardan biri olma özelliği vardır. Türk dünyasında çalgıların birçoğu, değişen zamanın ihtiyaçlarına cevap veremeyecek hale geldiklerinde, geliştirilerek kullanılmaları yerine, terk edildiler. Daha evvel kullanılıp sonradan terk edilen çalgılarımız kültürümüzün kaybolmuş parçalandır. Organoloji sahasında yapılacak çalışmalar bu parçalan bulup bir araya getirmek için atılacak ilk adımdır. Bizde bu yüzden 17. yy. sonlarında yerini Keman'a bırakan rebabı, yeniden Türk Musikisine kazandırabilmek için ele aldık. 2. TÜRKLERİN MUSİKİ ALETLERİ Eski devirlerde Türkler tarafından kullanılmış olan musiki aletleri hakkında kâfi bilgimiz yoktur. İlk olarak dokuzuncu yüzyıldan Türk musiki alimi Fârâbî; "Kitab-ül Musiki-ül Kebir" adlı eserinde, musiki aletleri hakkında önemli bilgiler vermiştir. Daha sonra altıncı Osmanlı padişahı II. Murad (H. 824-855) devrinde yaşamış olan müzikolog tarihçi ve bilgin Ahmedoğlu Şükrullah, Türklerin dokuz adet musiki aletini "Berceme-İktbül Edvar" adlı eserinde tanıtmıştır. Bu eser XHL yy. Türk musiki alimi ve bilgin Safîyûddin'in, "Kitabül Edvar" adlı eserinin Osmanlı Türkçesine çevirişiydi. Bu eserde tarifi verilen dokuz adet musiki aleti şunlardı. 1. Ud., 2. Deliği., 3. Rebab., 4. Mizmar., 5. Pise., 6. Cenk., 7. Nüzhe., 8. Kanun., 9. Mugni. 3. YAYLI ÇALGILAR Yaylı çalgıya dair ilk izler, Vm. ve DC. asırlara ait olup Uygur Türklerinde görülmektedir. Yaylı çalgının tam olarak ne zaman çıktığı kesin olarak bilinmemekle XVI beraber menşeinin Asya kıtası olduğu izlenimleri vardır. Uygur Türkleri vasıtasıyla Orta Asyadan Anadoluya gelen yaylı çalgı buradan da Avrupaya geçmiştir. 4. İLK TÜRK YAYLI ÇALGILARI Yaylı çalgılar Türklerde; destan, ayin ve sihir çalgılarıydı. Kemence Türk Kültür ve Musikisinin en tipik aletidir. Tedavi fal ve sihir dualarının da yapıldığı bu çalgılar iniltili ve genizden gelen mırıltılı bir sese sahip olup insana korku ve sihir dolu duygular veriyordu. Bu yaylı çalgıların her bir bölümü Türklerde kutsal sayılan doğal malzemelerden yapılıyordu. Türklerde yaylı çalgı, asırlarca "Beliğ" sözcüğü ile karşılanırken İran'da yaygın olan "Kemence" deyişi XV. yüzyıldan itibaren Türklere girmeye başlamıştı. Türkler böylece Türkçe "gıçak" ve "ıklıg"ı, kemence sözcüğü ile birlikte kullandılar. Osmanlı Devleti'nde "kemence" adıyla geçen çalgı "Iklığ"dı ve bu çalgı Osmanlı Türklerinin oda musikisinde vazgeçilmez çalgılardan biriydi. Iklığ ile Asyadaki Türk kavimlerinin kullandıkları kemençeler arasında büyük benzerlikler vardır. Bu yüzden araştırmaya İç Asyadan gelerek başlamak daha doğrudur. Türklerin ilk gelişmiş çalgısı "kopuz"du. Orta Asyadan derlenmiş çalgıların çoğu kemence olup bunlar hem yayla hem de parmakla çalınabiliyordu. Eski çağlarda yaylı çalgılar, mızraplı çalgılardan yaylan dolayısıyla ok ve okul tanıtmasıyla ayrılıyorlardı. Anlaşıldığına göre eski ve geniş Türk kitlelerinde yay yerine ok sözü daha çok kullanılıyordu. Kazak ve Kırgızlar, en büyük velilerinden olan korkut Ata'nın "Kopuz" adlı çalgıyı icat ettiğine inanıyorlardı. Bu yüzden çalgının kutsal bir tarafı vardı. Dolayısıyla kemençeler ve yaylan kutlu maddelerden yapılıyor, telleri de bağırsak, ipek, at kılı gibi doğal malzemelerden seçiliyordu. I klik Iklık adı Türk kültür çevrelerince değişen lehçelerle ifade edilmişti. Bu isimler ve kökleri arasında Altaylar'dan Anadolu'ya hatta bazı Kuzey Afrika ülkelerine kadar benzerlikler görülüyordu. İlk Türk yaylı çalgılarından olan Iklığ'ın eski metinlerde geçen tarifleri, günümüzdeki rebab'a çok yakındır. Gıcak ve Çağana Gıcakta Iklık benzeri bir çalgıdır. Çağana ise Iklığ'ın Asyadaki adıydı. XVII 5. DİĞER TÜRK YAYLI ÇALGILARI Bu bölümde geçmişte ve günümüzde kullanılan diğer Türk yaylı çalgıları hakkında kısaca tanımlamalarda bulunulmuştur. Bu sayede "kemence" sözcüğünün çalgılara ait ifade ettiği kavramlar netleştirilmeğe çalışılmıştır. Karadeniz Kemencesi Karadeniz yöresinde kullanılan, sırtı dar, düz ve uzunca yapılı ahşap göğüslü, iki sesli çalman yaylı bir çalgıdır. Fasıl Kemencesi Armudi yapılı, üç telli, tellerin üzerine basılmadan yandan tırnak değdirerek çalınan bir yaylı çalgıdır. Polonya'dan Macar, Rumeli ve Ege topraklarına inen Fasıl Kemencesi XIX. yy.'da daha çok, çalgılı kahve ve meyhanelerde, eğlence musikisinde kullanılan bir kaba saz çalgısıydı. Bu çalgı Kemence üstadı Vasil (1845- 1907) ile ince saz topluluklarında yer almağa başladı. Tek TeüiYavh Çala XVII. yy. Avrupalı gezginlerinden Laborde, bugün kaybolmuş olan tek telli yaylı bir çalgının varlığına izlenimlerinde değinmiştir. I. Sultan Mahmud dönemi musiki alimlerinden Kemanı Hızır Ağa, "Tefhim el-makamat fi tevlid en nagamat" adlı eserinde ise bu çalgıya "Keman-ı Kıpti" demiş ve bir de resmini vermiştir. Geçmişte kullanıldığına dair başka bir delil olmayan bu çalgı armudi yapısı ile fasıl kemençesine benzemektedir. Ayaklı Keman XVII. yy. gezginlerinden Laborde'un verdiği resimde çalgının gövdesi iri bir tencere büyüklüğundedir. Ve sapında perde bağlan vardır. Iklığ'ın Kontrbas iriliğine getirilmiş bir hali olan bu çalgı muhtemelen 17. yy. da bas ses ihtiyacını karşılamak için yapılmış olabilirdi. Ayaklı Keman'ın günümüze bir örneği gelmemiştir. XVin. yy. musiki alimlerinden Hızır Ağa "tefhim el makamat fi tevlid en nagamat" adlı eserinde, "ayaklı keman" adında bir çalgı neşretmiştir. Bu çalgıda yapı itibariyle rebab'a benzemekte ve sapında perde bağlan vardır. Sine Keman Avrupalıların Viole d'amour, Türklerin Sinekeman dedikleri 12 telli bir keman, bilhassa ffl. Selim döneminde çok rağbet görmüştür. Barok çağına ait bu çalgı, kemanın yaygınlaşmasıyla XX. yy*dan itibaren terkedilmiştir. 6. TARİH İÇERİSİNDE REBAB Rebab; Türkiye, İran, Arabistan, Kuzey Afrika, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Cava gibi ülkelerde çeşitli biçimleri olan baza mızraplı ya da yaylı çalgıların ortak adıdır. Tam olarak ortaya çıkış tarihi bilinmemekle beraber Evliya Çelebi rebab'ın eskiliğini Süleyman Peygamber devrine kadar dayandırmaktadır. Rebab X. yy. da Fars ve Horasan halkı tarafindan yaygın olarak çalınmaktaydı. Kebabın Horasan'dan Anadolu'ya, Hz. Mevlâna'nın babası Bahaeddin Veled ve müritlerinin göçüyle beraber geldiği tahmin edilmektedir. Rebab, hicri birinci asrın ortalarında Araplara da geçti. DL Endülüs Emevileri ile İspanya'ya taşınarak Orta Avrupa'ya kadar yayıldı. Bu çalgı bilhassa Ortaçağ Avrupasmda Traubadourlann gözde çalgısı olmuştu. Bahsi geçen çalgının Arap rebabı olduğu muhtemeldir. Rebab kelimesinin aslı Türkçe olmayıp Arapçadan gelmektedir. Araplar yayla çalınan bütün çalgılarına rebab demişlerdir. Türklerse genellikle kendilerine yabancı olan çalgılara bu adı veriyorlardı. Günümüzde rebab olarak tanıdığımız çalgı ise gerek doğu gerek batı kaynaklarında Ddığ yada kemence ismiyle geçiyordu. Arap rebabı Avrupaya geçince "rebek" adında bir çalgıya dönüşmüştü. Daha sonra ise bu çalgı keman'a uzanan bir evrim sürecine girdi. Rebek Armut biçimli çok şişkin olmayan bir gövde, tahtadan bir göğüs ve ucunda burguluğun yer aldığı bir saptan oluşur. Çeneye dayayarak ya da kucağa alınarak çalınan bu çalgı üç telli olup beşli aralıkla akord edilirdi. Ortaçağda sopranodan basa kadar çeşitli boylan yapıldı. Rebek ve Ortaçağ viyeli bir süre birarada kullanıldıktan sonra yerini Rönesans döneminde bir aile oluşturan Viyol'e bıraktı. 7. TÜRK YAYLI ÇALGILARINDA MÜŞTEREK KULLANILAN İSİMLER VE KEBABIN BUNLAR ARASINDAKİ DURUMU Türk musikî tarihinde Rebab, Ddığ, Kemence, Ayaldi keman, Çegane, Çağanak gibi sözcükler çoğunlukla aynı çalgıyı ifade etmek için kullanıldı. Böylece adı geçen çalgıları kavramsal olarak birbirinden ayırd edebilmek güçleşiyordu. Batı kaynaklarında ise kemence sözcüğü ile rebab kastedilmiştir. 8. DEĞİŞİK ÜLKE VE KÜLTÜRLERDE REBAB İSMİ İLE ANILAN ÇALGININ BENZERLİK ve FARKLILIKLARI Türklerde olduğu gibi değişik ülke ve kültürlerde de müzik aletleri ve isimleri arasında büyük benzerlikler vardır. Ancak çalgıların isimlendirilmeleriyle ilgili bu soruna daha çok Asya ve Afrika kıtalarında rastlanılmaktadır. Gelişmiş Batı ülkelerinde böyle bir sorun yoktur. Bu herhalde doğudaki kültür ve sanat zenginliğinin ve iç içeliğinin yaratmış olduğu bir durumdur. 9. TÜRK MUSİKİ ALİMLERİNE GÖRE REBAB Abdülkadir Merâei've göre; XV. yy. Musiki alimlerinden A. Merâgi çalgıları tasnif ederek tariflerini de vermiştir. A Merâgi'nin tarifini verdiği çalgılardan Kemence, hindistan cevizi kabuğundan veya ağaçtan oyularak yapılır. Çalgının göğsüne inek kalbi zan, deri olarak gerilir. At kılı ya da ipek tel takılarak çalınan bu çalgı günümüzdeki rebab adıyla bildiğimiz çalgının tarifidir. Ahmedoglu Sükrullah'a Göre Rebab; Osmanlı Padişahı II. Murat devrinin musiki alimlerinden A. Şükrullah'ın "Berceme- İktbül Edvar" adlı eserinde geçen rebab tarifi, Arap rebabına ah olmalıdır. A. Şükrullahm "Beliğ" adıyla verdiği tarif ise bildiğimiz rebab çalgısına uymaktadır. Hızır Bin Abdullah'a göre Hızır Ağa lâkabh bu musiki alimi XVin. yy.'da yazdığı "Edvar"mda rebab için; bu çalgıya Keman-ı Arabi, kemence veya rebab dendiğini bahsediyor. Hızır Ağa'nın, Fârâbî tarafindan icad edildiğini söylediği bu çalgının tarifi, günümüz rebabına uymaktadır. Rauf Yekta Bev'e edre: Rauf Yekta Bey eski rebab ile bugünkü rebab arasında büyük fark olduğunu söylüyor. Ve bugünkü rebabın daha ziyade geçmişteki Iklığ'a benzediğini ifade ediyor. 10. AVRUPALI GEZGİN VE MUSİKİ ALİMLERİNE GÖRE REBAB G. Farmer, C. Niebuhr, Ç. Ponton, G. Toderini, Pierre Belon Du Mans, Laborde, Blainville, Dr. John Covel, Villoteu, H. Usbeck gibi onaltıyla onsekizinci asır arası musiki alimi ve gezginleri, rebabla ilgili izlenimlerine eserlerinde yer vermişlerdir. Bu alim ve gezginlerin eserlerindeki bilgilerin bazıları, günümüze ışık tutarken bazıları da büyük yanlışlıklarla doludur. 11. XVHL YY. OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN ÇALGI TOPLULUKLARINDA REBAB XVin. yy.'a ait gözlemleri değerlendirdiğimizde, bir oda musikisi olan Osmanlı Türk müziğinin en gözde çalgıları, ney, tanbur, miskal, rebab ve dairedir. Osmanlı Türk çalgıları minyatür ve gravürlere hayali ve gerçeğe yakın olmak üzere iki şekilde aksetmiştir. Ancak kemence eşliği hemen hemen bütün Osmanlı musiki topluluklarında görülmektedir. 12. TANZİMAT DÖNEMİ ve SONRASI REBABIN DURUMU Osmanlılarda rebab, Tanzimat hareketleri ve sonrası yerini yavaş yavaş, Batıdan gelen Keman'a bırakmış ve sadece edebiyat metinlerinde anılır olmuştu. 13.1867 DE PARİS'TE SERGİLENEN TÜRK ÇALGILARINDAN "REBAB" Bu sergide Türk musiki çalgıları arasında bulunan bir Mısır rebabı, Türk musikisi çalgısı sanılarak teşhir edilmişti. Hatanın geçen yüzyıla kadar Mısır'ın, Osmanlı topraklarında bulunmasından kaynaklandığı düşünülebilir. 14. NEVREBAB 1925 yılında Kemani Mustafa Sunar rebabta bir takım değişiklikler yaparak bu rebaba "nev rebab" ismini vermişti. Nev rebab, Hindistan cevizi kabuğu gövdeli, deri göğüslü, tasa saplı, mandolin burgulu bir çalgıydı. Yere dayanan ayak yerine dize konulan bir mesnedle kabak kemane gibi kullanılan bu çalgı keman pozisyonları ile çalmıyordu. Çalgıya, geleneksel Türk çalgılarının hiçbirinde bulunmayan madeni rezonans telleri takılıyordu. Nev rebab mucidi M. Sunar ve talebeleri S. Volkan ile E. Servis tarafından icra edildi. Daha sonraları yaygın kabul görmeyerek terk edildi. 15. KEBABIN GÜNÜMÜZDEKİ SES RENGİ Geçmişte rebabın birinci melodi teli Re (Neva) sesine akortlanırken daha sonraları Sol (Rast) sesine düşürülmüştür. Bu değişikliğin ne zaman olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber çalgı günümüze bu akordla gelmiştir. Melodi telinin dört ses aşağıya çekilmesiyle rebabın ses karakteri sopranodan altoya dönüşmüştür. 16. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE REBABİLER Geçmiş asırlardaki rebabileri tam olarak tespit edebilmemiz mümkün değildir. Bunlardan nam salmış olanları burada naklediyoruz. Tespitlerimize xm. Asırdan başladığımızda bu asnn en meşhur rebabileri; Hz. Mevlâna, Rebabi Osman, Rebabi Ebu Bekir ve Sultan Veled'dir. XVII. asırdan Kemani ve tanburi Hızır Ağa, Kemani ama Corci ve Akif Dede, XVffl. asırdan Hüsameddin Dede, XIX. asırdan Tanburi Cemil Bey, Süreyya Baba, Münir Baba, Faik Mis ve Eyyubi Mustafa Sunardır. XX. asırdan ise Sabahattin Volkan, Edip Seviş, Cahit Gözkan ve İhsan Özgen tespit edebildiğimiz rebab icracılarıdır. 17. TÜRK EDEBİYATINDA REBAB XIII. yüzyılın şair mutasavvıf ve alimlerinden Hz. Mevlâna ve oğlu Sultan Veled rebabla yalandan ilgilenerek eserlerinde bu çalgıdan sıkça söz açmışlardır. Türk edebiyatında rebab sözcüğü önemli bir yer tutar. Xin. yüzyıldan Sultan Veled'in "Rebabname" isimli mesnevisinden XIX. yüzyıldan Tevfik Fikret'in "Rûbab-ı Şikeste" isimli kitabına kadar rebab, birçok edebiyat metninde ve Divan şiirinde konu edilmiştir. Rebab Türk Musikisinin şarkı sözlerinde de yer almıştır. Nitekim Y. Asım Arsoy*un, rebab için yapmış olduğu iki şarkı buna örnektir. 18. REBABLA İLGİLİ GÖRÜŞLER VE RÖPORTAJLAR Bu bölümde, C. Gözkan, S. Volkan, E. Seviş, M. Torun ve İ. Özgen'in rebabla ilgili düşüncelerine yer verilmiştir. Adı geçen hocaların ileri sürdükleri fikirler, klasik rebab ve nev rebab üzerinde olmuştur, bu musiki ustaları her iki rebab için olumlu ya da olumsuz gördükleri yönler üzerinde görüşler ileri sürerek tercihlerini belirtmişlerdir. 19. REBABIN YAPIMI Bu bölümde Klasik rebabın terk edilip nev rebabında yaygınlaşmadığı düşüncesinden yola çıkılmıştır. Böylece alternatif bir rebabın imalatı, teknik ve nazari bakımından sunulmuştur. Yapımı anlatılan bu rebabta otantik yapının korunmasına özen gösterilmiştir. Günümüz icrasına yeterlilik getirecek çözümler bulunarak uygulanmıştır. Önerilen bu rebab, profesyonel bir Türk müziği topluluğunda dört yıl boyunca icra edilerek başarısı kanıtlanmıştır. SONUÇLAR VE ÖNERİLER Bu tezin sonunda rebab; kimlik, terkedilmişlik, rebabın telleri ve yeterlilik olmak üzere dört kısmı altında değerlendirilmiştir. Bu çalışma ile organolojisi çıkartılan rebabın, terminolojideki yeri belirlenmiştir. Çalgının şekli, yapıldığı malzemeler ve üzerinde kullanılan tellere açıklık getirilmiş ve çağdaş bir uygulama söz konusu olduğunda yapılacak ilave ve değişiklikler önerilmiştir. Bu öneriler çalgının terkediliş sebeplerinden yola çıkarak belirlenmiştir. Böylece rebabm günümüz Türk müziğinde yeniden yer alabilecek yeterliliğe ulaştığı ispat edilmeye çalışılmıştır.