FBE- Mimarlık Tarihi Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Mimarlık Ana Bilim Dalı altında bir lisansüstü programı olup, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim vermektedir.
Araştırma Konuları:
-Geç Dönem Osmanlı Mimarlığı
-Bizans Mimarlığı
-Modern Batı Mimarlığı
-Klasik Dönem Osmanlı Mimarlığı
-Antik Mimarlık
-Kent Tarihi
-Selçuklu Mimarlığı
-Beylikler Dönemi Mimarlığı
-İslam Mimarlığı
Gözat
Yazar "Aktuğ Kolay, İlknur" ile FBE- Mimarlık Tarihi Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge12. yüzyıl Anadolu Türk Camileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2005) Güler, Mustafa ; Aktuğ Kolay, İlknur ; 166647 ; Mimarlık Tarihi ; History of Architecture1071'deki Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu kapılan Türklere açılmış olmakla birlikte, Türklerin Anadolu'da tutunmaları ve yerleşmeleri için yaklaşık üç çeyrek asır geçmiş ve ancak Türkler, Anadolu'daki yapı faaliyetlerine 12. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren başlayabilmişlerdir. Bu nedenle 12. yüzyıl, Anadolu'da, Türk Cami Mimarisi'nin de bir başlangıcı sayılabilir. Günümüze kadar ulaşabilen, 12. yüzyıl camileri, inşa edildikleri tarihlerden itibaren sayısız tamirat ve tadilat geçirmiş olduğundan ve hatta özgün hallerini tamamen kaybettiklerinden, bu dönem için en önemli problem, yapıların özgün hallerinin belirlenmesidir. Anadolu'daki ilk devir camilerini oluşturun, 12. yüzyıl camilerinin, genel olarak üç ana şema üzerinde inşa edildiğini söyleyebiliriz. Şemalardan ilki, örneklerini Karahanh ve Gazneli camilerinde gördüğümüz, harimi enine sahınlardan oluşan ve ortasında mihrap önü birimi yer alan tiptir, ikincisi Büyük Selçuklu camilerinde gördüğümüz, harimi mihrap önü birimi ile önünde eyvandan oluşan ve harimin kuzeyinde avlusu bulunan tip, üçüncü ise Küfe tipi camilerdir. Ancak bu üç şema da, Anadolu'ya geldiğinde değişikliğe uğrayarak, harim ile avlu bir duvarla birbirinden ayrılmış, ilk tipte gördüğümüz yapılarda, mihrap önü birimi giderek büyüyerek harime hakim olmuş ve harimin önüne avlu eklenmiş, ikinci tipte, avlu ve eyvan harime dahil edilmiş, orta sahnın ortasında avluya tekabül eden bir ışıklık ile eyvanı hatırlatacak birimler yer almıştır. Yapıların hatimlerinin kuzeyindeki avlulara gelince, harimde ışıklığı bulunan yapıların avlusunun bulunmadığını, genellikle harimi enine sahınlardan oluşan yapıların ve Küfe tipi yapıların, önünde birer avlusunun bulunduğunu söyleyebiliriz. Yapıların cepheleri ise kuzey cephelerinde yer alan taç kapılar hariç, genellikle düz duvar niteliğindedir. Cephelerde yer alan en önemli mimari eleman, taç kapılardır. Ancak yapıların çoğunun taç kapısı günümüze ulaşamamıştır. Yapıların üst kısımları düz damlıdır. Damda, mihrap önü birimlerinin üzeri birer kubbe veya külahla örtülüdür. Yapılardaki taşıyıcı elemanlar duvarlar, ayaklar ve kemerlerdir. Yapılarda ayaklan birbirlerine bağlayan kemerlerin tamamına yalanı sivri kemerlidir. Yapıların üst örtüleri genellikle, mihrap önü birimlerinde kubbe, diğer sahınlarda ise beşik tonozdur. Ancak Sivas Ulu Camii ve Konya Ulu Camii'nde ise harim, düz ahşap tavanlıdır. Yapılardaki pencereler çoğunlukla özgün durumlarını kaybetmiş olmakla birlikte, yapılarda, dikdörtgen mazgal pencerelere kullanımının daha yaygın olarak görüldüğünü söyleyebiliriz. Yapılarda yer alan mimari elemanlardan, harimde en önemli eleman mihrap, cephelerde ise taç kapılardır. Yapıların çoğu ilk inşa edildiklerinde, minaresiz xxxvii yapılmış olup minareler, çoğunlukla yapılara sonradan ilave edilmiştir. Özgün minareleri günümüze kadar ulaşabilmiş olan yapıların minareleri ise tuğladır. Yapılarda bulunan özgün minberlerin tamamı, ahşap minberlerdir. Yapılardaki malzeme kullanımına gelince, Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Selçuklularda görülen tuğla kullanımı, Anadolu'da yerini(îplikci Camii ile muhtemelen Harput Ulu Camii hariç) taşa bırakmıştır. Ancak yine de bir çok yapının üst örtülerinde, tuğla malzemenin kullanılmaya devam edildiğini görmekteyiz. Şüphesiz olarak Anadolu'da tuğla malzemeden taş malzemeye geçişin en önemli yapısı, Divriği Kale Camii'dir. Yapılarda en yoğun görülen süsleme ise taş süslemedir. Sonuç olarak, Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu bölgelerinde inşa edilmiş olan 12. yüzyıl Anadolu camilerinde, bir üslup birliğinden ziyade, genel olarak bölgesel etkilerin hakim olduğu ve yeni bir takım mekân arayışlarına başlandığı görülmektedir. 12. yüzyıl Anadolu camilerinde, harimlerde bir mekân bütünlüğünün olmadığını, ancak merkezi mekân arayışlarının başladığını, cephelerin ise genellikle düz duvar niteliğinde olduğunu, bu nedenlerle de yapılardaki mekân bütünlüğündeki eksiklik ve zayıflık, mihraplarla ve taç kapılarla giderilmeye çalışıldığı söylenebilir.