LEE- Denizcilik Çalışmaları-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Bolat, Pelin" ile LEE- Denizcilik Çalışmaları-Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAHP metodu kullanılarak Karadeniz bağlamında deniz güvenliğinin dinamiklerinin belirlenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-25) Durukan, Özcan ; Bolat, Pelin ; 423191003 ; Denizcilik ÇalışmalarıKüresel ticaretin neredeyse tamamına yakını daha ucuz olması, daha büyük tonajlarda yükün tek seferde taşınmasına müsaade etmesi ve dünyanın yaklaşık dörtte üçünün denizler ile kaplı olmasından dolayı denizcilik ile gerçekleştirilmektedir. Küresel ticarete ek olarak ülkelerin de denizlerden faydalanma yolları farklılaşmakta ve denizler; turizm, deniz kaynaklarından faydalanma gibi çeşitli faaliyetlerde kullanılmaktadır. Denizlerin bu yaygın kullanımı, onu deniz ticaretine ve ülkelere karşı olan tehditler için bir numaralı hedef haline getirmiştir. Denizcilik faaliyetlerini hedefleyen tehditler sebebi ile denizde gerçekleştirilen faaliyetlerinin güvenliğinin sağlanabilmesi için uluslararası boyutta görüşmeler yapılıp çeşitli anlaşmalar imzalanmıştır. Bu anlaşmalarda deniz güvenliği kavramı farklı açılardan ele alınıp genel hatlarıyla tanımlansa da bu tanımlar deniz güvenliği için kapsamlı ortak bir tanım niteliğinde olmamıştır. Öte yandan, mevcut olan bu tehditler teknolojik, ekonomik ve siyasi gelişmelerin etkisi ile nitelik ve nicelik olarak günden güne artışını sürdürmüştür. Bu durum deniz güvenliği kavramının öneminin ülkeler açısından artmasına sebep olmuştur. Ek olarak bazı ülkeler bulunduğu bölgede öne çıkan deniz güvenliği bileşenlerini araştırıp, buna göre uygun deniz güvenliği stratejilerini ve politikalarını belirlemektedir. Neticede deniz güvenliği kavramının sahip olduğu karmaşık yapı sebebiyle genel bir tanımda uzlaşı sağlanamamıştır. Literatürdeki çalışmalar bu kavramın dinamiklerini tanımlamış ve dinamikleri ile bu kavramın çerçevesini belirlemiştir. Dolayısıyla bu dinamikler, deniz güvenliğinin ülkelerin durumlarına ve bölgelerine göre değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu çalışmada daha önce deniz güvenliği boyutları arasında herhangi bir çalışma yapılmamış olan Karadeniz Bölgesi ele alınmıştır. Karadeniz Bölgesinde oluşturulacak deniz güvenliği stratejileri ve politikalarında hangi boyutlar üzerinde daha fazla durulması gerektiği belirlenmek istenmiştir. İlk olarak, deniz güvenliği, deniz güvenliği boyutları ve Karadeniz Bölgesi için deniz güvenliği konularında literatür araştırması yapılmıştır. Araştırma neticesinde Karadeniz için deniz güvenliği alanında çok fazla çalışmaya rastlanamazken, incelenen diğer çalışmalardan deniz güvenliği kavramına ait ana boyutlar; uluslararası işbirliği, deniz hukukunun işlevselliği ,deniz alanlarını izlemeye yeterli donanma ve sahil güvenlik gücü, mavi ekonomi ve yasadışı faaliyetler olarak belirlenmiştir. Daha sonra bu ana boyutlar özelinde yapılan araştırmada alt boyutlar belirlenmiştir. Deniz güvenliği kavramının ana boyutları için belirlenen alt boyutlar sırasıyla, uluslararası işbirliği için; uluslararası anlaşmalar, ihlaller ve anlaşmazlıklar; deniz hukukunun işlevselliği için; denizcilik politikalarının uygulanabilirliği, gereksiz idari ve bürokratik engeller ve yargı standartı; deniz alanlarını izlemeye yeterli donanma ve sahil güvenlik gücü için; deniz alanlarının coğrafyası, kıyı devriye unsurları ve donanma kapasitesi; mavi ekonomi için; balıkçılık, deniz ve kıyı turizmi, denizcilik taşımacılığı ve denizcilik ve deniz kaynakları; yasadışı faaliyetler için; deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun, yasadışı göç ve yasadışı deniz ticareti şeklindedir. Boyutlar arasında önem sıralaması yapılabilmesi için seçenekler arasında en güvenilir ve en uygun tahminin yapılmasına olanak veren Analitik Hiyerarşi Süreci Metodu kullanılmıştır. AHP; Bir dizi faaliyetin veya kriterin göreli önemini belirlemek için kullanılan bir yöntemdir. Diğer karar analizi yöntemlerinden farkı çok kriterli ve aşamalı, karmaşık ve grup katılımlı sorunları aşamalı olarak biçimlendirebilmesidir. Bu yöntem ile karar verirken önemli olan niteliksel ve niceliksel etmenler beraber ele alınabilmektedir. Analitik Hiyerarşi Süreci yöntemi ile oluşturulan ve belirlenen deniz güvenliği ana ve alt boyutlarının ikili karşılaştırılmasına olanak sağlayan bir anket, Türkiye'de bulunan 11 adet deniz güvenliği uzmanına uygulanmıştır. Anketlerin analiz edilmesi sonucunda elde edilen bulgularda, deniz güvenliği kavramının en önemli ana boyutu uluslararası işbirliği olarak belirlenirken, sırasıyla ikinci önemli ana boyut deniz güvenliği alanlarını izlemek için yeterli deniz ve sahil güvenlik kuvvetleri olmuştur. Üçüncü olarak deniz hukukunun işlevselliği ve mavi ekonomi ana boyutları eşit olarak tercih edilmiştir. Karadeniz için son önemli ana boyut yasadışı faaliyetler olarak görülmüştür. Ek olarak alt boyutların önem sıralamasında, en önemli alt boyut deniz hukukunun işlevselliği olurken, ikinci olarak donanma kapasitesi, üçüncü olarak uluslararası anlaşmalar ve dördüncü olarak deniz haydutluğu ve denizde silahlı soygun olarak sıralanmıştır. Bu bağlamda, yapılan değerlendirme sonucunda belirlenen hiyerarşik sıralama ile Karadeniz Bölgesi'nde en önemli deniz güvenliği boyutunun denizcilik politikalarının uygulanabilirliği olduğu belirlenmiştir. Karadeniz Bölgesi'nde uluslararası ticaretin tamamına yakını denizcilik alanında gerçekleştirilmektedir. Denizcilik politikalarının bölgeye uygun, mevcut şartları iyileştirici, ticari faaliyetlerde bulunanların haklarını savunucu ve koruyucu nitelikte olması, deniz yolu ile gerçekleştirilen ticaretin güvencesi olma niteliğindedir. Ek olarak izlenen denizcilik politikaları ülkeler arasında sınır görevi gören Karadeniz Bölgesi'nde komşuluk ilişkilerini iyileştirici ve güçlendirici bir öneme de sahiptir. Bu bölgede takip edilecek denizcilik politikalarının belirtilen dinamiklere göre belirlenmesi, denizcilik politikalarının uygulanmasında meydana çıkabilecek güçlükleri azaltarak, deniz güvenliği kaygılarını önemli ölçüde gidereceği düşünülmektedir. Donanmanın kapasitesi ikinci önemli boyut olarak ortaya çıkmıştır. Donanma deniz ve kıyı güvenliğini sağlama görevi bakımından çoğu kaynakta deniz güvenliği kavramı ile doğrudan ilişkilendirilmektedir. Altı ayrı ülkenin kıyılarının bulunduğu Karadeniz Bölgesinin sahip olduğu stratejik üstünlük, doğal kaynaklar, deniz ticaretinde önemi gibi olanakları da altıya bölünmektedir. Bu paylaşımın zaman zaman kabul görmediği ve uluslararası anlaşmalarla çözülemediği durumlarda hakların korunmasında fiili olarak kullanılan donanmanın, caydırıcılığı da orta yolun bulunmasında önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim bölge tarihine bakıldığında sıkıntılı süreçlerden geçildiği, günümüzde de devam eden ve dünya medyasında da sıkça bahsedilen anlaşmazlıklar görülmektedir. Öte yandan donanmanın, caydırıcı etkisinin yanı sıra, ortak yürütülen tatbikatlar vasıtası ile ülkeler arasında iş birliği, bilgi alış verişi ve dolayısıyla barış ortamının tesis edilmesinde de etkili olduğu görülmektedir. Üçüncü önemli boyut uluslararası anlaşmalar olarak belirlenmiştir. Uluslararası anlaşmalar ülkeler arasında yaşanan problemlerin çözülmesinde, yapılacak ortaklıkların tesis edilmesinde, vb. durumlarda, tarafların birlikte kabul edeceği bir orta yolda buluşması için kullanılan yaygın bir uygulamadır. Karadeniz de farklı ülkelerin sınırlarının birleştiği bir iç deniz olması ve çeşitli zenginliklere sahip olması bakımından üzerinde anlaşmalar yapılan bir bölgedir. Ülkelerin bölgede yürüttükleri faaliyetleri için komşu ülkelerle anlaşmalar ile mutabık kalması, Bölgede barış ortamının sürekliliğinin sağlanması için kilit öneme sahiptir. Yine halihazırda mevcut olan anlaşmazlıkların da askeri güçlere başvurulmadan anlaşmalarla çözülmesi bölgede yüzyıllardır komşuluk yapan ülkelerin ileriki ilişkileri için kurtarıcı olduğu düşünülmektedir. Sonuç itibari ile bölgedeki deniz güvenliği uzmanlarının bağımsız fikirleriyle belirlenen bölgeye özgü deniz güvenliği dinamiklerinin önemli bir bilgi olduğu düşünülmektedir. Bu görüş doğrultusunda Karadeniz bölgesine özgü bir deniz güvenliği tanımının, bölgedeki problemlerin ve faaliyetlerin daha net anlaşılmasına katkı sağlayacaktır ve Karadeniz için oluşturulacak politikalar, stratejiler ve uygulamaların daha etkili olmasına sebep olacaktır.
-
ÖgeDenizcilik sektöründe gerçekleşen siber saldırılardan taşıyanın sorumluluğu(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-02-10) Gedikoğlu, Melis ; Bolat, Pelin ; Bulut, Belma ; 423201004 ; Denizcilik Çalışmalarıİnsanlık yüzyıllardan beri denizlerden iki amaçla yararlanmaktadır. Birincisi ulaşım ve iletişim, diğeri deniz doğal kaynaklarının ve zenginliklerinin kullanılması ve işletilmesi. Bu amaçlar doğrultusunda deniz ticaretinde verimliliği arttırmak adına pek çok teknolojik gelişme yaşanmış ve denizcilik sektöründe yaşanan bu teknolojik dönüşüm, deniz ticaretinin gelişmesine sunduğu katkının yanı sıra pek çok siber riski de ortaya çıkarmıştır. Yeryüzünün dörtte üçünün deniz alanları ile kaplı olması bu alanların hukuki rejiminin tespit edilmesi ve bu alanlardaki faaliyetleri düzenleyen kuralların gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır. Siber güvenlik, tüm denizcilik sektörü için en güncel ve potansiyeli yüksek sorunlardan birisidir. Küresel salgın sırasında tüm sektörlerle birlikte denizcilik endüstrisinin artan dijitalleşmesiyle son zamanlarda denizcilik sektöründe gerçekleşen siber saldırıların sayısı da artış göstermiştir. Bu çalışmada, denizel alanda gerçekleşen siber saldırılardan taşıyanın sorumluluğu cezai ve ticari yönden ayrı ayrı incelenecek ve denizcilik siber altyapılarının ortaya çıkardığı potansiyel riskler tartışılacaktır. Denizcilik sektörünün uluslararası niteliği gereği uluslararası mevzuat düzenlemelerine ihtiyaç duyulmakta iken 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi halen deniz hukukuna ilişkin hususları en ayrıntılı şekilde düzenleyen sözleşmedir. Ancak sözleşme güncel gelişmelere ve ihtiyaçlara cevap vermekten oldukça uzaktır. International Maritime Organization ise, Birleşmiş Milletler'in deniz taşımacılığını düzenlemekten sorumlu özel bir kuruluşudur. Çalışma kapsamında deniz siber güvenliğine ilişkin yapılan uluslararası düzenlemeler ve International Maritime Organization düzenlemeleri kapsamında "Denizcilik Sektöründe Gerçekleşen Siber Saldırılardan Taşıyanın Sorumluluğu" bahsi değerlendirilmiştir. Çalışmada Analitik Hiyerarşi Süreci metodu uygulanmıştır. Analitik Hiyerarşi Süreci ikili karşılaştırmalar sunarak karar vermede etkili kriterlerin önem derecelerinin ve karar alternatiflerinin kendi aralarındaki hiyerarşiyi sıralamaktadır. Denizcilik Sektöründeki Dijital Dönüşümün Deniz Ticaretine Etkileri başlığı altında teknolojik gelişmeler, siber saldırı, siber saldırılardan taşıyanın ticari sorumluluğu, siber saldırılardan taşıyanın cezai sorumluluğu ve IMO düzenlemeleri olmak üzere 5 ana kriter olarak belirlenmiştir.
-
ÖgeDenizel alanda güvenlik tehditlerine karşı tarama sistemleri karşılaştırmalı analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-10) Yılmaz, Gökhan ; Bolat, Pelin ; 423221003 ; Denizcilik ÇalışmalarıKüresel ticarette denizyolunun kullanılmasının en önemli sebeplerinden biri hiç kuşkusuz tek seferde daha fazla miktarda yükün daha ekonomik fiyatlarla taşınmasıdır. Dünyamızın dörtte üçünün sularla çevrili olması deniz yoluyla yapılan taşımacılığın rotalarını arttırmakta dolayısıyla ülkeleri ticari olarak birbirine bağlamaktadır. Denizel alanda yapılan faaliyetlere bakıldığında denizyolu üzerinde yük taşımacılığı ve yolcu taşımacılığı ile birlikte turizm alanında da önemli bir yere sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. Denizyoluyla yapılan gerek yük taşımacılığı gerekse yolcu taşımacılığının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi, devamlılığının sağlanabilmesi için en önemli etkenlerden biri de güvenlik kavramıdır. Limanların girişinde başlayan güvenlik tedbirleri hem yüklerin hem de yolcuların herhangi bir sorun yaşamadan güvenli bir şekilde varış limanına ulaşmaları içindir. Bu tedbirler kapsamında liman girişi ve liman içerisinde sabit veya mobil olarak kullanılan kameralar, dedektörler, görüntüleme cihazları ile madde tarama sistemleri hizmet vermektedir. Limanlarda yapılan güvenlik taramaları hem kişileri, hem taşıtları hem de gemi ile taşınan yükleri kapsamaktadır. Güvenlik alanında yaşanacak bir zaafiyet ya da aksamanın meydana gelmesi telafisi zor sonuçlara neden olabilir. Örneğin güvenlik taramasına girmeyen veya güvenlik taramasında tespit edilemeyen patlayıcılar, gemi limanda iken patlatılabilir ya da gemi hareket halinde iken köprü, kanal gibi kritik noktalarda patlatılarak denizyolu trafiği durdurulabilir. Bununla birlikte varış limanında ya da varış limanından sonra karayolu ile başka bir noktada aktif hale getirilerek hem can kayıplarına hem de ticari ve ekonomik yönden büyük zararlara neden olabilir. Bu sebeple limanlarda genel olarak gerek küçük boyutlu çanta, bagaj vb. gerekse büyük boyutlu taşıt, konteyner vb. nesnelerin taranmasında X-ray ve gamma ray cihazları ila patlayıcı-tehlikeli madde dedektörleri kullanılmaktadır. Bununla birlikte daha çok patlayıcı ve narkotik madde tespitinde nötron tarama cihazları kullanılmaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte nötron tarama cihazlarının da kullanım alanı genişlemiş artık sadece patlayıcı ve narkotik maddeler için değil diğer maddelerin tespitinde de başarılı sonuçlar vermeye başlamıştır. Denizyolu ile yapılan yük taşımacılığına bakıldığında en çok konteynerlerin kullanıldığı görülmektedir. Konteynerlerin kapalı birer kutu olması ve büyük hacimlerde yük taşıma kapasitelerinin olması nedeniyle konteyner içindeki maddelerin doğru olarak tespit edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu sebeple limanlarda genellikle X-ray tarama cihazları kullanılmakta ve maddelerin tespiti sahip oldukları atom numaralarına göre sınıflandırılmaktadır. X-ray cihazları çalışma prensibi basit bir anlatımla; cihaz içinde yer alan X-ışını tüplerinden yayılan X-ışınlarının madde içine nüfuz etmesi ve X-ışını dedektörlerinin bu ışımayı tespit ederek maddenin boyutları ve niteliği hakkında kullanıcı operatöre tarama görüntüsünü iletmesi sisteminden oluşmaktadır. Taranan maddenin tarama görüntüsü maddenin sahip olduğu atom numarasına göre cihaz tarafından organik madde ise yani atom numarası 1-10 arasında ise turuncu, karışım madde ise yani atom numarası 10-18 arasında ise yeşil, inorganik madde ise yani atom numarası 18'den büyük ise mavi renk koduyla X-ray operatörüne yansıtılır. Ardından operatör kendi bilgi ve tecrübesiyle maddenin ne olduğunu tespit etmeye çalışır. Görüldüğü gibi madde her ne kadar cihaz tarafından taransa da görüntü üzerinden yorum operatöre bırakılmaktadır. Bu durum X-ray cihazlarının en büyük dezavantajıdır. Denizel alanda güvenlik tarama sistemleri ile ilgili X-ray tarama sistemleri ile nötron tarama sistemlerinin karşılaştırmalı analizi yapılırken çift enerjili X-ray tarama cihazları ile esnek olmayan gama ışını görüntüleme spektroskopisi (IGRIS) nötron tarama sistemi karşılaştırılmaktadır. IGRIS nötron tarama sistemi katı ya da sıvı halde olan maddenin ne olduğunu net bir şekilde tespit ederek sonucu operatör yorumuna bırakmamaktadır. Maddenin ne olduğunu tarama süresinde gerçekleşen iki uçuş süresine bağlı olarak gerçekleştirmektedir. Birinci uçuş süresi cihazdan taranan maddeye gönderilen alfa parçacıklı nötronlarının temasıyla oluşan gama ışımasının süresi, ikinci uçuş süresi ise oluşan gama ışımalarının gama dedektörü tarafından tespit edilme süresidir. Bu iki uçuş süresi her maddede farklı bir parmak izi oluşturur. Dolayısıyla madde tespiti sırasında maddenin ne olduğu bilgisini verir. Güvenlik önlemleri limana girmek isteyen kişiler için öncelikle kişilerin üzerinde bulunması muhtemel ateşli veya ateşsiz silahların tespiti amacıyla metal kapı dedektörleri ve ardından el metal dedektörleri ile taranmaları ile başlar. Yüksek güvenlikli bölgelere giriş için ise vücut tarama sistemleri kullanılabilir. Kişilerin yanlarında bulunan çanta veya bagajları da X-ray veya nötron tarama sistemleri ile taranmakta ve kişilerin silah, uyuşturucu, patlayıcı madde vb. yasadışı ve tehlikeli maddelerle limana girişleri engellenmeye çalışılmaktadır. Limana giriş yapmak isteyen taşıt ve konteynerler ise araç altı görüntüleme sistemleri, patlayıcı ve tehlikeli madde dedektörleri, kimyasal madde dedektörleri ile büyük boyutlu X-ray cihazları, Araç-kargo muayene sistemleri (VACIS), Gas-Data sistemleri ile taramaları tamamlandıktan sonra limana girişlerine izin verilmektedir. Ayrıca gerekli hallerde tekrar arama yapılabilmesi için mobil kullanıma uygun dedektör, kamera ve tarama sistemleri ile de istenilen yer ve istenilen zamanda güvenlik taramaları yapılabilmektedir. Gelişen teknoloji ile birlikte liman güvenliğinde sabit ve hareketli termal kameralar ve yüz tanıma sistemleri kullanılarak şüpheli kişilerin tespit edilmesi amaçlanmakta tüm kameraların tek merkezden yönetildiği CCTV sistemi ile liman genelinde kontrol sağlanmaktadır. Ayrıca liman girişlerinde sabit olarak bulunan plaka tanımlama sistemleri liman girişlerinde araç plaka sorgulaması yaparak girişi yasaklı araçların limana girmesini engellemektedir. Bununla birlikte; liman içinde kullanılan mobil tarama sistemleri ile istenilen yer ve zamanda aktif bir tarama ve sorgulama yapılabilmektedir. Bu çalışmada, nötron tarama sistemlerinin Best Worst Method (BWM) kullanılarak çeşitli deniz suçlarında kullanım alanlarının analiz edilmesi amacı doğrultusunda nötron tarama sistemlerinin kullanım alanları değerlendirilmiş ve Best Worst Method (BWM) uygulanarak kriterlerin ağırlıkları belirlenmiştir. Bu method nötron tarama sistemlerinin farklı tespit türleri için (Uyuşturucu Madde Tespiti, Silah ve Mühimmat Tespiti, İnsan Kaçakçılığı Tespiti, Patlayıcı Madde Tespiti) hangi kriterlerin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir. Sonuç itibari ile denizel alanda kullanılan güvenlik sistemleri ile suçun oluşmadan önce proaktif olarak önlenmesi amaçlanmakta gerek uyuşturucu, silah, patlayıcı madde gerekse kaçak eşya veya insan ticareti ve kaçakçılığı ile mücadelede etkin kullanıldığı istatistiki verilerden anlaşılmaktadır. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi güvenlik ve kaçakçılık birimlerinin ele geçirdikleri yasadışı madde ve kaçak malzemelerdeki artış suç ve suçlu ile mücadelede güvenlik sistemlerine duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. Eğitimli ve deneyimli personel ile gelişen teknolojiyi yakından takip ederek güncellenen güvenlik sistemleri yasadışı madde ve kaçakçılık faaliyetlerinin önünde en büyük engel olacaktır.
-
ÖgeDerin deniz madenciliğinin deniz güvenliğine etkileri(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-12) Yurtöz, Çağsenin Naci ; Bolat, Pelin ; 423211005 ; Denizcilik ÇalışmalarıArtan talep doğrultusunda hammadde fiyatlarının yükselişe geçmesi ve kaynak zengini ülkelerin bu durumu kendilerine ekonomik avantaj sağlamak için kullanmaları ülkeleri alternatif hammadde kaynakları aramaya yöneltiyor. Derin Deniz Madenciliği ise bu bağlamda, yakın gelecekte sıkça gündeme gelecek olan bir madencilik yöntemi olarak ortaya çıkıyor. Denizel kaynaklar deniz suyunda çözünmüş halde veya deniz yüzeyinde veya deniz dibinde depolanabilir olarak bulunabilmektedir. Pek çok alanda kullanımı olan minerallerin deniz suyu içerisinden veya deniz tabanından elde edilmesi ve işlenmesi, denizel alanlarda yeni gelişmelere yol açacaktır. Deniz tabanı maden havzaları aynı zamanda birçok derin deniz canlısının yaşam alanını oluşturmaktadır. Maden üretim aşamalarında suyun sıcaklığında, bileşiminde, bulanıklığında ve atıkların deniz tabanına geri gönderilmesinde oluşabilecek tortulanma doğal ortamı bozucu etkiler yapabilmektedir. Çevresel etkilerin minimize edilmesi ve sürdürülebilir yöntemlerin geliştirilmesi, bu alandaki en büyük zorluklardan biridir. Bu amaçla son dönemlede sıklıkla resmi kurumların veya sivil toplum kurumlarının yaptığı/yaptırdığı araştırmalar, raporlar ve haberler yayınlamaktadır. Bu çalışmada derin denizlerde yapılan madencilik faaliyetlerinin deniz güvenliğine etkileri incelenmiştir. Çevresel etkiler, olası çatışma bölgeleri ve deniz güvenliğine yönelik diğer tehditler literatür taraması yapılarak ortaya konulmuştur. Daha sonra ise bu tehditlerin önem dereceleri tespit edilmiştir. Oldukça yeni bir alan olan deniz madenciliği faaliyetleri giderek yaygınlaşıyor, fakat ön işletim maliyeti, teknik zorluklar ve piyasa değişkenliği gibi zorluklarla karşı karşıyadır. Son dönemde artan deniz madenciliği yarışı yeni jeopolitik gerilimler yaratmaya aday olduğu gibi denizlerdeki madenciliğin geleceği, hem teknolojik gelişmelere hem de çevresel ve etik standartların nasıl şekillendiğine bağlı olarak değişecektir. Derin deniz madenciliğinde hali hazırdaki ülkeler arası alan hâkimiyeti yarışı, insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen açık deniz alanlarında rekabetten çok işbirliği ve uyum getirmeye bir vesile olabilir. Derin deniz madenciliğinin (DSM) ortaya çıkışı, özellikle ülkeler değerli deniz kaynaklarına erişimi güvence altına almak için rekabet ederken, önemli jeopolitik boyutlar ortaya çıkarmaktadır. Kobalt, nikel ve nadir toprak elementleri gibi deniz dibi mineralleri için yapılan bu yarış, münhasır ekonomik bölgeler (MEB'ler), bölgesel anlaşmazlıklar ve uluslararası sulardaki yönetişim zorluklarıyla kesiştiği için deniz güvenliği üzerinde geniş kapsamlı etkilere sahiptir. DSM, hammaddelere yönelik artan küresel talebe potansiyel bir çözüm sunarken, kaynak mülkiyeti, deniz egemenliği ve uluslararası hukukun uygulanmasına ilişkin kritik soruları da gündeme getirmektedir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) uyarınca, kıyı devletleri, kıyılarından 200 deniz miline kadar uzanan MEB'leri içinde yer alan kaynaklar üzerinde egemenlik haklarına sahiptir. Bu yasal çerçeve, kaynak zengini ülkeleri, deniz yatağı faaliyetleri üzerindeki yargı yetkisinin nispeten açık olduğu MEB'leri dahilinde DSM çabalarını yoğunlaştırmaya teşvik etmiştir. Ancak, deniz sınırlarının çakıştığı alanlarda, özellikle de Güney Çin Denizi gibi tartışmalı bölgelerde anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Çin, Filipinler ve Vietnam arasında deniz yatağı kaynakları üzerindeki ihtilaflı hak iddiaları, ülkeler bir yandan karasal egemenliklerini savunurken diğer yandan DSM'nin sunduğu ekonomik fırsatlardan faydalanmaya çalıştıkları için gerilimin artmasına neden olmuştur. Dahası, ülkeler deniz yatağındaki mineralleri sadece ekonomik bir varlık olarak değil aynı zamanda bir ulusal güvenlik meselesi olarak algıladıklarından, DSM beklentisi MEB'lerin stratejik önemini artırmıştır. Bu kaynaklar üzerindeki kontrol, devletlerin yenilenebilir enerji ve yüksek teknoloji üretimi de dahil olmak üzere kritik endüstriler için tedarik zincirlerini güvence altına almalarını ve böylece jeopolitik etkilerini güçlendirmelerini sağlar. Pasifik ada devletleri gibi geniş MEB'lere sahip daha küçük veya gelişmekte olan ülkeler, daha büyük ve teknolojik açıdan daha gelişmiş güçlere karşı deniz haklarını savunmakta zorluklarla karşılaşabilirler. MEB'lerin ötesinde, derin deniz madenciliği egemenliğin tartışmalı olduğu ve deniz sınırlarının tanımlanmadığı bölgelerde de gerilimleri artırmaktadır. Kuzey Kutbu, Güney Çin Denizi ve Hint Okyanusu gibi bölgeler, zengin deniz yatağı yatakları ve stratejik önemleri nedeniyle kilit jeopolitik sıcak noktalar olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin Kuzey Kutbunda eriyen buzullar kullanılmayan maden rezervlerini ortaya çıkardıkça, Rusya, Kanada ve Norveç gibi Kuzey Kutbu ülkeleri deniz yatağı bölgeleri üzerinde kontrol sahibi olmak için rekabet etmektedir. Birleşmiş Milletler Kıta Sahanlığı Sınırları Komisyonu'na (CLCS) sunulan birbiriyle örtüşen hak talepleri, bu kaynaklardan yararlanma hakkının kimde olduğu konusunda anlaşmazlıklara yol açmıştır. Bir diğer örnek olan Güney Çin Denizi ise bölge, DSM ve jeopolitik çatışmanın kesiştiği noktayı örneklemektedir. Çin'in yapay adalar inşa etmesi ve deniz alanları üzerindeki geniş iddiaları komşu devletlerle gerilimi tırmandırmış ve uluslararası deniz hukukunu baltaladığı gerekçesiyle eleştirilere neden olmuştur. Bölgenin mineral zengini deniz yatağı yatakları ve küresel ticaret için stratejik konumu, onu DSM ile ilgili anlaşmazlıklar için bir odak noktası haline getirmektedir. Başka bir potansiyel anlaşmazlık noktası olmaya aday görünen bölge ise Hint okyanusudur. Burada DSM, korsanlık ve düzensiz balıkçılık gibi mevcut deniz güvenliği sorunlarına başka bir karmaşıklık katmanı getirmektedir. Deniz yatağı madenciliğine artan ilgi Hindistan, Çin ve Avustralya gibi bölgesel güçler arasındaki rekabeti daha da yoğunlaştırmaktadır. Bu anlaşmazlıklar, özellikle ulusal çıkarların çatıştığı bölgelerde, deniz yatağı kaynakları üzerinde yetki tanımlamanın zorluklarının altını çizmektedir. Etkili bir uluslararası yönetişim olmadan, DSM arayışları jeopolitik rekabetleri şiddetlendirebilir ve bölgesel istikrarı baltalayabilir. Derin deniz madenciliği faaliyetlerinin önemli bir kısmının, UNCLOS kapsamında "Alan" olarak belirlenen uluslararası sularda gerçekleşmesi beklenmektedir. Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (ISA), bu bölgelerdeki DSM'yi düzenlemek, faaliyetlerin bir bütün olarak insanlığa fayda sağlamasını ve çevresel sürdürülebilirlik ilkelerine bağlı kalmasını sağlamakla görevlidir. Ancak bu yönetişim çerçevesi, sınırlı uygulama kabiliyeti ve faydaların gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında eşitsiz dağılımı nedeniyle eleştirilere maruz kalmaktadır. Küresel müştereklerde DSM'nin kâr ve çevresel sorumluluklarının paylaşımı için evrensel olarak kabul edilmiş bir çerçevenin olmaması, ülkeler ve özel şirketler arasında "dibe doğru bir yarış" yaratma riski taşımaktadır. Örneğin, teknolojik olarak gelişmiş ülkelerin DSM operasyonlarına hakim olması ve deniz dibi kaynaklarını keşfetme veya kullanma kapasitesi sınırlı olan daha az gelişmiş ülkeleri bir kenara itmesi muhtemeldir. Bu dengesizlik ekonomik ve siyasi marjinalleşmeye yol açarak kaynak dağılımı konusunda küresel gerilimleri artırabilir. Bu zorluklara rağmen, deniz yatağı kaynakları için artan rekabet uluslararası işbirliği için bir fırsat sunmaktadır. UNCLOS'ta ana hatlarıyla belirtildiği üzere okyanusun "insanlığın ortak mirası" olduğu kavramı, DSM'ye yönelik işbirliğine dayalı yaklaşımların teşvik edilmesi için bir çerçeve sunmaktadır. Ortak keşif projeleri ve kaynak paylaşım anlaşmaları gibi çok taraflı girişimler, sürdürülebilir kalkınmayı teşvik ederken çatışma riskini azaltabilir. Ayrıca, ülkeler arasındaki teknolojik ortaklıklar, kaynak çıkarma ve çevre koruma gibi ikili zorlukların üstesinden gelebilir. Örneğin, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) veya Arktik Konseyi gibi bölgesel örgütler ve ittifaklar, anlaşmazlıklara arabuluculuk etmede ve DSM için ortak kılavuzlar oluşturmada önemli bir rol oynayabilir. Derin deniz madenciliğinin jeopolitik etkileri, ulusal çıkarları küresel sorumluluklarla uzlaştıran dengeli bir yaklaşıma duyulan ihtiyacın altını çizmektedir. Uluslararası toplum diyalog, şeffaflık ve adil kaynak paylaşımına öncelik vererek bir yandan DSM ile ilgili riskleri azaltabilir, diğer yandan da DSM'nin ekonomik büyüme ve teknolojik yenilik yaratma potansiyelinden yararlanabilir. Dolayısıyla DSM ve deniz güvenliğinin kesişimi, 21. yüzyılda hem küresel işbirliği hem de rekabet için kritik bir sınırı temsil etmektedir.