Yerel Verilerin Geleneksel Mimari Üzerindeki Etkilerinin Sürdürülebilirlik Bağlamında Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi: Akseki-ibradı Ve Pıemonte-val D’ossola Örneği

thumbnail.default.alt
Tarih
2012-06-04
Yazarlar
Çal, İsa
Süreli Yayın başlığı
Süreli Yayın ISSN
Cilt Başlığı
Yayınevi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Institute of Science and Technology
Özet
Problemlerin çözümlerinde aynı şartlarda, aynı sebepler, aynı sonuçları verir. Bu yüzden ortaya çıkan sonuçların zorunlu olarak evrensel kurallara göre meydana geldiği düşünülebilir. Buradan hareketle, doğal çevrenin bir parçası olan insan, fiziksel, sosyal ve kültürel ortamı oluştururken, en önemli özelliği olan iradeyi kullanmanın yanında, doğa koşullarına uygun çözümler getirerek yaşamını şekillendirmiştir. Geleneksel mimari de, coğrafyanın sağladığı olanaklarla ve toplumca kabul görmüş yaşam şekillerinin ortaya konabileceği bir tasarımla karşımıza çıkmaktadır. Bu düşüncelerden yola çıkarak, ilk bölümde, tezin ana problemi, amacı, kapsamı ve yöntemi ortaya konmuştur. Tez çalışmasının ana problemi yerel verilerin geleneksel yerleşimler üzerine etkisinin sürdürülebilirlik ile olan ilişkisini incelemektir. Bu sayede yerleşimlerde yerel verilerin dikkate alınması açısından sürdürülebilir mimarlık ile geleneksel mimarlık arasındaki ilişkinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Tez kapsamında doğal ve kültürel verilerin mimari yapıyı ve yerleşim sistemini etkilediği düşüncesinden yola çıkarak, sürdürülebilirlik açısından yerel ve geleneksel mimari yapıların meydana getirdiği örüntü dilleri araştırılmıştır. Geleneksel mimarinin sürdürülebilir örüntü dillerini ortaya koymak için Türkiye ve İtalya dan özgün yerleşim örnekleri seçilmiştir. Bu açıdan Türkiye deki Akseki-İbradı havzası dağlık yerleşimleri ve İtalya daki Walser kültürü etkisini gösteren Piemonte-Val d Ossola havzası dağlık yerleşimleri incelenmiştir. Alan araştırmasında araştırma teknikleri olarak analiz ve karşılaştırma yöntemleri kullanılmıştır. Her iki ülkeden de benzer topografik özelliklere sahip dağlık yerleşimler seçilerek yapılan analizler ve karşılaştırmalar sonucunda, hem doğal ve kültürel veriler-mimari hem de doğal veri-kültürel veri etkileşimlerindeki ortak ve farklı yaklaşımlar ve bu yaklaşımlarda etkili olan etmenler ortaya konmuştur. Analiz yöntemi ile geleneksel yerleşimlerin sahip olduğu yerel veriler, bu yerel verilerin mimariye etkisi gibi konular araştırılmıştır. Karşılaştırma yöntemiyle ise geleneksel yerleşimlerde yerel veri kullanım farklılıkları, bu farklılıkların Türkiye ve İtalya’da belirlenen yapı ve yerleşimlerde ortaya çıkış şekli, nedeni ve ele alınış boyutları incelenmiştir. İkinci bölümde, araştırmanın temelini oluşturan; çevre , sürdürülebilirlik , sürdürülebilir mimari , yerel veri ve mimaride yerel veri kullanımı gibi bazı kavram ve konulara değinilmiştir. Bu kavramlar, içerdikleri anlamlar ve aralarındaki bağlantılar açıklanmıştır. Çevre kavramının tanımı yapılmış ve çeşitli nedenlerle ortaya çıkan ve giderek büyüyen çevresel sorunlar belirtilmiştir. Daha sonra bu sorunların çözümü için her alanda sürdürülebilirlik fikrinin ortaya atılışı ve mimarlığın bu yaklaşımdaki yeri ve önemi ortaya konmuştur. Sürdürülebilir mimarlık açısından yerel veriler ve yerel veri kullanımının önemi vurgulanmıştır. Bu noktada yerel veri kullanımının, çevresel koşullara adapte olabilmek için, geleneksel yerleşimlerde açıkça görülebileceğine dikkat çekilmiştir. Bunun yanında geleneksel yerleşimler üzerinde yapılan alan araştırmasında yapılan gözlemleri sınıflandırmak amacıyla kullanılan yeşil bina değerlendirme ve sertifika sistemlerinden BREEAM, LEED ve SBTOOL un oluşturulma nedenleri ve kriterleri açıklanmıştır. Üçüncü bölümde ise alan araştırmasının uygulanan yöntemin belirtilmesi ile başlayarak, araştırmanın yapıldığı yerlere ilişkin genel ve yerel bilgiler verilmektedir. Alan araştırmasının yapıldığı ilk yerleşim bölgesi olarak Türkiye nin güneyinde, Antalya da, Akseki-İbradı havzası yerleşimleri ve bölgenin mimari açıdan karakteristik özelliklerini içerisinde bulunduran Ürünlü köyü incelenmiştir. Bölgedeki kültür ve yaşam tarzına göre değişen yerleşim tipleri ortaya konmuştur. Bu yerleşim tipleri arasındaki benzerlik ve farklılıklar nedenleriyle açıklanmıştır. Daha sonra Akseki-İbradı geleneksel mimarisinin karakteristiğini gösteren düğmeli ev tipi incelenmiştir. Cepheden dışarıya çıkan ahşap elemanlar nedeniyle düğmeli ev adı verilen bu tipin en çok ve en özgün örneklerinin görüldüğü yerleşim Ürünlü köyüdür. Bu yüzden Ürünlü köyü özelinde olmak üzere bölge üzerine yapılan literatür çalışmaları, plan ve rölöve gibi belge niteliği taşıyan çalışmalar, tez yazarı tarafından yapılan gözlemler, kullanıcılar ve bölge hakkında bilgi sahibi kişiler ile yapılan detaylı görüşmeler ışığında edinilen bilgiler yapısal farklılıkları açısından sınıflandırılarak incelenmiştir. İkinci yerleşim bölgesi olarak ise İtalya ve İtalyan Alpleri nin kuzey batısında, Piemonte-Val d Ossola havzasında, Walser kültürü etkisini gösteren yerleşimler ve bu etkinin en açık şekilde görülebildiği Alagna Valsesia da(havza içindeki bir vadi) konumlanan Walser evlerinin karakteristik yapısı açıklanmaktadır. Walser , M.S. 9 yy. da Valais e, İsviçre Alpleri, yerleşen ve daha sonra İtalya Alpleri ne göçen Germen insanlarının, Alemanlar ın bir grubuna verilen addır. Walserler iskan edilmiş yüksek vadileri işgal etmelerinden sonra güçlü bir kimlik oluşturmuşlar ve anavatanları ile bağlarını korumuşlardır. Kültürleri bugüne kadar ayakta kalmıştır. Walser evlerinin olağan dışı mimarisi benzersiz örnekler sunmaktadır. Bu evler işlevsellik, dayanıklılık, yapısal sağlamlık ve mimari zarafetin şaşırtıcı bir sentezini temsil etmektedir. Ürünlü köyü hakkında uygulanan araştırma teknikleri ile daha çok taş yapı hakimiyeti olan bölgedeki Alp inşa sistemlerinde çok sık görülmeyen taş üzerine ahşap kullanımı hakimiyeti incelenmiştir. Bölüm sonunda ise tez çalışmasının ana problemini oluşturan dağlık yerleşimlerdeki kırsal gelenekte sürdürülebilirlik sorunsalı yönünde zaman ve tecrübe ile oluşan mimari örüntüler ortaya konmaya çalışılacak ve böylece hem geleneksel mimarinin bu alandaki başarısı hem de günümüz mimari pratiğine örnek olabilecek kentsel ve mimari çözümleri gözler önüne serilecektir. Bahsedilen bu mimari örüntüleri açık bir şekilde ortaya koymak adına bir sınıflandırma aracına ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle sürdürülebilir bina tasarımlarını değerlendirmek için kullanılan yeşil bina değerlendirme ve sertifika sistemlerindeki performans kriterlerine dair çözümler geleneksel yerleşim ve mimari örnekler üzerinde aranacaktır. Sonuç bölümünde yapılan araştırmalardan çıkarılan sonuçlar ortaya konmuştur. Geleneksel yerleşimlerin doğal ve kültürel ortama ayak uydurma zorunlulukları nedeniyle birçok açıdan sürdürülebilir olmaları ve yapısal açıdan bunu sağlayış biçimleri üzerinde durulmaktadır. Bu tezin de bundan sonra yapılacak benzer çalışmalara gerek konu gerekse kullanılan yöntem açısından bir altlık oluşturması beklenmektedir.
Same conditions and same reasons give the same solutions in the resolution of problems. That’s why we can think that the solutions found are necessarily resulting from the universal rules. If we make our assumptions on that basis, we can see that human-being as part of a natural environment has shaped his life by developing suitable solutions for natural conditions and has used his will power as the most important feature in him while creating a physical, social and cultural environment. Similarly, the vernacular architecture has developed with a design combining the facilities arising from the specific geography and the life styles that are generally styles accepted in the society. By taking this thought as a basis, the main problem, purpose, scope and method of the thesis described in the first chapter. The main problem of this thesis is to examine the relationship between sustainability and the effects of the local data on the vernacular settlements. For that purpose, the vernacular rural settlements in Akseki-Ibradı in Turkey and in Piemonte-Val d’Ossola reflecting the Walser culture in Italy have been chosen as study area and these two settlements have been examined in terms of sustainability. The aim of this study is to examine the affects of utilization of natural and cultural data on the formation of vernacular settlement and architectural structuring in terms of sustainability and different types of settlement. It was decided that the scope of this study should especially focus on the good definition of sustainability, local data and vernacular architecture and on clear understanding of the relationship between them. At this point, attention was drawn to the local data in a structuralized environment and their importance. Then, the study area in order to observe that phenomenon was chosen as the mountain settlements especially in Urunlu village located at Akseki-Ibradı Basin in Turkey and as the mountain settlements especially in Alagna Valsesia located in Piemonte-Val D’Ossola Basin in Italy which reflects the typical features of the “Walser” culture. The reason for choosing these two settlements was the similarity between them in terms of topography, environmental resources, climatic conditions and vegetation besides the fact that they are vernacular settlements having similar natural and cultural data as they had been able to preserve their unique natural and cultural assets and well-adapted to the geography in which they developed until today. Therefore of these vernacular settlements and in the context of sustainability the architectural pattern in their architecture will be discussed. At the final phase of the study, the results of the researches will be given and the findings of these researches will be discussed. Suggestions on the relevant issues will be provided, also. At the first phase of this study, as the research method, an extensive literature scanning on sustainability, local data, vernacular architecture and the concepts relating to these issues has made. A field study was performed in both regions in order to obtain documents and information by using different methods. In the comparative evaluation of these two settlements in terms of sustainability, BREEAM, LEED and SBTOOL green building evaluation systems’ performance criterias have been used. During the field study analysis and comparison research techniques were used. At the beginning of the analyses were focused on climatic conditions, economy, construction materials, construction methods, house types, rural house types, settlement types, food types and village settlers. By using the analysis method, the local data of these vernacular settlements and the effects of these datas on the architecture were researched. By using the comparison method, the different utilization of local data in the vernacular settlements and the influence of these differences on the building and settlement characteristics as determined in Turkey and in Italy as well as related reasons and their treatment were researched. These methods were helped to explain the similarities and differences in the settlements and in the architectural developments of these two regions located in different parts of the world. In the second chapter, on certain concepts and issues were focused such as “environment”, “sustainability”, “sustainable architecture”, “local data” and “use of local data in architecture”. I tried to explain these concepts, their meanings and relations between them. The concept of environment has been defined and the environmental problems developing and spreading from different reasons have been determined. Recently the global focus on the environmental problems developed a specific approach that was in time named as sustainability and that aimed to find solutions for the requirements of both current and future generations. For the solution of environmental problems, the concept of sustainability was emphasized in every area of life and the role and importance of architecture in this approach was examined. Sustainable architecture is all of the activities aiming at making buildings which give priority to use of renewable energy sources with due regard to the next generations, both under the current circumstances and at every period of their existence, and which are responsive to environmental concerns and which are capable of using energy, water, materials and their locations in an effective way and which safeguard human health and comfort. From this perspective, an emphasis has been put on sustainable architecture and well as on importance of local data and local data use. At this point, attention is drawn to the fact that local data use could be clearly observed in vernacular settlements as they adopted this in order that to be able to adapt themselves to environmental conditions. Local datas have been divided into two groups as natural data and cultural data. Natural data considered to be infuential in vernacular settlements have been put under four fundamental headings as topographics, climate, water resources and vegetation-soil structure. And cultural data have been put under five main headings as environmental images, social structure, family structure, residential lifestyle and technology. In field study chapter, as it is not practical to make a quite clear-cut distinction about cultural data components, explanations have been gathered under a single heading as social and economic structure. In field study conducted on vernacular settlements, reasons for, and criteria of, setting up BREEAM, LEED and SBTOOL, leading green building assessment and cerfication systems used, in order to classify observations made. Researches conducted unveiled that none of assessment criteria of assessment and cerfication systems is, alone, not suitable for use for vernacular building stock in the world. Based on this finding, in third chapter of the thesis, performance categories, distribution rates and assessment parameters of such assessment systems have been examined for vernacular settlements under investigation, and a comprehensive assessment table has been made out of the parameters examined and assessed by such systems by author of the thesis. In the third chapter, starting with identification of the method adopted for the field study, overall and local information are given with respect to locations where the research has been conducted. As mentioned previously, analytical and comparative methods have been adopted for two settlement regions in the field study. Information about vernacular settlements required for these methods have been gathered from such documentary works such as literatures on the regions, plans and measured drawings, and from personal observations made by the thesis writer, as well as from detailed interviews with users and people who are knowledgeable about the regions. A field study was performed in two regions that has partially similar natural datas from different countries. First field Akseki-Ibradi Basin situates in Antalya at the south-west of Turkey, and second field Piemonte-Val d’Ossola Basin situates in Piemonte at the north-west of Italy. As the first settlement region covered by scope of the field study, settlements in Akseki-İbradı Basin in the city of Antalya to the south of Turkey, and village of Urunlu, in particular, a district which reflects the architectural characteristic features of the region have been examined. Dominated by various civilizations throughout the ages, this region has been put under the Ottoman’s control under the Mehmet II administration. Types of settlement varying depending on cultures and lifestyles observed in the region have been outlined. These are village, vineyard and high plateau houses. Similarities and differences among these types of settlement have been identified, giving the reasons thereof as appropriate. Then, ‘dugmeli(buttoned)-house’ type of building which reflects the traditional architectural characteristic in Akseki-İbradı has been examined. Called ‘dugmeli(buttoned)-house’ because of the wooden components coming out from the facade, this type of housing is most commonly observed in the village of Urunlu, a place which also hosts most original examples of this type. Therefore, focusing on the village of Urunlu, in particular, information gathered have been examined by classifying them under different headings as spatial organization and spatial formation, structure and constructional technology in terms of spatial and structural differences. As the second settlement region, the settlements in Piemonte-Val d Ossola Basin, Italy, to the southwest of the Italian Alpines, influenced by the Walser culture, particularly in Alagna Valsesia, a district which heavily reflects this culture. ‘Walser’ is the name given to a certain group of the Germen people who settled down in Valais, the Swiss Alpines, in 9th Century, A.C., and who thereafter migrated towards the Italian Alpines. Different types of settlement have taken shape in the region owing to influences of natural and cultural conditions prevailing in the region. These are village, temporary village and high plateau houses. Similarities and differences among these types of settlement are explained, giving the reasons thereof as appropriate. Characteristic structure of vernacular (traditional) architecture of the Walser houses are explained. These houses represent a synthesis of functionality, endurance, structural robustness and architectural aesthetics. Walser houses are examined by classifying them in terms of spatial and structurel differences. At end of the chapter, the architectural patterns shaped by time and experience towards the issue of sustainability in rural tradition in mountainous settlements will be tried to prove, which constitutes the primary problem dealt with in the thesis, and, thus, not only the success of vernacular architecture in this field but also the urban and architectural solutiuons which might set an example for today’s architectural practice will be unveiled. Needed to use a classification tool for the sake of clearly unveiling the architectural patterns mentioned. Therefore, solutions for performance criteria in greenbuilding assessment and certification systems used for assessing the sustainable building designs will be looked for on vernacular settlement and architectural examples. Conclusions made from the researches conducted are presented in the final chapter. Emphasis is put on the fact that vernacular settlements are sustainable from many points of view as they are bound to be in harmony and aligned with natural and culturel environment, as well as on how they do it in a structural sense. This research may be used as a method for analyses, - between vernacular settlements, - between new settlements, in both national and international researches which might be conducted in the future.
Açıklama
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012
Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2012
Anahtar kelimeler
Yerel veriler, geleneksel mimari, sürdürülebilirlik, Local data, vernacular architecture, sustainability
Alıntı