LEE- Malzeme ve İmalat-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 16
  • Öge
    Ultra yüksek sertlikteki zırh çeliklerinin ark kaynak kabiliyetinin araştırılması
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-22) Özcan, Ömer Faruk ; Vural, Murat ; 503211312 ; Malzeme ve İmalat
    Zırh çeliklerinin yapısal olarak askeri araçlarda geniş bir kullanım alanı bulunmaktadır. Seramik ve kompozit zırhlarla rekabet edebilmek ve askeri araçlarda ağırlık azaltma ihtiyacına cevap verebilmek için yeni zırh çeliği sınıfları üzerine çalışılmaktadır. Bu eforun bir sonucu olarak ortaya çıkan kütlesel ve hacimsel yüksek verime sahip Ultra-Yüksek Sertlikte Zırh (USZ) Çeliklerinin yüksek sertliğin yanı sıra sunmuş olduğu makul tokluk seviyesi zırhlı askeri araçlarda kullanımını günden güne yaygınlaştırmaktadır. Termomekanik Kontrollü İşlem olarak isimlendirilen karmaşık bir üretim metoduyla üretilen USZ çelikleri sahip oldukları üstün mekanik özelikleri bu işlemlerle oluşturulan martenzitik mikroyapı sayesinde elde etmektedirler. Balistik performansı doğrudan etkileyen bu mekanik özelliklerin bozulmaması için USZ üreticileri bu çeliklere yüksek sıcaklıklara maruz kalacağı ikincil işlemlerin uygulanmaması gerektiğini belirtmektedirler. Bu durum kaynak prosesinde aşırı ısıl girdilerden malzemenin balistik performansını olumsuz etkileyeceğini göstermektedir. Zırh çeliklerinin kaynak bağlantılarından beklenen mekanik özellikler çeşitli ülkelerin askeri kuvvetleri tarafından standartlarca belirtilmiştir. Hem standartlarca belirlenen kaynak özelliklerini sağlamak hem de kaynak operasyonlarında meydana gelebilecek kaynak kusurlarının ortadan kaldırılabilmesi için geleneksel zırh çeliklerinde kaynak parametreleri üzerine geniş bir literatür oluşturulmuştur. Ancak USZ çelikleri üzerine oluşturulmuş literatür henüz çok kısıtlıdır. Bu sebeple bu çalışmada geçtiğimiz yıllarda Manisa/Türkiye'de üretimine başlanan Protection 600T USZ çeliğinin kendisiyle ve askeri araçlarda sıklıkla kullanılan Hardox 450 aşınma çeliğiyle kaynaklanabilirliği çalışılmıştır. Çalışmanın ilk safhalarında zırh çeliği kaynağı üzerine literatür taraması yapılmış ve balistik performans ile malzemenin mekanik değerleri arasındaki ilişki ortaya konmuştur. Daha sonrasında zırh çeliklerinde kaynak parametrelerine bağlı olarak mekanik davranış değişimi ve kaynak hataları irdelenmiştir. Kaynak parametreleri üzerinden yapılan bu çalışma sonucunda 120 °C ön ısıtma yapılan 4 mm kalınlığındaki plakalar, düşük ısıl girdiyle oda sıcaklığında soğuyacak şekilde üç farklı dolgu malzemesi kullanılarak gaz altı metal kaynağı yöntemiyle kaynatılmıştır. Çalışmada kullanılan dolgu malzemeleri endüstride zırh çeliği kaynağında sıklıkla kullanılan östenitik ER307 kaynak teli, yüksek dayanıma sahip ferritik ER110S-G ve ER70S-6 karbon kaynak telidir. Kaynak işlemi sonrasında plakalardan çıkartılan numuneler üzerinde çekme, Charpy V çentik testleri gerçekleştirilmiş, kaynak yönüne dik olarak sertlik ölçümleri yapılarak kaynağın standartlarca uygunluğu denetlenmiştir. Yapılan testler sonucunda üç dolgu malzemesinin de Protection 600T çeliğinin kendisiyle ve Hardox 450 çeliğiyle kaynaklanması için kullanılabileceği gösterilmiştir. Çekme testi sonucunda ER307 dolgu teliyle gerçekleştirilen Protection 600T-Protection 600T, Protection 600T-Hardox 450 ve Hardox 450-Hardox 450 bağlantılarının maksimum çekme dayanımları sırasıyla 765.84±24.77 MPa, 635.93±15.07 MPa, 706.89±7.16 MPA olarak ölçülmüştür. ER110S-G ile yapılan denemelerde ise maksimum çekme dayanımı sırasıyla 1181±29.23 MPa, 688.91±5.11MPa, 715.09±3.83 MPa olarak ölçülmüştür. ER70S-6 dolgu malzemesi kullanılan kaynaklı bağlantının maksimum çekme dayanımı sırasıyla 938.75±66.56 MPa, 665.04±4.75 MPa, 712.31±2.64 MPa çıkmıştır. Charpy V çentik darbe testi sonucunda ise ER307 dolgu teliyle yapılan kaynak sonucunda sırasıyla 38.67±2.31 J, 68.67±6.66 J, 52 J tokluk değerleri elde edilmiştir. ER110S-G ile yapılan kaynaklı bağlantıdan alınan numuneler test edildiğinde ise sırasıyla 30±2 J, 67.67±6.81 J, 110±2 J değerleri elde edilmiştir. ER70S-6 dolgu teliyle yapılan çalışma sonucunda tokluk değerleri sırasıyla 36±2 J, 46 J, 110 J çıkmıştır. Zırh çeliğiyle yapılan bağlantılarda gerçekleştirilen sertlik ölçümü sonucunda ER110S-G ile kaynatılan Protection 600T-Protection 600T bağlantısı dışında tüm bağlantılarda sertlik dağılımı standartlara uygun şekilde kaynak merkezinden 16 mm uzaklık içerisinde ana metal sertliğini yakalamıştır. ER110S-G ile kaynatılan Protection 600T-Protection 600T bağlantısında ise ana metal sertliğine kaynak metaline 19 mm uzakta ancak ulaşılabilmiştir.
  • Öge
    Çamaşır makinası kapak menteşesi tasarımı
    (Graduate School, 2024-12-04) Karaçanlı, Burak ; Gökşenli, Ali ; 503211303 ; Malzeme ve İmalat
    Her geçen gün teknolojik gelişmelerin yaşandığı ve çevre duyarlılığının arttığı günümüzde, beyaz eşya sektöründe de yüksek rekabet ortamı ve müşteri taleplerinin de etkisiyle yenilikçi çalışmalara ihtiyaç doğmaktadır. Bu doğrultuda ürünlerde kullanılan parçalara daha ucuz, daha hafif ve daha sürdürülebilir alternatifler geliştirilmeye çalışılmaktadır. Çamaşır makinası kapak menteşeleri için şekillenen bu çalışma; malzeme bilimi, yenilikçilik ve sürdürülebilirliğe dayanan yeni bir tasarımının geliştirilmesine yönelik kapsamlı bir araştırma sunmaktadır. Mevcut parçaların incelenmesi, literatür taraması, rakip ürün inceleme çalışmaları, malzeme araştırması, yapısal analiz, yenilenen parça tasarımı, kalıp tasarımı, testler ve sürdürülebilirliği kapsayan bir yaklaşımla; beyaz eşya endüstrisinde yenilikçiliği hedeflerken karbon salınımını da en aza indirmeye yönelik sürdürülebilir bir bakış açısı sunmaktadır. Özellikle kompozit kullanımı tercihi, çevresel zararları azaltırken parçanın dayanımını artırma potansiyelini ortaya koyan bir nokta olarak ortaya çıkmıştır. Çalışmanın merkezinde, geleneksel yaklaşımların sorgulandığı ve zorlayıcı koşullara karşı en uygun şekilde görevini yerine getirebilecek yeni bir tasarım vardır. Buna bağlı olarak kalıp tasarımı ve kalıp akışı analizi, üretim süreçlerine uyum sağlayarak verimliliği en uygun hale getirirken israfı da en aza indirmektedir. Çalışma, yeni menteşe tasarımının bütünlüğünü ve güvenilirliğini sağlayan sıkı bir test ve doğrulama deneyiyle sonuçlanmıştır. Yaşam döngüsü değerlendirme yöntemlerini de içeren sürdürülebilirlik hesaplamaları, önerilen tasarımın çevresel etkisine ilişkin sayısal bilgiler sunarak, karbon salınımını azaltma ve beyaz eşya endüstrisinde çevre bilincine sahip uygulamaları teşvik etme potansiyelinin altını çizmeyi amaçlamıştır. Sonuç olarak bu çalışma, sürdürülebilir üretimin geliştirilmesinde disiplinlerarası iş birliğinin gücünün bir kanıtı olarak hizmet etmektedir. Çalışma; çamaşır makinası kapak menteşesi gibi bir parçayı kompozit malzemeyle yeniden tasarlayarak yalnızca sektördeki zorluklara somut çözümler sunmakla kalmamakta, aynı zamanda beyaz eşya sektörü için daha sürdürülebilir bir geleceğin şekillendirilmesinde çevre bilincinin önemli rolünün altını çizmektedir. Çalışma sonucunda %50 cam elyaf katkılı poliamid kullanak yeniden tasarlanan menteşe; mevcut tasarıma göre %62,5 daha hafif, %55 daha düşük maliyetli ve %60 daha az karbon salınımına sebebiyet verecek şekilde hayata geçmiştir. Hali hazırda Arçelik Global (yeni adıyla Beko Corporate) bünyesindeki fabrikalarda yıllık 5 milyon adet civarında üretilerek 130 farklı ülkeye gönderilecek ürünlerde kullanılmaktadır.
  • Öge
    Cam kalıplarının ideal soğutulması için sonlu elamanlar yöntemi ile cam kalıp tasarımı ve analizi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-11-25) Şengül, Mehmet Umut ; Tabanlı, Ramazan Murat ; 503211310 ; Malzeme ve İmalat
    Günümüzün rekabetçi cam endüstrisinde, cam kalıplarının hızlı ısıtılması ve soğutulması son derece önemlidir. Bu çalışma, cam eşya sektöründe, öncelikle pres-üfleme yöntemi kullanılarak çay bardaklarının üretimine odaklanmaktadır. Pres-üfleme üretim sürecinde, ilk şekillendirme kalıbına 'boş kalıp' denir ve oluşturduğu yarı mamul ürüne 'parison' denir. Daha sonra, yarı mamul ürüne 'üfleme kalıbında' son şekli verilir. Üfleme kalıplarının ısıyı eşit şekilde dağıtma yeteneği, ürün oluşum süreci ve nihai ürünün kalitesi için çok önemlidir. Üfleme kalıplarının verimli bir şekilde soğutulması, ürünlerin yüzey kalitesini önemli ölçüde artırabilir ve üretim sürecini hızlandırabilir. Ayrıca, uygun soğutma deliklerinin tasarımı kalıpların ömrünü uzatabilir ve bakım maliyetlerini azaltabilir. Bu çalışmada, kalıplara boydan boya açılan soğutma deliklerinin malzeme seçimini ve geometrisini optimize etmek amacıyla sonlu elemanlar yöntemleri kullanılarak, termal analizleri yapılmıştır. Endüstride yaygın olarak kullanılan çeşitli kalıp malzemeleri analiz edilmiştir. Ek olarak, kalıp içinde daha homojen ve etkili bir soğutma elde etmek için soğutma deliklerinin konumları ve boyutları optimize edilmiştir. Sonuç olarak, bu çalışmada çay bardağı üretiminde kullanılan üfleme kalıplarının ideal bir soğutma sağlayarak ürün kalitesini artırmayı amaçlamaktadır. Bu tür çabalar, cam endüstrisinde rekabet avantajı elde etmek ve ürün kalitesini iyileştirmek için çok önemlidir.
  • Öge
    Elektron ışın kaynağının farklı kaynak havuzu geometrilerindeki ısıl davranışlarının sonlu elemanlar yöntemi ile modellenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-22) Kıpçak, Mertcan ; Vural, Murat ; 503161314 ; Malzeme ve İmalat
    Bu tez çalışmasında, elektron ışın kaynağı süreçlerinde ortaya çıkan ısıl davranışların kapsamlı bir şekilde incelenmesi hedeflenmektedir. Özellikle, farklı kaynak havuzu geometrilerindeki ısıl davranışların sonlu elemanlar yöntemi ile modellenmesine odaklanılmaktadır. Bu tezde, elektron ışın kaynağı işlemi sırasında meydana gelen ısı transferi ve sıcaklık dağılımlarının ayrıntılı bir şekilde anlaşılması amaçlanmaktadır. Bu derinlemesine anlayışın, kaynak değişkenlerinin optimizasyonu ve kaynak kalitesinin güvence altına alınması açısından ne denli kritik olduğuna dikkat çekilmektedir. Ayrıca, doğru ısıl modelleme süreçlerinin metalurjik değişimleri, kalıntı gerilmeleri ve genel kaynak performansını tahmin etmede oynadığı vazgeçilmez rolün altı çizilmektedir. Çalışma, elektron ışın kaynağının teorik altyapısını detaylı bir şekilde ele alarak başlamaktadır. Elektron ışınının nasıl oluşturulduğu, hızlandırıldığı ve hassas bir şekilde odaklandığı, malzeme ile etkileşim mekanizmalarının neler olduğu gibi temel konular titizlikle incelenmektedir. Elektron ışın kaynağının sunduğu yüksek nüfuziyet derinliği, dar ısı tesiri altındaki bölge (ITAB) oluşumu, en az seviyede çarpılma ve geniş kaynaklanabilir malzeme çeşitliliği gibi hususlar detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Ancak, bu teknolojinin sunduğu faydaların yanı sıra; beraberinde getirdiği yüksek ilk yatırım maliyeti, karmaşık kurulum süreçleri ve potansiyel ışınım tehlikeleri gibi dezavantajlar da dikkatle ele alınmaktadır. Böylelikle, elektron ışın kaynağı teknolojisinin hem güçlü yönleri hem de olası zorlukları dengeli bir bakış açısıyla sunulmaya çalışılmaktadır. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde, elekton ışın kaynağının pratik uygulama alanlarına yoğunlaşılmaktadır. Kaynak kalitesini doğrudan etkileyen hızlandırma gerilimi, ışın akımı, odaklanma akımı, odak mesafesi, kaynak hızı ve vakum basıncı gibi çeşitli işlem değişkenlerinin etkileri titizlikle incelenmektedir. Elektron ışın kaynağının metalurjik etkileri de etraflıca değerlendirilmektedir. Özellikle, kaynak birleşme bölgesi (BB) ve ısı tesiri altındaki bölge (ITAB) oluşumu ve bu bölgelerdeki mikroyapısal değişimler üzerinde durulmaktadır. Kaynaklı birleştirmelerin nihai özelliklerini anlamak ve kontrol etmek için bu bölgelerdeki ısıl geçmişi ve sıcaklık dağılımını doğru bir şekilde tahmin etmenin kritik önemi vurgulanmaktadır. Çalışmanın en önemli bölümlerinden biri, kaynak havuzunun simüle edilmek istenen karmaşık dinamiklerinin incelenmesine ayrılmıştır. Ergimiş metal üzerinde etkili olan temel kuvvetler detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Bu kuvvetler arasında; elektron ışını geri tepme basıncı, yüzey gerilimi ve ısıl-kılcallık etkisi (Marangoni taşınımı), hidrostatik basınç, kaldırma kuvveti ve elektromanyetik kuvvetler yer almaktadır. Her bir kuvvetin, kaynak havuzunun şekillenmesinde ve kararlılığının sağlanmasında oynadığı rol ayrıntılı olarak açıklanmaktadır. Ayrıca kısmi nüfuziyet, anahtar deliği ve kum saati geometrisi gibi farklı kaynak havuzu geometrilerinin oluşum mekanizmaları da incelenmektedir. Elektron ışın kaynağının ısıl davranışlarının modellenmesinde kullanılan sonlu elemanlar yöntemi, diğer analitik ve sayısal yöntemlerle birlikte detaylı bir şekilde değerlendirilmektedir. Bu yöntemlerin temel prensipleri, matematiksel formülasyonları, avantajları, sınırlamaları ve kaynak işleminin modellenmesine uygunlukları gibi konular adım adım açıklanmaktadır. Bununla birlikte, kaynak simülasyonlarında yaygın olarak kullanılan çeşitli ısı kaynağı modelleri de incelenmektedir. Normal dağılımlı (Gauss) ısı kaynağı, çift-elipsoid (Goldak) ısı kaynağı ve hacimsel ısı kaynağı modelleri gibi farklı yaklaşımların avantajları ve dezavantajları karşılaştırılmaktadır. Bu inceleme, ısı kaynağı modeli seçiminin simülasyon sonuçlarının doğruluğunu önemli ölçüde etkileyebileceği gerçeğinin altını çizmektedir. Tezin esas odak noktası, elektron ışın kaynağı süreçlerinin modellenmesi için geliştirilen özel bir termal modelin sunulması ve doğrulanmasıdır. Bu model, bir sonlu elemanlar analizi yazılımı olan ANSYS Workbench platformunda geliştirilmiştir. Model, kaynak işlemi esnasındaki ısı transferi süreçlerini zamana bağlı olarak dikkate alan geçici hal ısı transferi süreçlerine dayanmaktadır. Model kurulumunun her aşaması (geometri oluşturma, malzeme özelliklerinin tanımlanması, çözüm ağı oluşturma, sınır koşullarının uygulanması ve ısı kaynağının modellenmesi gibi) adım adım açıklanmaktadır. Elektron ışınından kaynaklanan ısı girdisini temsil etmek amacıyla seçilen çift-konik ısı kaynağı modelinin seçiminin gerekçelendirmesi ve yapılandırma metodolojileri detaylı bir biçimde açıklanmıştır. Model değişkenleri, önceden yapılan deneysel çalışmalardan elde edilen veriler kullanılarak hassas bir şekilde belirlenmiştir. Geliştirilen ısıl modelin doğrulanması da simülasyon sonuçlarının önceki çalışmalardan elde edilen deneysel verilerle karşılaştırılması yoluyla gerçekleştirilmiştir. Özellikle; kısmi nüfuziyet, anahtar deliği ve kum saati geometrileri gibi farklı kaynak havuzu geometrileri üzerinde yoğunlaşılmıştır. Simülasyon sonuçları, başta birleşme bölgesinin şekli olmak üzere kaynak boyutlarının deneysel ölçümleriyle karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonuçları; geliştirilen ve yeniden yapılandırılan ısıl modelin, elektron ışın kaynağı süreci esnasındaki kaynak havuzu geometrisini ve sıcaklık dağılımını yüksek bir doğrulukla tahmin edebildiğini göstermektedir. Bu tez kapsamında gerçekleştirilen analiz sonuçları, geliştirilen modelin elektron ışın kaynağı süreçlerinin ısıl etkileri hakkında kapsamlı bir içgörü sunabildiğini ortaya koymaktadır. Elde edilen bulguların kaynak kalitesini ve verimliliğini artırmak, potansiyel hataları en aza indirmek ve süreç maliyetlerini düşürmek için elektron ışın kaynağı işlem değişkenlerini optimize etmekte kullanılabileceği ifade edilmektedir. Ayrıca, bu modelleme yaklaşımının maliyetli ve zorlu kaynak senaryolarının simüle edilmesi ve gerçek ortamlarda elde edilmesi zor olan deneysel verilere ulaşılması için de kullanılabileceği belirtilmektedir. Çalışma, mevcut modelin sınırlamalarını vurgulayarak ve gelecekteki araştırma alanlarına yönelik öneriler sunarak sonuçlanmaktadır. Akış dinamikleri, metalurjik dönüşümler ve termomekanik etkileşimler gibi daha karmaşık fiziksel olguların dahil edilmesiyle modelin daha da geliştirilebileceği ifade edilmektedir. Modeli daha da iyileştirmek ve doğruluğunu teyit etmek için sağlam ve kapsamlı veri toplama sistemlerinin geliştirilmesinin önemi vurgulanmaktadır. Özetle; bu çalışma, elektron ışın kaynağı süreçlerinin sayısal olarak modellenmesine kapsamlı bir yaklaşım sunmaktadır. Geliştirilen model, kaynak değişkenlerinin optimizasyonunda, süreç kontrolünde ve daha iyi malzeme özelliklerine sahip birleştirmelerin elde edilmesinde değerli bir araç olarak hizmet edebilir. Bu tez, elektron ışın kaynağı ve benzeri yüksek enerji yoğunluğuna sahip kaynak süreçlerinde daha detaylı araştırmalar yapılabilmesi için bir temel teşkil etmekte ve gelecek araştırmalar için bazı önemli noktaların altını çizmektedir.
  • Öge
    Nanoparçacık takviyeli epoksi malzemelerin teorik ve deneysel incelemesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-09) Dikicioğlu, Can ; Tüfekci, Ekrem ; 503211304 ; Malzeme ve İmalat
    Günümüzde kullanılan geleneksel malzemelerin mühendislik uygulamaları için yetersiz kalması, yaygın olarak kullanılan çelik benzeri metal alaşımların istenen özellikleri karşılamaması, yeni malzemelerin araştırılıp geliştirilmelerine sebep olmuştur. Geleneksel olarak kullanılan yetersiz malzemelere alternatif olarak üretilecek ve mühendislik uygulamalarında kullanılacak malzemelerin, yeterince hafif ve yüksek dayanımlı olması ve aynı zamanda mekanik, termal, kimyasal ve elektriksel özelliklerinin daha üstün olması ve maliyetlerinin daha düşük olarak kullanımlarının kolay bir hale gelmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç için kompozit malzemeler, araştırılmaya ve geliştirilmeye başlanmıştır. Matris ve bir veya birden fazla takviyeden oluşan kompozit malzemeler, yapısında farklı fazlarda bulunan malzemelerin olumlu özelliklerinin bir araya gelmesi sonucunda geleneksel malzemelere göre daha üstün özellikler göstermektedirler. Matris içerisinde beraber bulunan takviye malzemeler, kendilerine özgü özellikleri koruyarak kompozit yapısı içerisinde yer alırlar. Takviye malzemelerin matris ile olan etkileşimini malzemenin boyutları ve geometrik özellikleri de etkilemektedir. Takviyelerin boyutlarının küçülmesi sonucunda artan yüzey alanı-hacim oranları, takviyelerin matris ile oluşturduğu etkin yüzeyini artırarak malzemenin mekanik özelliklerini daha iyi bir duruma getirmektedir. Nano ölçekte olan takviyeler, bu sebeplerden dolayı kompozit imalatında daha yaygın olarak tercih edilmeye başlanmıştır. Kompozitler günümüzde, havacılık, savunma, otomotiv, denizcilik, inşaat, enerji, sağlık, elektronik, makine gibi sektörlerde farklı amaçlar doğrultusunda sıklıkla kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra, dünyanın sağlığı, gelecekte daha yaşanılabilir bir çevre için yenilenebilir kaynaklar, sürdürülebilir malzemeler ve teknolojiler oldukça önemlidir. Gelişen teknoloji doğrultusunda malzeme biliminde ve mühendislik uygulamalarında aranan üstün malzeme özellikleri ile birlikte sürdürülebilirlik, bir zorunluluk haline gelmiştir. Teknolojide, yeni gelişmelerin gerçekleşmesi ve ilerleme kat edilmesi için kullanılacak malzemelerin çevreye olan etkisi incelenip doğa için uygun olan malzemeler kullanılmalıdır. Bu çalışma kapsamında kompozit malzemeyi oluştururken takviye malzemesi seçimlerinde sürdürülebilirlik özellikleri de dikkate alınmıştır. Çalışmada epoksi matrisli, selüloz nanofiber (CNF) ve halloysit nanotüp (HNT) takviyelerinin ağırlıkça farklı oranlarda birlikte ve ayrı ayrı bulunduğu nanokompozit malzemeler imal edilmiş ve bu doğrultuda incelemeler yapılmıştır. İmal edilen nanokompozit malzemelerin mekanik özelliklerinin belirlenmesinin, çalışmada kullanılan sayısal modelleme yöntemleriyle, deneysel yöntemlerle ve taramalı elektron mikroskobu kullanılarak gerçekleştirilen iç yapı incelemeleri ile gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. CNF ve HNT takviyelerinin birlikte bulunma durumunun epoksi reçine matris malzemeli nanokompozitlerdeki sinerjik etkileri araştırılmıştır. İlk bölümde, kompozit malzemelerin geleneksel malzemelere göre üstün özelliklerinden, kompozit malzemelerin kullanım alanlarından, nano ölçekteki takviye malzemelerin kompozit yapısına kazandırdığı özelliklerden, çalışmada tasarlanan ve üretilen nanokompozit malzemelerde kullanılan epoksi reçine, CNF ve HNT takviyesi hakkında bilgi verilmiştir. CNF'nin takviye olarak nanokompozit malzemelerde kullanılmasının, malzemenin sürdürülebilirlik üzerindeki etkisi ve çevreye olan olumlu etkilerinden bahsedilmiştir. Literatürdeki çalışmalar incelenerek, CNF ve HNT takviyesinin, epoksi bazlı nanokompozit imalatında kullanılmasının malzeme özellikleri üzerindeki etkileri ve sonuçları incelenerek sunulmuştur. Çalışma kapsamında ayrıca kompozit malzemelerin tasarımının yapılması aşamasında mekanik özelliklerinin belirlenmesi için kullanılan sayısal modellemelerden ve deneysel yöntemlerden bahsedilmiştir. Malzemelerin mekanik özelliklerinin belirlenmesi hakkında literatürde gerçekleştirilen çalışmalar incelenerek sunulmuştur. Bölümün sonunda, kompozit malzemelerin yaygın olarak kullanılan imalat yöntemleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde, bu çalışma kapsamında kullanılan, kompozit malzemelerin mekanik özelliklerinin belirlenmesi için tercih edilmiş sayısal modelleme yöntemleri ve deneysel yöntemler hakkında bilgi verilmiş, ayrıca iç yapı incelemelerini gerçekleştirmek üzere kullanılan taramalı elektron mikroskobu yöntemi açıklanmıştır. Sayısal yöntemler için kullanılan modeller, yapılan hesaplamalar ve çalışmada yapılan deneysel çalışmaların prosedürlerine detaylı bir şekilde yer verilmiştir. Çalışmada tasarımı ve imalatı yapılan nanokompozit malzemelerin içeriğindeki matris ve takviye malzemeleri, imalat prosedürleri, üretilen malzemelerin mekanik özelliklerinin belirlenmesi için gerçekleştirilen deneysel çalışmalar açıklanmıştır. Deneysel çalışma kapsamında üretilen numuneler kullanılarak çekme, üç noktadan eğme ve çentik darbe deneyleri gerçekleştirilmiştir. Sayısal yöntemler olarak Mori-Tanaka homojenleştirme yöntemi ve sonlu elemanlar yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca, kendi içerisinde ve birbirleriyle karşılaştırmalı olarak tutarlı sonuçların elde edilmesi için imalat sürecinde dikkat edilmesi gereken önemli hususlara değinilmiştir. Nano takviye içeren epoksi matrisli kompozit imalatından ve deneylerin standartlarına uygun numunelere göre tasarlandığından bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde, çalışmada üretilen nanokompozit malzemelerin mekanik özelliklerinin belirlenmesi için gerçekleştirilen deneysel çalışmaların sonucuna, yazılım yardımı ile yapılan sayısal modellemelerin sonucuna ve malzemelerin taramalı elektron mikroskobu yardımı ile alınmış iç yapı görüntülerine yer verilmiştir. Deneysel sonuçların olduğu kısımda, farklı malzeme grupları için gerçekleştirilen çekme, üç noktadan eğme ve çentik darbe deneylerinin sonuçları sunulmuştur. Ayrıca çalışmada kullanılan Mori-Tanaka homojenleştirme yöntemi ve sonlu elemanlar yönteminin farklı malzeme grupları için hesaplanan sonuçları karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. Taramalı elektron mikroskobu yardımı ile gerçekleştirilen iç yapı incelemelerinde, malzemelerde önemli olacak süreksizliklerin bulunmadığı ve takviye malzemelerin matris içinde düzgün ve homojen bir şekilde dağıldığı belirtilmiştir. CNF ve HNT takviyesinin ağırlıkça farklı oranlarda birlikte ve ayrı ayrı bulunduğu nanokompozit malzemelerin, statik deformasyon hızı altında gerçekleştirilen deneylerin sonuçları incelenmiş ve malzemelerin davranışları gözlemlenmiştir. Sonuçlar doğrultusunda CNF takviyesinin epoksi matrisli nanokompozit malzemelerin rijitliğini önemli ölçüde artırdığı, HNT takviyesinin de malzemenin rijitliğini olumlu yönde etkilediği belirtilmiştir. Takviyelerin birlikte bulunma durumunda da sinerjitik etkilerle birlikte takviyelerin, nanokompozit malzemelerin mekanik özelliğini geliştirdiği sonuçlarla sunulmuştur. Sayısal yöntemler kullanılarak elde edilen sonuçların deneysel sonuçlara paralellik gösterdiği ancak daha yüksek olduğu, bu durumun yazılımda gerçekleştirilen sayısal modelleme için yapılan, takviyelerin matris içerisinde içerisinde homojen dağılım kabulünden dolayı gerçekleştiği açıklanmıştır. Deneysel sonuçlar özetlendiği zaman, çekme deneyi sonuçları için HNT takviyesinin ağırlıkça %0,5 ve %1 olduğu durumlarda malzemenin elastisite modülü değerlerinin %49,87 ve %62,28 oranında arttığı, CNF takviyesinin ağırlıkça %0,5 ve %1 olduğu durumlarda elastisite modülü değerlerinin %19,87 ve %52,99 oranında arttığı görülmüştür. Üç noktadan eğme deneyi sonuçları için HNT takviyesinin ağırlıkça %0,5 ve %1 olduğu durumlarda malzemenin eğilme modülü değerlerinin %14,42 ve %20,94 oranında arttığı, CNF takviyesinin ağırlıkça %0,5 ve %1 olduğu durumlarda eğilme modülü değerlerinin %20,59 ve %39,04 oranında arttığı görülmüştür. Takviyelerinin birlikte bulunma durumlarında, malzemenin rijitliğinde farklı oranlarda artış gerçekleşmesine sinerjik etkinin takviyelerin yalnız bulunma durumu referans alınarak karşılaştırıldığında beklenenin altında olduğu yorumlanmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümü olan son bölümünde, çalışma hakkında genel bir değerlendirme yapılarak ve sonuçların özetlenmesi ile birlikte yapılan çıkarımlardan bahsedilerek kapanış bölümü sunulmuştur. Ayrıca gelecekte yapılacak çalışmalar ve gerçekleştirilecek mühendislik uygulamaları için önerilerde bulunulmuştur. Süregelen çalışmalarda ve gelecekte, bu çalışmada kullanılan nanokompozitlere benzer olarak matris ve takviye malzemelerinin kullanılması durumunun aranan üstün mekanik özellikleri karşılayacağı ve doğanın korunması için kullanılan malzemelerin sürdürülebilir olduğu düşünülmektedir. Bu sebeplerden dolayı, çalışmaya paralel öneriler yapılmıştır.