LEE- Kimya Mühendisliği-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 25
  • Öge
    Su bazlı inşaat boyalarının performansına farklı dolgu maddelerinin etkilerinin incelenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-23) Taşdelen Genç, Seher ; Açma, Hanzade ; 506151045 ; Kimya Mühendisliği
    Boya ve kaplamalar koruyuculuk veya dekoratif amaçlı kullanılan ve uygulandığı yüzeyde ince bir film tabakası bırakan kimyasal maddelerdir. Çözücü tipine göre solvent bazlı ve su bazlı olarak sınıflandırılmaktadır. Ayrıca kullanım alanlarına göre endüstriyel boyalar, inşaat boyaları, ahşap boyaları, mürekkep vs gibi sektörel dağılımları mevcuttur. Üretiminde bağlayıcı, katkı maddeleri, pigment ve dolgular ile çözücüler bulunmaktadır. Bağlayıcılar boyaya genel olarak istenilen çoğu özelliği veren ve boyanın ana hammaddesi olan kimyasallardır. Solvent bazlı sistemlerde hava kurumalı alkid, tek bileşenli akrilik, 2K akrilik, doymuş poliester, doymamış poliester, 2K epoksi vs olmak üzere farklı kimyasal yapıdaki reçineler kullanılır. Su bazlı sistemlerde ise stiren akrilik, vinil akrilik ve saf akrilik gibi reçineler kullanılır. Katkı maddeleri ise boyaya az miktarda katılan ama etkisi büyük olan kimyasal maddelerdir. Genel olarak ıslatıcı ve dispersiyon ajanları, köpük kesiciler, kalınlaştırıcılar (reoloji ajanları), matlaştırıcılar gibi katkı maddelerini içerirler. Pigmentler ise inorganik, organik ve karbon karası olmak üzere üç gruba ayrılabilir. İnorganik pigmentler TiO2, demir oksit sarı, demir oksit kırmızı vs, organik pigmentler magenta, kırmızı, mavi (PBl 15:3 vs) gibi pigmentleri içerir. Dolgular kalsit, talk, barit, kaolen, mika, dolomit, silika vs gibi mineralleri içerir. Doğal mineral dolgular hem ucuzdur hem de çevreye zararlı değildir. Çözücüler ise su veya ksilen, toulen, nafta, bütil asetat gibi solvent gruplarını içermektedir. Günümüzde boya sanayisi Küresel Regülasyonlar gereği solvent bazlı sistemlerden su bazlı sistemlere geçiş yapmaktadır. Bu noktada boya endüstrisinin su bazlı boya sistemiyle ilgili çalışmaları devam etmektedir ve bu boyaların nasıl kullanılacağı ve uygulanacağı konusundaki bilgi birikimi hala öğrenme aşamasındadır. Ayrıca çevre dostu ürünlerle çalışmalara başlanmış olup, üretilen ham maddelerin de çevre dostu olan ham maddeler olmasına dikkat edilmektedir. Boya sektöründe TiO2 pigmenti gibi üretiminde zararlı maddelerin oluştuğu ham maddelerin miktarı azaltılmak veya tamamen ortadan kaldırılması istenmektedir. Yine de beyazlık ve örtücülüğün TiO2 pigmenti kadar iyi olan bir başka pigment veya dolgu arayışları hala devam etmektedir. Bu çalışmada su bazlı orta PVC içeren inşaat boyası sisteminde çalışılmıştır. Boya hazırlanırken su, pH ayarayıcı ve HEC karıştırılıp daha sonra köpük kesici, dispersiyon ajanı ve diğer katkılar ilave edilmiştir. Ezim aşamasında TiO2, kalsit (5µm), talk kullanılmıştır. Alt ilavede kaynaştırıcı ajan ile bağlayıcı kullanılıp boyalar hazırlanmıştır. İncelenecek dolguların performanslarının değerlendirilmesi için TiO2 miktarı %3, %5 ve %10 oranlarında azaltılmış ve azaltılan oranlar kadar kaolen, PCC, mika, PPWax ilave edilmiştir. Hazırlanan boyaların ezim değerleri grindometre ile kontrol edilmiş ve ilk çıkış viskoziteleri reometre ile farklı kesme kuvvetlerinde ölçülüp boyaların akışkanlık profillerinin "Psödoplastik yapıda" olduğu görülmüştür. Daha sonra bu boyaların örtücülük performansına bakılmıştır. Boyaların ayrıca beyazlık ve sarılık değerleri ölçülmüş dolguların etkisi karşılaştırılmıştır. Boyalar PR122 standart bir pigment pasta ile tint edilip kartlara uygulanımış, kuruma tamamlandıktan sonra spektrofotmetreyle L* a* b* değerleri okutulup renk şiddetleri belirlenmiştir. Bu kartlara surfaktan sızıntısı 1 mL su damlatılıp 10 dk ve 30 dk bekletilmiş daha sonra su akıtılıp kuruması beklenmiş renk farkı (∆E) spektrofotometreyle ölçülmüştür. Boyalar yaş ovalama direnci testi için kartlara uygulanmış ve silinebilirliği simüle eden cihazda test edilmiştir. Bu test ile film kaybı ve parlaklık farkı ölçülmüştür. Su direnci için boyalara su damlatılmış üzeri cam kaplarla kapatılmış ve gece boyu bekletilmiştir, yüzey kusurları incelenmiş ve puanlanmıştır. Aynı zamanda temas açılarıyla boyaların hidrofobik/hidrofilik karakterleri tespit edilmiş, sertlik değerlerine de Pendulum cihazıyla bakılmıştır. Hazırlanan boyalar depolama stabilitesi için 50°C sıcaklıkta 2 hafta boyunca etüvde bekletilmiştir, daha sonra ayrışma, çökme ve viskozite değişimleri kontrol edilmiştir. Oranı azaltılan TiO2 yerine ilave edilen dolguların oranı arttıkça viskozite değerlerinin beklendiği gibi kısmen arttığı gözlemlenmiştir. Depolama stabilitesi sonrasında çökme ve ayrışma gözlemlenmemiştir. %10 PPWax içeren boyada jelleşme başladığından bu oranın yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Renk şiddetinde ise %3 PCC, %5 mika ve %3 ile %5 PPWax içeren boyalar referansa paralel sonu vermiştir. Beyazlık ve sarılık değerleri incelendiğinde referansa en yakın sonuçlar PCC ve PPWax ile elde edilmiş olup sarılık değeri en düşük olan PPWax içeren boya olduğu gözlemlenmiştir. Örtücülük testinde ise her dolguda spesifik oranda başarılı bir değer yakalanmıştır. Parlaklık değerlerinde büyük bir farklılık yoktur. Yaş ovalama direncinde ise PCC içeren boyaların bir etkisi yokken kaolen, mika ve PPWax içeren boyalar performansı iyileştirmiştir. Oluşan parlaklık farkı minimum olanlar ise %10 kaolen ve %10 mika ile %3 PPWax içeren boyalardır. Dolguların temas açılarını arttırdığı görülmüştür ve sertlik değerleri PPWax içeren boyalar hariç bir miktar artmıştır. Su direnci performansında ise mika ve %10 PPWax içeren boyalar hariç diğerlerinde iyileşme görülmüştür. Sonuçlar incelendiğinde kullanılan dolguların gerek parçacık boyutu, gerek yağ absorpsiyonu,kırılma indisi veya morfolojisi sebebiyle farklılıklar olduğu ve kısmen TiO2 yerine kullanıldığında boya performansına belli konularda olumlu özellikler katarken örtücülük üzerine olumsuz bir etkisi olmadığı görülmüştür. Genel olarak en iyi performans %3 PPWax ilaveli boyada elde edilmştir. Daha sonra %3 mika içeren boya, %5 PCC içeren boya ve %3 kaolen içeren boyalarda iyi performans elde edilmiştir. %5 PCC içeren boyanın genel performansı %3 PPWax içeren boyadan bir miktar düşük olsa da TiO2 oranı daha çok azalacağı için tercih edilebilir veya bu dolgular kombinasyonlar şeklinde de kullanılabilirler.
  • Öge
    Zeolit RHO katkılı matrimid® 5218 membranlarla gaz ayırımı
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-07-28) Sural Ertekin, Betül Gamze ; Oral Atalay, Çiğdem ; 506191005 ; Kimya Mühendisliği
    Doğalgaz, diğer fosil yakıtlar ile karşılaştırıldığında yüksek yanma verimine sahip olmasından dolayı temiz enerji kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir. Ancak doğalgaz, ham olarak elde edilirken içerisinde bulunan karbondioksit, azot, hidrojen sülfür gibi safsızlıklar yanma verimini düşürmektedir. Özellikle karbondioksit gazı, boru hattlarında korozyona sebep olmaktadır. Bu safsızlıkların giderilmesi için kullanılan konvansiyonel sistemler yüksek enerjiye ihtiyaç duyar ve doğaya zarar verebilecek solventler ile yürütülürler. Sıkça kullanılan ticari metotların aksine membran teknolojisi az enerji gerektirmesi, esnek olması ve kolay ölçeklendirilebilmesi sebebiyle son yıllarda araştırmacıların ilgisini çekmektedir. Literatüre bakıldığında çok çeşitli inorganik membran-polimer kombinasyonun, pek çok araştırmanın konusu olduğu görülmektedir. Özellikle karışık matrisli membranlar aracılığıyla, zeolit gibi yüksek seçiciliğe ve ısısal dayanıklılığa sahip inorganik maddeler, bir polimer fazına katılarak istenilen modüllerde membran üretilebilmekte ve yüksek seçici geçirgenliğine sahip olabilmektedirler. Bu çalışmada içerdiği Si/Al oranından dolayı nispeten hidrofobik özellik gösteren RHO zeolit kristalleri, literatürde belirtilen organik yapı yönlendiricisi kullanılmadan, 8 günlük sentez süresinin aksine 2 günlük sentez süresi içinde, zeolit/polimer kompozit membran üretmek amacıyla, membranhazırlama yöntemini iyi yönde etkileyebilmesi için mümkün olan en küçük partikül boyutunda sentezlenmiştir. Polimerik fazolarak, yüksek camsı geçiş sıcaklığına sahip ve CO2/CH4 gaz çifti için ayırma performansı yüksek olanMatrimid® 5218 polimeri seçilmiştir. Ara yüzey faz uyuşmazlığının ve yapışma sorununun azaltılması amacıyla, membran sentezi sırasında yüzey modifikasyon tekniklerinden biri olan iyonik sıvı kullanılmıştır Çözücü olarak ise, çözücünün özellikle katkılı membranlar içerisinde hızlı difüzyonu sonucu ortaya çıkacak stresi engelleyebilmek amacıyla kaynama noktası diğer çözücülerden nispeten yüksek (153°C) olan dimetilformamid'in kullanılması tercih edilmiştir. Deneylerde üretilen membranların ayırma performansı performansı incelenmiştir. Elde edilen RHO zeolit yapısının belirlenmesi ve fazlarının tespitinin doğruluğu için XRD, lazer ışık saçınımı ölçüm yöntemi ile partikül boyutu analizi için Malvern Mastersizer, içerdiği fonksiyonel grupların ve molekül bağlarının analizi için FTIR-ATR analizi, ısıl kararlılığının ve içerdiği safsızlıkların tespiti için TGA analizi, zeolit partiküllerinin morfolojik yapıları ise FEGSEM ile karakterize edilmiştir ve sonuçlar literatürdeki değerler ile karşılaştırılmıştır. Zeolitlerin iyon değiştirme kapasitesine sahip olduğu ve Si/Al oranına bağlı olarak adsorpsiyon özelliklerinin geliştirilebilir olduğu bilinmektedir. Zeolit RHO'nun katyon değişiminin adsorpsiyon kapasitesine etkisini de görebilmek amacıyla, Li+, Na+, K+ ve Sr+2 katyonlarınca zengin iyon değişmiş formları çözelti içinde karıştırma yöntemiyle elde edilmiştir. Katyon değişimi yapılan RHO formlarındaki iyon değişiminin gerçekleştiğini görebilmek amacıyla SEM-EDX analizi yapılmıştır. Ayrıca RHO ve katyon değişimli RHO kristal yapılı parçacıkların izoterm ve BET yüzey alanları adsorpsiyon ve desorpsiyon verilerinden elde edilmiş, RHO'ya ait BET yüzey alanı ve gözenek hacminin literatür ile uyumlu olduğu görülmüştür. Daha sonra elde edilen RHO zeolit, Matrimid® 5218 poliimid matrisine ağırlıkça %0, 10, 15 ve 20 oranlarında yükleme yapılarak karışık matrisli membranlar elde edilmiştir. Elde edilen membranlar karakteristik piklerindeki değişimlerin tespiti amacıyla FTIR-ATR analizi yapılmıştır. Matrimid® 5218/RHO karışık matrisli membranlarda hem Matrimid poliimidine hem de RHO zeolite ait karakteristik piklerin varlığı gözlemlenmiş ve ağırlıkça RHO dolgusunun artmasıyla doğru orantılı olarak, ona ait karakteristik pikin şiddetinde artış gözlemlenmiştir. Matrimid® 5218/RHO karışık matrisli membranların ve saf matrimid membranın yüzey ve kesit morfolojileri SEM analizi ile incelenmiştir. SEM görüntülerinde zeolit/polimer arayüzey uyuşmazlığını engelleyebilmek amacıyla ilave edilen iyonik sıvı varlığının plastikleşme etkisi görülmekte olup, ağırlıkça %10 ve %20'lik Matrimid® 5218/RHO karışık matrisli membranlarda iyonik sıvı ile polimer/zeolit yapışmasının başarıyla sağlandığı görülmüştür. Elde edilen membranların ısıl kararlılığı ve gözenekleri arasında kalan çözücü miktarının tespiti için TGA analizi gerçekleştirilmiştir. Matrimid® 5218/RHO karışık matrisli membranlarda yaklaşık 400℃'ye kadar ciddi bir kütle kaybının görülmemesi, elde edilen membranların iyi bir ısıl kararlılığa sahip olduğunu göstermektedir. Membranların viskoelastik özelliklerinin ve camsı geçiş sıcaklığının tespiti için DMA analizi gerçekleştirilmiş olup, ağırlıkça RHO zeolit yüzdesinin artışı ile camsı geçiş sıcaklığının düştüğü gözlenmiştir. RHO/Matrimid® 5218 membranlar CO2/CH4 gazlarının ayrımı için test edilmiş ve sonuçlar listelenmiştir.
  • Öge
    Endüstriyel kenevirin(Cannabis sativa L.) dişi çiçeği kullanılarak CBD yağı üretiminin proses tasarım ve simülasyonu
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-07-07) Günyel, Berk ; Saygılı, Gülhayat ; 506191004 ; Kimya Mühendisliği
    Kannabinoidlerin insan sağlığı açısından faydaları ve kullanım alanları tıp bilimi tarafından bilinip her geçen gün yeni özellikleri keşfedilmektedir. Bu uğurda üretime yönelik adımlar ve yatırımlar gerek ülkelerce gerekse de özel firmalar tarafından atılmaktadır. Ayrıca, yakın tarih boyunca yasak olan kenevir üretimi, endüstriyel kenevir için kalkmakta ve yeni yasalarla beraber kenevir bitkisinin türüne göre düzenlemeler yapılmaktadır. Bu yüksek lisans tez çalışmasında ise Türkiye'de üretimi yasallaştırılan ve üretiminin ilerleyen yıllarda ivmelenerek artması planlanan ve artacak olan endüstriyel kenevirin (Cannabis Sativa L.) çiçek kısmı kullanılarak FDA ve GMP regülasyonlarına, limitasyonlarına uygun, ilaç sektöründe hammadde olarak kullanılabilecek, fitoterapik amaçlarla tüketilebilecek CBD yağı üretecek prosesin simülasyonu ve tasarımı yapılmıştır. Proses simülasyonu için ASPEN programı kullanılmıştır. Simülasyon sonucunda ise ekipman tasarımı yapılmıştır. Ekipman tasarımı ve tüm proses tasarımı sonucunda ise ekonomik analiz yapılmış ve sonuçlar irdelenerek Türkiye için kenevir üretimi ve bu üretimle paralel CBD yağı üretimi konusunda öneriler verilmiştir. Türkiyenin kenevir üretim kapasitesi ve atılımları göz önünde bulundurulduğuna ise kimya mühendisliği tasarımı alanında yapılan bir takım kabullerin dışında kaldığı gözlemlenmiştir. Bu gözlemler ve Türkiye'nin içinde bulunduğu özel durum, tez çalışması boyunca detaylıca irdelenmiştir. Proses, hem dünyada üretilen diğer CBD yağları ile rekabet düzeyi yüksek saflıkta hem de kenevir bitkisinin tüm kısımları kullanılarak üretilebilecek diğer potansiyel sektörel ürünler (kağıt, deri, gıda, enerji...) için gereken proseslerle entegre bir proses şeklinde dizayn edilmiş ve bu çerçevede yaklaşılan dünyadaki ilk ve tek proses olma özelliği taşımaktadır. Bu dizayn ile beraber tüm bu proseslerde işletim maliyetinin minimum düzeye inmesi başarılmış ve en kaliteli CBD yağı en ucuz şekilde üretilmiştir. Üretilecek CBD yağı için "Entourage Etkisi" dikkate alınmış ve bu etki perspektifinde kannabinoidlerle beraber terpen yapısı da korunarak bir final ürün elde edilmiştir. Simülasyon ve tasarım boyunca final ürünün CBD, ∆9-THC, CBG profilleri analiz edilmiştir ve elde edilen simülasyonda final ürün CBD yağı olarak hata payı olmadan sistem başarılı bir şekilde simüle edilebilmiştir. Proses simülasyonları boyunca FDA ve GMP limitasyonları gereğince proseste kullanılacak olan çözücü n-hekzan ve etanolün de ppm değerleri irdelenmiş ve izin verilen değerlerin altında kalacak şekilde proses dizayn edilmiştir. Simülasyonla beraber üretilecek CBD yağının içeriği %52.9-%52.4 CBD yağı ve n-hekzan, etanol ppm değerleri sırasıyla n-hekzan için kalıntı dahi kalmayacak şekilde ve etanol için %0.0463 olacağı öngörülmüştür.
  • Öge
    The production of h.perforatum oil incorporated antibacterial thermoplastic polyurethane (TPU) nanofibre mat
    (Graduate School, 2022-06-23) Keskinkaya, Rüya ; Taygun Erol, Melek Mümine ; Güner, Fatma Seniha ; 506161068 ; Chemical Engineering
    In the content of this thesis, a novel wound dressing was engineered by combining thermoplastic polyurethane (TPU), fish skin gelatin (FSG) and H.Perforatum Oil (H.P.Oil) via the emulsion electrospinning technique. Scanning Electron Microscopy (SEM), Fourier transform infrared spectroscopy (FTIR), Thermogravimetric Analysis (TGA), water contact angle (WCA), water vapour transmission rates (WVTRs) and the fluding handling capacities and solution immersed pH measurements were performed on the obtained TPU mats. In addition incorporation of a bioactive component, like H.P.Oil, into the nanofibre scaffolds, defectless and thin fibres were obtained with roughly 400-500 nm of average fibre diameters, which are suitable to mimic the native Extracellular Matrix (ECM) with these diameters. FTIR results confirmed the interaction between the components and the presence of H.P.Oil within nanofibres. According to WCA measurement, H.P.Oil addition was predicted to contribute to protein adsorption and promote wound healing thanks to increasing surface hydrophobicity on the dressing. The absorbing the exudate and transmitting water vapour performance of the TPU nanofiber mats' were as much as literature data of Versiva® XC® used for moderate to high exudating wounds. H.P.Oil addition decreased the solution immersed pH of the mats to slightly acidic levels, which is optimum for proteinase and cellular activities. The inclusion of H.P.Oil into TPU nanofibre scaffolds promoted antibacterial efficiency against both S.Aeurus and E.Coli bacteria. In conclusion, the produced H.P.Oil encapsulated TPU nanofibre mats indicate a promising dressing candidate for wound dressing application.
  • Öge
    Antarktika buzullarında kimyasal analizler
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-16) Özcan Neşe, Gamze ; Güner Genceli, Fatma Elif ; 506181003 ; Kimya Mühendisliği
    Dünya'nın iki uç kutup noktalarında bulunan Arktik ve Antarktik Kutup Bölgeleri bilim dünyası için oldukça önemlidir. Arktik donmuş bir okyanus olarak tanımlanırken, Antarktika ise bir kıta olarak tanımlamaktadır. Bu bölgelerde bulunan buzullar bilim dünyası için eşsiz kaynaklar oluşturmaktadır. Buzullar, içeriğinde bulunan safsızlıkları binlerce yıl boyunca saklayabilmektedir. Bu safsızlıkların keşfedilmesi ile tarihsel ve iklimsel süreç hakkında yorum yapılabilmektedir. Böylece geçmişten günümüze birçok bilinmeyeni çözmeyi sağlayabilmektedir. Buzullar sadece jeoloji, kimya ve iklim bilimleri olarak değil, canlı bilimi ve uzay bilimleri gibi çok çeşitli konuları da kapsamaktadır. Dünya üzerinde en son keşfedilen kıta Antarktika'dır. Antarktika oldukça soğuk iklime sahip olup, kıtanın %97.5'unu buzullar oluşturmaktadır. Ayrıca, dünyadaki buzulların yaklaşık %90'ı bu bölgede bulunmaktadır. Antarktika kirlenmemiş bölge olarak tanımlansa da aslında gerçek tam olarak öyle değildir. Bölgedeki insan faaliyetlerinin artması ve çeşitli yollarla bu bölgere ulaşan safsızlıklar bölgeyi kirletmektedir. Bölgedeki safsızlıkların temel sebebi karasal kaynaklı, deniz tuzu kaynaklı ve biyojenik ve antropojenik kaynaklı olmaktadır. Bunlara ek olarak, volkanik patlamalar sonucu açığa çıkan kül bulutları ile safsızlıklar kutup bölgelerine taşınmaktadır. Bu gibi sebeplerle yapılan bazı çalışmalarda Antarktika'da bazı bölgelerde ağır metaller ve organik bileşiklere rastlanmıştır. Yapılan çalışmada, Antarktika'da bulunan Horseshoe Adası, Hovgaar Adası ve Nansen Adası'ndan farklı konum ve farklı derinliklerden alınan 7 adet buzul karot numunesindeki safsızlıklar ve olası kaynakları incelenmiştir. Safsızlık analizleri için IC, ICP-MS ve Mikro-Raman Spektroskopisi yöntemleri kullanılmıştır. Analizlere başlamadan önce toplanan 7 adet buzul numuneleri kodlanmıştır. Analizler ve yorumlar bu kodlamaya göre yapılmıştır. Buzulların erimesi, analizlerin doğruluğunu olumsuz yönde etkilediği için istenmeyen bir durumdur. Bu yüzden analiz öncesi ve sonrası tüm işlemlerin soğuk ortamda gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu fikirden yola çıkarak, 2019 yılında proje kapsamında İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü bünyesinde 'Soğuk Oda Laboratuvar' açılışı gerçekleşmiştir. Analiz öncesi ve sonrası tüm işlemler bu laboratuvarda gerçekleştirilmiştir. Bunlara ek olarak buzulların her türlü nakliye işlemi kuru buz ile sağlanmıştır. IC analizi ile her bir buzul numunesindeki iyonlar belirlenmiştir. Analiz ile buzulların içerindeki F-, Cl-, NO3-, Br-, NO3-, SO4-2 anyonları ile Na+, NH4+, K+, Mg+2, Ca+2 katyonların konsantrasyonları ölçülmüştür. Cl-, NO3-, SO4-2, Na+, K+, Mg+2 ve Ca+2 iyonları tüm buzul numunelerinde görülürken, geri kalanlar ise tüm numunelerde görülmemektedir. Tespit edilen iyonların olası kaynakları litaratürdeki deniz tuzu ve karasal kabuk kütle oranları ile belirlenmiştir. Referans iyon olarak sodyum ve kalsiyum iyonları seçilmiştir. Deniz tuzu kaynaklı sodyum iyonu ve karasal kaynaklı kalsiyum iyonlarının konsantrasyonları hesaplanmıştır. Referans iyonlar ile diğer iyonların kütle oranları kullanılarak iyonların kaynağı hakkında yorum yapılmıştır. Bu oranları karşılamayan iyonların alternatif olası kaynakları araştırılmış ve olası sebepleri çıkarılmıştır. Sülfat, nitrat ve flor iyon konsantrasyonları olası volkanik patlamaları göstermektedir. Bu iyonların hesaplamaları ve diğer iyonlarla korelasyonları ile volkanik patlama kaynaklı olup olmadığı tartışılmıştır. Elde edilen sonuçta bir numunede volkanik patlama kaynaklı safsızlıklar görüldüğü çıkarımı yapılmıştır. ICP-MS ile tüm buzul numunesindeki Na, Mg, Al, P, K, Ca, Ti, V, Mn, Fe, Ni, Cu, Zn, As, Rb, Sr, Cs, Ba ve Pb elementlerin konsantrasyonları belirlenmiştir. Na, Mg, K ve Ca elementleri, IC ile de ölçüldüğünden iki ölçüm arasında oransal kıyaslama yapılmıştır. 7 karot numunesi için IC/ICP-MS oranı hesaplanmış ve buzulların homojenlikleri incelenmiştir. ICP-MS ile tespit edilen deniz tuzu kaynaklı ve/veya karasal kaynaklı olduğu düşünülen elementlerin olası kaynakları incelenmiştir. Bu elementler hem geçmiş yıllarda yapılan çalışmalarına göre seçilmiş hem de litaratürdeki üst kabuk elementleri ve deniz tuzu elementlerine göre belirlenmiştir. İnceleme sırasında Kabuksal Zenginleştirme Faktörü (EFc) ve Okyanus Zenginleştirme Faktörü (EFo) değerleri hesaplanmıştır. Hesaplama için referans element EFc için Baryum seçilirken, EFo için Sodyum seçilmiştir. EFc sayısal değeri 10'dan küçük olması halinde karasal kaynaklı olması, EFo sayısal değeri 10'dan küçük olması halinde deniz tuzu kaynaklı olması yorumlanmıştır. Her iki koşulu da sağlayanlar hem deniz tuzu kaynaklı hem karasal kaynaklı olduğu belirlenmiştir. EFc ve EFo sınır değerlerini sağlamayan elementler için olası kaynaklar litaratür olarak incelenmiş ve yorumlanmıştır. Litaratür araştırılması yapıldığında, bazı elementlerin ve ağır metallerin kaynağının volkanik patlama olduğu görülmüştür. Volkanik emisyonların metal/S oranları ile volkanik metal katkılarını hesaplamak mümkündür. Ancak kükürt miktarı bilinmediği için EFc ve/veya EFo değerlerinden yararlanılmıştır. Sınır değerleri sağlamama durumunda volkanik patlama kaynaklı olabileceği ihtimali üzerinde durulmuştur. Elde edilen sonuç, IC sonucu ile karşılaştırılmış ve bir tane numunedeki iyon ve elementlerin volkanik patlama sonucu açığa çıktığı kesinleşmiştir. Yapılan araştırma ile buzul karotların yaşlarının yaklaşık 10 yıllık olduğu tahmin edilmektedir. 2018 yılında toplanan bu buzulların hangi volkanik patlamadan meydana geldiğini bulmak için 2008-2018 yılları arasında meydana gelmiş olan volkanik patlamalar incelenmiştir. Volkanik Patlama İndeksi (VEI) baz alınarak bir çok patlama aktivitesi olduğu görülmüştür. Ancak buzulların tam yaşı bilinmediği için bunlarla ilgili kesin yorum yapılamamış ve genel bir bilgi olarak verilmiştir. Safsızlık analizlerinin son kısmında Mikro-Raman Spektroskopisi ile analizler yapılmıştır. Bunun için ölçüm sistem ve prosedürü sıfırdan kurulmuş ve problemler belirlenmiştir. Bu problemler giderilmiş ve cihaz buz ölçümleri için hazır hale gelmiştir. Buzul analizlerine geçmeden önce laboratuvar ortamında hazırlanan buz numuneleri ile optimum koşullar belirlenmiştir. Bu koşullar buza en az zarar verecek deneme-yanılma yöntemiyle belirlenmiş ve buzul analizleri için uygun hale getirilmiştir. Bu optimum ölçüm koşulları, %10 lazer gücü ve 5 saniye maruz kalma süresi olarak belirlenmiştir. Saf su dondurulmuş ve spektroskopisi çekilmiştir. Yapılan litaratürsel araştırma yardımıyla buz ve hava kabarcığı pikleri belirlenmiştir. Sistem ve koşullar uygun hale getirildikten sonra Antarktika buzullarından alınmış 3 farklı numune için Mikro-Raman Spektroskopisi ölçümleri alınmıştır. 5x mikroskop ile buzulların içinde görülen safsızlıkların görüntüleri çekilmiş ve optimum koşullar ayarlanıp spektral pikler elde edilmiştir. Son olarak, Antarktika buzullarına ait 3 farklı numune için uzak çalışma 50x mikroskop yardımıyla optimum koşullarda Mikro-Raman Spektroskopisi ölçümleri alınmıştır. Buzulların içindeki safsızlıkların görüntüleri çekilmiş ve spektral pikler analiz için kaydedilmiştir. Spektral pikleri yorumlamak için cihazın kütüphanesi yeterli gelmemektedir. Bu da çalışmanın en temel eksiğini oluşturmaktadır. Bu yüzden ileriki çalışmalarda bu piklerin yorumlanması için litaratürsel araştırmalar ile olası safsızlıklar tanımlanması çalışılacaktır.