FBE- Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 10
  • Öge
    Düşey girişimli basınç testlerinin modellenmesi ve parametre tahmini
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2004) Gök, İhsan Murat ; Onur, Mustafa ; 152291 ; Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği ; Petroleum and Natural Gas Engineering
    Geçirgenlik ve gözeneklilik gibi kayaç özelliklerindeki uzaysal heterojenliğin, rezervuarların üretim performansı üzerinde çok kuvvetli bir etkiye sahip olduğu çok uzun süreden beri bilinmektedir. Dolayısıyla bu tür kayaç özelliklerindeki heterojenliğin rezervuar içerisinde iyi tanımlanabilmesi, rezervuar üretim performansı tahminlerinin gerçekçi bir şekilde yapılması için ön koşul olmaktadır. Literatürdeki çalışmalardan, alışılagelmiş uzun zamanlı kuyu basınç testi verilerinden genelde yatay yöndeki kayaç özelliklerine ait heterojenliğin iyi çözümlenebileceği bilinmektedir. Ancak bu testlerden düşey yöndeki heterojenliğin, özellikle de tüm formasyon kalınlığı üretime açık tutularak yapılan testlerden, belirlenmesi mümkün olmamaktadır. Son yıllarda, çevre problemlerini (yüzeye üretim gibi) önlemede, testlerin daha kısa sürede yapılmasına ve kuyu boyunca farklı noktalarda düşey girişim testlerinin yapılmasına da olanak sağladığı avantajları nedeniyle, alışılagelmiş kuyu testlerine alternatif olarak önerilen ve petrol endüstrisinde yaygın uygulama alanı bulmuştur. Çok-problu veya paker-problu testlerden elde edilen farklı noktalardaki (uzaysal) basınç seti ölçümlerinin, hem düşey hem de yatay doğrultudaki kayaç heterojenliğine ait daha fazla bilgi ihtiva ettiği, bir başka deyişle, daha çok etkilendiği bilinmektedir. Ancak, bu tür testlerden, yatay ve düşey yönde uzaysal heterojenliğin ne ölçüde çözümlenebileceği üzerinde literatürde çalışmalar bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada, bu tür düşey girişim testlerinden elde edilen basınç verilerinden heterojenliğin ne ölçüde çözülebileceği ayrıntılı olarak araştırılmıştır. Bu çalışmada, heteroj enlik için iki farklı modelleme göz önünde bulundurulmuştur. Bu modellerden birinde, her tabakada farklı kayaç ve akışkan özelliklerine sahip zonlann oluştuğu, diğerinde ise, daha küçük ölçekte, yani grid blok ölçeğinde kayaç özelliklerinin jeo istatistiksel modellere uygun olarak değiştiği kabul edilmiştir. Düşey girişimli basınç testi verilerine koşullu geçirgenlik ve gözeneklilik dağılımları, son yıllarda yaygın kabul bulan Bayes olasılık teoremi üzerine kurulu ters problem yöntemi kullanarak kestirilmiştir. Bu ters problem yöntemi ile hem doğrudan ölçümler yolu ile elde edilen statik verilere (kuyu loğları ve karot analizlerinden elde edilen geçirgenlik ve gözeneklilik değerlerine ve bu özelliklerin jeo istatistikten belirlenen uzaysal korelasyonlarına) hem de dolaylı ölçümlerden kuyu basınç testi verilerine koşullu geçirgenlik ve gözeneklilik değerlerinin kestirimi olasıdır. Düşey girişim testlerinin modellenmesi, çalışmada geliştirilen üç boyutlu (3B) r-Q-z tek-fazlı sayısal bir akış simülatörü ile yapılmıştır. Bu çalışmada geliştirilen simülatörde hem blok merkezli hem de nokta merkezli grid sistemi göz önünde xıx bulundurulmuştur. Geliştirilen simulator, çeşitli uygulamalar için hem mevcut analitik çözümler ile hem de ECLIPSE 100 ticari simülatörü ile ayrıntılı olarak kıyaslamıştır. Yapılan uygulamaların tamamında bu çalışmadan elde edilen sonuçların, analitik çözümlerden ve ECLIPSE 100 ticari simülatöründen elde edilen sonuçlar İle uyumu oldukça iyidir. Bu sayısal simülatöre ters problem yöntemi üzerine kurulu doğrusal olmayan parametre talimin yöntemi entegre edilmiştir. Doğrusal olmayan parametre tahmini, gradyent temelli Levenberg-Marquardt algoritması kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Levenberg-Marquardt yönteminde gerekli olan duyarlılık kat sayılarının etkin bir şekilde hesaplanması için üç farklı yöntem (sonlu fark, gradyent simulator ve adjoint) çalışmada göz önünde bulundurulmuş ve bu yöntemlere ait duyarlılık katsayısı formülleri geliştirilmiştir. Duyarlılık katsayılarına ait bu denklemler (r-B-z) bir simulator için literatürde ilk defa bu çalışmada sunulmuştur. Bu yöntemlerden hangilerinin hangi durumlarda hesaplama zamanlan bakımından kullanılması gerektiği belirlenmiştir. Çeşitli homojen ve heterojen modellerde farklı düşey girişim testi konfigürasyonlan göz önünde bulundurularak, kuyu boyunca düşey yönde farklı noktalarda kaydedilmiş basınç verilerinin geçirgenliğe, gözenekliliğe, zar faktörüne, ilk basınçlara, vs. duyarlıkları hesaplanmış ve hangi tür basınç verilerinin bu parametrelere nasıl duyarlılık gösterdiği ayrıntılı olarak çalışılmıştır. Ayrıca, düşey girişim testlerinden elde edilen basınç verilerinin geçirgenlik ve gözeneklilik gibi kayaç özelliklerine formasyonun neresinde duyarlı olduğu anlaşılması için duyarlılığının alansal grafikleri çizilmiştir Duyarlılık katsayısı grafikleri üzerinde yapılan ayrıntılı inceleme ve değerlendirme sonrasında, ilk dikkati çeken husus, paker aralığındaki ölçülen basınç verilerinin yatay geçirgenliğe olan duyarlılığı paker aralığının içerisinde en fazla iken paker aralığının üstündeki ve altındaki bölgelerde duyarlığın neredeyse sıfıra yakın olmasıdır. Paker basıncının, düşey geçirgenliğe olan en fazla duyarlılığının ise çiftli paker aralığının üst ve alt sınırına yakın bölgelerde olduğu yapılan uygulamalardan görülmüştür. Paker basıncının gözenekliliğe olan duyarlılığı, erken zamanlarda çiftli paker aralığının tam karşısı ile sınırlı kalırken, zaman ilerledikçe duyarlılık hem yatay hem de düşey yönde genişleyerek hareket etmektedir. Gözlem probu basınç verileri kullanılarak, yatay ve düşey geçirgenliklerle olan duyarlılıkları incelenmiştir. Yapılan uygulamalardan, prob basıncının yatay geçirgenliğe en fazla duyarlılığı, probun bulunduğu grid ile pakenn üst sının arasındaki gridlere olduğu saptanmıştır. Benzer şekilde, prob basıncının düşey geçirgenliklere duyarlılığın en fazla olduğu yer probun bulunduğu grid ile pakenn üst sınırı arasındaki gridblok olduğu görülmüştür. Aynca, prob basıncının, probun bulunduğu grid ile tabanın üst sınırı arasındaki bölgelere bir miktar duyarlılık gösterdiği görülmüştür. Gözlem probu basıncının ise erken zamanlarda paker aralığının üst sının ile gözlem probu arasında kalan bölgelerde sınırlı kalırken, zaman ilerledikçe duyarlılık hem yatay hem de düşey yönde genişleyerek hareket etmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere bu çalışmada, her tabakanın farklı kayaç ve akışkan özelliklerine sahip birden fazla zondan oluştuğunu kabul eden heterojen model uygulamalarına yer verilmiş ve bu tür sistemlerden parametre tahmini üzerinde de durulmuştur. Bu tür modeller, genellikle sondaj akışkanın formasyona filtrasyonundan dolayı formasyonun yakın civannda mobilitesi ve storativitesi daha XX farklı kirlenmiş bölgelerin basınç testleri üzerinde etkisini çalışmak için kullanılabilinir. İster su bazlı ister petrol bazlı çamur kullanılmış olsun, bu zona filtre olan akışkanın akmazlığı ve sıkıştırılabilirliği formasyonun orjinal akışkanın akmazlığı ve sıkıştırılabilirliğinden ve hatta bu zondaki etken geçirgenlik formasyonunkinden farklı olacaktır. Bu problem, her tabakada farklı özelliklere sahip iki zondan oluştuğu düşünülerek modellenebilir ve parametre tahmini yapıla bilinir. Bu çalışmada böyle bir sistemde çok-problu bir düşey girişim testi tasarlanmış ve hangi basınç seti verilerinden kirlenmiş ve kirlenmemiş zonlara ait hangi parametrelerin güvenilir olarak bulunabileceği araştırılmıştır. Yapılan bu uygulama göstermişti!- ki, üretim probu veya onun tam karşısındaki yatay prob basınç verilerinin herhangi bir düşey gözlem probuna ait basınç seti ile birlikte kullanılmasıyla hem kirlenmiş hem de kirlenmemiş zona ait tüm parametreler saptanmasına yetecektir. Buna karşın, sadece düşey gözlem probu verilerinin kullanılması yalnız kirlenmemiş zona ait özelliklerin saptanmasına yardımcı olacaktır. Düşey girişimli basınç testlerinin, kayaç özelliklerindeki heteroj enliğin hem düşey hem de yatay yönde konumsal olarak güvenilir olarak çözümlemede ne ölçüde katkıda bulunacağı çalışmada ayrıntılı olarak araştırılmıştır. Elde edilen sonuçlar, yukarıda belirtilen duyarlılık katsayılarının alansal grafikleri ile oldukça uyumludur. Ayrıca yapılan bu uygulamalardan, paker ve gözlem probu basınçlarının formasyonun farklı yerlerine duyarlılık gösterdiğinden dolayı, parametre tahmini sırasında hem paker hem de gözlem probu basınçlarının beraber kullanılmasıyla daha fazla bölgeye ait heterojenliğin çözülebileceği görülmüştür. Bu çalışmada geliştirilen yöntemi kullanılarak, sentetik olarak simülatörden türetilen çok-problu ve çiftli paker-problu düşey girişim testi basınç seti verileriyle, geçirgenlik ve gözeneklilik değerlerinin kestirimi üzerine yapılan dört uygulama ile bir çiftli paker-prob testine ait bir saha uygulaması sunulmaktadır.
  • Öge
    Petrol ve jeotermal sahalarında kalsiyum karbonat çökelmesinin modellenmesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 1996) Uğur, Züleyha ; Satman, Abdurrahman ; 55610 ; Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği ; Petroleum and Natural Gas Engineering
    Mineral birikintileri rezervuarda, kuyuiçinde ve yüzey donanımlarında tıkanmaya ve üretimi engelleyici sonuçlara yol açarken, petrol ve jeotermal saha işlemlerinde teknik ve ekonomik yönden olumsuzluklara neden olmaktadır. Ülkemizde de Adıyaman bölgesindeki bazı petrol sahalarında ve Batı Anadolu bölgesindeki Kızıldere jeotermal sahasında kalsiyum karbonat çökelmesinin var olduğu bilinmektedir. Kalsiyum karbonat çökelmesi, CO2 içeren su çözeltilerindeki termodinamik dengenin bozulması sonucunda CaCÛ3 mineralinin katı madde olarak çökeltiden ayrılması ve çözeltinin yer aldığı ortam yüzeyine çökelmesi şeklinde açıklanabilir. Bu çalışmada, öncelikle kalsiyum karbonat çökeliminin oluştuğu su-C02 sisteminin tek fazlı ve ( sıvı ) iki fazlı (sıvı+gaz) durumunu da kapsayacak şekilde bir pVT (basınç-hacim-sıcaklık) modeli hazırlanmıştır. Bu model yardımıyla su-C02 sisteminin termodinamik davranışı belirlenebilmekte, tek fazlı ve iki fazlı sistemin kabarcık noktası basıncı, yoğunluk, entalpi, akmazlık ve sıkıştırılabilirlik gibi önemli termodinamik özellikleri basınç, sıcaklık ve CO2 derişimine bağlı olarak bulunabilmektedir. Kalsiyum karbonat çökelimine neden olan SU-CO2 sisteminin davranışı incelendikten ve modellendikten sonra, petrol ve jeotermal sahalarda kalsiyum karbonat çökelmesi konusu çalışıldı ve bu tür sahalarda CaCOa çökelmesini bulmaya yarayacak iki model geliştirildi. Petrol sahalarında çökelmeyi, tahminde kullanılan model geliştirilirken literatürde var olan ve çökelme eğilimini bulmaya yarayan Oddo-Tomson modeli dikatte alındı, ve bu model çökelme miktarını akış yolu üzerindeki koşullara bağlı olarak verecek şekilde geliştirildi. Ayrıca, akış sırasında oluşan çökelmeden dolayı akışkanın bileşimindeki değişikliği de göz önüne alacak şekilde model düzenlendi. Geliştirilen modelin doğruluğu literatürde verilen çalışmalarla karşılaştırılıp kanıtlandıktan sonra, Adıyaman bölgesindeki Karakuş sahasındaki koşullar incelendi, sahada farklı kuyulardan ve noktalardan alınan su örnekleri analiz edildi ve CaC03 çökelmesine neden olan parametreler ve ayrıca çökelmenin olabileceği koşullar model yardımıyla belirlendi. Model sonuçlarıyla saha sonuçlarının uyumluluğu gösterildi. Jeotermal sahalarda çökelmeyi tahminde kullanılan model geliştirilirken daha önce Satman tarafindan sunulan model, bu çalışmada verilen pVT modeli ile birleştirilerek geliştirildi. Modelle Kızıldere sahasındaki çökelme incelendi, özellikle üretim kuyuları içinde çökelen kalsiyum karbonat profilleri tartışılarak model ve gerçek saha sonuçlan arasındaki uyumluluk gösterildi ve çökelmeye etki eden parametreler belirtildi.
  • Öge
    Kızıldere jeotermal rezervuarının teknik ve ekonomik değerlendirilmesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Serpen, Umran ; Gürkan, Argun ; 100755 ; Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği ; Petroleum and Natural Gas Engineering
    Kızıldere jeotermal sahası 1967 yılında keşfedilmiş ilk yüksek entalpili sistemimizdir. 1976 yılına dek derinlikleri 300-1200 m'ler arasında değişen 17 kuyu delinerek yapılan geliştirme çalışmalarından sonra, biraz gecikmeli olarak 1984 yılında 20.4 MWe kapasiteli bir santral kurulup, elektrik üretimine başlanmıştır. Santralın bir türlü tam kapasiteyle çalışamaması nedeniyle, 1986 yılında 3 kuyu daha delinmiş, ancak, güç üretimi yine de, net 7.5 MWe seviyesinde kalmıştır. Bu çalışmanın ilk aşamasında Kızıldere jeotermal sahasının teknik ve teknik olmayan sorunları kısaca incelenerek, özellikle teknik sorunlardan santralın tam kapasiteyle çalışması için, çökelme ve tekrar-basmanın dikkatle araştırılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Kızıldere santralının tam kapasiteyle çalışması, jeotermal rezervuarın bugüne değin yapılmayan daha sağlıklı ve detaylı bir değerlendirilmesini gerektirdiği için, önce başlangıçtan bu güne kadar gerçekleştirilen yerbilimi çalışmaları literatür ve MTA raporlarından araştırılmış ve bunlara kişisel bilgilerimiz de eklenerek değerlendirme yapılmıştır. Yapılan çeşitli yerbilimi çalışmaları Kızıldere'de jeotermal enerji varlığını kanıtlamış ve delinen kuyular ile sahanın yayılımı araştırılmıştır. Elde edilen bilgiler sığ, fakat, süreksizlik gösteren 195-200°C sıcaklıktaki kireçtaşları ile daha derin, kalın ve süreklilik gösteren ve 200-2 10°C sıcaklık taşıyan mermerleri hazne kayaç olarak işaret etmiştir. Kızıldere jeotermal rezervuarını değerlendirebilmek için rezervuar özelliklerinin daha iyi belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada bu amaçla, gözeneklilik ve geçirgenlik gibi kayaç özellikleri yanında, akışkan kimyası, içerdiği gazlar, sıcaklığı gibi akışkan özellikleri ve bunların pVT davranışları ile rezervuarın sıcaklık dağılımı, basıncı, geçirgen bölgeleri, faz değişimleri gibi fiziksel durumları da belirlenmiştir. Bu özellikleri tesbit edebilmek için kuyu loğları, kuyu testleri, basınç ve sıcaklık ölçmeleri yanında akışkanın kimyasal analizlerinden de faydalanılmıştır. Bu değerlendirmeler sonucunda elde edilen veri ve parametreler, daha sonraki Kızıldere jeotermal rezervuarınm kapasitesinin belirlenmesi, tekrar-basma ve çökelmenin değerlendirilmesi aşaması ile sıcak su ve derin termal rezervuar olarak ifade edilen jeotermal sistemin modelinin kurulmasında kullanılmışlardır. Kızıldere jeotermal sisteminin kapasitesinin belirlenebilmesi için rezervuar büyüklüğü ve dolayısıyla taşıdığı akışkan ve ısı miktarları önemli olduğundan, çeşitli yöntemler uygulanarak bu parameterler tesbit edilmeye çalışılmıştır. Kızıldere jeotermal sisteminin ısı dengesi kurulmuştur. Jeotermal sistem kapalı olmadığı ve dışardan belli bir ölçüde beslendiği için, beslenmenin miktarı ve bileşenleri belirlenmiştir. Bu aşamada zaman içinde rezervuarda oluşan değişimler jeokimyasal XV11 parametreler yoluyla incelenmiştir. Kızıldere rezervuarımn üretim performası da incelenerek yorumlanmıştır. Tüm bu çalışmalardan elde edilen bilgi ve verilerin kullanıldığı model çalışmalarından, değişik üretim politikalarına göre, jeotermal rezervuarımn uzun dönem performası tahmin edilmiştir. Son aşamada değişik yöntemler kullanılarak sahanın kapasitesi ve buna bağlı olarak ömrü belirlenmeye çalışılmıştır. Kızıldere jeotermal rezervuarından üretilen atık suyun durumu incelenerek, B. Menderes nehrine atılan jeotermal suyun her mevsim kirlilik yarattığı ve bu önemli havzada tarıma zararlı olacağı tesbit edilmiş ve çare olarak bu suyun rezervuara tekrar-basılması önerilmiştir. Bu bağlamda tekrar-basma işlemi Kızıldere için daha önceki çalışmalardan da faydalanılarak kuramsal olarak incelenmiştir. Kızıldere rezervuarında gerçekleştirilen tekrar-basma deneyleri ve tekrar-basma sırasında soğuk ve sıcak enjeksiyon nedeniyle oluşabilecek olası çökelme de dikkate alınarak alternatif tekrar-basma stratejileri oluşturulmuştur. Kızıldere rezervuarından akışkan üretimi sırasında oluşan çökelme, kimyasal ve ekonomik boyutlarıyla incelenerek, sorunla birlikte yaşamanın en uygun yolunun mekanik yöntemler yerine inhibitor kullanımıyla olacağı kanısına varılmıştır. Ayrıca, derin termal rezervuardan yapılacak üretimde kalsit çökelmesinin oluşmayabileceğine işaret edilmiş ve bunun nedenleri üzerinde durulmuştur. Kızıldere jeotermal sahasında şimdiye dek uygulanan sondaj ve kuyu tamamlama yöntemleri, donanımları, malzemeleri ve pratiklerinin bir eleştirisi yapılarak, yeni keşfedilen derin termal rezervuardaki sıcaklığı da dikkate alan yöntem, donanım ve malzemelerin kullanılması gereğinden bahsedilmiştir. Bu bağlamda, çatlak geçirgen zonların tıkanmasını önlemek amacıyla, kullanılan klasik dolaşım sıvısı olan tatlısu- bentonit çamuru yerine laboratuvarımızda geliştirilen sepiolit ve diğer bazı killerden oluşan bir karışım önerilmiştir. Ayrıca, hızlı ve günümüzün bilgi birikimi, donanım ve teknolojisine sahip yeni bir sondaj yüklenicisinin yararlı olacağı ifade edilmiştir. Bunun yanında, kuyu canlandırma tekniği olarak kullanılan asitleme uygulamaları da incelenerek daha etken asitleme yöntemi konusunda önerilerde bulunulmuştur. Jeotermal enerji ekonomisi ve değerlendirme kriterleri konusunda genel bilgiler sunulmuştur. Kızıldere jeotermal kaynağının ekonomik değerlendirilmesi, klasik karlılık ölçütleri kullanımının yanında, hızlandırılmış proje değerlendirilmesi, risk analizi ve maliyet analizleri uygulanarak yapılmıştır. Kızıldere'de şimdiyedek yapılan yatırımları dikkate alan bir ekonomik analizde projenin bugün itibariyle kendini ödemiş görünmesine rağmen, devletin yatırımları sürüncemede bırakması, kurulu gücün yarısının üretilmesi vb. nedenlerle aslında zarar ettiği ortaya çıkmıştır. Atık sudan bir "binary" sistemle elektrik üretilmesi durumunda, bunun karlı ve yapılabilir bir hızlandırılmış proje olabileceği gösterilmiştir. Kızıldere jeotermal kaynağının elektrik enerjisi üretimiyle birlikte ısı üretiminin entegre bir şekilde kullanma olanakları için ekonomik analiz yapılmıştır. Bu bağlamda uzak ve yakın yerleşim bölgeleri ele alınarak, buralarda konut ısıtmasının ekonomisi incelenmiştir. Uzak olan Denizli kentinin ısıtılması projesi marjinal olarak nitelendirilirken, yakın bölgelerde ısıtmanın ekonomik olduğu, hatta yakın yerleşim yeri olan Sarayköy'ün soğuk tekrar-basma ile birlikte düşünüldüğünde, yapılabilir olduğu gözlenmiştir. Denizli kent ısıtmasının ekonomik olarak marjinal olması XV111 yanında, rezervuarda ciddi soğuma yaratacağı için, bu konuda Kızıldere atık suyunun kullanılmasının doğru olmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan, gerçekleştirilen bir risk analizi sonunda, kuyular için en uygun üretim koruma borusu çapının 95/8" olduğu ortaya çıkmıştır. Yapılan bir maliyet analizinde de TPAO'nın deleceği kuyuların maliyetlerinin çok daha düşük olacağı gösterilmiştir. Kaynağın termodinamik olarak incelenmesinde kullanım veriminin %12, çevrim veriminin de %25 olduğu hesaplanmıştır. Santralın yapılan incelemesinde özellikle kondansörün optimize edilmediği ve CCh'in kondansörden alınması için fazla güç harcandığı tahmin edilmiştir. Aslında santralın bir "binary" sistem olarak kurulması durumunda % 50 daha fazla güç üretme imkanı olduğu belirtilmiştir. Sonuç olarak, Kızıldere jeotermal sisteminin bir derin termal ve bir de sığ sıcak su rezervuarından ibaret olduğu, derin rezervuarın devreye girmesiyle kurulu güç kapasitesiyle üretim yapılabileceği belirtilmiştir. Bunun yanında, rezervuar işletilmesi, sondaj ve kuyu tamamlama pratikleri konusunda da bazı öneriler sunulmuştur.
  • Öge
    Lumped parameter models for low-temperature geothermal reservoirs
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2004) Sarak, Hülya ; Satman, Abdurrahman ; 175802 ; Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği ; Petroleum and Natural Gas Engineering
  • Öge
    Application of fractals to reservoir characterization
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Zeybek, Ayşe Dönmez ; Onur, Mustafa ; 100790 ; Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği ; Petroleum and Natural Gas Engineering
    Rezervuar tanımlaması, gerçekçi rezervuar performans tahminlerinin yapılmasında son derece önemli bir adımdır. Rezervuar tanımlaması, çeşitli rezervuar karakteristiklerinin (gözeneklilik, geçirgenlik, kalınlık, vb.) eldeki tüm verilerin kullanılarak (jeolojik, jeofizik, petrofizik, üretim verileri, vb.) tanımlanması olarak düşünülebilir. Bu amaca ulaşmak için izlenecek en uygun yol, eldeki tüm jeolojik, jeofizik, petrofizik, üretim verilerine koşullandırılan, rezervuar tanımlamalarım elde etmektir. Ancak, herbiri farklı kökene sahip tüm bu verilerin rezervuar tanımlamalarına etken bir şekilde nasıl entegre edilebileceği, rezervuar tanımlaması alanında çalışan her insanın kafesim kurcalayan önemli bir problemi oluşturmaktadır. Kriging veya ko-kriging gibi jeoistatiksel yöntemler, statik verilerin entegrasyonu için oldukça uygun olmalarına rağmen, kuyu testleri ve üretim verileri gibi, dinamik verilere uygulanmaları oldukça sınırlıdır. Dinamik veriler ile rezervuar değişkenleri arasındaki ilişkinin doğrusal olmayışı doğrudan dinamik verilere koşullama yapmayı zorlaştırmaktadır. Son yıllarda, Bayes yaklaşımına dayalı ters problem teorisinin sadece statik ve dinamik verilere koşullu rezervuar tammlamalan türetmek için değil, aynı zamanda performans tahminlerindeki belirsizliği değerlendirmek için de uygun bir yöntem olduğu literatürde gösterilmektedir. Şimdiye dek literatürde sunulan uygulamalar, kayaç özelliklerinin normal dağılımdan geldiği ve dağılımın ikinci dereceden durağan olduğu varsayımlarına dayanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ters problem teorisini fraktal dağıhmlardan gelen gözeneklilik ve geçirgenlik değerlerine uygulayarak, statik ve dinamik verilere koşullu heterojen gözeneklilik ve geçirgenlik sahalarım türetmektir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, fGn ve fBm fraktal dağılımlarının gözeneklilik ve geçirgenlik gibi özelliklerin tanımlanmasında kullanılabileceğini göstermektedir. Literatürde, variogram ve statik verilere koşullu fraktal simülasyonlann elde edilmesi için kullanılabilecek bazı stokastik interpolasyon yöntemleri olmakla birlikte, kuyu basınç verilerine koşullu fraktal özelliklerin türetilmesine ait bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı, variogram, statik ve dinamik verilere koşullu fraktal gözeneklilik ve geçirgenlik dağılımlarının ters problem teorisi kullanılarak türetilmesidir. Tez toplam 6 bölümden oluşmaktadır. Fraktal ve fraktal dağılımlara ait teori ikinci bölümde ayrıntılı olarak sunulmaktadır. Ayrıca, koşulsuz fraktal dağılımların oluşturulması için kullanılacak yöntemlerde bu bölümde verilmektedir. Bu çalışmada Bayes yaklaşımına dayalı ters problem teorisi kullanılacağından, bu xvı metoda ilişkin bilgi üçüncü bölümde sunulmaktadır. Ayrıca, ters problemin fraktal dağılımlara nasıl uygulanabileceği de bu bölüm içerisinde sunulmaktadır. Dördüncü bölümde, tek fazlı akış problemleri için, variogram, statik ve dinamik verilere koşullu fraktal gözeneklilik ve geçirgenlik sahalarının türetilmesine ait uygulamalar sunulmuştur. Beşinci bölümde ise, çatlak ağı fraktal bir yapı gösteren rezervuardaki taşınım olayı incelenmiş ve bu rezervuarlara ait basınç ve basınç türevi verileri ile lineer olmayan regresyon yöntemini kullanarak fraktal parametrelerinin tahmini ayrıntılı olarak incelenmiştir. Ayrıca, Kızıldere jeotermal rezervuarmda yapılan bir girişim testi fraktal rezervuar modeli kullanılarak analiz edilmiştir.