LEE- Yapı Mühendisliği-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 24
  • Öge
    Risk-based cost estimation in construction by employing machine learning techniques
    (Graduate School, 2025-04-17) Türkyılmaz, Aynur Hürriyet ; Tatar Polat, Gül ; 501192002 ; Structure Engineering
    The construction industry is one of the sectors that experiences frequently cost overruns. Therefore, precise cost estimation for the completion of construction projects is essential. Several research studies focus on cost estimation, construction risk parameters, and their monetary effects. While they developed significant predictive models for project completion costs, they mainly focused on the initial construction phases. Estimating the completion cost accurately in the early phases of construction projects is critical to their success. However, cost overruns are almost inevitable due to the risks inherent in construction projects. Hence, the completion cost fluctuates throughout the execution phase and requires periodic updates. Limited studies have developed methodologies for estimating completion costs throughout the execution phase of projects. However, their models do not incorporate the implications of total risk scores. Further study is required to examine risk-based cost prediction for completion throughout the construction execution phase. There is a need for a prompt and user-friendly completion cost estimation model that accounts for fluctuating risk scores and their impact on the total cost during the execution phase. Machine learning (ML) techniques could address these requirements by providing effective methods for tackling dynamic systems. The proposed approach includes ML prediction and classification models to estimate total completion cost and cost overrun percentage class of the project, respectively. Within the predictive models, six predictive algorithms were utilized, employing machine learning techniques. Analysis of the outputs revealed that polynomial regression yielded the most precise predictions for the supplied data from globally operating construction company. The classification approach aims to predict the cost overrun ratio classes of the completion cost according to the changes in the total risk scores at any time of the project. Six classification algorithms were utilized and validated by employing data points from a globally operating construction company. The performances of the algorithms were evaluated with validation and performance indices. The decision tree classifier surpassed other algorithms. The main objective of this study is to provide a system that predicts the total completion cost and/or cost overrun percentage classification based on the total risk score of projects at any point of the execution phase. Although there are some research limitations, including risk perception, data gathering restrictions, and selecting proper ML algorithms upon data properties, this research improves the planning abilities of construction executives by providing completion cost and cost overrun ratio based on changing total risk scores, facilitating swift and simple assessments at any stage of a construction project's execution.
  • Öge
    Ardgermeli sürekli köprü tabliyelerinin yapısal davranışının incelenmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-10-23) Namlı, Esra ; Öztürk, Turgut ; 501112003 ; Yapı Mühendisliği
    Ulaşım sistemleri ve bunun bir parçası olan köprüler, ülkelerdeki ulaşım ağını sağlamalarının yanı sıra ülkenin medeniyet seviyesini de belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Günümüzde, artan nüfusla birlikte şehir içi ve şehir dışı yolların birbirleriyle çakışması farklı kavşak çözümlerinin oluşturulması ihtiyacını doğurmuştur. Bu anlamda, yapım kolaylığı ve imalat hızı bakımından prefabrike öngermeli önçekim kirişli köprüler şehir içi kavşak projelerinde en fazla uygulanan köprü tipi haline gelmiştir. Fakat bu tip köprülerde açıklıkların 30m-40m arasında kısıtlı olması, yol geometrisinin yatayda yüksek kurp yarıçapına ya da verevliğe sahip olması durumunda yetersiz kalmaktadır. Son zamanlarda, ardgerme sisteminde, beton kalitesinde ve mesnet tiplerinde teknolojinin ileri seviyelere taşınması sonucu prefabrike köprülerin yerini daha estetik, geometri olarak uyumluluk gösteren, daha uzun açıklıkların geçilebildiği yerinde dökme ardgermeli sürekli köprüler almıştır. Bu yöntemle ortalama 50m civarında açıklıklar dolu ya da boşluklu tabliyelerle rahatlıkla geçilebilmektedir. Ardgermeli sürekli kiriş sistemi kullanılarak tasarlanan hiperstatik tabliyelerde, oluşan eğilme momentleri, taşıyıcı sistemin mesnet ve açıklık bölgeleri tarafından paylaşılır. Köprü kesiti değişken boyutlu, mesnet kısmında daha derin (yüksek), açıklık ortasında ise daha az derinliğe sahip olarak oluşturulabilmektedir. Bu tez çalışması kapsamında, yatay kurbalarda tasarlanan yerinde dökme ardgermeli sürekli ve özel mesnetli köprülerin depremli durum yükleri altında yapısal davranışı incelenmiş ve sonuçları özellikle tasarım optimizasyonu açısından değerlendirilmiştir. Ayrıca, ilgili tez çalışması kapsamında, planda yatay kurba sahip köprülerin deprem etkileri altında davranışlarını dikkate alan, hesap esasları ve analiz yöntemleri hakkında kıstaslar getiren AASHTO LRFD şartnameleri irdelenmiştir. AASHTO LRFD 2020 ve AASHTO LRFD 2011 şartnamelerinde kurpta köprülerin doğru eksenli köprü şeklinde idealize edilebilmesi için birtakım koşullar belirlenmiştir. Köprü açıklık sayısı, açıklık oranları, ayak rijitlikleri ve kurp yay merkez açısı değerleri söz konusu çözüm yönteminde belirleyicidir. AASHTO LRFD 2020 şartnamesinde kurpta köprülerin doğru eksenli köprü şeklinde idealize edilebilme koşulu için kurp yayı merkez açısının 900 olması belirlenmiştir. koşulları kurp yayı merkez açısının 900 olması belirlenmiştir. Yapılan çalışmalar ışığında bu sınır AASHTO Guide Specifications (LRFD 2011) şartnamesinde 300 olarak belirlenmiştir. Bu çalışma kapsamında söz konusu sınırların gereklilik ve yeterliliği araştırılmıştır. Bu kapsamda, yatay kurbada ardgermeli köprülerin yapısal davranışı ile ilgili olarak daha önce yapılan çalışmaların ışığında, konunun daha net bir şekilde anlaşılması için köprülerin 3-boyutlu gerçek geometrileriyle uyumlu modelleri gelişmiş paket programlar kullanılarak oluşturulup çözümler yapılmıştır. Bu çalışmada incelenen köprülerin tabliyesi çubuk elemanlarla ve shell elemanlarla temsil edilerek SAP2000 ve CSiBridge programı yardımıyla modellenmiştir. Köprü tasarımına etki eden parametreler (köprü tabliyesi enkesiti, köprü açıklığı, kurp yarıçapı (kurp yay merkez açısı), ayak yükseklikleri, mesnetlenme koşulları ve sismik yükler (ve geliş doğrultuları değiştirilerek) ile zemin sınıfları farklı köprü modelleri oluşturulmuştur. Oluşturulan köprü taşıyıcı sistemlerine ait sayısal modeller düşey yükler ve deprem yükleri etkisinde doğrusal ve doğrusal olmayan hesap yöntemleriyle çözümlenmiştir. Doğrusal elastik olmayan analiz yöntemleri 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY 2018) ile uluslararası yönetmeliklerde (AASHTO LRFD Bridge Design Specifications 2017, AASHTO Guide Specifications for LRFD Seismic Bridge Design, Caltrans 2013, New Zealand Bridge Manual 2013) tanımlanan hesap esaslarına uygun olarak farklı deprem düzeyleri için öngörülen performans seviyelerine göre gerçekleştirilecektir. Ayrıca 6 ekim 2020'de resmi gazetede yayımlanan "Deprem Etkisi Altında Karayolu Ve Demiryolu Köprü ve Viyadükleri Tasarımı İçin Esaslar" yönetmeliği de dikkate alınmıştır. Elde edilen çok sayıda yapısal analiz sunucundan hareketle belirlenen farklı köprü konfigürasyonları için dinamik modal büyüklükler (doğal periyot-frekans, kütle katılım oranı), ayak üst ucu en büyük yerdeğiştirmeleri ile yapısal elemanların iç kuvvetleri (normal kuvvet, kesme kuvveti, eğilme momenti ve burulma momenti) elde edilmiştir. Belirlenen çok sayıda köprü konfigürasyonu farklı değişken parametlerle incelenmiş olup, sonuçların değerlendirilmesi ile yatay kurpta köprülerin yapısal çözüm yöntemlerine dair önerile getirilmiştir. Ayrıca, ulusal ve uluslararası şartnamelerin konuyla ilgili esaslarının ve limitlerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
  • Öge
    Investigation of in-plane and out-of-plane seismic behavior of aac infill walls with innovative bed-joint reinforcement configurations
    (Graduate School, 2023-07-14) Halıcı, Ömer Faruk ; İlki, Alper ; 501162005 ; Structural Engineering
    The infill walls, which are widely used in reinforced concrete (RC) structures as separators between areas and thermal insulators, in general, are made of brittle materials and are often overlooked in the structural design procedures without performing comprehensive safety assessments. Recent earthquakes (e.g., 2009 L'Aquila, 2011 Van, 2020 Izmir and 2023 Kahramanmaras) indicated that infill walls can be subjected to severe damages which results in significant injuries and life losses. In addition, failure of an infill wall may cause serious damages to other non-structural elements and costly equipment (i.e. in hospitals, laboratories and offices) which may disrupt the functionality of critical facilities that are intensively needed after destructive earthquakes. In addition to this, considering the fact the nonstructural content of buildings covers the majority of the total building cost, the safety assessment and performance enhancement of infill walls have a respectable contribution to reduce the economic burden after seismic events. During seismic events, the infill walls are subjected to both in-plane (IP) and out-of-plane (OOP) actions. Consequently, the prior IP damage in the infills due to earthquake actions is found to reduce the OOP capacity of the infill walls, which causes the expulsion and collapse of the infills. Even though seismic design codes enforce safety checks in the IP and OOP direction of infills separately, the effect of IP damage on the OOP performance of infills is not considered. Enhancing the seismic performance of infill walls is crucial for creating a resilient building environment. There are various methods available to improve the infill performance under seismic actions, including the external application of fiber reinforced polymers and the use of flexible joints between infills and the structural frames. One practical and effective solution for enhancing the OOP performance of infill walls is the utilization of bed-joint reinforcement. This approach was initially explored in the last quarter of the 20th century for infill panels and continues to be the subject of ongoing scientific research projects. The industry is also developing new types of bed-joint reinforcements, such as cord reinforcements and polymer meshes. During construction, bed-joint reinforcement is applied to the infills by placing horizontal reinforcement on top of a completed infill course before continuing with the assembly of the next course. The reinforcement area and vertical spacing can be adjusted based on the wall's design requirements. This thesis specifically focuses on evaluating the performance improvements achieved by utilizing new-generation bed-joint reinforcement systems in infill walls from a structural engineering perspective. The works carried out in this Ph.D. project aim to assess the enhancements in strength, stiffness, and energy dissipation capacity achieved by employing both traditional and new-generation bed-joint reinforcement systems in infill walls. Additionally, the works seek to evaluate the potential delay in damage propagation resulting from the use of bed-joint reinforcement, as the condition of infills plays a crucial role in the serviceability of earthquake-damaged buildings. The project also investigates the impact of pre-existing IP damage on the OOP response of infill walls. To ensure design reliability, the experimental strengths are compared with the strength values calculated according to Eurocode 6, aiming to determine whether the lack of consideration for prior IP damage in the design of infill walls leads to conservative or unconservative design strength values. To achieve these purposes the objectives of the research are as follows: (i) execution of full-scale experimental tests to investigate the effect of bed-joint reinforcement on the IP and OOP performance of infill walls from strength, damage propagation and energy dissipation capacity points of view; (ii) experimentally observing the effects of prior IP damage on the OOP response of the infill walls; (iii) analytical evaluation of the experimental OOP strength values with the capacities obtained from the methodology adopted in Eurocode 6; (iv) development and validation of a numerical modeling approach that can sufficiently represent the specimen responses, which would be used to generalize the experimental findings. Although infill walls can be constructed using a variety of infill units (such as hollow clay bricks, clay bricks, hollow concrete blocks, and Autoclaved Aerated Concrete (AAC), etc.) with various thicknesses, the seismic performance of 150 mm thick AAC infill walls is the main emphasis of this thesis. The major reason for this is that the number of studies evaluating the response of AAC infills during earthquakes is rather limited, and those investigating the response of AAC infills dealt with relatively thicker walls. Additionally, one of the most typical infill layouts utilized in Turkey is AAC infill walls with a thickness of 150 mm. Two types of bed-joint reinforcement configurations are used to investigate their contribution to the OOP performance of infill walls namely truss-type and cord-type. After introducing the research motivations and scope of the thesis (Chapter 1), a literature review study is conducted in Chapter 2. Past experimental research items investigating the IP/OOP interaction and those evaluating the benefits of using bed-joint reinforcement are reviewed. The results of earlier experimental research showed that the OOP strength of infills is decreased as a result of the IP effects of the seismic events, which increases their vulnerability. It is currently difficult to make a thorough and quantitative conclusion from the existing research because of the variability in specimen geometries, infill unit types, and the applied IP drift levels prior to the OOP testing. In addition, in the light of the previous experimental research, the use of bed-joint reinforcement is found to substantially contribute to the OOP performance of infill walls. There is a need to investigate the seismic performance enhancement of bed-joint reinforcement to the relatively thin AAC infill walls under parametric IP/OOP interaction. In Chapter 3, the details of the experimental test setup and instrumentation, which enables the IP and OOP loading of the specimens without reassembling are presented. The reinforcement details of the full-scale RC frame, which is used to surround the infill walls, are presented together with material test results. The mechanical properties of the bed-joint reinforcements are presented, and the reinforcement configurations of the specimens are given. The test matrix covers 8 infill wall specimens. All specimens are tested in the OOP direction, and 5 of them are also imposed to cyclic IP displacement reversals up to 0.005 and 0.010 drift ratios. The loading protocols followed in the experimental test scheme included cyclic IP displacement reversals and cyclic OOP displacements. The OOP displacements are applied only in the pushing direction. Chapter 4 is dedicated to the presentation of the full-scale experimental test results. The specimen responses in the IP (if tested) and OOP directions are evaluated and force-displacement relationships measured during the experimental tests are presented. Also, key damage observations in the IP and OOP tests are presented considering the performance criteria given in design codes and performance evaluation guidelines. In Chapter 5, a comprehensive evaluation of the experimental observations is presented. The IP and OOP responses of the specimens are evaluated whether the presence of bed-joint reinforcement alters and improves the specimen response under representative seismic actions. Based on the experimental responses of the specimens, the effect of various prior IP displacement reversals on the OOP performance of infill walls is evaluated. In addition, analytical calculations for the OOP capacities are performed and the experimental responses are compared with the capacities calculated according to Eurocode 6. The experimental results indicated that the use of flat-truss and cord-type bed-joint reinforcement provides OOP strength enhancement for infill walls ranging from 21.5% to 36.8% compared to the undamaged specimens in the IP direction. In addition, the damages that are formed through the application of 0.005 IP drift ratio, which is the upper limit for service requirements defined in Eurocode 6, resulted in 30.2-36.3% reduction in the OOP strength of infill specimens. When the prior IP drift ratio is increased to 0.010, the OOP strength reduction is ranging between 40.5% and 45.0% compared to that of the undamaged specimens in the IP direction. In Chapter 6, a numerical modeling methodology that has the ability to represent the specimen responses in the IP and OOP directions is developed. Simplified micro modeling approach is adopted in the model development processes. The model is first validated and evaluated through the IP and OOP experimental test results from strength and damage propagation points of view. The observations indicated that the model has a great potential to represent the damage formation of AAC infill walls in the IP and OOP directions. The major weakness of the developed approach is the representation of pinching in the IP direction and the initial stiffness in the OOP direction. Details and potential reasons for these deficiencies are explained in detail. Chapter 7 comprises of the general conclusions obtained from the experimental tests and numerical analyses regarding the IP and OOP response of the AAC infill walls. Additionally, in the light of the observations, recommendations for future studies are presented.
  • Öge
    Kiriş-kolon birleşim bölgelerinin ileri teknoloji malzemelerle güçlendirilmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-14) Cansunar, Sinan Murat ; Güler, Kadir ; 501932016 ; Yapı Mühendisliği
    Ülkemizin mevcut betonarme binalarında görülen en önemli sorunlarından bazıları, düşük beton basınç dayanımına sahip olması, donatıların yüksek karbonlu üretilmesi, kritik bölgelerde yeterli enine donatıların bulunmaması ve aderans koşullarının sağlanmamasıdır. Bu olumsuzluklardan dolayı binanın dayanım ve süneklilik kapasiteleri azalmakta, deprem etkisinde hasarlar oluşmakta ve binalarda can kaybına neden olan kısmi veya toptan göçmeler görülmektedir. Tez çalışmasında, basınç dayanımı düşük ve basınç dayanımı normal betonarme çerçevelerin kiriş-kolon birleşimleri yerine, potansiyel plastik mafsalların meydana geleceği kiriş ve kolonların kiritik uç bölgeleri güçlendirilmiştir. Betonarme çerçeve sistemin kiriş ve kolon kritik uç bölgelerinin çimento esaslı harçla birlikte uygulanan karbon esaslı kompozitle sarılarak, yatay yük taşıma kapasitelerinin arttırılıp, daha sünek davranması, çerçevenin mukavemetinde önemli ölçüde azalma ve kararsız denge olmaksızın, deprem sırasında ortaya çıkan enerjinin büyük kısmını elastik sınırın ötesinde, elastik olmayan davranışla ve tersinir dönüşümlü büyük şekildeğiştirmelerle yutma yeteneği araştırılmıştır. Kiriş-kolon birleşimlerinin, günümüzde şiddetli depremler etkisinde doğrusal olmayan davranış için tasarlanan betonarme çerçevelerin kritik bölgeleri olduğu varsayılmaktadır. Birleşimin hemen üstündeki ve altındaki kolonlarda ve kirişlerde meydana gelen eğilme momentleri sonucu birleşimlerde, kiriş ve kolonlarda büyük yatay ve düşey kayma gerilmeleri meydana gelmektedir. Bu birleşim bölgeleri eğer doğru tasarlanmadıysa, büyük kesme hasarları kaçınılmaz olmaktadır. Bu çalışmada, yeni nesil karbon esaslı liflerin çimento esaslı harçla beraber, kiriş-kolon birleşim bölgelerinden olan kiriş ve kolonların kritik uç bölgelerinin sargı etkisinin katkısının deneysel çalışmalarla binanın kesit sünekliliğini, eleman sünekliliğini, sistem sünekliliğini, birbiri ile ilişkili ve etkileşimli olduğu araştırılmıştır. Bu güçlendirme tekniğinde, eleman bazlı uygulama ile, sistem bazlı sonuçlar elde edilmiştir. Bu tez çalışmasının verileri, deprem yönetmeliklerindeki "Kiriş-Kolon Birleşim Bölgelerinin Güçlendirilmesi" konularına katkıda bulunacağı öngörülmektedir. Beton dayanımı düşük ve enine donatı aralığı seyrek yalın (çıplak) çerçevelerde, kiriş ve kolon kritik uçlarının ankrajsız ve tam sargı ile sarılması, dayanımda, rijitlikte, enerji yutma kapasitesinde ve süneklilikte artışlar meydana getirmiştir. Kiriş ve kolon uçlarının güçlendirilmesiyle, birleşim panel bölgesinde etriye bulunmamasının olumsuzluğu belirli oranda ortadan kalkmaktadır. Bu güçlendirme tekniğinde sistemin yatay yük taşıma kapasitesi, rijitliği ve sünekliliği aynı anda artabilmiştir. Düşük beton basınç dayanımı (C15) olan numunelerin TRM ile güçlendirilmesi, davranış, süneklik ve enerji yutma artışı, beton basınç dayanımı normal numunelere göre (C26) daha etkindir. Düşük beton basınç dayanımlı C15 beton sınıfındaki numunelerde sargı kat sayısı arttıkça, numunenin dayanımı ve şekildeğiştirme kapasitesi(süneklilik) oldukça yükselmekte, sargı etkisi daha etkin çalışmaktadır. Gerilme-şekildeğiştirme grafiğinden (Şekil 2.52) de anlaşılacağı üzere, 3 kat ve 2 kat sargılı C15 li numunelerin referans numuneye göre, azalma kolunun eğiminin düştüğü ve basınç bölgesindeki betonun daha büyük basınç birim şekildeğiştirme düzeyine gitmesi sağlanmıştır. Gerilme-şekildeğiştirme grafiğinden (Şekil 2.53) de anlaşılacağı üzere, 3 kat, 2 kat ve 1 kat sargılı sargılı C26 lı numunelerin referans numuneye göre, azalma kolunun eğiminin aynı düzeyde gittiği görülmüştür. Bu sonuçları çerçeve deneyleri ile karşılaştırdığımızda, 3 kat sargıyla sarılan düşük beton basınç dayanımlı çerçeve, 3 kat sargılı normal beton basınç dayanımlı çerçeveye göre %15 daha fazla şekildeğiştirme kapasitesi(süneklilik) artışı göstermiştir. Sargı etkisinin düşük beton basınç dayanımlı çerçevelerde daha etkili çalıştığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öge
    Kıyı yapısı inşaatları için iş güvenliği risk yönetim sistemi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-05) Yılmaz, Diner İnanç ; Artan, Deniz ; 501152003 ; Yapı Mühendisliği
    İnşaat sektörü, dünya genelinde yüksek iş kazası rakamlarıyla en tehlikeli sektörler arasında yer almaktadır. Kıyı inşaatı, iş yerindeki son derece riskli ortam ve öngörülemeyen koşullar nedeniyle daha da tehlikelidir. Kıyı yapısı yüklenicilerinin istatistiklerinden elde edilen veriler, kıyı yapısı inşaat işlerinde 'büyük kaza' oranının, genel inşaat işlerinden 2,5 kat daha yüksek olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde, '3 günden fazla süren' kazalar için, kıyı inşaat işlerinde kaza oranı, genel inşaat işlerindeki oranın neredeyse iki katına çıkmaktadır. Kıyı inşaat işlerinde yönetilmesi zor olan belirli tehlikeler söz konusudur ve yüksek sayıdaki büyük kaza ve ölümlere rağmen, kıyı yapısı inşaat işleri için iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili literatür ve rehberlik yetersizdir. İş sağlığı ve güvenliği (İSG) risklerinin etkin yönetimi, inşaat projelerinde can kayıplarını, yaralanmaları, gecikmeleri ve maliyet aşımlarını önleyebilir; bu nedenle, inşaat organizasyonlarının güvenlik yönetiminin stratejik karar alma sürecinin bir parçasını oluşturmasını sağlamaları gerekir. Literatürde, profesyonel kişilerin belirli inşaat projelerinde (örneğin, köprü, tünel) güvenliği yönetmelerine yardımcı olmak için çeşitli İSG risk yönetimi araçları geliştirilmiştir, ancak bu sistemlerin hiçbiri kıyı inşaatına odaklanmamakta ve iş kalemleri, risk faktörleri ve risk azaltma yöntemleri genel inşaat işlerinden önemli ölçüde farklı olduğu için hem literatürde hem de uygulamada önemli bir boşluk bırakmaktadır. Projelerin karmaşıklığı, sürekli değişen tehlikeler, değişken işgücü, alt yükleniciliğe olan yoğun bağımlılık ve karmaşık yasal mevzuat çerçevesi nedeniyle İSG yönetiminin inşaat sektöründe uygulanması daha zordur. Ayrıca, İSG yönetimi özel bilgi ve rehberlik olmadan yanlış yönlendirilebilir. Bu nedenle, bilinçli risk değerlendirmeleri ve etkili risk azaltma uygulamaları yapmak için, İSG personelinin hem (1) sahadaki mevcut faaliyetler ve risklerle ilgili yapılandırılmış bilgilere hem de (2) pratik İSG bilgisi ve rehberliğine, hızlı ve sürekli erişime ihtiyacı vardır. İş güvenliği yönetimini daha iyi desteklemek için bilgiye dayalı risk yönetim sistemlerinin geliştirilmesine duyulan özel ihtiyaç, birçok araştırmacı tarafından vurgulanmıştır. Ayrıca, son çalışmalarda iş güvenliği risk yönetimini desteklemek için dijital teknolojilerin kullanılması önerilmiştir. İSG risk yönetimi için hem bilgi tabanlı hem de dijital sistemler üzerine yapılan araştırmaların çoğalmasına rağmen, kıyı yapısı inşaatlarında iş güvenliği risklerinin değerlendirilmesi için bu tür sistemlere duyulan ihtiyaç literatürde ihmal edilmiş görünmektedir. Bu çalışmanın katkıları (1) risk unsurlarının yapılandırılmış bir risk veri tabanında anlık ve sürekli olarak toplanması, (2) kıyı yapısı inşaat işlerinde uzmanlaşmış bilgi tabanlı bir iş güvenliği risk yönetim sistemi ve (3) İSG risk verilerinin BIM ile entegrasyonuna yönelik bir vizyondur. Geliştirilen dinamik sistem ile gerçek zamanlı iş güvenliği risk verileri toplanabilir ve yapılandırılmış veriler olarak saklanabilir, böylece manuel veri girişi ve işleme için harcanacak zaman kaybı ve çaba önlenir. Yöneticiler bu risk bilgi veri tabanını kullanarak mevcut proje hakkında kritik kararlar alabilir, uzun vadeli İSG planlaması yapabilir ve gelecekteki projelerde riskten kaçınmak için organizasyonel bir öğrenme yaklaşımı kullanabilir. Bu çalışmanın temel amacı, (1) sahadan risk verilerini yapılandırılmış ve sürekli bir şekilde toplayan ve (2) dijital teknolojileri kullanarak etkili risk yönetimini desteklemek için bilgiye dayalı karar vermeyi kolaylaştıran, kıyı yapısı inşaat projelerinin özel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış bir iş güvenliği risk yönetimi sistemi geliştirmektir. Önerilen sistemin, toplanan risk verilerinin BIM modelinde görselleştirilmesini sağlamak için gelecekte BIM ile entegre olması öngörülmektedir. Bu amaca ulaşmak için bir prototip geliştirilmiş ve iki kıyı yapısı inşaat projesinde test edilmiştir. Bu çalışmada, sistem mimarisinin geliştirilmesi sunulmakta, grafik kullanıcı arayüzlerini (GUI) kullanım senaryoları aracılığıyla açıklamakta ve son olarak prototipin gerçek şantiyelerde doğrulanması gösterilmektedir. Bu araştırma, kıyı yapısı inşaat işlerinde dijital teknolojiler kullanılarak geliştirilen bir iş güvenliği risk yönetim sistemine odaklanmış ve bu süreç beş adımı takip etmiştir; (1) literatürün ve sektörde kullanılan risk yönetimi araçlarının incelenmesi, (2) kıyı yapısı inşaat projelerindeki İSG risk faktörlerinin ve iş kalemlerinin belirlenmesi, (3) saha araştırması yoluyla prototip için risk puanlarının ve sistem gereksinimlerinin belirlenmesi, (4) prototipin geliştirilmesi ve (5) prototipin test edilmesi. İlk adımda, mevcut bilgileri, araştırma boşluğunu ve çalışmanın kapsamını belirlemek için literatürün, kaza istatistiklerinin ve kıyı yapısı inşaatı işlerindeki yasal mevzuat çerçevesinin bir analizi yapılmıştır. İkinci adımda, detaylı bir literatür taraması ve yasal mevzuat çerçevesinin analizi ile kıyı yapısı inşaat projelerindeki iş güvenliği risk faktörleri ve iş kalemleri belirlenmiştir. Bunlar daha sonra literatürden elde edilen risk faktörleri listesini doğrulamak ve sektörde karşılaşılan ek risk faktörlerini belirlemek için amaçlı örnekleme yöntemiyle seçilen İSG ve kıyı yapısı projeleri konusunda ortalama 18 yıllık uzmanlığa sahip 10 uzmanla tartışılmıştır. Belirlenen iş güvenliği risk faktörlerinin ilgili kıyı yapısı inşaatı iş kalemlerine atanması ve her bir risk faktörü için etki türü ve etki grubunun belirlenmesi de bu adımda gerçekleştirilmiştir. Üçüncü adımda, (1) kıyı yapısı inşaatı risk faktörleri ile ilgili gerekli bilgileri toplamak ve (2) kıyı yapısı inşaat projeleri için geliştirilecek bir risk değerlendirme aracının sistem gereksinimleri konusunda sektörün algılarını analiz etmek amacıyla bir saha araştırması gerçekleştirilmiştir. Anket, İSG ve kıyı yapısı projeleri konusunda ortalama 15 yıllık uzmanlığa sahip 49 profesyonel kişi ile gerçekleştirilmiştir. Amaçlı örnekleme yöntemiyle belirlenen ve bir önceki adımda görüşülen 10 uzmanı da içeren uzmanlara ulaşmak için Elektronik Kamu Alımları Platformu kullanılmıştır. Anketin ilk bölümünde, risk faktörlerinin risk puanlarını (etki değeri ve görülme sıklığı) belirlemek için beşli Likert Ölçeği kullanılmıştır. İkinci bölümde katılımcılara (1) mevcut İSG risk yönetimi uygulamasındaki temel eksiklikler ve (2) açık uçlu sorular kullanılarak kıyı yapısı inşaat projeleri için geliştirilecek bir risk değerlendirme aracının sistem gereksinimlerine ilişkin algıları sorulmuştur. Dördüncü adım, prototipin geliştirilmesini içermektedir. Sistem mimarisi, prototip bilgi akışı, grafiksel kullanıcı arayüzü (GUI) ve risk değerlendirme raporları (yani prototipin çıktısı), saha araştırması görüşlerinden elde edilen sektör gereksinimlerine dayanarak geliştirilmiştir. Beşinci ve son adım, prototipin iki kıyı yapısı inşaat projesinde (biri orta ölçekli, diğeri büyük ölçekli) vaka çalışmaları yoluyla uygulanması ve test edilmesidir. Verifikasyon ve validasyon süreci, iki vaka çalışması projesinde çalışan toplam teknik personel sayısı olan 15 proje ekibi üyesi ile uygulanmıştır. Prototipin gerekli görevlerdeki işlevselliği, projeler boyunca kullanıcı geri bildirimlerini kaydederek ve gerektiğinde çözümler geliştirerek gerçek şantiyelerde uygulanmasıyla doğrulanmıştır. Ayrıca, son kullanıcıların bakış açısından sistemin uygulanabilirliğini, pratikliğini ve kullanılabilirliğini ölçmek için bir validasyon anketi yapılmıştır. Kıyı yapısı inşaat işlerinde uzmanlaşmış bilgi tabanlı İSG risk yönetim sistemi, yapılan prototipte özellikle kıyı yapısı inşaatı İSG risk yönetimi için bilgi tabanlı bir çözüm sunmuştur. Bu sistem, iş güvenliği literatürüne orijinal bir katkı sağlamaktadır. Önerilen sistem, kullanıcılarını (1) kıyı yapısı inşaatındaki iş kalemleri, (2) her bir iş kaleminde yer alan İSG risk faktörleri, (3) önerilen risk puanları, (4) risk etkileri, (5) olası etki grupları ve (6) her bir risk faktörü için ilgili mevzuat dahil olmak üzere kıyı yapısı inşaatı güvenliği ile ilgili güncel bilgilerle desteklemektedir. Böylece, kıyı yapısı inşaatında gözlemlenen belirli konulardan çıkarılan derslere odaklanarak, kullanıcılar risklerin olası sonuçlarını dikkate alarak ve alınabilecek önlemleri öğrenerek daha bilinçli risk değerlendirmeleri yapabilirler. Prototipin daha fazla gerçek şantiyelerde uygulanması, gelecekte prototipin daha da geliştirilmesi için farklı perspektifler sağlayabilir. Bu çalışmanın kapsamı kıyı yapısı inşaatı ile sınırlı olduğundan, prototipin diğer inşaat projeleri türleri (örneğin, üstyapı projeleri ve ulaştırma projeleri) uygulanabilir versiyonlarının geliştirilmesi için daha fazla değerlendirme yapılması gerekmektedir. Aynı yaklaşım, geliştirilen sistemdeki iş kalemleri, risk faktörleri ve risk değerleri değiştirilerek diğer proje türlerine de uygulanabilir. Ayrıca, toplanan risk verileri üzerinde sorgulama yapmak için çeşitli filtreleme / sıralama kriterleri prototipe eklenebilir. Direkt olarak kıyı olarak tanımlanmayan ancak kıyı yapısı inşaatı disiplini altında olan, deniz ortasında bulunan köprü ayakları, açık deniz rüzgâr enerji santralleri ve batırma tipi tünel inşaatları vb. projelerin inşaatı sırasında uygulanabilir bir prototip olma özelliğine sahiptir. Bu çalışma, kıyı yapısı inşaat şantiyelerindeki iş güvenliği risklerinin yapılandırılmış bir şekilde toplanmasını ve analiz edilmesini sağlayan dijital bir iş güvenliği risk yönetim sistemini tanımlamaktadır. Geliştirilen sistemde, saha çalışanları sahadan risk bilgilerini (yani değerlendirilen iş kalemi, ilgili risk faktörleri ve puanları, konum, tarih / saat, fotoğraf ve değerlendirici yorumları) girmekte ve ilk risk değerlendirmesini yapmaktadır. Önerilen sistem aracılığıyla yapılandırılmış risk verilerine anlık ve sürekli erişime sahip olan teknik ofis çalışanları, prototipin sunduğu kıyı yapısı inşaatı İSG bilgisinin desteğiyle hızlı risk azaltma önlemleri önerebilir ve belirlenen iş güvenliği risklerini etkili bir şekilde yönetebilir. Ayrıca, toplanan risk verilerinin gelecekte BIM modelinde görselleştirilmesi, zaman içinde ortak sorunların kümelerini ve sorunların mekânsal ilişkilerini eşzamanlı olarak göstererek karar vericiler için fayda sağlayabilir ve bu da kök neden analizini destekleyebilir. İnşaat aşamasında İSG risk verilerinin BIM ile entegrasyonu için bir vizyon olarak BIM ile entegre risk yönetiminin etkin risk iletişimi sağlaması ve dinamik inşaat sürecini desteklemesi beklenmektedir. Ayrıca bu çalışmada benimsenen uygulamalı araştırma yaklaşımı, gerçek şantiyelerden risk verileri sağlayarak gelecekteki çalışmalara katkıda bulunabilir. Birden fazla uygulamanın ardından, prototip tarafından toplanan verileri analiz etmek ve kıyı yapısı inşaat projelerinde İSG risklerini yönetmenin daha etkili yollarını keşfetmek amacıyla yapay zekâ (AI) entegre edilebilir, anlık veri akışını sağlamak, yaklaşan tehlikeleri ve riskleri tespit etmek amacı ile şantiye sahalarına sensör yerleştirilerek sistem daha efektif kullanılabilir. Gelecekteki çalışmaların bir parçası olarak, prototip diğer inşaat türlerine kolayca uyarlanabilir ve ticari bir ürün olarak uygulanabilir.