LEE- Yapı Mühendisliği-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 21
-
ÖgeKiriş-kolon birleşim bölgelerinin ileri teknoloji malzemelerle güçlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-12-14)Ülkemizin mevcut betonarme binalarında görülen en önemli sorunlarından bazıları, düşük beton basınç dayanımına sahip olması, donatıların yüksek karbonlu üretilmesi, kritik bölgelerde yeterli enine donatıların bulunmaması ve aderans koşullarının sağlanmamasıdır. Bu olumsuzluklardan dolayı binanın dayanım ve süneklilik kapasiteleri azalmakta, deprem etkisinde hasarlar oluşmakta ve binalarda can kaybına neden olan kısmi veya toptan göçmeler görülmektedir. Tez çalışmasında, basınç dayanımı düşük ve basınç dayanımı normal betonarme çerçevelerin kiriş-kolon birleşimleri yerine, potansiyel plastik mafsalların meydana geleceği kiriş ve kolonların kiritik uç bölgeleri güçlendirilmiştir. Betonarme çerçeve sistemin kiriş ve kolon kritik uç bölgelerinin çimento esaslı harçla birlikte uygulanan karbon esaslı kompozitle sarılarak, yatay yük taşıma kapasitelerinin arttırılıp, daha sünek davranması, çerçevenin mukavemetinde önemli ölçüde azalma ve kararsız denge olmaksızın, deprem sırasında ortaya çıkan enerjinin büyük kısmını elastik sınırın ötesinde, elastik olmayan davranışla ve tersinir dönüşümlü büyük şekildeğiştirmelerle yutma yeteneği araştırılmıştır. Kiriş-kolon birleşimlerinin, günümüzde şiddetli depremler etkisinde doğrusal olmayan davranış için tasarlanan betonarme çerçevelerin kritik bölgeleri olduğu varsayılmaktadır. Birleşimin hemen üstündeki ve altındaki kolonlarda ve kirişlerde meydana gelen eğilme momentleri sonucu birleşimlerde, kiriş ve kolonlarda büyük yatay ve düşey kayma gerilmeleri meydana gelmektedir. Bu birleşim bölgeleri eğer doğru tasarlanmadıysa, büyük kesme hasarları kaçınılmaz olmaktadır. Bu çalışmada, yeni nesil karbon esaslı liflerin çimento esaslı harçla beraber, kiriş-kolon birleşim bölgelerinden olan kiriş ve kolonların kritik uç bölgelerinin sargı etkisinin katkısının deneysel çalışmalarla binanın kesit sünekliliğini, eleman sünekliliğini, sistem sünekliliğini, birbiri ile ilişkili ve etkileşimli olduğu araştırılmıştır. Bu güçlendirme tekniğinde, eleman bazlı uygulama ile, sistem bazlı sonuçlar elde edilmiştir. Bu tez çalışmasının verileri, deprem yönetmeliklerindeki "Kiriş-Kolon Birleşim Bölgelerinin Güçlendirilmesi" konularına katkıda bulunacağı öngörülmektedir. Beton dayanımı düşük ve enine donatı aralığı seyrek yalın (çıplak) çerçevelerde, kiriş ve kolon kritik uçlarının ankrajsız ve tam sargı ile sarılması, dayanımda, rijitlikte, enerji yutma kapasitesinde ve süneklilikte artışlar meydana getirmiştir. Kiriş ve kolon uçlarının güçlendirilmesiyle, birleşim panel bölgesinde etriye bulunmamasının olumsuzluğu belirli oranda ortadan kalkmaktadır. Bu güçlendirme tekniğinde sistemin yatay yük taşıma kapasitesi, rijitliği ve sünekliliği aynı anda artabilmiştir. Düşük beton basınç dayanımı (C15) olan numunelerin TRM ile güçlendirilmesi, davranış, süneklik ve enerji yutma artışı, beton basınç dayanımı normal numunelere göre (C26) daha etkindir. Düşük beton basınç dayanımlı C15 beton sınıfındaki numunelerde sargı kat sayısı arttıkça, numunenin dayanımı ve şekildeğiştirme kapasitesi(süneklilik) oldukça yükselmekte, sargı etkisi daha etkin çalışmaktadır. Gerilme-şekildeğiştirme grafiğinden (Şekil 2.52) de anlaşılacağı üzere, 3 kat ve 2 kat sargılı C15 li numunelerin referans numuneye göre, azalma kolunun eğiminin düştüğü ve basınç bölgesindeki betonun daha büyük basınç birim şekildeğiştirme düzeyine gitmesi sağlanmıştır. Gerilme-şekildeğiştirme grafiğinden (Şekil 2.53) de anlaşılacağı üzere, 3 kat, 2 kat ve 1 kat sargılı sargılı C26 lı numunelerin referans numuneye göre, azalma kolunun eğiminin aynı düzeyde gittiği görülmüştür. Bu sonuçları çerçeve deneyleri ile karşılaştırdığımızda, 3 kat sargıyla sarılan düşük beton basınç dayanımlı çerçeve, 3 kat sargılı normal beton basınç dayanımlı çerçeveye göre %15 daha fazla şekildeğiştirme kapasitesi(süneklilik) artışı göstermiştir. Sargı etkisinin düşük beton basınç dayanımlı çerçevelerde daha etkili çalıştığı sonucuna ulaşılmıştır.
-
ÖgeKıyı yapısı inşaatları için iş güvenliği risk yönetim sistemi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-05)İnşaat sektörü, dünya genelinde yüksek iş kazası rakamlarıyla en tehlikeli sektörler arasında yer almaktadır. Kıyı inşaatı, iş yerindeki son derece riskli ortam ve öngörülemeyen koşullar nedeniyle daha da tehlikelidir. Kıyı yapısı yüklenicilerinin istatistiklerinden elde edilen veriler, kıyı yapısı inşaat işlerinde 'büyük kaza' oranının, genel inşaat işlerinden 2,5 kat daha yüksek olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde, '3 günden fazla süren' kazalar için, kıyı inşaat işlerinde kaza oranı, genel inşaat işlerindeki oranın neredeyse iki katına çıkmaktadır. Kıyı inşaat işlerinde yönetilmesi zor olan belirli tehlikeler söz konusudur ve yüksek sayıdaki büyük kaza ve ölümlere rağmen, kıyı yapısı inşaat işleri için iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili literatür ve rehberlik yetersizdir. İş sağlığı ve güvenliği (İSG) risklerinin etkin yönetimi, inşaat projelerinde can kayıplarını, yaralanmaları, gecikmeleri ve maliyet aşımlarını önleyebilir; bu nedenle, inşaat organizasyonlarının güvenlik yönetiminin stratejik karar alma sürecinin bir parçasını oluşturmasını sağlamaları gerekir. Literatürde, profesyonel kişilerin belirli inşaat projelerinde (örneğin, köprü, tünel) güvenliği yönetmelerine yardımcı olmak için çeşitli İSG risk yönetimi araçları geliştirilmiştir, ancak bu sistemlerin hiçbiri kıyı inşaatına odaklanmamakta ve iş kalemleri, risk faktörleri ve risk azaltma yöntemleri genel inşaat işlerinden önemli ölçüde farklı olduğu için hem literatürde hem de uygulamada önemli bir boşluk bırakmaktadır. Projelerin karmaşıklığı, sürekli değişen tehlikeler, değişken işgücü, alt yükleniciliğe olan yoğun bağımlılık ve karmaşık yasal mevzuat çerçevesi nedeniyle İSG yönetiminin inşaat sektöründe uygulanması daha zordur. Ayrıca, İSG yönetimi özel bilgi ve rehberlik olmadan yanlış yönlendirilebilir. Bu nedenle, bilinçli risk değerlendirmeleri ve etkili risk azaltma uygulamaları yapmak için, İSG personelinin hem (1) sahadaki mevcut faaliyetler ve risklerle ilgili yapılandırılmış bilgilere hem de (2) pratik İSG bilgisi ve rehberliğine, hızlı ve sürekli erişime ihtiyacı vardır. İş güvenliği yönetimini daha iyi desteklemek için bilgiye dayalı risk yönetim sistemlerinin geliştirilmesine duyulan özel ihtiyaç, birçok araştırmacı tarafından vurgulanmıştır. Ayrıca, son çalışmalarda iş güvenliği risk yönetimini desteklemek için dijital teknolojilerin kullanılması önerilmiştir. İSG risk yönetimi için hem bilgi tabanlı hem de dijital sistemler üzerine yapılan araştırmaların çoğalmasına rağmen, kıyı yapısı inşaatlarında iş güvenliği risklerinin değerlendirilmesi için bu tür sistemlere duyulan ihtiyaç literatürde ihmal edilmiş görünmektedir. Bu çalışmanın katkıları (1) risk unsurlarının yapılandırılmış bir risk veri tabanında anlık ve sürekli olarak toplanması, (2) kıyı yapısı inşaat işlerinde uzmanlaşmış bilgi tabanlı bir iş güvenliği risk yönetim sistemi ve (3) İSG risk verilerinin BIM ile entegrasyonuna yönelik bir vizyondur. Geliştirilen dinamik sistem ile gerçek zamanlı iş güvenliği risk verileri toplanabilir ve yapılandırılmış veriler olarak saklanabilir, böylece manuel veri girişi ve işleme için harcanacak zaman kaybı ve çaba önlenir. Yöneticiler bu risk bilgi veri tabanını kullanarak mevcut proje hakkında kritik kararlar alabilir, uzun vadeli İSG planlaması yapabilir ve gelecekteki projelerde riskten kaçınmak için organizasyonel bir öğrenme yaklaşımı kullanabilir. Bu çalışmanın temel amacı, (1) sahadan risk verilerini yapılandırılmış ve sürekli bir şekilde toplayan ve (2) dijital teknolojileri kullanarak etkili risk yönetimini desteklemek için bilgiye dayalı karar vermeyi kolaylaştıran, kıyı yapısı inşaat projelerinin özel ihtiyaçlarına göre uyarlanmış bir iş güvenliği risk yönetimi sistemi geliştirmektir. Önerilen sistemin, toplanan risk verilerinin BIM modelinde görselleştirilmesini sağlamak için gelecekte BIM ile entegre olması öngörülmektedir. Bu amaca ulaşmak için bir prototip geliştirilmiş ve iki kıyı yapısı inşaat projesinde test edilmiştir. Bu çalışmada, sistem mimarisinin geliştirilmesi sunulmakta, grafik kullanıcı arayüzlerini (GUI) kullanım senaryoları aracılığıyla açıklamakta ve son olarak prototipin gerçek şantiyelerde doğrulanması gösterilmektedir. Bu araştırma, kıyı yapısı inşaat işlerinde dijital teknolojiler kullanılarak geliştirilen bir iş güvenliği risk yönetim sistemine odaklanmış ve bu süreç beş adımı takip etmiştir; (1) literatürün ve sektörde kullanılan risk yönetimi araçlarının incelenmesi, (2) kıyı yapısı inşaat projelerindeki İSG risk faktörlerinin ve iş kalemlerinin belirlenmesi, (3) saha araştırması yoluyla prototip için risk puanlarının ve sistem gereksinimlerinin belirlenmesi, (4) prototipin geliştirilmesi ve (5) prototipin test edilmesi. İlk adımda, mevcut bilgileri, araştırma boşluğunu ve çalışmanın kapsamını belirlemek için literatürün, kaza istatistiklerinin ve kıyı yapısı inşaatı işlerindeki yasal mevzuat çerçevesinin bir analizi yapılmıştır. İkinci adımda, detaylı bir literatür taraması ve yasal mevzuat çerçevesinin analizi ile kıyı yapısı inşaat projelerindeki iş güvenliği risk faktörleri ve iş kalemleri belirlenmiştir. Bunlar daha sonra literatürden elde edilen risk faktörleri listesini doğrulamak ve sektörde karşılaşılan ek risk faktörlerini belirlemek için amaçlı örnekleme yöntemiyle seçilen İSG ve kıyı yapısı projeleri konusunda ortalama 18 yıllık uzmanlığa sahip 10 uzmanla tartışılmıştır. Belirlenen iş güvenliği risk faktörlerinin ilgili kıyı yapısı inşaatı iş kalemlerine atanması ve her bir risk faktörü için etki türü ve etki grubunun belirlenmesi de bu adımda gerçekleştirilmiştir. Üçüncü adımda, (1) kıyı yapısı inşaatı risk faktörleri ile ilgili gerekli bilgileri toplamak ve (2) kıyı yapısı inşaat projeleri için geliştirilecek bir risk değerlendirme aracının sistem gereksinimleri konusunda sektörün algılarını analiz etmek amacıyla bir saha araştırması gerçekleştirilmiştir. Anket, İSG ve kıyı yapısı projeleri konusunda ortalama 15 yıllık uzmanlığa sahip 49 profesyonel kişi ile gerçekleştirilmiştir. Amaçlı örnekleme yöntemiyle belirlenen ve bir önceki adımda görüşülen 10 uzmanı da içeren uzmanlara ulaşmak için Elektronik Kamu Alımları Platformu kullanılmıştır. Anketin ilk bölümünde, risk faktörlerinin risk puanlarını (etki değeri ve görülme sıklığı) belirlemek için beşli Likert Ölçeği kullanılmıştır. İkinci bölümde katılımcılara (1) mevcut İSG risk yönetimi uygulamasındaki temel eksiklikler ve (2) açık uçlu sorular kullanılarak kıyı yapısı inşaat projeleri için geliştirilecek bir risk değerlendirme aracının sistem gereksinimlerine ilişkin algıları sorulmuştur. Dördüncü adım, prototipin geliştirilmesini içermektedir. Sistem mimarisi, prototip bilgi akışı, grafiksel kullanıcı arayüzü (GUI) ve risk değerlendirme raporları (yani prototipin çıktısı), saha araştırması görüşlerinden elde edilen sektör gereksinimlerine dayanarak geliştirilmiştir. Beşinci ve son adım, prototipin iki kıyı yapısı inşaat projesinde (biri orta ölçekli, diğeri büyük ölçekli) vaka çalışmaları yoluyla uygulanması ve test edilmesidir. Verifikasyon ve validasyon süreci, iki vaka çalışması projesinde çalışan toplam teknik personel sayısı olan 15 proje ekibi üyesi ile uygulanmıştır. Prototipin gerekli görevlerdeki işlevselliği, projeler boyunca kullanıcı geri bildirimlerini kaydederek ve gerektiğinde çözümler geliştirerek gerçek şantiyelerde uygulanmasıyla doğrulanmıştır. Ayrıca, son kullanıcıların bakış açısından sistemin uygulanabilirliğini, pratikliğini ve kullanılabilirliğini ölçmek için bir validasyon anketi yapılmıştır. Kıyı yapısı inşaat işlerinde uzmanlaşmış bilgi tabanlı İSG risk yönetim sistemi, yapılan prototipte özellikle kıyı yapısı inşaatı İSG risk yönetimi için bilgi tabanlı bir çözüm sunmuştur. Bu sistem, iş güvenliği literatürüne orijinal bir katkı sağlamaktadır. Önerilen sistem, kullanıcılarını (1) kıyı yapısı inşaatındaki iş kalemleri, (2) her bir iş kaleminde yer alan İSG risk faktörleri, (3) önerilen risk puanları, (4) risk etkileri, (5) olası etki grupları ve (6) her bir risk faktörü için ilgili mevzuat dahil olmak üzere kıyı yapısı inşaatı güvenliği ile ilgili güncel bilgilerle desteklemektedir. Böylece, kıyı yapısı inşaatında gözlemlenen belirli konulardan çıkarılan derslere odaklanarak, kullanıcılar risklerin olası sonuçlarını dikkate alarak ve alınabilecek önlemleri öğrenerek daha bilinçli risk değerlendirmeleri yapabilirler. Prototipin daha fazla gerçek şantiyelerde uygulanması, gelecekte prototipin daha da geliştirilmesi için farklı perspektifler sağlayabilir. Bu çalışmanın kapsamı kıyı yapısı inşaatı ile sınırlı olduğundan, prototipin diğer inşaat projeleri türleri (örneğin, üstyapı projeleri ve ulaştırma projeleri) uygulanabilir versiyonlarının geliştirilmesi için daha fazla değerlendirme yapılması gerekmektedir. Aynı yaklaşım, geliştirilen sistemdeki iş kalemleri, risk faktörleri ve risk değerleri değiştirilerek diğer proje türlerine de uygulanabilir. Ayrıca, toplanan risk verileri üzerinde sorgulama yapmak için çeşitli filtreleme / sıralama kriterleri prototipe eklenebilir. Direkt olarak kıyı olarak tanımlanmayan ancak kıyı yapısı inşaatı disiplini altında olan, deniz ortasında bulunan köprü ayakları, açık deniz rüzgâr enerji santralleri ve batırma tipi tünel inşaatları vb. projelerin inşaatı sırasında uygulanabilir bir prototip olma özelliğine sahiptir. Bu çalışma, kıyı yapısı inşaat şantiyelerindeki iş güvenliği risklerinin yapılandırılmış bir şekilde toplanmasını ve analiz edilmesini sağlayan dijital bir iş güvenliği risk yönetim sistemini tanımlamaktadır. Geliştirilen sistemde, saha çalışanları sahadan risk bilgilerini (yani değerlendirilen iş kalemi, ilgili risk faktörleri ve puanları, konum, tarih / saat, fotoğraf ve değerlendirici yorumları) girmekte ve ilk risk değerlendirmesini yapmaktadır. Önerilen sistem aracılığıyla yapılandırılmış risk verilerine anlık ve sürekli erişime sahip olan teknik ofis çalışanları, prototipin sunduğu kıyı yapısı inşaatı İSG bilgisinin desteğiyle hızlı risk azaltma önlemleri önerebilir ve belirlenen iş güvenliği risklerini etkili bir şekilde yönetebilir. Ayrıca, toplanan risk verilerinin gelecekte BIM modelinde görselleştirilmesi, zaman içinde ortak sorunların kümelerini ve sorunların mekânsal ilişkilerini eşzamanlı olarak göstererek karar vericiler için fayda sağlayabilir ve bu da kök neden analizini destekleyebilir. İnşaat aşamasında İSG risk verilerinin BIM ile entegrasyonu için bir vizyon olarak BIM ile entegre risk yönetiminin etkin risk iletişimi sağlaması ve dinamik inşaat sürecini desteklemesi beklenmektedir. Ayrıca bu çalışmada benimsenen uygulamalı araştırma yaklaşımı, gerçek şantiyelerden risk verileri sağlayarak gelecekteki çalışmalara katkıda bulunabilir. Birden fazla uygulamanın ardından, prototip tarafından toplanan verileri analiz etmek ve kıyı yapısı inşaat projelerinde İSG risklerini yönetmenin daha etkili yollarını keşfetmek amacıyla yapay zekâ (AI) entegre edilebilir, anlık veri akışını sağlamak, yaklaşan tehlikeleri ve riskleri tespit etmek amacı ile şantiye sahalarına sensör yerleştirilerek sistem daha efektif kullanılabilir. Gelecekteki çalışmaların bir parçası olarak, prototip diğer inşaat türlerine kolayca uyarlanabilir ve ticari bir ürün olarak uygulanabilir.
-
ÖgeGayrimenkul yatırım projelerinin kârlılığını etkileyen faktörlerin belirlenmesi ve bulanık mantık yaklaşımı ile modellenmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-04)Kamu yatırımlarının aksine özel sektörde faaliyet gösteren işletmelerin gerçekleştirmiş oldukları yatırımların ana hedefi kârlılık üretmektir. İşletmelerin kârlılık performansı, finansal sürdürülebilirlik açısından oldukça önemli bir performans göstergesi olup, sektörel faaliyetlerin devamlılığı açısından oldukça kritiktir. Türkiye gayri safi yurt içi hasılasına (GSYİH) ve istihdam yapısına önemli katkılar sunan gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren yatırımcı firmalar içinde benzer durum söz konusudur. Özellikle bir gayrimenkul yatırım projesinin (GYP) yatırım çevrimini göz önüne getirdiğimizde, sahip olduğu çok paydaşlı, uzun ve karmaşık süreçlerin neticesinde hedeflenen kârlılığın elde edilmesi için birçok hususa eş zamanlı bir şekilde dikkat edilmesi gerekmektedir. Özellikle inşaat üretiminin, nihai ürünün değiştirilemez oluşu, ürünün sabit oluşu, tekrarlanmayan bir üretim sürecine sahip olması ve üretim sürecinin birçok belirsizlikler içeriyor olması gibi karakeristik özelliklerinden dolayı, gayrimenkul yatırımlarının kârlılık performansı çok daha kritik bir öneme sahiptir. Bu pespektiften orta ve büyük ölçekli gayrimenkul yatırım projelerine ilişkin yapılan incelemede, kârlılık performansı açısından oldukça başarısız örnekler olduğu gözlemlenmiştir. Kârlılık performans gösteregesinin iki temel bileşeni olan maliyet ve hasılata ilişkin fizibilite dönemi tahminleri ile projenin sonunda ortaya çıkan gerçekleşenler arasında ciddi farklılıklar olduğu görülmektedir. Bazı gayrimenkul yatırımlarının hedeflenen kârlılık performansının çok uzağında kaldığı, hatta alternatif yatırım araçları ile mukayese edildiğinde zarar bile ettiği görülmektedir. Bu nedenle, tahmin edilen ile gerçekleşen kârlılık arasındaki uyumsuzlukları önlemek için kârlılığa etki eden faktörlerin tespit edilmesi ve derinlemesine analiz edilmesi oldukça önemlidir. Finansal istikrarsızlıktan dolayı bazı yatırımcı firmaların faaliyetlerini sonlandırdıkları bile görülebilmektedir. Ayrıca yapılan kapsamlı literatür araştırmasında, gayrimenkul ve inşaat sektörüne ilişkin çeşitli performans göstergelerine, gayrimenkul firmalarının kârlılık analizlerine ve inşaat projelerinin kârlılık analizlerine odaklanan çeşitli bakış açılarına sahip çalışmalar olduğu görülmesine rağmen GYP'lerde proje bazlı kârlılık faktörleri ve bunların kârlılıkla ilişkisi üzerine kapsamlı bir çalışma olmadığı görülmüştür. Bu çerçevede, yapılan doktora tez çalışması ile birlikte kârlılığa etki eden faktörler ile GYP kârlılığı arasındaki ilişkinin belirlenmesi ve bir model önerisi geliştirilmesi çalışmanın odak noktasını oluşturmaktadır. Bu amaca ulaşmak için sırası ile GYP'lerin kârlılık performansının hangi faktörlerden etkilendiğinin tespit edilmesi, kârlılığı etkileyen faktörlerin önem seviyelerinin ne olduğunun belirlenmesi, kârlılığı etkileyen faktörlerin demografik özelliklerden nasıl etkilendiğinin tespit edilmesi ve faktörler ile kârlılık performansı arasındaki ilişkiyi modelleyen bir model önerisinin geliştirilmesi ve modelin kârlılık performansını tahmin etmedeki başarısını ortaya koymak için modelin test edilmesi süreçleri gerçekleştirilmiştir. Böylece hem gayrimenkul sektöründe görev alan profesyonellerin ve yatırımcıların hem de literatürdeki boşluğu doldurarak gayrimenkul yatırımlarının kârlılığı üzerine çalışacak gelecekteki araştırmacıların faydalanabilecekleri bir çalışma olacağı düşünülmüştür. Söz konusu amaca ulaşabilmek için gerçekleştirilen doktora tezi çalışması toplamda beş bölümden oluşmaktadır. Tez çalışmasının ilk bölümünde, problemin tanımlaması yapılarak, tez çalışmasının amaç, kapsam ve kısıtlamalarına yer verilmiştir. Ayrıca konuya ilişkin detaylı literatür araştırmasınada bu bölümde yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde, bir dizi ardışık sürece sahip olan tez çalışmasının adım adım süreçleri sırası ile tanıtılmış ve araştırma kapsamında gerçekleştirilen alan çalışmalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde, GYP kârlılığına etki eden faktörler belirlenmiş olup daha sonra bu faktörlere ilişkin çeşitli analizler gerçekleştirilmiştir. Faktörlerin tespit edilmesi için hem kapsamlı literatür araştırması hem de alan çalışması birlikte gerçekleştirilmişitr. GYP kârlılığına etki eden faktörlerin tespit edilmesinden sonra bu faktörlere ilişkin bir dizi analiz yapılmıştır. Öncelikle, faktörlerin önem derecelerinin tespit edilebilmesi maksadıyla göreceli önem indeksi analizi yapılmıştır. Daha sonra çok sayıda gözlemlenen değişkeni daha az sayıda gözlemlenemeyen değişken ile ifade etmek için faktör analizi gerçekleştirilmiştir. Alan çalışması katılımcılarının demografik özellikleri ile GYP kârlılığına etki eden faktörler arasındaki ilişkinin araştırılması amacıyla öncelikle literatürde yaygın olarak kullanılan demografik özellikler tespit edilmiştir. Belirlenen demografik özellikler ile kârlılığa etki eden faktörler arasındaki ilişkinin ortaya çıkartılması amacıyla sırası ile Mann Whitney U testi ve korelasyon analizi gerçekleştirilmiştir. Katılımcılar tarafından kârlılığa etki eden faktörlere verilen önemin demografik özelliklere göre algılanmasındaki farklılıkları araştırmak amacıyla Mann Whitney U testi, demografik değişkenler, faktörlerin önem düzeyi ve GYP kârlılık performans düzeyi arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla da Spearman sıra korelasyon katsayısı testi uygulanmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde, önceki bölümlerden tespit edilen faktör listesi ve göreceli önem katsayıları kullanılarak bulanık mantık metodolojisi ile GYP'lerde kârlılığı tahmin etmek ve değerlendirmek için kullanılabilecek proje bazlı bir matematiksel kârlılık değerlendirme modeli geliştirilmiştir. Gerçekleştirilen alan çalışması ile iki adet GYP'den elde edilen test verileri ile önerilen model test edilmiş ve sonuçlar oldukça tatmin edici seviyede bulunmuştur. Tez çalışmasının son bölümünde ise, yapılan çalışmalar özetlenerek, tez kapsamında önerilen model ve çalışmalara ait tespit edilen bulgulara, değerlendirmelere ve önerilere yer verilmiştir. Tez kapsamında geliştirilen model GYP'lerde projeye hazırlık aşamasında kârlılık tahmini, projenin gerçekleştirilmesi aşamasında ise kârlılığın izlenmesi için kullanılabilecektir. Belirlenen kârlılık faktörleri hem GYP kârlılığı konusundaki akademik çakışmalara temel teşkil edecek hem de sektörde GYP'lerde kârlılığın kapsamlı şekilde analiz edilmesi için kullanılabilecektir. Kârlılık faktörleri ile kişisel, proje ve firma demografik özellikleri arasında ortaya konan ilişkiler de proje özelliklerinin kârlılığı nasıl etkileyebileceği konusunda sektöre yol gösterici olabilecektir.
-
ÖgeKamu özel iş birliği projelerinde etkin risk yönetimi için nitel risk değerlendirme modeli(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-05)Kamu Özel İş Birliği (KÖİ); Kamu (public party) ve Özel sektör (private party) arasında bir tesisin inşası veya bir hizmetin sağlanması için kurulan, genellikle uzun dönemli olan, risk paylaşımı esasına dayalı, özel sektörün tasarım/yapım/finansman/işletme gibi sorumlulukları üstlendiği ve kamu tarafından yapılan ödemelerle veya tesisin kullanıcılarının yaptığı ödemelerle gelir elde ettiği bir iş birliği modelidir. Bu iş birliği modeli hem bir proje teslim yöntemi hem de bir proje finansmanı modelidir. KÖİ projelerinin riskleri iyi yönetilmediği takdirde ortaya çıkabilecek yıkıcı sonuçlar, akademik literatürde bu modelin çok fazla ilgi görmesine neden olmaktadır. Risklerin belirlenmesi, risklerin paydaşlar arasında tahsisi, risklerin analizi ve değerlendirilmesi sık çalışılan konulardır. Sık çalışılan bir konu olmasın karşın, KÖİ literatüründe hala çok sayıda boşluk tespit etmek mümkündür. Bu tez çalışması kapsamında da KÖİ risk literatürüne ilişkin üç boşluk belirlenmiş ve bu boşlukların doldurulması neticesinde geliştirilen KÖİ kalitatif (nitel) risk değerlendirme modeli ortaya koyulmuştur. Tespit edilen üç boşluktan ilki; KÖİ projelerinde kamu tarafından değerlendirilmesi/analiz edilmesi gereken risklerin literatürde saptanmamış ve bir arada sunulmamış olmasıdır. Kamu tarafına tahsis edilecek risklere ilişkin çok sayıda çalışma olsa da kamunun analiz etmesi/değerlendirmesi gereken risklerin neler olduğuna dair sorunun daha önce yanıtlanmadığı görülmüştür. Bu sorunun, risk tahsisine ilişkin araştırma sorusundan farklılaşmasının sebebi; KÖİ'lerde bazı riskler kamuya tahsis edilmemiş olsa dahi kamunun bu riskleri yine de kendi risk değerlendirme süreçlerinde de gözden geçirmesinin gerekli olmasıdır. Bu doğrultuda, bu risklerin belirlenmesinin literatürdeki bu boşluğu kapatacağı düşünülmüştür. Literatür taraması sonucu tespit edilen ikinci boşluk, KÖİ projelerinde risk yönetimi ve sözleşme süreçlerinde kamu tarafınca gereksinim duyulabilecek bilgi öğelerinin saptanmamış olmasıdır. Bilgi gereksinimleri; projeyle, sözleşmeyle, risklerle ilgili kayıt altına alınabilecek ve süreçlerde kullanılabilecek bilgi öğeleri olarak ifade edilebilir. Literatürde, gereksinimleri belirleme amacıyla yola çıkan ve kapsamlı bir liste halinde bu gereksinimleri sunan çalışmalarla karşılaşılmadığı için bu tez kapsamında bu boşluğun da kapatılması hedeflenmiştir. Gerekli bilgi öğelerinin belirli olmaması KÖİ'lerde proje risklerine ilişkin bilgi yönetimi modelleri ve sistemlerinin geliştirilmesinin önündeki engellerden birisi olduğu için önemli bir literatür boşluğudur. Literatürde tespit edilen üçüncü boşluk ise; KÖİ'lere özgü olarak geliştirilmiş, özelleştirilebilir yapısıyla tüm KÖİ projelerini hedefleyen ve projelerin nitel risk değerlendirme sürecine odaklanan bir aracın olmamasıdır. Akademik çalışmalar incelendiğinde KÖİ risklerinin değerlendirilmesi için kalitatif (nitel), kantitatif (nicel) ve yarı kantitatif (yarı nicel) yöntemler olmak üzere çeşitli teknikler kullanılsa da nitel çalışmaların genellikle çok az olduğu ve mevcut nitel çalışmaların çok büyük çoğunluğunun da, linguistik ifadelerle belirlenen olasılık ve etki değerlendirmelerine göre yalnızca risk önceliği sıralaması yapan çalışmalar olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, akademik literatürde, risklerin o risklere atanan nitel bilgiler ile değerlendirildiği çalışmalarla sık karşılaşılmamaktadır. Diğer taraftan, KÖİ sektöründeki öncü kuruluş ve organizasyonların yayınları incelendiğinde; risk kayıtları, risk matrisleri gibi araçlar kullanılarak risklerin nitel değerlendirme süreçlerinin yürütüldüğü ve sektörde bu adımın çok önemsendiği görülmektedir. Akademik çalışmaların daha çok kantitatif ve yarı kantitatif araştırmalara odaklanması ve sektörün önemsediği nitel risk değerlendirmenin akademide çok çalışılmaması akademi ve sektör arasında bir kopukluk oluşturmaktadır. Her ne kadar sektörün nitel risk değerlendirme süreçlerinde kullanmak için tercih ettiği risk matrisleri ve risk kayıtları gibi kendi araçları olsa da, bu risk matrislerinin ve risk kayıtlarının da sınırlı düzeyde bilgi tuttuğu görülmektedir. Riskler hakkında sadece temel bazı bilgileri baz alarak risklerin değerlendirilmesi, eksik ve yanlış yorumlamalar, hatalı risk tahsisi gibi sorunları ortaya çıkarabilir. Sektörel anlamda tercih edilen risk matrisleri ve risk kayıtlarının bir diğer problemi ise standart yapılara sahip olmaları, yani projeye göre özelleştirilememeleridir. Neticede hem akademik hem de sektörel literatür bir arada incelendiğinde bahsedilen üçüncü boşluk, yani KÖİ'lerin nitel risk değerlendirme süreçlerine yönelik bilgi tabanlı özelleştirilebilir model eksikliği net şekilde görülmektedir.
-
ÖgeHeterojen malzemelerin termal gerilme analizi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-01-03)Bir çok mühendislik alanında çeşitli avantajlar ve ilerlemeler sunması nedeniyle heterojen malzemelerin bir sınıfı olan fonksiyonel derecelenmiş malzemeler (FDM) 'in uygulama alanları ve teknikleri büyük önem taşımaktadır. Literatürde mevcut sayısal ve analitik çalışmaları doğrulamak ve bu alanda katkıda bulunmak için fonksiyonel derecelendirilmiş malzemelerin termal gerilme analizleri deneysel yöntemlerle gerçekleştirilmelidir. Uzun vadeli yapısal tasarım için fonksiyonel derecelenmiş malzemelerde oluşabilecek kusur veya oyuklar civarında gerilme konsantrasyonları ile termal gerilme dağılımları araştırılmıştır. Bu çalışmada, sabit sıcaklık değişimi etkisindeki kompozit plakta termal gerilmelerin analizi yapılmıştır. Bunun için teknik literatürde bulunan bilgiler tartışılarak gereken analizler ile yeni çıkarımlar yapılmıştır. Çalışma kapsamında günümüzde pek çok alanda kullanılan tabakalı kompozit ve fonksiyonel derecelendirilmiş plaklar ele alınmıştır. İlk olarak, yalnızca termal genleşme katsayıları farklı olan malzemelerden imal edilmiş kompozit plaklar ele alınmış ve termal gerilme dağılımını anlamak için deneysel ve sayısal modeller geliştirilmiştir. Deney modelleri literatürde karşılaşılan farklı oyuk tipi ve geometrilerini içeren iki katmanlı plak modelleri ve üç katmanlı plak modelini içermektedir. Deney yönteminde termal genleşmenin mekanik modellenmesi yöntemi ile üç boyutlu fotoelastisite kullanılmıştır. Deneysel ve sayısal analizi doğrulamak için literatürde homojen plak için önerilen temel termoelastisite yöntemleri, ele alınan problemlere uygulanarak analitik çözüm türetilmiştir. Türetilen analitik ifadeler ele alınan modellere uygulandığında deneyden elde edilen sonuçlarla uyumlu sonuçlar elde edilmiştir. Ayrıca deneylerden oyuk ucu yarıçapı ile gerilme yığılması değişimine ait sonuçlar elde edilmiştir. Oyuk ucundaki gerilme yığılmasının, iki katmanlı bir kompozit plağa ara katman eklendiğinde azaldığı gösterilmiştir. Fonksiyonel derecelendirilmiş malzeme (FDM) ile yapılan kaplama uygulamalarına ait termal gerilme analizi için deney modeli geliştirilmiştir. Bunun için termal genleşme katsayısı iki farklı fonksiyona göre değişen FDM ile kaplanmış plak modelleri oluşturulmuştur. Bu durumlara ait optimum derecelendirme fonksiyonuna ait bazı çıkarımlar yapılmıştır. İkinci olarak kalınlığı doğrultusunda ısıl genleşme katsayısı ve elastisite modülünün sürekli bir fonksiyonla değiştiği heterojen plakta termal gerilme analizi yapılmıştır. Bu tür problemler için literatürde önerilen analitik çözümdeki bazı eksiklikler belirlenmiştir. Literatürde şeritlerde termal gerilme analizi için önerilmiş "Şekil Değiştirmelerin Bastırılması Yöntemi (Strain Suppression Method)" ele alınan plak problemi için uygulanmış ve deneylerle uyumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bu tür problemler için farklı malzemelerden imal edilmiş plak modelleri kullanılmıştır. Sayısal model kullanılarak kompozit plakta katman sayısı, katman kalınlığı, derecelendirme fonksiyonu, kompozitteki malzemelerin elastisite modüllerinin oranı parametreleri çalışılmıştır. Ayrıca kompozit ile kaplanmış plakta kompozit özellikleri de parametre olarak seçilmiştir. Deney modelleri katmanlarındaki malzeme özellikleri adım değişimi, modellerdeki malzeme katsayılarının sürekli veya çok katmanlı (>2) adım değişimi için bir referans noktası olarak kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda elastisite modülünün değişiminin çeşitli tabakalı kompozit ve FDM için gerilme dağılımlarına ve gerilme konsantrasyonunun değişimine etkileri gösterilmiştir. Dört katmanlı deneysel model, katmanlı bir kaplamanın sonucu olarak termal gerilme dağılımlarındaki farkları göstermiştir. Elastisite modülünün değişimi açısından malzeme derecelendirmesini optimize etmek için ampirik bir formül türetilmiştir. Bu formül, kompozit plakalardaki malzemelerin veya kompozit malzeme ile kaplanmış plakalardaki kaplamaların derecelendirmelerinin, doğrulanmış analitik ve sayısal modellerle optimize edilebilmesini sağlamaktadır.
- 1 (current)
- 2
- 3
- 4
- 5