LEE- İç Mimari Tasarım Uluslararası-Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 16
  • Öge
    The investigation of children-nature interaction based on biophilic design in the learning environment
    (Graduate School, 2024-01-18) Kayacan, Meşküre Sena ; Garip, Ervin ; 418201005 ; Interior Architectural Design
    This thesis aims to define the impacts of the children-nature relationship in a learning environment and suggest a guided approach to establish this relationship by using Biophilic Design principles. To understand the effects of the learning environment on behavior, studies examined learning environments conducted from 1970. Fromm suggested that connecting with nature could help humans achieve intellectual, emotional, and spiritual fulfillment, and Wilson later expanded on this to argue that evolution has forced humans' biological design to respond positively to this contact with nature (Wilson 1993). These studies on the Human-Nature relationship under the concept of biophilia began in 1973, and as the effect of nature on human behavior and well-being was discovered, this issue began to be studied on spatial experience. Studies on this subject have been concentrated, especially in public spaces such as schools, hospitals, etc., where social behavior and psychology are at the forefront (Kellert, 2011). The subject of the Children-Nature Relationship has become an important issue in psychological and architectural studies with the effect of intense urbanization (Kellert, 2011). Learning does not occur as a result of direct instruction, but rather as a result of how children interpret their interactions with people, environments, materials, and ideas (McNally et al., 2017). In this regard, learning environment design is a very important factor affecting the learning process. "Learning Environments integrated with Biophilic Design can establish child-nature interaction." is the hypothesis of the thesis. Therefore comprehensive literature research was conducted for understanding the fundamentals and main patterns of the Biophilic Design concept. The research method can be described as the evaluation of two classrooms on this scale by preparing an evaluation table as a result of the literature examined. In line with the data collected, a design guide has been included within the thesis framework to show that it is possible to adopt a specific approach that will ensure the growth of the child-nature relationship when designing future learning environments.
  • Öge
    Yalnızlık kavramı sosyal ve özel alanlarda kullanıcı - mekan arasındaki ilişki: İTÜ Ayşe Birkan kız öğrenci yurdu örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-18) Uçan, Merve ; Garip, Ervin ; 418201006 ; İç Mimari Tasarım Uluslararası
    Yalnızlık hayata, varoluşa ait bir fenomendir ve hepimizin tanıdığı bir duygudur. Her bireyin deneyim farkına göre birçok şekilde tanımlanabilir. Bir kişi için bile yalnızlık, farklı zamanlarda ve farklı koşullarda farklı şekilde deneyimlenebilir. Yalnızlık, bireyin içsel bir durumu olarak sıklıkla ele alınırken, bu tezde yalnızlığın fiziksel mekânlarla nasıl ilişkilendirildiği ve bu ilişkinin sosyal iletişim üzerindeki etkileri incelenecektir. Mimarideki bu kavramsal çerçeve, yalnızlık deneyimini mekân tasarımının merceğinden değerlendirerek, bireylerin yaşadıkları alanlarda nasıl bir etkileşim içinde olduklarını anlamayı hedeflemektedir. Bu çalışmada, yalnızlık, sosyal izolasyon ve sosyalleşme kavramları, aidiyet, insan-çevre etkileşimi, mekâna bağlılık ve bir aradalık gibi alt başlıklar üzerinden detaylı bir inceleme yapılmıştır. Yalnızlığın özü, bu kavramların derinlemesine anlaşılmasıyla ortaya çıkar. Sosyal izolasyon ve sosyalleşme süreçleri, bireyin çevresiyle olan ilişkilerini etkilerken, aidiyet duygusu ve mekâna bağlılık, bireyin kendini bir topluluğa ait hissetmesinde önemli bir rol oynar. Deneyimin kişiler, diğer canlılar ve nesneler arasında paylaşılması yaşamın anlamlandırılmasında bir arada olmanın önemini vurgulamaktadır. Bireyin mimari mekandaki deneyimi, mekan içindeki mimari elemanlar ile birey arasındaki ve birey ile mekânin diğer kullanıcıları arasındaki hem gönüllü hem de istemsiz birtakım ilişkilere dayanmaktadır. 18-24 yaş üniversite öğrencileri üzerinde çalışarak İTÜ Ayşe Birkan kız öğrenci yurdu mekanının iç ve dış ilişkilerini, özel, yarı kamusal ve kamusal alanlarda sosyalleşme, mahremiyet ihtiyacı, yalnızlık deneyimi gibi konular üzerinde durulmaktadır. Aynı zamanda sosyal etkileşim ve çevre ile kurulan iletişimin yöntemleri sorgulanmaktadır. Güvenli sosyal etkileşime ve iletişime teşvik, topluluk duygusunu ve birlikte yaşama duygusunu geliştirmek amaçlanmaktadır. Çalışma "Çevresel Davranış Çalışmaları" çerçevesinde "Mekansal Davranış" bağlamında yalnızlık deneyimi ve mahremiyet ihtiyacı arasındaki ilişkileri ortaya koymayı hedeflemektedir. Teorik araştirma yoluyla her iki deneyimin psikolojik yönleri ve mekan içinde yaratılan kamusal ve özel alanlar araştırılacaktır. Bu çerçeve daha sonra mimari kavramların özel uygulamalarını araştırmak için mimari projede gözlem yolu ile insan-davranış-mekan ilişkisi incelenecektir. Bu kavramlar daha sonra daha ayrıntılı olarak analiz ve teorik araştırmalarda gerçekleştirilen gözlemlerle ilişkili olarak tartışılacaktır. Bununla birlikte mimari mekanın bireylerin yalnızlık ve sosyalleşme deneyimleri üzerindeki etkisini araştıran bir çalışmanın sonuçları da tartışılmaktadır. Ayrıca, daha kapsamlı bir anlayış elde etmek amacıyla gelecek çalışmalarda daha çok fonksiyonlu mekan kullanım şekilleri önermektedir. Bu çalışma, gelecekte tasarlanacak mekanların daha etkili olabilmesi için bireylere daha fazla müdahale olanağı ve farklı seçenekler sunulmasının önemini vurgulamaktadır. Bu, tasarım sürecinde kişiselleştirilmiş çözümlere olanak tanıyarak kullanıcıların kendilerini mekan içinde daha iyi ifade etmelerine olanak tanır. Çalışmada bahsedilen insan-mekan ilişkileri detaylıca incelenerek, mekan tasarımının bireyler üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Bu gözlemler ışığında mekansal tasarımların kullanıcı merkezli ve insan davranış şekillerine göre yeniden düşünülmesine yardımcı olması beklenmektedir. Son olarak, mimari mekanın sosyal deneyim üzerindeki etkisini araştıran önemli çalışmaların sonuçlarını öne çıkarmaktadır ve bu alandaki bilginin genişletilmesine yönelik bir yol haritası sunarak gelecek araştırmalara yönelik öneriler sunmaktadır.
  • Öge
    Sergileme amaçlı yeniden kullanım mekanlarında bir katman olarak renk
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-07-03) Başar, Rezzan Ebru ; Dinçay, Demet Arslan ; 418211005 ; İç Mimari Tasarım Uluslararası
    Yapılar, insan ihtiyacına ve kullanım amacına göre tasarlanır ve inşa edilir, ancak zamanla işlevleri değişebilir veya kaybolabilir. Süreç içerisinde kullanım amaçları değişse veya tamamen kullanılmaz hale gelse bile, fiziksel olarak varlıklarını sürdürebilmektedirler. Bu yapılar bireysel veya kolektif hafızanın somut bir ifadesi olarak geçmişe dair anıları ve olayları üzerlerinde barındırırlar. Günümüzde, tarihi yapıların korunması ve işlevsel hale getirilmesi, mimarlık ve iç mimarlık disiplinlerinde önemli bir konu haline gelmiştir. Geçmişin izlerini taşıyan tarihi yapılar, kültürel mirasın önemli bir parçası olarak kabul edilirler. Bu yapıların korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması gerek tarihi değerlerin gerekse de çağdaş gereksinimlere yanıt verebilen işlevsel alanların yaratılması açısından büyük önem taşır. Kullanım kapsamında sergileme fonksiyonu gibi kültürel kullanımların sıklıkla tercih edildiği gözlenir. Sergileme mekanının kurgusunda ve tarihi dokuya eklemlenmesinde stratejik bir araç olarak renk, öne çıkmaktadır. İnsan, çevresinden aldığı verilerin büyük bir kısmını renkler aracılığıyla edinmektedir. Bu nedenle, yapılı çevre ile ilk karşılaşma ve edinilen izlenimlerin çoğu renklerle ilişkilidir. Bu kapsamda çalışma, iç mimaride güçlü bir potansiyel barındıran renklerin, bilinçli bir şekilde tasarıma entegre edilmesi gerekliliğini savunur. Tez çalışması toplam yedi bölümden oluşmaktadır ve birinci bölüm tezin amacını, kapsamını ve yöntemini içeren giriş kısmı ile başlamaktadır. İkinci bölümde renk kavramı fiziksel, fizyolojik ve semantik yönleriyle tanımlanmıştır. Renk teorileri üzerine yapılan araştırmaların tarihsel süreci detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Renkleri net ve doğru bir şekilde aktarabilmek için Albert H. Munsell'in renk terminolojisi detaylı bir şekilde ele alınmış ve tezin tamamında bu terminoloji kullanılmıştır. Bölümün devamında renk, iç mimarlık disiplini kapsamında ele alınmıştır. Rengin mekân tasarımında kullanımının tarihsel gelişim sürecinden bahsedilmiş ve tezin ilk ölçeğini oluşturan renk planlama stratejileri detaylarıyla ele alınmıştır. Üçüncü bölümde sergileme mekanları ve bu mekanlardaki renk kullanımı konularına değinilmiştir. Tezin kapsamını, tarihi yapıların sergileme amacıyla yeniden kullanımı oluşturduğu için sergileme mekanları özelinde literatür taraması yapma gerekliliği duyulmuştur. Çalışma kapsamında sergileme ve sunum mekanlarına dair geliştirilen tasarım yaklaşımları ikincil değerlendirme kriteri olarak örnek analizlerinde kullanılmıştır. Dördüncü bölümde ise tarihi yapıların yeniden kullanımının tarihsel gelişim sürecine yer verilmiştir. Örnek analizlerinde üçüncül değerlendirme kriteri olan iç mimarlık ve tasarım için uyum stratejileri bölüm kapsamında incelenmiştir. Beşinci bölümde Türkiye'den ve İtalya'dan tarihi ve kültürel değerleri göz önünde bulundurularak bünyesinde sergileme barındıran altı yeniden kullanım örneği ele alınmıştır: İstanbul Arkeoloji Müzesi, Milano Fondazione Prada, Milano Pinacoteca di Brera ve Verona Castelvecchio Müzesi bünyesindeki kalıcı sergiler; İstanbul Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi'ndeki Beymen markasına ait Golden Opulence adlı süreli sergi ve son olarak İstanbul Pera Müzesi bünyesindeki hem süreli hem de kalıcı sergiler. Örnekler, ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümde teorik çerçevesi oluşturulan Edwards'ın (2011) renk planlama, Dean'in (2002) sergileme mekanlarında sirkülasyon yaklaşımları, Brooker'ın (2017) iç mimarlık ve tasarım için uyum stratejileri ile analiz edilmiştir. Altıncı bölüm, tezin uygulama çalışmasını kapsamaktadır. Tezde yapılan araştırmalar ışığında rengin potansiyelini açığa çıkaracak bir tasarım önerisi, Yedikule Hisarı'nın yeniden kullanım projesi kapsamında sunulmuştur. Tezin yedinci ve son bölümünde, çalışmanın sonuçları açıklanmıştır. Rengin iç mimarlık disiplini çerçevesinde potansiyelinden bahsedilmiş, yeniden kullanım yapılarının gündelik yaşama dahil edilmesinin gerekliliğinden ve rengin bu noktada etkili bir tasarım aracı olarak ön plana çıktığı vurgusu yapılmıştır . Tez çalışması sonucunda, tasarımcıların sergileme amaçlı yeniden kullanım mekanlarında renkten, sembolik yönü ile yararlanarak anlatıyı güçlendirdikleri, fon olarak kullanarak eseri vurguladıkları; ziyaretçiyi yönlendirme, mekânın işlevini pekiştirme, mekâna kimlik kazandırma konularında ise etkin sonuçlar aldıkları ortaya konulmuştur. Tüm bu veriler ışığında, sergileme amaçlı yeniden kullanım mekanlarında renk, ziyaretçi deneyimini zenginleştirici bir atmosfer katmanı olarak ön plana çıkmaktadır. Yapılacak sonraki çalışmalar için, iç mimarlık disiplini özelinde tek başına ele alınan rengin, ışık etkisi ile araştırılması da söz konusu olabilir.
  • Öge
    Miras yapı komplekslerinin yeniden kullanımı: Ankara Saraçoğlu mahallesi için yeniden kullanım stratejileri
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022) Özcan, Dilay ; Cordan, Özge ; 772027 ; İç Mimari Tasarım Bilim Dalı
    Ömrünü günümüze kadar sürdürebilmiş birer tarihi vesika niteliğinde olan tarihi yapılar, korunup yaşatılarak gelecek kuşaklara ulaştırmakla yükümlü olduğumuz kültürel ve mimari miras örnekleridir. Kültürel ve mimari miras yapılarıyla çalışmak, onları korumak, onarmak, restore etmek ve yeniden kullanmak çağdaş tasarım pratiğinde giderek daha önemli hale gelmiştir. Bu yapıların ömrünü uzatmaya yönelik her çaba, ekonomik, kültürel, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik modellerine ilişkin farkındalığı da içermektedir. Kültürel ve mimari miras yapıları, kültürel kimliğin gelecek nesillere aktarılması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu yapıların, zaman içerisinde orijinal kullanımlarıyla işlevlerini yerine getiremeyerek işlevsiz veya atıl hale gelmesi durumunda, bu yapıların sürdürülebilirliğini sağlamak ve gelecek kuşaklara aktarmak için yeni bir işlev önermek kaydıyla yeniden kullanımı kaçınılmaz hale gelmektedir. Yeniden kullanım, eski çağlardan beri kullanılagelen bir yaklaşımdır. Tarih boyunca, malzemeleri devşirmek veya yapıların işlevini değiştirerek kullanmak yaygın bir uygulama olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda özellikle kiliseler camiye çevrilmiş, 18. yüzyılda Fransız Devrimi sırasında, dini yapılara el konulmuş, bu dini yapılar endüstriyel ve askeri işlevler için yeniden kullanılmıştır. Bu faydacı müdahaleler, genellikle bugünkü yeniden kullanım uygulamalarından farklıdır. Bu müdahalelerin arkasındaki itici güç, işlevsel, ekonomik ve politiktir. Tarihi ve kültürel mimari miras yapılarını, simgesel, kültürel, işlevsel, mekânsal değerleriyle korumanın bir yolu olarak yeniden kullanımın teorik çerçevesi ise 19. yüzyılda iki karşıt görüşün mimari çevrelerde tartışılmasıyla başlamıştır. Bu iki karşıt görüşten biri, Fransa'da Eugène Emmanuel Viollet-le-Duc (1814-79) liderliğindeki 'restorasyon hareketi', diğeri ise İngiltere'de John Ruskin (1819-1900) ve öğrencisi William Morris (1834-96) tarafından gündeme getirilen 'koruma hareketi'dir. Viollet-le-Duc mimari miras yapılarının devamlılıklarının sağlanması için bir müdahale dizisinden oluşan restorasyon ve ekleri önerirken; Ruskin ve Morris ikilisi binaların iyi korunduğu takdirde müdahaleye gerek olmayacağını savunmuştur. Süreç içerisinde tartışmalar devam etmiş ve Alois Riegl (1858-1905) ve Camillo Boito (1836-1914), Viollet-le-Duc, Ruskin ve Morris'den bayrağı devralarak tartışmaya başka bir boyut kazandırmıştır. Riegl ve Boito'nun fikirleri, Sherban Cantacuzino ve Rodolfo Machado gibi daha çağdaş düşünürler ve tasarımcılar tarafından geliştirilmiş ve bu çalışmalar çağdaş yeniden kullanım anlayışına önemli katkılarda bulunmuştur. İlk tartışmanın başlangıcı her ne kadar günümüzden iki yüzyıl geride gitse de, farklı teorisyenler, korumacılar ve tasarımcılar mevcut binalarla başa çıkmak ve en iyi yaklaşımı bulmak için çalışmalara devam etmişlerdir. Bugün, yeniden kullanıma yönelik yaklaşımlar ve görüşler çeşitlenmiştir. 20. yüzyılda bilim, sanat, ekonomi ve teknolojide başlayan radikal gelişmelerden etkilenerek, mimarlık ve tasarım alanında, mimari değer, temsil ettikleri sosyal gelişmeler ve yapımlarında uygulanan yenilikçi teknolojiler ile ortaya çıkan "Modernizm Hareketi"nin özgün örnekleri de bugün koruma ve yeniden kullanımın kapsamı içine girmiştir. Yeniden kullanım, mimarlık, iç mimarlık, koruma ve planlama disiplinlerinin, entelektüel ve pratik faaliyet alanı içerisinde yer almaktadır. Yeniden kullanım alanına iç mimarlık disiplini çerçevesinde ve iç mekan ölçeğinde yeni bir bakış açısı kazandıranlardan biri de Graeme Brooker'dır. Brooker'ın (2017), "İç Mimarlık ve Tasarım İçin Uyum Stratejileri" adlı kitabında, "yeniden işlevlendirme", "müdahale", "ekleme", "alan içi/dışı", "anlatı", "sanat", "aşırı kullanım" ve "yerleştirme" olmak üzere, yeniden kullamım için sekiz strateji tanımlamıştır. Bu stratejiler, tekil yapılar için olduğu kadar yapı komplekslerinin yeniden kullanımı için de geçerlidir. Brooker'ın belirlediği stratejiler ışığında bu tez çalışmasında, Dünya'dan ve Türkiye'den sekiz yapı kompleksi incelenmiştir. Bu örnekler; Milano, İtalya'da bulunan "Milano Fondazione Prada"; Essen, Almanya bölgesine kaybedilen ekonomik değeri geri kazandıran "Zollverein Maden Kompleksi"; Verona, İtalya'da bulunan "Castelvecchio Müzesi" (Castelvecchio); Guilin, Çin coğrafyasından "Alila Yangshuo Hotel"; Türkiye Kayseri'den "Abdullah Gül Ünivesitesi Sümerbank Kampüsü" (Kayseri Sümerbank Bez Fabrikası); "Hasanpaşa Gazhanesi" (Müze Gazhane); İstanbul "Bomonti Bira Fabrikası" (Bomontiada) ve "Silahtarağa Elektrik Santrali" (Santralİstanbul)'nden oluşmaktadır. Tezin vaka çalışmasını ise bir yapı kompleksi olan "Ankara Saraçoğlu Mahallesi" oluşturmaktadır. Saraçoğlu Mahallesi, Erken Cumhuriyet Dönemi yapılarından (1923-1950) biridir. Yeni rejimin sembolü olan Erken Cumhuriyet dönemi yapıları, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece yapısal olarak değil aynı zamanda fikri zeminde de kendinden önceki dönemle ayrıştığını ispat eden birer belge niteliğindedir. Bu yapılar DOCOMOMO'nun (Modern Hareketin Belgelenmesi ve Korunması) modern mirasın belirlenmesine yönelik ölçütlerine göre 'simge değeri' taşıyan yapılar grubundadır. Her ne kadar Erken Cumhuriyet Dönemi ile günümüz arasında yüzyıllar geçmemiş olsa da çağın değişimi ve ihtiyaçların farklılaşması ile birçok Modern Mimarlık Miras yapısı, yapıldıkları döneme ait kullanım amaçlarını kaybetmekte ve gündelik yaşamdan soyutlanmaktadırlar. Çoğu zaman boşaltılarak kaderlerine terkedilen bu yapıların büyük bir kısmı, çoğu zaman rantsal bir dönüşüme maruz kalmaktadır. Tez çalışmasında, "Ankara Saraçoğlu Mahallesi"nin kültürel ve mimari sürekliliğini sağlamak, kent ve kentli için önemini hafızalarda taze tutmak ve bu yapı kompleksini sürdürülebilir bir şekilde gelecek kuşaklara aktarmak için iç mimarlık disiplininin yöntem ve teknikleri kullanılarak, Brooker'ın belirlediği stratejiler temel alınarak bir tasarım önerisi geliştirilmiştir. Brooker'ın stratejilerinin seçilme sebebi, yeniden kullanımın, iç mimarlık disiplini ve iç mekan ölçeğinde ele alınmasıdır. Ankara Saraçoğlu Mahallesi, Ankara'daki üst düzey memurların ve askerlerin konut sıkıntısını gidermek için, Kızılay yakınlarına inşa edilmiş, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk toplu konut uygulaması olarak 1945-46 yılları arasında Alman mimar Paul Bonatz tarafından tasarlanmıştır. Ankara Saraçoğlu Mahallesi, Ankara Kızılay'da Kumrular Sokak, Necatibey Caddesi ve Yahya Galip Caddesi ile üç yönden sınırlanmıştır. II. Ulusal Mimarlık Döneminin özgün örnekleri arasında sayılan bu yapı kompeksi, bitişik düzende sekiz farklı tip ve yüksekliklerde yapılmış; 435 daireden oluşmaktadır. Alan "kentsel sit alanı" olarak koruma altındadır ancak; 2016 yılında mahalle boşaltılmış ve o yıldan beri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Tez çalışmasının proje önerisi, salgın hastalıklar için karantina evi önerisi kapsamında 2019 Aralık ayında Çin'in Wuhan Kentinde başlayarak, kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından salgın olarak tanımlanan COVID-19 ile hayatımıza giren karantina uygulamaları ve hastalığa yakalananların rehabilitasyonu için Ankara Saraçoğlu Mahallesi'ndeki bir A Tipi Konut Bloğunun, karantina evine dönüştürme senaryosu üzerine geliştirilmiştir. A Tipinin seçilme sebebi, Zeynep Tanrıverdi (2012) tarafından hazırlanan tez çalışması aracılığı ile bu tipin planlarının erişilebilir olması ve A tipinin bulunduğu parsel adasının ana arterlere olan ulaşım kolaylığıdır. Tasarım önerisi, Graeme Brooker'ın belirlediği sekiz strateji içerisinden; "yeniden programlama (reprogramming)", "ekleme (insertion)", "müdahale (intervention)" ve "anlatı (narrative)" stratejileri esas alınarak geliştirilmiştir. Tasarım önerisinde, yapının belirlenen bina programına cevap verebilmesi için iç mekâna yönelik müdahalelerde bulunulmuş; yeni işlevsel ve mekânsal katmanlar, mevcut yapıya eklenmiştir. Tasarımın dili, her yapının kendi döneminin çağdaşı olması gerekliliği üzerine kuruludur. İşlevsel, mekânsal ve obje bazındaki eklemelerde yeni bir katman olarak bugünü ruhunu yakalamak hedeflenmiştir. Mekânsal, malzeme ve obje ölçeğindeki özgün geçmiş katmanlar da tutularak, yeni kullanıcılara Ankara Saraçoğlu Mahallesi'nin geçmiş hikâyesinin hatırlatılması ve anı değerinin vurgulanması amaçlanmıştır. Tasarım stratejileri kullanılarak bir veya birden fazla strateji ile yerin ruhunu kavrayarak, mevcut binanın özgün özelliklerini koruyarak, yeni bina programını ve kullanıcı ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, tasarımcının bakış açısına göre, mevcut kültürel ve mimari miras yapıları için çözüm önerileri geliştirmek mümkündür. Önemli olan, geliştirilen tasarım önerilerinin kolektif bir bilinç ve uzlaşma ile kamuya mal edilmesi ve paylaşılmasıdır. Tez çalışması kapsamında sunulan öneri, salgın bittiğinde yapının yurt, huzurevi, otel vb. yapılara dönüştürülerek sürdürülebilir kullanımını destekleyecek stratejileri ve mekânsal önerileri içermektedir. Böylece çalışma, kamu yararı ile kolektif bilinci göz önünde bulunduran politika ve stratejiler geliştirilmesine katkı sağlayarak, Türkiye yakın tarihi açısından mimari, simgesel, kültürel, politik ve ekonomik olarak önemli bu yerleşkenin 'dondurarak korumak' yerine sürdürülebilir bir şekilde yeniden kullanımı desteklenmektedir.
  • Öge
    Making use of nightlife as a tool for resilience: Transfiguring entertainment venues in İstanbul, Mis Sokak
    (Graduate School, 2022) Öten, Bengisu ; Görgül, Emine ; 880974 ; International Master of Interior Architectural Design M.A. Programme
    This thesis discusses the transfigurative characteristics of queer nightlife venues which enables queer identities and communities to maintain resilience with constant changes in daily life practices and their struggle to exist in public space. The dichotomy and interaction between the queer community and public space dynamics were preeminent in building a theoretical ground for the deliberation process. This discussion is comprised of four pillars: (i) the conceptualization of the production and characteristics of public space; (ii) changes in the spatial temporalities of everyday activities with the inclusion of sexuality as a dimension; (iii) visibility and power dynamics in public spaces and their correlation with queer everyday practices on nightlife and entertainment venues; and (iv) meta-narratives and discourses and their controlling repercussions on public space for marginalized identities.The field research process of this discussion was conducted in three steps. Macro, spatial and micro realms were analyzed in turns through representation, legislative bodies, and public spaces. First, the discourse analysis between the years 2006 to 2018 on the macro realm insight on the congestion of public space in Beyoglu. The MAXQDA software was employed for this analysis in order to obtain objective findings from the coding-based qualitative analysis. The space-based analysis then paid close attention to how the hardships and triumphs of the queer movement in Beyoglu have changed through time. Along with changes in the community's everyday routines and spatiality, which concentrate attention on entertainment establishments and Mis Sokak. It was required to narrow the scope exclusively to Mis Sokak in order to construct a clear case study considering four out of the six queer-identified entertainment venues were operated there. The case study's last phase entails conducting narrative interviews with seven different persons in order to acquire their perspectives on the past and ongoing circumstances as well as their interpersonal narratives and collective encounters. Again, using thematic analysis and a coding system, these narrative interviews were analyzed to obtain specific knowledge around (i) the underlying motivations behind nightlife practices and queer entertainment venues, (ii) social, physical, and operational aspects of these venues, (iii) social and built environment-based struggles and finally (iv) main contexts the discourses centered.