LEE- Elektrik Mühendisliği-Doktora

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 19
  • Öge
    Yuvarlak rotorlu senkron generatörlerde hava aralığı alan şeklinin iyileştirilmesine katkılar
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-12) Atalay, Ahmet Kubilay ; Kocabaş, Derya Ahmet ; 504102005 ; Elektrik Mühendisliği
    Yüksek hızlı türbinler tarafından tahrik edilen yuvarlak rotorlu senkron generatörler, elektrik enerjisi üretiminde sıklıkla kullanılmaktadır. Bir senkron generatörün güç kalitesi, uyarma alanı harmonikleri ile doğrudan ilişkilidir. En belirgin harmonikleri ortadan kaldırmanın geleneksel yöntemi, eş olukları rotor çevresinin 2/3'üne eşit oluk aralıkları ile dağıtıp, rotor çevresinin 1/3'ünü oluksuz bırakmaktır. Rotor üzerine yerleştirilmiş tüm oluklar aynı boyut ve sarım sayısına sahip olup, aynı uyarma akımını taşırlar. Bu geleneksel rotor sargı yayılımı, en belirgin harmonikleri, özellikle de 3. harmoniği, ortadan kaldırarak güç kalitesine etkin bir katkı sağlasa da, daha fazla harmoniğin yokedilmesi imkanı mevcuttur. Bu tez çalışmasında, bir yuvarlak rotorlu senkron generatörde en belirgin harmonikleri ortadan kaldırmak için yeni oluk konumları ve oluklardaki yeni sarım sayıları Newton-Raphson algoritması kullanılarak hesaplanmıştır. Fiziksel olarak uygulanabilir en uygun çözüm belirlenmiş ve geleneksel bir generatörün rotoruna uygulanmıştır. Stator ve diğer rotor boyutlarında herhangi bir değişiklik uygulanmazken yalnızca oluk boyutları ve oluklardaki sarım sayıları gibi gerekli büyüklükler değiştirilmiştir. Sonrasında yeni tasarımın işletme başarımı geleneksel tasarımla elde edilen sonuçlarla karşılaştırılmıştır. Toplam harmonik bozunumu, kullanılan malzeme miktarı ve toplam kayıpların azaldığı, verimde hafif bir artış ile güç kalitesi ve güç faktörünün iyileştiği izlenmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde geleneksel yuvarlak rotorlu senkron generatör imalat aşamaları verilmiştir. Literatürde farklı tasarım süreçleri ve örnekleri bulunurken, çalışma bunlardan biri olan ve saygın bir referanstan alınan bir örnek üzerinde yoğunlaşmıştır. Tasarım aşamaları doğrultusunda söz konusu geleneksel tasarımla ilişkili harmonik çeşitliliği ve sargı faktörleri incelenmiştir. Çeşitli rotor oluk sayıları için harmonik çeşitliliği ve sargı faktörleri verilmiş ve elde edilen sonuçlara göre problem, toplam harmonik bozunumunu azaltarak güç kalitesini arttırmak amacıyla uyarma alanındaki mevcut harmonikleri ortadan kaldırmak için uyarma alanında bir eniyileştirme gereksinimi olarak tanımlanmıştır. Elde edilensonuçlar, eniyileştirilmiş sonuçlarla karşılaştırma amacıyla kullanılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde, uyarma alanındaki mevcut harmonikleri mümkün olduğunca ortadan kaldırarak uyarma alanını eniyileştirmek için bir yöntem geliştirilmiştir. Bu amaçla Newton-Raphson algoritması kullanılmıştır. Bu algoritma sadece kolay ve güvenilir olduğu için değil, aynı zamanda hızlı olması nedeniyle çözümün tekilliğini kontrol etmek için de tercih edilmiştir. Bu noktada, uyarma alanının temel bileşeninde bir azalmayı önlemek için, uyarma sargısındaki toplam rotor oluk sayısı ve toplam sarım sayısının sabit tutulduğu belirtilmelidir. Öte yandan, rotor oluk konumları, rotor oluk boyutları ve her bir rotor oluğundaki sarım sayısı ayarlanarak daha üstün güç kalitesi sağlanmıştır. Rotor oluk sayısı ile temizlenecek harmonik adedi arasında bir ilişki olduğu izlenmiştir. Yöntem önceki bölümde bahsedilen rotor sargı şemalarına uygulanmış ve sonuçlar karşılaştırılmıştır. Önerilen yöntemin harmonikleri gidermede ve güç kalitesini artırmada geleneksel yönteme göre daha etkili olduğu ortaya konmuştur. Ortaya çıkan sonuçlar, belirli bir makineye uygulanarak çalışmanın bir sonraki aşamasına geçilmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde, bir önceki aşamada elde edilen çözümlerden biri, birinci bölümde bahsedilen geleneksel yöntemle tasarlanmış örnek bir yuvarlak rotorlu senkron generatöre uygulanmıştır. Bu aşamada, örnek yuvarlak rotorlu senkron generatörün rotor sargı şeması hem geleneksel hem de önerilen yöntem için tasarlanırken, stator boyutları, rotor çapı, rotor oluk sayısı ve uyarma sargısındaki toplam sarım sayısı değiştirilmemiştir. Daha sonra her iki tasarım da yüksüz ve tam yük koşulları için sonlu elemanlar tabanlı bir yazılım kullanılarak benzetilmiştir. Her durum için hava aralığı manyetik alanının radyal bileşeninin harmonik çeşitliliği ve sargı faktörleri karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Ayrıca her iki tasarım için başarım ve malzeme tüketimi karşılaştırması yapılmış ve sonuçlar sergilenmiştir. Söz konusu problemle ilgili çok sayıda çalışma olmasına rağmen, yuvarlak rotorlu senkron generatörler için güç kalitesine güçlü katkı sağlayan yeni ve sıra dışı bir uyarma sargısı tasarım yöntemi ortaya çıkarılmıştır. Yöntemin etkinliği ve başarısı benzetim, çözümleme ve karşılaştırma adımları ile doğrulanmıştır. Çalışma, yuvarlak rotorlu senkron generatörlerde uyarma alanındaki harmoniklerin daha fazla ortadan kaldırılması için hala imkan bulunduğunu göstermektedir. Bu tez çalışması İTÜ Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 1424 proje numarasıya desteklenmiştir.
  • Öge
    Aktif dağıtım şebekelerini asimetrik arızalara karşı korumak için yeni bir tümleşik koruma sistemi tasarımı ve geliştirilmesi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-02-15) Özveren, Fatih ; Usta, Ömer ; 504152002 ; Elektrik Mühendisliği
    Bu çalışmanın amacı, aktif dağıtım şebekelerinde gerçekleşebilecek asimetrik arızalara karşı koruma sağlayan, ünite ve entegre koruma özelliklerine sahip, haberleşmeyi etkin bir şekilde kullanan yeni bir koruma yöntemi geliştirmektir. Bu koruma yönteminde entegre koruma sistemlerinin yapısına uygun olarak her baradan sorumlu bir röle bulunmaktadır, bara ve hat arızalarının tespiti bu entegre rölelerin haberleşmesi ile sağlanır. Yeni koruma sisteminde arıza ve arıza bölgesi tespiti, korunan ekipmanın (hat veya bara) bütün çıkşlarından alınan verilerin karşılaştırılması sonucu gerçekleşir. Böylece, hem ünite hem de entegre korumanın özelliklerini taşır. Yeni koruma yöntemi, asimetrik arızaların tespiti için simetrili bileşenler yöntemi sonucunda elde edilen gerilim ve akım bileşenlerini kullanır. Bu bileşenler yardımıyla hesaplanan dengesiz güç faktörünün korunan bölgedeki temel güce olan yüzdesel oranı oransal dengesiz güç faktörünü verir. Şebekeden ölçülen verilerle hesaplanan oransal dengesiz güç faktörü belli bir eşik değerin üstüne çıktığında arızanın varlığı belirlenmiş olur. Asimetrik arızalar, dengesiz bir reaktif güç kaynağı karakteristiğine sahiptir. Bu sayede, reaktif gücün negatif bileşeninin yönü takip edilerek arızanın bölgesi belirlenebilir. Yeni koruma yöntemine göre bir baraya bağlı bütün hatlardan alınan akım verileri ve baranın gerilim verisi ile her hat için oransal dengesiz güç faktörü hesaplanır. Herhangi bir hat için bu değer, ayar değerinin üstüne çıkarsa arıza tespit edilmiş olur. Arıza bölgesinin tespiti için reaktif gücün negatif bileşeninin yönü incelenir. Eğer, bu yön bütün hatlar için baradan hatlara doğru ise arıza barada gerçekleşmiş demektir. Eğer herhangi bir hat için bu yönün hattan baraya doğru olduğu tespit edilmişse arıza o doğrultuda gerçekleşmiştir. Arızanın korunan hatta gerçekleşip gerşekleşmediğinin belirlenmesi için hattın diğer ucundaki entegre koruma rölesi ile iletişime geçilir. Eğer her iki röle de arızanın aynı hatta meydana geldiğini tespit etmişse ilgili hatta asimetrik arıza tespit edilir. Farklı bir durum söz konusuysa arızanın koruma bölgeleri dışında daha uzak bir bölgede meydana geldiği anlaşılır ve yedek koruma devreye girer. Önerilen koruma yönteminde yedek koruma, arızanın birincil koruma bölgesinin dışında gerçekleştiği durumlarda ve/veya arızanın birincil koruma ile giderilemediği durumlarda devreye girer. Yedek koruma yönteminde, arızanın tespit edilmesinden sonra belirli bir zaman gecikmesi ile koruma devreye girer. Bu zaman gecikmesinin hesaplanması için standart ters zaman koruma fonksiyonları kullanılır. Koordinasyon için bu fonksiyonun zaman çarpanı kullanılarak zaman gecikmesi değiştirilebilir. Yeni koruma yönteminin performansının gözlemlenebilmesi için örnek bir aktif dağıtım şebekesi oluşturulmuş ve bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Bilgisayarlı simülasyon çalışmaları için MATLAB ve Simulink uygulamaları kullanılmıştır. Örnek aktif dağıtım şebekesinin bilgisayar ortamına aktarılmasının ardından yeni koruma yönteminin uygulanması için gerekli elemanlar da bu ortam üzerinde tasarlanmıştır. Yeni koruma sistemi için gerçekleştirilen performans analizi çalışmalarında örnek aktif dağıtım şebekesindeki bara ve hatlarda tek faz toprak ve faz faz arızaları ile hat iletkeninin kopması durumları incelenmiştir. İncelenen farklı arızalara ilişkin elde edilen verilen grafikler ile paylaşılmıştır. Bu analizin sonucunda, birincil koruma algoritması bara ve hatlarda meydana gelen asimetrik arızaları ve arıza bölgelerini doğru bir şekilde tespit etmeyi başarmıştır. Birincil koruma algoritması hız ve seçicilik açısından başarılı bir performans seriglemiştir. Yedek koruma algoritması da benzer şekilde arızaları ve arızaların doğrultusunu tespit etmeyi başarmıştır. Ancak, ünite koruma özelliği göstermemesi sebebiyle her durumda tam bir seçicilik sağlanması mümkün olmayacaktır. Bu çalışma kapsamında önerilen koruma yöntemi performans testlerinde beklenen başarıyı elde etmesine rağmen halen gelişmeye açık bir koruma yöntemidir. Örneğin, yeni koruma yönteminin arıza tespitinde kullanılan oransal dengesiz güç faktörünün hesaplanması için kullanılan temel güç ifadesi daha detaylı olarak belirlenebilir. Şehir şebekesinin ve dağıtık üretim tesislerinin arıza katkısı koruma bölgesine göre dinamik olarak hesaplanarak göz önünde bulundurulabilir. Yeni koruma yönteminde yedek korumayı geliştirmek amacıyla da farklı yaklaşımlardan faydalanmak mümkündür. Adaptif koruma yaklaşımının sağladığı avantajlar yeni koruma rölesinin yedek koruma algoritması üzerinde de uygulanabilir haldedir. Sonuç olarak, bu çalışmada önerilen koruma yöntemi asimetrik arızaların ve arıza bölgesinin tespitinde geleneksel yöntemlere kıyasla daha etkin bir yöntem olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca, arıza tespitinde kullanılan dengesiz güç faktörü ile arıza bölgesinin belirlenmesinde kullanılan reaktif gücün negatif bileşeni kavramları şebekedeki dengesiz güç akışının analiz edilmesinde önemli rol oynayan kavramlardır ve farklı çalışmalara uygun bir başlangıç noktası sağlayabilecek niteliktedirler.
  • Öge
    Detection and identification of DC corona discharges by using advanced techniques
    (Graduate School, 2024-06-04) Üçkol, Halil İbrahim ; İlhan, Suat ; 504202019 ; Electrical Engineering
    Corona discharges are an undesirable electrical phenomenon frequently seen in high-voltage systems. These discharges occur in high-voltage overhead lines, hardware, or sharp points on the metal parts of high-voltage devices. Corona discharges cause power loss, television and radio signal interference, ozone formation, aging of insulation materials, acoustic noise, and light emissions. Detecting and preventing corona discharges is significant for a sustainable and reliable power system and power delivery. The symptoms of corona discharge (electrical pulses, ultraviolet and visible lights, electromagnetic signals, acoustic sounds, and chemical reactions) should be well analyzed to diagnose corona discharges. Many sensors and methods have been developed in the literature to detect corona discharges using these symptoms. However, these symptoms may differ depending on the corona discharge modes. Corona discharges manifest in several modes. These modes vary depending on the type of voltage applied, the voltage level, the electrode shape, the gap spacing, and ambient conditions such as temperature, humidity, and pressure. Each mode has its unique characteristics. Fundamental corona modes under positive DC voltage are burst, streamer, glow, and pre-breakdown streamer. A thin light layer is formed on the electrode surface in the burst corona discharge. In the streamer corona, a streamer forms a channel from the anode electrode to the ground electrode. In this mode, electrical pulses and high amounts of acoustic noise occur. In the positive DC glow coronas, also known as Hermstein's Glow, a light layer spreads over the electrode surface rather than a channel towards the ground electrode. In this corona mode, no electrical pulses or acoustic noise are produced. A steady current flows between the electrodes. Before the breakdown, a large amplitude of electrical pulses and acoustic noises occur. If these streamers reach the ground electrode, a breakdown occurs. The primary corona forms under negative DC voltage are Trichel, negative pulseless glow, and pre-breakdown streamers. Negative polarity electrical pulses and acoustic noises are produced in Trichel corona discharge. In negative pulseless glow corona discharge, electrical pulses and acoustic noise are not produced. There are electrical impulses and acoustic noises in the pre-breakdown streamer before the gap breakdown. When these streamers reach the ground electrode, a breakdown occurs. Under AC voltage, both negative and positive corona discharges occur. However, as mentioned before, the formation of the forms of this corona depends on the above parameters. In this Ph.D. thesis, corona discharge modes under DC voltage were examined with advanced methods, and their detection with various sensors was compared. This thesis consists of four main studies. In the first study, the light patterns created by corona discharges were examined under positive, negative DC and AC voltages. Moreover, the applicability of sensors used to detect corona discharges was compared. The key purpose of this study is to create a dataset of the light patterns of corona discharges and to analyze the intensity of the corona discharge using these patterns. In the second study, advanced image classification models were used to classify positive and negative DC corona discharge modes. The light forms of these corona modes were recorded via a digital camera. Photos of corona modes found in the literature were also used to increase the diversity of the created data set. The location of the corona discharge in the recorded photos was determined using YOLO (You Only Look Once) version 8, which is an advanced deep-learning algorithm. Once detected, convolutional neural network-based algorithms determined which mode the corona belonged to. In the third study, the characteristics of electrical pulses produced by positive and negative corona discharges were analyzed. These electrical pulses at different voltage levels were recorded via a shunt resistor and high-frequency current transformer. The appropriate resistance value and resistor type were determined for the shunt resistor. Using a BNC terminator as a shunt resistor was proposed, and its suitability was tested. By extracting the properties of the electrical corona pulses, the best features describing the positive and negative pulses were determined using advanced machine learning algorithms. In the last study, a wavelet transform-based approach was proposed to automatically detect positive and negative corona pulses. Scalogram images were obtained from these pulses using continuous wavelet transform algorithms. Factors affecting these images, such as sampling interval, data recording time, data shift, and external environment noise, were examined. These scalogram images were tried to be classified using convolutional neural networks, and a framework was created to increase the generalization capacity of the algorithm. Under DC voltage, the corona discharge has modes with different characteristics. Therefore, high-frequency current transformers and acoustic sensors cannot detect positive DC glow and negative DC glow modes. Digital cameras and corona cameras can detect all modes of the corona. However, digital cameras are cheaper than corona cameras. Therefore, digital cameras are one step ahead. However, integrating data from different sensors will yield higher accuracy for diagnosing DC corona discharges. Thus, relying on a single sensor for corona diagnosis may give misleading information about the presence or severity of corona discharges.
  • Öge
    Akıllı şebekelerde şebekeye bağlı ve şebekeden bağımsız hibrit yenilenebilir enerji sistemlerinin tekno-ekonomik karşılaştırmalı analizi ile akıllı ev uygulamaları
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-10-17) Ayan, Onur ; Türkay Emre, Belgin ; 504172008 ; Elektrik Mühendisliği
    Bu tez çalışmasında akıllı şebekeler kapsamında meskenlere yönelik "Hibrit Yenilenebilir Enerji Sistemlerinin (Hybrid Renewable Energy System, HRES)" bölgelere göre karşılaştırmalı analizine ve akıllı bina uygulamalarına yer verilmiştir. Bu kapsamda ilk olarak Türkiye'nin 7 bölgesindeki en düşük, ortanca ve en yüksek güneş radyasyonu değerleri göz önüne alınarak toplam 21 il; teknik, ekonomik ve çevresel açıdan HOMER Pro yazılımı kullanılarak birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Her bir ildeki sistem bileşenlerinin büyüklüğü dikkate alınarak en optimum çözümün bulunması amaçlanmıştır. Analizler hem şebekeye bağlı ve şebekeden bağımsız olarak gerçekleştirilmiştir. Sonuçlar, birçok ile yönelik şebekeye bağlı HRES için en optimum sistem konfigürasyonunun Grid/PV/WT olduğunu gösterirken şebekeden bağımsız HRES göz önüne alındığında test kapsamındaki bütün iller için en uygun sistem konfigürasyonunun PV/WT/DG/BESS olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte şebekeden bağımsız ve şebekeye bağlı HRES için en düşük ve en yüksek "Net Bugünkü Maliyetin (Net Present Cost, NPC)" sırasıyla Marmara Bölgesi'ndeki Çanakkale ili ve Karadeniz Bölgesi'ndeki Artvin ili olduğu görülmüştür. Rüzgâr hızının düşük olduğu illerde rüzgâr türbinleri kurulumunun gerçekleştirilememesine bağlı olarak NPC değerinin oldukça yükseldiği görülmüştür. Coğrafi özellikler dikkate alındığında, rüzgâr hızı 3,8 m/s'nin altında olan iller için rüzgâr türbinlerinin, şebekeye bağlı HRES konfigürasyonunda HOMER Pro yazılımı tarafından dahil edilmediği görülmüştür. Değişken parametreleri içeren analizlere ek olarak belirsizliklerin yenilenebilir enerji sistemlerini nasıl etkilediğini incelemek amacıyla ekonomik ve çevresel açıdan duyarlılık analizleri de gerçekleştirilmiştir. PV panellerinin ve rüzgâr türbinlerinin değişen sermaye maliyetlerinin etkileri göz önüne alındığında şebekeden bağımsız HRES için Artvin ve Çanakkale ilinde optimum sistem konfigürasyonun değişmediği gözlemlenmesine rağmen, şebekeye bağlı HRES için Artvin ve Çanakkale ilinde sistem konfigürasyonun değiştiği gözlemlenmiştir. Çevresel açıdan duyarlılık analizleri göz önüne alındığında ise güneş radyasyonu ve rüzgâr hızı parametrelerinin hem Artvin hem de Çanakkale ilinde artmasına bağlı olarak NPC değerinde önemli düşüşler olduğu ve Çanakkale ilinde gerçekleşen düşüşün Artvin iline kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür. Tez kapsamında, akıllı şebekelere yönelik Teknoloji Kabul Modeli (TAM) temel alınarak, akıllı ev sistemlerinin benimsenmesini etkileyen faktörler incelenmiştir. Bu araştırma Türkiye'de internet tabanlı bir anket çalışması yoluyla gerçekleştirilmiştir ve toplamda 386 katılımcının verileri kullanılmıştır. Toplanan veriler, keşfedici faktör analizi ve çok değişkenli regresyon analizi yöntemleriyle irdelenmiştir. Araştırma sonucunda, keşfedici faktör analizi ve güvenilirlik analizi kullanılarak toplanan 40 ifadenin 13 ayrı faktör altında gruplandığı tespit edilmiştir. Ayrıca, çok değişkenli faktör analizi ile oluşturulan 14 hipotezden 11'i araştırma verileri ile uyumlu olarak kabul edilirken, 3 hipotez reddedilmiştir. Sonuçlar algılanan faydanın, tutum ve niyet üzerinde en etkili yordayıcı/gösterge olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte kullanma niyeti üzerinde tutum, algılanan fayda, algılanan yenilikçilik ve algılanan maliyetin önemli bir etkisi olduğu ortaya çıksa da en fazla etkiyi algılanan fayda ve tutum sergilemiştir. Diğer bulgulardan biri de her ne kadar akıllı ev sistemlerinin pahalı olduğu bilinse de algılanan maliyetin kullanma niyeti üzerinde bir etkisi olduğu ama diğer faktörlerden daha düşük seviyede olduğu görülmüştür. Katılımcılar açısından akıllı evlerin benimsenmesinde bu sistemlerin yenilikçi olması maliyetin getirmiş olduğu dezavantajdan daha önemlidir. Akıllı ev sistemlerinde IoT tabanlı cihazlar kullanılmaktadır. Akıllı aydınlatma sistemleri de IoT tabanlı sistemlere örnektir. Bu sebeple meskenlerde aydınlatma kaynağı olarak kullanılan halojen, CFL, LED ve akıllı LED lambaların güç kalitesi ve termal etkileri de tez kapsamında araştırılmıştır. Halojen lambaların mevcut dalga formlarının büyük ölçüde sinüzoidal olduğu, CFL ve LED lambaların ise mevcut dalga formlarının sinüzoidal bir dalga formundan büyük ölçüde uzaklaştığı görülmüştür. Farklı balast teknolojilerine sahip bazı LED lambaların diğer test edilen LED ve akıllı LED lambalara göre daha düşük harmonik akımlar oluşturduğu gözlemlenmiştir. Çeşitlilik faktörlerinin harmonik bozunumlar üzerindeki etkilerini analiz etmek için farklı lamba gruplarıyla ölçümler yapılmıştır. Ölçümler, lamba sayısının artmasına bağlı olarak çeşitlilik faktörünün azaldığını göstermiştir. Buna ek olarak CFL lambalarla LED lambalar birlikte kullanıldığında çeşitlilik faktörünün daha da azaldığı gözlemlenmiştir. Lambaların harmonik özelliklerine ek olarak ısı dağılımları da test edilmiştir. Termal kameradan elde edilen sonuçlar, maksimum sıcaklığın halojen ve CFL lambaların cam yüzeyinde üretildiğini göstermiştir. LED lambalar da ise maksimum sıcaklığın soğutucu ünitesinde üretildiği görülmüştür. Halojen ve CFL lambaların aksine, LED ve akıllı LED lambaların cam yüzeyinin en düşük ısı seviyesine sahip olduğu görülmüştür. Son olarak akıllı evlerde kullanılan IoT tabanlı cihazlardan biri olan akıllı LED lambaların performanslarına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Akıllı LED lambaların kullanılmaması durumunda bile Wi-Fi modüllerine sahip oldukları için yaklaşık olarak 1 W güç harcadıkları gözlemlenmiştir. Bu sebeple akıllı LED lambaların etkinlik faktörlerinin standart LED lambalardan daha düşük olduğu ve kullanım sürelerine bağlı olarak enerji tüketimlerinin daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Akıllı bir LED lambanın renk sıcaklığına göre güç tüketiminin değiştiği gözlemlenmiştir. Kırmızı, yeşil veya mavi rengin seçilmesine bağlı olarak enerji tüketiminin azaldığı görülürken; turuncu veya mor rengin seçilmesiyle enerji tüketiminin arttığı gözlemlenmiştir. Beyaz ışık, görünür spektrumun tüm dalga boylarını içerdiğinden en fazla enerji tüketimi beyaz renkte meydana gelmiştir. Enerji tasarrufu açısından halojen, CFL, LED ve akıllı LED karşılaştırıldığında en düşük güç tüketiminin LED lamba tarafından sağlandığı görülmüştür. Akıllı LED lambaların loşlaştırılma ve uzaktan kontrol edilme özelliklerinin kullanımı birlikte sağlandığında ve diğer lambalarla kıyaslandığında en düşük güç tüketimi sağladığı sonucuna varılmıştır. Akıllı LED lambaların enerji tasarrufundan ziyade kullanıcılara daha fazla konfor sunabilen ve ek faydalar sağlayabilen cihazlar olduğu söylenebilir.
  • Öge
    Feasibility analysis based on advanced deep learning techniques in integrating renewable energy resources into microgrids
    (Graduate School, 2024-07-17) Fadoul, Fathi Farah ; Çağlar, Ramazan ; 504202026 ; Electrical Engineering