LEE- Sanat Tarihi-Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Son Başvurular
1 - 5 / 6
-
ÖgeSeramik sanatçısı İsmail Hakkı Oygar: Gölgede kalmış bir öncünün portresi(İTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025)İsmail Hakkı Oygar (1907–1975), Türkiye'de modern seramik sanatının çağdaş kimliğini kazanmasında belirleyici rol üstlenmiş; üretimleri, eğitim faaliyetleri ve kurumsal girişimleriyle erken Cumhuriyet döneminin sanat ortamında güçlü bir etki yaratmıştır. Sanatsal pratiği, teknik yetkinliği ve kültürel temsiliyet anlayışı, onu hem yaratıcı hem de kurucu bir figür olarak öne çıkarmıştır. Bu tez, Oygar'ın sanat tarihindeki konumunu yeniden değerlendirmeyi; şimdiye dek sınırlı biçimde ele alınmış yönlerini arşiv belgeleri, dönemsel yayınlar ve kurumsal kayıtlar aracılığıyla görünür kılmayı amaçlamaktadır. Araştırma, sanatçının yaşam öyküsünü ve üretimlerini yalnızca estetik ya da teknik açıdan değil, aynı zamanda dönemin ideolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel dönüşümleri bağlamında incelemektedir. Çalışma boyunca, İsmail Hakkı Oygar'ın biyografisini üç ana eksen etrafında yapılandırmaktadır: bireysel üretim ve estetik formasyon; eğitimci kimliği ile kurumsallaşma süreçlerindeki katkılar, ulusal ve uluslararası sanat ortamındaki temsiliyet. Bu çerçevede, sanatçının erken dönem eğitiminden Paris'teki deneyimlerine, Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki kurucu faaliyetlerinden fuar ve sergi projelerine, uluslararası alandaki temsil biçimlerinden galericilik pratiğine kadar uzanan kapsamlı bir inceleme sunulmaktadır. Tez, bireysel bir sanatçı biyografisini aşarak, erken Cumhuriyet dönemi sanat ortamının yapısal dinamiklerini anlamaya yönelik tarihsel bir okuma geliştirmektedir. Sanatçının yaşamı ve üretimleri, modernleşme sürecinde sanatın üstlenebileceği stratejik rollerin anlaşılması açısından kritik bir örnek olarak değerlendirilmiştir. İsmail Hakkı Oygar'ın sanatsal formasyonu, çocukluk yıllarındaki öğrenim ortamında şekillenmiştir. Ortaköy Darüleytamı'nda aldığı eğitim, dönemin toplumsal dönüşümlerinin sanat anlayışı üzerindeki etkilerini erken yaşta deneyimlemesine imkan tanımıştır. Sanayi-i Nefise Mektebi'ne kabul edilmesiyle birlikte, klasik sanat eğitimi çerçevesinde teknik ve estetik birikimini güçlendirmiştir. Burada kazandığı çizim, biçim bilgisi ve malzeme hakimiyeti, ilerleyen yıllarda seramik alanındaki öncül konumunu destekleyecek bir temel sağlamıştır. 1920'li yıllarda eğitimine Paris'te École des Arts Décoratifs'de devam etmesi, uluslararası ölçekte estetik normlarla tanışmasına ve farklı malzeme olanaklarını araştırmasına olanak vermiştir. Bu dönem, mekan algısı ve yüzey tasarımına yönelik ilgisinin belirginleştiği, seramiğin geleneksel zanaat sınırlarının ötesinde konumlandığı bir aşamayı temsil eder. Avrupa'daki sanat ortamı, modernist yaklaşımların teknik gerekliliklerle birleştiği bir perspektif geliştirmesine katkıda bulunmuştur. Paris yıllarında oluşan bu çok yönlü birikim, Türkiye'ye dönüşünün ardından hem sanatsal üretiminde hem de akademik faaliyetlerinde süreklilik gösteren bir düşünsel ve teknik altyapı yaratmıştır. 1920'lerin sonunda Türkiye'ye dönen İsmail Hakkı Oygar, Güzel Sanatlar Akademisi'nde Seramik Atölyesi'ni kurarak alanda kurumsal altyapının oluşmasına liderlik etmiştir. Bu girişim, Türkiye'de seramiğin akademik düzeyde öğretilmesini sağlayan ve usta-çırak geleneğinin ötesine geçen ilk model olmuştur. Disiplinin sanatsal boyutunu endüstriyel üretim anlayışıyla ilişkilendiren kapsamlı bir yaklaşım ortaya koymuştur. Atölye, teknik yetersizlikler, malzeme teminindeki güçlükler ve kısıtlı mali imkanlar altında kurulmuştur. İsmail Hakkı Oygar, bu koşullara rağmen araştırma odaklı ve disiplinler arası bir eğitim programı geliştirmiştir. Kurulan bu bölüm, ilerleyen yıllarda Seramik Anasanat Dalı'nın oluşumuna öncülük etmiştir. Oygar'ın bu dönemdeki çalışmaları, Cumhuriyet'in kalkınma ve modernleşme politikalarıyla örtüşen bir kültürel stratejiyi temsil etmiştir. Seramik, bu bağlamda görsel kültürün zenginleşmesine katkı sunmuş, ekonomik üretim süreçlerinde yer edinen stratejik bir alan haline gelmiştir. 1940'lı ve 1950'li yıllar, İsmail Hakkı Oygar'ın yalnızca akademik çalışmalarıyla değil, kamusal ölçekte üstlendiği projelerle de öne çıktığı bir dönem olmuştur. Bu yıllarda gerçekleştirdiği mekansal ve tasarımsal uygulamalar, sanat ile modernleşme ideallerinin kesiştiği önemli örnekler sunmuştur. Galata Yolcu Salonu'nun mekansal düzenlemeleri, Etibank'a yönelik tasarım çalışmaları ve İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında yürüttüğü projeler, sanat üretimini mimari ve endüstriyel bağlamda yeniden tanımlayan bir yaklaşımı gözler önüne sermiştir. Bu projeler, yüzey tasarımı, malzeme seçimi ve mekanla bütünleşen kompozisyon anlayışı üzerinden modernist bir estetik dil geliştirmiştir. Oygar, kamusal alanlarda sanatın görünürlüğünü artıran ve işlevselliğini güçlendiren çözümler üretmiştir. Böylece dekoratif sanatlar ile mimarlık arasında yeni bir etkileşim alanı oluşturulmuştur. İzmir Enternasyonal Fuarı, Oygar'ın temsiliyet açısından en görünür platformlarından biri olmuştur. Buradaki çalışmaları, kent ölçeğinde kültürel kimlik oluşturma sürecine katkıda bulunmuş; öte yandan sanatçı ve tasarımcılar için yeni iş birlikleri yaratmıştır. Bu tür etkinliklerde üstlendiği roller, onun sanat ortamındaki konumunu güçlendirmiş ve farklı disiplinler arasındaki sınırların aşılmasına olanak sağlamıştır. İsmail Hakkı Oygar'ın sanat ortamına katkılarından biri de 1945 yılında kurduğu Galeri İsmail Oygar'dır. Bu girişim, dönemin sınırlı sanat piyasasında bağımsız sanatçılar için önemli bir sergileme alanı yaratmıştır. Galeri, özellikle D Grubu gibi modernist eğilimleri benimseyen sanatçıların çalışmalarına yer vererek, Türkiye'de galericilik pratiğinin kurumsal bir yapı kazanmasındaki ilk örneklerden biridir. Galeri İsmail Oygar, yalnızca bir sergi mekanı olarak değil, sanatçılar, akademisyenler ve koleksiyonerler arasında etkileşim sağlayan bir kültürel buluşma noktası olarak da işlev görmüştür. Burada gerçekleştirilen etkinlikler, dönemin sanat anlayışına yön veren tartışmaların gelişmesine zemin hazırlamıştır. Böylece galeri, sadece sanat eserlerinin sunulduğu bir alan değil, aynı zamanda sanatın entelektüel boyutunun beslendiği bir platform olmuştur. 1960 sonrası dönem, İsmail Hakkı Oygar'ın uluslararası sanat ortamında görünürlüğünün belirgin biçimde arttığı yıllar olmuştur. 1962'de Prag Çağdaş Seramik Sergisi'ne katılmasıyla başlayan süreç, Avrupa'daki önemli seramik merkezleriyle kurduğu temaslar aracılığıyla genişlemiştir. Bern, Cenevre, Münih, Floransa, Faenza ve Roma gibi kentlerde açılan sergilere dahil olması, Türkiye'de üretilen çağdaş seramiğin uluslararası ölçekte tanıtılmasına katkı sağlamıştır. Bu çalışma, İsmail Hakkı Oygar'ı yalnızca bireysel üretimleri üzerinden değerlendirmek yerine, Türkiye'de modern ve çağdaş seramik sanatının eğitim, üretim ve temsil yapılarının şekillenmesindeki etkin bir aktör olarak ele almıştır. Arşiv belgeleri, dönemsel yayınlar, kurumsal kayıtlar ve sözlü anlatılar aracılığıyla sanatçının bugüne dek sınırlı biçimde ele alınmış yönleri ortaya çıkarılmıştır.
-
ÖgeBir müşterekleşme pratiği olarak Türkiye'de günümüz sanatı kolektifleri: Zero Movement örneği(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025-05-21)Bu tez, Türkiye'deki kendi kendine örgütlenen günümüz sanat kolektiflerinin müşterekleşme pratiklerini Bozcaada merkezli Zero Movement kolektifi üzerinden inceleyerek, bu oluşumların toplumsal, sanatsal ve örgütsel düzeyde ne tür dönüşümler önerdiğini ve bu dönüşümlerin ne ölçüde uygulanabilir olduğunu değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Araştırma, bu bağlamda Zero Movement kolektifini derinlemesine bir vaka çalışması olarak ele almakta; kolektifin kimliği, düşünsel haritası, söylemsel içeriği, örgütlenme biçimi, etkinlikleri ve yerel iş birlikleri üzerinden müşterekleşme anlayışını nasıl inşa ettiğini çözümlemektedir. Müşterekleşme (commoning), yalnızca doğal ya da kamusal kaynakların/varlıkların paylaşımı değil; bilgi, emek, kültür, zaman ve ilişki gibi maddi olmayan üretim alanlarının da kolektif bir anlayışla yeniden örgütlenmesi süreci olarak kavramsallaştırılmaktadır. Müşterekleşme, sadece ekonomik ya da mülkiyet ilişkilerinden ibaret olmayan; aynı zamanda siyasal ve kültürel alanları kapsayan bir toplumsal örgütlenme biçimidir. Bu doğrultuda, parataktik müşterekleşme (paratactic commoning) anlayışı, çeşitli düzlemlerde ve aktörler arasında hiyerarşik olmayan, yatay, çok katmanlı ve eş düzeyli ilişki biçimlerinin bir aradalığına dayanmaktadır. Parataktik oluşum, tekil bir merkez veya mutlak bir yön yerine, birbirinden farklı ama birbiriyle ilişkilenebilen üretim biçimlerinin yan yana var olmasını esas alır. Bu yaklaşım, müşterekleşmeyi maddi ya da mekânsal bir paylaşım olmakla sınırlamayıp, aynı zamanda çokluk temelli bir düşünce biçimi ve eylem anlayışı olduğunu ortaya koymaktadır ve bu çalışma için önemli bir kuramsal çerçeve sunmaktadır. Araştırmanın temel sorunsalı Türkiye'de günümüz sanatının giderek artan kurumsallaşması ve finansman mekanizmalarına bağımlılığı nedeniyle sanatsal ifade özgürlüğünün ve üretiminin kısıtlanmasıdır. Bu zeminlendirmenin üzerinden oluşturulan diğer bir sorunsal, günümüz sanat kolektiflerinin müşterekleşme pratiklerini nasıl hayata geçirdikleri ve bu pratiklerin sanat üretiminin ekonomik, örgütsel ve toplumsal sürdürülebilirliğiyle nasıl bir ilişki kurduğudur. Buradan hareketle, Zero Movement örneği vaka çalışması ile şu sorulara yanıt aranmıştır: Zero Movement, müşterekleşmeyi hangi düşünsel ilkelerle temellendirmekte ve nasıl uygulamaktadır? Bu anlayışta yerel bilgi, doğa ve katılımcı ağlar ne tür bir rol üstlenmektedir? Kolektifin örgütsel oluşumu, kaynak/varlık paylaşımı, karar alma mekanizmaları ve etik ilişkilenme biçimleri parataktik müşterekleşmenin hangi katmanlarıyla ile ne ölçüde örtüşmektedir? Bu çalışma, müşterekleşme ve kendi kendine örgütlenen sanat pratiklerini, Türkiye bağlamında kesiştiren özgün bir analiz sunmayı hedeflemektedir. Mevcut literatürde genellikle ayrı ayrı ele alınan bu iki alan, Zero Movement örneği üzerinden birlikte değerlendirilerek, müşterekleşmenin günümüz sanat kolektifleri içindeki somut karşılıkları tartışmaya açılmaktadır. Vaka çalışması olarak ele alınan Zero Movement örneği ile yürütülen bu araştırma, pararataktik müşterekleşme pratiklerinin yalnızca kavramsal düzeyde değil, sahada karşılaştığı sınırlılıklar ve çelişkilerle birlikte ele alınmasının önemine dikkat çekmektedir. Böylece tez, günümüz kendi kendine örgütlenen sanat kolektiflerinin dönüşen toplumsal, kültürel ve ekonomik bağlamlar içinde nasıl varlık ve sürdürülebilirlik gösterdiğini anlamaya çalışmaktadır. Bununla beraber müşterek üretim pratiklerinin somutlaşmasına yönelik eleştirel bir değerlendirme sunmaya katkı sağlamaktadır.
-
ÖgeGörsel sözeli geçtiğinde: Anthony Browne'nin Voices in the Park kitabı örneğinde postmodern resimli kitaplarda üstkurmaca öğelerinin değerlendirilmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022)Mağara resimlerine kadar dayanan görsellerle hikaye anlatıcılığı günümüzün imge temelli dünyasında yeniden önem kazanmaktadır. Edebiyat, sanat, pedagoji, psikoloji gibi pek çok disiplinin kesişim noktasındaki, görsel-sözel yönüyle iki modlu anlatılar olan resimli kitapları çalışmak, gerek görsel okuryazarlık gerekse sanatsal açıdan büyük önem taşımaktadır. Görsel ve sözel anlatının etkileşiminde sınırları aşan yapısıyla postmodern resimli kitaplar, resimli kitap kavramını yeni bir boyuta taşımaktadır. Bu çalışmada postmodern resimli kitaplardan Anthony Browne'nin ödüllü resimli kitabı Voices in the Park'taki üstkurmaca öğelerinin çocuklar ve yetişkinler tarafından değerlendirilmesiyle çok katmanlılığı araştırılmaktadır. Resimli kitaplar çocukların okuryazarlığa, edebiyata ve sosyal değerlere hazırlanmasında önemli role sahiptir. Pek çok disiplinin kesişim noktasında olan resimli kitap araştırmalarıyla ilgili farklı görüşler bu alanı araştırmanın önemi noktasında birleşmiştir. Bu doğrultuda çalışmanın giriş bölümünde resimli kitap çalışmanın neden önemli olduğundan bahsedildikten sonra ikinci bölümde görsel ve sözel yönüyle resimli kitabın ne olduğuna dair teorik bir çerçeve çizilmektedir. Resimli kitabın tarihsel serüveni, 15-19. yüzyıl arası, 19. yüzyılla birlikte modern resimli kitap, 1930'lardan günümüze başlıkları altında incelenmektedir. Bu bölümün sonunda araştırmaya konu olan Anthony Browne ve eserlerine değinilmektedir. Üçüncü bölümde resimli kitaplarda görsel-sözel ilişkisi başlığı altında ilk olarak görsel okuryazarlığın tarifi yapılıp öneminden bahsedilmektedir. İkinci olarak resimli kitaplarda görsel ve sözel ilişkisine dair kavramsal çerçeve çizilmekte, son olarak da bu bilgiler çerçevesinde Anthony Browne okuması yapılmaktadır. Dördüncü bölümde postmodern resimli kitabın ne olduğuna değinildikten sonra bir resimli kitabı postmodern yapan özelliklerden bahsedilmektedir. Bu özelliklerden çoğunu bünyesinde toplayan üstkurmacanın ne olduğu ve üstkurmaca öğelerinin neler olduğu anlatıldıktan sonra araştırmaya konu olan Voices in the Park kitabında öne çıkan üstkurmaca öğeleri, metinlerarasılık, parodi, oyunculuk, çok seslilik ve çoklu anlatıya değinilmektedir. Beşinci bölümde Voices in the Park kitabının değerlendirilmesinde ilk olarak literatürde okur tepkisini ölçen araştırmalardan bahsedilmektedir. İkinci olarak kitaptaki üstkurmaca öğeleri, metinlerarasılık, çoklu anlatı, parodi-oyunculuk, tipografik deney başlıkları altında ele alınmaktadır. 8-10 yaş arası çocuklar ve lisansüstü sanat tarihi eğitimi almış yetişkinlerin bu kitaptaki üstkurmaca öğelerine dair farkındalıklarını ölçmek amacıyla yapılan araştırmanın yönteminden ve bulgularından çocukların ve yetişkinlerin metinlerarasılığa, çoklu anlatıya, parodi ve tipografik deneye verdikleri tepkiler bağlamında, kitabın çocuklar ve yetişkinler tarafından değerlendirmesi başlıkları altında bahsedilmektedir. Çocuklarla ve yetişkinlerle yapılan iki aşamalı anket sonuçlarına uygulanan ortalamanın farkı testi (t testi) sonucunda, yetişkinlerin çocuklara kıyasla kitaba dair metinlerarası ve tipografik deney farkındalıklarının yüksek olduğu ancak parodik unsurlar ve çoklu anlatı farkındalıklarında istatistiki anlamda bir fark görülmediği tespit edilmektedir. Bazı metinlerarası referanslara dair yetişkinlerin de tepki göstermediği görülmektedir. Bu da bazı anlamlarının çocuklar, bazı anlamalarının yetişkinler bazı anlamlarınınsa anket katılımcıları tatafından keşfedilmemiş oluşuyla kitabın çok katmanlı olduğu hipotezini desteklemektedir. Görsel-sözel sanat eserleri olan resimli kitaplar postmodern özelliklerle birlikte bu iki modun sınırlarını aşmakta, zihinsel ve estetik bir aktivite olarak her yaştan okuyucuya yeni kapılar açmaktadır. Günden güne daha da djitalleşen, imgenin iletişimde yeniden merkezi hale geldiği dünyamızda, görsel okuryazarlığımızı artırmak ve imgenin farklı anlamlarına erişmek için, etkileşimin yoğun olduğu, iki modlu sanat eserleri olarak postmodern resimli kitapları okumak gerek kültürel, gerek pedagojik, gerek edebi, gerekse sanatsal olarak büyük önem taşımaktadır.
-
Öge2000 Sonrası Türkiye Takı Sanatında İnanç Sembolizmi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022)Her medeniyette hatta medeniyet öncesi toplumlarda karşımıza çıkan takı, taşıdığı derin anlamlar sebebiyle toplumdan topluma, kültürden kültüre, nesilden nesle mesaj ileten ifade araçlarından birisi olmuştur. Ayrıca tarih boyunca tüm sanat akımlarının değişimi ve gelişimini takı sanatının tarihini inceleyerek çözümlemek mümkündür. Bu yönüyle takı tarihsel değişimlere ışık tutan kültürel bir öğedir. Takı insanlığın yaşadığı kültürel, sosyolojik, dini, siyasi, psikolojik değişiklikleri bazen net, bazen de içerdiği simgelerle çözümlenmesi zor ve karmaşık olarak yansıtan sanat eseridir. Takıya bakış açısı, teması, işlevi ve işlenmesi alanındaki köklü değişimler 18- 19. yüzyılda başlayıp Endüstri Çağı'nın da etkisiyle 20. yüzyılda artarak devam etmiştir. 20. yüzyılda yaşanan büyük savaşlar, yıkımlar, hayal kırıklıkları ve travmalar sonucu insanoğlu hayata ve sanata karşı eskiye oranla bambaşka bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu durum 21. yüzyılın getirdiği sosyo-kültürel etkilerle daha farklı bir boyuta ulaşmıştır. Takı ise 20. yüzyıl ve özellikle 21. yüzyılda sosyo-kültürel farklılıkların ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle bu zamana kadar alışılagelmiş şekilde tariflenen niteliklerinin ötesine geçerek büyük bir değişime uğramıştır. Ayrıca farklı disiplinlerden takıya merak salan kişiler kendi vizyonlarını katarak kendi bakış açılarıyla ürettikleri tasarımlarla, kavramsal ve biçimsel açıdan takıya farklı bir soluk getirmişlerdir. Yarattıkları takıları birer kavrama, hikâye anlatıcısına, mimari objeye, heykele, arkeolojik bulguya, sanat eserine hatta modern koruma kalkanlarına dönüştürmüşlerdir. 21. yüzyılda Türkiye takı sanatçılarının Anadolu öz kültüründen beslenerek kendi ideolojilerine ve felsefelerine göre yarattıkları takılarda inanç kavramlarına yer verme hatta gündelik hayata dahil etme eğilimlerinin yükselişe geçtiği söylenebilir. Bu doğrultuda inanç kavramlarına yönelik halkın talebinin de yükselişe geçtiğini söylemek doğru olacaktır. Bu çalışmada 2000 sonrası Türkiye takı sanatında inanç sembolizmi öğelerini incelerken, bu öğelerin artışa geçmesine zemin hazırlayan faktörler araştırılmıştır. 21. yüzyılın getirdiği sosyo-kültürel değişimlere ek olarak 2000 sonrası iktidar söylemlerindeki dini ve milli değerler vurgusunun Türkiye takı sanatını etkilemiş olduğunu söylemek mümkündür. Tez kapsamında bu etkinin hem tasarımcılar hem de takı tüketicisi açısından izdüşümlerini değerlendirebilmek adına takılarında inanç sembolizmi temasını işleyen tasarımcılarla röportajlar yapılarak inanç sembolizmi temalı takılarından seçkiler incelenmiştir. Ayrıca hem tasarımcılara hem takı tüketicilerine yönelik 2 adet anonim anket çalışması yapılmıştır. Röportajlar ve anketler kaynaklar kısmında yer almaktadır. Röportajlar ve anket incelemelerine dayanarak takı tasarımcılarının inanç sembolizmine karşı bakış açılarının, eserlerinde inanç sembolizmine sıklıkla yer vermelerinin sebeplerinin, halkın inanç sembolizmi konusundaki düşüncelerinin ve inanç sembolizmine duyulan ilginin sebeplerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Sonuç olarak 2000 sonrası Türkiye takı sanatında inanç sembolizmi öğelerindeki artışın sosyo-kültürel sebepleri hem tasarımcılar hem de halkın ilgisi açısından değerlendirilerek yorumlanmaya çalışılmıştır.
-
ÖgeFrom past to virtual realities: An art historical look into virtual reality as an art medium(Graduate School, 2024-06-12)In an era where virtual reality technologies have reached various sectors, an abundance of academic research has been done on the technological, ontological and psychological aspects of the new technologies due to their novelty and mass appeal. Notwithstanding the fact that their immense presence has notably extended into the realm of contemporary art production as an art medium, the connection between the usage of virtual reality technologies and the broader spectrum of art history is still waiting to be explored. In order to complete this art historical exploration, this study offers an established framework categorizing the artistic properties of VR artworks. These artistic properties are: spatial manipulation, dynamism & movement, conceptualization, interactivity and multisensoriality. Then, by employing literature review, document and discourse analysis as methods, the corresponding art historical movements are systematically listed and aligned underneath these properties. Before delving into this detailed exploration though, this descriptive study first elucidates the definition and context of VR art in this study's terms. Since this study often refers to VR as a novel medium, first the origin of the term medium is introduced through the theories of Clement Greenberg's medium-specificity and Rosalind Krauss' post medium condition. Due to the fact that VR's role as an art platform of virtually displaying artworks is quite popular, a differentiation between VR's role as a medium versus a platform in the contemporary art landscape is also discussed in this section. Following this differentiation, this study's definition of VR art gets revealed. The scope of this study is specifically limited to VR artworks that utilize head-mounted displays due to their accessibility, popularity and novelty. Therefore, other immersive technologies that are utilized in art production such as CAVE and 360-degree video are excluded. This foundational discussion sets the stage for a brief historical overview of VR technologies. This section first talks about the early ancestors of VR technologies. VR's first application in the military as flight simulators and their adoption by NASA is therefore discussed. Thanks to the popularity of VR technologies in the gaming community with the rise of virtual gaming, the new technology has been eventually adapted by the artists of the late 1980s. Another section of this work is thus dedicated to the first artistic explorations of VR in significant establishments such as Banff Centre for Arts and Creativity and groundbreaking artworks such as Osmose (1995) by Char Davies. This historical exploration too is necessary for it reveals the evolution of the VR technologies from once a military equipment into their current status as an artistic medium. The main part of this study is titled Shifts Towards VR Art In Art History. In this context, shifts can be defined as any art movement, renowned artwork, or technique that has fundamentally transformed the way art is created in subsequent generations. These significant shifts mentioned in this study therefore eventually led to the inclusion of VR as an art medium. This study categorizes these shifts under the categories of spatial manipulation, dynamism & movement, conceptualization, interactivity and multisensoriality. The framework consisting of these headings aims at chronologically listing and describing significant shifts in art history in the context of VR art. For instance, panoramas, which astonished 19th-century audiences with their illusionary properties and immersiveness, reflect attributes found in VR art. Therefore, in the framework of this study, panoramas should be listed under the spatial manipulation category. By tracing such historical shifts, this study provides a comprehensive understanding of the evolution of art forms that have paved the way for the emergence of VR art. Through identifying the usage of virtual reality as a medium via its past counterparts in art history, this research can possibly contribute to contemporary art historiography which cumulatively evolves from past art movements and techniques. The findings and motives behind this research reveal the evolution of diverse art mediums throughout history, broaden the public's understanding of what contemporary art is and provide valuable insights for scholars, artists, and audiences exploring the dynamic relationship between VR and artistic expression. Through this study, not only a better understanding of contemporary art but a better understanding of the relationship between art, technology and society can be ensured.