LEE- Restorasyon-Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Konu "conservation" ile LEE- Restorasyon-Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge11.-14. yy. Kı̇lı̇kya savunma yapılarının koruma sorunları(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-07-01) Kök Sökmen, Derya ; Sayar Kahya, Yegan ; 502142205 ; RestorasyonKilikya, kuzeyinde Torosların güneyinde Akdeniz'in coğrafi olarak sınırlarını çizdiği, doğu-batı aksında İskenderun Körfezi ile Alanya arasında kalan, yaşam ve tarım ürünleri için uygun iklime, madencilik, ormancılık, dokumacılık gibi ekonomik getirisi yüksek faaliyetlere sahip bir bölgedir. Anadolu'yu Akdeniz'e ve Mezopotamya'ya bağlayan yollar üzerinde olan konumu stratejik önemini arttırmaktadır. Ayrıca, denize paralel olan Toroslar Anadolu platosu ile arada doğal savunma oluştur ve bu hat üzerinde az sayıdaki geçitlerden bölgeye ulaşımın sağlanması ile kontrol edilebilirliği, hakimiyeti kolay bir bölgedir. Güvenliğin ve ekonomik zenginliğin sağlanabilmesinde sunduğu imkanlar ile yerleşimler için son derece avantajlı olan bölgenin sahip olduğu bu ayırt edici özellikler tarih boyunca Kilikya'nın çok sayıda hakimiyet mücadelesine ev sahipliği yapmasına neden olmuştur. Sahip olunan topraklarda hakimiyetin devamlılığını sağlama veya hakimiyet elde etme isteği ile 'savunma ve saldırı' tarih boyunca gündemde olmuştur. Çalışmada konu alınan 11-14.yüzyıl aralığı savunma yapılarının sayısı, bölgedeki dağılımı ve mimarileri ile savunmanın bölgede son derece önemli olduğu bir dönem olarak ön plana çıkmaktadır. Nitekim, çalışma kapsamında bu döneme ait 90 yapı tespit edilmiştir. Savunmanın antik dönemlerden itibaren ihtiyaç olması, başlangıçta sivil yerleşimlerin saldırılar karşısında güçlendirilmesine, daha sonra ise savunmanın kendine has çözümleri ile sivil yapılardan ayrılan bir mimarinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yüzyıllar içinde doğal veriler, stratejik noktalar, yapım süresi, mali kaynaklar gibi çeşitli değişkenler ile birlikte savunmaya olan katkılarının deneyimlenmesiyle bazı biçimsel ve yapısal özellikler yüzyıllar boyunca tüm bölgede geliştirilerek kullanılırken, bir kısmının kullanımı son derece seyrekleşmiş veya terk edilmiştir. Bu nedenle, bölgenin coğrafyası, tarihi, stratejik noktaları öncelikle tanımlanmıştır. Ayrıca, çalışma kapsamında ele alınan yapıların mimari özelliklerini geniş bir bakış açısı ile değerlendirebilmek için eski çağdan itibaren çeşitli dönemlere ait tarih katmanları tespit edilmiş savunma yapıları da incelenmiştir. 11-14.yy.'da tüm Anadolu'da olduğu gibi Kilikya'da da savaşların yoğunlaşması ve hakimiyet sağlamanın, savunma yapıları ve idari merkezlerin ele geçirilmesi ile bağlantılı olması, savunma yapılarına olan ihtiyacı arttırmıştır. Bölgenin önemli merkezlerinin (idari, üretim, ticari), haç, askeri veya ticari amaçlarla kullanılan geçitlerin, yolların, yerleşimlerin, tarım alanlarının güvenliği için mevcut yapılar güçlendirilmiş veya yenileri inşa edilmiştir. Ayrıca, birbirlerinin menzil alanı ile kesişim noktaları oluşturarak kontrol edilen sınırın genişlemesine imkân verecek şekilde konumlandırılmışlardır. Yüzyıllar içinde bölgedeki siyasi ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak sayıları çoğalırken bir araya geldiklerinde günümüz siluetinde de takip edebildiğimiz yoğun bir savunma sistemi oluşmuştur. Bu sistemin bölge haritası çıkarıldığında, yapıların bölgedeki yerleşiminin detaylı olarak incelenmesi ile homojen bir dağılımın olmadığı, belirli yol, akarsu ve yerleşimlerde yoğunlaşıldığı, buna karşı bazı alanların savunma yapısı ile desteklenmediği görülmüştür. Yapıların bölge içindeki konumlarında olduğu gibi mimari biçimleri de stratejik bir yaklaşımın sonucunda meydana gelmiştir. Dolayısı ile bölge içinde savunulması gereken stratejik noktanın belirlenmesinin ardından yapının inşa edileceği yerleşim yerinin kararı son derece önemlidir. Çalışmada bu nedenle yapıların yerleşim alanı yerinde incelenerek, yüzey şekli ve sahip olduğu çevre elemanları gözlenmiş, buna göre akarsu, ticari yollar, yerleşim yerleri ve stratejik noktaların yapının yerleşim kararlarındaki etkisi araştırılmıştır. Savunma mimarisinin temel elemanları olan beden duvarı, burç ve girişlerin yerleşim planındaki konumu savunma stratejisi için son derce kritiktir. Yapılar peyzaj verileri (bulunduğu arazinin biçimi, akarsular, zemin yapısı vb.), finansal güç (merkezi veya feodal yönetimin katkısı), işin bitim süresi (saldırılar devam ederken hasar gören yerin acilen tamamlanması veya gelecek saldırılar için önlem olarak inşa edilmesi), dönemin askeri ve inşa tekniği, kültür etkisi gibi çok sayıda parametrenin farklı kombinasyonlarla bir araya gelmesi ile inşa edilmiştir. Bu değişkenler, yapıların birbirinden farklı olmasına neden olmakla birlikte bölgesel bir savunma stratejisinin parçaları olarak her yapı için uygulanan kararlarda ve etkili değişkenlerdeki ortaklıkların artması ile benzerliklerin de oluşmasına neden olmuşlardır. Buna yönelik tespitler için burç, beden duvarı, giriş, sivil kütleler olan sarnıç ve şapeller mimari yönden incelenmiş, böylece 11-14.yy. Kilikya savunma yapılarının mimari özellikleri tanımlanmıştır. Çalışma konusunun bölgeselden, yerleşim alanına ve yapısal elemanlara doğru farklı ölçeklerde ele alınması ile yapıların sahip olduğu koruma değerleri tanımlanabilmiştir. İşlevden kaynaklanan ortaklıklar nedeniyle savunma yapılarının sahip olduğu değerler ile çakışma gösterdiği tanımlamalar kaçınılmaz olarak mevcuttur. Ancak, çalışma konusunun farklı bölgelerdeki yapılardan tamamen veya kısmen farklılaşan değerlerinin olduğu tespit edilmiştir. Bu, koruma sorunlarının doğru tespitine imkân verirken korunması gereken değerler olarak çözüm önerilerini de yönlendirecek olması nedeniyle önemlidir. İşlevlerinin sona ermesi ile terk edilen ya da özgün işlevinde kullanılmayan yapılar bozulma sürecine girmiştir. Bu sürecin çalışmaya konu olan her yapı için aynı seyretmediği alan çalışmaları sonunda tespit edilmiştir. Sorunların nedenleri tanımlanmadan önce koruma durumları değerlendirilmiştir. Yapıların bölge içindeki konumu, yerleşim kararları ve mimari özelliklerinin mevcut durumları üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Yapıların kentsel, kırsal, izole alanlarda yer almaları, tarım, orman veya kıyı ile ilişkileri, erişilebilirlik ve görünürlüğün ve yapısal özelliklerin yapıların bozulma durumları ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Koruma sorunlarının arka planı ise bu tespitler ışığında, Kilikya savunma yapıları özelinde aynı parametreler üzerinden ele alınmıştır. Tüm kültür varlıklarında etkisinden söz edilebilecek doğal nedenler, yapıların bölge içindeki konumu, çevre verileri ve yapısal özellikleri ile ilişki kurularak değerlendirilmiştir. Alan çalışmalarında elde edilen birikimin yanında yasal ve yönetsel sorunların tespit edilebilmesi için ilgili kurumlarda tüm yapılar için arşiv araştırılması yapılmıştır. Elde edilen tüm veriler her yapı için bölgesel ve yapıların yakın çevresi ile ilişkilendirilmiştir. Böylece, farklı boyutları ile yapıların koruma durumlarının arka planı çözümlenirken, korumaya sorun teşkil eden noktalar alana özel olarak saptanmıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın henüz ilk çeyreği tamamlanmamışken Türkiye'de geçmişle kıyaslandığında hiç olmadığı kadar savunma yapısı koruma çalışmasına alınmış ve alınmaya devam edilmektedir. Bu ilginin artması yüzyıllardır doğanın ve insanın tahribi karşısında 'savunmasız' kalan yapılar için olumlu bir süreç olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak, çalışma kapsamında, onarım gören yapıların onarım sonrası durumları ve koruma çalışmalarındaki süreç incelendiğinde, her yapı bağlamsal olarak ilişkide olduğu çevresinden ve sistemin geri kalan yapılarından bağımsız olarak ele alınmıştır. Nitekim, çalışmada tanımlanan Kilikya savunma yapılarının koruma değerlerinin tanımlanmamış olduğu görülmektedir. Bu değerlerin korunması için önerilecek koruma çalışmalarının, eksik veya yanlış koruma yaklaşımları ile tespit, tescil, belgeleme, planlama, projelendirme ve uygulama süreçlerinde belirlenen sorunların gölgesinde ilerlemesi Kilikya savunma sisteminin özgünlüğü ve bütünlüğü için önemli bir risk oluşturmaktadır. Her yapının günümüze ulaşan bu bütünlüğün parçası olması ve birinin kaybının bu bütünselliği olumsuz yönde etkileyeceği nedeniyle sorunların çözümü önem ve aciliyet içermektedir. Çalışmada bu bakış açısı ile, sistemi oluşturan her yapının ve dolayısı ile sistemin korunabilmesi için önerilerde bulunulmuştur. Merkezi yönetimin koruma yaklaşımından uygulamaya giden koruma sürecinin bütün adımları için savunma yapılarına yönelik öneriler sunulmuştur. Ayırt edici özellik olarak tanımlayabileceğimiz yüzyıllardır ayakta kalmayı başarmış olan savunma sisteminin sürekliliği için ise bölgeye özgü bütüncül bir koruma yaklaşımı geliştirilmiş, ortak sorunlar ve temalar üzerinden yönetim alanları oluşturulmuştur.
-
ÖgeKültürel mirasın bir bileşeni olarak eğitim mirası: Trakya eğitim yapıları (1839-1923) ve korunmalarına yönelik öneriler(Graduate School, 2023-01-13) Çinko Arslan, Merve ; Özdoğan Eres, Zeynep ; 502152206 ; Restorasyon18. yüzyılda dünyada başlayan yenileşme hareketleri, askeriye başta olmak üzere çeşitli sosyal, idari ve ekonomik alanlarda etkisini göstermeye başlamış, pek çok değişimi beraberinde getirmiştir. Modernleşme adımlarının etkileri Osmanlı Devleti'nde de görülmeye başlamış, eğitim ise önemli uygulama sahalarından birisi olmuştur. 19. yüzyılın ilk yarısında geleneksel eğitim devam ederken modern eğitim sisteminin de temelleri atılmaya başlamıştır. İlk uygulamalar başkent İstanbul'da görülmekle beraber modern eğitim sistemi, 19. yüzyılın ikinci yarısında ülke geneline yayılmıştır. Sıbyan mektepleri ve medreselerde görülen geleneksel eğitimin yanı sıra iptidai, rüşdiye, idadi, sanayi okulu, meslek okulu, öğretmen okulu gibi yeni eğitim kurumları faaliyete geçmiştir. Modern eğitim sisteminin oturtulmaya çalışıldığı ilk yıllarda mevcut mektep, ev ve benzeri yapılarda eğitim verilse de bir süre sonra modern eğitim sistemine göre yeni eğitim yapıları inşa edilmeye başlanmıştır. Ülke genelinde tüm çocuklar için eğitimin zorunlu hale getirilmesi ile okullardaki öğrenci sayısı artmış, mevcut binalar yetersiz gelmeye başlamıştır. Bununla birlikte, mevcut binaların modern eğitim sisteminin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle yeni eğitim yapılarının inşasına ağırlık verilmiştir. Böylece, modern eğitim veren yeni eğitim kurumlarının sayısı ülke genelinde artmaya başlamıştır. Bu dönemde inşa edilen yapıların önemli bir bölümü, günümüze kadar ulaşmıştır. Bu yapıların bir bölümü hala özgün işlevini sürdürüyorken bir bölümü farklı işlevlerle kullanılmaktadır. Günümüze ulaşan yapıların bazıları da harap durumdadır. Bu çalışmada, eğitim ile ilgili taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının tümü eğitim mirası olarak tanımlanmaktadır. Türkiye'de eğitim mirası kavramının yaygın bir kullanımı olmasa da hem dünyada hem de ülkemizde bu kavramın gelişmesine ICOMOS öncülük etmiştir. 2013 yılında ICOMOS'un düzenlemiş olduğu Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü kapsamında, 'Eğitim Mirası' temasının belirlenmesi bu konuda etkili olmuş, yapılan etkinlikler ile eğitim yapılarının korunmasına yönelik çalışmaların yapılması tavsiye edilmiştir. Avrupa'da ve Amerika'da son yıllarda bu kapsamda çalışmalara ağırlık verilmiştir. Türkiye'de ise tekil düzeyde yapılan koruma çalışmaları ve bilimsel araştırmalar dışında eğitim mirasının korunmasına ilişkin önerilerin geliştirilmediği tespit edilmiştir. Bu çalışma ile kültür ve eğitim mirasımızın önemli unsurları olan eğitim yapılarının tespit çalışmalarının yanı sıra korunmasına yönelik öneriler geliştirilmiştir. Kültürel mirasın bir bileşeni olarak tanımlanabilecek eğitim mirasının tespitine yönelik yapılacak çalışmalar için öncelikle bir çalışma bölgesi ve zaman aralığı tanımlanmıştır. Bu kapsamda, hem başkent İstanbul'a hem de reformların merkezi Avrupa'ya yakınlığı ile önemli bir uygulama sahası olan ve çok sayıda okul yapısının inşa edildiği Trakya seçilmiştir. Osmanlı Devleti'nde 1839 yılı Tanzimat Fermanı ile başlayan eğitimde modernleşme adımları başlarda kurumsal düzeyde kalsa da 19. yüzyılın ikinci yarısında ülke genelinde eğitim yaygınlaşmış, okul yapılaşması artmıştır. Bu nedenle, modern eğitim sistemini ve mimariye yansımasını anlayabilmek için 1839 yılı Tanzimat Fermanı'nın ilanından başlayarak 1923 yılı Cumhuriyet'in ilanına kadar geçen süreç, çalışılacak dönem aralığı olarak tanımlanmıştır. Belirlenen dönem aralığı içerisinde Trakya'nın ana vilayeti olan Edirne'nin sınırları ile günümüz Türkiye sınırları dikkate alınarak çalışma alanının sınırları çizilmiştir. Buna göre Edirne, Kırklareli, Tekirdağ il, ilçe ve köyleri ile birlikte Çanakkale iline bağlı Eceabat ve Gelibolu ilçeleri ve köyleri (Gelibolu Yarımadası) incelenmiştir. Çalışma kapsamında, 1839-1923 yılları arasında Trakya'da inşa edilen eğitim yapılarının tespiti aşamasında T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivleri başta olmak üzere çeşitli arşivlerde incelemeler yapılmış, çok sayıda yazılı kaynak taranmış, sözlü görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nda yapılan kapsamlı incelemeler ile tespit edilen yapıların koruma sürecine ilişkin detaylı bilgilere ulaşılmıştır. Bölgede yapılan alan araştırmaları ile yapıların mevcut durumuna yönelik tespitler yapılmıştır. Elde edilen veriler doğrultusunda eğitim mirasının korunabilmesi için önerilerin sunulduğu bu çalışma, yedi ana başlıktan oluşmaktadır. Çalışmanın amaç, kapsam ve yöntemine dair bilgiler ile çalışmada kullanılan temel kaynaklar tezin ilk bölümünde detaylı olarak aktarılmıştır. İkinci bölümde, eğitim mirası kavramına yer verilerek dünyada ve Türkiye'de eğitim mirasına yönelik yapılan çalışmalar incelenmiştir. Yurtiçinde ve yurtdışında yapılan çalışmalar, çalışma kapsamında geliştirilen koruma önerileri için örnek olmuştur. Bununla birlikte, bu bölümde Türkiye'de eğitim yapılarının tasarım, kullanım ve onarım sürecine ilişkin yasal metinler incelenmiştir. Hem bir kültür varlığı olarak eğitim yapılarının koruma mevzuatındaki yeri hem de bir eğitim yapısı olarak kullanımı devam eden yapıların Milli Eğitim Bakanlığı mevzuatında yer alan yasal metinlerdeki yeri incelenmiş ve sorunlar tespit edilmiştir. Üçüncü bölümde, geleneksel eğitim sisteminden başlayarak modern eğitim sistemine doğru geçiş süreci ve eğitim sistemindeki gelişmeler sırayla aktarılmıştır. Bununla birlikte, eğitim yapılarının inşa süreci, bu süreçte yer alan kişi ve kurumlar incelenmiştir. Bu bölümde, çalışma bölgesi içerisinde 19. yüzyılda inşa edilen eğitim yapıları ve onların fiziksel durumlarına ilişkin bilgiler, çeşitli arşiv belgeleri ile ortaya çıkarılmıştır. Dördüncü bölümde, Trakya'da 1839-1923 yılları arasında inşa edilen eğitim yapılarına yönelik tespitlere yer verilmiştir. Bu yapılar ile ilgili olarak inşa tarihi, kimler tarafından inşa edildiği/ettirildiği, inşa edildiği dönemdeki eğitimin seviyesi, yapıların büyüklüğü, günümüzdeki işlevi ve korunmuşluk durumuna ilişkin analizler yapılmıştır. Günümüze ulaştığı tespit edilen 37 yapı içerisinden farklı değerlere sahip olduğu tespit edilen 16 yapı belirlenmiş ve bu yapıların ayrıntılı çalışılmasına karar verilmiştir. Bu bölümde, aynı zamanda ayrıntılı çalışılmayacak yapılar ile günümüze kadar geçen zamanda yıkıldığı tespit edilen yapılar ile ilgili bilgiler paylaşılmıştır. Beşinci bölümde, ayrıntılı çalışılmasına karar verilen yapılar ile ilgili olarak tarihsel süreç, mimari özellikleri ve koruma sorunlarına ilişkin bilgiler ayrı başlıklar altında aktarılmıştır. Yapılan tespit çalışmaları sonucunda elde edilen verilere ilişkin değerlendirmelere altıncı bölümde yer verilmiştir. İki ana başlık altında yapılan değerlendirmelerde, ilk olarak eğitim mirası yapılarının mimari gelişim süreçlerine yer verilmiştir. Bu kapsamda, yapıların yerleşim durumu ve fiziksel özelliklerine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Bu bölümde yer verilen diğer önemli konu ise eğitim mirasının korunmasına dairdir. Öncelikle çalışma bölgesindeki tarihi eğitim yapılarında görülen sorunlara yer verilmiştir. Eğitim sistemindeki değişimler, önleyici korumanın eksikliği, niteliksiz müdahaleler, vandalizm, işlev değişiklikleri, bürokratik sorunlar, bütçe yetersizlikleri, yapıların yıkılması ve eğitim mirasının topluma aktarımı konusunda tespit edilen sorunlar, bölgedeki yapılar üzerinden örneklerle aktarılmıştır. Belirlenen sorunlar ve dünyada yapılan uygulamalar dikkate alınarak hem bölgesel hem de ulusal ölçekte hayata geçirilmek üzere öneriler geliştirilmiştir. Bu bölümde aynı zamanda sürdürülebilirlik konusuna değinilerek bir tarihi eğitim yapısının korunmasının sürdürülebilir bir yaşama nasıl katkı sağlayacağı irdelenmiştir. Tezin son bölümü olan yedinci bölümde eğitim mirası, çalışma bölgesinde ve belirlenen zaman aralığında inşa edildiği tespit edilen eğitim yapıları, onların mimari değerlendirmesi, koruma sorunları ve günümüze ulaşan yapıların korunmasına yönelik geliştirilen önerilere dair çıkarımlar aktarılmıştır. Arşiv araştırmaları, alan çalışmaları, yazılı ve sözlü kaynak incelemeleri doğrultusunda tespit edilen eğitim yapılarının mimari biçimlenişine yönelik yapılan değerlendirmeler ile koruma sorunlarına yönelik geliştirilen öneriler bu araştırmanın özgün çıktılarını oluşturmaktadır.
-
ÖgeTürkiye'nin ilk konservasyon laboratuvarı: Kimyahane(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-27) Yarlıgaş, Vildan ; Mazlum, Deniz ; 502142204 ; Restorasyon ; RestorationTürkiye'de taşınabilir kültür varlıklarının bilimsel yöntemlerle restorasyon ve konservasyonun yapılması ilk olarak Erken Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir ve bu konudaki araştırmalar oldukça kısıtlıdır. Osmanlı Devleti döneminde ise Müze-i Hümayûn'da Müze'deki eserlere yapılan onarımları inceleyen hiçbir çalışma bulunmamaktadır. Bu tez erken Cumhuriyet döneminde İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde kurulan ve Türkiye'nin ilk konservasyon laboratuvarı olan Kimyahane'nin kuruluşu, çalışmaları ve kadrosunda barındırdığı uzmanları odak noktasına alarak, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinden itibaren bu topraklarda yapılmış ilk taşınabilir eser onarımı tarihini, bu onarımları yapan mekân, kişi ve kurumlar üzerinden ortaya koymayı ve koruma yaklaşımının yıllar içindeki değişimini-gelişimini aktarmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde tezin amacı, kapsamı ve araştırma yöntemlerine yer verilmiş ve büyük oranda arşiv araştırmalarına dayanan tezin ana çalışma kaynakları tanıtılmıştır. Bu kaynaklar özetle İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivi, Koç Üniversitesi, Suna Kıraç Kütüphanesi'nde bulunan Hadi Tamer Belgeleri Koleksiyonu, Boğaziçi Üniversitesi'nde bulunan Aziz Ogan Koleksiyonu, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllıkları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde Asurolog olarak çalışmış Fritz Rudolf Kraus'un "Dreizehn Jahre Istanbul (1937-1949) Der deutsche Assryriologe Fritz Rudolf Kraus und sein Briefwechsel im türkischen Exil" ismiyle yayımlanmış mektupları, Kimyahane'de çalışmış eski uzmanlar ve ailelerinin arşivleri ile Berlin Devlet Müzeleri Merkez Arşivi'dir. Tezin ikinci bölümünde Müze-i Hümayûn'daki ilk restorasyon faaliyetleri incelenmiş, restorasyonların nitelikleri Satrap Lahdi onarımı üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca arşiv belgelerine dayanarak onarımların yapıldığı ilk mekânlar ve onarımları gerçekleştiren kişiler ortaya konmuştur. Onarımlarla ilgili olarak Sanâyi-i Nefîse Mektebi ile Müze-i Hümayûn işbirliği anlaşılmaya çalışılmıştır. Müzenin ilk onarımlarını gerçekleştiren Heykel Atölyesi'nin çalışmaları ve uzmanları tanıtıldıktan sonra Mimarlık Atölyesi ile ilgili bilgiler verilmiştir. Tezin üçüncü bölümünde Türkiye'nin ilk konservasyon laboratuvarı olan Kimyahane'nin kurulduğu dönemde devletin kültür ve eğitim politikası mercek altına alınmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için Erken Cumhuriyet döneminde kültür ve eğitim politikalarını etkileyen iki önemli olay olarak Türk Tarih Kurumu'nun kuruluşu ve Atatürk'ün Üniversite Devrimi incelenmiş, devletin kültür politikasının bir ürünü olarak Kimyahane'nin kuruluşuna giden süreç aktarılmıştır. Bunun yanında Kimyahane binasının yer seçimi ve mimari özellikleri ile ilgili bilgiler verilmiştir. Kimyahane'nin kuruluş döneminde yöntem ve cihazlarda baskın etkisi olan Alman ekolü ile Friedrich Rathgen ve onun kurduğu Berlin Kraliyet Müzeleri Laboratuvarı'na yönelik bilgiler bu bölümde verilmiş, Kimyahane ile Berlin Kraliyet Müzeleri Laboratuvarı arasındaki ilişki ortaya konmaya çalışılmıştır. Kimyahane'nin yürüttüğü konservasyon çalışmaları, laboratuvarda hâkim olan çalışma yaklaşımı ve bünyesinde barındırdığı uzmanlar tezin dördüncü bölümünde yer almaktadır. Kimyahane'nin kuruluşunda büyük etkisi olduğu düşünülen İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Çivi Yazılı Kil Tablet Koleksiyonu'nda bulunan tabletlere uygulanan restorasyon ve konservasyon yöntemleri bu bölümde anlatılmaktadır. Kimyahane'nin ilk konservatörü Kimyager Nurettin Akbulut ve Kimya Yüksek Mühendisi Hadi Tamer ile ayrıntılı bilgilere bu bölümde yer verilmektedir. Bu bölümde son olarak Kimyahane'nin İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nden ayrılmasına yönelik girişimler aktarılmış, Kimyahane'nin son dönemleri ile ardılı olan İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı'nın kuruluşuyla ilgili bilgiler verilmiştir. Tezin sonuç bölümünde öncelikle Müze-i Hümayûn döneminde eserlere yapılan onarımlar kısıtlı bulgular üzerinden değerlendirilmeye ve Sanâyi-i Nefîse Mektebi öğrencileri ile Müze-i Hümayûn'da onarımları gerçekleştiren ekip arasındaki bağlantı anlaşılmaya çalışılmıştır. Sonuç bölümünün devamında İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesinde tesis edilen Kimyahane'nin kuruluşunda ve ilk kurulduğu dönemde kullandığı yöntemlerde Alman etkisi irdelenmiştir. Ayrıca Kimyahane'de çalışan uzmanların nitelikleri ve eğitimlerine paralel olarak kullanılan yöntem ve benimsenen yaklaşımın zaman içindeki değişimi analiz edilmiştir ve Kimyahane'nin Türkiye'de konservasyon biliminin gelişimine katkıları incelenmiştir. Kimyahane'nin hizmet verdiği dönemden başlayıp günümüze kadar Türkiye'de koruma alanında varlığını sürdüren ve olumlu-olumsuz değişimler gösteren bazı sorunlar üzerinde durulmuş ve bu sorunlara çözümler aranmaya çalışılmış, son olarak da Kimyahane'nin güncel durumu hakkında bilgiler verilmiştir.