Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Konu "Alevis" ile Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeTokat yöresi Alevî-Bektaşî inancında zâkirlik geleneği(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013) Güneş, Deniz ; Parlak, Erol ; Şenel, Süleyman ; 381926 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi ; Musicology and Theory of MusicGünümüzde "Alevî" tabiri ile adlandırılan; ancak tarihin farklı dilimlerinde ve çeşitli coğrafyalarda: "Şii", "Nusayrî", "İsmailî", "Râfizî", "Fâtımâî", "Tahtacı", "Çepni" vs. isimlerle yayılan inanç; taraf olmanın bir sonucu olarak günümüze kadar kendini taşımış ve Anadolu topraklarında İslâm'ın bir yorumu olarak varlığını sürdürmüştür. Son Peygamber Hz. Muhammed ve soyunun (ehl-i beyt) devamını sağlayan ve ayrıca Alevîlerce kutsal bir yere konan Hz. Ali, bu inancın temelini oluşturur. Zira Hz. Muhammed'in kendisinden sonra yerine tayin ettiği ve ümmetinin peşinden gitmesi gerektiği rivayet olunan kişi olarak Hz. Ali, Hz. Muhammed'in hem amcasının oğlu hem de kızı Hz. Fâtımâtü'z-Zehra'nın eşidir. Taraftarlarını kendi kültürel normları çerçevesinde birleştiren ve inanç sistemini oluşturan yukarıda adı geçen topluluklar; geçmişin günümüzdeki yansımalarını, etkilendikleri inanç akımlarıyla yüzleştiren ve geliştiren bir ortam hazırlamışlardır. Alevîlik bu anlamda, dünya ülkelerindeki isimlendirilmesinin yanı sıra, Türkiye sınırları içerisinde dahi çeşitli isimlerle karşımıza çıkan, farklı ve zengin kültürel mirasın önemli bir parçasıdır. Alevîlik; bugüne değin yapılan araştırmalarla tarihî, sosyo-kültürel ve inanç ile bağlantılı yönleriyle ve zengin kaynaklar halinde ortaya konmuş; bilhassa Cumhuriyet dönemindeki süreçte yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından önemli bir çalışma alanı olarak benimsenmiştir. Lakin geniş coğrafyalara yayılan bu inancın Türkiye sınırları içerisinde kalan ve bugün daha çok Anadolu Alevîliği olarak adlandırılan bölümünde, diğer Ali taraftarı toplumlarda olmayan ve onlardan ayıran en büyük özellik; ibadetlerinde "bağlama çeşidi" çalgıların kullanılmasıdır. Bir gelenek şeklinde günümüze ulaşan bu icracılık ve ibadetin zikir kısmında rol alan zâkir, en az inanç önderi kadar önemli ve köklü bir geleneğin de sahibidir. Anadolu ve Balkanların büyük bir bölümünde, geçmişten günümüze zâkirlik geleneğinin tüm özellikleriyle yaşatılmış olduğunu; ancak, günümüzde daha ziyade Anadolu coğrafyasında canlı tutulabildiğini söyleyebiliriz. Özellikle alan çalışmamız sırasında, ilçe ve bu ilçelere bağlı köylerin cemlerinde (farklı ocaklara bağlı komşu köyler olabilir) tanık olduğumuz hizmet ve zâkirlerin icrasındaki eser/üslup farklılıkları, zâkirlik geleneğinin Anadolu'daki zengin geleneğini bize yansıtmaktadır. Anadolu'daki hiyerarşik yapılanmalarını bizzat kendileri oluşturan Alevîler, belli bir ocak ve bu ocağın dinî önderi olan Dede'ye bağlıdırlar. Öyle ki, günümüzde aynı il sınırları içerisinde olmayan fakat aynı ocağa bağlı olan belde ve köyler bulunmaktadır ve Ocaklar yönünden Anadolu'nun en önemli illerinden biri de Tokat'tır. Bu bağlamda Tokat Almus'da bulunan Hubyar ve Kul Himmet Ocakları, Zile'de bulunan Anşa Bacı Ocağı ve Turhal'da bulunan Keçeci Baba Ocağı'ndan söz edilebilir. Bu ocakların cemlerinin önderi olarak da; Ocakların Dedeleri ve Zâkirleri görev yapar. İşte, bu tezin ana konusu da Reşadiye, Almus, Zile, Yeşilyurt, Turhal gibi Tokat çevresindeki ilçelerdeki ocaklarda hizmet veren Dede ve Zâkirler'in cemlerde ve toplum üzerinde taşıdıkları rol ve misyondur. Teze kaynaklık etmek üzere; Tokat'tan göç almış olan İstanbul'un İkitelli, Okmeydanı, Esenler ve Sultanbeyli gibi ilçeleri de, çalışmanın "kaynak saha/kaynak alan" kısmına dâhil edilmiştir. * Zâkir; bir inanca haiz olan tüm önemli unsurları, o inancın ibadet mekânı ve algısında zikrini gerçekleştiren kişidir. Zâkir tabirinin kelime kökü "zikr"e dayanmaktadır ki bu terim; Arapça "zekere (yezkuru)" kökünden gelir ve her bir tarikat içinde farklı uygulanır. Saha çalışmamızda sıklıkla karşılaştığımız dede ve inanç önderleri tarafından addedilen "İslâm'ın özü" anlayışı, Alevîliğin halk arasındaki temel kavranışıdır. Bu bağlamda zâkir ve zikir kavramlarını, etimolojik kavramlarının yanı sıra "Kur'ân-ı Kerîm", "İslâm Felsefesi" ve "Alevî-Bektâşî" inancı içerisinde nasıl tanımlandıklarına dair bilgiler sunulmuştur. Alevî-Bektâşî topluluklarında zâkir; bu inanç için önemli olan tüm şahsiyetleri, toplumsal kurallarını, sosyal yapıları, ibadet ve uygulamaları, öğüt ve söylemleri, öğreti ve kültürel geleneği sözlü olarak anlatan kişidir. Bu anlatıda anılan tüm olguların akılda kalması ve geleceğe rahatça aktarılması için de müziği kullanır. Yalnız bu anlatıda zâkir kadar dedenin ve hatta dede-zâkir ilişkisinin önemi büyüktür. Öyle ki dedenin açtığı her sohbet için zâkirin bu konuyla ilgili deyiş okuması gerekir. Yani sözlü geleneğin tek sahibi zâkir değildir. Ancak bazı şartlardan ötürü, cemlerde dede ve zâkirlik görevini bir kişinin üstlenmesi söz konusudur. Alevî-Bektâşî tarihi oluşumu ve evreleriyle ilgili söylemlerinin yanı sıra zâkir ve dedenin, dünyanın kuruluşuna kadar götürdüğü anlatılarında çok derin manalar yatmaktadır. Bu anlamda Alevîliğin tarihi oluşumu, İslâm öncesi inanç etkileri, İslâmiyet'in Anadolu safhası ve sosyo-kültürel yapıları önem arz eder. Zira Dede, Talip, Pir, Rehber ve Mürşîd gibi dinî önderlerin kökü, İslâm öncesi inanışlara kadar dayanmaktadır. Geçmişte "Şaman", "Ozan", "Âşık", "Pir", "Ata", "Baba", "Dede" bağlamında bugüne gelen zâkirlik, günümüzde; "âşık baba", "güvende", "sazandar", "cem âşığı, "tarikat âşığı" gibi tabirlere yerini bırakmıştır. Tokat'ta Zâkirler, inanca dair tüm öğreti, edeb-erkân kuralları, inanç-ibâdet esasları ve sosyo-kültürel yapıya dair halkı aydınlatan deyişler okur. Bu bağlamda "HakMuhammed-Ali", "Kırklar", "Ehl-i beyt", "Oniki İmam", "Üç sünnet-yedi farz", "Cem", "Semah", "Kerbelâ olayı", "Dört kapı kırk makam", "Methiye" gibi inanç ve ibâdete dair kavramları deyişlerinde ele alır. Bunların dışında Alevîliğin kurumsal yapısını oluşturan dede, pir, mürşid, talip ve musâhiplik ile ilgili örnekleri de deyişlerinde görmek mümkündür. Bu aktarımda (gerek günlük konuşma gerekse yazı dilinde) dil, geçmişten günümüze olduğu gibi Türkçe'dir. Türkçenin temel yapısını bozmadan, yerel ağız özelliklerinden kaynaklı telaffuz biçimleri ve artikülasyonlara da rastlanılmaktadır. Bazı şiirlerde, özellikler İran ve Şiî etkisinden ötürü Arapça ve Farsça (daha ziyâde ibâdet içinde kullanılan) sözcüklere de yer verilmiştir. Zâkirlerin çalıp-okudukları deyişlerin çoğu Alevî toplumunda "Ulu Âşık", "Yedi ulu Ozan", "Yediler" veya"Yedi Kutuplar" şeklinde ifade edilen ve büyük saygı gören saz/söz şairleri tarafından söylenmiştir. Tokat yöresi zâkir müziği Anadolu genelinde olduğu gibi bünyesinde ortak ağız ve tavır özellikleri içermesine rağmen kendine has birçok unsuru da bünyesinde barındırmaktadır. Bunlar yakın bölgeler ile ortaklıklar ve ayrışmalar göstermenin yanında kendi içerisinde de birbirinden farklılaşan nitelikler taşır. Cemde kullanılan çalgı "Bağlama" dır. Bağlama ailesinin değişik ebat ve formlarına ait çalgıları icra eden zâkirler, genellikle bağlama düzeni ve bozuk düzenini kullanır. Özellikle Hubyar ve bu ocağa bağlı ocakların zâkirleri "kemanı"-"kemani" diye adlandırdıkları çalgıyı da kullanılır ki bu bildiğimiz kemanın kendisidir. Çalım tekniği olarak omuzda değil, vokal icradan ötürü dizde çalınır. Cemlerde icra edilen müzikal türler deyiş, deme, cenkleme, mersiye, semah, tevhid, miraçlama, duvaz veya duvaz-ı imam, güzelleme (övme-övüş) diye adlandırılmaktadır. Usta çırak ilişkisine bağlı Tokat zâkirlik geleneğinde, usta malı okunan eserlerin yanı sıra kişisel üretim olan eserlere de yer verilmektedir.