Depo logosu
  • Giriş yap
    ya da
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt olmak için buraya tıklayın. Parolanızı unuttunuz mu?
Depo logosu
  • Topluluklar ve Koleksiyonlar
  • Tümü
  • Giriş yap
    ya da
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt olmak için buraya tıklayın. Parolanızı unuttunuz mu?
  1. Anasayfa
  2. Sustainable Development Goal

Sustainable Development Goal "Goal 5: Gender Equality" ile 'a göz atma

  • 0-9
  • A
  • B
  • C
  • D
  • E
  • F
  • G
  • H
  • I
  • J
  • K
  • L
  • M
  • N
  • O
  • P
  • Q
  • R
  • S
  • T
  • U
  • V
  • W
  • X
  • Y
  • Z
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
  • Öge
    Cinsiyetli mekânsal hareketlilikler: İş ve evin müzakere alanları
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-05-18) Armağan, Oya Yeşim ; Aksugür Akpınar, İpek ; 502181027 ; Mimari Tasarım
    Bu araştırmanın sunduğu tartışma zeminine dayanarak şu sonuca varılabilir; ev ve iş hem kentsel alanda hem de evsel alanda bir müzakere halindedir ve bu alanlar karşılıklı kaymalar yoluyla tanımlansa da aslında toplumsal cinsiyet ve konumlar gözetildiğinde tek bir model çizilemeyecek kadar karmaşıktır. Bu bulgular mimarlığı mekanları sabitlikler üzerinden ele almak yerine; çoklu, öznel ve diferansiyel coğrafyalar aracılığında mekânsal hareketlilikler tarafından yeniden düşünmeye davet eder.
  • Öge
    Çevik yazılım geliştirme projelerinde kritik başarı faktörlerinin modellenmesi: Çevik projelerin Türkiye'deki uygulamaları
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-04) Binboğa, Burcu ; Gümüşsoy Altın, Çiğdem ; 507152102 ; Endüstri Mühendisliği
    Son yıllarda hızla gelişen teknoloji ile değişen müşteri ihtiyaçlarına kaliteden ödün vermeden hızlı bir şekilde cevap vermek çok önemlidir. Günümüzde, piyasada her ihtiyaç duyulan ürünün muadili bulunmaktadır. Ürünleri, muadillerinden farklılaştıran bir çok özellik örneğin müşteri odaklılık, ihtiyaçlara hızlı cevap verebilme, kalite ve güvenilirlik gibi kavramlar sadece müşteri memnuniyetini artırmakla kalmaz aynı zamanda tüm paydaşların memnuniyetini artıracaktır. Yazılım geliştirmede kullanılan proje yönetimi metodolojileri de teknolojik gelişmelerle değişeme uğramaktadır. Önceki yıllarda daha çok şelale yöntemleri diye adlandırdığımız klasik yazılım geliştirme metodolojileri kullanılırken günümüzde çevik yazılım proje yönetimi yaklaşımları tercih edilmektedir. Çevik proje yazılımı, hızla değişen gereksinimlere uyum sağlayabilmek için esnek ve dinamik bir yaklaşım sunan bir proje yönetim metodolojisidir. Kısa geliştirme döngüleriyle çalışan ekipler, müşteri geri bildirimlerini doğrudan kullanarak yazılım geliştirme sürecini yönlendirir. Böylece yazılımın kalitesi, müşteri memnuniyeti ve proje verimliliği artar. Sürekli iyileştirme ve işbirliğini teşvik eden bu metodoloji, özellikle belirsizlik ve sürekli değişimle karşılaşılan sektörlerde projelerin başarılı bir şekilde yürütülmesine yardımcı olmaktadır. Bu nedenle çevik yazılım geliştirme metodolojileri son yıllarda müşteri ve iş gereksinimlerini hızlı ve etkili bir şekilde karşılamak amacıyla giderek daha popüler hale gelmektedir. Yazılım gereksinimlerindeki belirsizlikler ve değişiklikler, şirketleri yazılım geliştirme projelerinde daha çevik olmaya zorlamaktadır. Günümüzde çevik bir ortamda şirketler ilerleyebilmek için projelerine çevik yazılım geliştirme metodolojilerini entegre etmektedir. Ancak çevik metodolojinin uygulanma şekli projenin başarısını belirleyebilir. Bu tez kapsamında, çevik uygulayıcıların bakış açısından çevik projelerin başarısını etkileyen kritik başarı faktörleri ve çevik başarı ölçütlerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. İlk olarak Çevik Manifesto, Çevik İlkeler ve Scrum Kılavuzu'nun detaylı incelenmesiyle kapsamlı bir sistematik literatür taraması yapılarak Çevik Yazılım Proje Başarı Modeli geliştirilmiştir. İkinci olarak altı çevik proje uygulayıcısı ile bire bir görüşmeler yapılarak kritik başarı faktörleri ve çevik başarı ölçütleri güncellenmiş ve ardından model üzerinde fikir birliğine varmak için katılımcılarla grup toplantısı yapılarak nihai Çevik Yazılım Proje Modeli geliştirilmiştir. Modelde çevik başarı ölçütleri olarak süreç verimliliği, sürdürülebilir yazılım ürün kalitesi ve paydaş memnuniyeti belirlenmiştir. Kritik başarı faktörleri ise müşteri faktörleri, ekip faktörleri, organizasyonel faktörler, çevik süreç faktörleri, teknik faktörler ve proje faktörleri olarak altı ana başlıkta tanımlanmıştır. Sonrasında kritik başarı ölçütleri ile çevik başarı ölçütleri arasındaki ilişki literatürden desteklenerek Çevik Yazılım Proje Modeli tanımlanmıştır. Ayrıca kritik başarı faktörlerinin ve çevik başarı ölçütlerinin alt başlıkları da tanımlanmış ve bu alt başlıkları tanımlayan soru ölçekleri geliştirilmiştir. Tasarlanan Çevik Yazılım Proje Anketi çevik proje başarısını etkileyen kritik başarı ölçütlerinin belirlenmesinde kullanılabilecektir. Geliştirilen modeli test etmek için çevik yazılım proje yönetimi deneyimi olan 596 katılımcıdan veri toplanarak proje başarısına etki eden faktörler belirlenmiştir. Veri analizi için yapısal eşitlik modeli kullanılmıştır. IBM Amos 20.0 ve IBM SPSS Statistics versiyon 28 yazılım programlarından faydalanılmıştır. İlk olarak açıklayıcı faktör analizi kullanılarak kritik başarı ölçütlerinin faktör yapısı ortaya çıkarılmış ve modelde belirlenen faktör sayısı ile aynı sayıda faktör elde edilmiştir. Daha sonraki adımda doğrulayıcı faktör analizi ile belirlenen faktörlerin teorik yapısının geçerliliği gösterilmiştir. En son adımda ise kritik başarı faktörleri ile çevik başarı ölçtüleri arasındaki ilişki yapısal eşitlik modellemesi ile test edilmiştir. Sonuçlara göre müşteri faktörleri, ekip faktörleri, çevik süreç faktörleri ve proje faktörlerinin süreç verimliliği, sürdürülebilir yazılım ürün kalitesi ve paydaş memnuniyeti açısından çevik proje başarısının önemli belirleyicileridir. Kritik başarı faktörleri arasında müşteri faktörleri ve çevik süreç faktörleri diğer faktörlere kıyasla süreç verimliliği, sürdürülebilir yazılım ürün kalitesi ve paydaş memnuniyetini etkileyen güçlü belirleyicilerdir. Bu çalışma ile teorik ve pratik çıkarımlar sunulmuş ve olası gelecek çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. Geliştirilen Çevik Yazılım Proje Başarı Modeli, projelerin başarılı bir şekilde yürütülmesi için kritik olan faktörlerin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu model, çevik yazılım geliştirme süreçlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlamakta ve çevik metodolojilerin uygulanmasındaki etkinliği artırmak için yol gösterici olmaktadır. Araştırmanın bulguları, özellikle müşteri ve süreç odaklı yaklaşımların çevik projelerde başarıya ulaşmada kilit olduğunu vurgulamaktadır. Bu faktörler, projelerin zamanında ve bütçe dahilinde tamamlanmasını, aynı zamanda yüksek kaliteli yazılım ürünlerinin teslim edilmesini sağlamakta büyük bir rol oynamaktadır. Ayrıca çevik metodolojilerin daha etkili bir şekilde uygulanabilmesi için çevik uygulayıcılar ve proje yöneticileri için somut adımlar önermektedir. Bunun yanı sıra tasarlanan Çevik Yazılım Proje Anketi, gelecek çalışmalarda çevik proje yönetimi uygulayan farklı sektörlere de uygulanarak sektöre özel kritik başarı faktörleri belirlenmesine yardımcı olacaktır.
  • Öge
    Exploring contact patterns among students via social network analysis: A cohort study in İstanbul, Türkiye
    (Graduate School, 2024-07-16) Hasannizazi, Tanya ; Yaylalı, Emine ; Güçlü, Hasan ; 507201161 ; Industrial Engineering
    This study explores the dynamics of social interactions among middle school students using Social Network Analysis (SNA) and ultra-wide band (UWB) technology embedded in sensor cards. Conducted in a Turkish middle school, this research aimed to capture and analyze the social mixing patterns of students across three grades on separate days in March 2023. The results have significant implications for understanding disease transmission and developing effective public health interventions in school settings. SNA, which integrates sociological theories and mathematical principles from graph theory is employed in this context to understand how interactions between individuals influence social phenomena, such as cognitive processes, feelings, and behaviors. It also seeks to uncover the patterns of information, influence, and infection flow. In our study, the goal is to understand how infection spreads among students of a middle-school given the significant role children play in transmission of airborne diseases when they commute between home and school and interact with a number of peers. The data collection utilized lightweight, credit-card-sized wireless sensor devices to record close proximity interactions among students and giving us details of those contacts including who interacts with whom and for how long. These UWB-based devices are known for their high accuracy in contact tracing and were configured to detect face-to-face contacts within a 1.5-meter range. The study was set in a co-educational public middle school in Istanbul. Each student, along with their teachers and staff, was equipped with a sensor card that recorded face-to-face contacts throughout the school day. The data was collected over three separate days, each dedicated to a specific grade: 5th, 6th, and 7th grades. On each day, students were given sensor cards at the beginning of the school day, and these were collected before the last class ended. The collected data captured interactions during class times and break times, providing a comprehensive picture of the students' social networks. The context of the study is particularly significant given the recent global COVID-19 pandemic in addition to previous outbreaks that claimed a lot of lives and left detrimental impacts on public health systems and economies worldwide, thus highlighting the critical need for effective contact tracing and understanding social interactions to predict how pathogens spread and eventually prevent disease spread. Schools, being high-density environments where close contact is frequent, are prime locations for such studies. By focusing on these settings, the research aims to provide insights that can inform public health policies and interventions, such as school closings, social distancing, masking, and vaccination strategies. The contact data was analyzed to construct a network of interactions among students. Various metrics such as degree (number of contacts per student), density (ratio of actual contacts to possible contacts), clustering coefficient (degree of interconnectedness among a student's contacts), and shortest path (minimum number of intermediary nodes connecting two individuals) were calculated to understand the cohesiveness and connectedness of the network. Other data analysis methods namely calculating the distribution of contact durations and degree values were also applied to gain insight on the likelihood of transmission events, and informing disease models with the related parameters. The results obtained from this study are listed as follows: • It was found that older students tended to form more interconnected groups with stronger ties across different classroom communities. • It was determined that contact durations were short, with most interactions lasting less than a minute. • The patterns suggest that while younger students have more frequent contacts, these interactions are generally brief. The study also identified the potential for different contact durations to influence infection spread, emphasizing the need for further research on proximity distances and their effects on network dynamics. By focusing on environments with high population density and connectivity, such as schools, valuable insights can be gained about the potential effects and dynamics of virus transmission. Lastly, this thesis provides valuable insights into the social interactions of middle school students, with implications for designing effective public health interventions and improving our understanding of disease transmission in school settings. The results underscore the need for targeted strategies to manage infectious diseases, particularly in educational environments where close contact is frequent. The findings also highlight the importance of using advanced technologies like UWB sensors to gather accurate data on social interactions, which can inform more precise and effective public health measures.
  • Öge
    Female politicians and role-model effects: Evidence from India
    (Graduate School, 2022) Orsu, Apoorva ; Kayaoğlu, Ayşegül ; 737222 ; Economics M.A. Programme
    Despite being the largest democracy in the world, the political representation of women in India, is far below an equitable representation and literature points to such disparity as having potential to influence aspirations, stereotypes and gender norms. In this thesis, I exploit a fuzzy regression design and employ two-stage least squares regression (2SLS) estimation, to study the impact of female politicians at the district level (the second geographical level of administration) on outcomes of bargaining power, gender norms and financial empowerment. I use micro-data from India's NFHS-4(2015-16) survey and combine it with aggregated state constituency election data in India from 2010 to 2014, to find the impact of having a female elected representative on aforementioned outcomes. I also provide robustness checks for various margins of victory/loss and use sharp RD design on sample of only those districts that had a single man vs woman election. To the best of my knowledge, this thesis is the first in the literature to quantify effects of competitively elected female politicians on bargaining power, financial empowerment and domestic violence attitudes (gender norms) in the context of a developing country using individual level survey. The findings of this thesis contributes towards a growing field of literature related to the effects of female political leadership on women's empowerment. The findings are important as it demonstrates that greater gender representation in politics can have spillover effects on breaking stereotypes and gender-norms. To sum, female representation leads to improvements in bargaining power- specifically there is an increase in the ability to decide husbands' earnings and healthcare. Importantly, there is no significant impact on women's financial empowerment and improvement in gender norms as tested by using variables related to domestic violence attitudes. Thus, I argue that female political representation in India has limited impact on the local women's empowerment.
  • Öge
    Mekanik alaşımlanmış Co18Cr10Fe10Ni47Al10Ti5 yüksek entropili alaşımının spark plazma sinterleme ile üretimi ve karakterizasyonu
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-11) İzci, Aybüke ; Göller, Gültekin ; 521211003 ; Malzeme Bilimi ve Mühendisliği
    Yeni malzeme grubu olarak keşfedilen yüksek entropili alaşımlar en az beş farklı elementin yapıya katılmasıyla elde edilerek çok bileşenli alaşımlama ile üretilmektedirler. Yüksek entropi etkisi, yavaş difüzyon etkisi, şiddetli kafes distorsiyonu ve kokteyl etkisi olarak adlandırılan dört temel etki sayesinde yüksek sıcaklıklarda yüksek mukavemet, yüksek korozyon direnci, yüksek aşınma direnci ve yüksek termal direnç gibi özellikleri sayesinde birçok alanda kullanılmaktadır. Jeotermal alanlarda, nükleer uygulamalarda, otomotiv ve motor malzemelerinde üstün özellikleri sayesinde kullanılmaktadır. Yüksek entropili alaşımların üretilmesinde üretim yöntemi olarak döküm ve toz metalurjisi dikkat çekmektedir. Ancak katılaşma prosesi kontrolünün zorluğu, döküm kusurları, denge fazlarının bastırılması, artık gerilmeler, çatlaklar ve segregasyon nedeniyle istenilen malzeme özelliklerine döküm ile kolaylıkla ulaşılamamaktadır. Bu sınırlamalar, mekanik alaşımlamanın (MA) toz halinde daha iyi kimyasal homojenliğe sahip stabil bir mikroyapı geliştirme ve ardından konsolidasyon yeteneği sayesinde toz metalürjisi yöntemi kullanılarak aşılabilmektedir. Spark plazma sinterleme (SPS) ile daha düşük sıcaklıklarda, kısa sürede, teorik yoğunluğa sahip YEA'lar elde edilen ve mekanik alaşımlama sonrası yapıya karışmayan elementel yapının SPS sonrası tamamen alaşımlanmaya katılmasını sağlaması sebebiyle son zamanlarda ön plana çıkan bir yöntemdir. Ni bazlı yüksek entropili alaşımlar; yüksek sıcaklıkta yüksek dayanım, yüksek mukavemet, yüksek sertlik, yüksek aşınma direnci ve metal alaşımlarından daha hafif olmaları gibi özellikleri sayesinde günümüzdeki en önemli malzeme grupları olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışma kapsamında daha önce çalışılmamış olan Ni bazlı Co18Cr10Fe10Ni47Al10Ti5 yüksek entropili alaşım Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü'nde bulunan SpexTM 8000D Mixer/Mill mekanik alaşımlama cihazı ve 20.000 A kapasiteli SPS 7.40 MK VII, SPS Syntex Inc. model spark plazma sinterleme (SPS) cihazı ile üretilmiştir ve konsolide edilmiştir. Deneysel çalışmalar kapsamında Co18Cr10Fe10Ni47Al10Ti5 YEA mekanik alaşımlama parametreleri optimize edilerek üretilmiştir. Optimize edilen mekanik alaşımlanmış YEA'ın faz analizi ve mikroyapı karakterizasyonu gerçekleştirilmiştir. Daha sonrasında farklı sinterleme sıcaklıklarında (1000°C, 1100°C ve 1200°C) sabit basınç altında (40 MPa) ve sabit ısıtma hızında (100°C/dak) YEA konsolide edilmiştir. Farklı sinterleme sıcaklıklarında konsolide edilen numunelerin karakterizasyonunu yapmak için yoğunluk ve Vickers mikrosertlik değerleri ölçülmüştür ve faz analizi ve mikroyapı karakterizasyonu gerçekleştirilmiştir. Deneysel çalışmalar sonucunda artan sinterleme sıcaklığının relatif yoğunlukta artış (96.13%, 97.01%, 97.32%) meydana getirdiği gözlenmiştir. Relatif yoğunluktaki artış, porozite miktarının artan sıcaklıkla birlikte azalması ile meydana gelmiştir. Artan sinter sıcaklığıyla birlikte yapılan sertlik ölçümlerinde; oluşan intermetalikler ve tane büyümesi (0.123 mm, 0.147 mm, 0.573 mm) ile ilişkili olarak sırasıyla 724.05HV, 691.3HV ve 657.26HV değerleri elde edilmiştir. Yapılan mikroyapı incelemelerinde intermetalik yapı, gözenekli yapı ve tane büyümesinin mikrosertlik ve yoğunluk değerlerindeki artış ve azalışa neden oldukları belirlenmiştir.
  • Öge
    Mimoza 01 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi
    (İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi, 2014) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Özürlan Ağaçgözgü, Gülçin
  • Öge
    Mimoza 02 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi, 2015) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Özürlan Ağaçgözgü, Gülçin
    İlk sayımızı çıkarma sürecinde Soma’daki madencilerimizin kaybıyla sarsılmıştık, bu sayımıza hazırlık yaparken Özgecan Arslan’ı aramızdan çekip alanlar tüm toplumun vicdanında derin bir yara açtılar. Onunla da yetinmediler, kadınlarımızı sokak ortasında, evde, işte öldürmeye dövmeye devam ettiler, ediyorlar. Bu sayımızda da yine, “Kadına Şiddete Son” diye haykırarak bilim, teknoloji ve sanatla uğraşan kadınlarımızı ve onlarla ilgili olay, haber ve etkinlikleri anlatmaya devam ediyoruz. Sanatçı kadınlarımızdan ülkemizin ilk kadın mimarları, ressamları ve heykeltıraşlarıyla ilgili yazıları ilgi çekici bulacağınızı düşünüyoruz. Bunun yanısıra, üniversitemiz bünyesinde cinsel taciz ve ayrımcılığa karşı yapılan çalışmalarla ilgili geniş bir yer verdiğimiz panelden alıntılar ve olayın hukuksal boyutuyla ele aldığımız yazımızın önemli bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz.
  • Öge
    Mimoza 03 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi, 2015) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Özürlan Ağaçgözgü, Gülçin
    Bu sayımızda, ülkemizin ilk kadın bilimcilerini, fizik, matematik ve kimyacılarını konu ediyoruz. Merkezimizin kuruluş özgörevine uygun olarak yine bilim, mühendislik ve teknoloji alanında bir röportajımıza da yer verdik. 22 Nisan 2016’da “III. Ulusal Üniversite Kadın Araştırmaları Merkezleri Kongresi” Merkezimiz ile Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu tarafından ortaklaşa düzenlenecektir. Bu nedenle bu sayımızda Türkiye’de ve dünyada mevcut “Kadın Araştırmaları Merkezleri” ve ilgili programlar hakkında bilgi amaçlı bir yazı hazırladık. 7 Mayıs 2015 tarihinde YÖK tarafından organize edilen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Üniversite Çalıştayı” sonunda üniversitelerde bu tür dersler konulması tavsiye edilmiştir. Bu sayımızda İTÜ’de verilen “Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları” dersini de tanıttık ve öğrenci görüşlerini paylaştık.
  • Öge
    Mimoza 04 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi, 2016) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Özürlan Ağaçgözgü, Gülçin
    Bu sayımızda ülkemizdeki ilk madencileri ve yerbilimlerindeki kadınlarımızı konu ediyoruz. Bunun yanısıra, Maden Fakültesi’nde eğitim-öğretim ve çalışanlar profiliyle kadının yeri ile ilgili yazımız var. İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde araştırma merkezimizin kuruluş özgörevine uygun biçimde gerçekleştirdiğimiz söyleşide üniversitemizin en başarılı kadınlarından biri olan yılın bilim kadını ödülünü alan Doç. Dr. Elif Genceli Güner’in başarıya giden yoldaki mücadelesine tanıklık edeceğiz. Kadına yönelik şiddetin giderek arttığı toplumumuzda şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele sözleşmesini hukuksal açıdan ele alan bir yazı yayınlıyoruz. Ve yine bu sefer de ülkemizdeki öncü bir kadın bilimciye yer ayırdık sayfalarımızda; arkeolojiye ve Anadolu’ya adanmış yaşamı ve insanlık tarihine katkılarıyla geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Prof. Dr. Halet Çambel’i hatırlamaya çalıştık.
  • Öge
    Mimoza 05 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi, 2016) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Özürlan Ağaçgözgü, Gülçin
    Son günlerini yaşadığımız 2016 yılı, dünya için, ama özellikle de ülkemiz için çok kötü geçen, hatırlamak istemeyeceğimiz bir zaman dilimi olarak geride kalmak üzere. Terör sadırıları, katliamlar fiziksel ve ve psikolojik bütünlüğümüzü tehdit eden bu durum ruhsal bir travma geçirmemize neden olurken çaresiz, şaşkın, kızgın, üzgün ve ne yapacağımızı bilemez bir haldeyiz. Bu gidişatın yeni yılda son bulmasını dileyerek bu travma ile başa çıkabilmek için görevlerimize odaklanma zorunluluğunun bilincindeyiz. Bu sayımızda, geçmişten bugüne ülkemizdeki toplumsal cinsiyet çalışmaları ve kadın hakları hareketinde öne çıkan kadınların yaşamları ve mücadelelerine yer verdik. Kazanımların en önemlilerinden biri olan kadınlara seçme ve seçilme hakkına dünyadaki diğer ülkelere kıyasla uzun yıllar önce sahip olmamıza rağmen günlük yaşantımızda bunun sonuçlarını görmek için daha fazla çalışılması gerekiyor. Kadına yönelik şiddeti engelleyemiyoruz, kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Bunun üzerine taciz, tecavüz ve cinsel istismar kadın ve çocukların korkulu rüyası ve bir başka ruhsal travma olarak karşımızda. İTÜ BMT-KAUM’un 25 Kasım 2016 tarihinde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla düzenlediği panelde ülkemizde ve dünyada bu mücadelede güncel gelişmeler ele alındı. Dergimizin beşinci sayısında, bu toplantı ile çocukların cinsel istismarında rıza yaşının 12’ye indirilmesiyle ilgili yasal düzenlemeye yer verdik.
  • Öge
    Mimoza 06 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (Mimoza 08 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi, 2017) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi
    Bildiğiniz gibi genellikle her sayımızda değişik mesleklerde kadınlarımıza yer veriyoruz. Bu sayımızda da kadınlarımızın sayıca az olduğu ancak giderek artış gösterdiği kadın denizcilerimize, yakınlarına ve su sporları yapan kadın sporcularımıza yer verdik. Hepimizin bildiği gibi kadın denizci olmak en zor mesleklerden biri, bizlerde sizlere güzel yanlarıyla ve zorluklarıyla bu alanda çalışan kadınlarımızdan örnekler vermeye çalıştık, bu mesleği düşünen genç kadınlarımıza tıpkı bir deniz feneri gibi ışık olmak istedik. Her zamanki gibi kanayan yaralarımızdan biri olan kız çocuklarımızın eğitimine yer verdik, Türkiye’de kız çocuklarının eğitiminin önündeki engelleri sunduk. Toplumların ilerlemesinin temeli eğitimdir, bilimdir, fendir. Güçlü, barışçıl ve istikrarlı bir dünya için cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve buna bağlı olarak kadınların ve bilhassa kız çocuklarının eğitimi konusuna ağırlık verilmesi çok önemlidir. Tarih boyunca sosyal değişim ve sosyal dönüşümlerin dinamiği hep kadınlar olmuştur. İşte bu yüzden bu gibi projeler çok önem kazanmaktadır. Eğitim alanında Milli Eğitim Bakanlığının (Kız Çocuklarının Eğitimi Projesi), İTÜ Gönüllük Kulübünün (Bir Başka Yol ve Nar Harekatı Projeleri) ve üniversitemizin katkı sağladığı (Giysi Odası ve “Başarı Beni İstanbul’a Götürüyor” Projeleri) sosyal sorumluluk projelerini de dile getirdik. Ayrıca, TÜİK verilerine göre 2016 yılında her alanda kadın profilini sayılarla vermeye çalıştık.
  • Öge
    Mimoza 07 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Yayınevi, 2020) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Gül, Leman Figen
    Bu sayıda dergimizin araştırma konusu ‘Antik Yunan’da Bilim Kadını’ olarak belirlenmiştir. İlk bilim insanlarının filozoflar olduğu ve filozof sözcüğünün Yunancada ‘bilgi ışığı’ anlamına geldiğini belirten bilim tarihçisi Günseli Naymansoy, Antik Yunan’da Kadın ve Hypatia’ isimli yazısında, kadının bilimle olan ilişkisini incelemektedir. Naymansoy, Antik çağda kadın olmanın zorluklarından, o dönemde felsefe ile uğraşan kadınların neredeyse tamamının ünlü ve ayrıcalıklı kişilerin ya eşleri ya da kızları olduğundan bahsetmektedir. Araştırma konusunun diğer makalesinde Bekir Güzel ‘Antik Yunanda Mücadeleci Bir Kadın Filozof: Aspasia’ başlıklı yazısında Antik dönemi ve bu dönem içerisinde Aspasia ve kadının toplumsal rolünü irdelemektedir. Araştırma konusuna katkıda bulunan yazarlarımıza fazla bilinmeyen bir döneme ışık tuttukları için teşekkür ediyoruz.
  • Öge
    Mimoza 08 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Yayınevi, 2024) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Kalaycıoğlu, Zeynep
    Derginin bu özel sayısı, Türkiye Cumhuriyetimizin 100., Üniversitemizin 250. Yılında geliştirilen etkinlik ve yayın külliyatına kadın araştırmalarını önceleyen içeriği ile katkı vermeyi amaçlamaktadır. Sadece bu sayıya özel olarak Mimoza dergilerinden seçilen ve okuyuculara zamansız bir bilgi belge niteliği taşıyan makaleleri tekrar okuyucuya sunulmuştur. Yüksek Mühendis Mektepli ilk Kadın Mühendisler TÜBİTAK 2214-A doktora bursuyla desteklenen araştırmacı Gül AYDIN tarafından özetlenen makale bir belge niteliğindedir.
  • Öge
    Mimoza 09 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Yayınevi, 2024) İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi ; Kalaycıoğlu, Zeynep
    En son yayınladığımız 8. Özel sayımıza çok değerli geri dönüşler aldık. Bu enerjiyle hazırladığımız bu sayımızı “Kadın Araştırmaları ve Sürdürülebilirlik” özel konusu ve merkezimizin iş birlikleri, etkinlikleri ve projelerine odaklanarak hazırladık. Bu sayımızda; İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezi Yönetim Kurulu olarak, Sayın Rektörümüz Prof.Dr. İsmail Koyuncu ve Rektör Yardımcılarımız Prof.Dr. Şule Itır Satoğlu, Prof.Dr. Mustafa Kumral ve Prof.Dr. Ali Deniz hocalarımızın katılımı ile 28.03.2024 tarihle merkezimizde yaptığımız toplantı gündeminde de yer verdiğimiz şekliyle, özellikle Üniversitemizin (CEP / GEP) Cinsiyet Eşitliği Planını uluslararası ve ulusal gündem de öz değerlendirmesini yaparak, araştırma ve çalışmalarımızı değerlendirdik.
  • Öge
    Mimoza 10 : İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Dergisi
    (İTÜ Yayınevi, 2024) Mimoza ; İTÜ Bilim, Mühendislik ve Teknolojide Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi
    Değerli okuyucularımız; yılda iki sayı ile ve İTÜ Yayınevi bünyesinde dijital olarak yayınlanan, MİMOZA dergimizin Ağustos - Aralık 2024 dönemini değerlendiren 10. Sayısını, siz İTÜ mensup, öğrenci, mezunları ve tüm izleyenlerimizin ilgisine sunuyoruz. En son yayınladığımız 9. Özel sayımıza çok değerli geri dönüşler aldık. Bu enerjiyle hazırladığımız bu sayımızı “Kadın Merkezleri Çalışmaları ve Kadın Sağlığı” özel konusu ve merkezimizin iş birlikleri, etkinlikleri ve projelerine odaklanarak hazırladık. Prof. Dr. Gülriz Uygur, Türkiye’de
  • Öge
    Revisiting the impact evaluation of women’s empowerment : a MCDM-based evaluation indicator selection framework proposal
    (Springer, 2024) Yıldırım, Nihan ; Köroğlu, Fatma ; 0000-0002-6279-3849 ; 0000-0002-3367-1308 ; İşletme Mühendisliği
    Women’s empowerment programs play a critical role in achieving the United Nations’ (UN’s) sustainable development goal of “Gender Equality”. However, non-profit organizations (NPOs) running women’s empowerment (WE) programs face challenges in monitoring, assessing, and evaluating the social impact (SI) and program performance due to the lack of solid guidelines. This study aims to analyze the impact and outcome evaluation indicators of WE programs by providing a quantitative tool. A multi-criteria decision-making (MCDM) model is proposed to identify and prioritize the performance indicators by utilizing Fuzzy TOPSIS (FTOPSIS) and Fuzzy AHP (FAHP) in a combined methodology. Results validated the identification and classification of the indicators by their importance and viability. In a qualitative study with NPOs working on WE in Turkey, social impact and outcome evaluation indicators are defined and ranked by criteria set in the proposed combined MCDM framework. The study aims to contribute to the theoretical frameworks and practices on social impact and outcome evaluation of women’s empowerment
  • Öge
    Sesin politikası ve göçmen kadınların vokal icraları: Rezonans küresi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-22) Öztürk, Selda ; Oğul, Belma F. ; 414122004 ; Müzikoloji ve Müzik Teorisi
    "Sesin Politikası ve Göçmen Kadınların Vokal İcraları: Rezonans Küresi" isimli bu tez çalışması, 2011 yılından itibaren Türkiye'ye göç eden Suriye ve Iraklı kadınların icralarını savaş, göç, müzik ve toplumsal cinsiyet bağlamında araştırmaktadır. Derinlemesine mülakatlar, odak grup görüşmeleri, söyleşiler ve sözlü tarih teknikleriyle yürütülen araştırmada, intradisipliner bir bakış benimsenerek duygulanım başta olmak üzere hafıza, travma, kimlik üzerine teori ve kavramlar ile müzik ve savaş, şiddet, göç, toplumsal cinsiyet, kimlik, direniş konulu çalışmalardan faydalanılmaktadır. 2015 ile 2019 yılları arasında yapılan bu araştırmanın özgün yönleri; yurt içi ve yurt dışına göçlerin devam ettiği bir dönemde yürütülmesi, dünyada en çok göçmenin yaşadığı ülke olan Türkiye'de yapılması, kadınların deneyimlerini merkeze alarak göçü araştırması ve ağıtlar için vokal analiz yöntemi önermesidir. Ayrıca, uygulamalı etnomüzikoloji disiplininin prensipleri benimsenerek araştırma süreci boyunca elde edilen veriler ve sonuçlar kamusal alanda paylaşılmış, göçmen kadınlarla birlikte müzik atölyeleri ve söyleşiler gerçekleştirilmiş, hazırlanan konser/dinletiler dinleyicilere sunulmuş ve bazı video klipler çekilmiştir. Savaşın tanığı, kadın ve göçmen olmaları onları ortak bir paydada buluştursa da göçmen kadınlar kültür, inanç, etnik, cinsiyet, siyasi düşünce, ekonomik ve sosyal statü gibi birçok açıdan farklı kimliklere, bununla bağlantılı olarak da farklı deneyimlere sahipler. Kadınlardan bazıları etnik ve inanç kimliklerinden dolayı hem memleketlerinde hem de göç ettikleri yeni yerleşim yerlerinde ayrımcılığa, psikolojik ve cinsel şiddete uğradıklarını anlatmaktadır. Göçmen kadınların hayatını, savaşın travmasının yanı sıra eğitim, sağlık, sosyal, ekonomik ve güvenlik gibi birçok alanda yaşanan sorunlar ve geleceğin belirsizliğinin yarattığı psikolojik zorluklar olumsuz yönde etkilemektedir. Bu olumsuzlukların yanı sıra, toplumda görünürlüklerinin artmasına ve güçlenmelerine yardımcı olacak kendilerini ifade ettikleri kültürel alanları da inşa etmektedirler. Müzik cephesinden bakıldığında göçmen kadınların hayatlarında müzik; günlük dinleme pratiklerinin yanı sıra düğün, vaftiz törenleri, yas ritüelleri, müzikli sohbet geceleri ve konserler gibi birçok şekilde yer edinmektedir. İcra pratikleri anlamında ise korolar önemli bir yerde durmaktadır. Kadınlar, çoğunu kendilerinin kurduğu bu korolarda, birlikte şarkı söyleyerek dayanışma ve kolektif duygularını güçlendirmektedir. Söyledikleri şarkılar, katıldıkları etkinlikler ve çeşitli mecralarda verdikleri söyleşilerle barış, entegrasyon ve göçmen kimliği üzerine toplumsal mesajlarını iletmektedirler. Kurdukları bu bağ sayesinde koro onlar için, memlekete ve yuvaya duyulan hasretin yarattığı manevi boşluğu doldurmakta ve Vatan'ın imgesel anlamda sembolü haline gelmektedir. Kadınlar, yaşadıkları kolektif travma, acı ve umutlarını, belli bir düşünceye dönüştürerek, kendi yöntemleriyle çıkardıkları ses ve sessizlik kodlarıyla ifade etmektedir. Bu bağlamda, kendi ürettikleri sözler, melodiler ve ağıtlar ön plana çıkmaktadır. Ağıtlarında savaşın yarattığı kayıplar, ölümler, Ezidi kadınların uğradığı cinsel şiddet vakaları, aşk, göç ve göçmenliği anlatan kadınlar, resmi tarihin söylemediği, görmediği ve kabul etmediğini dile getirerek hakikati kendi tanıklıkları üzerinden ve müzik aracılığıyla kurmaktadır. Onların ağıtları, hayata tutunma ve bir karşı koyuşu ifade etmenin yanı sıra, toplumsal söylem üreten, dinleyenleri şahitliğin parçası haline getirerek toplumsal sorumluluk yükleyen, bu sebeple de dönüştürücü potansiyeli olan eserlerdir. Aynı zamanda, kadın ağzı repertuvarın önemli bir parçası olarak kültürel mirasa ve toplumsal hafızaya dair belgelerdir. Bu araştırmada derlenen ağıtlardan seçilen iki farklı icra, birbirini tamamlayan ancak iki farkı işlevi bulunan keder ve üzüntü duygusunun birer temsili olarak incelenmektedir. Ağıtlar analiz edilirken duygulanımsal ve titreşimsel bir etkileşim alanı olarak ele alınmakta, sesin ölçülebilirliği ile sembolik özellikleri bir arada düşünülerek ağıtlara dair vokal analiz yöntemi geliştirilmektedir. Analizin parametreleri mekan, zaman, metin, beden ve jestler, nefes ve ağlama sesleri, stil ve vokal koreografi olarak belirlenmiştir. Önerilen vokal analiz yönteminin geleneksel yöntemlere alternatif olarak, ağıtların çok katmanlı yapısını ve performansa dair ayrıntıları açığa çıkardığı düşünülmektedir. Vokal analiz yöntemiyle beraber, performansın fikrini daha iyi anlayabilmek ve anlatabilmek adına görselleştirmenin yolları keşfedilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda bir ağıt icrası üzerinden "rezonans küresi" ismi verilen görsel bir tasarım geliştirilmiştir. Vokal analiz yönteminin ve RK tasarımının, değişen parametreler tanımlanarak ve tasarıma eklenerek her ağıt eserine olduğu gibi ağıt dışındaki eserlere ve insan dışı performanslara uygulanmasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Vokal analiz yöntemi ve RK tasarımı üzerine düşünürken, çok katmanlı ve çok yönlü bağlantılar felsefesini ortaya koyan posthuman eleştirel teoriden, fen bilimleri ile sosyal bilimlerin iç içeliğini benimseyen intradisipliner diyalog fikrinden ilham alınmıştır. Bu epistemolojik yaklaşımdan hareketle, müziği anlama ve analiz etme yöntemlerine dair yeni fikirlerin geliştirilmesine ve teorize edilmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
  • Öge
    Sezyum atomik gaz hücresinin yüksek çözünürlüklü spektroskopisi
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-06-05) Caklı, Berfin Muhlise ; Aktaş, Demet ; Hamid, Ramiz ; 509211104 ; Fizik Mühendisliği
    Günümüzde, kuantum temelli sensör araştırmaları son derece ilgi çekici ve popüler bir alandır. Alkali metal içeren atomik gaz hücrelerinde yüksek çözünürlüklü lazer spektroskopisi, lazer-atom etkileşimi prensibine dayanan yüksek hassasiyetli atomik manyetometre, atomik jiroskop ve atomik saat gibi çeşitli teknolojilerin temelini oluşturur. Aynı zamanda referans frekansı mikrodalga osilatörleri veya lazerleri stabilize etmek için de kullanılır. Atom ve molekül fiziğinde önemli bir rol oynayan yüksek çözünürlüklü lazer spektroskopisi, modern metrolojide yeni standartların oluşturulmasında öncülük ederken, atomik ve moleküler yapıların detaylı analizine olanak sağlamaktadır. Uluslararası ölçü birim sisteminde zaman birimi olan saniye, Sezyum (Cs-133) atomunun aşırı ince yapısına dayalı tanım içermektedir. Tez kapsamında TÜBİTAK UME Atomik Sensörler Laboratuvarında üretilen sezyum atomik gaz hücresinin yüksek çözünürlüklü spektroskopisi üzerine çalışılmıştır. Sezyum alkali metalinin kullanılmasının birkaç nedeni vardır, ancak en belirgin olanı, dış kabuğunda tek bir değerlik elektronu bulunmasıdır. Bu tez çalışmasında, Cs alkali metalinin 852 nm dalga boyuna denk gelen D2 çizgisinin 6S1/2 - 6P3/2 atomik geçişleri ve Cs atomlarının soğurum spektroskopisi laboratuvarda özel olarak üretilen 10 mm çapındaki atomik gaz hücresi kullanılarak analiz edilmiştir. Bu bağlamda, farklı lazer güçlerinde, polarizasyonlarında ve atomik hücre sıcaklıklarında soğurum spektroskopisi ve atomik rezonanslar incelenmiştir. Böylelikle, spektroskopi tabanlı uygulamalardaki sensör hassasiyetlerini artırmak için Cs atomik gazının D2 enerji geçişindeki soğurum rezonanslarının çizgi genişliği ve genliği gibi parametrelerin yüksek çözünürlüklü spektroskopi teknikleri ile araştırılması yapılmıştır. Tez çalışmasında DBR lazer kullanarak sezyum alkali metali içeren atomik gaz hücresi ile deneysel lazer spektroskopisi çalışması yapılmıştır. Pompa lazer demeti atomik hücreden geçirilerek Doppler etkisi ile genişleyen soğurum spektral rezonansları gözlenmiş ve incelenmiştir (Lineer spektroskopi). Sonrasında pompa lazer demetine karşı gönderilen prob lazer demeti gönderilerek doyum soğurum spektroskopisi tekniğiyle (Lineer olmayan spektroskopi) Doppler genişlemesinin ötesinde sezyum atomunun ince geçiş çizgileri incelemiştir. Dolayısıyla Doppler bağımsız doyum spektroskopisi tekniği kullanılarak lineer spektroskopi yönteminin sınırlarını aşan lineer olmayan spektroskopi olarak isimlendirilen doyum soğurum spektroskopi yöntemiyle sezyum atomunun ince geçiş çizgileri elde edilmiştir. Lineer olmayan yüksek çözünürlüklü spektroskopi, maddeyi atomik ve moleküler seviyelerde incelemek için oldukça etkili bir araçtır. Alt Doppler rezonasların (sub Doppler veya Doppler-free) görüntülenmesi için kurulan deney düzeneği, yüksek çözünürlüklü spektroskopinin bir uygulaması olarak tek bir lazer kaynağından elde edilen aynı frekanstaki, farklı güçlere sahip iki lazer demetinin (pompa ve prob) hücre üzerinde karşıt yönlerde yönlendirilmesiyle kurulmuştur. Güçlü lazer demeti pompa lazer demeti, zayıf lazer demeti ise prob lazer demeti olarak isimlendirilir. Gaz hücresi üzerinde iki lazer demeti birbiriyle karşılaşır. Pompa lazer demeti temel enerji seviyesinde bulunan atomları uyararak bir üst enerji seviyesine taşıyacak kadar güçlü, prob lazer demeti ise rezonans doyumu yapamayacak kadar zayıftır. Soğrulan prob lazeri fotodedektöre düşürülmüştür. Fotodedektörden alınan sinyal ile osiloskop üzerinden soğurum profillerinin görüntülenmesini sağlamıştır. Hücreye gönderilen lazer ışınının frekansı, atomların geçiş frekanslarına eşit olduğunda ve aynı hız grubundaki atomlarla etkileştiklerinde, atomların Maxwell- Boltzman hız dağılımına uygun gelen genişlemiş doppler profili üzerinde rezonans frekanslarında lorentz profiline sahip atomik geçişler görünür. Elde edilen alt doppler rezonanslarının çizgi genişliğini etkileyen başlıca etken parametreler vardır. Bunlar doğal çizgi genişlemesi, doppler genişlemesi, çarpışma etkisi ve güç genişlemesinden oluşmaktadır. Doğal çizgi genişlemesi, atomun uyarılmış enerji seviyesindeki yaşam süresiyle orantılıdır. Doppler genişlemesi, hücre içindeki atomların termal hareketlerinden kaynaklanan hızları nedeniyle soğurduğu radyasyonun frekansını etkiler. Bu etkileşim sonucunda radyasyonun frekansında bir kayma olur ve bu da doppler genişlemesine yol açar. Alt Doppler rezonansının Doppler genişlemesine (𝜑𝑥𝛥𝜔D) genelde prob ve pompa lazer demetlerinin arasındaki açı (𝜑) ve demet parelleliği katkı sağlamaktadır. Çarpışma etkisi, atomlar birbirleriyle etkileşime girdiklerinde itme ve çekme kuvveti genişleme etkisi yaratır. Güç genişlemesi, doğrudan lazerin sahip olduğu ışık şiddetiyle ilgilidir. Gerçekleştirilen deneylerde Sezyum atomunun 852 nm D2 çizgisinin 6S1/2(F=3) 6P3/2(F'=2,3,4) ve 6S1/2(F=4)-6P3/2(F'=3,4,5) atomik geçişlerinde çalışılmıştır. Kurulan iki deney düzeneğinde ölçümler alınmıştır. İlk deney düzeneğinde pompa lazer demetinin farklı güçlerinde, prob lazer demeti düşük güçte sabit tutulmuş ve atomik geçişler üzerindeki etkisi incelenmiştir. Pompa lazer demet gücünün farklı değerlerinde çizgi genişlemesi hesabı yapılmış ve pompa lazer demetinin artan gücüyle çizgi genişliklerinin arttığı gözlenmiştir. Gerçekleştirilen bir diğer ölçüm hücrenin sıcaklığıyla ilgildir. Hücre sıcaklığı belirli değer aralıklarında arttırılarak, prob lazer demetinin hücre içerisindeki atomlar tarafından tamamen soğrulduğu değere kadar ölçüm alınmıştır. Sıcaklık arttırıldıkça atom yoğunluğu arttığı için atomlar arası çarpışma ve etkileşim artmıştır. Dolayısıyla gönderilen prob lazer demeti belli sıcaklık değerinde atomlar tarafından tamamen soğurulmuştur. Son olarak pompa ve probe lazer demetlerinin polarizasyonları değiştirilerek atomik geçişlerin soğurum spekturmları incelenmiştir. Uyarılmış seviyedeki atom yoğunluğu, lazer demetlerinin polarizasyonuna, lazer demetlerinin yoğunluğuna ve hücre sıcaklığına bağlı olarak değişmiştir. İkinci Deney düzeneğinde Sezyum alkali metali bulunan atomik gaz hücresi mu-metal içerisine konulmuştur. Zayıflatılmış manyetik alan altında lazer demetlerinin farklı polarizasyonlarında atomik geçişlerin soğurum spektrumları incelenmiştir. Gerçekleştirilen deneyde pompa ve prob lazer demetleri, eşit güçte olup karşı yönlerde yönlendirilmiştir. Bu lazer demetlerinin polarizasyonları, pompa lazer demeti sağ el dairesel (σ+) ve prob lazer demeti sol el dairesel (σ-) polarizasyon olacak şekilde ayarlanmıştır. Bu düzenleme ile alt Doppler rezonanslar incelenmiştir. Bu şekilde, optik pompalama telafisinin Doppler rezonansları üzerindeki etkisi incelenmiştir. Sürekli ve periyodik olarak enerji seviyeleri arasında etkileşim sağlanmış ve böylece lazer kaynağının gücü arttırıldığında sadece kapalı geçişdeki 6S1/2(F=3)-6P3/2(F'=2) resonans elde edilmiştir. Gerçekleştirilen bir diğer deney, güçlü pompa lazer demeti ve zayıf prob lazer demetinin farklı polarizasyonlar altında atomik geçişler üzerindeki etkisi incelenmiştir. Farklı polarizasyon koşullarında etkileşim özelliklerinin değiştiği gözlemlenmiştir. Atomik tabanlı sensörlerin hassasiyetlerini arttırabilmek için, yapılan deneylerden çıkarılan sonuç, dar çizgi genişliğine sahip rezonanslardan türetilen sinyallerle sensör hassasiyetleri arttırılabilir. Bundan dolayı, atomik rezonanslarının çizgi genişliği ve genliğini etkileyen parametrelerin (lazer ışınım demetlerinin şiddetleri ve polarizasyonları, atomik gazın yoğunluğu ve hücre sıcaklığı) araştırılması çok önemlidir.
  • Öge
    Sıcak hava dalgalarının ölüm oranları üzerindeki etkisi: İstanbul örneği
    (Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024-01-05) Yılmaz, Merve ; Toros, Hüseyin ; Can, Günay ; 511162011 ; Atmosfer Bilimleri
    Hızlı nüfus artışı, kentleşme ve yeşil alanların azalması gibi durumlar İstanbul'un iklim değişikliğine ve yaz aylarında gözlenen aşırı sıcaklıklara karşı kırılganlığını artırmakta ve şehrin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Aşırı sıcaklıklara uyum konusunda bölgesel eylem planları geliştirebilmek için biyoklimatik faktörlerin ve sıcaklıkla ilişkili sağlık risklerinin dikkate alınması önemlidir. Bu çalışmada, İstanbul'da yaz aylarındaki termal konforun bölgesel değişimini incelemek, yaşanan sıcak hava dalgalarının bölgesel karakteristiklerini belirlemek ve sıcak hava dalgaları ile ilişkili mevcut ve gelecek ölüm risklerini tahmin etmek amaçlanmıştır. 2013-2017 yaz aylarında İstanbul'daki 30 meteorolojik gözlem istasyonundan temin edilen hava sıcaklığı, bağıl nem, rüzgâr hızı ve bulut kapalılığı ölçüm verisi kullanılarak çeşitli indeksler ile bölgesel termal stres seviyeleri hesaplanmış ve termal konfor haritaları oluşturulmuştur. Ölçülen hava sıcaklığı ve yedi farklı termal indeks, gecikmesi dağıtılmış doğrusal olmayan model (DLNM) kullanılarak ölüm oranları ile ilişkilendirilmiş ve sıcaklık artışlarına bağlı bağıl riskler (RR) tahmin edilmiştir. Fizyolojik eşdeğer sıcaklık (PET), ölçülen hava sıcaklığı (T) ve ortalama radyan sıcaklık (Tmrt) sıcaklık-sağlık ilişkisini tanımlayan en uygun termal göstergeler; 90. yüzdelik değeri ise en uygun eşik sıcaklık olarak seçilerek sıcak hava dalgaları tanımlanmıştır. Bölgesel sıcak hava dalgalarının ortalama sıklık, şiddet, süreklilik ve kümülatif şiddet karakteristikleri ile sıcak hava dalgası haritaları oluşturulmuştur. Günlük ortalama PET (PETort) değerleri ile oluşturulan haritalara göre sıcak hava dalgası sıklığının ve şiddetinin en yüksek, sürekliliğin ise en düşük olduğu ilçe Çatalca'dır. İlçede yer alan geniş orman arazileri sayesinde artan sıcaklıklara karşı hızlıca adaptasyon sağlansa da kümülatif şiddet yerleşimin yoğun olduğu bölgelere kıyasla yüksektir. Mevcut risk analizlerinde, ilçelerdeki kentleşme yoğunluğuna göre ayrılan alt bölgeler ile yaş, cinsiyet ve ölüm sebeplerine göre ayrılan alt nüfus grupları için aşırı sıcaklıklarla ilişkili olarak artan ölüm riskleri tespit edilmiştir. Kentsel arazi yoğunluğu düşük (<%25) ve orta (%26-50) seviyede olan bölgelerde, günlük maksimum hava sıcaklığı (Tmak) ile tahmin edilen bağıl riskler sırasıyla 1,195 (%95 CI: 1,036-1,380) ve 1,180 (%95 CI: 1,030-1,352) olup, bu bölgelerin yoğun kentsel bölgelere kıyasla daha kırılgan olduğunu göstermektedir. Yüksek (%51-75) ve çok yüksek (>%75) kentleşme oranına sahip bölgelerde ise RR tahminleri sırasıyla 1,085 (%95 CI: 1,016- 1,159) ve 1,159 (%95 CI: 1,076-1,248)'dir. Alt nüfus gruplarında, günlük maksimum hava sıcaklıklarının MMT'den 90. yüzdelik değerine kadar yükselmesi durumunda, sıcak hava dalgaları ile ilişkili ölüm riski artışları yaşlılarda %20,9, kadınlarda %16,7, serebrovasküler ve solunum rahatsızlıkları yaşayan insanlarda sırasıyla %53,4 ve %40,7 olarak tespit edilmiş, bu grupların aşırı sıcaklıklara karşı daha duyarlı oldukları gözlenmiştir. 2013-2017 yaz dönemi ve mevcut etki fonksiyonu referans alınarak, farklı iklim senaryoları ve nüfus varsayımları doğrultusunda İstanbul'un yakın geleceği için yüksek sıcaklıklarla ilişkili ölüm riskleri ve atfedilen toplam ölüm sayıları tahmin edilmiştir. Gelecek ölüm risklerinin SSP2-4.5 iklim senaryosuna göre, 2023-27 döneminde %0,86 (%95 CI: %0,11-25,3), 2043-47 döneminde ise %3,78 (%95 CI: 0,05-38,4) oranında; SSP5-8.5 senaryosuna göre, aynı dönemlerde sırasıyla %2,75 (%95 CI: 0,08-29,3) ve %4,19 (%95 CI: 0,16-34,6) oranında artacağı öngörülmüştür. Nüfusun daha hızlı arttığı varsayımda atfedilen ölüm sayılarının da daha fazla artacağı tahmin edilmiştir. 2023-27 döneminde, dengeli SSP2-4.5 varsayımlarına uyulduğu takdirde aşırı sıcaklara atfedilen ölüm sayılarının kötümser SSP5-8.5 tahminlerine kıyasla yaklaşık %20 oranında azaltılması mümkündür. 2043-47 döneminde ise iklim senaryolarına göre atfedilen ölüm risklerinin yaklaşık olarak aynı oranlarda artması beklenmektedir. Yüzyıl ortası için her iki iklim senaryosuna göre tahmin edilen küresel ısınma ve nüfus seviyeleri arasındaki farkların sıcaklıkla ilişkili ölüm sayılarını dengeleyeceği düşünülmüştür.
  • Öge
    The impact of education reform on women's crime exposure in Türkiye
    (Graduate School, 2025-02-07) Vatansever, Ceyda ; Aygün Hızıroğlu, Aysun ; 412211023 ; Economics
    This study examines the effects of an educational reform on middle school completion, exposure to crime, and perceptions of security and trust in security forces. Using data from the Turkish Statistical Institute's Life Satisfaction Survey (2018-2022), the analysis focuses on female individuals born within a 72-month bandwidth around the January 1987 cutoff. This study applies a regression discontinuity design and Two Stage Least Squares (2SLS) to assess the impact of the reform, while also considering the inclusion and exclusion of the COVID-19 years to account for any pandemic related irregularities. The decision to exclude the COVID-19 years (2020 and 2021) from the analysis was made due to the potential disruption in data patterns during the pandemic, which may have affected the stability of our outcomes. Such disruptions could include changes in response behavior or alterations in the broader socio-economic context, making it difficult to isolate the true effects of the reform during those years. The exclusion ensures that the results more accurately reflect the reform's impact rather than any pandemic-related anomalies. The findings reveal that the education reform led to significant increases in middle school completion rates. We also find suggestive evidence of reductions in exposure to crime, although this result is not statistically significant. Additionally, the reform improved individuals' perceptions of personal security, particularly in terms of feeling safe at home while alone. Trust in security forces also increased, with women showing improved satisfaction with police forces and a higher perception of timely responses to security issues. However, some variables, such as the feeling of safety when walking alone at night, did not change significantly. Considering the reduction in the number of observations due to the exclusion of the COVID-19 years, we observed minor changes in the magnitude of the results, while the standard errors increased in the regressions when 2020 and 2021 were excluded. The decrease in the number of data points, resulting from the exclusion of the COVID 19 years, likely contributed to these changes. While the sizes of the coefficients remained largely unchanged, the statistical significance of some variables weakened with the reduced sample size. Despite this, the overall findings remained consistent. These results enhance our understanding of how educational reforms can influence not only academic outcomes but also broader societal dimensions, such as public confidence in institutions.

DSpace yazılım telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Open Archive Directive
  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • İletişim