FBE- Mimarlık Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Ağır, Aygül" ile FBE- Mimarlık Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeErken Cumhuriyet Dönemi'ne Ait Bir Kitap Taslağı: Tokat Kent Tarihi Çalışmaları Tokat Müzesi Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-07-02) Bilgen, Çiğdem ; Ağır, Aygül ; 10042457 ; Mimarlık ; Architecture1926'da Tokat Müzesi'nin kurulmasıyla başlayan süreçte, kentin tarihine ışık tutacak çalışmaların yapılması da hızlandırılmıştır. "Erken Cumhuriyet Dönemi"nde Tokat müzesinin ilk müze memuru Mehmet Besim Karagülle ve ilk mesul memuru Osman Nuri Savuran tarafından 1931-1955 yılları arasında hazırlanan ve günümüze kadar yayınlanmamış "Tokat Müzesi: Tarihi Yapılar, Eski Eserler ve Bölgeleri, Tokat'lı Meşhurlar" adlı defter Tokat için önemli bir kaynaktır. Tokat ve ilçelerinde yer alan birçok yapının kaydının tutulması, bu kayıtların fotoğraf, çizim vb. gibi görsel elemanlarla desteklenmesi ve bunların yanında Tokat'ın tarihine başka birçok açıdan yaklaşması bakımından defter esasen bir kitap projesi niteliği taşımaktadır. Bu çalışmada çeşitli perspektiflerden bakılarak defterin farklı boyutlardaki analizi yapılmıştır. Bu bağlamda öncelikle "Erken Cumhuriyet Dönemi"nin kültür politikasında tarih hususu üzerine defterin yazımına da etki ettiğine inanılan konulara değinilmiştir. Özellikle o dönemin ruhunu taşıyan va tarihsel kültüre büyük katkıları olan "Türk Ocakları" ve Halkevleri"nin tarihe olan bakış açıları ve faaliyetleri ifade edilmiştir. Defterle dolaylı bir bağlantısı olduğu tespit edilen "Tokat Halkevi" bir model olarak alınmış, bilhassa tarih ve müzecilik alanındaki faaliyetlerine değinilmiştir. Tarih konusu değerlendirildikten sonra, "Erken Cumhuriyet Dönemi" mimarlık tarihi yazımının nasıl ele alındığı hakkında bilgi verilmiş, o dönemde ortaya çıkan mimarlık tarihiyle ilgili araştırmaların neticesinde ortaya çıkan eserlerden örnekler verilmiştir. Yine aynı dönemlerde bazı kentler için hazırlanan kentin daha çok mimarisiyle ilgili bilgi veren kent kılavuzlarına değinilmiştir. Çalışmada, "Erken Cumhuriyet Dönemi" tarihsel bakış açısı ekseninde şekillenen müzelerin özellikle yapılarla ilgili tuttukları kayıt, envanter ve belgeleme hususlarına olan yaklaşımları tespit edilerek, o dönemde yayınlanan genelge ve nizamnameler çerçevesinde ele alınmaları amaçlanmıştır. Daha sonra "Tokat Müzesi'nin Erken Cumhuriyet Kitap Projesi" başlığı altında müzenin kuruluşu ve tarihçesinden, müzenin gelişiminde büyük rolleri olan kurucu müdür Halis Turgut Cinlioğlu ve müze memurları Karagülle ve Savuran'ın özgeçmişlerinden ve defter dışındaki yaptıkları çalışmalardan, eserlerden bahsedilmiştir. Defterin tanıtımı yapılıp, içeriği hakkında detaylı bilgi verildikten sonra, eserde Tokat il merkezinde yer alan günümüze ulaşmış ve ulaşamamış olan yapılarla ilgili defterdeki veriler aktarılmıştır. Mevcut olan yapıların özellikleri, günümüzdeki durumları ve defter doğrultusunda değerlendirmeleri yapılmıştır. Bu değerlendirmelerde şu anda mevcut olan yapılarla ilgili yapılan saha çalışmaları neticesinde çekilen fotoğraflar ve güncel plan ve kesit çizimleri vb. veriler üzerinden yapılardaki değişiklikler net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Yine mevcut olmayan yapılarla ilgili de başka kaynaklardan elde edilen bilgiler değerlendirilme kısımlarında paylaşılmıştır. Ayrıca defterde ele alınan yapılarla ilgili defter açısından büyük önem taşıyan Ülgen ve Gabriel'in de tespitleri aktarılarak sonuç kısmına da katkı sunacak bir analize ulaşılmıştır. Değerlendirme ve sonuç kısmında ise defterin dönemi içindeki yeri ve defterin içeriği açısından değeri yönüne analizler yapılmıştır.
-
ÖgeMatrakçı Nasuh Gözüyle Bitlis(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015-06-29) Gelişkan, Nil Nadire ; Ağır, Aygül ; 10077954 ; Mimarlık ; ArchitectureBitlis, bulunduğu konum itibariyle tarihin ilk çağlarından beri geçit olma özelliğini koruyan, Doğu Toroslar’ın ucunda, dağlık ve sarp bir bölgede Bitlis çayı vadisine kurulmuş ve sahip olduğu Selçuklu eserleri sebebiyle bugün dahi açık hava müzesi olma özelliğini sürdüren önemli bir kenttir. Konumu sebebiyle kazandığı önem maalesef yazılı kaynaklara yansımamış, araştırmaların da yetersizliği ile birlikte Bitlis gözardı edilir hale gelmiştir. Bitlis’e yolu düşen yerli ve yabancı gezginlerin seyahatnameleri, Bitlis’in o dönemdeki durumunu, olayları, mekanları ve insanları, yazarın kendi üslup ve görüşleri ışığında, anlattığı önemli başvuru kaynakları olmuştur. Bu bağlamda 1655 yılında kenti ziyaret eden başta Evliya Çelebi olmak üzere, Fransız tüccar ve gezgin Jean-Baptiste Tavernier’in yazdıkları ve Bitlis’ten yolu geçmemiş olsa dahi İstanbul’da iken Bitlis Beyi’nin sarayı ziyarete gelişi ile Bitlis Beyi ve Bitlis ile ilgili duyduklarını kaydeden İtalyan gezgin Pietro Della Valle’nin anlattıkları ve Bitlis’in ilk kent tarihi kitabı olarak adledebileceğimiz Şerefname önemli birer başvuru kaynaklarıdır. Bu seyahatnamelerde yazılan birçok bilginin görsel olarak karşılığı ise Matrakçı Nasuh’un minyatürü ile olmuştur. Seyyahlardan yaklaşık bir yüzyıl kadar önce İran Seferi esnasında, Nasuh’un resmettiği Bitlis tasviri kentin 16. yy’a ait, en eski görüntüsüdür. 1533 ve 1536 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman’ın Safeviler üzerine düzenlediği sefere katılan Nasuh, bu sefer sırasında geçilen tüm menzilleri Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn Süleyman Han adlı 90 sayfa, 107 minyatür ve 25 resimli metinden oluşan eserinde, neredeyse aslına uygun şekilde kent tasvirleri yaparak, kaydetmiştir. Matrakçı Nasuh, II. Bayezid (1481-1512), I. Selim (1512-1520) ve Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemlerinde yaşamış; tarihçi, coğrafyacı, matematikçi, hattat, ressam, silahşör ve ismi ile müsemma Matrakçı olma özelliği ile nam salmış bu çok yönlü Osmanlı aydınının resmettiği Bitlis minyatürü kentin 16. yüzyıla ait en eski görüntüsüdür. Tezin temel taşını oluşturan unsur da yine bu minyatürdür. Matrakçı Nasuh’un kent tasvirleri bir görme biçimi olarak değerlendirildiğinde, minyatürler belge niteliği taşımaya başlar. Nitekim bugün dahi ayakta kalan, kentin simge yapılarını minyatür üzerinden izlemek mümkündür. Eski çağlardan bugüne anlatıla gelen iki dağ arasına kurulu Bitlis vadisi, minyatürde de aynen böyle resmedilmiştir. Kentin kurulduğu günden bugüne rivayet edilene göre İskender’in komutanı Bidlis’e yaptırdığı bu kale 1894’te Abdülhamit’in fermanı üzerine askerler çekilene değin dolu ve yaşanan, bugün hala ayakta duran kentin omurgası olan yapı, minyatürde iç ve dış kale olmak üzere resmedilmiştir. Yer şekilleri ve bitki örtüsünün gösterimi ile Beyân-ı Menâzil’deki öteki minyatürlerden farklılaşan Bitlis tasviri, tez içerisinde kale yapısını baz alarak; kale içi ve kale dışında minyatür üzerinden tespit edilebilen yapılar, belirlenemeyen anıtsal yapılar ve o dönemin önemli anıtsal yapılarından olup minyatürde yer almamış yapılar olarak üç ana başlık altında incelenmiştir. Bu çalışma yapılırken en önemli başvuru kaynağı Bitlis’teki Selçuklu yapıları üzerine yapılmış, tek ve en kapsamlı çalışma, basım tarihi 1971 yılı olan M. Oluş Arık’ın ‘Bitlis Yapılarında Selçuklu Rönesansı’ olmuştur. Bu bağlamda 1971 yılından bugüne Bitlis üzerine yapılan ilk çalışma olma niteliği taşıyacak bu çalışmanın amacı Matrakçı Nasuh’un minyatürü ile birlikte 16. yy Bitlis kent envanterini oluşturmaktır. Yöntem olarak ise 16. yy’a ait yegane belge olan kent tasviri üzerinden, bugün hala ayakta olan yapılar; bugünkü durumlarını anlatan plan çizimleri ve fotoğrafları ile geçmişe ait seyyah kayıtları ile çakıştırılarak incelenecektir. Kale içindeki yapılar tespit edilebilen halleriyle, sırasıyla; Ulu Cami, Şerefiye Külliyesi, Han Hamamı ve resmedilen 16. yy konut örnekleri, ardından minyatürde resmedildiği üzere kale dışında kalan El-Aman Hanı ve akabinde belirlenemeyen anıtsal yapılar olarak kale içerisinde çarşı olması muhtemel bir bölüm, kalenin ana giriş kapısı önünde tasvir edilen bir köprü ve kale dışında kalan özellikle Evliya Çelebi seyahatnamesinde detaylı olarak anlatılan Hüsrev Paşa hanı olması muhtemel fakat Nasuh’un minaytüründe bu hana hiç benzemeden resmedilen bir han incelenecektir. Son olarak minyatürde yer almayan ve fakat dönemin önemli yapılarından olan Kızıl Cami, İhlasiye medresesi ve Hüsrev Paşa (Bapşin) Hanı’na ve tasvir edilmemiş birçok köprüye dönemin kent görüntüsü ve envanterinin tamamlamak amacıyla değinilecektir. Çalışmanın sonucunda, sahip olduğu birçok özellik ile Osmanlı aydını olarak bilinen Matrakçı Nasuh’un çağdaşlarıyla aynı hassasiyetlere sahip olduğu düşünülürse Rönesans insanı olarak tanımlamak yanlış olmaz. Bu Rönesans insanının, eseri ile 16. yy görüntüsünü gerçeğine yakın şekliyle tasvir ettiği minyatürler, kent rehberi olarak değerlendirilerek, tarihi belge niteliği taşıyan önemli birer eser olurlar.
-
ÖgeMimar Sinan'ın Kırma Çatılı Cami Ve Mescitleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015-01-19) Şeker, Fırat ; Ağır, Aygül ; 10061672 ; Mimarlık ; ArchitectureBu çalışmada Erken Modern Dönem İslam coğrafyasında önemli bir yere sahip olan ve 16. yüzyıl boyunca Osmanlı başmimarı olarak görev yapmış Mimar Sinan’ın başkent İstanbul ve imparatorluk kentlerinde kırma çatılı olarak tasarladığı cami ve mescitler değerlendirilmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde, İslamiyetin getirdiği tipolojiler olan cami ve mescit yapılarının Anadolu topraklarındaki kısa geçmişine değinilmiş; Selçuklu ve Beylikler döneminde inşa edilmiş bu tipteki yapılara yönelik kısa bir katolog sunulmuştur. Bu kapsamda, kırma çatılı cami ve mescitlerin anıtsal yapılara nazaran daha basit yapı malzemeleri kullanılarak inşa edildikleri görülür. Yapılar kare ya da kareye yakın bir harim ile ahşap elemanlarla desteklenen son cemaat direkliğinden oluşur. Sebebi yangın ve deprem başta olmak üzere ortadan kalkan bu yapılardan geriye kalan örneklerin sayısı oldukça azdır. Var olanlar ise iyi korunamadığı için özgün kimliklerinden uzaklaşmış, bu durum yapıları değerlendirmeyi güçleştirmiştir. Birinci bölümün amacı, ikinci bölümde sunulan Mimar Sinan’ın kırma çatılı cami ve mescitlerini aynı tipte öncülü olan uygulamalarla karşılaştırmalı olarak değerlendirebilmektir. İkinci bölümde, tezin asıl tartışma konusu olan Mimar Sinan tasarımı kırma çatılı cami ve mescitler bir yapı kataloğu halinde sunularak değerlendirilmiştir. Bu kapsamda yapılar tipolojilerine göre iki ana grup altında ele alınıp, yapı tarihi esas alınarak sıralanmışlardır. Kırma çatılı Sinan camileri, İstanbul başta olmak üzere Kocaeli, Sakarya, Kastamonu gibi dönemin önemli kentlerinde inşa edilmiştir. Yapı banileri iki örnek dışında tamamı Hanedan üyeleri, vezirler ya da Saray ağalarından oluşur (vefat ettiğinde bu baniler çoğunlukla yaptırdıkları caminin avlusuna gömülmüşlerdir). Mihrap yönünde gelişen enlemesine dikdörtgen harimleriyle bu tipteki yapıların beden duvarları birkaç istisna dışında taş ve tuğla almaşık teknikle örülmüştür; minare konumları düzensizlik gösteren camilerin cümle kapıları istisnasız olarak mihrap aksı üzerinde yer alır. Hüsrev Çelebi Camisi, Kocamustafapaşa hariç, diğer tüm camilerin dekorasyon öğeleri ortadan kalkmıştır. Kırma çatısı kurşunla kaplanan bu camiler için içeriden tasarlanan ahşap kubbeleri, zengin bir harim atmosferi yaratmıştır. Anıtsal kubbeli camilere nazaran bu tipteki yapıların son cemaat yerleri ahşap direkliklerle geçiliyordu. Yapıya özgünlük kazandıran bu elemanlar sadece birkaç örnekte günümüze ulaşabilmiştir. Yapıların son cemaat direklikleri ortadan kalkmış, ahşap ya da beton malzeme kullanılarak bina ölçeği ile yarışan, genellikle iki katlı bir ön bölüm olarak yeniden inşa edilmiştir. Çoğu zaman imaret, sıbyan mektebi gibi kamusal yapılar ile birlikte inşa edilen bu camilerin ek yapıları arkasında iz bırakmadan ortadan kalkmıştır; mevcut olanlar ise harabe ya da oldukça kötü durumdadır. Haseki Hürrem Sultan Mescidi, Kudüs örneği dışında kırma çatılı Sinan mescitlerinin tamamı payitaht İstanbul’da inşa edilmiştir. Bu tip yapılar, aynı tipteki camilere nazaran daha basit yapı teknikleri ile inşa edilmiştir (taş ve tuğla almaşık, moloz taş). Mescit banileriçoğunlukla, cami banilerinin aksine padişaha vergi ödeyen statüdeki patronları kapsar. Bu tipteki yapılar kare ya da kareye yakın, enlemesine dikdörtgen bir harim ile ahşap son cemaat direkliğinden oluşur. Aynı tipteki camilerin aksine iç mekanda ahşap kubbe ve kurşunla kaplı kırma çatının varlığından bahsedemeyiz. Kiremit kaplı çatılarıyla bu yapılar genellikle İstanbul’un Yenibahçe semtinde toplanmıştır. Dönemin yönetici elit sınıfın yaşadığı bu semtte inşa edilen mescit yapıları yangın başta olmak üzere çok çeşitli sebeplerden ötürü ortadan kalkmıştır. Günümüze ulaşan örneklerinde ise beden duvarları ve minare kaidesi dışında Sinan izlerini aramak mümkün değildir. Bu çalışmanın başlıca amacı, 16. yüzyıl boyunca başmimar olarak İmparatorluk coğrafyasında önemli yapılar tasarlamış Mimar Sinan’ın kırma çatılı olarak inşa ettiği cami ve mescitleri bir arada, mimari, banilik ve kent topografyası bağlamında değerlendirmek olmuştur. Sinan mimarisi bağlamında göz ardı edilen, başmimara ait kırma çatılı tipteki bu yapıların ilk defa bir arada ele alınıyor olması sonrasında sorulması muhtemel tartışma konularının doğması ve araştırılmasına olanak sağlamayı hedeflemiştir.