Sanat Tarihi Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Ödekan, Ayla" ile Sanat Tarihi Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeII. Andronikos Dönemi Konstantinopolis Manastırlarının Toplumla İlişkisi Ve Philanthropia Kavramı (1282-1328)(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Güzel Erdoğan, Esra ; Ödekan, Ayla ; 239054 ; Sanat Tarihi ; Art HistoryÇalışma, Bizans İmparatorluğu'nda Latin döneminin ardından (1204-1261) başa geçen Palaiologos ailesine mensup ikinci imparatorun dönemini kapsamaktadır. II. Andronikos, Palaiologos döneminin politik, ekonomik ve sosyal problemlerinin yaşandığı bir zaman diliminde imparatorluğa kültürel ve sanatsal anlamda bir canlılık yaşatmıştır. Onun dönemi Latin döneminde terkedilen ve harap duruma gelen Konstantinopolis manastırlarının aristokrat sınıf, imparator ve ailesi tarafından ihya edildiği bir dönem olarak ilgi çekicidir. Bu dönemde manastırların tüm Bizans İmparatorluğu'nun yaşadığı ekonomik zorlukları paylaşmak durumunda kalışları nedeniyle kaynaklarını kendi varlıklarını sürdürmeye yönelttikleri görülür. Bunun sonucunda manastırlar içlerine kapanmışlar ve philanthropia ile ilgili geleneksel rollerinden uzaklaşmışlardır. Manastırların hayırseverlik faaliyetlerini sürdürmek yerine kendi bünyelerinde yaşayan kişilere ve manastırı yaptıran kişi ve onun soyundan gelenlere karşı görevlerini yaptıkları görülmektedir. Manastırların dış dünyayla ilgili olmaları dönemin yöneticileri tarafından da onaylanmamaktadır. Manastırlar geliştirdikleri biçimlerde toprak elde etmeye devam ederler ve philanthropik görevleri sadece bu kişilere karşı yapmışlardır. Manastırlar sadece ayinlerden sonra kapıya gelenlere duaları karşılığında ekmek ve bazen de şarabın dağıtıldığı kurumlara dönüşmüş, fakir halkla ilgilenmek görevi imparator, aristokrat sınıf ve zenginlere verilmiştir. II. Andronikos döneminde Konstantinopolis şehir surları içinde faal oldukları kaynaklar ışığında tespit edilen manastırların sayısı otuz dokuzdur. Manastırlardan az sayıdaki örneğin typikon'u vardır. Son otuz yıldır araştırmacılar typikon'ların değerli kaynaklar olduğunu görmüş ve sıklıkla kullanmışlardır. Typikon'a sahip olmayan kurumlar için manastırı yaptıran kişinin geldiği sınıf onun yönetim tercihleri konusunda sonuçlara varılmasına yardımcı olmuştur.
-
ÖgeMondrian Ve Maleviç’in Sanatında Metafizik Ve Felsefi Arayışlar Sanatçı Metinleri Işığında Bir Değerlendirme(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Yılmaz, Evren ; Ödekan, Ayla ; 253858 ; Sanat Tarihi ; Art HistoryÇalışma genel bağlamda Hollandalı ressam Piet Mondrian'ın (1872-1944) geometrik soyut bir resim biçemi olan yeni-plastik resim dilini, Rus ressam Kazimir Maleviç'in (1878-1935) yine geometrik soyut bir resim biçemi olan süprematizmi ve süprematist nitelik taşıyan diğer üretimlerini meydana getirirken hangi felsefi ve metafizik sistemlerden ve nasıl etkilendiklerini tartışmaktadır. Bu bağlamda bu etkilerin eserlerine ve kuramlarına nasıl ve hangi süreçler içerisinde yansıdığı, sanatçıların kendilerinin kaleme aldıkları kuramsal metinleri ışığında değerlendirilmekte ve tartışılmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümü Piet Mondrian'ın, temelde insanın birtakım duyuüstü beceriler geliştirerek maddi gerçekliğin ötesini, aşkın olanı idrak edebileceği savına dayanan metafizik bir öğreti olan teozofi ile tanışması sonucunda, sanatının özgün bir dönüşüm sürecine girmesi tartışması ile başlamaktadır. Bu bölümde, 1917-1925 yılları arasında, yeni-plastik sanatın doğumunda ve Mondrian'ın yeni-plastik resim anlayışının belirlenmesinde De Stijl dergisi çevresinde bulunan diğer sanatçılarla yakın temas ve etkileşimi, söz konusu sanatçıların bu etkileşimdeki rolleri ortaya konmuştur. Mondrian, başta 1917 tarihli Yeni-Plastik Resim başlıklı metni olmak üzere, bu tarihten ölümüne kadar kaleme aldığı çeşitli metinlerde dile getirdiği sanat kuramında, sanatında ?doğal? olanı aşmak gayesiyle bazı felsefi sistemlerin rehberliğinden yararlanmıştır. Platon'un sanat eserini taklit olarak gören, felsefeyi ise aşkın bilgiye, hakikate götüren bir araç olarak niteleyen felsefesi, Mondrian'ın doğacı taklidi reddeden ve felsefi düşünceden temellenen sanatını bu aşkın bilgiye götüren bir rehber olarak görmesinde yansımaktadır. Çalışmada uyum ve güzelliklerin karşıtlıklarca belirlendiği ve bir olana dönülmesini yaşamın amacı olarak gören Yeni-Platoncu idealizmin teozofist ilkelerle harmanlanarak tümelin bilgisine götüren bir resim anlayışına nasıl kaynaklık ettiği gösterilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Hegel'in sanatın gelişimini insanlığın gelişimi ile paralel gören sanat felsefesine uygun olarak Mondrian'ın sanatını geleceğin aydınlanmış insanına anahtar olacak bir anlayışta kurguladığı tartışılmıştır. Bunun yanı sıra Hegel diyalektiğinin temelini oluşturan karşıtlıkların sentezlenmesi ilkesinin Mondrian'ın ızgara resimlerinde yatay dikey karşıtlığına nasıl kaynaklık ettiği ortaya konmuştur. Spinoza'nın geometrik bir temele dayanan ontolojisinde cevher hakkında bilgi edinmenin yolları olarak sunulan ve cevherin sıfatları olan düşünce ve uzamın, Mondrian'ın ızgara resimlerinde, rengi kapamadan sınırlandıran dikeylik unsuru ile renk elemanının ilişkilerinde nasıl yansıtıldığı tartışılmıştır. Ayrıca Spinoza'nın ontolojik tartışmasının önemli noktalarından biri olan sonluluk-sonsuzluk ilişkisinin Mondrian'ın ızgara resimlerinde tuvalin dışında da devam ettiği düşündürülen şeritlerde ortaya konduğu ve bu şeritlerin hem Spinoza hem de Mondrian'ın hakikate götüren bilgi olarak gördüğü sezgisel bilgi biçimine işaret ettiği tartışılmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde ilk olarak Kazimir Maleviç'in süprematizmini önceleyen basamaklar olan izlenimci, sembolist ve yeni-primitivist eserleri incelenmiştir. İkinci olarak süprematizmi belirleyen temel unsurlardan görünür doğanın parçalanması ve dördüncü boyut olan zaman kavramının sanat eserinde yansıtılması bağlamında, ressamın kübo-fütürist eserleri, biçeminin belirlenmesinde etkili olan başka ressamların çeşitli eserleri ile bağlantılandırılmak suretiyle değerlendirilmiştir. Bu bölümde Maleviç'in öncelikle 1915 tarihli Sanatta Kübizmden ve Fütürizmden Süprematizme, Resimde Yeni Gerçekçiliğe ve 1927 tarihli Nesnesiz Dünya: Süprematizmin Manifestosu başta olmak üzere, 1915'ten ölümüne kadar kaleme aldığı kuramsal ve felsefi metinleri birincil kaynak olarak kullanılmıştır. Üç boyutluluk temeline oturan Eukleides geometrisine karşıt olarak geliştirilmiş bir modern geometrik disiplin olan projektif geometriden türetilen Hinton'ın metageometri kavramı açıklanmıştır. Süprematizmin, Uspenskiy'in aktardığı üç boyutlu dünyayı dört boyutlu olanın bir kesiti olarak gören ve evrenin eğriliğinden yola çıkan metageometrinin ilkelerini ve bu dördüncü boyut kavramını, uzaysal gerçekliğin anahtarı olarak ele aldığı ve onun göstergesi olan hareket unsurunu, süprematist motiflerin uzayı simgeleyen beyaz zemin üzerinde yaptıkları süzülme etkisi ile ifade ettiği tartışılmıştır. Bu bölümde ayrıca Florenski'nin doğrusal perspektifi Eukledesçi geometri ve düz uzay fikri ile ilişkilendiren savı ortaya konmuştur. Bu bağlamda Maleviç'in ikona resminden ödünç alınan tersten perspektif unsurunu kavramsal olarak yeni-primitivist resimlerinden süprematizme taşıdığı öne sürülmüştür. Maleviç'in Bolşevik Devrimi ile bağlantısı, ressamın etkileşim içerisinde olduğu sanat çevresi ile ilişkileri göz önünde bulundurularak tartışılmıştır. Maleviç ve çevresinin devrim ruhuna uygun olarak yaptıkları işlevsel tasarımlar örneklendirilmiştir. Ayrıca Maleviç'in dekor ve kostümlerini tasarladığı Güneşe Karşı Zafer operasında ve süprematist Siyah Kare'nin simgesel anlamında yeniyi yaratmak için yıkmaya yapılan çağrının Bakuninci anarşizmle paralelliklerine değinilmiştir. Bu bölümde son olarak ressamın figüratif süprematist eserlerinde başvurduğu simgesellik ve bu figüratif eserlerde süprematist ruhun ortaya konuş biçimi örneklendirilerek tartışılmıştır. Figüratif süprematist eserlerde simgesel olarak ortaya konan devrim sonrası baskı ortamının eleştirisi ve köylü yaşamının yüceltilmesi Kropotkin ve Tolstoy'un anarşist anlayışları ile paralellikleri içerisinde tartışılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde Mondrian'ın ızgara motifinin, Maleviç'in tek renkli tuvallerinin ve simgesel kare formunun kavramsal ve biçimsel açıdan minimal sanat akımı üzerindeki etkileri örnekler üzerinden tartışılmıştır. Araştırma ve değerlendirme süreci sonunda, Mondrian'ın yeni-plastik resmi her ne kadar en temelde doğal olanı aşmak, duyuüstü ve tümel olanın bilinmesine aracı olmak hedefini taşısa da bu resim biçeminin yer merkezli bir geometri anlayışına bağlı kalması sebebi ile ?dünyevi? bir soyutlama ortaya koyduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşın Maleviç'in süprematizminin ise ortak bir kaygı ile yola çıkarak, ancak Eukleides dışı geometrinin rehberliğinde, doğal ve dünyevi olanla tamamen bağını koparmış, uzaysal gerçekliğin ifadesi olma amacını taşıyan bir soyutlama biçimi olduğu düşüncesine ulaşılmıştır.
-
ÖgeResim eksperliği: Türkiye'de resim eksperliği üzerine bir öneri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012-09-03) Subaşılar, Hande ; Ödekan, Ayla ; 402052005 ; Sanat Tarihi ; Art HistoryGenellikle sanat yapıtlarındaki sahtecilik ve sanat yapıtının orijinalliği konusu, sanatpiyasasının bir sorunsalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda başvurulan sanateksperleri, doğru tespitlerin yapılmasında etkili olabilmektedir. Yurt dışında,günümüz teknolojilerinin de desteği ve uzman kadrolarla geliştirilmiş,kurumsallaşmış örneklerine rastladığımız eksperlik sistemi ne yazık ki ülkemiz sanatpiyasasında benzer bir alan oluşturmamakta; hatta akademik araştırma konularının dadışında kalmaktadır. Bu boşl uğu doldurmak üzere İstanbul Teknik ÜniversitesiSosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Doktora Programı?ndahazırladığım doktora tezi, resim eksperliği ve Türkiye?de resim eksperliğininuygulanışı ile ilgili olarak kurumsal bir öneri konusun a yoğunlaşmaktadır.Tez içeriğinde, eksperliğin tanımı, eksperin niteliği, Batı?da eksperlikle ilgili olarakbilimsel bir yöntem arayışının tarihçesi, eksperlik sisteminin gerekliliği, sahtekavramının açılımı, sanat eserlerine yönelik sahteciliğin geçmiş ten günümüze kadarörneklerle incelenmesi, sanat eserlerinin analizi konusunda teknolojik uygulamalarele alınmıştır. Ayrıca, yurt dışından seçilmiş bazı önemli müze, galeri ve müzayedeevlerinin eksperlik sistemini nasıl uyguladıkları, sanat eserlerinin n asıl incelendiğineörnek olarak verilmiştir. Tezin temel amacı, eksperlik uygulamalarının dünyadakiörnekleri ışığında bir kurum oluşturulmasıdır. Türkiye?ye uygun kurumoluşturulabilmesi ile ilgili olarak öncelikle Türkiye?de eksperliğin mevcut durumuincelenmiş; var olan eksiklikler ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak yalnızcaeksperlik için değil sanat eserlerinin incelenmesi, korunması ve onarılması konularınıda bünyesinde barındıran bir model önerisi yapılmıştır.Sanat piyasası için bir sanat ese rinin orijinalliği önceliklidir. Dolayısıyla orijinallikkonusu sanat eksperlerinin çalışma alanına girer. Çağımızda eksperler, eserlerinanaliz edilmesinde deneyim ve bilgi birikiminin yanı sıra teknolojiyi dekullanmaktadır. Bu uygulamaların yapılması iç in bir laboratuar ortamınınoluşturulması gereklidir. Eserlerin bilimsel analizi sadece yapıt üzerindeki olasışüpheli durumu ortadan kaldırmak için değil, aynı zamanda eserlerin bozulmadurumunu anlamak amacıyla da kullanılmaktadır. Eksperin bilgi birikim inin bilimselverilerle desteklenmesi eserlerin orijinalliği hakkında varılacak sonucun kesinliğindeönemli bir etkendir. Müzelerin ve sanat eserlerinin incelenmesine adanmış diğerkurumların hem teknik donanıma sahip bir laboratuarının hem de eser tespiti ndeuzman bir kadrosunun olması artık kaçınılmazdır.Teknolojik ve kimyasal analizler arkeoloji alanında ülkemizde uygulanmaktadır.Eserlere yönelik konservasyon çalışmalarının bir parçası olarak analiz laboratuarlarıda açılmaya başlamıştır. Eksperlik is e hala bilgi birikimine ve eğitilmiş göze dayalıincelemelerin ötesine geçememiştir. Eserlerin hak ettiği değeri tespit edebilecek,xviözellikle kurumsallaşmış bir yapı içinde ve çeşitli departmanlar halinde çalışan,teknolojik olarak donanımlı, disiplinlerar ası bir sistem oluşturmak Türkiye için birzorunluluktur.Yapılan bu tez ile bir sanat eseri araştırma enstitüsünde bulunması gereken tümbirimleri tespit edilmiş, yönetimi, personeli ve alt birimleri ile güçlü bir kurumönerisi oluşturulmuştur. Dileğim, bu çalışmanın sadece bir doküman olarak kalmayıpbu kurumsal yapının Türkiye?de oluşmasına katkı sağlamaktır.
-
ÖgeTürkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Zanaat Ve Endüstri Üretiminde Tasarım(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Turan, Gülname ; Ödekan, Ayla ; 253842 ; Sanat Tarihi ; Art HistoryÇalışmada Türkiye'de Erken Cumhuriyet Dönemi'ndeki endüstrileşme çabaları boyunca el emeğine dayalı zanaat üretiminin nasıl eleştirildiği araştırılmış, endüstri karşısında zanaat tartışmalarıyla tasarımın nasıl ilişkilendirildiği ortaya konulmuş, ürün tasarımıyla ilgili erken eleştiri incelenmiş, bununla birlikte zanaatların bazı özgün tasarım çalışmalarının uygulamaya dönüşmesini ne şekilde olanaklı kıldığı örneklenmiştir. 1930'larla 1940'ların ilk yarısında endüstrileşme çabaları devlet eliyle etkin bir şekilde yapılandırılmış ve zanaatla endüstri arasında karşıtlıklar kurulmaya başlanmıştır. Endüstrileşme destek altına alınınca daha önceleri ithal ürünlerle yerel zanaat üretimi arasında yaşanan gerilim, yerel makineleşmeyle yerel zanaat üretimi arasındaki gerilime dönüşmeye başlamıştır. Eskiyle yeni ekseni üzerinde bazı ?endüstri karşısında zanaat? tartışmaları yazılı olarak gündeme gelmiştir. Çalışmanın ilk kısmında farklı düzlemlerde gerçekleşen bu tartışmalar analiz edilmiştir. 1930'larda ekonominin dışa kapanmasıyla ?yerli malı? ve ?Türk Malı? kavramları oluşturulur, bu kavramların halka benimsetilmesine yönelik ?Yerli Malları Sergileri? düzenlenir. Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti'nce düzenlenen sergilerle yerli ürünlere ?sağlam, ucuz ve şık? imajı yerleştirilmeye çalışılmıştır. İstanbul Yerli Malları Sergileri'nde Vedat Ar, İsmail Hakkı Oygar ve Arif Dino, modernist stant tasarımı uygulamaları yapma olanağı bulmuşlardır. Türkiye'de 1930'larda ve 1940'larda modernizm etkisindeki ortamda oluşan tasarım kavramı ve eleştirisi eşyalar bağlamında incelenmiş, zanaatla kurulan ilişki iki örnek kişi olarak saptanan Sedad Hakkı Eldem ve Seyfi Arkan'ın işleri üzerinden ortaya konulmuştur. Ayrıca popüler yayınlarda oluşan ?modernist öneri yazını? eleştiri dilinin oluşmasına katkısı ve zanaat üretimiyle kurulan ilişki açısından örneklenmektedir. Erken Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi'nde Ulusal ve Uluslararası Modern tasarım tartışmalarında geleneksel üretime ait bilgi birikiminin kullanılmasının sistemli bir şekilde ele alınmadığı, bununla birlikte yapılan tüm çalışmaların bu bilgiye sahip zanaatkârlar sayesinde olanaklı kılındığı görülmüştür.