FBE- Meteoroloji Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Yazar "Kadıoğlu, Mikdat" ile FBE- Meteoroloji Mühendisliği Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeHava Öngörüsünde Uyarlanabilir Ensemble Modellemesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-01-06) Çakır, Sedef ; Kadıoğlu, Mikdat ; 432455 ; Meteoroloji Mühendisliği ; Meteorological EngineeringEnsemble yöntemi, modellerin başlangıç koşullarından ve kendi yapılarından kaynaklanan hataları azaltmak amacıyla kullanılmaktadır. Bu çalışmada sayısal hava öngörü modellerindeki yapısal, fiziksel hatalar dikkate alınmış ve fiziksel şemalarında değişiklikler yapılmış atmosfer-okyanus modelinin dört farklı versiyonundan elde edilen iki haftalık ortalama sıcaklık tahminleri kullanılmıştır. Bu verilerden hesaplanan anomali değerleri üç farklı yolla bir araya getirilerek ensemble tahminleri elde edilmiş ve performansları kıyaslanmıştır. Bunlardan ilki; bias-düzeltmesi yapılmış ensemble ortalamasıdır. Kontrol tahmin olarak belirlenmiştir ve diğer iki yöntemin başarısı bu metoda göre değerlendirilmiştir. İkinci yöntem ise; lineer regresyon metoduna bağlı olarak model versiyonlarını performanslarına göre ağırlıklandırıp birleştiren süperensemble metodunun adaptif olarak çalışacak şekilde uygulanmasıdır. Üçüncü ve esas performansı üzerinde durulan ensemble sistemi ise YSA metoduna dayalı olarak geliştirilmiştir ve ağırlıklandırma süreci yine adaptif olarak çalışmaktadır. Türkiye genelinde 50 istasyon için uygulanan ensemble tahminlerinin genel doğruluk başarı değerlendirmeleri sonucu, kontrol ensemble sistemi olarak kabul edilen bias-düzeltmesi yapılmış ensemble tahminlerin ortalamasına göre, Süperensemble ve YSA’ya dayanan ensemble tahminlerinin daha başarılı olduğu ortaya konmuştur. Özellikle Karadeniz ve Marmara bölgesindeki kontrol tahmininin yüksek hata verdiği istasyonlarda üye modelleri ağırlıklandırarak, ensemble tahminleri elde etmek büyük başarı sağlamıştır. YSA metodu ile elde edilen ensemble tahminlerin Süperensemble yöntemi ile yakın sonuçlar verdiği, beklendiği şekilde de YSA‘nın daha başarılı tahminler yaptığı görülmüştür.
-
ÖgeTürkiye Şiddetli Konvektif Fırtına Klimatolojileri, Çevre Koşulları Ve Etkileri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017-02-9) Tilev Tanrıöver, Şeyda ; Kadıoğlu, Mikdat ; 10134348 ; Meteoroloji Mühendisliği ; Meteorological EngineeringŞiddetli konvektif fırtınalar, iri taneli dolu, hortum, şiddetli doğrusal rüzgârlar, şiddetli yağışlar ve yıldırımlar gibi pek çok zarar verici hadisenin kaynağıdır. Bu hava olayları dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de can ve mal kayıplarına neden olmaktadırlar. Küresel ölçekte artış gösteren sayıları ve neden oldukları can ve mal kayıpları nedeniyle şiddetli konvektif fırtınaların hem kısa vadeli olasılıksal tahminleri, hem de anlık tahminleri (nowcasting) oldukça önemlidir. Bu hadiselerin mevsimsel ve coğrafi dağılımlarının belirlenmesi, onları oluşturan çevre koşullarının anlaşılması ve tahmin edilebilmeleri için gerek şarttır. Başka bir deyişle, bu hadiselerin tahminlerinin iyileştirilebilmesi için öncelikle coğrafi, mevsimsel ve günlük dağılımlarını içeren veri setleri oluşturulmalıdır. Bu tez, öncelikli olarak “Türkiye Şiddetli Konvektif Fırtına Veri Tabanı”nın oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Konvektif fırtınalar lokal ölçekleri nedeniyle genellikle geleneksel gözlem ağları tarafından yakalanamamaktadırlar. Bu nedenle hadiselerin oluşumlarının hangi bölgelerde yoğunlaştığını, hangi sıklıkta, hangi şiddette meydana geldiklerini, günlük ve mevsimlik dağılımlılarını belirlemek oldukça zordur. Dünyada şiddetli konvektif fırtına veri tabanlarının ve klimatolojilerin oluşturulmasının çok bileşenli ve kapsamlı çalışmalar olduğu görülmektedir. Bu hadiselere ait raporların tutulmasında başta meteoroloji birimlerinde çalışan gözlemciler olmak üzere, gönüllü meteorolojistler, medya muhabirleri gibi birçok bileşen rol oynamaktadır. Bu raporların toplanması için gazete ve haber ajansı arşivleri, sosyal medya gibi pek çok kaynaktan yararlanılabilmektedir. Bu araştırma kapsamında Türkiye iri taneli dolu ve şiddetli doğrusal rüzgâr klimatolojileri oluşturulmuştur. Tükiye’deki iri taneli dolu (≥1,5 cm) hadiselerinin farklı tipteki konvektif fırtınalarla ilişkili olduğu ve yılın her mevsiminde gözlemlenebileceklerini görülmüştür. Çok iri taneli dolu (≥4,5 cm) hadiseleri ise genellikle süperhücre fırtınaları ile ilişkilidirler. Coğrafi dağılımları ele alındığında ülke genelinde her yerde bu hadiselere rastlanabilmekle birlikte bazı küçük bölgesel farklılıklar dikkat çekmektedir. Örneğin, kış aylarında ülke genelinde seyrekleşen dolu hadiselerinin Akdeniz ve Ege kıyılarındaki frekansları nispeten yüksek kalmaya devam ettmektedir. Aylık dağılımlarına bakıldığında ise hadiselerin Mayıs ve Haziran aylarında iç ve özellikle doğu kesimlerde sıklıkla oluştukları görülmektedir. Ayrıca, öğleden sonra ve ikindi vakitleri iri taneli dolu oluşumunun en sık görüldüğü zaman dilimleridir. Şiddetli doğrusal rüzgârların büyük bir kısmı ise, yaz aylarında oluşmakla beraber bu hadiseler yılın her ayında gözlemlenebilmektedirler. En sık oluştukları ay Haziran ayı olarak belirlenmiştir. Fırtına süresi bilgisi içeren raporlar göstermektedir ki şiddetli doğrusal rüzgârların büyük bir kısmı 1 ila 3 saat arasında sürmektedir. Çalışmanın ikinci kısmı şiddetli konvektif fırtınaların toplum üzerindeki etkisine ilişkindir. Çalışma kapsamında Ocak 1930 ve Haziran 2014 yılları arasında Türkiye’de gerçekleşen yıldırıma bağlı ölüm ve yaralanmalara ait bir veri seti oluşturulmuştur. Veri seti, 898 ölüm, 150 ağır yaralanma ve 536 yaralanma ile sonuçlanan 745 olay içermektedir. Veri setinin homojen olmaması, geçmiş dönemler ve günümüz için raporlama ve mevcut raporların ulaşılabilirliği gibi farklılıklar nedeniyle uzun dönem ortalamalar anlamlı bilgi verememektedir. Geçmiş dönemdeki hadise sayısının azlığı büyük oranda elde edilebilen rapor sayısındaki azlıktan kaynaklanmaktadır. Son yıllara ait veriler ise şöyledir: 2014 yılı ölü sayısı (Ocak–Haziran) 25, yaralı sayısı 62; 2013 yılı ölü sayısı 26, yaralı sayısı 36; 2012 yılı ölü sayısı 31, yaralı sayısı 36. Yaklaşık nüfusu 73,7 milyon olan Türkiye için yıldırıma bağlı ölüm sayıları 2014 (Ocak- Haziran) için milyonda 0,34; 2013 için milyonda 0,35 ve 2012 için milyonda 0,42 olarak belirlenmiştir. Yaralı sayıları ise sırasıyla milyonda 0,86; milyonda 0,49 ve milyonda 0,49 şeklindedir. Yıldırma bağlı ölüm ve yaralanmaların ülke genelinde en sık görüldüğü dönem bahar sonu ve en az görüldüğü dönem ise kış aylarıdır. Gün içinde gerçekleşme saatlerine bakıldığında olayların büyük çoğunluğunun öğleden sonra, çok küçük bir kısmının da gece gerçekleştiği görülmektedir. Toplumun yıldırımdan en çok etkilenen kesimini tarım ve hayvancılık gibi açık hava faaliyetlerine katılanlar oluşturmaktadır. Olayların çoğu kırsal kesimde gerçekleşmiştir. Ayrıca erkek kurbanların sayısı kadın kurbanların sayısının neredeyse iki katıdır. Ağaç altında gerçekleşen ölüm ve yaralanmaların çokluğu toplumun yıldırımdan korunma yöntemleri konusunda bilinçsiz olduğunu göstermektedir. Rapora dayalı veri setleri şiddetli konvektif fırtına klimatolojileri için birincil kaynak olmakla birlikte bazı dezavantajlara sahiptirler. Konveksiyon kaynaklı zarar verici, iri dolu, hortum, şiddetli rüzgâr gibi hava hadiselerinin gözlemleri genellikle sübjektiftir. Nüfus dağılımındaki farklılıklar, günün hangi saatinde oluştukları ve raporlanmalarına ilişkin birçok parametreden şiddetle etkilenmektedirler. Bu nedenle bu hadiselerin bölgesel klimatolojilerinin oluşturulması, zaman içindeki değimleri, trendleri hakkında yargıya varmak oldukça güçtür (örn. Diffenbaugh vd. 2008). Bu konularda yorum yapabilmek için objektif yöntemlerle klimatoloji oluşturulması gerekmektedir. Dünyada objektif konvektif fırtına klimatolojilerinin oluşturulmasında reanaliz verilenin kullanıldığı görülmektedir. Daha önce yapılmış olan çalışmalar, şiddetli konvektif fırtınalar ve onlara ilişkin CAPE (Convective Available Potential Energy) ve düşey rüzgâr kayması gibi çevresel parametrelerin dağılımları arasında güçlü bir benzerlik olduğunu göstermektedir (örn. Brooks vd. 2003, Romero vd. 2007, Gensini ve Ashley 2011). Bu araştırmanın son aşaması olarak objektif bir şiddetli konvektif fırtına çevre koşulları klimatolojisi oluşturulmuştur. Bu klimatolojide 1979–2014 periyodu için mevcut olan ECMWF ERA-interim verisi kullanılmıştır. Klimatoloji yalnız Türkiye için değil, Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı içeren bir domain için üretilmiştir. Surface-based Convective Available Potential Energy (SBCAPE), Mixed-layer Convective Available Potential Energy (MLCAPE), Most Unstable Convective Available Potential Energy (MUCAPE), Surface-based Convective Inhibition Energy (SBCIN), Mixed-layer Convective Inhibition Energy (MLCIN), Most Unstable Convective Inhibition Energy (MUCIN), Surface-based Lifting Condensation Level (SBLCL), Mixed-layer (lowest 500m) Lifting Condensation Level (MLLCL), 0–6 km wind shear, 0–3 km wind shear, 0–1 km wind shear ve orta troposferik (700–500- hPa) lapse rate (LR7050) değerleri domain içerisindeki tüm grid noktalarında 35yıl için hesaplanmıştır. Ayrıca kompozit parametrelerin şiddetli konvektif fırtınaları tespit etmedeki başarısının müstakil parametreler karşındaki üstünlüğü bilindiğinden (örn. Davies ve Johns 1993, Johns vd. 1993, Craven ve Brooks 2004, Gensini ve Ashley 2011) MLCAPE ve 0–6 km wind shear çarpımlarına dayalı bir parametre yardımıyla şiddetli konvektif fırtınalarının bu coğrafyadaki proxy dağılımları incelenmiştir. Bölge üzerindeki CAPE dağılım paternlerinde ITCZ, Akdeniz, Kızıl Deniz ve Umman Denizi’nin yoğun etkisi görülmektedir. Bu etki sadece denizler üzerinde sınırlı kalmayıp, bu denizlere kıyısı olan karalar üzerinde de gerçekleşmektedir. CAPE değerlerinin mevsimsel salınımı çok belirgin bir döngü sergilemektedir. En yüksek CAPE değerleri yazın, en düşük CAPE değerleri ise kışın mevcuttur. Geçiş mevsimlerine bakıldığında CAPE değerlerinin Akdeniz, Kızıl Deniz, Umman Denizi ve çevrelerinde sonbaharda ilkbahara oranla daha yüksek olduğu görülür. Bu büyük su kütleleri yazın gerçekleşen maksimum seviyedeki güneşlenmenin ardından haftalarca sıcak kalarak sonbaharda bölge için önemli bir ısı ve nem kaynağı teşkil eder ve yüksek CAPE değerlerine neden olurlar. Bu etki, yüksek enlemlerinden dolayı yazın daha az ısınan Karadeniz ve Hazar Denizi’nin güney kesimlerinde de az da olsa görülür. En yüksek 0–6 km rüzgâr kayması değerleri ise kuvvetlenen jet rüzgârlarına bağlı olarak kış aylarında jeti takip eden bir kuşak üzerinde görülür. Domain içerisinde şiddetli konvektif fırtına oluşumu için en önemli bileşenleri teşkil eden yüksek CAPE değerleri ve yüksek rüzgâr kayması değerlerinin kesişiminin gerçekleşmesinin en muhtemel olduğu dönem bahar ayrında ve Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve Türkiye’yi içeren zonal bir kuşak üzerindedir. Somali ve Umman Deniz’i üzerinde Haziran’dan Eylül’e kadar gözlemlenen ve Somali aşağı seviye jeti ile ilişkili olan ekstrem 0–1 km rüzgar kayması değerleri aynı aylarda bölgede gözlemlenen yüksek CAPE değerleri düşünüldüğünde oldukça dikkat çekicidir. Ayrıca, konvektif fırtına çevre koşullarının mevsimsel ve coğrafi dağılımlarının Türkiye hortum ve iri taneli dolu klimatolojileri ve mevcut gök gürültülü fırtına gözlemleri ile oldukça uyumlu olduğu görülmektedir.
-
ÖgeTürkiye’de Derece-Günler Modellemesi Ve Analizleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Gültekin, M. Latif ; Kadıoğlu, Mikdat ; Meteoroloji Mühendisliği ; Meteorological EngineeringBu çalışmada, maksimum, minimum ve ortalama hava sıcaklığı verileri kullanılarak derece-gün (DG)’ler ayrıntılı olarak hesaplandı. Noktasal toplam yarı varyogram yöntemi ile DG’lerin modellemesi yapıldı. Bölgesel değişken olarak, DG’lerin farklı yönlerdeki mesafeyle değişimleri incelenerek, temsil mesafeleri belirlendi. Böylece, bir yerdeki DG değerlerinin tesir alanlarını elde etme olanağı sağlandı. Tesir alanları yardımıyla her hangi bir yerde derece-gün değerinin izotropik olup olmadığı saptanabilir. Kriging alansal dağılım modeli kullanılarak yapılan derece-gün alansal dağılımları, verisi olmayan bir yerin derece-gün değerini basit bir interpolasyon yöntemiyle yaklaşık olarak hesaplamayı mümkün kılar. Kriging yönteminde ölçüm noktalarının birbirine eşit mesafede olması ve bölgesel değişkenin stasyoner olması istenir. Bu şartları en iyi şekilde sağlamak için mümkün olan en geniş veri ağı (en fazla istasyon sayısı ve en geniş veri periyodu) ile çalışıldı. Bir yerin istenilen taban sıcaklığa göre derece-gün değerini hesaplamak için Lineer regresyon tekniği ile derece-gün ampirik formülleri oluşturuldu. Ayrıca DG’lerdeki eğilimi ortaya koymak için de Mann-Kendall trend testi istatistiği kullanıldı. Geliştirilen bir takım istatistiksel yaklaşımlarla DG’ler için risk analizleri yapıldı. % 5 risk seviyesine göre IDG hesaplamalarında referans alınması gereken taban sıcaklıkları ortaya konuldu. Sonuçları literatürdeki çalışmalarla karşılaştırdığımızda, diğer çalışmalarda görülen bir takım eksiklikler geliştirilen noktasal toplam yarı varyogram yöntemi ve derece-gün formülasyonlarıyla giderilmeye çalışıldı.
-
ÖgeTürkiye’de Hortumlar, Şiddetli Dolu Hadiseleri, Ve Oluştukları Çevre Koşulları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017-01-6) Kahraman, Abdullah ; Kadıoğlu, Mikdat ; 10134291 ; Meteoroloji Mühendisliği ; Meteorological EngineeringŞiddetli konvektif fırtınalar, dünya genelinde ölümler ve maddi zararlarla sonuçlanan meteorolojik afetlerin önemli bir kısmından sorumludurlar. Ani taşkın ve seller, zarar verici hamleli rüzgarlar, dolu, hortum, yıldırım gibi olaylar şiddetli konvektif fırtınalar ile ilişkilidir. Türkiye’de sadece dolunun neden olduğu tarımsal zararlar yılda 73 milyon doları aşmaktadır. İçeriklere-dayalı yaklaşıma göre bir konvektif fırtınanın oluşumu için gerekli üç içerik vardır: Kararsızlık, nem ve kaldırma mekanizması. Şiddetli konvektif fırtınalar içinse bunlara ek olarak düşey rüzgar kayması da mevcut olmalıdır. Bu içeriklerin bir bölgede bir an için ne ölçüde bir arada bulunduğu, o bölgede o an için şiddetli konvektif fırtınaların oluşum riskine işaret etmektedir. Bahsedilen içerikler birer meteorolojik parametre değildirler, ancak çeşitli meteorolojik parametrelerle bu içeriklerin mevcut olup olmadığı, mevcutsa hangi mertebede olduğuna dair çıkarımlar yapılabilir. Ancak kullanılacak meteorolojik parametreler daha çok ABD’de yapılan çalışmalarca ve ABD’de görülen koşullar için belirlendiğinden, dünyanın diğer bölgelerinde benzer temsiliyeti ve tutarlılığı sağlayamamaktadır. Bunda sinoptik klimatoloji, coğrafi konum, orta ölçekli süreçler, topoğrafik etkiler, vb pek çok etmen rol oynamaktadır. Bu yüzden şiddetli konvektif fırtınalar için ilgili bölgenin koşulları baz alınarak çalışmalar yapılmalı, bunların nerelerde hangi sıklıkla ve hangi şiddette meydana geldiği tespit edilmeli, ilgili klimatolojiler oluşturulmalı, meydana geldikleri çevre koşulları incelenmeli, ve elde edilen çıkarımlarla tahminlerde kullanılabilecek meteorolojik parametreler ve modeller belirlenmeli ya da geliştirilmelidir. Konvektif fırtınaların orta uzay ve zaman ölçeklerinde meydana gelmesi, tahminlerindeki en önemli güçlüktür. Günümüzde atmosfer modellerinin gelişimi ile sinoptik ölçekte hava tahmininde başarı oranı oldukça yüksek olup orta ölçekte bu başarı sağlanmış değildir. Bunda halihazırdaki gözlemlerin atmosfer koşullarını tam olarak temsil edememesi, küçük ölçekli topoğrafik etkiler, parametrizasyonlar, model hataları vb rol oynamaktadır. İyi konfigüre edilmiş, 1 km mertebesinde grid aralığıyla çalışan bir orta ölçekli model ile konvektif hücreler simüle edilebilmekteyse de, bu hücrelerin yeri, zamanı, süresi, şiddeti, cinsi doğru olarak tahmin edilememektedir. Bu yüzden özellikle radar ve uydu gözlemleri ile otomatik meteoroloji istasyonlarından alınan anlık verilerin, bir konvektif fırtınanın oluşum ve gelişimi anında tahmincilerce değerlendirilerek çok kısa vadeli tahminlerinin (nowcasting) yapılması meteorolojik uyarıların temelini oluşturmaktadır. Ancak nowcasting tekniklerinin en fazla bir kaç saat mertebesinde bir vadede tahmini mümkün kılmasından ötürü, yapılan uyarılar önlem alınmasını sağlayamamaktadır. Tahmin tutarlı olsa dahi etkilenecek insanlar çoğunlukla afet gerçekleştikten sonra uyarıdan haberdar olmaktadırlar. Sonuç olarak zarar verici hadiselerin oluşma riskinin birkaç gün öncesinden tahmin edilmesi büyük önem taşımaktadır, ve tahmin için de ilgili bölgenin sinoptik klimatolojisinin bilinmesi, bölgede şiddetli konvektif fırtınaları üreten ya da destekleyen çevre koşullarının ortaya çıkarılması, orta ölçekli süreçlerin incelenmesi, yerel etkilerin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de oluşan şiddetli konvektif fırtınaların alansal ve zamansal dağılımlarının belirlenmesi, bunların operasyonel tahmininde kullanılabilecek kavramsal model ve/veya fiziksel parametrelerin belirlenmesi ya da geliştirilmesi için ilgili çevre koşullarının araştırılmasıdır. Çalışma, üç ana kısımdan oluşmaktadır. Bunlardan ilk ikisi Türkiye’nin hortum klimatolojisi ve iri taneli dolu klimatolojisini sunmakta, sonuncusu ise hortum ve iri taneli dolu hadiselerinin oluştuğu çevre koşullarını incelemektedir. Türkiye’de meydana gelen hortum hadiselerine ilişkin kapsamlı bir veritabanı olmaması nedeniyle, ilk olarak çeşitli kaynaklardan veriler toplanmış ve bir veritabanı oluşturulmuştur. Meteoroloji Genel Müdürlüğü Fevk rasatları, European Severe Weather Database, eski gazete arşivleri (Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, vb), internet taramaları, sosyal medya, Osmanlı Arşivi gibi kaynaklardan elde edilen bilgiler güvenilirlik derecelerine göre sınıflanmış, bunlardan şüpheli olanlar elimine edilerek kalanlar klimatolojiye dahil edilmiştir. Eldeki bilgiler yeterli olduğu durumda hortumlar mezosiklonik ve mezosiklonik olmayan şeklinde iki gruba ayrılmış, kalanları ise “bilinmeyen” kategorisinde değerlendirilmiştir. 1818’den 2013’e kadar gerçekleşen 385 hortum hadisesinin 225’i son 5 yıla ait kayıtlardadır. Bundaki ana neden, iletişimdeki büyük gelişim (internet ve akıllı telefonlar), Türkiye’de hortum oluşumlarına dair farkındalığın oluşmaya başlaması, ve bu çalışma kapsamında aktif olarak veri araştırılmasıdır. Kayıtlardaki trende bakılarak olası bir iklim değişimi ya da değişkenliği üzerine yorum yapmak ise şu noktada güçtür. Son 5 yılda, en az 7’si mezosiklonik olmak üzere Türkiye’de yılda ortalama 45 hortum hadisesi kayıt edilmiştir. Bu değer 10000 km2’de 0.57 hadiseye karşılık gelmekte, ve Avrupa’daki hortum sıklığıyla uyumlu bir görünüm çizmektedir. Öte yandan, Türkiye’deki hortumların coğrafi dağılımı son derece heterojendir. Akdeniz ve Ege kıyıları en fazla hortumun gözlendiği bölgeler olup (385 hortumun 207’si burada gözlenmiştir), frekans Antalya-Anamur arası bant, yılda 10000 km2’de 19 hortum ile Avrupa’nın en çok hortum görülen bölgelerinin başında yer almaktadır. Türkiye’de hortumlar farklı bölgelerde farklı mevsimlerde meydana gelmektedir. Akdeniz ve Ege kıyılarındaki hortumların daha çok kış aylarında gerçekleştiği görülmektedir. Bunların önemli bir kısmı mezosiklonik olmayan su hortumlarıdır. Ancak bölgede özellikle Ekim ve Kasım aylarında süper hücreli fırtınalarla ilişkili güçlü hortumlar da gözlenmiştir. Öte yandan, Karadeniz kıyıları yaz sonu ve sonbahar başında daha sıklıkla hortum hadisesine tanık olmaktadır. Bunların da ezici çoğunluğu su hortumlarıdır. İç bölgelerde ise mezosiklonik hortumlar daha ağırlıkla görülmektedirler; daha yıkıcı olan bu hortumlara özellikle Mayıs ve Haziran aylarında rastlanmaktadır. Hortum kayıtlarına göre, gün içerisinde daha çok öğleden sonra ve akşam saatlerinde bu hadiseye rastlanmaktadır. Bunda konveksiyonel döngü ve rapor edilme değişimlerinin etkili olduğu değerlendirilmektedir. Zarar vermiş hortum kayıtlarına göre Fujita ölçeğine göre sınıflandırılma yapılmış, bunlar arasında en fazla sayıda hortumun F1 şiddetinde olduğu bulunmuştur. Bu noktada zayıf hortumların (F0) rapor edilmeme oranlarının daha yüksek olduğu değerlendirilmesi yapılabilir. Öte yandan, (en az) F3 şiddetinde en az 4 hortum tespit edilmiştir. Türkiye’de iri taneli dolu hadiseleri de sıklıkla görülmektedir. Kimi zaman yumruk büyüklüğünde görülmüş, 480 gramlık, hatta daha ağır dolu taneleri rapor edilmiş, zaman zaman yarım metreye ulaşan dolu birikintileri gözlenmiştir. İri taneli dolu binalara ve tarıma verdiği zararın yanısıra zaman zaman yaralanmalara da yol açmış, küçükbaş hayvanların sürüler halinde ölümüne neden olmuştur. Hortum veritabanında olduğu gibi, iri dolu hadiseleri veritabanının oluşturulmasında da resmi kayıtların dışında gazete arşivleri ve internet kayıtları gibi kaynaklar taranmıştır. Çalışmada iri taneli dolu hadiselerine odaklanılmıştır, bu da 1.5 cm ve daha büyük çaptaki doluları kapsamaktadır. Dolu büyüklüğü hakkında, ABD’de olduğu gibi daha çok farklı objelerle mukayese şeklinde kayıtlar mevcuttur. Bunlardan en sık rastlanan fındık büyüklüğünde dolu hadiseleridir. Toplamda 1489 iri taneli dolu hadisesinin 721’i fındık büyüklüğünde şeklinde bildirilmiştir. Bunun hemen ardında, 436 tane ile ceviz büyüklüğü ifadesi yer almaktadır. Literatürde hemen hemen tamamının süper hücreli fırtınalardan meydana geldiği değerlendirilen 4.5 cm ve daha büyük çapta dolular için ise “çok iri” kategorisi oluşturulmuştur. İri dolu hadiseleri, 1.5 cm, 3.0 cm, 4.5 cm ve 6.0 cm eşik değerleri ile birlikte 4 ayrı sınıfta toplanmıştır. İri dolu klimatolojisi, 1925-2014 yılları arasında toplam 1107 günde meydana gelen 1489 hadiseyi kapsamaktadır. Bunlardan % 8.3’ü çok iri taneli dolu hadiseleridir. Rapor edilmeyen, ya da büyüklük bilgisi belirtilmeyenler düşünüldüğünde, bu sayının çok daha fazla olduğu değerlendirilmektedir. Son yıllarda daha fazla veriye erişimin mümkün olduğu gerçeğinden hareketle, 2009-2013 arasında yılda 10000 km2’de ortalama 0.54 hadisenin gerçekleştiği hesaplanmıştır. Öte yandan, en yüksek frekansın görüldüğü yıllar son yıllar değildir. 1960’larda yılda en az 29 hadise rapor edilmiş, 1963’te bu sayı 74 olmuştur. Bunda o yıllarda Kuzey Atlantik jetinin nispeten güneye inmesinin ve siklon frekansının artmasının rol oynadığı değerlendirilmektedir. 2005’ten sonraki artışın ise olası meteorolojik faktörler dışında internet gibi daha geniş kaynaklardan veri elde edilebilmesine bağlanması mümkündür. Çok iri taneli dolu hadiselerinin yıllara bağlı değişimi değerlendirildiğinde, 1960 sonrasında olduğu gibi öncesinde de benzer frekans gözlenmekte, bu da 1960 öncesi 1.5 cm-4.5 cm arası dolu hadiselerinin gerçekte olduğundan daha az rapor edildiğine işaret etmektedir. Türkiye’de iri taneli dolu hadiseleri en çok ilkbahar ve yazın görülmektedir. Mayıs ve Haziran aylarında gerçekleşen iri taneli dolu hadisesi sayısı, diğer tüm aylarda gözlenenlerin toplamından daha fazladır. Yine çok iri taneli dolu da en sık Haziran ve Mayıs’ta, daha sonra Temmuz ve Ağustos’ta görülmektedir. En düşük frekans Aralık ayındadır. Bu dağılım, Avrupa’nın güneyindeki diğer ülkelerin dağılımları ile uyumlu bir görünüm arz etmektedir. Sadece Güney Kıbrıs’ta kış ayları pik aylar olup, güney kıyılarımızdaki mevsimsel döngüde de bu fark belirgindir. İri taneli dolu hadiseleri, hortumlardan farklı olarak, Türkiye’nin hemen hemen tamamında homojen bir dağılım sergilemektedir. Ancak farklı bölgelerde farklı mevsimsellik de mevcuttur. Yukarıda belirtilen genel dağılımın dışında kışın Akdeniz kıyıları, Nisan’da güneydoğu Anadolu’da iri taneli dolu belirgin biçimde görülmektedir. Öte yandan, kuzeydoğu kesimlerde iri dolu riski yaz boyunca sürmektedir. Bu dağılımlar, sadece iri doluları kapsamayan, meteoroloji istasyonlarındaki tüm dolu hadiselerini içeren dolulu gün sayısı istatistikleri ile de örtüşmektedir. Hortumlarda olduğu gibi, iri taneli dolu hadiselerinde de öğleden sonra ve akşam saatleri günün en riskli saatleri olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, yıldırım ve şimşek sensörlerince elde edilen veri ile kıyaslandığında, Türkiye’deki yıldırımların günlük dağılımı ile paralellik göstermektedir. ERA-Interim reanaliz verisi kullanılarak, veritabanındaki hortum ve iri dolu hadiselerine ait çevre koşulları incelenmiştir. Reanaliz verisi 1979’dan başladığı için 1979-2013 arası 35 yıllık bir zaman dilimi değerlendirilmitşir. 0.75 derece yatay grid aralıklı ve yüzeyin yanısıra 1000 hPa – 100 hPa arası 27 seviye de içeren veri, 00UTC ve 12UTC başlangıç zamanlı 3 saatlik aralıklı tahminler halinde kullanılmıştır. Hesaplanan parametrelerin çeşitli kategorilere göre dağılımı elde edilmiş, buna göre genel olarak hortum ve iri dolu hadiselerinin 2000 J/kg’a varan CAPE değerlerinde oluştuğu gözlenmiştir. Bu değerler genel olarak ABD’dekilerden düşük olmakla birlikte, Avrupa’da gözlenenlerle aynı seviyede, kimilerinden ise daha yüksektir. CAPE hesaplanmasında kullanılan parsel kalınlaştıkça bu değerler düşmektedir. Her ne kadar mezosiklonik hortumlar, F2+ hortumlar, çok iri dolu taneleri ve süper hücreli fırtınalar esnasında daha fazla CAPE değerleri mevcutsa da, bu parametre tek başına kategoriler arasında büyük bir ayrım göstermemektedir, dolayısıyla sadece CAPE’e dayalı olarak bunların arasındaki farkı tahmin etmek mümkün değildir. Çeşitli tabakalardaki düşey sıcaklık gradyanı ele alındığında ise, mezosiklonik olmayan hortumların 850-700 hPa ve 700-500 hPa gibi yerden yüksek tabakalarda daha az kararsızlığa sahip olduğu belirgindir. Bu tabakalarda ilgili kategorideki lapse rate, diğerlerinden farklı olarak % 75 gibi bir oranla 6.5 K/km altında değerlere sahiptir. Bunda yer (ya da deniz) seviyesindeki yüksek kararsızlığa rağmen hemen yukarıda kararsızlığın mevcut olmadığı, kıyılardaki su hortumları ağırlıktadır. Türkiye’de mezosiklonik hortumlar ve özellikle F2+ hortumların oluştukları çevre koşullarında, 0-6 km shear değerlerinin medyanı 20 m/s üzerindedir. Bunları süper hücreli fırtınalar, çok iri dolu taneleri ve kategorize edilmemiş hortumlar takip etmektedir. Bu değerler ABD’de gözlenenlerle kıyaslanabilir büyüklükte olup, Avrupa’da gözlenenlere oranla genllikle daha yüksektir. Mezosiklonik olmayan hortumlarsa en düşük shear dağılımına sahip olup, medyan değer 10 m/s civarındadır. Bunlardan % 75’i 15 m/s ve daha az shear ortamında gerçekleşmiştir. Aşağı seviye shear verileri ise, daha önce ABD için yapılan çalışmalardakinden daha düşüktür. Bunda kullanılan reanaliz verisinin karmaşık Türkiye topoğrafyasını iyi temsil etmemesi gibi faktörlerin etkili olduğu değrlendirilmektedir. Avrupa’daki kimi çalışmalarda da benzer sonuçlar mevcuttur. 0-1 km shear dağılımlarına göre, tüm kategorilerde değerler düşük olmakla birlikte, mezosiklonik olmayan hortumlarda en düşük değerler gözlenmiştir. SRH dağılımlarında da 0-3 km’de anlamlı şekilde F2+ ve mezosiklonik hortum kategorileri en yüksek değerlere sahiptir, 1000 m2/s2’yi aşan miktarlarla çok şiddetli hava olaylarının mümkün olduğu göze çarpmaktadır; öte yandan 0-1 km için nispeten düşük değerler gözlenmektedir. Türkiye’de LCL seviyesi genel olarak tüm fırtına tiplerinde 1500 m’nin altında seyrettiğinden, ABD’de olduğu gibi hortum tahmininde belirleyici bir role sahip değildir. Benzer durum Hollanda gibi Avrupa ülkeleri içi nde geçerlidir. Öte yandan, dolu hadiselerinde hortumlara göre nispeten yüksek bulut tabanı gözlenebilmektedir. Modern kompozit indeksler ele alındığında, SCP’nin Türkiye’de anlamlı bir dağılımı olduğu söylenebilir. Birimsiz bu indeksin 2 ve daha üstündeki değerlerinde süper hücreli fırtınalar, çok iri taneli dolu hadiseleri ve mezosiklonik hortumlar gözlenmiştir. Mezosiklonik olmayan hortumlarda ise bu değer 0 civarındadır. İri dolu hadiseleri ile çok iri dolu hadiselerini ayırmada da bu indeks başarılı olmaktadır. 0-3 km ve 0-1 km için hesaplanan EHI değerleri de F2+ hortumlar, mezosiklonik hortumlar, çok iri dolu hadiseleri ve süper hücreli fırtınaların tahmininde ayırt edici şekilde kullanılabilir. Öte yandan, ABD’de hortum tahmininde faydalanılan STP’nin Türkiye dağılımları çok düşük değerlerde seyretmektedir. Bunda reanaliz verilerinde özellikle aşağı seviye shear’inin düşük olması etkilidir.