Mimarlık-zaman İlişkisine Bir Yaklaşım Olarak Kalıcılık

thumbnail.default.alt
Tarih
2014-02-05
Yazarlar
Külekçi, Ilgın
Süreli Yayın başlığı
Süreli Yayın ISSN
Cilt Başlığı
Yayınevi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Institute of Science and Technology
Özet
Mimarlık-zaman ilişkisine kalıcılık bağlamında yaklaşan bu tezde, yapıların doğal ve yapay çevre koşullarına karşı ayakta kalma süreçleri tartışılmaktadır. Yapılar doğal çevrenin değişimlerinden olabildiğince az etkilenmek ve oluşturulan ortamı korumak üzere tasarlanır. Bu bağlamda doğaya bir yapı yapmak doğal koşullara karşı kalıcı bir güç elde etmek üzere gerçekleşir. Mimarlığın ortaya çıkışından itibaren doğa üzerinde hakimiyet kurma düşüncesiyle kalıcılık aranmış ve bu düşünce insanın özgürleşmesine bağlanmıştır. Ancak bugün doğanın içinde bulunduğu ekolojik kriz nedeniyle yapıların sürekliliğinin doğaya üstün gelerek değil, doğa ile birlikte var olarak mümkün olduğu anlaşılmıştır. İnşa edilmiş yapılar üzerinde etkili olan doğa ise eskime izleriyle görünür haldedir. Buna göre farklı ölçeklerde onarımlar ve yenilemeler ile yapıların ömürleri uzatılabilir. Kontrolün sağlanamadığı durumlarda oluşan doğal olan ile yapay olanın iç içe geçtiği form ise karşılıklı güç arayışının sona erdiğinin göstergesi olduğundan kimi zaman yeni bir değer kazanarak sahiplenilir. Doğanın görünmez olup yapıların ve sosyal değerlerin baskın hale geldiği yapay çevrede ise değişen toplumsal düzene, yapılı çevreye, kültürel değerlere ve gündeme karşı da bir kalıcılaşma çabası içine girilir. Yapılar mevcut değerler ve ihtiyaçlar doğrultusunda kendiliğinden yerleşikleşebileceği gibi, seçilen yer, işlev, malzeme, büyüklük, kutsallık, sınırlar ve ikon olma gibi kararlar ile de kalıcılaştırılabilirler. Ortak kültür mirası olarak değerlenip koruma altına alınan tarihi yapılar, hakim değişime ayak uyduramamış güncel kalıntılar ve yerleşikleşen alışkanlıklar kendi zamansallıklarını yaratarak yapay çevrede yer edinmişlerdir. Ayrıca kent üzerinde söz sahibi otoritelerin yapılı çevre üzerinde aldıkları kararlara itiraz olarak işgal hareketleri de yapıları kalıcılaştırmayı amaçlar. Hem zamanın geçmesine izin vererek hem de zamana karşı gelerek sağlanacak kalıcılık, kentlerin zamansal boyutunun oluşmasında önemli rol oynar. Zamanın geçiş sürecinin coğrafyaya ve kültürlere göre farklılaşması ve yapılar üzerinden takibi, kentleri zenginleştirerek karakterize eden bir özelliktir. Bu bağlamda yapıların kalıcılaşma süreçlerinin iyileştirilmesi ve çoğullaştırılması gerçek anlamda ulaşılacak sürekliliğe katkı sağlayacaktır. Böylece birbiriyle çelişen değişim ve süreklilik kavramları yapılar aracılığıyla dengelenebilir.
In this thesis which elaborates the relationship between architecture and time in the context of permanence, the processes of buildings trying to remain standing through natural and artificial forces, are discussed. Buildings are designed in order to be protected from natural environment and to minimize the influences of the climate in created spaces. So it could be mentioned that building in natural environment intends to dominate the nature. From the beginning of the architectural history, the permanence of buildings is searched within the dominance on the nature and this dominance has been related with the liberation of man. The permanence has been searched firstly by thickness and strongness, then by dematerialization and vernacular solutions in modern times. But nowadays because of the increasing effects of global climate change, it has been revealed that natural sources are about to end. So instead of dominating the nature, the continuity of buildings is trying to be obtained by sustainable and anticipatory approaches which propose a long-term life time both to the building and the nature. On the built environment natural forces are visible through weathering effects. to protect the buildings from decaying, they can be repaired regularly and so maintained their new image through time. If not protected, the artificial manmade buildings start to dissolve in nature and in some cases the imperfect form may be valued as a balance between the human will and the power of nature. On the other hand buildings are also designed for a built environment where the social, economic, politic and spatial orders change continually. So to be permanent and durable in this dynamic system, some decisions and choices could be made in design process. The location, function, materials, capacity, sacredness, frontiers and iconic values may be effective on permanence of buildings in cities. Permanent buildings which endured in unsteady social time, are historical buildings conserved as cultural heritage; living remnants like abandoned places, habitually created structures, illegal settlements or spatialized habits of citizens; and occupied places trying to be decisive on the future of the built environment. Permanence can be obtained both by allowing the time elapse and by standing against it. The process of remaining standing may differ with geographies and cultures, enrich the urban life and identify the cities. So improving the time course of permanence in natural and artificial environment, may help to reach a continual sustainability. Change and continuity which are seen as conflicting concepts, can be balanced by architecture.
Açıklama
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014
Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2014
Anahtar kelimeler
mimarlık, zaman, geçici, kalıcı, kalıntı, değişim, architecture, time, temporary, premanence, remnant, change
Alıntı