On Dokuzuncu Yüzyıl Oryantalizminde Odalık

thumbnail.default.alt
Tarih
2000
Yazarlar
Güçsev, Gonca
Süreli Yayın başlığı
Süreli Yayın ISSN
Cilt Başlığı
Yayınevi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Institute of Social Sciences
Özet
Batı ve Doğu yüzlerce yıldır birbirine zıt kabul edilen iki kavram olmuşlardır. Her iki taraf da diğerini kendince tanımaya, anlamlandırmaya çalışmıştır. Batının Doğuya ilgisi ve bu konudaki çalışmaları, özellikle On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde yoğunluk kazanmıştır. Bunda birçok diğer etkenin yanında, Doğunun aynı dönemde güç kaybetmesinin de etkisi büyüktür. Batık gezginler, diplomatlar ve araştırmacılar sık sık Doğuya seyehatler yapmışlardır. Bu geziler ulaşım koşullarının da iyileşmeşiyle hız ve yoğunluk kazanmıştır. Ait olduğu ya da içinde yaşadığı toplumdan ayrı düşünülemeyen sanatçılar da eserlerine yepyeni konular sağlayacak olan bu gizemli diyarlara ilgi duymuşlardır. Sanatçılar daha önceden orada bulunmuş gezginlerin hikayelerinden tanıdıkları Doğuylatanışmak için, öncelikle Yalan Doğu ve Kuzey Afrika'ya seyehatler yapmışlar, ancak burada karşı karşıya kaldıkları gerçekler eskiden sahip oldukları bilgi, düşünce ve inanışların yamnda gölgede kalmıştır. Dolayısıyla, Doğuyu bizzat gören sanatçıların bile büyük bir çoğunluğu yüzyıllardır var olan Doğu imajından kurtulamamışlardır. Burada bir başka grup sanatçıdan daha sözedilebilir. Büyük çoğunluğu oluşturan bu ressamlar hiç Doğuyu görmemiş, resimlerini tamamen kulaktan dolma hikayelere, edebiyatta yer alan Doğu söylemlerine ya da diğer ressamların eserlerine dayandırarak yapmışlardır. Tüm bu yaklaşımlar sonucunda ortaya çıkan Doğu imgesinin gerçeği mi, yoksa Batılının gördüğü ya da görmek istediği biçimdeki bir Doğu izlenimini mi yansıttığı tartışma konusu olmuştur. Bu konudaki tartışmalar Edward Said'in Oryantalizm (1978) adh kitabıyla birlikte yoğunluk kazanmış, sanat tarihçiler de bu Burada bahsedilen Osmanlı İmparatorluğu'dur. Çünkü Avrupa'nın içlerine kadar ilerleyerek, sınırlanın zorlayan Osmanlı onların Doğu sınırını oluşturuyordu. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu Kuzey Afrika'daki egemenliği süresince güneydoğuda da Avrupa'nın sınırıydı. Dolayısıyla Avrupalı doğuda en uzun süre Osmanlı ile ilişki içinde olmuştur. vu tartışmalara farklı açılardan katılmışlardır. Said taraftan bazı sanat tarihçilere göre Doğu erdemli, güçlü ve mantıklı Batıyla zıt özelliklere sahip bir 'öteki' olarak yeniden kurgulanırken, Oryantalist sanat bu ideolojinin bir aracı olmuştur. Ancak bu yaklaşıma katılmayan araştırmacılara göre Oryantalizm kültürel yakınlığı, dini aşinalığı ve tarihsel benzerliği ortaya koymaktadır. On dokuzuncu yüzyıl Avrupa sanatında, Fransız sanatçıların öncülüğünde yaygınlaşan Oryantalizm, Doğu ile ilgili konuların işlendiği eserlerin tümünü kapsamaktadır. Bu dönem eserlerinde harem ve hamam sahneleri en çok işlenen konular arasında gelmektedir. Bunun nedenini gizemli Doğunun gizemli kadınlarının Avrupalı sanatçımn ilgisini çekmesi oluşturmaktadır. Doğu saraylarının 'Odalık'ı ise, değişik şekillerde resmedilen Doğulu kadm imajları arasında, özel bir yere sahiptir. Bir çok ressam Odalık konulu resimler yapmıştır. Bu resimlerdeki kadınlar bir anlamda Doğuyu temsil eden ahlakı zayıf, şevhet düşkünü, tembel ve günlerini miskinlik içresinde geçiren kadınlardır. Oryantalist ressamlar üslup bakımından ortaklığa sahip olmadıkları için bir okul meydana getirmemişlerdir. Her sanatçı bağlı olduğu grubun üslubuyla çalışmıştır. Dolayısıyla aynı konuyu işleyen Ingres ve Delacroix üslup bakımından benzerlik göstermemektedirler. Ingres'mn resimleri Klasizmin çizgiselliği ve belirsiz fırça vuruşlarına sahipken, Delacroix'in renkçiliği ve belirgin firça darbeleri dikkati çekmektedir. Batılı sanatçının Doğuyu kendi algıladığı şekilde resmetmesi olağandır. Ancak bu resimlerde sıkça işlenen harem konusunda üzerinde durulması gereken nokta nesnelliğin tamamen ortadan kalkmış olmasıdır. Yabancı bir erkeğin asla giremeyeceği harem, ancak onların engin hayal güçlerinin bir ürünü olarak tuvale yansımıştır. Bu hayalin oluşmasının en önemli nedeni, kuşkusuz edebiyattaki Doğu betimlemeleridir. Rana Kabbani Avrupa'nın Doğu Söylenceleri (1998) adlı kitabında verdiği örneklerle bu etkiyi açıkça ortaya koymaktadır. Doğulu kadınlar Oryantalist resimlerde tıpkı bu hikayelerde anlatılan, tüm vaktini miskinlik içersinde, hamamlarda veya haremlerinde nargile içerek harcayan kadın tiplemesine uygun bir biçimde resmedilmişlerdir. Vlll Üreticisinin ve alıcısının Batılı erkekler olduğu Harem, özellikle de Odalık konulu resimler onların zevk ve fantezilerine karşılık verecek şekilde oluşturulmuşlardır. Bu resimlerde yer alan kadın figürleri Avrupa'da var olan güzellik anlayışına uygun ölçüleri taşımaktadırlar. Bu güzellik ideali kökleri Antikiteye kadar uzanan Venüs betimlemeleriyle özdeştir. Özellikle yatan Venüsleri örnek alarak kurgulanan Odalık imajı, kendinden önceki bir çok Venüs resmiyle form bakımından benzeşmektedir. Çoğunlukla, yan yatmış kadın figürü, sırtını yastıklara dayayarak vücudunun üst kısmını yülseltmiş, böylece belin girintisi ve kalçaların yuvarlaklığı vurgulanmıştır. Genellikle karşıdan görülen vücut, göğüslerin görülmesini olanaklı kılmaktadır. Bu tür biçimsel benzerliklerin yanında, Venüs imajı da, Odalık imajı da içinde bulundukları dönemin erotizm talebine karşılık vermeyi amaçlamışlardır. Sanat tarihi boyunca farklı kişiliklerde vücut bulan çıplak kadın betimlemeleri kimi zaman ulaşılmaz bir tanrıça kimi zaman uzak diyarlara, başka kültürlere ait kadınlar olmuşlardır. Sonuç olarak Batının güzellik ve aşk tanrıçası Venüs, Oryantalist resme Doğunun Odalık'ı olarak yansımıştır.
The Occident and the Orient have been two opposite concepts for centuries. Both of them have tried to understand and interpret the other one. During the Nineteenth century when, the East* had started to lose its previous strength, the works and researches of the West about the East had gained more acceleration. Western travelers, diplomats and scientists started to visit East with the improvements in the travel conditions. Artists who cannot be isolated from the other parts of the society they belong, started to be interested in this mysterious place, which would provide them new subjects for their arts. They started to travel to, especially, Near East and North Africa, to see the East, about which they have heard a lot from the travelers who had been there before. However what they saw and understood, could not go further then their previous knowledges and biases about the Orient. Their previous image of the East in their minds, did not let them to obtain objective understanding of it. Thus, even most of the artists who have seen the East directly, could not save themselves from the shadow of the biases about the East, which had been formed through out the centuries. Another majority group of artists, who have never been to East, have formulated their images of East from the stories they had heard, literature about the East and the other artists' paintings. It is open to argument whether the image of East, which had occurred as a consequent of all these approaches, is reflecting the truth, or it is a representation as the way West wanted East to be. The debates on this subject have increased with Edward Said's book Orientalism (1978). Art historians, as well as researchers of * Here I mean Ottoman Empire by East. White conquering the places in Europe, Ottomans were the eastern line of the Europe. In a similar way, during their domination over North Africa, Ottomans were on Europe's south-east. Thus Europe was in relation with Ottoman on the east for over centuries. other disciplines, examine this topic in different ways. According to some art historians who are the follwers of Said's ideas, Orient has been reformulated as an 'other', opposing the powerful, wise, virtuous, logical Occident, and the Orientalist art has been used as an instrument for this ideology. There have been other art historians think in another way. They believe that Oriantalism produces a cultural nearness, religious intimacy and historical parallelism. Orientalism, which has become widespread through Europe, with the innovation of French artists during the Nineteenth century, includes all art objects with the subject of the East. Although it has affected different disciplines of art, such as architecture and music, it has been effective mostly on painting. Harem and bath scenes were the ones mostly painted. Among the different Eastern woman images, the Odalisque of the Eastern palace harems constitutes an important place. These images of Eastern woman, which in many ways symbolyse the East itself, have passion for sensous pleasures, are ethically weak, lazy and spending their times with idolence. Orientalist artists, because they do not show any similarities in their styles and only have common subjects in their works, do not occupy a school. Each artist has painted with their own style. For instance, the paintings of Ingres reflects the influence of his Neo-classic character. His smooth, invisible brush strikes have nothing in common with Delacroix's bright colors and attractive brush touches. It is normal for Western painters to paint the East in the way they percieve, but in the harem scenes the objectivity was lost totally. It was strictly forbidden for a stranger men to enter into the harem. So, they formulated the harem in their paintings by their wide imagination. The literature about the East was the most important thing that effected this imagination. Rana Kabbani, in her book European Myths of the East (1998), shows this effect with the detailed examples she has given. Eastern women in orientalist paintings were formulated as lazy, sensuous women who spend all their time in their harems or baths, smoke their nargiles, just as they had been explained in these stories. The paintings with the subject of harem, especially Odalık, whose consumers and producers were Western men, were formulated in order to satisfy their wishes XI and fantasies. The women in these painting have the European beauty standarts to answer their desires. This ideal of beauty is identical with the Venus image which has its roots back in Antiquity. Odalisque image was formulated by taking, especialy reclining Venuses as an example. Generally woman figure, laying on her side, raises her upper body on to big pillows, by this way her thin waist creates a contradiction with her round hips. She was shown from front, so that her breasts become visible to the spectator. Aside from these formal similarities, both of the images, Venus and Odalisque, intented to satisfy the demand for erotism of their times. The image of naked woman which has appeared in different bodies through the history of art, has become sometimes a goddess of beauty, sometimes the woman who belongs to different cultures of far away lands. Consequently, the Western goddess of love and beauty, Venus, has become the Odalisque of Orient in Orientalist painting.
Açıklama
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000
Thesis (M.A.) -- İstanbul Technical University, Institute of Social Sciences, 2000
Anahtar kelimeler
Güzel Sanatlar, Sanat Tarihi, Harem, Odalık, Oryantalizm, Resimler, Sanat akımları, Fine Arts, Art History, Harem, Concubine, Orientalism, Pictures, Art trends
Alıntı