Draman Kefeli (kefevi) Camisi Koruma Projesi

thumbnail.default.placeholder
Tarih
2017-02-9
Yazarlar
Arslan, Duygu Melike
Süreli Yayın başlığı
Süreli Yayın ISSN
Cilt Başlığı
Yayınevi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Institute of Science and Technology
Özet
İstanbul, uzun yıllar Bizans İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış ve ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olarak varlığını sürdürmüştür. İstanbul’un fethedilmesinden sonra kentin mimari kimliği değişmeye başlamış, başta kiliseler olmak üzere birçok Bizans yapısı onarılıp işlevi değiştirilerek kullanılmaya devam etmiştir. Bunun yanı sıra yeni devlet kendine özgü mimarisini de geliştirmiştir ve günümüzde İstanbul halen bu iki imparatorluğun önemli mimari imgelerini barındırmaktadır. Bu tezin çalışma konusu olan Fatih ilçesi Draman semtinde bulunan Kefeli (Kefevi) Camisi de işlev değişikliğiyle günümüze kadar büyük ölçüde korunarak gelen bir Bizans yapısıdır. 1626 yılında IV.Murat’ın isteğiyle camiye çevrilen bu yapının asıl işlevi ve yapım tarihi ile ilgili günümüze kadar yapılan çalışmalarda kesin bir sonuca varılamamıştır. Kaynaklarda yapı kilise ya da yemekhane binası olarak farklı işlevlerle tanımlanmıştır. Yapının İstanbul’un fethine kadarki dönemi kesin olarak bilinmemektedir ancak fetihten sonraki dönemine ait bilgiler daha açıktır. 1475 yılında Kırım’ın fethiyle, burada bulunan Ermeni ve Katoliklerden oluşan Kefe halkının bir kısmı Boğaziçi’nde bulunan Kefeliköy’e, bir kısmı da şimdiki Kefeli Camisi’nin bulunduğu bölgeye getirtilmiştir. Bölgenin adının bu halktan geldiği ve yapının bu topluluklara tahsis edildiği bilinmektedir. 1626 yılına kadar Aziz Nikola Kilisesi olarak faaliyet gösteren bu yapı IV. Murat döneminde camiye çevrilmiş ve halen cami olarak kullanılmaktadır. Kuzey güney doğrultusunda uzanan kagir yapı yaklaşık 25.30 metreye 13.40 metrelik eğimli bir alana oturur. Dikdörtgen ana mekanın batısında ahşap yan nef bulunur. Kuzey güney doğrultusunda uzanan yapının günümüzdeki girişi batı cephesinin ortasındandır. Dikdörtgen planın kısa cephelerinden biri olan kuzey cephesinde dışarıdan beş köşeli poligonal, içeriden eğrisel biçimli bir apsisi bulunur. Kuzey cephesi dışındaki cephelerde alt ve üst kotta olmak üzere çift sıra pencere bulunur. Yapım tekniği taş tuğla almaşık örgüdür ve cepheler sıvasızdır. Tuğla ve kaba yonu taşı kullanılan bu yapım tekniği İstanbul, Anadolu’nun batı sahilleri, Balkanlar ve İtalya’da yaygındır ve Bizans mimarisinin temel geleneğidir. Yapıdaki taşlar İstanbul’daki diğer yapılarda bulunan taşlar gibi küfeki taşıdır ve içinde deniz kabuğu fosillerine rastlanır. Üst örtüsü ahşap kırma çatıdır. Rölöve çalışmaları sonrasında yapıya ait malzeme, bozulma ve dönem analizleri yapılmıştır. Yapının tüm beden duvarları özgündür ancak doğrama, kapı, içlik ve dışlık gibi yapı elemanlarının tarihi değeri yoktur. 1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından geniş çaplı bir onarım geçiren yapıda bir yapısal hasara rastlanmamaktadır. Yapının geçirdiği dönemler yaklaşık 11-12. yüzyıl (Bizans dönemi), 12-17. yüzyıl arası (kiliseye çevrilme ve sonrası), 1626 yılında camiye çevrilmesi, 1968-71 onarımı ve 1968-71 onarımı sonrası olmak üzere beş bölümde incelenmiştir. Yapı en karakteristik değişimleri camiye çevrilmesi sırasında yaşamıştır ancak günümüzde bu döneme ait özgün bir yapı elemanı bulunmamaktadır. Kaynakça taraması, rölöve ve analitik rölöve çalışmaları tamamlandıktan sonra yapının restitüsyon çalışmalarına başlanmıştır. Aslen üç nefli bazilikal plan şemasına sahip ve Petra Manastırı’na ait bir yemekhane binası olduğu düşünülen yapının Bizans dönemine ait restitüsyonu için elde yeterli kaynak bulunmadığından analoji çalışmaları yapılmış, İstanbul’da bulunan Bizans dini yapıları incelenmiştir. Yapının işlev yönünden benzerleri İstanbul’da bulunmadığından Bizans mimarisinin egemen olduğu Balkanlar incelenmiş, manastırlara ait yemekhanelerin listesi çıkarılmıştır. Manastır yaşantısında yemekhanelerin rolünü ve fiziksel bağlantısını anlamak için manastır yaşantısı ve manastır yapıları incelenmiştir. Elde edilen veriler ve yapıdaki izler doğrultusunda hazırlanan Bizans dönemi restitüsyonu hipotetik bir çalışma niteliğinde sunulmuştur. Yapının Bizans dönemine ait veri yetersizliği sebebiyle, özgün işlevin kilise olmadığı kesin olarak kanıtlanamamıştır. Yapının restorasyon projesini de etkileyecek olan 2. döneme ait restitüsyonu, yapının cami olarak kullanıldığı döneme ilişkin en fazla verinin bulunduğu 1940’lı yıllara yönelik olarak çalışılmıştır. Yapılan ayrıntılı belgeleme ve analiz çalışmalarından sonra yapıya uygulanacak müdahale yöntemleri belirlenmiştir. Yapının 17. yüzyıldan beri cami olarak varlığını sürdürmesi ve bu işlevin yerel halk tarafından uzun zamandır benimsenerek aktif olarak kullanılması nedeniyle işlev değişikliği öngörülmemiş; asıl amaç yapıyı niteliksiz eklerden arındırmak, yapının mimari özelliklerini ve geçirdiği farklı dönemler ve işlevler sayesinde sahip olduğu kültürel katmanları ortaya çıkarmak ve bu katmanları ziyaretçilere sunmak, mevcut işlevin daha verimli kullanılması adına düzenlemeler yapmak olmuştur. Yapı elemanlarına ilişkin kararlar yapının 1940’lara ait restitüsyonu doğrultusunda dönemsel bütünlük içerisinde alınmıştır ancak bilinçli bir onarım olduğu gözlemlenen 1968-71 onarımında yapının özgün haline döndürülmesi ilkesi ile uygulanan bazı müdahaleler korunmuştur. Yapının ana bahçesinde çağdaş eklerden oluşan bir tasarım aksı oluşturulmuş, sergi elemanları, abdestlik ve tuvaletler bu aks üzerine yerleştirilmiştir. Mevcutta metruk durumda olan bodrum katının sergi salonu olarak hizmet vermesi öngörülmüştür. Yapının arka bahçesinde anıt eser parseline tecavüz eden yapıların kaldırılarak parsellerin kamulaştırılması ve bu bölgelerde yapılacak arkeolojik kazılarla yapının özgün plan şemasına ve doğu cephesi önünde olduğu bilinen sarnıca ilişkin bilgilere ulaşılması öngörülmüştür. Bu proje ile hem iki büyük imparatorluğun, hem de iki dinin mimari özelliklerini bünyesinde barındıran bu yapının korunması ve sahip olduğu kültürel katmanları yansıtması amaçlanmıştır.
Istanbul has been the capital of the Byzantine Empire for many years and has continued its existence as the capital of the Ottoman Empire after 1453. After the conquest of Istanbul by the Ottoman Empire, the architectural identity began to change. Some Byzantine buildings were destroyed, and some of them, especially religious buildings, were restored in accordance with the “recruitment policy” and thus, they had a chance to be protected by changing their functions. Today's city still has important architectural characteristics of these two empires. The subject of this thesis is a Byzantine structure which is named “Kefeli (Kefevi) Mosque” today. The building is located in Fatih district, province of Draman, and preserved considerably to this day by the change of function. The main function or exact year of construction cannot be specified a definite result in the sources or studies about the building which is done until today. At the sources, the building is described as different functions like a church or a refectory (trapeza). Although the exact information about the period of building before conquest of Istanbul is not known, the information of the next period is clear. By the conquest of Crimea in 1475, some of the Kefe people who were here and made up of Armenians and Catholics were brought to Kefeliköy in the Bosphorus and some of them to the area where Kefeli Mosque is present. It is known that the name of the region came from this people and that the building is allocated to these communities. This structure, operating as Saint Nicholas Church until 1626, during the Murat IV. period, the mosque was converted and still used as a mosque. The building sits in an inclination area of approximately 25.30 meters and 13.40 meters, and located towards north-south direction. A wooden side nave is added to the west of the rectangular main area which has an apse on the north façade. The entry of the building is on the west side today. The north façade which is one of the short façades of the rectangular plan, is a polygonal pentagon outside, a curvilinear inside. There are double row windows on the upper and lower elevations on the facades except the northern façade which has an apse. The construction technique of the walls is usage of the stone and brick alternatively. Arrangment of the walls are consisted of four rows of brick act as girders and four rows of stone. This construction technique, which uses brick and rubble stone, is widely used in Istanbul, the western coasts of Anatolia, the Balkans and Italy, and is the main tradition of Byzantine architecture. The stones used are limestone like the other stones used in Istanbul, which have shells inside. The façades are unplastered. The top cover is wooden hipped roof. Material documentation, deterioration and period analyzes were done after the documentation studies. The body walls are the only part of the building which reaches today as the original element of construction. The building is repaired extensively in 1968 by the General Directorate of Foundations, thus there is no structural damage observable in the building. The periods of the building split up to five periods; they are approximately 11-12. Century (Byzantine period), 12-17. Century, in the year 1626, repair of 1968-71 and after the restoration of 1968-71 to this day. The building had most characteristic changes during the convertion into the mosque, but today there is no original building element belonging to this turn. The results obtained from the period analyses gave the conclusion that the structure of the building was not only changed during the function change but also during various periods before and after the convertion. After the bibliographic scanning and documentation work is completed, restitution studies are started. Since there is not enough resources available for the Byzantine restitution, which is thought to be a refectory building belonging to the Petra Monastery, the analogy studies were carried out and the religios structures which belong to Byzantine around Istanbul were examined. Since similar functions were not found in Istanbul due to its function, other geographies influenced by Byzantine architecture were examined and a list of refectories belonging to the monasteries was extracted. Monastic life and monastic structures have been examined in order to understand the role and physical connection of refectories in monastic life. In the study of restitution drawings in accordance with the original function of the building, the plan chart was drawn from the existing traces in the structure and the facade layouts were drawn in accordance with the results obtained from the previous restitution studies and analogogical datas. The restitution of the Byzantine period which is thought to have a three nave basilical plan scheme is distant from certainty and presented as a hypothetical study. Due to inadequate information of the Byzantine period, the original function of the building cannot be proven to be a refectory or a church. The restitution of the second turn, which will affect the restoration project of the building, has been worked on for the 1940s, when the building was used as the mosque and the maximum amount of information obtained. During this work, the documentation drawings of the building which belongs to former researchers, and the photographs from different archieves are used as the most helpful datas. Following the detailed documentation and analysis work, the intervention methods to be applied to the structure have been determined. Since the 17th century, the building has maintained its existence as a mosque, and since this function has been actively used by the local people for a long time, no function change has been foreseen. The primary purpose is removing the unqualified additions from the building and revealing the cultural layers of the structure through its architectural features and different periods and functions; and presenting these layers to the visitors. Arrangaments are made in order to use the existing function more efficiently. Decisions about the building elements are taken in order the second periodical turn, with an integrity in the direction of the restitution of 1940s. But the changes that took place during the repairs carried out in 1968 which were not incompatible with the structure and which provides integrity are preserved as period addition. A number of revisions were made in order to increase the functionality of the interior. The area where the apse of the structure is located has been opened to provide spatial integrity. If the repair to be done reveals the original stone floor, it is anticipated to exhibite this flooring here and turned this space into a presentation area. In the main garden of the building a design axis which consisting of contemporary inserts was created. The exhibition path, ablution area and toilets were placed on this axis. It is envisaged that the basement floor, which is in the deficient state today, will serve as an exhibition area. In the back garden of the building, it is envisaged to remove the buildings which have infraction to the parcel boundry of the monument. Parcels belonging to these buildings must be expropriated and to reach the information about the original plan scheme of the building, archaeological excavations must be done in these areas. If any ruins belonging to monument is found, it has to be presented without any intervention. The monument has architectural features of both two great empires and two religion. Transferring these informations and preserving the building to future generations is very important in terms of reflecting the cultural layers it possesses.
Açıklama
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016
Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2016
Anahtar kelimeler
Mimarlık, Restorasyon, Bizans, Cami, Yemekhane, Manastır, Architecture, Restoration, Byzantine, Mosque, Trapeza, Monastery
Alıntı