FBE- Şehir ve Bölge Planlama Lisansüstü Programı - Doktora
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Gözat
Başlık ile FBE- Şehir ve Bölge Planlama Lisansüstü Programı - Doktora'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
Öge1980 Sonrası Üretim Ve Hizmet Etkinlikleri İlişkilerinin Tanımlanması Mekana Yansımaları Ve İstanbul Bölgesi Kapsamında Bir Değerlendirme(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Mert, Z. Gamze ; Çıracı, Hale ; Bölge Planlaması ; Regional PlanningBu çalışmadaki amaç; metropoliten ve bölge planlama çalışmalarına yardımcı olmak üzere üretim ve üst düzey hizmet faaliyetlerinin etkileşimini analiz etmek ve bu yönde ağ sistemi uygulamasına stratejik hedefler belirlemektir. Sanayinin üst düzey hizmetlerde metropoliten merkeze bağımlılık düzeyi ve sanayinin yakınındaki kentsel merkezlerden üst düzey hizmet talebi İstanbul Bölge ölçeğinde irdelenmektedir. “Büyük sanayi üst düzey hizmetleri nasıl sağlamaktadır? Hizmet alma biçiminde hangi faktörlerin etkisi vardır? Dışarıdan alma taleplerinde maliyete bağlı faktörler dışında faktörler var mıdır? Üretim ve yönetim biriminin bulunduğu yer üst düzey hizmet alma biçimini ve yerini etkilemekte midir?” sorularına cevaplar aranmıştır. Büyük sanayi kuruluşlarının ilgili makamlarıyla yüz yüze görüşme yoluyla anket yapılmıştır. Bu anketlerden elde edilen verilere, Ki-Kare İstatistik Testleri uygulanmıştır. Sonuçlarda; sanayi kuruluşlarının üst düzey hizmetleri kendi içinde ve/veya dışında sağladıkları, yönetim biçimi dışındaki özelliklerinin üst düzey hizmet alma biçimlerinde etkili olmadığı, dışarıdan satın alma durumlarında talep faktörlerinin maliyete bağlı, kısmen maliyete bağlı, maliyet dışı faktörler olarak ve üretim ve yönetim birimlerinin bulunduğu yerin hizmet alma yerinde hizmet türlerine göre farklılık gösterdiği gözlenmiştir.
-
Öge2000-2017 yılları arasında Türkiye'de kentsel dönüşüm siyaseti; Kartal sanayi alanı dönüşümü vakası(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2017) Özkan Eren, Miray ; Özçevik, Özlem ; 10176402 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningBu tez, 2000'li yılların başında Türkiye'de deneyimlenen kentsel dönüşüm siyasetinin dinamiklerini açıklamak amacıyla, Kartal sanayi alanı için geliştirilen kentsel dönüşüm projesini incelemektedir. Araştırma, proje süreçlerinin katılımcı gözlem yoluyla izlendiği niteliksel vaka analizi yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Proje, kentsel dönüşüm politikalarının henüz kurumsallaşmamış olduğu bir dönemde bir mega- proje olarak, kamu-özel işbirliği ile geliştirilen tipik bir neoliberal kentsel dönüşüm projesi örneğidir. Zaman içinde, kentsel dönüşüm uygulamalarının yaygınlaşmasına, bölgedeki mülk sahiplerinin isteğine ve çevredeki hızlı dönüşüm ve gelişime rağmen 2017 yılı itibari ile halen gerçekleşmemiştir ve belirsizlik içindedir. Bu süreç, kentsel dönüşümle ilgili siyasi çatışmaların niteliğine ilişkin zengin bir bilgi kaynağı oluşturmaktadır. Araştırmada, neoliberal kent siyasetinin yerel ölçekte nasıl gerçekleştiğine ilişkin nedensel mekanizmalar, aktörlerin genel ekonomik ve siyasal davranışlarını belirleyen ilişkiler çerçevesinde tarif edilmiştir. Proje henüz gerçekleşmediğinden, genellenebilir sonuçlara ulaşmak amacıyla kısmen de olsa benzer vakalar ve politika uygulamaları ile kıyaslamalar ve ilişkilendirilmeler yapılmıştır. Türkiye'de kentsel dönüşüm politikalarının yaklaşık 15 yıllık yoğun deneme ve yanılma süreçleri ile kurumsallaşma içinde olduğu düşünülmektedir. Söz konusu kurumsallaşmanın temelinde, ekonomik liberalleşme ve küreselleşme programlarına uyum ile kent mekânının yatırım alanı olarak değerinin artması ve bu değerin paylaşımına ilişkin çatışmalar bulunmaktadır. Bu süreç, beraberinde yoksul kesimlerin borçlanması ve mülksüzleşmesi, altyapı sorunları, mekânsal ayrışma ve doğal alanların kaybı gibi sorunları da kapsamını değiştirerek yeniden üretmeye devam etmiştir. Merkezi yönetimin yetkilerinin arttığı bu dönemde, kent siyaseti dinamikleri, kentsel dönüşüm politikalarına ilişkin mutabakatın oluşumu ile ilişkili olarak incelenmiştir. Kartal vakasında ve İstanbul genelinde izlenen dinamikler, bu mutabakat sürecinde aktörler arasında yaşanan çatışmaların ölçekleri ve çeşitliliği ile işbirliklerinin kırılgan yapısı ve çelişkilerine ilişkin bilgileri açığa çıkarmaktadır. Sonuç olarak, tez kapsamında Türkiye'deki kentsel dönüşüm politikaları ile ekonomik yapının dönüşümü arasındaki ilişkinin değişiminin, dönüşüm sürecinde yer alan yerel aktörlerin davranışları ile karşılıklı etkileşimine dair çıkarımlarda bulunulmuştur. Kent siyaseti ile ilgili aktörler arasındaki ilişkileri düzenleyen farklı yerel yönetişim modelleri gelişmiştir. Bu yerel yönetişim modellerinin karakterinin oluşumunda, devletin girdiği mali krizlere çözüm arayışları, hükümetin siyasal desteğini sağlamak ve sürdürmek üzere şekillendirdiği yeniden dağıtım politikaları ve mekânın üretimine ilişkin resmi ve gayri resmi kurumsal yapıların geçmişten gelen özellikleri etkili olmuştur. Son olarak, deneme yanılma süreçleri sonucu hâkim olan kentsel dönüşüm siyasetinin kısıtlarına ve olanaklarına ilişkin bir değerlendirme yapılmıştır. Bu tez çalışması ile kentsel dönüşüm siyasetinin desteğiyle küresel kapitalizmin yerelde nasıl yeniden üretildiğine ilişkin tartışmalara katkıda bulunmak amaçlanmıştır.
-
ÖgeAesthetic Control Management, The Case of Istanbul(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019) Rezafar, Azadeh ; Türk, Şevkiye Şence ; 10271679 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningEstetik kavramı, tarih boyunca farklı şekillerde kentsel planlama konularına dahil edilmiştir. Kentsel estetik kaygısı insanların çevrelerini daha düzenli görebilmek arzusuyla ortaya çıkan bir kavramdır. Kentler, fiziksel, sosyal, ekonomik, politik ve benzeri özellikleri nedeniyle çok boyutlu yapıya sahipler. Bu çok boyutluluk kentleri etkilemekte ve daha karmaşık hale getirmektedir. Bu durumun yanısıra günümüz kentlerinin vazgeçilmezi ve sermaye çekiminin temel nedeni olarak kabul edilen 'rekabet gücü' estetik kavramının daha da önem kazanmasına sebep olmaktadır. Kentlerin kimliği, yerel özellikleri ve estetik nitelikleri, neo-liberal politikaların üretimi olan 'rekabetçilik' kavramı altında kaybolmaktadır. Özellikle yeni gelişen alanlar, neo-liberal politikalardan etkilenmiş ve estetik niteliklerini yitirmiştir. Günümüzün tüm sanayi sonrası ülkelerinde yükselen bir sorun olan kentsel estetiğin kontrolü, kentsel tasarım politikalarında ve yasal araçlarda bazı sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Estetik kavramı karmaşık bir kavramdır ve şehirlerin fiziksel özelliklerinin ötesinde değerlendirilmesi gereken bir konudur. Aynı zamanda, estetik kontrol yönetimi, kentsel planlamanın yasal araçlarında da belirsiz bir konuma sahiptir. Estetik kontrol parametrelerin kentsel planlama yasal araçlarına dahil edilmesiyle, özellikle yeni gelişen alanlarda daha estetik kentsel ortamlar yaratmak kolay olacaktır. Bununla birlikte, kentsel tasarım ve planlama alanında etkili olan belediyeler, karar-vericiler ve kentsel estetik konularıyla ilgili olan planlama ofisleri yasal araçlara dahil edilen estetik parametreleriyle kolayca yönlendirilebilirler. Dolaysıyla, araştırma problem alanına, kentsel estetiği etkileyen parametrelerin kentsel yasal araçlar perspektifinden yaklaşılmıştır. Daha spesifik bir düzeyde, tezde, Istanbul bir örnek alan incelemesi olarak seçilmiştir ve yeni gelişen konut alanlarında kentsel estetik yönetimini analiz etmeyi amaçlamıştır. Aynı zamanda, kentsel tasarım alanında mevcut literatürden ve araştırma kapsamında yapılan faktör analizinden elde edilen parametrelerin kentsel yasal araçlarla karşılaştırıp ilişkilendirmesi araştırmanın diğer yönüdür. Estetik parametreleri ise kentsel yasalara ve yönetmeliklere dahil etmek ve bu kapsamda bir öneri geliştirmek bu tezin sonraki adımıdır. Belirtilen amaçlara uygun olarak, tez beş araştırma sorusuna yanıt aramaktadır. Bu soruların kapsamı ise, 1) estetik, kentsel estetik ve yeni gelişen alanlarda estetiğin tanımı ve analizi ve estetik kontrol yönetimi için parametreler, 2) Estetik kontrolü için bazı parametreleri ortaya koymak, estetik kontrol yönetiminin bu parametrelere ne derece ve ne ölçüde bağlı olduğunu araştırmak, 3) yeni gelişen alanlarda kentsel estetiği kontrol ve yönetmek için, estetik kavramı ile yasal araçlar arasındaki ilişkiyi araştırmak, bu kapsamda 4) estetik kontrol yönetim parametrelerin kentsel planlama yasal araçları içindeki yerini araştırmak ve son olarakta 5) yeni gelişen alanların estetik kalitesini yükseltmek ve daha kimlikli alanlar oluşturmak amacıyla check-list önerisi sunmaktır. Bu soruların yanıtına ulaşmak için araştırma entegre bir method olarak üç temel adımdan oluşmaktadır. Araştırmanın çok teknikli yöntemi; 1)Anket soruları oluşturmak, 2) statistiksel analizler yapmak ve 3) statistiksel analizlerin sonuçlarını test etmeği içermektedir. Araştırmanın ilk sorusuna yanıt olarak, hipotezler oluşturulduktan sonra, yoğun literatür taraması yapılmıştır ve böylece kentsel estetik ve tasarım alanında geniş kapsamlı veri toplanmıştır. Kentsel tasarım alanındaki literatür taraması, estetik kavramının formal ve sembolik olarak iki grupta ele alındığını göstermektedir. Aynı zamanda kentsel estetik, daha çok formal estetik bileşenleri ile açıklanmaktadır bu bileşenler ise bu tez kapsamında detaylı olarak araştırılmıştır. Uluslararası düzeyde kentsel estetik yönetim sistemini araştırmak ve ortaya koymak ilk araştırma sorusunun yanıtına ulaşmakta başka bir yöntemdir. Tez kapsamında estetik kavramı, güzel, iyi ve güzel algısıyla kötü ve çirkin olmayan birleşimi olarak tanımlanmaktadır. Kentsel estetik ise, kentsel kalite, doğal ortamlar, arazi kullanımı, dolaşım sistemleri ve yapılı çevrenin birleşimi olarak tanımlanmaktadır. Kentsel estetiğin formal parametreleri anket çalışması kapsamında kentsel tasarımla ilgili olan üç meslek grubu tarafından değerlendirilmiştir. Bu gruplardan ilki, üniversitelerin mimarlık, kentsel planlama ve tasarım, iç mimarlık ve peyzaj mimarlığı bölümlerinde çalışan akademisyenlerdir. Ikincisi, mimarlık, iç mimarlık ve kentsel planlama ve tasarım ofislerindeki uygulayıcılardır. Üçüncüsü ise, belediyelerin planlama ve proje bölümlerinde yer alan karar-vericilerdir. Araştırmadaki örneklem, toplam 137 kişi olarak belirlenmiştir. Anket soruları yüzyüze, telefon veya e-posta aracığıyla örneklemlere uygulanmıştır. Anket soruları ise, iki ana bölümde hazırlanmıştır. Ilk bölümde örneklemlerin karakteristik özellikleri araştırılmıştır. Bu bölüm demografik soruları içermektedir. Ikinci bölüm ise, üç farklı soru grubundan oluşmaktadır. Bu soru grupları, kentsel formal estetiği etkileyen spesifik yargısal sorulardır. Birinci soru grubu, yapı ve tasarım ölçeğinde (3 boyutlu), ikinci soru grubu yapı ve plan ölçeğinde (2 ve 3 boyutlu) son soru grubu ise planlama ölçeğinde (2 boyutlu) soruları içermektedir. Tezin temel hipotezlerinden biri, yeni gelişen alanların en çok formal estetik parametrelerinden etkilenmeleri varsayımına dayanmaktadır. Anket için yapılan betimleyici analiz (Descriptive analysis) üç farklı gruptaki örneklemlerin, formal estetik parametrelerin yeni gelişen alanların yapı ve tasarım, planlama ve her iki boyutunu (2 boyutlu ve 3 boyutlu) da olumlu etkilediğine, uyumlu görüşlerinin olduğunu açıklamaktadır. Başka bir değişler örneklem gruplarının formal veya fiziksel estetik parametrelerin yeni gelişen alanların estetiğini etkilemesine katılmaktadırlar. Araştırmanın kapsamını geliştirerek, üç farklı örneklem grubun (akademisyenler, uygulayıcılar ve kararvericiler) estetik algısını anlamak amacıyla, One-Way ANOVA (Post-Hoc) analizi yapılmıştır. Bu analiz, kararvericilere göre oran, ritim, ölçek, kütle, düzen, hiyerarşi, çeşitlilik ve görsel zenginlik gibi parametrelerin yeni gelişen alanları etkilemediklerini göstermektedir. Akademisyenlere göre ise, boyut ve süreklilik gibi parametrelerin ve ekolojik temelli malzemelerin yeni gelişen alanların estetiği üzerinde etkili değildir. Son olarakta, uygulayıcılar renk uyumun yeni gelişen alanların estetiğine etkili olmadığını düşünmektedir. Ancak, kentsel estetiği en çok etkileyen parametrelerin belirlenmesi tezin diğer temel sorusudur. Parametrelerin yeni gelişen alanların estetiğine farklı derecede ekileri vardır. Bu sorunun yanıtı için SPSS programı kullanarak faktör analizi yapılmıştır.Faktör analiziyle parametreleri ortaya koymak için model geliştirilmiştir.Faktöranalizi yapılarak 8 faktör oluşturulmuştur. Bu faktörler bu şekilde açıklanmaktadır; Birinci faktör, binaların fiziksel ve görsel özelliklerini, aynı zamnda yeni gelişen alanların kentsel kimlik ve silüet özelliklerini içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'karakter ve kimlik' olarak adlandırılmıştır. Ikinci faktör, genellikle ekolojik ve sürdürülebilir tasarım parametrelerini içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'yeşil tasarım' olarak adlandırılmıştır. Üçüncü faktör, genellikle parsel özelliklerini ve parametreleri içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'kimlik ve tasarım arasındaki uyumsuzluk' olarak adlandırılmıştır. Dördüncü faktör, genellikle yol genişliği ve yapı tasarımı arasındaki uyumsuzluk gibi konuları içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'sürekliliği ve doğal çevreyi koruma eksikliği' olarak adlandırılmıştır. Beşinci faktör, genellikle yüksek binaların özellikleriyle ilgili konuları içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'yüksek binalar' olarak adlandırılmıştır. Altıncı faktör, genellikle proje ve plan bazlı gelişmeler ile ilgili sorunları içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'proje bazlı gelişmeye karşı plan bazlı gelişme' olarak adlandırılmıştır. Yedinci faktör, genellikle binaların formlarıyla ilgili sorunları içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'bina grupları arasındaki form uyumu' olarak adlandırılmıştır. Sekizinci faktör genellikle, binaların iç mekan tasarımıyla ilgili sorunları içermektedir. Faktörün içerdiği bileşenler dikkate alınarak faktör 'yapıların iç tasarımı' olarak adlandırılmıştır. Araştırmanın son aşamasında ise, seçilen faktörlerin doğruluğunu yeni gelişen alanlar üzerinde denemek amacıyla Istanbul'u alan araştırması için seçmiştir. Istanbul'un Beylikdüzü ilçesinde üç farklı gelişen konut alanı seçilip faktörle ile test edilmiştir. Bu üç alan, kapalı site ve toplu konut, tek parsel-tek yapı (bitişik nizam) ve karma gelişen konut alanlarıdır. Faktörleri seçilmiş alanlar üzerinde değerlendirebilmek için her faktöre basit ve objektif olarak değerlendirilebilecek bileşenler verilmiştir. Faktörler için öngörülen bileşenler taker taker yazar tarafından tüm seçilen alanlar üzerinde test edilmiştir. Analizlerin sonucu ise, üç farklı gelişen alanlardaki binaların herhangi bir formal tasarıma sahip olmadığını göstermektedir. Uygulama imar planında öngörülen yapı yoğunluğu tüm alanlar için uygulanmıştır. Ama bu durum yapı tasarımında görsel zenginlik ve çeşitlilik için görünmemektedir. Kapalı site tipinde gelişen alanlar, yeterli yeşil alan tasarımına sahipken diğer alanlar için aynı şey söylenemez. Parsel ve arazi formu farklı gelişen üç alaniçin dikkate alınmıştır fakat aynı zamanda kimlik ve tasarım arasındaki uyumsuzlukta dikkat çekmektedir.Alanlarda doğal çevrenin korunması için önlemler alınmamıştır.Yüksek yapı faktörü kapsamında bitişik ve ikiz bitişik yapı alanında insan ölçeği dikkat çekerken, bu durum kapalı sitelerde ve yüksek yapılarda görülmemektedir. Binaların iç tasarım bileşeni üç farklı gelişen alanların hiç birinde dikkate alınmamaktadır. Son olarak, bu parametreler ve bileşenler dikkate alınarak yeni gelişen alanların estetik tasarımına ulaşmak için check-list önerisi yapılmıştır. Bu check-list tasarımcılara tasarım aşamasında ve kararvericilere karar aşamasında yol gösterici olabldiği düşünülmektedir. Ama unutmamak gerekir ki kentsel tasarım çok parametre ve bileşene bağlıdır ve bu araştırma küçük bir kısmını ele almaktadır.
-
ÖgeAn analytic approach to the shopping centers in Istanbul metro politan area case study Levent-Etiler district, Akmerkez shopping center(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001) Beygo, Cem ; Dökmeci, Vedia ; 112253 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningKentiçi ticari faaliyetlerinin tarihi Yunan kentlerindeki agoralara kadar gitmektedir. Tarih boyunca perakendecilik bir çok faktöre bağlı olarak gelişim göstermiştir. Ancak, ticari faaliyetlerdeki en önemli mekansal, sosyal ve ekonomik değişimler 20. yüzyılda meydana gelmiştir. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra, alışveriş merkezleri kent merkezlerinin yerini alan, ticari olarak karlı ve sosyal olarak canlı toplanma yerleri olmuşlardır. 1980'lerden sonra, perakendecilerin uluslararasılaşmaları ve küreselleşmenin etkileri perakendeciliğe ve alışveriş merkezlerine yeni bir boyut kazandırmıştır. 1980'ler dünya piyasalarına katılmayı amaçlayan Türkiye için önemli bir dönüm noktası olmuştur. İstanbul'un Türkiye ekonomisindeki önemli rolünden dolayı, 1980'lerdeki değişimler İstanbul'un da önemini arttırmıştır. Bu dönemdeki yatırımlar, ağırlıklı olarak ticaret, turizm ve finans sektöründe yoğunlaşmıştır. 1990'larda bütün dünyada perakendecilikte görülen hızlı büyüme, İstanbul'da da alışveriş merkezleri ve büyük marketlerin sayısında artışa neden olmuştur. Bu dönemde, Avrupalı ve Amerikalı yabancı perakendeciler de İstanbul'da yatırım olanakları aramışlardır. Bu tez, İstanbul'da perakendecilik sektöründe büyük potansiyel olmasına ve İstanbul'un yabancı perakendeciler tarafından son derece karlı bir pazar olarak görülmesine rağmen, alışveriş merkezlerinin yatırım ve yapımları esnasında bilimsel yer seçim kriterleri kullanılmadan yapılan tercihler sonucu ortaya çıkan durumu irdelemeyi amaçlamaktadır. Bu yaklaşımın sonuçlan, alışveriş merkezlerinin yalan çevresinde oluşan trafik sıkışıklığı, orta ve uzun vadede perakendecilerin kârlılık oranlarındaki düşüşler ve kentsel çevrenin geleceği için ciddi problemler olarak ortaya çıkmaktadır.
-
ÖgeAvrupa Birliği Adaylığı Sürecinde Türkiye’de İllerin Sosyo-ekonomik Gelimişlik Düzeyleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Göçer, Kenan ; Çıracı, Hale ; Bölge Planlaması ; Regional PlanningÇalışmanın amacını; Türkiye’dek kentlerin sosyo ekonomik gelişmişlik düzeyini belirleyen faktörlerin çıkarılması, sosyal ve ekonomik göstergeler arası ilişkinin il kümelerine göre nasıl değiştiğinin analizi ve Avrupa Birliği’ne üye olma sürecinde üye ve aday ülkeler içindeki yerinin belirlenmesi oluşturmuştur. Birinci (Gelişmiş) ve üçüncü(Gerikalmış) il kümesinde sosyal değişkenlerin varyansı, ekonomik değişkenler tarafından ikinci (Orta Gelişmiş) il kümesine göre daha fazla açıklanmıştır. Aynı şekilde birinci ve üçüncü il kümesinde ekonomik değişkenlerin varyansı sosyal değişkenler tarafından ikinci il kümesine göre göre daha çok açıklanmıştır. Bu yüzden “Türkiye’de, “ekonomik değişkenler ile sosyal değişkenler arasındaki bağıntı gelişmiş il gruplarından az gelişmiş il gruplarına doğru azalır” şeklinde kurulan hipotez reddedilmiştir. İllerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyleri ile en fazla bağıntılı olan değişkenler SSK’lı işgücü ve iletişim altyapısı olmuştur.Türkiye’nin AB üye ve aday ülkeler içindeki sosyo ekonomik gelişmişilk düzeyini belirlemek için faktör analizi yapılmıştır. Analiz sonucunda Türkiye aday ülkelerin sonunda yer alırken, gelişmenin dinamiğini belirlemede bilişim sektörü ve araştırma geliştirmenin rolü büyük olmuştur
-
ÖgeBilgi Çağı Kentinin Yapılanmasında Üretici Servislerin Yerseçim Kriterleri: İstanbul’da Bankacılık Sektörü Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011-11-03) Onay, Barış ; Ocakçı, Mehmet ; 417112 ; Bölge Planlaması ; Regional Planning20. yüzyıl içerisinde bilgi iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı ilerlemelerin sonucu olarak sanayi toplum modeli, sanayi sonrası “Bilgi Toplumu” olarak tanımlanan yeni modele doğru hızla ilerlemektedir. Bilginin üretim ve tüketim hızı, miktarı, bu bilgiye ulaşım hızı ve kolaylığı artık günümüz toplumunun ekonomik üretim modelini değiştirecek bir eşiğe ulaşmıştır. Günümüz metropoliten kentleri yarının bilgi çağı kentlerine dönüşürken içerdikleri bazı fonksiyonlar ortadan kalkmakta, bazıları değişmekte ve yeni bazı fonksiyonlar da kente eklenmektedir. Bu değişim ile birlikte tarım, sanayi ve hizmet olarak tanımlanan geleneksel sektörler sınıflandırması da farklılaşmakta ve hizmet sektörü kendi içerisinde uzmanlaşarak bölünmektedir. Hizmet sektöründe yaşanan bu uzmanlaşma metropoliten kentlerin yapılarında köklü değişimler yaratma potansiyeline sahiptir; keza günümüz metropoliten kentleri üç sektörlü eski yapıdaki hizmet sektörünün mekansal yerşeçimleri ile tanımlanan yapılanmalardır. Günümüzde ise kendi içerisinde dört ana kola bölünen hizmet sektörü tek bir birlik olarak değil, farklı parçalarının farklı dinamikler gösterdiği bir küme olarak tanımlanmaktadır. Yeni hizmet sektörünün alt açılımları Üretici Servisler, Dağıtıcı Servisler, Kişisel Servisler ve Sosyal servisler olarak kabul görmüştür. Bunlardan bilgiyi işleyerek ürün haline getiren, diğer bir deyişle hem girdisi hem çıktısı bilgi olan üretici hizmetler bu tez çalışmasının konusunu oluşturmaktadır. Çalışmada üretici hizmetlerin yerseçim kriterlerini ortaya koymak ve bu sektörde yaşanacak gelişmelerin günümüz kentlerinde yaratacağı olası mekansal ve sosyal değişimleri öngörmek amaçlanmaktadır. Araştırma konusu olarak Bankacılık sektörünün yerseçim kriterleri seçilmiş ve üretici hizmetlerin yerseçimleri bankacılık sektörü üzerinden açıklanmıştır. Araştırma sonucunda bankacılık sektörü yerseçim kriterlerinin farklı hizmet birimlerine göre farklılaştığı ve farklı birimlerin yerseçim karakterleri arasındaki asıl ayırd edici faktörün yüzyüze iletişim ihtiyacı olduğu bulunmuştur.
-
ÖgeBölgesel kalkınma ve bölgesel dengesizlik ikilemi : GAP örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Sinemillioğlu, Mustafa Oğuz ; Atalık, Gündüz ; 75018 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningEkonomik, sosyal, kültürel ve coğrafi etmenlerin, doğrudan yada dolaylı olarak neden olduğu bölgelerarası sosyal ve ekonomik dengesizlik başta olmak üzere dengesizlikleri gidermek, disiplinlerarası bir çalışma alanı olan Bölgesel Kalkınma'nın temel amaçlarındandır. Dengesizlikleri gidermek gibi önemli bir amaç, kalkınmanın bir diğer amacı olan, daha 'iyi'nin sunulması hedefiyle çoğu zaman uyuşmamaktadır. Bu uyuşmazlık, 20. yüzyılın önemli olaylarından olan dünya nüfusunun üstel artışı, insanların başarısı yada bölgenin başarısı, sorusunun yansıttığı üretim ilişkilerindeki olumsuz değişim dolayısıyla yüksek tüketim toplumuna geçişin hızlanması gibi nedenlerle büyümektedir. Sınırlı doğal kaynaklar, doğal dengede yapılmış ve yapılmakta olan deformasyona karşın kalkınma kavramının yenilenememesi yada bu alandaki gecikmeler ve dengesizliklerin giderilmesi için yapılan çalışmaların daha çok klasik denebilecek yöntemlerle devam ettirilmesi önemli bir ikilem olarak değerlendirilmektedir. Dünya'nın taşıma kapasitesinin sınırlarına gelmeden, dünyanın kendi kendisini yenileyebilecek bir süreçte, herkes için ortak paydayı aramak, çalışmanın amaçlarından birisidir. Çalışmanın bir diğer amacı, dengesizlik sorununu irdelemek, tanımlamaya çalışmak, kalkınma-dengesizlik ilişkisini yada birlikteliğini, bölgeler arası dengesizlik süreciyle birlikte incelemek ve çözüme giden yollar aramak olarak belirtilebilir. Dünya'da bölgelerarası dengesizlik, diğer bir deyişle ülkeler arasındaki dengesizliğin artışı, ülkelerin kendi bölgeleri arasındaki dengesizliğin artışıyla paralel olarak ilerlemektedir. Bu süreç, Türkiye'de de kendine özgü nedenleri ve farklı ölçeği ile devam etmektedir. Dengesizlik ve Kalkınma ikilemi üzerinde yoğunlaşmış olan çalışma hipotezleri GAP'ın Türkiye'nin bölgeleri arasındaki dengesizliği giderme sürecindeki etkilerini de kapsamaktadır. Örnek Alan Çalışması olarak ele alman GAP, Güneydoğu Anadolu Bölgesi(Bölge)'ndeki doğal kaynakların ülke ekonomisine kazandırılması amacıyla DSİ tarafından başlatılmış olan çalışmaların Bölgedeki geri kalmışlığı azaltmak için düşünülen projelerin birleştirilmesi sonucu olarak oluşmuştur. GAP'ın etkilerini değerlendirmek için yaptığımız çalışmanın bir kısmı, GAP Master Planı'nda belirtilen aşamalardan, birinci aşama öncesi ve sonrasının DİE ve DPT verilerine dayanılarak karşılaştırılması şeklinde olmuştur. Çalışma sonucunda, GAP'ın mühendislik yatırımlarının büyük bir çoğunlukla öncelikli olduğu GAP'ın birinci aşamasında yapılmış yatırımların bölgenin sosya-ekonomik yapısına yeterince yansımadığı görülmektedir. Sonuç olarak; Bölgeler arası dengesizliğin süreklilik gösterdiği durumların fazlalığı, dengesizliğin sürekliliğini gündeme getirmektedir. Azgelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde doğum kontrolü ne kadar Önemli ise Gelişmiş Ülkelerin aşın tüketim alışkanlıklarını sınırlandırmaları da bir okadar önemli görünmektedir. Temel olarak, doğal kaynakların ekolojik bir yöntemle ekonomiye kazandırılmasını amaçlayan GAP'ın, Master Planda tanımlanan çerçevede önemli ve ülke ve bölge dinamiklerini yönlendirebilecek büyüklükte bir proje olduğu, ancak uygulamaların ve sürecin Türkiye'nin projeyi öngörülen süre ve çerçevede tamamlayabilmesinin zor olduğu, buna paralel olarak bölgelerarası dengesizliğin giderilmesi mümkün görülmemektedir. Kısaca ikilem süreklilik arzetmektedir.
-
ÖgeBütünleşik Kentsel Koruma-geliştirme Sürecinin Analitik Planlaması ve Stratejik Yönetimi: Performans Ölçme-değerlendirme-programlama Modeli(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-06-06) Gürler, Ebru ; Gülersoy, Nuran Zeren ; 10002360 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningBu çalışmada; bütünleşik kentsel koruma-geliştirme sürecinin planlaması, yönetimi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması konusunda kuram, uygulama ve yöntem çerçevelerini karar-katılım temelli ve bağlantılı sistem çerçevesinde birleştiren, ölçeklerarası performans-odaklı bir modelin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu nedenle; Bütünleşik kentsel koruma-geliştirme sürecinde; ölçeklerarası performansa dayalı planlama mekanizmasında stratejik bir planlama aracı olarak kullanılan kentsel tasarım rehberleri, farklı kentsel dönüşüm süreçleri [koruma, yenileme-geliştirme ve koruma-geliştirme süreçleri] için organizasyonel ve mekansal düzeylerde yönlendirici faktör olabilir hipotezi test edilmektedir. Dünya kentleri ve Türkiye/Istanbul örnekleri kapsamında, sürecin planlaması-yönetiminde koordinasyon ve kooperasyon sağlayan mekanizma-araç bağlantısı sorgulanmaktadır. Karma araştırma yöntemlerine dayalı performans-odaklı parametrik çerçeve doğrultusunda, karar ve oyun kuramı kapsamındaki alt-yöntemler, karakteristik işlev temelinde çakıştırılarak; tersine tümevarım ve ileriye tümdengelim teknikleri ile makro/ulusal - mezo/bölgesel - mikro/yerel ölçeklerde çözümlemeler yapılmaktadır. Dönüşümsel mekanizma tasarımı çerçevesinde, ölçeklerarası işlevsel performans değeri bakımından farklılaşan ikisi mevcut ve dördü öneri uygulamalara odaklanan üç aşamalı evrimsel bir yapı içinde toplam altı model ile oluşturulan performans-odaklı süreç karakteri çözümlenmektedir. Mevcut uygulama modellerinde; bölüntülü sürecin pragmatik planlaması ve stratejik yönetiminde kontrol-odaklı operasyonel aracı veya bütünleşik sürecin stratejik planlaması ve analitik yönetiminde kalite-odaklı mekanizma aracı olarak kullanılan kentsel tasarım rehberleri; Geçiş modellerinde mekanizma konumlandırma-yapılandırma-kalibrasyon senaryolarında geliştirilerek, Öneri uygulama modelinde bağlantılı sürecin analitik planlaması ve stratejik yönetiminde bütünleşik kentsel kalkınma-odaklı mekanizma çerçevesi olarak sunulmaktadır. Her aşama sonunda karşılaştırmalı değerlendirme yapılarak, ardılı olan aşama ile ilgili mevcut/tasarlanan kapasiteye dayalı performans potansiyelinin gelişimi ve ortak süreç yapısı açıklanmaktadır. Süreç planlama-yönetim ile mekanizma-araç bağlantısını dönüşümsel biçimde geliştirmek ve geleceğimizi sürdürülebilir biçimde programlamak için yeni-işlevsel planlama-tasarım yaklaşımlarının sistem bilimleri çerçevesinden tanımlanması önerilmektedir.
-
ÖgeCoğrafi bilgi sistemlerinin şehir planlama sürecinde kullanımı : Burgazada örnek alanında koruma amaçlı imar planı bilgi sistemi tasarımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1998) Yiğiter, Reyhan ; Gülersoy, Nuran Zeren ; 75083 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningDoktora tezinin amacı, günümüzde sorun çözme ve karar verme konularında yardımcı olacak verilerin üretilmesi ve yönetilmesinde bilgisayar teknolojisinin gelişimi doğrultusunda "CBS - Coğrafi Bilgi Sistemleri"nin Şehir Planlama sürecindeki kullanım olanaklarını ortaya koymaktır. Tez çalışmasının başında Türkiye için yeni bir olgu olan CBS'nin tanımlaması ve kavramsal açıklamaları yapılmıştır. Ayrıca bu sistemin Türkiye'deki kullanımını ve gelişimini ortaya koyabilmek için sistemin dünyadaki gelişimi incelenmiştir. Yine aynı bölümde CBS'nin sıklıkla kullanıldığı uygulama alanları ve bu konularda yapılan örnekler araştırılmıştır. Bölümün sonunda gelişmekte olan ülkelerdeki CBS uygulamaları ve sistemin kullanılabilirliği irdelenmiştir. Türkiye'de yapılmakta olan CBS uygulamalarım, kullanım alanlarım ve gelişimini değerlendirmek amacı ile bir anket çalışması yapılmıştır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar ile CBS'nin Türkiye'deki kullanım ve gelişim potansiyeli ortaya konmuştur. Tez kapsamında, CBS'nin Şehir Planlama sürecinde kullanılmasına yönelik bir bilgi sistemi tasarımı gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Sistem tasarımı gerçekleştirilmeden önce, şehir planlarının hazırlanması sürecinde yapılması gereken çalışmalar, bu çalışmalar sırasında karşılaşılan sorunlar ve gereksinimler saptanmıştır. Elde edilen bu bilgiler doğrultusunda bilgi sistemi oluşum aşamaları izlenerek sırasıyla işlem tasarımı, veri tasarımı ve fiziksel tasarım gerçekleştirilmiştir. Tasarlanan bilgi sisteminin kullanılabilirliğini ortaya koymak üzere Burgazada'da bir pilot proje uygulanmıştır. Bu uygulamada, koruma amaçlı planların yapılmasında gerekli olan analiz ve sentez çalışmalarını gerçekleştirmek üzere çeşitli sorgulamalar yapılmış ve sonuçlan alınmıştır. Uygulamadan elde edilen sonuçlar ile tasarlanan bilgi sistemi değerlendirilerek sistem tasarımı, veri tasarımı, sistem kuruluşu ve uygulama aşamalarında karşılaşılan sorunların yanısıra sistemin sağladığı olanaklar ve faydalar ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Çalışmanın sonucunda, tasarlanan sistemin değerlendirilmesinden elde edilen sonuçlar ile birlikte anket çalışmasının sonuçları paralel olarak irdelenerek CBS'nin genel değerlendirmesi yapılmıştır. Sistemin geliştirilmesi ve uygulama alanlarının genişletilmesi yönünde önerilere yer verilmiştir.
-
ÖgeÇevre Algılama Ve Kentsel Kimlik: Haliç Üzerine Bir Yöntem Önerisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Önem, A. Buket ; Kılınçaslan, İsmet ; Şehirsel Tasarım ; Urban DesignBir Dünya metropolü olan İstanbul, doğal güzellikleri, tarihi ve arkeolojik mirası ve son derece parlak olan sosyo-kültürel yaşamıyla eşsiz bir şehirdir. Bu özellikler şehre zengin bir kimlik oluşturmakla beraber aynı zamanda güçlü bir kentsel imaj da kazandırmaktadır. Şehrin fiziksel öğelerinin oluşturduğu silüeti ve tarihi mimarisi son derce etkileyicidir. stanbul Boğazında bir körfez olan Haliç, kentin fiziksel yapısının önemli bir öğesidir ve İstanbul’un tarihi ve kültürel değerlerinin şekillenmesinde özel bir rol oynar. İstanbul metropolünün akıllarda kalıcı görüntüsünün dahilinde Haliç, kimliğini oluşturan güçlü öğeler ile bir alt bölge özelliğini taşır. Bu öğeler doğal, kültürel ve sosyal çevre ile ilgili veriler ile isimlendirilebilir. Haliç alt bölgesine değer biçmek, turistik potansiyelin, sunulan kentsel hizmetlerin kalitesinin ve alt bölgeye ait kimliğe yapılan yatırımların titizlikle gözden geçirilmesiyle gerçekleştirilebilir. Son 30 yılda yerel yönetimler,bölgenin geliştirilmesi için sık sık uyguladıkları yaklaşımlarda bölgenin kimliği hakkında bir araştırma yapmamışlardır. Bu çalışmanın temel amaçlarından birisi, bölgenin gelecekte gerçekleştirilecek geliştirilme sürecine ve bölge planlama çalışmalarına bir temel oluşturmak için, kimliği oluşturan öğelere kapsamlı bir yatırım yapılmasını sağlamaktır. Çalışmanın bir başka önemli amacı da İstanbul’un tarihi bir alt bölgesinin tanımının ve sınır belirlemesinin yapılmasıdır. Bu çalışmanın sonucunda elde edilecekler, Haliç bölgesinin kimliğini oluşturan fiziksel, kültürel, ve sosyal öğeleri açıklamaya, bölgenin ekonomik tabanını genişletmeye yönelik planları yapmak için ne gibi atılımların gerçekleştirilmesi gerektiğini kararlaştırmaya yardımcı olmaktır.
-
ÖgeÇocukların Suça Sürüklenmesinde Fiziksel Ve Sosyo-mekânsal Faktörlerin Etkisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016-01-29) Altunbaş, Ufuk ; Ocakçı, Mehmet ; 10100562 ; Şehir ve Bölge Planlaması ; Department of Urban and Regional PlaningSuç, tüm toplumları ilgilendiren; içindehukuki, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, dini, ahlaki ve kriminolojik unsurları barındıran bir kavramdır. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu kavram, her toplumda farklı değerlendirilmekte ve farklı uygulamalara tabi tutulmaktadır. Ancak toplumlar arasında ortak bir tanım geliştirmenin zor olduğu suç kavramıyla mücadelede tüm devletler için birlikte hareket etme zorunluluğu kaçınılmazdır. Bu birliktelikteki en hassas ve ciddi ele alınması gereken konu ise şüphesiz suça sürüklenen çocuklardır. Suça sürüklenen çocuklar bir anlamda toplumsal sorunların yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yansıma sosyo-kültürel, ekonomik, demografik ve mekânsal faktörler etkisiyleşekillenmektedir. Söz konusu çocuk olduğu zaman mekânsal faktörler hem kendi dinamikleriyle hem de diğer faktörlere ortam hazırlaması itibariylediğerlerine göre ön plana çıkmaktadır. Mekânsal faktörlerin günümüzdeki belirleyicisi isekentleşmenin hızıdır. Giderek daha fazla insanın bir arada yaşamaya başladığı kentlerde sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için odaklanılması gereken öncelikli konu çocuklardır. Çünkü kentler, içinde barındırdığı sayısız suç fırsatlarıyla çocuğun suça sürüklenmesineortam hazırlamaktadır.Bununla mücadele yöntemlerinden biri,çocuğun yaşadığı kenti sahiplenmesini ve kente karşı aidiyet duygusunun gelişmesini sağlayacak mekanların oluşturulmasıdır. Suç ile yapılan mücadele yöntemleri kısa ve uzun vadede olmak üzere iki düzeyde gerçekleşmektedir. Kısa vadeli yöntemler daha çok kanun düzenlemeleri ve emniyet birimleri aracılığıyla olmaktadır. Uzun vadeli yöntemler ise farklı kurumların birlikte hareket etmesi ve mekâna yönelik sosyal ve ekonomik çözüm önerileri sonucunda gerçekleşmektedir. Mekâna yönelik alınan tedbirler, çocukta kentlileşmesi açısından katalizör görevi üstlenmektedir. Bu sayede çocukta,kente özgü davranış kalıplarını öğrenmek ve boş zamanlarını doğru değerlendirmek suretiyle kentlilik bilincinin oluşmasımümkün olacaktır. Çocukların suça sürüklenmesinde, mekânsal faktörlerin etkisini ortaya koymak adına yapılan bu tez çalışmasında, İstanbul’da suça sürüklenen çocuklarda bir anlamda kentlilik bilincinin oluşması için kentsel donatıların rolü irdelenmiştir. Bu kapsamda İstanbul’da 2008-2013 yılları arasında hüküm giyen çocuklar ile kentsel donatılar arasındaki ilişki doğrusal regresyon analizi ile test edilmiştir.Regresyon analizi sonucunda suça sürüklenen çocuk sayısı ile eğitim tesisi, sosyal tesis, spor tesisi ve yeşil alanlar arasında olumlu; kültür tesisi ile olumsuz ilişki kurulmuştur. Sonuçlar üzerinden genel olarak suça sürüklenen çocuk istatistik oranlarınınarttığı İstanbul’da,planlama süreçleri yeniden gözden geçirilerek çocuk dostu kentler oluşturmak plancıların öncelikli görevi olmalıdır.
-
ÖgeÇok Kültürlülük, Bölünme Ve Planlama: Kentsel Bütünleşme İçin Dersler Ve Lefkoşa Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2014-11-12) Caner, Gizem ; Bölen, Fulin ; 10056350 ; Şehir ve Bölge Planlaması ; Department of Urban and Regional PlaningÇağdaş dünyamızdaki bütün metropoliten alanlar, kültürel çeşitlilik sergilemekte ve belirli bir düzeye kadar sosyo-mekânsal olarak bölünmüşlük göstermektedirler. Şehirlerdeki farklı kültürlerin yer seçimi tercih ve dağılımları, kentsel çalışmalar içerisinde her zaman önemli araştırma konuları olmuşlardır. Yer seçimi tercihleri ve farklı kültürel gruplar arası ilişkilerin uç bölünme örneklerine yol açabileceği gerçeği, bu konuyu, sosyo-mekânsal ve politik olarak önemli kılmaktadır. Her kent bölünmüş olsa da, bu bölünmelerin aynı formu almadığı görülmektedir. ‘Bölünmüş kent’ tabiri, farklı araştırmacılar tarafından, farklı inceleme konuları için kullanılmaktadır. İlk gruptaki araştırmacılar, bölünmüş kentleri, kapitalist üretim süreçleri sonucunda ortaya çıkan bölünmeler tabanında değerlendirmektedirler. Sınıf, ırk ve cinsiyet ilişkileri, kentsel ayrışma, varsıl-yoksul kent bölgeleri arasında artan eşitsizlik gibi konuları temel ilgi alanları olarak vurgulamaktadırlar. Ancak, son otuz yıldır, kentsel bölünmenin daha özel bir formuyla ilgilenmeye başlayan ve giderek büyüyen bir yazın gelişmiştir. Bu tür bölünmüş kentler sayıca daha az olmakla birlikte, belirli özel örneklerdeki fiziksel ve/veya politik çekişmeleri içermektedirler. Bu kentler arasında iyi bilinen örnekler Belfast, Kudüs, Lefkoşa, Mostar, Beyrut ve Berlin’dir. Bahsedilen iki farklı kent tipi arasında karışıklık olmaması ve ayrımın netlik kazanması için, bu araştırma birinci tür şehirleri çok kültürlü, ikinci türdekileri ise bölünmüş kentler olarak adlandırmaktadır. Kentsel çalışmalar içerisinde bu iki tür kenti karşılaştıran araştırmalar yetersizlik göstermektedir. Bu araştırma, bu açığı kapatmak için, çok kültürlü ve bölünmüş kentler arasında kapsamlı bir karşılaştırmalı analiz yürütmektedir. Bu çerçevede, bu tezin amacı, bölünme ve çok kültürlülüğün kentsel sistem üzerindeki etkilerini inceleyerek, planlama yaklaşımlarının bu etki üzerindeki rolünü değerlendirmektir. Böylelikle, bölünmüş kentler ve özellikle Lefkoşa için kentsel bütünleşmeyi hedefleyen bir planlama yaklaşımının önerilmesi amaçlanmaktadır. Kentsel bütünleşme, kentsel sistemin ‘bütünlüğü’ (wholeness) ile elde edilecek avantajlı durumları ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu doğrultuda, bu çalışmanın hedeflerinden biri, kimi kentler bütünlüğünü koruyabilirken, diğerlerinin neden koruyamadığını anlamaktır. Dolayısıyla, bir şehrin bütün olarak işlerlik göstermesinin avantajlarının araştırılması için, kentlerin sistem bakış açısıyla ele alınması uygun görülmüştür. Kapsamlı bir karşılaştırmalı analiz yürütebilmek için, Lefkoşa haricinde dört çok kültürlü (New York, Londra, Paris, Singapur) ve dört bölünmüş kent (Belfast, Kudüs, Berlin, Beyrut) örneği seçilmiştir. Seçilen örnek alanlar üç ölçüt aracılığıyla karşılaştırılmıştır: alt kültür grupları / bölünme tarihi; alt kültür grupları / bölünmeye ilişkin kentsel politikalar ve planlama yaklaşımları; ve alt kültür grupları / bölünmenin fiziksel dokusu. Literatür taraması, nüfus sayım verileri ve çevrimiçi veri bankaları gibi ikincil kaynaklar ana veri kaynaklarını oluşturmaktadır. Ancak, özellikle Lefkoşa’da, derinlemesine görüşme, saha ziyareti ve yazılı görüşmeler gibi çeşitli birincil veri kaynakları da kullanılmıştır. Lefkoşa analiz edilmeden önce, çok kültürlü ve bölünmüş kentler karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Örnek şehirlere ilişkin spesifik bulgular yanı sıra—bu bulgular Lefkoşa için planlama yaklaşımı önerisi kapsamında değerlendirilmişlerdir—karşılaştırmalı analiz sonucunda elde edilen genel sonuçlar, çok kültürlü ve bölünmüş kentler arasındaki farklılıkların açıklanmasında aydınlatıcı rol oynamaktadır. Bu sonuçlar: 1| küreselleşme, dekolonizasyon ve bunların tamamlayıcısı sayılan kitlesel göç hareketleri gibi süreçler (bölünmüş kentlerde rastlanan savaş, politik baskı gibi süreçlerle karşılaştırıldığında), çok kültürlü kentlerin bütünlüklerini koruma konusunda neden daha başarılı olduklarını göstermektedir. 2| çok kültürlü kentlerde, göçmenler göç ettikleri kentteki alanlara ideolojik olarak bağlanmadıkları için, kent içeresinde daha düşük seviyede mekânsal sahiplenme ve talepte bulunmaktadırlar. Bu iki neden, çok kültürlü kentlerin, çatışma ve bölünmeye neden daha az eğilimli olduklarını açıklamak için kullanılabilir. Karşılaştırmalı analizlerin Lefkoşa bakımından değerlendirilmesi iki aşamada gerçekleştirilmiştir. Birinci aşamada, karşılaştırmalı analizlerden elde edilen bulgular, Lefkoşa’ya özel değerlendirmelerle irdelenmiştir. Bu irdeleme ikinci aşamayı kolaylaştırmak için gerçekleştirilmiştir; Lefkoşa için önerilecek planlama yaklaşımının temelini oluşturmak amacıyla. Birinci aşamada elde edilen sonuçlar özetle aşağıdaki gibidir: • Çok kültürlü kentler, sahip oldukları küresel karakter ve uluslararası ortam sayesinde, farklı kültürlerin birbirlerine karşı hoşgörü içeresinde bir arada yaşayabilecekleri çeşitli bir yapı sağlamaktadırlar. • Alt kültür grupları ve kentler arasındaki ilişki üzerinde planlama etkin bir rol oynamaktadır. Planlama süreçlerinde sosyo-kültürel gerçekliklere karşı takınılan duyarsızlık kentsel kopukluklara neden olmaktadır. Sosyo-kültürel değişikliklerin planlama süreçlerinde tanımlanması kentsel bütünleşmeyi desteklemektedir. • Alt kültür grubu mozaiğinin desteklenmesi, çok kültürlü birlikte yaşamanın organik olarak gelişmesi için önemlidir. • Alt kültür grubu sınırları yönetim sınırları ile örtüşmediğinden, mümkün olan en düşük seviyede değerlendirilmelidirler. • Coğrafi odaklı yaklaşımlar, daha az gelişmiş bölgelerin daha geniş kentsel alanla bütünleşmesini kolaylaştırmaktadır. • Bölünme sürdürülebilir değildir. Uzun süreli bölünmenin (ve yeniden birleşmenin) maliyeti, kentsel ekonomiler üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. • Yeniden birleşme, iki parça arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi halinde fiziksel bütünleşme sağlayabilir. • Senaryolar yaklaşımı, politik iklimden bağımsız olarak hareket edebilmek için önem taşımaktadır. • Ortak miras, eğitim, turizm ve hizmetler, yeniden birleşme sonrasında değişimi yönlendiren araçlardır. Paylaşılan mekânların (okullar, işyerleri vb.) ve nötr mekânların (ticaret alanları, kent merkezleri vb.) geliştirilmesi, sosyal bağlanma için etkilidir. Sonuç olarak, örnek alanlara özel durumlar dikkate alınarak, bölünmüş kentler için önerilecek planlama yaklaşımında etkinleştirilecek ya da önlenecek öğeler belirlenmiştir. Planlama yaklaşımı, önerilen öğelerin Lefkoşa’da nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkin spesifik referanslar verilmesi yoluyla, bu çerçeve üzerine kurulmuştur. Amacın sadece Lefkoşa değil, tüm bölünmüş kentler için bir rehber üretmek olması nedeniyle esnek bir yol çizilmiştir. Planlama yaklaşımı, sistem yaklaşımının niteliklerini bünyesinde barındırarak kentsel bütünleşmeyi amaçlayan bir sürdürülebilir çok kültürlü gelişme bakış açısı üzerine temellendirilmiştir. Örnek alanlarda görüldüğü üzere, bölünmüş kentlerde sürdürülebilir gelişmenin en büyük sorunsalı sosyal bütünleşmedir. Dolayısıyla, çok kültürlülük vizyonu sağlamak, bu nitelikteki bir planlama belgesinin önceliği haline gelmektedir. Ayrıca, planlama yaklaşımı dinamik bir süreç olarak formüle edilmiştir. Hem bölünmüş hem de yeniden birleşmiş kentte uygulanabilecek aşamalar içermektedir. Bu tür bir yaklaşım, politik iklimden bağımsız olarak her türlü durumda hareket edilebilmesine imkân tanımaktadır. Böylesine bir dinamik süreç sağlamak için, yerelleşmiş, aşağıdan yukarıya (taban temelli) yatay olarak örgütlenmiş, öğrenen kurumların varlığı önem taşımaktadır. Tüm bunları göz önüne alan planlama yaklaşımı önerisi üç ana konu üzerine şekillenmekte, her bir ana konu bölünmüş kentlerde etkinleştirilmesi ya da önlenmesi gereken ilkelerle açıklanmakta ve Lefkoşa özelinde bu ilkelerin gerçekleştirilmesi için ne yapılması gerektiğine ilişkin politikalar içermektedir: a) Kentsel Ekonomi - Açık kent: Açık bir sistem haline gelebilmek için, başkentin yatırım çeken bir şehir olarak yeniden kurgulanması ve dolayısıyla, uluslararası ve çok kültürlü bir ortamın sağlanması. Lefkoşa’da Sur İçi yakın çevresi (kentsel çekirdek) bu gelişmeler için ana mekân olmalıdır. Merkezin kentin geri kalanından kopması önlenmelidir. Bu noktada metropoliten planlamanın (var olan çift toplumlu Lefkoşa İmar Planı-NMP) yeni kurulacak çift toplumlu bir komite aracılığı ile geliştirilmesi ve güncellenmesi gerekmektedir. - Ortak değerler ve karşılıklı üstünlüklere dayalı değişim: Değişim yönlendiricilerinin (miras alanları, hizmetler, turizm ve eğitim) etkinleştirilmesi ekonomik gelişme ve bütünleşme sağlayacaktır. Lefkoşa’da bütünleşmeye ivme kazandıracak en önemli öğe ortak mirastır (özellikle Sur İçi) ve bu bağlamda, var olan NMP politika ve uygulamalarına devam edilmesi destekleyici olacaktır. Kuzey ve güney arasında dengesiz gelişmenin önlenmesi gerekmektedir. Karşılıklı üstünlüklerin ve coğrafi olarak odaklanan yaklaşımların kullanılması, her iki taraf için de yararlı olan dengeli bir gelişme sağlayabilir. - Yüksek verim: Kentin fiziksel bütünleşmesinin, dengeli kentsel hizmet ve nüfus ilişkisinin ve kompakt gelişmenin sağlanması ekonomik kazancı garantileyecektir. Her ne kadar NMP’nin hâlihazırda fiziksel yoğunlaşma politikası bulunsa da, diğer ikisi ancak yeniden birleşme sonrasında, arta kalan açık ve boş alanların yeni fonksiyonel bölgelere dönüştürülmesi ve altyapı elemanlarının yeniden birleştirilmesi ile gerçekleşecektir. Gereksiz yapılaşmanın önlenmesi için (1) eldeki stokun kullanılması ve (2) yeniden yapılanma ile yenileme arasındaki dengenin iyi kurulması, maliyeti düşürerek etkin kaynak yönetiminin sağlanmasının önünü açacaktır. b) Sosyo-Kültürel Boyut - Alt kültürler mozaiği: Birlikte ya da ayrı yaşama olanaklarının tanınması, çok kültürlülüğün organik olarak gelişmesine imkân tanıyacak ve mahalle düzeyinde, topluluk tabanlı örgütlerin etkinliğini artıracaktır. Böyle bir ortam sağlanabilmesi için seçenekler (örneğin konutlarda) çeşitlendirilmelidir. Alt kültür grupları arasındaki sınırlar, birlikte yaşamayı destekleyecek yumuşak, doğal ya da insan yapımı geçirgen sınırlar olmalıdır. Bunun için yenilikçi yaklaşımlar kullanılmalıdır (örneğin, wedge planning). Karışık mahalleler yaratmak adına bağlayıcı ve güçlü bütünleşme politikalarının kullanılmasını önlemek, hayal ürünü olan tekil ve birleşik mekân algısını ortadan kaldıracaktır. - Kamusal alanlar: Nötr, paylaşılan ve kozmopolit alanların yaratılmasını sağlamak sosyal bütünleşmeyi tetikleyecektir. Yeniden birleşmenin ardından Lefkoşa Ara Bölge’si böylesi bir hizmet verebilirken, mevcut durumda NMP’nin Sur İçi bölgesindeki uygulamaları buna olanak tanımaktadır. Birlikte yaşamı kolaylaştırmak için, kamusal mekânın tek kimliğe hitap eder hale gelmesinin önlenmesi gerekmektedir. Uygun yerlerde uygun fonksiyonların seçilmesi ile bu aşılabilir. - Planlamada sosyo-kültürel farklılıkların tanınması: Kültürel farklılıkların planlama süreçlerine yansıtılması, plüralist bir bakış açısı sağlamak açısından önem taşımaktadır. Çeşitli ihtiyaçların tanımlanması ve tadilatlarla yanıtlanması, kültürel tercihler doğrultusunda gerçekleştirilmelidir. Bu noktada, eşitlikçi olmayan uygulamalardan ve çoğunluk kültürün baskısından kaçınılmalıdır. c) Planlama Politikaları - Etkin planlama: Sorun paylaşımı ve ortak karar verme süreçlerine dayalı kolaboratif planlama yaklaşımının geliştirilmesi, etkin bir planlama sürecinin oluşturulabilmesi için önem taşımaktadır. Geri bildirim mekanizmalarının pürüzsüz olarak işleyebilmesi için, iki toplumlu bir komitenin her iki toplumdan gelen bildirimleri ortaklaşa değerlendirmesi ve kararların buna göre verilmesi esas alınmalıdır. Taban temelli yatay örgütlenme, toplum temelli ve mahalle temelli planlama için temel niteliktedir. Sürtüşme noktaları ve nötr yaklaşımların ya da her ihtiyaca doğrudan cevap verme çabalarının önlenmesi etkinlik düzeyini artıracaktır. Alternatif çözüm önerilerinin esnek olarak çeşitli araçlarla sürece dâhil edilmesi gerekmektedir. - Senaryolar: Esneklik ve duruma özgü düzenlemelerin yapılması, farklı gerçekliklere yanıt verebilmek için önemlidir. Böyle bir temel NMP ile atılmıştır ancak geliştirilmesi gerekmektedir. Planlama sürecinin pasifleşmesini önlemek için sistemin doğru olarak anlaşılması ve manipüle edilmesi ön koşuldur. - Coğrafi odaklı yaklaşımlar: Kentsel gelişmede dengesizliklerin engellenmesi, daha bütünleşmiş bir şehrin elde edilmesine katkı sağlayacaktır. İki kesim arasında eşitliksiz dağılıma ilişkin algılamaların önüne geçilmesi bu süreç içerisinde önem kazanmaktadır. Daha az gücü olan tarafı savunmak ve eşit olanaklar talep etmek, memnuniyetsizliklerin önüne geçecektir. - Kentsel bütünleşme: Temel kaygı, kentsel bütünleşmeye dayalı sürdürülebilir çok kültürlü bir kentsel gelişme modeli oluşturmak olmalıdır. Parçalar arasındaki ilişkiler, kanallar ve iletişim güçlendirilmeli ve gerekli görülmesi halinde yenileri yaratılmalıdır. Lefkoşa’da, kentsel açık alanlardan ekonomik, sosyal ve ekolojik olarak faydalanmak (ör. Ara Bölge) sağlam bir politikadır. Birleştirici elemanların kullanılmayan alanlara dönüşmesini ya da eşiklerin aşılmasını önlemek gerekmektedir. Bunlar, merkezde paylaşılan mekânların yaratılması (örneğin Ara Bölge’de) ya da kentsel yayılmanın altyapı sınırlarına göre sınırlandırılması ile aşılabilecek durumlardır. Planlama yaklaşımın sistem bakış açısıyla iç içe geçtiği görülebilir. Öncelikle, Lefkoşa ve diğer bölünmüş kentlerin gelişimlerinin, bir bütün oldukları ilk durumlarına göre şekillendiği söylenebilir. Dışarıdan gelen bir müdahale ile parçalanan (progressive factorisation) bu şehirler iki bağımsız parça haline gelmişlerdir. Ancak bu parçaların bir bütüne ait oldukları düşünüldüğünde, parçalar arası ilişkilerin güçlendirilmesiyle yeniden birleşebilecekleri görülmüştür (progressive systematisation). Her ne kadar bu parçaların kendi içlerinde yaşamsal bir dengeye (biotic balance) sahip oldukları söylenebilirse de, bölünmüş şehir analizleri bunun bir yanılsama olduğunu göstermiş ve bu kent sistemlerinin tam kapasite olarak çalışmadıklarını ortaya koymuştur. Planlama yaklaşımını sistem bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, insan ilişkileri (kanallar) ve insan aktivitelerinin (mekânlar) desteklenmesi gerekliliğinin vurgulandığı görülmektedir. Bu da bizi, şehrin kendi kendini düzenleyen ve optimize eden, aşağıdan yukarıya süreçlerinin desteklenmesi sonucuna getirmektedir. Yani, planlamanın sistem performansını optimize etmek için seçenekleri çoğaltması gerektiği görülmektedir. Böyle bir kapasitenin öğrenen kurumlarla mümkün olabileceği gösterilmiştir. Plancının rolü, kentsel sistemin davranışlarını anlayarak sistemi belirsizlikten stabiliteye doğru taşımak olmalıdır. Bu da, belirsizliklerin, senaryolar ya da duruma özgü tadilatlarla planlama sisteminin bir parçası olmasını gerektirmektedir. Özellikle Kıbrıs’ın mevcut durumu göz önüne alındığında, politik iklimi aşan bir yaklaşımın gerekliliği göze çarpmaktadır. Sonuç olarak, kentsel sistemlerde çok kültürlülük, bölünme ve planlamayı konu alan bu tezin, bu konuyla ilgilenen ileriki çalışmalar için bir altlık teşkil etmesi hedeflenmiştir. Literatürde çok kültürlü ve bölünmüş kentleri karşılaştıran çalışmaların eksikliği göze çarpmaktadır. Böylesine bütüncül bir yaklaşım, kentlerde bölünmeyi inceleyen araştırmacılar için yeni bakış açıları sunmakta ve disiplinler arası karşılaştırmalı analizlerin uyumluluğunu artırmaktadır.
-
ÖgeDeprem Dayanımı Yetersiz Şehirler İçin Tahliye Ve Erişim Öncelikli Can Kaybı Azaltımı Önerisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-09-19) Sarı, Fırat ; Kubat, Ayşe Sema ; 431762 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningDepremin öncü etkileri, can kaybına yol açar ve fiziksel çevreye zarar verir. Depremin devam eden etkileri ise, yolların kapanması/bozulması ile oluşan kurtarma ve erişim problemleri, salgın hastalık ve yangın vb. sonuçlar olarak karşımıza çıkar. Bazı örneklerde depremin kendisinden daha fazla zarara yol açabilmektedirler. Bu çalışma, kent parçalarının deprem sırasında yıkılan binalar yüzünden kapanma riskini en aza indirecek bir müdehale sırası geliştirmek amacı ile oluşturulmuştur. Depreme karşı zayıf bir kent dokusunda belirli ve limitli bir bütçe ile münferit binaları gelişigüzel yenilemek ya da yeniden yapmak yerine, kent parçasındaki oryantasyonu, doğal hareketlilik dokularını ortaya koyup, insanların tahliyesine imkân verecek ana eksenleri belirleyip, bu eksenlerin tıkanmasına yol açacak riskli binalara öncelik verilmesini öngörür. Çalışmanın yönteminde temel esas, fiziksel ve morfolojik yapıya dayalı risk analizleri ile kent içerisindeki ulaşım kademelenmesinin, arazi kullanımının ve oryantasyonun bir araya getirilerek sonuçların mekânsal olarak haritalarla ifade edilmesidir. Model, müdehale edilmesi gereken binaların veya yolların öncelik sırasını “Müdehale Sırası” değeri ile belirlemer. Model sonucu üretilen haritalar ayrıca her yol için bir öncelik değeri içermeleri nedeni ile yenileme, güçlendirme gibi çalışmaların başlangıç noktalarının belirlenmesi sürecini de hızlandıracaktır. Bir kent dokusundaki risk altındaki nüfus büyüklüğünü asgariye indirebilmek için oluşturulacak bu riske dayalı müdehale sırası, önerilen simulasyon modeli ile birçok farklı örnekte kullanılabilecektir.
-
ÖgeDoğal, tarihsel ve arkeolojik alanların turizm potansiyelinin belirlenmesi : göller bölgesi örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Türk, Ali ; Aysan, Mesture ; 100842 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningGünümüzün en önemli varlıklarım oluşturan doğal, tarihsel ve arkeolojik alanlar; mimari, doğal, tarihsel, kültürel mirası, sanatsal ve estetik değerleri yaşatmak yoluyla, geçmiş ile gelecek arasında sürekli bir kültür bağı oluşturmaktadır. Geçmişten günümüze kalan, kendi hallerine terk edilmiş, kaybolmaya yüz tutmuş, ekonomik nedenlerle ortaya çıkarılamamış, fakat ülkemizin en önemli varlıklarını oluşturan doğal, tarihsel ve arkeolojik alanları değerlendirmek, korumak, iyileştirmek ve çağdaş işlevler vererek dünü bugünle bütünleştirmek hem turizm, hem de uygarlık tarihi bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu bir görevdir. Hızla değişen ve gelişen dünyada, yitirilen kaynaklar ve doğal dengenin bozulması tehlikesiyle gündeme gelen koruma olgusu, ekolojik dengenin korunması boyutu dışında, günümüzde doğal, tarihsel, arkeolojik, kültürel ve mimari değerlerin hızla yok olması karşısında, geçmiş uygarlıklar mirasının ve onların ortaya koyduğu tarihsel ve kültürel değerlerin korunmasını da içermelidir. Bu nedenle, hükümetler üstü görülmesi gereken koruma politikalarının tarihsel, kültürel ve belgesel niteliği olan varlıkların, insanlığın ortak malı olduğu ve korumanın evrenselliği bilinci üzerine kurulması gereği vardır. Bunun yanında turizmin, bölgesel kalkınmaya olan etkisi, turizm faaliyetlerinin yer seçimi ile bölgeler arası farklılaşmaların ve turizmin yoğunlaştığı alanlarda ortaya çıkan sosyo-kültürel-çevresel sorunların yoğunluğu bilinen bir gerçektir. Bu sorunların çözümünü sağlamak ve turizmi farklı bölgelere yayarak, özellikle az gelişmiş bölgelerin kalkınmasını sağlamak amacıyla alternatif bir turizm anlayışı getirme gereği gün geçtikçe daha da artmaktadır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların korunarak yeni kullanımlara açılması süratle yaygınlaşmaktadır. Bu yeni kullanım şekillerinin önemli bir kısmı ise doğrudan ve dolaylı olarak turizm amaçlı olmaktadır. 19. yüzyılda Avrupa turizm etkinliğinde temel amaç, değişik yörelerin doğal güzellikleri ve tarihsel zenginliklerini görmek, değişik kültürleri yerinde yaşamanın zevkini ve heyecanını tatmaktır. Gelişen teknoloji sonucunda bu amacın gerçekleştirilme olanağı bulunmuştur. İnsanların diğer kültürlere olan ilgilerinin odak noktası, ülkelerin tarihsel süreç içindeki kültür ve sanat ürünleri olarak ortaya çıkmaktadır. Sonuçta "kültürel miras", turizm endüstrisinin önemli bir aracı ve arzı olmuştur. Türkiye, coğrafi konumu ve köklü tarihinden gelen, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen zenginlikte ve yoğunlukta evrensel önemde bir kültür mirasına sahiptir. Anadolu'nun bağrında taşıdığı zengin doğal ve kültürel mirası, arkeolojik değerleri, dil, din, gelenek, mimari çevre, müzik, oyun, giyim, beslenme gibi farklı alanlardaki XII kültür zenginliğinin yeterince ortaya çıkarılamadan, arındırma ve yeniden üretim sürecine aktarılmadan yok olma süreci ile karşı karşıya olduğu ve bu yok olusun bütün insanlığın geleceği açısından uluslararası öneme sahip olduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Gereksinimlerin ve beklentilerin hızla değiştiği uluslararası turizm piyasasından, sahip olduğu rekabet gücü nedeniyle giderek daha büyük pay alma çabası içinde bulunan ülkemizin, bu dinamizmini en azından koruması açısından turizm faaliyetlerini ve turizm türlerini çeşitlendirmesi ve turistik gelişme kutuplan yaratması gerekmektedir. İşte, Göller Bölgesi'nin böyle bir turistik gelişme kutbu olma özelliği ve potansiyeli taşıdığı, yaptığımız araştırmalar ve değerlendirmeler sonucu açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda örnek alan (bölge) olarak üzerinde çalıştığımız Göller Bölgesi, tarihsel ve arkeolojik alanların, bunun yanında doğal güzelliklerin de oldukça yoğun olduğu bir bölgedir. Bu çalışmada, bölgede bulunan doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların, çok yoğun olan kıyı turizmine alternatif turizm alanları olarak kullanılması gerekliliği düşünülmüş ve bölgede son yıllarda giderek gelişmekte olan turizm potansiyelinin planlı ve sağlıklı bir şekilde değerlendirilerek, turizmin bölge ekonomisine katkısının arttırılması amaçlanmıştır. Turizm gelişimi, dünyada, özellikle sosyo-ekonomik yönden geri kalmış ve problemli alanlar için bölgesel gelişme politikaları içinde temel araçlardan biri olarak ele alınmaktadır. Ancak, özellikle turizm gelişimi sürecine erken girmiş olan gelişmiş ülkelerde kitle turizminden kaynaklanan çevre soruman gündeme gelmiştir. Diğer bir deyişle, uzun yıllar sadece ekonomik katkısı ile değerlendirilerek, ne pahasına olursa olsun gelir elde etmeye yönelik olarak geliştirilen turizm sektörünün artık doğal, yapısal ve sosyal çevre üzerindeki etkileri de tartışmalı olmuştur. Turizmin ulusal ekonomilere olan katkısı, doğal, tarihsel ve sosyo-kültürel çevre üzerindeki etkilerinin göz ardı edilmesini getirmemelidir. Nitekim son yıllarda küresel ölçekte çevre sorunlarına duyarlılığın artması, daha ayrıntıda turistlerin ziyaret ettikleri ülkelerin çevre sorunlarına, özellikle turizm ile çevre koruma arasındaki ilişkinin niteliğine karşı duyarlılıklarının artması, bu gerçeği desteklemektedir. Çünkü turizm sektörünün ekonomik katkısının sürekliliği, sektöre kaynak oluşturan doğal tarihsel ve sosyo-kültürel çevrenin korunmasına sıkı sıkıya bağlıdır. Türkiye'de turizm sektörünün desteklenmeye başladığı ve önemli teşviklerin açıldığı 1 980'li yılların başında, sektör ülkenin yıllardır yaşadığı döviz sıkıntısını çözmenin, kısa zamanda en çok dövizin ülkeye getirilmesinin bir aracı olarak görülmüş, buna göre de teşviklerde öncelik yatak kapasitesinin arttınlmasına verilmiş, devlet tarafından sağlanan altyapı yanında, orman arazileri ve nitelikli tarım alanları turizme açılmış bulunmaktadır. Sağlanan teşvikler sonucu, sahil yörelerinde gözlenen yoğun yapılaşmanın ortaya çıkardığı çevre tahribatı dikkate alınmadığı gibi, özellikle turizm gibi duyarlı bir sektöre terk edilen orman arazileri ve tarım alanlarının uzun vadede ülke ekonomisine yapacağı olumsuz etkiler de göz ardı edilmiş bulunmaktadır. işte bu noktada, bir yandan kitle turizminin yarattığı çevresel problemleri önlemek için çevreye karşı duyarlı turizm türlerini geliştirmek, diğer yandan da turizm türlerinin keşfi ile turizmin belli alanlarda yoğunlaşmasını önlemek ve ülke sathına X111 yayma düşüncesi gündeme gelmektedir. Her şeyden önce, kitle turizminin, taşıma kapasitelerini aşacak şekilde belli bölgelerde-özellikle kıyı bölgelerinde ve belirli zamanlarda yoğunlaşması, ekonomik yararların ötesinde doğal, tarihsel ve kültürel çevre üzerinde olumsuz etkiler yaratacaktır. Bu ve buna benzer faktörler göz önüne alınarak, Turizm Bakanlığı kıyılarda ve de belirli zamanlarda yoğunlaşan turizm faaliyetlerini, dünya turizminde son yıllarda değişen anlayışa paralel olarak ülke sathına ve tüm yıla yaymak için çalışmalar başlatmıştır. Bu noktadan hareketle Turizm Bakanlığı son yıllarda Türk turizminin yeni hedefini, deniz-kum-güneş turizmini aşmak, bu etkinliği "dört mevsime ve tüm ülke sathına yaymak" olarak belirlemiştir. Gerek turizmin çeşitlendirilmesi, gerekse tüm ülkeye yaygınlaştırılması politikasından hareketle, Türkiye'nin tüm yörelerinde var olan doğal, tarihsel, arkeolojik, kültürel değerlerin araştırılması ve turizme kazandırılması çalışmaları devam etmektedir. Turizm sektöründen optimum düzeyde yararlanabilmek için öncelikle gerek ulusal, gerekse yerel bir planlamanın yapılması şarttır. Bu şekilde kontrolsüz ve plansız gelişecek turizmin, kendi kaynaklarım yok etmesi önlenmiş olacaktır. Böyle bir planlamanın yapılabilmesi için öncelikle turizm amaçlı kullanılması düşünülen alanların genel turizm potansiyeli açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. İşte, turizm amaçlı kullanım değerlendirme modelleri bu noktada gündeme gelmektedir. Doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların turizm-çevre kaynaklarının değerlendirilmesi aşamasında, Dowling'in "Bölgesel Turizm Gelişimi İçin Çevreye Duyarlı Planlama Modeli (EBT Modeli)"inden tezin amaçları doğrultusunda yararlamlmıştır. EBT Modelinin temel amacı, sürdürülebilir kalkınma yaklaşımında, turizm amaçlı kullanımı düşünülen alanlarda çevre koruma, toplum refahı, turistlerin hoşnutluğu, ekonomik katkı sağlanması ve turizm-çevre uyumluluğuna ulaşmaktır. Sözünü ettiğimiz bu modelin uygulanması ile, turizmle ilgili mevcut durum, beklentiler ve gelişmelerin yönü belirlenerek, seçilen alanda doğaya, tarihsel ve mimari değerlere uygun, yörenin özgün sosyal yaşamım bozmayan turizm tür veya türlerine karar vermek mümkün olabilmektedir. Yeni turizm türleri oluşturma yaklaşımları, bu yandan kitle turizminin yarattığı çevresel problemleri önlemek amacıyla, çevreye karşı duyarlı turizm türlerini geliştirmek, bir yandan da yeni turizm çekicilikleri yaratarak turizmi ülke çapmda yaymak, özellikle az gelişmiş bölgeler için iyi bir gelişme aracı olarak kullamlabilmek amacıyla geliştirilmiştir. Bu çalışma 7 bölümden oluşmaktadır..Birinci Bölüm: Doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların turizm potansiyelinin belirlenmesi ve turizm amaçlı kullanımları konusunda genel açıklamaların bulunduğu giriş bölümüdür..ikinci Bölüm: "Genel Tanımlar" başlığı altmda olup bu bölümde, tarihsel alan, arkeolojik alan, turizm, turistik tarihsel alan, tarihsel turizm, doğal kaynaklar, tarihi eser ve anıt kavramları gibi konuya ışık tutacak tanımlara yer verilmiştir..Üçüncü Bölüm: Bu bölüm, "Genel Olarak Turizm, Turizm Hareketleri ve Turizm Eğilimleri, Dünyada ve Türkiye'de Turizm Politikaları" başlığı altmda olup, konu ile ilgili genel bilgileri içermektedir. XIV .Dördüncü Bölüm: "Doğal, Tarihsel ve Arkeolojik Alanların Turizm Amaçlı Kullanımları" başlıklı bu bölümde, doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların turizm açısından önemi, turizm amaçlı kullanılması gerekliliğinin nedenleri ve turizme katkıları, dünyada ve Türkiye'de bu alanların turizm amaçlı kullanımları ve çeşitli uygulama örnekleri, doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların turizm amaçlı kullanım modeli ve turizm amaçlı kullanım türleri ve bu alanlarda yapılacak turizm planlaması konulan üzerinde durulmuş ve anlatılmıştır..Beşinci Bölüm: Bu bölümde konuyla ilgili örnek alan (bölge) olarak ele alman "Göller Bölgesi'ne ilişkin Genel Araştırma ve İncelemeler" başlığı altmda bölgenin tanımlanması, coğrafi konumu, tarihsel gelişimi, doğal yapısı, iklimi, bitki örtüsü, göller ve akarsuları, ulaşımı, nüfusu, ekonomik ve toplumsal yapısı incelenmiş, bölge sınırları içinde kalan il ve ilçelere ilişkin araştırma ve incelemeler üzerinde durulmuştur..Altıncı Bölüm: "Göller Bölgesi' nde Doğal, Tarihsel ve Arkeolojik Alanların Turizm Amaçlı Kullanımları" başlıklı bu bölümde bölgesel kalkınmanın turizme etkileri, turizm olgusu içinde Göller Bölgesi' nin yeri, bölgenin turizm potansiyelini oluşturan değerler, bölgede bulunan önemli tarihsel ve arkeolojik alanlara ilişkin araştırma ve incelemeler, bu alanların turizm potansiyelleri, bu alanların turizm amaçlı kullanımı hakkında yapılan anketin sonuçlan ve değerlendirilmesi, bu alanlar için turizm modeli uygulaması ve turizm amaçlı kullanım türleri gibi konular geniş ve kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır..Yedinci Bölüm: Bu bölümde, daha önceki bölümlerde belirtilen konular dikkate alınarak elde edilen sonuçlar doğrultusunda doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların turizm potansiyelinin belirlenmesi ve turizm amaçlı kullanımları konusunda, daha etkin ve daha yoğun öneriler getirilmiş, gerek ülke ölçeğinde, gerekse bölge ölçeğinde konunun önemine dikkat çekilmiş ve konu ile ilgili yapılması gerekenlerin neler olabileceği üzerinde durulmuş ve tartışılmıştır. Doğal, tarihsel ve arkeolojik alanların turizm potansiyelinin belirlenmesi ve turizm amaçlı kullanımına ilişkin genel bilgiler, ayrıntılı bir literatür taraması, mevzuat ve prosedürlere ilişkin bilgiler, ilgili kurum ve kuruluşların yayınlarına dayanılarak verilmiştir. Diğer ülkelere ait bilgiler, yine bu ülkelerde yapılan araştırma ve konu ile ilgili çeşitli yayınların incelenmesi sonucu derlenmiştir. Örnek alan (bölge) ile ilgili bilgiler ise yerinde yapılan gözlemler, incelemeler, araştırmalar, alanların rekreasyonel olanaktan, ziyaretçilerin eğilimlerinin saptanması, bölgede yaşayan halkın araştırma alanlanyla ilişkileri, ziyaretçiler ve halkla görüşmeler yoluyla ortaya konmaya çalışılmıştır. Ayrıca, alanların tarihçesi, arkeolojik özellikleri, sosyo kültürel yapısı ve alanlarda bulunan anıtsal yapıların mimari özellikleri için daha önce yapılmış çalışmalardan yararlanılmış, çeşitli kamu kuruluşlan ve Müze Müdürlükleri verileri kullanılmıştır. Ayrıca, konu ile ilgili bölge yerel halkı, bölgeye gelen yerli-yabancı turistler ve bölgedeki konaklama dinlenme tesisleri sahipleri ile geniş ve kapsamlı bir anket çalışması yapılmıştır. Aralarında anlamsal ilişkiler bulunan anket sorularının değerlendirilebilmesi, özellikle anket sonuçlarında kümeleme ve ikili ilişkilerin kurulabilmesi için "SPSS Anket Programı" ile veri girişleri ve değerlendirmeleri yapılmıştır. Sonuçlar, tablolar halinde elde edilmiş ve değerlendirilmiştir.
-
ÖgeDönüşüm Yaşanan Tarihi Kent Merkezlerinde Arazi Kullanımı Etkileyen Faktörlerin Analizi: Sultanahmet Ve Çevresi Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-11-05) Kolcu, İsmail Hakan ; Dökmeci, Vedia ; 10019204 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional Planningİstanbul tarihi kent merkezi, hızlı nüfus artışı, kentin çok merkezli gelişimi, gelişen turizm sektörü ve ticaret işlevleri baskıları ile konut amaçlı yer seçimleri arasında kentsel dönüşüm geçirmektedir. Kentsel dönüşüm özetle; fiziksel, sosyal ve ekonomik yönden kentsel gelişme dinamiklerine ve oluşan yeni gereksinimlere yanıt veremeyen, işlevini yitirerek köhnemiş ve eskimiş kent parçalarının, kentin gelişme vizyonu içerisinde, stratejik gelişim planlarına bağlı olarak, yaşam kalitesinin yükseltilmesine yönelik hazırlanan, kent ve kentli ile bütünleşen eylem planı olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışma; araştırma alanında izlenen kentsel dönüşümü etkileyen faktörlerin, pozitif ve negatif etki derecelerinin regresyon analizleri ile ortaya konulması amacını taşımaktadır. Araştırma alanı, UNESCO Dünya Miras Alanı içerisinde yer alan, kültür varlıkları yoğun, turizm ve ticaret işlevleri baskısı ile dönüşüm geçiren, Divan Yolu Caddesi ile Topkapı Sarayı arası ile Marmara Denizi arasında yer alan özgün konut dokusunu büyük ölçüde korumuş, köhneme yanında ve sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyi yüksek kişilerin nitelikli konut yer seçiminin de izlendiği Sultanahmet ve çevresindeki bölgedir. Araştırma alanında mekânın kendi tarihsel, fiziksel ve sosyo-ekonomik yapısındaki dinamizmden kaynaklanan kentsel dönüşümün; konaklama ve ticaret yer seçimleri ağırlıklı olduğu, alanda izlenen dönüşümde kültür varlığı yapısının, yer seçiminde bulunan işlevlerin bir kısmının ve odak noktalarının nitel ve nicel özelliklerinin pozitif ve negatif yansımalarının etkisinin bulunduğu, arsa-arazi birim fiyat değerinin de seçimleri kısmen yönlendirdiği sonuçlarına ulaşılmıştır.
-
ÖgeEkonomik Küreselleşme Ve Türkiye De Bölgesel Eşitsizlikler: Üretkenlik Artışı Ve Yakınsama Üzerine Mekansal Bir Analiz(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2010-02-18) Baypınar, Mete Başar ; Erkut, Gülden ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningBu çalışma, ekonomik küreselleşme ve 1990-2000 döneminde Türkiye’de kişibaşına üretkenlik oranlarındaki bölgesel eşitsizlikler üzerinedir. Küreselleşmeye ilişkin tartışmalarda ekonomik eylemlerin yığılmakta olduğu küresel kentler ve yakın çevrelerindeki bölgelerin oluşturduğu ulus-ötesi bir sistemin ortaya çıkışına değinilmektedir. Türkiye gibi gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde de metropoliten bölgeler bu sistemin parçası olmaktadır. Bu olgunun ülke-içi bölgesel eşitsizliklerde önemli bir rol oynadıüı düşünülmektedir. Neo-klasik büyüme teorisi mutlak yakınsama ve uzun vadede bölgesel eşitsizliklerin azalmasını öngörürken, neo-klasik sonrası teoriler bölelerarası eşitsizliklerin içsel teknolojik gelişme ve komşu bölgelere mekansal taşma etkileri nedeniyle azalmayabileceğine işaret etmektedir. Ampirik çalışmalar ayrıca doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ekonomik eylemlerin yığılmasındaki rolüne işaret etmektedir. Dahası, bu yatırımların bölgesel üretkenlik düzeylerine etkisi bulunabilir. Bu çalışma, Türkiye’de istihdam artışının metropolitan şehirler ve çevresinde kümelendiğini ve hızlı nüfus artışı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Ancak hızlı nüfus artışı işçi başına düşen üretkenliği azaltmaktadır. Başlangıçta daha fakir olan, ancak daha üretken bölgelere yakın konumdaki bölgelerde üretkenlik daha hızlı artmıştır. Girişimcilik ve beşeri sermayede ortalamanın üzerinde artış üretkenlik artışını olumlu etkilemektedir. Yakın bölgede büyük yabancı sermayeli şirketler bulunmasının üretkenlik üzerinde hafif etkisi olduğu da gözlenmiştir. Koşullu beta yakınsaması bulunmakla beraber, Türkiye’nin doğu ve batı kısımları arasındaki üretkenlik farklılıklarının uzun süre kalıcı olacağı beklenmektedir.
-
ÖgeEski Sanayi Alanları Dönüşümünde Ortaklık Modeli Önerisi: Kartal Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012-06-25) Şahin, Özlem ; Korten, Ferhan Gezici ; 431283 ; Şehir ve Bölge Planlama ; Urban and Regional PlanningBu çalışmada, eski sanayi alanlarındaki kentsel dönüşüm uygulamaları için ortaklık modeli oluşturulması amaçlanmıştır. Bu amaçla, İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda ve İspanya’dan seçilen toplam 7 adet eski sanayi alanı dönüşüm projelerindeki uygulamalar karşılaştırmalı olarak incelenerek, uygulanabilir yaklaşımlar araştırılmıştır. Hem uygulamalar hem de teorik yaklaşımlar dikkate alınarak, İstanbul Metropolitan alanı içerisinde Kartal Dönüşüm Projesi özelinde, kavramsal düzeyde eski sanayi alanları için çok boyutlu dönüşüm organizasyon modeli oluşturulmuştur. Ekonomik, sosyal, fiziksel, çevresel ve işbirliği boyutlarını içeren model, Delphi metodu kullanılarak Kartal Dönüşüm Projesi’ndeki kamu ve özel sektör katılımcılarından oluşan toplam 20 kişi ile 3 tur görüşme yapılarak test edilmiştir. Bu çalışmanın sonucunda kamu ve özel sektör bakış açıları ile ortaklık modelinde hangi boyutların önemli olduğu ve bu boyutlarla ilgili hangi düzeylerde sektör katılımcılarının kendilerini sorumlu gördükleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca, kamu ve özel sektörün ortaklık modelinin farklı boyutları ile ilgili görüşleri arasındaki uzlaşılan ve uzlaşılamayan konular da uygulamalara ışık tutacak şekilde ortaya konulmuştur.
-
ÖgeGalata-pera Bölgesi Mekansal Morfolojik Özellikleri İle Arazi Kullanımı Arasındaki Etkileşim(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Gündoğdu, Meltem ; Çıracı, Hale ; Şehirsel Tasarım ; Urban DesignÇalışma, Galata-Pera bölgesinin, İstanbul tarihsel gelişim süreci içinde mekansal biçimlenme özellikleri ile arazi kullanımı özellikleri ve arazi değerleri arasındaki etkileşimin ortaya çıkartılarak, bölgenin Mecidiyeköy-Maslak aksı Merkezi İş Alanı gelişimi ile nasıl bütünleştiğini bulmak amacıyla yapılmıştır. Şehirsel sistemin biçimlenme özeliklerinin analizinde Alan Dizimi Analiz Modelinden yararlanılarak, eksensel haritaların ve biçimlenme parametrelerinden global bütünleşme (R-n) değerlerine ilişkin çekirdek haritalarının oluşturulmasında Axman bilgisayar programı kullanılmıştır. İlişkisel değerler basit korelasyon yöntemiyle analiz edilerek karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, İstanbul’un Tarihi Merkezi İş alanı Galata-Pera bölgesi şehirsel gelişiminde, kentsel değişimin işlevsel olarak biçimlenme yapısıyla bağlantılı ve parça-bütün entegrasyonunu sağlayacak yönde olduğu kanıtlanmıştır.
-
ÖgeGeleneksel Şehirsel Mekanlar, Değerlendirme Ve Korunmaları Bağlamında Sistematik Yaklaşım-gaziantep Örneği(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Uğur, Hüsnü ; Giritlioğlu, Cengiz ; Bölge Planlaması ; Regional Planning
-
ÖgeGöçmen Kadınların Kentsel Hareketliliğinin Arttırılması: Berlin’den İstanbul’a Deneyim Transferi - kurfalı, Kartal’da Bir Pilot Çalışma(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016-01-25) Oğuz, Melis ; Özçevik, Özlem ; 10099392 ; Şehir ve Bölge Planlaması ; Department of Urban and Regional PlaningGöçmen kadınların kentle ilişkisi çok sınırlıdır (Erman, 1997). Kentteki hareketlilik sahaları çok dar, kente bağlanırlıkları ve kente dair bilgi seviyeleri oldukça düşüktür (Pattadath, 2014). Sınırlı ya da eksik kent algısının göçmen kadınlar üzerinde olumsuz etkileri vardır (Hannan, 2007); bunların derin travmatik sosyal ve ekonomik sonuçları olabilmektedir (Demirler & Eşsiz, 2008). Bu tez çalışması ile amaç, göçmen kadınların göç ettikleri kent içerisindeki sınırlılıklarını ve kente entegrasyon önündeki bariyerlerini mahalle ölçeğinde analiz etmektir. Göçmen kadınların sinirli kentsel mekan kullanımlarının genişletilmesinin koşullarının araştırılması ve bu konuda yerel yönetimlere uygulanabilir bir yol haritası bırakmak hedeflenmektedir. Bu yolla, ev ve mahalle ekseninde sinirli bir hareketlilik kabiliyetine sahip göçmen kadınların (İlkkaracan, 1998) farklı sosyal kesimlerden kabalıkların birbiri ile buluşmasına olanak sağlayan kamusal alanda mevcudiyetlerini arttırabilmelerinin önünün açılması amaç edinilmiştir. Bu kapsamda, tezin dayandırıldığı araştırma, göçmen kadınların yeni geldikleri kentte sosyal içselleştirilmelerinin ölçütü olabilecek iki parametreye dayandırılmaktadır; kamusal alan kullanımı ve kentsel hareketlilik. Bu çalışma çok aşamalı ve karma sosyal araştırma metotları kullanımı ile gerçekleştirilmiştir. Uygulanan yöntemlerin seçiminde, sorunun doğasına uygunluğu özellikle gözetilmiştir. Bu çalışma sırasında ortaya çıkartılan PATET (Participatory Action towards Experience Transfer) yöntem uygulaması, Berlin, Neukölln ve İstanbul, Kartal’da gerçekleştirilmiştir. Her iki sahada da es zamanlı olarak çalışmalar yürütülmüştür. Berlin en iyi uygulama modelinin seçildiği ve deneyimin kaynağı olan saha çalışmasına ev sahipliği yaparken, İstanbul da bu deneyimlerin aktarımının yapılacağı pilot çalışma alanı olarak tespit edilmiştir. Bu tez çalışması İstanbul Teknik Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi (BAP) fonu ile finanse edilmiş ve bir pilot çalışma ile desteklenmiştir; Berlin’deki saha çalışmaları ise DAAD (Deutscher Akademischer Austauschdienst) tarafından finanse edilmiştir. Pilot alan araştırması ölçeğindeki en kuvvetli aktör olan Kartal Belediyesi’nin bu süreçteki işbirliği ve desteği önem arz etmektedir. Bu işbirliği, Kartal Belediyesi adına Kartal Kent Konseyi (KKK) ile araştırmacılar arasında imzalanan işbirliği anlaşması ile yazıya dökülmüştür. Berlin örneği göçmenlerin sosyal ve kentsel sisteme entegrasyonu konusunda hem literatür hem de pratikte öne çıkmaktadır (Mathey & Stuka, 2011; Karakasoglu & Waltz, 2002; Bernath, vd., 2009). Bu deneyim aktarımı öncelikle araştırmacılardan uygulayıcılara (Kartal Belediyesi adına KKK) doğru tek yönlü bir bilgi akışını içermektedir. Ancak çalışma, dolaylı olarak araştırmacılar, uygulayıcılar, Kurfalı’da yasayan göçmen kadınlar, Berlin, Neukölln’de incelenen Stadtteilmütter (StM) projesinin katılımcıları, koordinatörler ve liderleri ile geçmiş ve mevcut örnek anneler arasında çok yönlü bir deneyim alışverişinin gerçekleştirilmesinde tetikleyici rol oynandığının da bilincindedir. Niteliksel ve niceliksel araştırma tekniklerini gerektiren çeşitli araştırma yöntemleri ve es zamanlı olarak yürütülen saha çalışmalarından elde edilen geri bildirimlere göre sürekli yenilenerek revize edilen zaman planlaması PATET aşamalarının tasarımını ve uygulamasını sağlamıştır. Saha araştırmalarının çeşitli aşamalarının değerlendirilmesi sırasında, her iki kentte de göçmen kadınların kentsel hareketlilik ve kamusal alan kullanımı açısından benzer tavır sergiledikleri görülmüştür. İstanbul’da pilot projenin gerçekleştirileceği alan, Kartal ilçesinde Kurfalı olarak bilinen, Hürriyet ve Cumhuriyet Mahalleleri olarak tespit edilmiştir. Bu tez çalışmasına konu olan pilot proje, iki şehir arasında yerel yönetsel düzeyde bilgi ve deneyim aktarımı gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Kurfalı’da yaşayan 594 kadınla kamusal alan kullanımları ve hareketliliklerini analiz etmek için anket yapılmıştır. Anket sorgularında davranışsal kalıplarının nedenleri sorgulanmıştır. Sahadan elde edilen veri toplama sürecinde olabildiğince geçerli ve fazla bilgi elde edebilmek için anket niceliksel olarak derlenmiştir. Böylelikle anket yapılan kadınları sıkmadan olabildiğince geçerli veri toplanması hedeflenmiştir. Anket çalışmasının bulgularına göre, göçmen kadınların mahallelerindeki kamusal alan, aktivite ve hizmetleri tanımadığı ve tanımlayamadığı tespit edilmiştir. Göçmen kadınların günlük hareketlilik ve kamusal alan kullanımları ise evin ve çocuklarının ihtiyaçları çerçevesinde belirlenmektedir. Bu çalışmaya konu olan kadınların çoğunluğunu genç yasta evlenen ve çocuk sahibi olan kadınlar oluşturmaktadır. Kentsel hareketlilik üzerine literatür incelendiğinde, özellikle ücretsiz ve kapsamlı çocuk bakımının olmadığı yerlerde çocuğun varlığı kadının hareketliliğinin önündeki en önemli engel olarak kabul edilmektedir (Lopata, 1981; Macário ve Marques, 2008). Ancak bu çalışma ile ortaya konmuştur ki, bu tip uygunsuz koşullarda dahi, çok kısıtlı bir hareketlilik gösteren kadınlarda çocuğun varlığı kadının hareketliliğinde önemli bir motivasyon kaynağı hatta tetikleyicisi olabilmektedir. Kadınların çocukları ve onların ihtiyaçları ile doğrudan ilgili kamusal alanlarla ilgili farkındalıkları yüksekken, kendi bireysel gelişimleri ya da ihtiyaçları ile ilgili kamusal alanlarla ilgili farkındalıkları oldukça düşüktür. Kendilerine mahalleleri için yerel yönetimden ne istedikleri sorulduğunda ise çoğunlukla istedikleri mekanlar, aktiviteler ve hizmetlerin hali hazırd amahallelerinde mevcut olduğu görülmektedir. Ancak, kadınlar ya bu yerlerin ve hizmetlerin varlığından haberdar olmadıkları ya da bu mekan ve hizmetlerin erişilebilirlik açısından (zaman ya da uzaklık) yetersiz oldukları belirtilmelidir. Kentle ilgili bilgi eksikliği zaman ve uzaklık algısının gelişememesine yol açmaktadır; bu durum ise göçmen kadınların kentteki hareketliliklerini doğrudan etkilemektedir. Bu sebeple de kadınlar, gündelik hareketliliklerini zorunlulukları üzerinden şekillendirmekte ve çocuklarının gündelik zorunlu hareketlerine eşlik etmektedirler. Göçmen kadınların en kuvvetli özelliklerinden bir tanesi de çevreleri ile ilgili öğrendikleri tüm “yenilik”leri birbirlerine dedikodu gazetesi vasıtasıyla aktarmaya gönüllü birer mekanizma seklinde çalışmalarıdır. Ancak bu durum, aktarılan bilgi doğru olmadığında olumsuz bir özelliğe dönüşmektedir. Örneğin, görüşmeler sırasında mahallelerindeki kamusal alanlara yalnız gidemediklerini ya da hiç gidemediklerini belirten çoğu kadın, buna sebep olarak ücretlerin yüksekliğinden şikayet etmişlerdir. Oysaki mahallelerindeki pek çok kurs ve kamusal alan kullanımı ücretsizdir. Kadınların bu kullanımların ücreti olduğunu düşünmeleri ve bu ücretin de “pahalı” olduğu kanısında olmalarının sebebi, “mahalle dedikodu”larına dayanmaktadır. Bu ise kadınların ellerinin altındaki fırsatlardan yararlanamamalarına ve daha fazla araştırıp bu konu ile ilgili doğruları öğrenmek ile ilgili bir girişimde bulunmalarının önünde bir engel oluşturmaktadır. Zaman ve mekan algısı ile ilgili farklılaşmalardan ötürü, göçmen kadınların sunulan bu hizmetleri talep edişleri ve yerel yönetimlerin bu hizmetlerin arzı birbiriyle uyuşmamaktadır. Bu çalışmaya konu olan kadınlarla yapılan görüşmeler coğrafi bariyerleri ortalama kentli bir vatandaştan farklı algıladıklarını ortaya koymuştur. • Kadınlar kendilerine genellikle toplu taşıma akslarıyla örtüşen “güvenli patikalar” üretmektedirler; bu akslar ayni zamanda en kalabalık rotalardır. Bu rotayı kullanan insanların farklılaşan profilleri kadınlardaki güvenlik duygusunun oluşmasındaki en önemli faktörlerden birisidir. • Ayrıca kaldırımların ve yürüyüş yollarının da çocuk ve kadın dostu tasarlanmamış olması da kadınların kendi bağlantı/bağlantısızlık algılarının oluşmasında etkilidir. • Kadınlar genellikle kestirmelerden kaçınmakta, gitmek istedikleri yerin yakinlik ya da uzaklığını kestirmekte zorlanmakta ve bu yolculuğun ne kadar süreceğini tahmin edememektedir. Bu sebeple ulaşmak istedikleri mekanlar ve aktivitelere ne kadar zamanda ulaşabileceklerini ve bunların ne kadar uzaklıkta olduklarını kestirmekte zorlanmakta, bu etkinliklere katılmak ya da bu mekânları kullanmaktan kaçınabilmektedirler. Bu bir öğrenme sürecidir; dolayısıyla zaman ve mekanla ilgili kapasitenin her kişide hali hazırda var olduğunu kabul etmek yanlış bir varsayımdır. Yerel yönetimler bu kapasitenin artırımını sağlamak ile ilgili yaratıcı yöntemler geliştirmekle sorumludur.