LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Gözat
Konu "Türk müziği" ile LEE- Müzikoloji ve Müzik Teorisi Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeGelenek kurguları, Darülelhan ve aktörlerı̇nden Rauf Yekta Bey(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2021-08-26) Taşdelen, Duygu ; Doğrusöz Dişiaçık, Nilgün ; Ergur, Ali ; 414142003 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiİTÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Anabilim Dalı, Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanan bu çalışmada; dönemin değişen koşullarında Türk müziğinin aktarım, icra ve nazariyat geleneklerinin Darülelhan aracılığı ile nasıl şekillendirilmeye çalışıldığı, kurumun dönemin Türk müziği üretim ortamına etkileri, aktör olarak Rauf Yekta Bey'in içinde bulunduğu sosyo-kültürel koşullar ve Rauf Yekta Bey'in gelenek anlayışını oluşturan unsurlar incelenmiştir. Osmanlı Devleti'nde büyük dönüşümlerin ve karşıtlıkların yaşandığı 19. yy.da, modernleşme ve modernleşmenin rasyonelleştirici etkisi ile yaşanan askeri, siyasi ve toplumsal değişmenin izleri, Türk müziğinin kültürel üretim sahasında da görülmektedir. Türk müziğinde özellikle aktarım, nazariyat ve icra geleneğinde değişmelerin yaşandığı bu süreçte, değişmenin modern eğitim kurumları eliyle yeniden inşâ edilmesi, Türk müziği eğitiminin kurumsallaşması ihtiyacı ve fikri gündeme gelmeye başlamıştır. Bu amaçla açılan ve hem Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinin hem de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî müzik eğitim kurumu olan Darülelhan'a, dönemin müzikal beğenisini ve üretimini yeniden inşâ etmede önemli bir misyon yüklenmiştir. Osmanlı Devleti'nde Batılılaşma süreci ile başlayan, Türk müziğinin çeşitli alanlarındaki dönüşümün Darülelhan'da verilen eğitim ve sanat faaliyetleri ile kurumdan mezun olan öğrenciler aracılığıyla şekillendirilmeye çalışılması amaçlanmaktadır. Kurumun yönetmelikleri incelendiğinde, Türk müziği eğitiminde 'bilimsellik' ve yazılı kültür vurgunu yapıldığı görülmektedir. Kurum için belirlenen temel amaçlar, dönemde hâkim olan pozitivist ve rasyonalist düşüncenin Türk müziği alanına yansıması gibidir. Oluşturulan fasl-ı umumi heyetlerinin çalışmaları ve konserleri ile kurumdaki müzik anlayışının mesleki sosyalleşme yoluyla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı da anlaşılmaktadır. Ancak kurumun 1916 yılında başlayan ilk döneminde maddi yoksunluklar, Dünya Savaşının etkileri gibi nedenlerle Darülelhan planlandığı şekilde faaliyet gösterememiştir. 1923 yılında Şark ve Garb müziği şubeleri ile eğitime başlanan ikinci yapılanma döneminde ise Darülelhan'ın, Avrupa'daki muadilleri gibi 'asri' bir kurum olarak faaliyet göstermesi amaçlanmaktadır. Hem sanatsal etkinliklerle hem de kurumda yapılan çalışmalar ile bu dönemin, ilk dönemden daha verimli olduğu söylenebilir. Bu dönemde yapılan faaliyetler ile kurumun amaçlarının daha çok örtüştüğü görülmektedir. Yapılan konserlerden, nota kullanımından, yayın faaliyetlerinden anlaşıldığı üzere Türk müziğinin aktarım ve icrasında değişmeler gözlemlendiği gibi; Türk müziği ile ilgili ilk kez bilinçli şekilde -Türk müziğinin kayıt altına alınması ve alanda sistemli ilk çalışmaların gerçekleştirilmesiyle- literatür oluşturma amacının da gerçekleştirildiği görülmektedir. Dönemin kültür dünyasındaki belirleyiciliği ve Türk müziği geleneğinin yorumlayıcısı ve üreticisi olarak önemli bir tarihsel özne olan Rauf Yekta Bey'in biyografisi yeni belgeler ve kaynaklarla yeniden inşâ edilmiştir. Gerek gelenek anlayışını anlamlandırmada gerekse aktör olarak konumunu belirlemede yapılan biyografik inşâ ve sosyolojik değerlendirme önem taşımaktadır. Osmanlı modernleşmesinin yaşanmakta olduğu bir dünyaya doğan, çokkültürlü bir ortamda büyüyen ve Batılı bir eğitimden geçen Rauf Yekta Bey; Türk müziği çalışmalarına Zekai Dede'nin meşk yöntemine dayalı eğitimi ile başlamış ve Şeyh Ataullah Efendi, Şeyh Celalleddin Efendi ile sürdürdüğü çalışmaları ise kendisinin rasyonel ve pozitivist bakış açısını güçlendirmiştir. Tez çalışmasında, -geleneğin söylemselliği göz önünde bulundurularak- Rauf Yekta Bey'in gelenek anlayışını anlamlandırmak ve gelenek-modern arasındaki konumunu belirlemek üzere süreli yayınlarda yazdığı yazılardan ve teori çalışmalarından Türk müziğinin çeşitli alanlarındaki fikirleri incelenmiştir. Türk müziğinin aktarımı, müzik teorisi, tarih yazımı, terminoloji tartışmaları, geleneğin sürekliliği ve çoksesliliği hakkındaki görüşleri üretimlerinden yola çıkarak değerlendirilmiştir. Besteci olarak Rauf Yekta Bey'i incelediğimizde, kendi deyimiyle 'eski ve yeni tarz' besteleri bulunmaktadır. Eski tarz olarak tanımladığı Mevlevi Ayini, kâr gibi türlerde makam-usul kullanımı ve yapısal özelliklere bağlı kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte şarkı, nakış beste gibi türlerde değişmeye açık bir bestecilik anlayışı göstermiş ve özellikle marş, opera denemesinde çeşitli makamsal, ritmik ve yapısal arayışlara girmiştir. Rauf Yekta Bey'in, özellikle 'milli musiki' tartışmaları içinde, Türk müziğinin savunucusu misyonuyla pek çok polemik yazısı kaleme aldığı görülmektedir. Bu polemik yazılarının temel amacı değişen toplumsal yapıda Türk müziğini konumlandırabilmek ve ona bir değer atfedilmesini sağlamaktır. Rauf Yekta Bey, Türk müziğinin çeşitli alanlarının geleneğinin savunuculuğunu ve sürdürücülüğünü yaparken ideolojik olarak gelenekçi bir bakış açısı ile fikirlerini şekillendirmemiş; geleneğin dönüşebildiğinin, aktarımının ve hayata geçirilmesinin hayatın ve toplumsal sürecin seyri içinde gerçekleştiğini görebilmiştir.
-
ÖgeKemal İlerici Mektupları ve Türk müzik modernleşmesi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2023-05-26) Pelen, Semih ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; Bayraktarkatal, Ertuğrul Melik ; 414162004 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürkiye'de 'modernleşme' sözü, geleneksel toplum anlayışından koparak Avrupa'yı esas alan bir toplum anlayışına geçmeye, yani mod değişikliğine işaret etmektedir. Osmanlı-Türk toplumunda modernleşme, medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilip gözetilmemesine bağlı olarak tarihsel süreç içerisinde iki farklı şekilde ele alınmıştır. Bazı tarihçilere göre Atatürk inkılaplarına kadar olan süreçte medeniyet ve kültür arasında bir ayrım gözetilerek, modernleşme yalnız teknikte ve usûllerde arzulanmıştır. Buna göre Atatürk ile beraber ise böyle bir ayrımın gözetilmediği topyekün bir değişmenin uygulamaya konulduğu kabul edilir. Kemal İlerici'nin hayatına bakıldığında ise kişliğinin şekillendiği çocukluk ve gençlik yıllarının, çoklu düşünce ortamının etkilerinin yoğun hissedildiği bu geçiş süreci ile kesiştiği görülmektedir. Bu sebeple, İlerici'nin söylemlerinde olduğu gibi en bilinen eseri olan 'dörtlü armoni' sisteminde de bu dönemin izlerini görmek mümkündür. İlerici'nin armonik sistemi, müzik reformu konusunda ileri sürülmüş arzulardan biri olan 'Türk müziğinin kendi bünyesinden türetilecek bir çok seslilik' anlayışının ilk kez sistematik bir biçimde vücut bulmuş halidir. Dolayısıyla bu sistem sadece Türk müziğine kendi bünyesinden çıkmış bir armonik yapı kazandırmak konusunda ilk kez somut ve sistematik bir yöntem önermiş olmasından değil, birçoğu İlerici'nin öğrencisi olmuş kuşak bestecilerinin eserlerine kaynaklık etmiş olduğu gerçeği ve bunun Türk müzik yaşamının şekillenmesindeki etkileri bakımından da önem taşır. Bu açıdan, böyle bir armonik sistem icadını hazırlayan toplumsal koşulların aydınlatılması, Türk müzik modernleşmesi sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi ile çift yönlü bir ilişki içerisindedir. Kemal İlerici'nin –gerek müzik gerekse müzik dışı konuları içeren– çeşitli isimlerle birçok mektuplaşmasının olduğu ve bu mektupların önemli bir bölümünün onun tarafından not defterlerine, nispeten daha küçük bir kısmının ise folyo kağıtlara kopya edilmiş olduğu görülmektedir. Bu mektuplar arasından çalışmada kullanılmak üzere seçilenler tasnif edilerek özetlerine yer verilmiş, yapılan ön inceleme sonucunda ise İlerici'nin, söylemlerinde sıkça ikili zıtlıklardan yararlanmış olduğu gözlemlenmiştir. Bu durumun ise, eskilerin 'hikmet-i vücut' olarak adlandırdığını söylediği 'varoluş nedeni'nin onun tarafından 'zıtlık kanunu' olarak yorumlanmış olması ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre hayat eşit olmayan iki zıttın mücadelesidir ve bu yasa her alanda hüküm sürmektedir. Diğer bir deyişle, hayattaki hareketi ve ilerlemeyi meydana getiren, zıtların mücadelesidir. İlerici'nin hayat felsefesinin merkezinde yer aldığı anlaşılan bu zıtlık düşüncesinin, en önemli eseri olan armonik sisteminin çıkış noktasını oluşturduğu gibi ona meşruiyet kazandırma yolunda verdiği mücadelenin de temel gerekçesini oluşturduğu anlaşılmıştır. Yürütülen söylem analizi ile onun zıtlıklarla kurduğu bu ilişkinin derinine inilerek işaret ettiği saklı anlamlara ışık tutulmuş; böylece, Türk müzik modernleşmesi süreci içerisinde Kemal İlerici'nin durduğu özel konum ortaya çıkartıldığı gibi bu süreçte yaşananlar da farklı bir açıdan ele alınmıştır.
-
ÖgeKültürlerarasılık ekseninde Nevbet-i Müretteb'in farklı coğrafyalardaki izleri üzerine bir inceleme(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-11-11) Alemli, Ali İhsan ; Dişiaçık Doğrusöz, Nilgün ; 414172009 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiTürk müzik kültürü tarihinde müziğin sistematik yapısında zaman zaman çeşitli değişmeler meydana gelmiştir. Uzun bir süreç içerisindeki bu değişmeler Türk müzik kültürünü şekillendirmiş ve bugünkü hâline büründürmüştür. 10. yüzyılda sesin oluşumunu cisimlerin birbirlerine vurulmasıyla ifade eden Farabî, Horasan Tanburu üzerinde 17'li ses sistemini kurmuştur. Sonraki dönemlerde bu ses sistemi, Urmevî, Merâgî, Yusuf Kırşehrî, Hızır bin Abdullah gibi müzik nazariyatçılarının eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Farklı dönemlerde ve coğrafyalarda bu sistem temelinde çeşitli tür ve formlar ortaya çıkmıştır. Makam müziği tarihinde uzun yıllar etkin olan ve müzik çevrelerinde gerek bestelenişi gerekse de icrasıyla itibarlı bir yere sahip olan 'nevbet-i müretteb' de bunlardan biridir. 'Nevbet-i müretteb', önceleri dört bölümden oluşmuş daha sonra Abdülkādir Merâgî'nin beş bölüm olarak bestelediği; bazı müzikologların bir çeşit 'süit'e benzettiği bir müzik türüdür. Bu müzik türünde dikkat çeken temel özellikler bölümlerin tek makamda bestelenmiş olması ve icranın ağır tempodan başlayarak gitgide hızlanan bir yapı sergilemesidir. Özellikle 15. yüzyıl 'edvâr' kitaplarında detaylı teorik açıklamalarına rastlanan 'nevbet-i müretteb', İran ve Anadolu yazılı müzik kaynaklarında saray ve çevresinden ilgi gören son derece itibarlı bir müzik türü olarak ele alınmıştır. Anadolu'da müzik teorisi alanında yazılmış ilk eser olan Yusuf Kırşehrî'nin 'edvâr' kitabında kısmen; yine çağdaşı olan Abdülkādir Merâgî'nin Câmiu'l-elhân, Makāsıd'ül-elhân ve Fevâid-i aşere adlı eserlerinde geniş açıklamaları olan ancak bir ezgi örneği bulunmayan 'nevbet-i müretteb'e; 'metinlerarası ilişkiler' neticesinde farklı yazarların eserlerinde de rastlanmaktadır. Tez çalışmamızda Seyyid Şerîf Cürcânî, Yusuf Kırşehrî, Abdülkādir Merâgî, Benâi, Hızır bin Abdullah, Alişah bin Hacıbüke, Seydî ve Necmeddin Kevkebî'nin eserlerindeki 'nevbet-i müretteb' açıklamaları 'metinlerarasılık' yaklaşımıyla irdelenmiştir. 'Nevbet-i müretteb'in 16. yüzyıla kadar saray ve müzik çevrelerinde rağbet görmesine karşın, 16. yüzyıl itibarıyla adından söz edilmemesi bu tezin ana problemini oluşturmaktadır. Elimizde bulunan kaynaklarda 'nevbet-i müretteb'in sadece teorik bilgilerine ulaşılabilirken bazı güfte mecmualarında da 'nevbet-i müretteb' bestelerinin sözleriyle birlikte makam ve usûlleri hakkında bilgi sahibi olunmaktadır. Günümüzde sadece teorik bilgilerine sahip olabildiğimiz 'nevbet-i müretteb'in elimizde bir nota örneği bulunmamaktadır. Yapılan bu tez çalışmasına temel teşkil edecek sorular şunlardır: 'Nevbet-i müretteb'in tarihsel süreç içinde ortaya çıkışı, serüveni ve değişmesiyle birlikte farklı kültürlerdeki yansımaları ne şekilde meydana gelmiştir? Çeşitli 'edvâr' kitaplarında teorik açıklamaları olan; çeşitli güfte mecmualarında güfte, makam ve usûlleri hakkında bilgiler olan 'nevbet-i müretteb' yeniden canlandırılabilir mi? Bu tez çalışmasında temel olarak 'karma yöntem' araştırmaları çerçevesinde, kaynaklardan bilgi tarama, sınıflandırma, elde edilen bulguların sistemleştirilerek sunulması ile 'nitel araştırma yöntemi' kullanılmıştır. Yine bu çalışmada 'nevbet-i müretteb'in farklı kültürlerde nasıl bir değişime uğradığının 'kültürlerarasılık' ve 'metinlerarasılık' kavramları açısından değerlendirmeleri yapılmıştır. 'İlişkisel araştırma teknikleri' ve 'nedensel karşılaştırma araştırma teknikleri'nin de öne çıktığı bu çalışmada 'nevbet-i müretteb' türüne tarih, müzikoloji, edebiyat ve sosyoloji alanları çerçevesinde disiplinlerarası yaklaşılmıştır. Bu araştırma sonucunda 'nevbet-i müretteb'in kültürlerarası etkileşimler neticesinde bir değişmeye uğradığı tespit edilmiştir. Bu değişmeler, geniş bir coğrafyaya yayılarak farklı kültürlerde farklı isimlerle karşımıza çıkmaktadır. 'Nevbet-i müretteb'; Mağrip ülkelerinde 'nuba', 'al ma'luf', 'al-âla', Türkiye'de 'fasıl', Suriye ve Mısır'da 'vaslah', İran'da 'destgâh', Azerbaycan'da 'mugam', Özbekistan ve Tacikistan'da 'makam' (şeşmakam), Malezya'da 'nobat', Doğu Türkistan'da 'mukam' olarak kendini gösterir. 'Nevbet-i müretteb'in çıkış noktası için, bahsi geçen türlerin en eskisi olarak yazılı kaynaklarda 8. ve 9. yüzyıllarda karşılaştığımız 'nuba'yı göstermek mümkündür. Ayrıca tez çalışmamızda Nuruosmaniye Kütüphanesi 3135 numaralı güfte mecmuasında güftesi bulunan Abdülkādir Merâgî'nin 'kûçek makamı'ndaki 'nevbet-i müretteb' eseri 'sakîl-i evvel usûlü'yle yeniden bestelenmiştir. Bu beste denemesinde kullanılan 'kûçek makamı', son zamanlarda besteciler tarafından tercih edilmemiş; yine kullanılan 'sakîl-i evvel usûlü' de tamamen unutulmuş bir usûldür. Bu deneme, tarihî müzikoloji çalışmalarında nota örneği bulunmayan eserlerin; eldeki veriler ışığında yeniden canlandırma yöntemiyle vücuda getirilmesi için bir zemin hazırlayabilir. Bu tez çalışmasının eksenini oluşturan 'nevbet-i müretteb' müzikolojik olduğu kadar toplumsal etkilerle de çeşitli kültürlerde farklı isimlerle varlığını sürdürmüştür. Bu etkilerin, toplumun her kademesinde gerek iktidar çevresinde gerekse de halk içinde çeşitli yansımaları olmuştur. Bu araştırmada 'nevbet-i müretteb'; farklı coğrafyalarda girdiği reaksiyonlar sonucu uğradığı değişmelerle müziğin hem etkileyen hem de etkilenen bir olgu olduğunu bize göstermektedir. "Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak istiyorsanız müziğine kulak veriniz." diyen Konfüçyüs ve "Müzik ileriyi görür." diyen Jacques Attali müzik ve müziğin toplumsal bağlarını tek cümleyle özetler.
-
ÖgeTürk müziği usûl incelemeleri için bir yöntem önerisi(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-10-31) Baştepe, Kaan ; Karahasanoğlu, Songül ; 414182005 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiBu çalışma, Türk müziğinde yeni bir usûl inceleme yöntemi geliştirmek amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi Programında doktora tezi olarak hazırlanmıştır. Amaç, kapsam, araştırma soruları gibi başlıkların ele alındığı giriş bölümüyle başlanan çalışma; literatür tartışmasının yapıldığı, Türk müziğinde usûl kavramının kapsamlı bir biçimde ele alındığı, tasarlanan yeni inceleme yönteminin içeriğinin anlatıldığı, yeni yöntemin çeşitli örneklerle uygulanabilirliğinin sınandığı, elde edilen sonuçların ve diğer çalışmalar ve araştırmacılar için yapılan çeşitli önerilerin bulunduğu birbirinden ayrı toplam altı bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünden sonra konuyla ilişkilendirilen çok sayıda çalışma ikinci bölümde tartışılmıştır. Bu bölümde, usûl incelemelerinin nasıl yapıldığı, usûl kavramının nasıl algılandığı ve anlayış farklılıklarının neler olduğu tartışmanın odak noktaları olmuştur. Ayrıca, tasarlanması amaçlanan yeni usûl inceleme yönteminin hangi usûl anlayışına göre şekillenmesi gerektiği ve mevcut usûl inceleme yöntemlerinin bilimsel geçerlik ve güvenirlik açısından durumunun ne olduğu da tartışmaya dahil edilmiştir. Yöresel Türk müziği eserlerinin incelendiği çalışmaların çoğunluğunda Muzaffer Sarısözen'in öncülüğünü yaptığı ölçü merkezli ve sayısal gösterimin yapıldığı usûl anlayışının hakim olduğu gözlemlenmiştir. Bu anlayışın ritmik vurguları ifade etmede yeterli düzeyde olmadığı yapılan incelemeler neticesinde görülmüş ve 8. yüzyıla kadar tarihlenen, halen günümüzde uygulanmaya ve icra edilmeye devam eden Türk müziği usûl kuramına göre usûl inceleme yönteminin tasarlanmasının uygun olacağı kanaatine ulaşılmıştır. Üçüncü bölümde Türk müziğindeki usûl anlayışının tarihsel kökenine inilmiş ve yüzyıllar içerisinde yaşanan çeşitli dönüşümlerin izleri aranmıştır. Başlangıçta îkâ kavramının kullanıldığı, ritmik vurguların "te, tenen" gibi hecelerle ifade edildiği ve yazılı kaynaklar dikkate alındığında el-Kindî ile 9. yüzyılda başlayan bu sürecin 16. yüzyıla kadar devam ettiği görülmüştür. Sonraki yüzyıllarda îkâ kavramının yerini usûl kavramına bıraktığı, "te, tenen" gibi hecelerle ifade edilen ritmik vurguların ise "düm, tek" gibi hecelerle ifade edilmeye başlandığı bir dönüşüm yaşanmıştır. 15. yüzyıl çalışmalarında bu dönüşümün öncüleri görünmeye başlasa da Ali Ufkî'nin "Mecmûa-i Sâz ü Söz" adlı eserinde iyice belirgin hale gelmiştir. 17. yüzyıldan günümüze kadar gelen ve usûl kavramının merkezde olduğu bu yüzyıllarda hem usûl sayısının hem de usûllerin ifade edilme şeklinin artarak ve gelişerek devam ettiği görülmüştür. Dönüşüm ve kapsam genişlemesi gösterse de neredeyse kesintisiz bir aktarımla günümüze kadar gelen bu geleneksel usûl anlayışının karşısına 20. yüzyılda modernleşme etkisinde kalan yeni bir usûl anlayışı çıkmıştır. Usûl ve ölçü kavramının birbiriyle aynı görüldüğü, eser ölçülendirmelerinde söz unsurunun ön plana çıkartıldığı, ritmik vurgularda kuvvetli ve zayıf vurguları ifade eden "düm" ve "tek" hecelerinin kullanılmadığı ve bu tarz ifadelerin yerine ölçü içi sayısal kümelemelerin önemsendiği bu anlayış, bir ayrışım olarak değerlendirilmiştir. Bu bölümde ayrıca, ritim ve usûl kavramlarının nasıl algılandığı ve tanımlandığı da irdelenmiştir. Usûl kavramıyla ilgili çalışmalar, tarihsel süreç ve usûl anlayış farklılıkları üzerine yoğunlaşıldıktan ve hangi usûl anlayışı temelinde inceleme yönteminin tasarlanması gerektiğine karar verildikten sonra dördüncü bölümde yeni usûl inceleme yönteminin tüm aşamaları ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Örgü adı verilen bu inceleme yöntemi on sekiz aşamadan meydana gelmiştir. Yöntemin ilk aşamasında veri türlerinin neler olması gerektiği, ikinci aşamasında yazılı kaynak olarak notaların varlığının tespiti ve içeriği, üçüncü aşamasında kaynak kişi/kişilerin icrasının incelenmesi, dördüncü aşamasında kaynak kişi haricindeki yöresel icra/icraların incelenmesi, beşinci aşamasında oyun/dans görüntüsünün incelenmesi, altıncı aşamasında bilgisayarlı çözümleme, yedinci aşamasında görüntü üzerinden görsel çözümleme, sekizinci aşamasında yazılı kaynak olan notaların çözümlenmesi, dokuzuncu aşamasında nota üzerinde değişikliklerin yapıldığı metin tamiri, onuncu aşamasında kaynak kişi icrasının müdahalesiz nota aktarımı, on birinci aşamasında kaynak kişi icrası üzerine değişikliklerin yapıldığı icra tamiri, on ikinci aşamasında farklı çözümleme verilerinin karşılaştırılması, on üçüncü aşamasında eserin ritmik vurgularının belirlenmesi ve gösterimi, on dördüncü aşamasında verilerin usûl kuramıyla karşılaştırılması, on beşinci aşamasında hâlihazırda bilinen usûllerle benzerliğin aranması, on altıncı aşamasında yeni bir usûl varlığı üzerinde durulması, on yedinci aşamasında eserin usûlü ve velvelelerinin belirlenmesi, on sekizinci aşamasında incelenen eser hakkında elde edilen bulgulara göre usûlün raporlaştırılması ve incelemenin sonuçlandırılması üzerinde durulmuştur. Beşinci bölümde, aşamaları belirlenmiş Örgü yönteminin uygulanabilirliği üzerinde durulmuş ve dört eser, bu yeni yönteme göre incelenmiştir. Seçilen bu dört eser, yöntemin aşamalarını örneklendirebilecek nitelikte oldukları düşüncesiyle seçilmiştir. Çeşitli incelemeler sonucunda; "Evlerinin Önü Çınar Ağacı" adlı eserin yeni tanımlanan 'Bilecik Düyeği' usûlünde, "Meşeli Dağlar Meşeli" adlı eserin yeni tanımlanan 'Bursa Evferi' usûlünde, "Oklavayım Pazıyım" adlı eserin bilinen "Semâî Lenk" usûlünde ve "Tutam Yar Elinden" adlı eserin bilinen "Düyek" usûlünde olduğu tespit edilmiştir. İncelenen bu dört eserde de Örgü yönteminin aşamalarının sorunsuz bir şekilde uygulandığı görülmüştür. Eserlerin usûllerinin tespit edilmesinin yanında usûllerin nasıl gösterilmesi gerektiği üzerinde de durulmuştur. Avrupa nota anlayışına göre düzenlenen ve üç çizgili dizek olarak tasarlanan 'Yatay Usûl Gösterimi', tarihsel köklerden gelen bilgilere göre tasarlanan "Döngüsel Usûl Gösterimi" ve dizlere vurularak usûllerin öğretilmesi yönteminden hareketle tasarlanan "Dikey Usûl Gösterimi" olmak üzere üç farklı usûl gösterimi tasarlanmıştır. Literatür araştırması sırasında bazı çalışmalarda üst bazı çalışmalarda alt çizgiye kuvvetli vurgunun yazılması sebebiyle yatay usûl gösterimi için ayrıca 'Usûl Anahtarı' olarak adlandırılan bir anahtar da tasarlanmıştır. Bu çalışma kapsamında; 'Bilecik Düyeği', 'Bursa Evferi', 'Dikey Usûl Gösterimi', 'Döngüsel Ölçü', 'Döngüsüz Ölçü', 'İcra Tamiri', 'İcralararasılık', 'Notalararasılık', 'Örgü Yöntemi', 'Ritmik Vurgu', 'Usûl Anahtarı', 'Yatay Usûl Gösterimi', 'Yöresel Türk Müziği' gibi yeni kavramlar da türetilmiştir. Yeni yapılacak çalışmalarda sadece TRT nota arşivindeki verilere göre değil farklı kaynaklardan elde edilecek verilerle karşılaştırmalı bir incelemenin yapılması, Örgü yönteminin yeni çalışmalarda uygulanması, derleme çalışmalarında vurmalı çalgı icrasının hem ses hem de görüntüsünün kayıt altına alınması, üç çizgili beş farklı ses şiddetinin ve pes-tiz seslerin gösterilebildiği yeni usûl gösteriminin kullanılması, önerilmiştir. Bu çalışmanın, Türk müziği usûl incelemeleri konusunda yeni yapılacak çalışmalara katkı sağlayacağı, önerilen usûl gösterim şekillerinin hem eser incelemelerinde hem de usûl öğretiminde faydalı olacağı, usûllerin sınıflandırılmasına yeni bir bakış açısı getireceği, Örgü yönteminin kullanılmasıyla beraber Türk müziği usûl dağarının daha güçlü bir şekle bürüneceği değerlendirilmektedir.
-
ÖgeTürk müziğinde kadın toplulukları ve bir kadın müzik topluluğu örneği: Âvâze(Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2022-01-10) Güvençoğlu, Şerife ; Çolakoğlu Sarı, Gözde ; 414172006 ; Müzikoloji ve Müzik TeorisiKadının toplumsal hayat ile birlikte, müzikte ve Türk müziğinde önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Müzik içinde etkin roller alan kadınlar müzik toplulukları içinde de yer alarak varlıklarını sürdürmek için önemli çabalar göstermektedirler. Kadının müziğini tespite dair kaynakların azlığı veya müziğin farklı alanlarını ilgilendiren çalışmaların yaygınlaşması ile dünya müzik kültürleri içinde de "Müzikte Cinsiyet" ve özellikle de "Müzik ve Kadın" konusu uzun süredir ilgi çekmekte ve yeni başlıklar altında yeni araştırma alanları oluşturmaktadır.