FBE- Çevre Mühendisliği Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
Çevre Mühendisliği Ana Bilim Dalı altında bir lisansüstü programı olup, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim vermektedir.
Gözat
Yayın Türü "Tez" ile FBE- Çevre Mühendisliği Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeAnason Posasının Aerobik Kompostlaşabilirliğinin Araştırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, ) Altınbaş, Mahmut ; Demir, İbrahim ; Çevre Mühendisliği ; Environmental EngineeringBu çalışmada ‘Tekel İstanbul İçki Fabrikası’ndan çıkan anason posası, arıtma çamuru, ve evsel katı atıklar, üretim sırasında oluştukları oranlarda, ancak farklı kombinasyonlar ile karıştırılmış; elde edilen karışımların kompostlaş-tırılabilirliği araştırılmış, ve kurulması muhtemel bir kompostlaştırma tesis için uygun dizayn parametreleri belirlenmiştir. Farklı oranlarda bileşenler içeren karışımların beslendiği dört reaktörde atıkların esas yapısını oluşturan anason posasının en önemli özelliği, posanın yüksek oranda organik madde içermesine ek olarak azot konsantrasyonunun da yüksek olmasıdır. Yürütülen deneysel çalışmalar sonucu, anason posası, anason kompostu, arıtma çamuru, ve evsel katı atık karışımı (80:5:10:5) ile beslenen reaktörde (IV. reaktör) hem yüksek bir azot kaybı (%50), hem de en yüksek organik madde ayrışma oranı (%70) gözlenmiştir. Elde edilen kompost ürünleri humuslu maddelerin taşıması gereken yüksek nütrient, düşük ağır metal, ve düşük patojen mikroorganizma içeriği gibi özellikleri taşımaktadır. Sonuç olarak kompost ürünü üzerine yapılan bu çalışmalar, ürünün zengin gübre niteliğinde olduğunu ve tarımda başarıyla kullanılabileceğini göstermektedir.
-
ÖgeBasit Akarsu Modeli(sismod) Kullanılarak Akarsularda Ekolojik İhtiyaç Debisi Belirlenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015-11-05) Ak, Tuncer İlkay ; Ekdal, Alpaslan ; 10092063 ; Çevre Bilimleri ve Mühendisliği ; Environmental Science and EngineeringAkarsular, ekosistemlerin önemli bir parçasını meydana getiren, birçok bitki ve hayvan türü için yaşam alanı oluşturan, tarım, içme suyu, sulama, turizm, ulaşım, balıkçılık ve enerji alanlarındaki ihtiyaçları karşılayan tatlı su kaynaklarıdır. Ülkemizdeki akarsuların fiziksel yapılarının farklı olduğu ve akıttığı su miktarlarının mevsimlere göre değişiklik gösterdiği bilinmektedir. Bu nedenle her akarsuyun hizmet açısından potansiyel kullanım yapısı, bulunduğu bölgeye, su kalitesine, su miktarına bağlı olarak seçilmeli ve ekosistemle birlikte değerlendirilmelidir. Bu şekilde, akarsu üzerinde minimum akım debisi olan ekolojik debi belirlenerek akarsu ve havza ekosisteminin sürdürebilirliği sağlanmış olacaktır. İşlevsel olarak çok yönlü bir hizmet sunan akarsular üzerinde insan eliyle yapılan çalışmaların ve projelerin uzun periyotlarda planlanması gerekirken kısa vadede çabuk sonuç almayı hedeflemesi, mevcut çalışmaların ekosistemle entegre bir biçimde ele alınmaması, çevresel ve sosyal açılardan olumsuz sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Akarsuyun enerji veya başka bir alanda kullanımı sırasında ortaya çıkacak en önemli problemlerden biri de suyun alındığı akarsuda ekosistemin tamamen veya kısmen tahrip olmasıdır. Bu nedenle suyun kullanımı nedeniyle ortaya çıkabilecek bu tahribatın önlenebilmesi amacıyla çevresel faktörlerin dikkate alınarak geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışmada, akarsularda, ekosistemin tahribatının önlenmesi ve devamlılığı için bırakılması gereken su miktarı ile ilgili dünya ölçeğinde kullanılan başlıca yöntem ve yaklaşımlar özetlenmiş, akarsular için ekolojik ihtiyaç debisinin hesaplanmasında SİSMOD modeli kullanılarak hipotetik bir akarsu yapısına uygulanmıştır. Modelin, daha önceden yapılan çalışmalarda su kalitesi açısından güvenilir sonuçlar vermesi, hızlı bir değerlendirme imkanı sunması, karmaşık olmayan basit bir yaklaşım içermesi, ekolojik ihtiyaç debisi belirlenmesinde alternatif bir değerlendirme metodu olarak ele alınmasını sağlamıştır. Her akarsu havzası için akarsuda bulunması gereken minimum debi miktarı farklı olacaktır. SİSMOD modeli kullanılarak, akarsuda bulunması gereken debi miktarı, ilk aşamada hidrolik veriler ele alınarak, suda yaşayan balık türlerinin fiziksel aktivitelerini sağlıklı bir şekilde sürdürdüğü su hızı ve su derinliğine göre hesaplanmıştır. İkinci aşamada, hidrolik açıdan uygun bulunan ekolojik ihtiyaç debisinin su kalitesi açısından birçok parametreye göre uygunluğu kontrol edilmiş ve hipotetik akarsuyun ekolojik ihtiyaç debisi su kalitesi açısından belirlenmiştir.
-
Ögeİstanbul İçin Stratejik Kentsel Katı Atık Yönetimi Yaklaşımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009-01-08) Karakaya, İnci ; Öztürk, İzzet ; Çevre Mühendisliği ; Environmental EngineeringNüfus artışı ve teknolojik gelişmeye paralel olarak miktarı ve türü hızla artan katı atıkların çevreye olumsuz etkileri, gerekli alt yapının en kısa zamanda tamamlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle kentsel katı atıkların entegre bir atık yönetim sistemi çerçevesinde değerlendirilerek bertarafı gerekir. Bu çalışmada, İstanbul Metropolünde kentsel katı atıkların (KKA) Türk mevzuatına ve AB direktiflerine uygun bir şekilde bertaraf edilebilmesi için çevresel ve ekonomik açıdan uygun yöntemler seçilerek planlanmıştır. Yapılan senaryo uygulamalarında bilgisayar destekli modelleme programı (FESAIBLE) kullanılmış ve tesis sayısı, ilk yatırım ve işletme maliyetleri için yaklaşık ön tahminler geliştirilmiştir. Yapılan senaryo denemelerinde Türkiye genelindeki Büyükşehir belediyelerinde kentsel katı atıkların bertaraf edilmesinde uygulanabilecek senaryolar ele alınmıştır. Sonuç olarak İstanbul İli için yapılan bu çalışmanın Türkiye genelindeki Büyükşehir belediyelerine kentsel katı atıkların bertaraf edilmesinde örnek teşkil etmesi hedeflenmiştir.
-
ÖgeOktilfenol Etoksilatın Peroksidisülfat/uv-c Ve Peroksimonosülfat/uv-c Prosesleri İle Arıtımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013-07-19) Genç, Bora ; Ölmez Hancı, Tuğba ; 10007991 ; Çevre Mühendisliği ; Environmental EngineeringBu deneysel çalışmanın amacı endokrin bozucu özellikleri, besin zinciri içinde birikmesi ve özellikle kanserojenik etkiye sahip olması nedeni ile tehlikeli kirleticiler arasında yer alan alkilfenol etoksilat türü olan oktilfenol etoksilat model kirleticisinin etkin arıtımını (ana madde giderimini ve mineralizasyonunu) sağlayabilmek için sülfat radikali (SO4?-) bazlı fotokimyasal ileri oksidasyon proseslerinin (persülfat/UV-C ve peroksimonosülfat/UV-C) kullanılabilirliğini araştırmaktır. Bu çalışmada elde edilen sonuçlar doğrultusunda 20 mg/L giriş OPEO konsantrasyonunda 2,5 mM başlangıç oksidan konsantrasyonunda ve pH 6,5?ta gerek PS/UV-C gerekse de PMS/UV-C fotokimyasal ileri oksidasyon prosesleri ile OPEO?nun (ana madde) beş dakikadan daha kısa sürelerde (PS/UV-C için üç dakika, PMS/UV-C için dört dakika) etkin bir şekilde arıtıldığı görülmüştür. Toplam organik karbon (TOK) parametresi ile ifade edilen organik madde giderimlerine bakıldığında ise 30 dakikalık arıtım sonucunda PS/UV-C ve PMS/UV-C prosesleri için sırasıyla %88 ve %81 mertebelerinde mineralizasyonun sağlandığı belirlenmiştir. Yukarıda belirtilen şartlarda yürütülen H2O2/UV-C oksidasyon deneylerinde ise 4. dakikada %100 OPEO giderimi ve 40. dakikada %88 organik madde giderimi olduğu görülmüştür. OPEO model kirleticisinin, incelenen fotokimyasal ileri oksidasyon prosesleri ile arıtımları sırasında ve sonunda oluşan oksidasyon ara ve son ürünlerinin tespiti için gerçekleştirilen araştırmalar sonucunda, OPEO model kirleticisinin oksidasyonunun alkil zincirinden başlayarak gerçekleştiği ve ilk aşama oksidasyon ara ürünleri olarak daha kısa etoksilat zincirli oktil fenollerin oluştuğu görülmüştür. Elde edilen bu sonuçlardan hareketle sülfat radikali bazlı fotokimyasal ileri oksidasyon proseslerinin alkilfenol etoksilatları temsil etmek üzere seçilen oktilfenol etoksilatı uygun reaksiyon koşullarında etkin bir şekilde arıtılabildiği sonucuna varılmıştır.
-
ÖgeOktilfenol Etoksilatın Sıfır Değerlikli Alüminyum Bazlı İleri Oksidasyon Prosesleri İle Arıtımı(Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016-06-24) Khoei, Shiva ; Hancı, Tuğba Ölmez ; 10114767 ; Çevre Bilimleri ve Mühendisliği ; Environmental Science and EngineeringNoniyonik yüzey aktif madde kategorisinin geniş bir parçasını oluşturan alkilfenol etoksilatlar, deterjanları, temizleyicileri, yağ gidericileri, kuru temizleme yardımcılarını, petrol dağıtıcılarını, emülsiyonlaştırıcıları, ıslatma maddelerini, yapıştırıcıları, tarım ilaçlarını, pestisitleri, kozmetikleri, kağıt ve tekstil işleme formülasyonlarını, ön yıkama maddelerini, metal işleme sıvılarını, petrol sahası kimyasallarını, boya ve kaplamaları, toz kontrol maddelerini de içeren geniş bir yelpazade kullanılmaktadır. Alkilfenol etoksilatlar biyolojik olarak daha zor bozunan yüzey aktif maddelerdir ve sudaki çözünürlüklerinden dolayı atıksudan uzaklaştırılmaları zordur. Alkilfenol etoksilatlar grubundaki en çok kullanılan nonilfenol ve oktilfenol etoksilatlar, yarattıkları ciddi çevresel sorunlarla ön plana çıkmışlardır. Etoksi gruplarının kademeli olarak uzaklaşması ile parçalanan nonilfenol etoksilat (NPEO) ve oktilfenol etoksilatlar (OPEO), lipofil karakterleri ve düşük biyoayrışabilirlikleri nedeniyle biyolojik birikim gösteren alkilfenollere (nonilfenol ve oktilfenol) dönüşmektedir. Nonilfenol ve oktilfenoller suda yüksek derecede toksik etki göstermekte ve çok düşük konsantrasyonlarda dahi suda yaşayan canlıların endokrin sistemlerini bozarak üremelerini etkilemektedir. Alkil fenol etoksilatlar yaygın üretim kapasiteleri, yoğun tüketimleri, sedimentlerde ve yağ hücrelerinde birikim eğilimleri, kronik toksik etkileri ve son zamanlarda bunlara ek olarak parçalanma ürünü olan alkilfenollerin pek çok ülke ve kuruluş tarafından “endokrin bozucu kirletici madde” listelerinde sınıflandırılması nedeniyle, gündem konusu, öncelikli kirleticiler olarak dikkat çekmektedirler. Endüstriyel kaynaklı, endokrin bozucu, kanserojenik ve toksik özellik gösteren alkilfenoller ise konvansiyonel yöntemlerle giderilememekte, bu nedenle de arıtma sistemine ve/veya alıcı ortama olumsuz etkileri devam etmektedir. İleri oksidasyon prosesleri (İOP), oksidasyon potansiyeli çok yüksek olan serbest radikallerin reaksiyon ortamında üretilmelerine dayanan prosesler ve arıtma yöntemleridir. Bu proseslerle, hedef kirleticinin kısmı oksidasyonla toksisitesi giderilmekte ve/veya kirletici biyolojik olarak daha kolay ayrıştırılabilen oksidasyon ara ürünlerine dönüştürülmekte, bazı durumlarda ise tamamen oksidasyon son ürünlerine mineralize (karbondioksit ve su) edilmektedir. Bugüne kadar hidroksil radikali (HO) bazlı çeşitli heterojen ve homojen İOP‘nin birçok organik ve inorganik kirleticinin arıtımında kullanımı detaylı olarak incelenmiş, proseslerin modellenmesi, optimizasyonu, kirleticilerin giderim mekanizmaları ve proses verimine etki eden koşullar ayrıntıları ile rapor edilmiştir. Son yıllarda ise, zor ayrışan, hatta inert ve/veya toksik kirleticilerin oksidasyon potansiyeli yüksek (2.4-2.6 eV) sülfat radikali (SO4-) bazlı İOP ile giderimiyle ilgili araştırmalar giderek önem kazanmıştır. Yarılanma ömrü hidroksil radikaline oranla daha uzun, su/atıksu matrisinde bulunan, reaksiyon süresinin uzamasına ve oksidan tüketimine sebep olan maddelerden daha az etkilenen sülfat radikalinin bu özellikleri SO4- bazlı İOP’nin su ve atıksu arıtımında kullanımını daha avantajlı hale getirmektedir. xxii Yüksek yüzey alanları ve reaktiviteleri nedeniyle sıfır değerlikli demir (SDD) ve sıfır değerlikli alüminyum (SDA) gibi sıfır değerlikli metal nanopartikülleri ile arıtma uygulamaları ise son yıllarda önemli bir araştırma konusu olmuştur. Asidik ortamda oksijen varlığında SDA moleküler oksijeni aktive etmekte ve serbest radikallerin oluşumuna neden olmaktadır. Ortamda hidrojen peroksit (HP), persülfat (PS) ve peroksimonosülfat (PMS) oksidanlarının bulunması durumunda ise benzer şekilde SDA ve oksidanlar arasında gerçekleşen elektron transferi neticesinde serbest radikaller (HO ve SO4-) oluşmaktadır. SDA ile arıtma prosesinin potansiyel uygulama alanları, yeraltı sularının arıtımı (pestisitler, antibiyotikler, arsenik, nitrat ve ağır metaller, vb.) ve endüstriyel atıksuların (klorlü organik bileşikler, boyar maddeler, fenoller, klorlu fenoller) arıtımıdır. Bugüne kadar mikrokirleticilerin SDA ile arıtılabilirliği konusunda çalışmaların çoğu sentetik (saf) suda ve/veya laboratuvar ölçeğinde gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle elde edilen arıtılabilirlik sonuçları gerçek koşulları ve söz konusu arıtma sisteminin gerçek performansını yansıtmamaktadır. Bu bilgilerden yola çıkarak bu çalışmada, SDA kullanıldığı İOP’nin geliştirilmesine temel bilgi düzeyinde katkıda bulunmak üzere, biyolojik olarak zor ayrışan veya hiç ayrışamayan, canlı bünyesinde ve sucul ortamlarda birikme potansiyeline sahip, doğal ortamlarda potansiyel olarak toksik, kanserojen ve/veya endokrin bozucu olarak etkileri nedeniyle de pek çok ülkede üretimi ve/veya hammadde olarak kullanımında yasal düzenlemeler getirilmiş alkilfenol etoksilatlara örnek teşkil etmesi açısından seçilen OPEO‘nun, SDA/HP, SDA/PS ve SDA/PMS ile arıtılabilirliğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bilgilerden yola çıkarak, bu çalışmanın ilk aşamasının amacı, endokrin bozucu kimyasallardan olan ve toksik olduğu bilinen TX-45’in etkin arıtımını (ana madde giderimi ve mineralizasyon) sağlayabilmek için SDA/HP, SDA/PS ve SDA/PMS proseslerinin kullanılabilirliği araştırılmış ve proses performanslarının distile su ve gerçek su numunelerinde (ham yüzeysel su, arıtılmış evsel atıksu, çeşme suyu) karşılaştırılmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında ise su fotobakterisi Vibrio fischeri (V. fischeri) ve tatlı su algi Pseudokirchneriella subcapitata (P. subcapitata) ile reaksiyon süresi boyunca belli aralıklarla alınan numunelerde toksisite analizleri gerçekleştirilmiş ve TX-45 kirleticisinin arıtımı sırasında meydana gelen toksisite değişimlerinin belirlenmiştir. Bu çalışmalara ek olarak arıtma sonrasında genotoksik aktivitenin belirlenmesi amacı ile UMU-Choromo testi yürütülmüştür. Ortamda SDA bulunmaması (HP, PS ve PMS oksidasyonu) ve herhangi bir oksidan ilavesi yapılmaması (nZVAl/O2/H+ uygulaması) durumunda TX-45 giderim verimleri %5 ve %38 arasında bulunmuştur. HP, PS ve PMS oksidanlarının SDA ile aktive edilmesi sonrasında TX-45 giderimleri artmış göstermiştir. SDA/PS ve SDA/PMS uygulamaları ile 90 ve 60 dakika sonrasında TX-45 tamamen giderilmiş, SDA/HP prosesi ile ise 120 dakika sonunda %76 giderim verimi sağlanmıştır (Arıtma koşulları: TX-45=2 mg/L; SDA=1 g/L; HP-PMS=0.25mM; PS=0.5mM; pH=3). Distile su ile yürütülen çalışmalarda TX-45 giderim verimleri nZVAl/PMS nZVAl/PS > nZVAl/HP sırası ile gerçekleşmiş, ham yüzeysel su ve arıtılmış evsel atıksu örneklerinde ise bu sıra nZVAl/PMS > nZVAl/HP > nZVAl/PS şeklinde değişmiştir. Toksisite deneyleri sonucunda SDA/PS prosesi ile distile suda gerçekleştirilen TX-45 arıtımında V. fischeri fotobakterisine toksik etki gösteren ara ürünlerin oluşmadığı belirlenmiştir. Distile suda gerçekleştirilen arıtma uygulamasının ilk aşamalarında xxiii %15 olan başlangıç inhibisyon değeri 120 dakika sonunda %26’ya yükselmiştir. Yüzeysel su numunesinde ise 120 dakika sonunda inhibisyon %8 mertebelerine düşmüştür. P. subcapitata tatlı su alg türü ile gerçekleştirilen toksisite deneylerinde %35-39 olarak belirlenen başlangıç inhibisyonu, oksidasyonun ilk aşamalarında distile suda %44 ham yüzeysel suda %52’ye yükselmiştir. 120 dakikalık arıtma süresi sonunda bu değerler distile suda %40, ham yüzeysel suda %25 mertebelerine düşmüştür. Farklı türler ile gerçekleştirilen toksisite analizlerinde P. subcapitata türünün TX-45 ve oksidasyon ürünlerine karşı daha hassas olduğu belirlenmiştir. UMU-Chromo genoksisite testi ise orijinal ve SDA/PS ile arıtılmış TX-45 numunelerinin sitotoksik ve genotoksik etki göstermediğini ortaya koymuştur. Bu çalışma kapsamında gerçekleştirilen kapsamlı analitik ölçüm ve arıtılabilirlik çalışmaları, bilimsel açıdan özgün olmaları ve bu kirletici gruplarını içeren endüstriyel atıksulardan kaynaklanan çevresel problemlere çözüm yöntemi sunmaları nedeniyle her açıdan önemli katkılar sağlamıştır.