FBE- Jeofizik Mühendisliği Lisansüstü Programı
Bu topluluk için Kalıcı Uri
FBE- Jeofizik Mühendisliği Ana Bilim Dalı altında bir lisansüstü programı olup, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim vermektedir.
Gözat
Çıkarma tarihi ile FBE- Jeofizik Mühendisliği Lisansüstü Programı'a göz atma
Sayfa başına sonuç
Sıralama Seçenekleri
-
ÖgeSoğurmanın çıkış sinyali üzerine etkisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990) Koç, Oğuz ; Ergin, Kazim ; 14144 ; Jeofizik Mühendisliğiİçsel sürtünmenin tüm etkİ6İ boyutsuz nitelik faktörü (Q) ve soğurma katsayısı O ile kayıp faktörü diye adlandırılan 1/Q ile ifade edilmişlerdir. ve Q arasındaki ilişki : Jl avT ile verilmiştir. Yeriçinde frekansla değişen ve lineer kabul edilen <*(/) eğrisi üzerinde yapılan tecrübeler aslında lineerlikten sap maların olduğunu göstermiştir. Belli frekans bantlarında daha az veya daha çok miktarda soğurma özelliğine sahip yapıların doğrusallıktan sapmanın nedeni olabileceği kabul edilmiştir. Şimdiye kadar taraftar bulan genel kabul ise bu tip oynamaların ölçüm hataları ve aletsel hatalardan kaynaklanabileceği üzeriney di. Bu amaçla faz spektrurou lineer olmayan bir flicker sinyalinin değişik frekans bantlarında aynı oranda soğurulmasmın veya aynı frekans bandında farklı oranlarda soğurulmanın çıkış sinyali üz erine etkileri araştırılmıştır. Doğrusal olarak artan soğurmanın yanında çeşitli nedenlerle belli frekans bantlarında aynı derecede, daha az veya daha çok soğurulmuş kısım, çıkış sinyaline farklı şekillerde etkimektedir. Farklı frekans bantlarında aynı oranda soğurma, sinyalin, genlik spektrumlarında artma ve azalmaya, çeşitli boyutlarda salınım- lara neden olduğu gibi lineer soğurma hali için elde edilen çıkış sinyaline göre daha geç veya erken de gelebilmektedir.
-
ÖgeSoğurulmanın dalga biçimi üzerindeki etkisi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990) Çakır, Turhan ; Ecevitoğlu, Berkan ; 14145 ; Jeofizik MühendisliğiGerek sismik yansına çalışmalarında, gerekse sismolojide soğrulmadan kaynaklanan okuma zamanlarındaki gecikmeyi gidermek gerekir. Sinyallerdeki ' bu gecikme giriş dalgacığının nefes genişliği ile ilişkilidir. Bundan dolayı giriş dalgacığının farklı nefes genişlikleri için çıkış dalgacığının gecikme zamanlarının değişimini incelemek gerekir. Bu çalışmada sabit bir Q değeri ile hızın sabit olması halinde kaynak dalgacığın in yol alması durumunda, dalgacığın nefes genişliğindeki ve yansırca zamanındaki gecikme değişimi irdelenmiştir. Sonuçta giriş ve çıkış sinyalin arasındaki nefes genişliği farkı ile gecikme zamanı farkı arasında doğru sal bir ilişki bulunmuştur. Daha sonra dalgacığın nefes genişliğine bağlı ola rak gecikme zamanı ile ilgili bir bağıntı geliştirilmiştir. Bu bağıntı aşağı da olduğu gibi tanımlanır: jt«(V/2-l/1) İnf l-*0.241-^jj 0.933 At : Gecikme zamanı(Soğrulma mekanizmasının neden olduğu gecik îtte. ) Vı : Dalgacığın başlangıçtaki nefes genişliği. ^ 2 : Dalgacığın soğrulmadan sonraki nefes genişliği, dt: Dalgacığın samandaki örnekleme aralığı Zaman ortamında dalgacığın nefes genişliğine bağlı kalarak Q hesaplaması ile ilgili bir bağıntı geliştirilmiştir. Bu bağıntı aşağıdaki gibi tanımlanabilir: ' Q._4lBiLLrIn(I+o.2£Y| -0.2« dt Dalgacığın başlangıçtaki seyahat süresi. Dalgacığın soğrulmadan sonraki seyahat süresi. Dalgacığın başlangıçtaki nefes genişliği. Dalgacığın soğrulmadan sonraki nefes genişliği. Dalgacığın zamandaki örnekleme aralığı. Uygulamada ölçülen efektif Q değeri aslında ortamın Q katsayısı ile saçılmadan (scattering) kaynaklanan Q değerlerin terslerinin toplamıdır. Ya ni 1/Q, = 1/CL + 1/Qe şeklindedir.
-
ÖgeKuzey Batı Anadolu cisim dalgalarının spektral özellikleri(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990) Ergin, Mehmet ; Canitez, Nezihi ; 14143 ; Jeofizik MühendisliğiBu tezde Marmara bölgesinde 39 - 41 °N enlemleri İle 26 - 31 °E boylamları arasında 1987 Eylül - 1989 Mayıs döneminde oluşmuş, TÜBİTAK Gebze sayısal kayıt istasyonu tarafından kayıt edilmiş olan 37 tane deprem sismogramı değerlendirilerek, kaynak parametreleri saptanmış, elastik cisim dalgalarının spektral özellikleri incelenerek bölgesel farklılıkların saptanmasına çalışılmıştır. Belli bölgelerdeki yöresel özellikleri incelemek amacıyla episantırları birbirlerine yakın olan depremler kümeler halinde incelenmiştir. Bu depremlerin manyitüdleri sinyal devam sürelerinden yararlanılarak hesaplanmıştır. İncelenen depremlerin manyitüdlerinin 2.2 ile 4.2 arasında değişmektedir. Seçilen depremlerin düşey, radyal ve transvers bileşen hız sismogramlarından yer değiştirme sismogramlarma geçildikten sonra spektrumlardan alet etkisi giderilip, Brune (1970,1971) 'un dairesel kaynak modeli benimsenerek yer hareketi spektrumlarından kaynak parametreleri hesaplanmıştır. Tek istasyon verileri kullanıldığından yayınım pattern ve soğurma etkileri dikkate alınmamıştır. P dalgası düşey ve radyal bileşen için sismik moment ortalama 1.55 10XB dyn.cm, dalga yayılım enerjisi 4.5 İO11 erg ve gerilme düşümü ise 1 bar 'dan küçük olarak bulunmuştur. Aynı şekilde, S dalgası için bulunan sismik moment ortalama 1.158 103-9 dyn.cm, dalga yayılım enerjisi 2.378 10X2 - erg ve gerilme düşümü ise 1 bar 'dan küçük degerindedirler. P dalgaları için bulunmuş olan kaynak yarıçapları ortalama 692 metre civarında olup S dalgalarınkine göre yaklaşık iki katı büyüklüktedir. Spektral analiz sonucunda elde edilen kaynak parametrelerinin birbirleriyle olan ilşkileri çıkarılmaya çalışılmış ancak veri sayısının yetersiz oluşu nedeniyle, bunların istatistiksel analizini yapmak mümkün olmamıştır. Gözlenmiş spektrumlardaki benzerliklerden yola çıkarak bölgesel farklılıkları ortaya çıkarmak amacıyla spektrumlar normalize edilerek yığılmışlardır, özellikle Gebze istasyonunun güneyinde kalan 39 - 39.5 °N enlem ve 27.79 - 30.15 °E boylamlarında yer alan depremlerin yığılmış spektrumlarında düşük frekanslarda genelde genliklerin aşağıya çekilmiş oldukları ve buna da muhtemel band sınırlı bir soğrulma olayının neden olduğu düşünülmektedir.
-
ÖgeDepremsellik ve deprem tehlikesinin incelenmesi için interaktif bir algoritma geliştirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991) Yazıcı, Meliha ; Eyidoğan, Haluk ; 19373 ; Jeofizik MühendisliğiBu çalışmada aletsel dönemdeki deprem verileri alınarak bir bölgede deprem etkinliğinin ve deprem tehlikesinin araştırılmasında kolaylık sağlayacak bir bilgisayar programı geliştirilmiştir. Sınırları 39°-4E. 5° kuzey enlemleri ile 36°-31 ° doğu boylamları arasında kalan Marmara Bölgesi örnek seçilerek coğrafik sınırlar, bölgenin Jeolojik ve' tektonik yapısını gösteren haritalar sayısal hale ge tirilmiş ve bu bilgiler haritalanmıştır. Bölgedeki depremlerin episantr dağılım haritası çıkarılmıştır. Seçilen herhangi bir alanda deprem parametreleri nin zaman ve uzaydaki dağılımını ve birbirleriyle olan ilişkilerini gösteren grafiklerin çizilmesi sağlanmıştır. Gumbel uç değerler yöntemi ile bölgeye ilişkin olası sismik tehlike değerleri saptanmış ve sismik tehlike haritası çıkarılmıştır.
-
ÖgeAsimptotik ışın teorisi ile yapay sismogram oluşturulması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991) Kaşlılar, Ayşe ; Canitez, Nezihi ; 19374 ; Jeofizik Mühendisliğiîki boyutlu ortamlarda sentetik sismogramların he saplanması için Asimtotik Işm Teorisi *ne (ART) dayanan, hızlı ve etkili bir yöntem geliştirilmiştir. Ekonomik ve kullanması kolay olan bu yöntem sismik kırılma verileri nin yorumlanmasında kullanılabilecek pratik bir araçtır. Bu çalışmada kullanılan Asimtotik Işın Kuramı ile yapay sismogram üretiminde hız yapısı büyük poligonal bloklarla tanımlanmış ve her blok içinde hız gradyanı sa bit ve keyfi yönde seçilmiştir. Yansıyan ve iletilen ışın lar için genlikler sıfırıncı dereceden ART, baş dalgaları için birinci dereceden ART kullanılarak hesaplanmıştır. Yapılan çalışmada önce homojen iki tabakalı ortam incelenmiş ve bu yapı iki şekilde ele alınmıştır. îlk aşa mada yansıyan, kırılarak alt ortama iletilen dalgalarla, başdalgaları incelenmiş, ikinci aşamada bu dalgalara tek rarlı yansımalar da katılmıştır, üçüncü modelde üç tabaka lı bir ortam ele alınmış, ikinci ortam ince kalınlıklı ve düşük hızlı kabul edilmiştir. Dördüncü model için, üçüncü modeldeki üç tabakalı ortam kullanılmış fakat ikinci kat man hızı yüksek verilmiştir. Beşinci model yine üçüncü mo deldeki üç tabakalı ortam olup bu defa kalınlığı düşürül müş fakat ikinci katman hızı düşük olarak bırakılmıştır. Altıncı ve son modelde ise graben modeli incelenmiştir. Bu yöntemi kullanarak üretilen yapay sismogramlarda yansıyan, tekrarlı yansıyan ve kırılan dalgalarla birlik te başdalgaları da dikkate alınmıştır. Dönüşmüş dalgalar bu çalışmada kullanılmamıştır. Daha ileriki çalışmalarda kabuk yapısını temsil ede bilecek ilginç modeller üretilerek, gerçek verilerle kar şılaştırılmaya çalışılacaktır.
-
ÖgeYer içinin modellenmesi amacıyla sismik kırılma verilerinin tersçözümü(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1991) Yoğutçuoğlu, Ahmet ; Canitez, Nezihi ; 19372 ; Jeofizik MühendisliğiJeolojik yapıların model 1enmesi nde iki tür yaklaşım uygulanmaktadır. Birinci tur yaklaşım, parametreleri önce den belirlenen jeolojik modelin tepkisini bulma işlemidir. Bu yaklaşıma "Düzçözüm(Forward) adı verilir. ikinci tür yaklaşım, gözlemsel verilerden ve oluşturulan bir model tep kisinden yararlanarak belirlenen model aracılığı ile aranı lan Jeolojik modelin parametrelerini bulma işlemidir. Bu yaklaşıma "Tersçözüm (Invertion) " adı verilir. Tersinir (reversed) sismik kırılma zaman-uzaklık ve rileri kullanılarak herbir Jeofon altında refraktör yüzeyi ne kadar olan düşey derinlikler ile refraktör hızı yaklaşık olarak saptanarak refraktör yüzeyi tersçözüm yaklaşımı ile haritalanabilir. Bu amaçla, in-line tipi açılımlarda uygu lanan tersinir sismik kırılma zaman-uzaklık verilerine Doğ rusal olmayan Enküçük Kareler Tersçözüm Tekniği (Marquardt Algoritması) uygulanarak tek katmanlı bir ortam için herbir Jeofon altında refraktör yüzeyine kadar olan düşey derin likler ile refraktör hızı kestirimi yapılarak refraktör yü zeyi haritalanmaya çalışılmıştır. Geliştirilen zaman-uzaklık bağıntısında, kırılma ışınlarının çıktığı refraktör yüzeyi üzerindeki noktalarda refraktör eğimleri, tersinir zaman-uzaklık verisinden, her bir iterasyon adımında kestirilen refraktör hızları kulla nılarak yaklaşık olarak belir lenebilmekte ve düzensiz r&f- raktörlerin hari talamasında yeni bir yaklaşım getirilmekte dir. Geliştirilen iteratif Tersçözüm Tekniği (ITT) Genel leştirilmiş Resiprok Yöntemi (Generalized Reciprocal Method /GRMD ile birlikte bir dizi yapay ve gerçek sismik kırılma verilerine uygulanmıştır. Karşılaştırmalı sonuçlara göre, ITT ile elde edilen refraktör derinlik kestirimleri oldukça sağlıklıdır. Refraktör yüzeyinin düzensizliği arttıkça hız kestirimi ndeki hata yüzdesi artmaya başlamak tadır. Hız kontrastının yüksek olduğu modellerde parametre kestirimle ri gerçek değerlere cok yakın olarak elde edilmiştir. Ref raktör yüzeyinin düzensizliği arttıkça hız parametresi ger çek değerden uzaklaşmaktadır. Geliştirilen iteratif Terscözüm Tekniği (ITT) ile Genelleştirilmiş Resiprok Yöntemi (GRMD) nden elde edilen sonuçlar birbirleriyle oldukça iyi uyum sağlamıştır.
-
Öge13 Mart 1992 Erzincan depremi artsarsıntıları'nın kaynak zaman fonksiyonları(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1993) Gürler, E. Dilek ; Canitez, Nezihi ; 39211 ; Jeofizik Mühendisliği
-
ÖgeTabakalı soğurucu ortamlarda moment-tensor kaynağı için yapay sismogramlar(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1993) Shabestari, Khosrow T. ; Canitez, Nezihi ; 39191 ; Jeofizik MühendisliğiBu çalışmada yapay sismogram elde etme yoluyla kuzey İsviçre Alplar bölgesine ait kabuk yapısı özelliklerinin modellenmesine çalışılmıştır. Sismolojide yapay sismogramların temel amaçlarından biri, yer içinde sismik dalga yayılımının özelliklerinin doğru bir biçimde modellenmesini sağlamak ve buna bağlı olarak yer içi yapısını tanıyabilmek için hesaplama yöntemleri geliştirmektir. Günümüzde kuramsal sismogramların elde edilmesi için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Gözlemsel sismogramlara uygun kuramsal sismogramların elde edilmesi için kullanılan uygun modeller o bölge veya yerin yapısal özelliği hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedirler. Yapay sismogram hesaplamalarında son çalışmaların önemli bir kısmı, bir kaynak tarafından uyarılmış tabakalı ortamın tam yanıtını oluşturmak için analitik yaklaşımların geliştirilmesine dayanır. Frekans / dalgaboyu ortamında bu yanıtı hesaplayabilmek için hazırlanmış bilgisayar program algoritmaları, dalga boyu üzerinde integrasyon işlemiyle, farklı uzaysal koordinatlardaki sismogram gurubunun Fourier bileşenlerini verir. Buna ait karşılaştırmalı kaynaklar, Kennett (1983) ve Chapman ve Orcutt (1985) tarafından verilmiştir. Ortamın fiziksel özelliklerinin yansıma ve iletme katsayıları yardımı ve tanımlanmasıyla, dalga alanının bir kısmına tam yaklaşım yapmak mümkün olur (Kennett ve Kerry 1979). Diğer kısıtlı sismik dalga alanı yaklaşımlarına karşı Genelleştirilmiş Işın metodları, dikkatin sismogramların bir kısmına yoğunlaştırılmasında ve önemli sismik fazların izlenmesinde kullanılır. Tekdüze tabakalı modeller için Cagniard tekniği kullanılabilir (Helmberger ve Harkrider, 1978), ve eğer tabakalara ait tekrarlı yansımalar yeterince mevcut ise sonuç oldukça başarılıdır. Chapman (1978) tarafından ortaya konan WKBJ tekniği yumuşak hız değişimi gösteren profiller için oldukça kullanılabilir bir metod olmaktadır. Genelleştirilmiş Işın metodları, tam elastik varsayıma ve modeldeki soğurma etkisini, ışının bir ortalama soğurma operatörü ile evriştirilmesine dayalıdır. Sistematik yaklaşım geliştirme yolunda ilk olarak Fuch ve Muller (1971), tarafından yansıyabilirlik (Reflectivity) yöntemi geliştirildi. Bu yöntemde yüzey yansımalarının önemsiz olduğu ve yansıma zonlarının dikkatle seçildiği durumlarda oldukça iyi sonuçlar vermektedir. Ancak, dalga alanlarının yüzeydeki etkileşimlerinin sonuçları sismogramın şekillenmesinde oldukça önemli rol oynar. Bunu başarmak için, parçalar halinde tabakalı ortamlara ait yansıma ve iletim katsayılarla, Frekans / Yavaşlama ortamında çalışmak gerekir. Sismik dalga alanının yansıma ve iletme terimlerinin bulunması amacıyla yaklaşımlar kurmak için yarım uzayca sınırlanmış zonlardan gelen yansımalar dikkate alınmalıdır. özvektör ayrışım yoluyla sismik dalganın aşağı ve yukarı doğru olan bileşenlerini ayrıştırmak mümkündür. Eğer ortam düşey simetrik ekseni boyunca izotrop veya tranverse izotrop ise dalga yayılma işlemi iki kısımda incelenebilir. Çift P-SV dalgaları 2*2 'lik yansıma ve iletme katsayılar matrisi ile tek yansıma ve iletme durumundaki SH dalgalarına ait katsayılar matrisinden ibarettir. xi Burada yüzey özelliklerine sahip düzgün dağılmış bir ortam içinde aşağı-yukarı giden dalgalardan yerdeğiştirme bilşenleri yaratılır. Bir yığın tabakadan oluşan ortam için Bölüm-3'de verilen bağıntılar uyarınca, tabaka içi tekrarlı yansımalrı kontrol ederek yansıma ve iletme matrislerini hesaplamak için etkin yinelemeli tekniğine uygun, bağıntılar geliştirilmiştir. Dalga alanlarının bir kısmını, derinlere nüfuz edenler ile sığlarda dolaşanlardan ayıracak şekilde gruplamak oldukça yaralıdır. Bu ise ayırma zonunun tanımlanmasıyla ve bu seviyenin altındaki ve üstündeki seviyelerle ayrı ayrı çalışmakla mümkündür. Sistematik yaklaşımla tepki yanıt oluşturulması için üç aşamadan birincisi: yanıtı içeren fiziksel işleçlerin tanımlanması, ikincisi: izlenecek baskın dalga tipinin seçilmesi, üçüncüsü: kısıtlı bir yavaşlama üzerinden sayısal integral alınmasıdır. Bu işlemler sınırlı uzaklıklarda uygun çözüm üretmek için yapılır. Yansıma ve iletme matrisi türünden verilen sismik dalga alan tanımı doğrudan fiziksel yorumu verir. Böyle bir seçim ile teorik sismogramlar için çok uzun zaman serilerinin üretilmesini gereksiz kılar, ve böylece hesaplama maliyetini azaltır. Diğer bir deyişle örneğin yüzey yansımalarını içerecek bir sığ yanıtın seçilmesiyle, sığ tekrarlanmalar, derinden gelen tekrarlı yansımalar, ve derin yansımaların doğası ayrı ayrı araştırılarak dalga yayılımı sismogramlarda nasıl bir katkıda bulunduğu daha iyi anlaşılabilir. Baskın dalga tipinin seçme yaklaşımının kurulması oldukça önemli dir. Bir hacimde yer alan X noktasından yaratılan bir kaynak tarafından yerdeğiştirme iki katlı integral ile elde edilir. Ortama bağlı fonksiyon Green bağıntısı, kaynağa ait değişken ise Moment-tensor bağıntısınde yer almaktadır. xii Aynı zamanda Dziewonski ve Woodhouse (1983) 'deki gibi hesaplanan ve gerçek sismogramların karşılaştırılması yoluyla kaynak yerinin düzeltilmesi amacıyla kullanılır. Yayınım örüntüleri geometrik terimlerin karşılıklı etkileşimleri, Moment-tensor bileşenlerine bağlıdır. Dalga tipinin seçimi bu nedenle, bir kaynaktan yayılan özel dalga tipleri ile bazı özellikler ve fazların birleşmesi nedeniyle sismik kaydın analizinde en önemli yere sahiptir. Yüzey yerdeğiştirme matrisi yukarı giden dalgaları alır, yatay ve düşey yerdeğiştirmeler üretir. Bu matrisin her bir elemanı bir dalga tipine karşılık gelir. Bir colonun seçilmesiyle alıcıda yanlızca bir tür dalgayı kaydetme kısıtı konulabilir. Serbest yüzey yansımaları dikkate alınmazsa, yansıma matrisi, alttaki bölgeden bilgi getirir. Dalga alanı tanımlanması Frekans - Dalga yavaşlığı ortamında olduğundan dalga yavaşlığı üzerinden integre edilmelidir. Bu integral alma işlemi, yapay sismogramda tanımlanan ilerleyen olaylar boyunca yapılmalıdır. Genelleştirilmiş Yansıyabilirlik (Reflectivity) yöntemine dayanan Kennett 'in 1985 yılında yazdığı bilgisayar programını, bu çalışmada Arupa - Geotraverse proje kapsamı içinde yer alan kuzey İsviçre Alplara ait kabuk model verileri kullanılmıştır. Geniş girdi (input) aralığına sahip olan Genelleştirilmiş Yansıyabilirlik bilgisayar promramına ilişkin bazı açıklamalar ise kısaca aşağıda verilmiştir. Programa iki ayrı girdi dosyasından gereken bilgiler örneğin, P, S hız ve soğurma katsayıları, tabakaya ait yoğunluk ve yüzeyden İtibaren derinlik değerleri girilir. Ayrıca kaynaktaki fazların seçimi, serbest yüzeydeki yansımalar, yer değiştirmeler ve kayıt uzunluğunu, örnekleme aralığını kontrol eden girdiler, kullanıcıya büyük kolaylıklar sağlamaktadır. xiii İlgili bölgede bir çok Jeoloji ve Jeofizik çalışmaları yapılmıştır. Bu bilgilere bağlı olarak bölgenin Jeoloji ve tektoniği hakkında Bölüm-4 'de gereken açıklamalar yapılmış ve kaynaklar verilmiştir. Kabuğun en üst doğu kesiminde, Miosen zamanına ait Molasse'lar üzerine binen, kireçtaşlı ve şeyilli çökellerden oluşmaktadır, alanın batısında ise Klippen napları, son Alplardaki sıkışma döneminde (Pliosen) bölgeye yerleşmişler. Molasse sedimentlerin içinde uzanan Mesozoik ve Paleozoik yaşlı Autochthonous temellere rastlanmaktadır. Temel kaya ise Metasediment, Metagranit, ve kısmen Metamorfik birimlerden oluşmaktadır. Bölgeye ait önceki çalışmalardaki verileri kullanarak yapay sismogramlar üretilmiştir, ve bölgedeki önemli kabuk fazlarının görüntülenmesine çalışılmıştır. Ayrıca bazı fazları kolayca görebilmek için asimptotik ışın izleme paket programı kullanılmıştır. Yapay sismogram hesaplamalarında basit soğurucu yer kabuk modeli seçilip, ayrıca moment tensorun asal köşegeni patlatmalı kaynak için 1 alınmıştır, Kaynak ise 500 m derinlikte yerleştirilmiştir. Her sismogram zaman ortamında toplam 1024 nokta içermektedir, örnekleme aralığı ise birinci model için 0.003 sn. ikinci model için 0.006 sn. üçüncüde ise 0.02 sn. son modelde ise 0.04 sn. alınmıştır. ±lk iki model sırasıyla 1.5 ile 5.5 km derinlikler arasında değişen sığ kabuk modeli test edilmiştir. Burada 5.9 km/sn hızına sahip yaklaşık 5.5 km derinlikten gelen kristallenmiş temel çökellere ait yansımalar ve kırılmalar görülmektedir. Üçüncü ve dördüncü modellerde ise 9 km 'den yansıyan P,P ile 20 km 'den yansıyan P2P görülmektedir, ayrıca yüzeyden itibaren 7 ile 9 km arasındaki düşük hız tabakası xiv Maurer ve Ansorge'ye (1992) göre Aar masifine ait granit olmalıdır. Hız değişimi 20 km kadar oldukça yavaştır, bunu izleyen yüksek hız artışı olası Conrad süreksizliğine denk gelmektedir. Bu süreksizlik yaklaşık 26 km derinlikte hızın 6.35 'ten 6.6 km/sn yükseldiğinden yapay sismogramlarda P3P izlenmektedir. Moho süreksizliği ise yansıyan PgP fazı ile yaklaşık 34 km derinlikte hızın 6.4 'ten 8.1 km/sn 'ye yükseldiği, yapay sismogramlarda görülmektedir.
-
ÖgeSıfır açılımlı tek kanal deniz sismiği verilerinin modellenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1993) Barghi, Alireza ; Ecevitoğlu, Berkan G. ; 39190 ; Jeofizik MühendisliğiDeniz sismiğinde elde edilen sismogramların yorumlarında çeşitli problemlerle karşılaşılır. Bunlar arasında tekrarlı yansımalar, hayalet yansımalar, saçılmalar ve benzeri problemler sayılabilir. Bu problemlere bir çözüm bulmak ve sismogramların yorumlamasında bazı hataları gidermek amacıyla bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada klasik ışın izleme yöntemi kullanılarak yapay sismik veri üretilmiştir. Bunun için Snell yasası ve trigonometrik bağıntılardan yararlanılarak gerekli denklemler çıkarılmış ve bilgisayar ortamında yapay sismik veriler üretilmiştir. Yapılan çalışmada yapay sismik veri üreten bilgisayar programlan yazılmış, daha sonra çeşitli modeller ele alarak kullanılan yöntemin ve çıkarılan bağıntıların çalışıp çalışmadığı denenmiştir.
-
ÖgeUygun vibro sinyali kullanarak zayıf yansımaların güçlendirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1993) Boz, Recep ; Ecevitoğlu, Berkab G. ; 39189 ; Jeofizik MühendisliğiPetrol endüstrisinin, sismik yöntemlerin gelişmesine büyük katkısı olmuştur. Sismik yöntemin gelişim süreci içerisinde, yöntemi daha etkili ve kullanışlı hale getirmek için çeşitli enerji kaynakları denenmiştir. Bunlar arasında en yaygın kullanılanı, impulsif bir etkisi olan dinamit olmuştur. Fakat bu çok güçlü enerji kaynağının bir takım sorunlarda beraberinde getirmesi sismik yöntemle uğraşanları yeni enerji kaynağı aramaya yöneltmiştir. Continental Oil Company tarafından 1960'lı yıllarda geliştirilen Vibrosismik yöntem bu kaynak arayışının sonucunda ortaya çıkmıştır. Vibrosismik yöntemin geliştirilmesini hazırlayan önemli ilerlemelerin başında çapraz-ilişki yönteminin geliştirilmesi ve bunun sismik yöntemde uygulanması gelmektedir. Vibrosismik yöntemin en büyük avantajı kontrollü bir kaynak oluşudur. Bu yöntemde vibratörler tarafından sabit genlikli, frekansı ve süresi kontrol edilebilen sinyaller üretilmektedir. Vibrosismik yöntemde kaynak dizaynı, elektro-mekanik bir sistemi kullanarak sinyal dönüşümü yapan ve yere kontrol edilebilen bir sinyal gönderen vibratörlerle, jeofonlar yardımıyla alınan çıkış sinyalini kaydeden ve bütün vibrosismik çalışmayı denetleyebilen bir kayıt denetim aracından oluşmaktadır. Vibrosismikte kullanılan sinyal, vibrator tarafından frekansı yavaş yavaş değişen dalgaların bir dizi halinde yere verilmesidir. Sweep sinyalinin en önemli parametreleri; sinyal süresi, frekans bandı, sinyalin başlangıç ve bitiş kısmına uygulanılan pencere fonksiyonudur. Bu üretilen sinyallerin gücünün düşük olmasına karşın, sinyal süresi uzundur. Tabaka ara yüzeylerinden yansıyıp gelen bu sinyal, sismik kesitleri bilinen tarzda inceleyebilmek için bir puis içine sıkıştırılır. Bu puis, Klauder Dalgacığı vııı olarak literatüre geçmiştir (Klauder,Price,Darlington,Albershem, 1960). Ayrıca, giriş sinyaline uygulanılan pencere fonksiyonlarıyla, Klauder dalgacığında görülen istenmeyen yan salınımlar giderilmektedir. Kullanılan sismik enerji kaynaklarıyla karşılaştırıldığında vibrosismik yöntemin oldukça karışık olduğu görülmekle birlikte, yanında getirdiği avantajları da oldukça fazladır. Başlıca avantajı çok ekonomik ve yıkıcı olmayan bir enerji kaynağı oluşudur. Yerleşim bölgelerinde, yol kenarlarında rahatlıkla herhangi bir zarar vermeden uygulanabilmektedir. Aranılan jeolojik yapıların özelliklerine göre sinyal dizaynına izin vermekte ve aynı noktada birden fazla kayıt alınarak bunların yığılmasıyla sismik verideki Sinyal/Gürültü oranının iyileştirilmesi sağlanmaktadır. Bu nedenle, kayıt aracında bir yığma aleti bulunur. Bununla beraber, kaydedilen sinyal farklı yansıtıcı yüzeylerden alınan sinyallerin toplamı olduğu için bir korelatörle ayırma işlemi yapılır. Vibratörün sinyal frekansı üzerinde kontrol yeteneğine sahip olması, ilgilenilen tabakalardan daha kaliteli kayıt alınmasını kolaylaştırmaktadır. Doğal olarak bu yönteminde kendine göre bazı dezavantajları vardır; sismik kesitlerde görülen yüzey dalgaları, statik düzeltme için kuyu atışları ve kırılma çalışmalarını gerektirmesi, vibrator tablası ile yer arasındaki düzensiz davranış, çok dağlık arazilerde uygulama zorluğu gibi istenmeyen durumlar da söz konusudur. İlişkilendirilmiş kayıtta, kaynağın ürettiği bozucu etki görülmektedir. Vibrator tablasının kısmi düzensizliği, zeminin rezonansı ve servo-hidrolik sistemdeki doğrusal olmayan nedenlerden dolayı, bir takım harmonikler oluşmaktadır. Vibrosismik yöntemde çeşitli sweep türleri kullanılmaktadır. Bunların bir çoğu matematiksel formülasyonlarıyle birlikte tanımlanmışlardır (Goupillaud, 1960). Bunları genel olarak dorusal ve doğrusal olmayan sweep diye ikiye ayırmak mümkündür. Doğrusal sweep'ler, yukarı doğru artan veya aşağı doğru azalan sweep'ler olarak tanımlanırlar. Doğrusal olmayan sweep'ler; eksponansiyel, logaritmik, kuadratik, karekök, kombi.kodlanmış sweep teknikleridir. Her birinin özellikleri farklı olduğu için yer içinden getirecekleri bigilerde farklı ix olacaktır. Bu nedenle, sweep'ler ilgilenilen sahanın jeolojik özelliklerine göre seçilir. Bunların en yaygın kullanıma sahip olanı doğrusal sweep'lerdir. Ancak sorunlu sahalarda doğrusal olmayan sweep'lerin kullanımı tercih edilir. Son zamanlarda en yaygın kullanılanı Kombi sweep'lerdir. Bu sweep türünde farklı frekans bandlarında doğrusal sweep'ler verilerek daha kaliteli kayıtlar elde edilmeye çalışılmaktadır. Kombi sweep'te bazı frekanslara daha fazla enerji vererek ilgili tabakalardan daha iyi yansımalar almak istenmektedir. Sinyal hazırlanmadan önce çeşitli test çalışmaları yapılarak arazide uygulanılacak Kombi sweep için gerekli parametreler belirlenilir ve ilgili sweep üretilir. Bunun güç spektrumuna bakıldığında bazı frekansların güçlendirildiği bazılarının ise zayıflatıldığı görülür. Bu sweep iyi düşünülmüş olmasına karşın diğerlerinin aksine pratik olmaktan uzak ve doğrusal sweep'in taşıdığı bazı yan etkileride içerebilecek karakterdedir. Bu tez çalışmasında, önce çeşitli klasik sweep türleri (doğrusal, eksponansiyel, logaritmik) üretilmiş ve sweep sinyalinin karekteri anlaşılamya çalışılmıştır. İlk olarak incelenen doğrusal sweep'te, anlık frekans, zamanın doğrusal fonksiyonu olarak artmakta veya azalmaktadır. Bunun sonucu olarak ta bütün frekans değerlerinde eşit zaman harcanmış olur. Bu da doğrusal sweep'in güç spektrumunun masa gibi düz çıkmasına neden olmaktadır. Diğer incelenen sweep türü ise logaritmik sweep'tir. Bu sweep'te anlık frekansla zaman arasındaki ilişki logaritmik olarak değişen bir eğriyle ifade edilir. Bu sweep'in güç spektrumuna bakacak olursak, yüksek frekansların alçak frekanslara nazaran daha güçlü olduğunu görürüz. Bunun nedenini anlayabilmek için önce anlık frekansın zamanla logaritmik şekilde değişimini irdelememiz gerekir. Bilindiği üzere sweep belirli bir frekans değerinden başlar ve belirli bir frekans değerinde bitirilir. Logaritmik sweep incelendiğinde, vibrator, bu frekans bandının ikinci yarısında, ilk yarısına nazaran daha fazla zaman harcamakta ve dolayısıyle daha fazla enerji vermektedir. Logaritmik sweep'in bu özelliği, yüksek frekansların güçlendirilmesini gerektiren bölgelerde elverişli olabilmesidir. Son olarak incelen sweep türü ise Eksponansiyel sweep olmuştur. Bu sweep türünde de, Logaritmik sweep'teki durumun tam tersine anlık frekansla zaman arasındaki ilişki eksponansiyel olarak değişen bir eğriyle verilmektedir. Bu sweep'in güç spektrumuna bakıldığı zaman, alçak frekanslardaki güç yoğunluğunun daha fazla olduğu görülür. Bunun nedeni incelendiğinde, Logaritmik sweep'teki değişimin tam tersine, vibrator, bu sweep'in üretimi esnasında, frekans bandının ilk yarısında (alçak frekanslarda), ikinci yarısına nazaran daha fazla zaman harcar. Bu da alçak frekanslara daha fazla enerji verilmesine neden olur. Bu noktadan hareketle, sweep'in frekans bandı içerisinde, istenilen frekans aralığının kontrol edilebileceği (Kısmi olarak Kombi sweep'te yapılmaya çalışılan) ve dolayısıyle bu frekans aralığına karşı gelen tabakalardan elde edilen yansımaların genliklerinin güçlendirilebileceği veya zayıflatabileceği varsayımı yapılmıştır. Bu varsayımdan yola çıkarak önce bu tarzda bir sweep'in anlık frekansının zamanla nasıl değişmesi gerektiği anlaşılmaya çalışılmıştır. Önce doğrusal sweep'in anlık frekans-zaman eğrisi üzerine bir Gauss eğrisi oturtulmuş ve güç spektrumunda ilgili frekans aralığında beklenen yükselimin sağlandığı gösterilmiştir (Boz, 1990). Ancak olayın fiziği incelendiğinde, aslında anlık frekansla zaman arasındaki ilişki parçalı-doğrusal (kırıklı) bir eğri ile ifade edilebilmektedir. Bu eğri çeşitli uzunluklarda doğru parçalarının arka arkaya birleştirilmesiyle elde edilmiş bir eğridir. Bu düzenleme sonucu elde edilen sweep türüne parçalı-doğrusal sweep denir. Bu sweep düzenlenirken önce bir frekans bandı belirlenir. Sweep'in anlık frekansının, bu frekans bandı boyunca zamanla doğrusal değiştiği varsayılır. Sonra da hangi frekans aralığı güçlendirilmek veya zayıflatılmak isteniyorsa isteniyorsa bu aralığa denk gelen anlık frekans- zaman doğrusunun eğimi belirli oranlarda değiştirilir. Seçilen bu frekans aralığındaki doğrunun eğimi değiştirilerek, sweep'in güç spektrumundaki bu frekanslar güçlendirilmiş veya zayıflatılmış olurlar. Güç spektrumunda, bu seçilen aralıktaki güçlenme, söz konusu aralığa denk gelen frekanslarda, diğer frekanslara göre daha fazla zaman geçirildiği içindir. Aynı şekilde güç spektrumunda, seçilen frekans aralığındaki zayıflatma, bu aralığa denk gelen frekanslarda, diğer frekanslara göre daha az zaman harcandığı içindir. XI Bu aşamadan sonra, geliştirilen parçalı-doğrusal sweep kullanılarak daha önce bahsedilen, düşük hız kontrastlı ince tabakalardan gelen zayıf yansımalar güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bunun için de belirli bir jeolojik model üzerinde çalışılmıştır. Seçilen jeolojik model yatay tabakalardan oluşmuştur. Model, 1000 m/s hız kontrastına sahip iki büyük süreksizlik ve 100 m/s küçük hız kontrastına sahip her biri yaklaşık 20 m. kalınlığında olan 26 ince tabakadan oluşmuştur. Sonra bu tasarlanan jeolojik modelin, sadece birincil yansımalar ve iletimler göz önüne alınarak yansıma katsayıları serisi hesaplanmıştır. Klasik doğrusal sweep, bu yansıma katsayıları dizisine uygulandığında, düşük hız kontrastlı ince tabakalardan gelen yansımaların çok zayıf olduğu görüldü. Amaç bu zayıf yansımaları güçlendirmek olduğu için, yansıma katsayıları serisinin genlik spektrumu detaylı olarak incelenmiş ve bu zayıf yansımaların frekans içeriği anlaşılmaya çalışılmıştır. Uygun parçalı- doğrusal sweep oluşturularak, bunu modelin yansıma katsayıları serisine uyguladığımızda hedef tabakalardan gelen yansımaların yavaş yavaş güçlenmeye başladığı görülmüştür. Aynı işleme devam edildiğinde hedef tabakalardan gelen yansımaların tamamıyle güçlendiği gözlenmiştir. Bu oluşturulan sweep'te herhangi bir pencere fonksiyonu kullanılmamıştır. Eğer bir pencere fonksiyonu kullanılsaydı, büyük hız kontrastlı süreksizliklere denk gelen Klauder dalgacığının yan salınımları daha da bastırılmış olacaktı. Uygulamada Klauder dalgacığının istenmeyen bu etkilerinden kurtulmak için, yaklaşık 7 s.'lik bir sweep'in başı ve sonu tipik bir değer olan 500 ms.'lik bir pencere ile yumuşatılır. Daha önce verilen jeolojik modele ait tipik bir sismik kesit oluşturulmuştur. Bu kesit 20 CDP izi içermektedir. Kesitte hiç gürültü yokken hedef tabakalardan gelen yansımalar rahatlıkla görülebilmektedirler. Ancak sismik kesite yavaş yavaş beyaz gürültü eklenmeye başlandığında, bu zayıf yansımaların kaybolmaya başladığı görülmüştür. Gürültü oranı iyice arttırılarak bu zayıf yansımaların tamamıyle gürültü seviyesinin altında kaybolması sağlanmıştır. Bu uygulanan beyaz gürültü bütün frekans bandını etkileyecek şekilde düzenlenmiştir. Bu aşamadan sonra, tamamen gürültü içeren sismik kesitte, uygun parçalı doğrusal-sweep düzenlenerek gürültü seviyesinin altında kalmış olan zayıf yansımalar tekrar kazanılmaya çalışılmıştır. Bunun için, önce zayıf yansımaların olduğu ince tabakalara karşı gelen frekans aralığı bir miktar güçlendirilmiş ve sismik kesitte hedef seviyelerden gelen zayıf yansımaların, gürültüye rağmen belirmeye xıı başladığı görülmüştür. İlgili frekans aralığı daha da güçlendirildiğinde, bu zayıf yansımalar, kesitteki büyük gürültü seviyesine rağmen tekrar kazanılmış ve hatta daha da güçlendirilmiştir. Bu yapılan çalışmada, Vıbroseis pilot sweep'in uygun kullanımıyla, arazi çalışmaları sırasında sismik verilerin kaliteli bir şekilde toplanabileceği gösterilmiştir. Bu geliştirilen parçalı-doğrusal sweep'le sadece zayıf yansımalar güçlendirilmekle kalınmayıp, yerin soğurma etkisi de dengelenmiştir.
-
ÖgeErzincan manyetotelürik verilerinin değerlendirilmesi (profil-a)(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1994) Aygül, Hıdır ; Çağlar, İlyas ; 39670 ; Jeofizik Mühendisliği ; Geophysical Engineering13 mart 1992 Erzincan depreminden sonraki süre içinde, yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda araştırmacı bölgede incelemelerde bulunmuş ve sismolojik kayıtlar almışlardır. Depremin ana şok ve art sarsıntılarının incelenmesi ve bölgenin Jeofizik özellilerinin belirlenmesi amaçlı İ.T.Ü. Araştırma Fonu projesi (proje no:362) desteğinde sekiz noktada manyetotelürik (MT) ölçüler alınmıştır. Kuzeyden güneye doğru sırası ile K.Köşkünler, Akyazı, Mahmutlu ve Konakbaşı olmak üzere dört istasyona ait MT verilerin değerlendirilmesi tezin konusunu oluşturmaktadır. Özellikle manyetotelürik'de modelleme, düz ve ters çözüm konuları irdelenmiş ve değişik modellerin MT tepkileri hesaplanarak, özdirençleri frekansla değişen (karmaşık özdirenç CR) tabakalar içeren ortamların MT tepkileri hesaplanmıştır. Manyetotelürik'te İP etkisi olarak adlandırılan bu durumu en iyi tanımlayan model olarak Cole-Cole dispersiyon modeli alınmıştır. MT verilerinin spektral analizinden elde edilen verilerden yararlanarak, her bir ölçü noktası için verilerin uyumluluk ve yönbağımlılık analizi yapılarak çarpıklık etkisi hesaplanmıştır. Erzincan'a ait görünür özdirenç verilerinin değerlendirilmesinden, yüzeyde kalınlığı 850 m ile 3.8 km arasında değişen sedimanter tabaka olmak üzere, yer altının derinlere doğru iletken-dirençii ardalanması şeklinde uzanan tabakalardan oluştuğu ortaya çıkmıştır. Alüvyonun altında ise kabuk, iletken ara tabakalar içerecek şekilde 35 km'ye kadar uzanmaktadır. 15 km civarlarında bulunan ilk iletken tabakanın üst kabuk sınırındaki geçiş bölgesine karşılık geldiği düşünülmektedir. İkinci önemli iletken bölge ise 30-35 km civarlarında bulunmuştur.
-
ÖgeYedikule-Büyükçekmece (İstanbul) sığ deniz sismiği verilerinin değerlendirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1994) Kurt, Hülya ; Demirbağ, Emin ; 39671 ; Jeofizik Mühendisliği ; Geophysical EngineeringMarmara Denizi'nde Yedikule-Büyükçekmece (İstanbul) açıklarında, yaklaşık -100 metre derinliğe kadar olan bir alanın sığ deniz jeofiziği ve jeolojisini incelemek amacıyla, K-G doğrultulu 43 adet ve D-B doğrultulu 10 adet 345 km toplam hat uzunluklu, çözüm gücü yüksek sığ sismik yansıma verileri toplanmış ve sismik stratigrafik ve yapısal unsur değerlendirmeleri yapılmıştır. Batimetrik inceleme sonucu, sahanın batı kısımlarının kıyılarda eğimli, açıklarda düzleşmekte olduğu, doğuda kıyılarda -25 metrelerde geniş bir sığ düzlüğün olduğu, ayrıca sahayı güneyde sınırlayan, D-B doğrultusunda uzanan dik bir yamacın varlığı belirlenmiştir. Sahada genç çökellerin (Kuvaterner-Holosen?), kalınlığı genelde kıyılardan açığa gittikçe 9 metrelerden 1 metrelere doğru azalmaktadır. Genç çökel tabakasının altında yer alan temel kaya topografyası (paleotopoğrafya) bir uyumsuzluk yüzeyi olarak belirlenmiştir. Kara jeolojisinden elde edilen bilgilerden temel kayanın, sahanın batısında Oligosen?, doğusunda da Üst Miyosen? yaşlı birimlerden oluştuğu ihtimali kuvvetlidir. Sahayı güneyde sınırlayan, D-B doğrultulu normal faylanma, ve buna paralel fayların varlığı önemli yapısal unsur değişimleri olarak belirlenmiştir
-
ÖgeBursa ve çevresindeki küçük depremlerin ivme kayıtlarının incelenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995) Polat, Orhan Dede ; Eyidoğan, Haluk ; 46484 ; Jeofizik MühendisliğiBu çalışmada, Bursa ve çevresine yerleştirilmiş 5 adet ivme-ölçer (strong-motion) sismografından elde edilen küçük depremlerin ivme ve yerdeğiştirme spektrumları kullanılarak kaynak parametrelerinin belirlenmesine çalışılmıştır. Bu amaçla Kasım 1992 - Şubat 1994 arasında olmuş ve 28.8° - 29.5° D boylamları ile 39.9° - 40.5° K enlemleri arasında kalan 40 depremin 3 bileşenli sayısal ivme sismogramı incelenmiştir. Spektral özelliklerin ve kaynak parametrelerinin belirlenmesi amacıyla 40 ivme sismogrammın SH (transvers S) ivme ve yerdeğiştirme spektrumları hesaplanmış, köşe frekansı fQ ile i"max parametreleri incelenmiştir. Uzak alan Brune kaynak modeli kuramından yola çıkarak spektral parametreler belirlenmiş; bu parametreler kullanılarak kaynak boyutu, sismik moment, gerilme düşümü ve sismik enerji gibi kaynak parametreleri elde edilmiştir. Nedeni ve fiziksel mekanizması tartışmalı olan fmax parametresi incelenmiş ve bu parametrenin kaynak ile ilgili olduğu sonucuna varılmıştır. Tortul kütleler üzerinde bulunan istasyonlardan elde edilen SH spektrumlarmda çeşitli Qs etkileri incelenmiştir. Köşe frekansı f' da az da olsa değişim gözlenmiş, f ' m seçiminin ise güçleştiği görülmüştür. Kaya ve temel birimlerde soğurulmanm az, spektral parametrelerde ise belirgin değişimin olmadığı sonucuna varılmıştır. Yerdeğiştirme verilerine geçilmeye gerek kalmaksızın ivme spektrumundan köşe frekansının okunabileceği ve buna bağlı kaynak parametrelerinin hesaplanabileceği bulunmuştur. Elde edilen dinamik ve kinematik kaynak parametreleri arasmda bağıntılar elde edilmiş ve tartışılmıştır.
-
ÖgeKuzeybatı Anadolu'nun Tektoniği Ve Paleomanyetik Sonuçlar(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995) İşseven, Turgay ; Sanver, Muzaffer ; 34688 ; Jeofizik Mühendisliği ; Geophysical EngineeringBatı Anadolu'nun tektonik evrimine ışık tutmak amacıyla; Çanakkale- Foça arasında kalan ve doğuda Bergama hizasından sınırlanan çalışma alanından 8 üst Oligosen, 35 alt-orta Miyosen ve 4 üst Miyosen olmak üzere 47 paleomanyetik mevkiden numune toplanmış ve bu mevkilerden sadece ikisi duraylı sonuç vermediği için değerlendirme dışı tutulmuştur. Numune toplama, mıknatıslanma doğrultularının ölçülmesi ve ikincil mıknatıslanmaların temizlenmesinde paleomanyetik teknikler kullanılmıştır. Paleomanyetik verilerin değerlendirilmesinden çıkan sonuçlar şunlardır: 1-) Üst Oligosen yaşlı mevkiler saatin ters yönünde 20°-30° arasında bir dönmenin olduğunu göstermektedir. 2-) Çalışma alanında en yaygın olarak bulunan alt-orta Miyosen yaşlı volkanizmaya sahip mevkilerde; Edremit Körfezi'nin kuzeyi için saatin ters yönünde 25°'lik bir dönme, güneyi için ise yine saatin tersi yönünde 15°-40° arasında dönmelerin olduğu tespit edilmiştir. Yine aynı yaşlı kayaçlarda; Assos ve civarında, listrik faylanmadan ötürü oluşan bir çok mikrobloğun farklı doğrultu ve eğime sahip olacak şekilde düşerek yerdeğiştirdikleri saptanmıştır. Edremit Körfezi'nin güneyinde ise Kozak Dağı diğer mevkilere göre ters yönde (saat yönünde 31°) bir dönme gösterdiği için bir blok olarak ayırtlanmıştır. 3-) Üst Miyosen yaşlı mevkilerin ise, saatin tersi yönünde 16°'lik bir dönmeye sahip olduğu bulunmuştur. Bu verilerin ışığı altında; kuzeybatı Anadolu'nun Neojen'den bu yana saatin tersi yönünde bir dönme hareketi geçirdiği ve bu dönme esnasında, Edremit Körfezi'nin kuzey ve güney kesimindeki levhaların birbirlerine göre farklı hızla hareket etmesi sonucu Edremit Körfezi'nin açıldığı kanısına varılmıştır.
-
ÖgeSıfır Ofset, Tek Kanal,sığ Deniz Sismiğinde Geriye Doğru Saçılmış Kırılmaların Yorumlanması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1996) Üst, Sinan ; Ecevitoğlu, Berkan ; 55566 ; Jeofizik Mühendisliği ; Geophysical EngineeringSismik çalışmalarda elde edilen sismik kayıtlardan alınan sonuçlar bazen yeraltının jeolojisini tam olarak yansıtmayıp yanıltıcı olabilmektedirler. Dolayısıyla doğru yorumlama yapıp gerçek sonuca ulaşabilmek için çalışılan bölgenin jeolojisinin çok iyi bilinmesi ve sismik kesitlerdeki yanıltıcı etkenlerin farkına varılması gerekmektedir. Temmuz 1994'de Marmara Denizi'nde MTA Sismik-1 Araştırma Gemisi ile Büyükçekmece'den Silivri açıklarına kadar uzanan Kuzey Marmara Sismik-3 hattında alınan sismik kesitlerde benzer bir durumla karşılaşılmıştır. Kesitin Büyükçekmece açıklarına denk düşen bölümü bölge jeolojisine kesinlikle ters düşen bir yapıyı açığa vurmaktaydı. Bölge jeolojisi; birbiri üzerinde basamaklar oluşturan, doğuya doğru hafif eğimli, karasal, çok iyi çimentolanmış kumtaşlarından oluşmaktadır. Bunların üzerini genç yaşlı denizel çökel örtmektedir. Bir başka deyişle bölgede açısal diskordans sözkonusudur. Ancak sismik kesitin bu teze konu olan aykırı kesiminde hafif eğimli tabakalar birden çok yüksek eğim kazanmakta, sıklaşıp incelmektedir. Bu kısım dikkatle incelendiğinde, çok zayıf da olsa doğuya doğru hafif eğimli kumaşı tabakaları farkedilebilmektedir. Kesitin diğer bölgelerinde ise, olması gerektiği gibi, çok iyi çimentolanmış kumaşı tabakaları görülebilmektedir. Bir önceki paragrafta anlatılan durumda iki farklı olay üstüste binmiş haldedir. Gerçek hayatta böyle bir durumun söz konusu olması mümkün değildir. Gerçek olmayan bu sismik görüntüdeki yüksek genlik ve frekans içeriği, deniz tabanı altındaki gerçek jeolojik yapiyı gizlemektedir. Buna rağmen, sismik kesitin bu sorunlu bölgesinde gerçek jeolojik yapının az da olsa farkedilebilmesi konunun araştırılmasında önemli bir ipucu olmuştur. Bu tez iki önemli noktaya değinmektedir: Bunlar; "Geriye-Doğru- Saçılmış-Kırılmalat" in yanıltıcı etkilerinden kaynaklanan yorumlama hatalarının önlenmesi ve refraktör hızının belirlenmesidir.
-
ÖgeAnolog Sığ Deniz Sismiği Verilerinin Sayısallaştırılması Ve Su Tabanı Tekrarlı Yansımalarının Bastırılması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1996) Tekeci, Yıldız ; Kocaoğlu, Argun ; 55654 ; Jeofizik Mühendisliği ; Geophysical EngineeringKağıt üzerine kaydedilen veri, veri işlem teknikleri için uygun olmamasından dolayı kullanışlı değildir. Bilindiği gibi, kayıtlarda yorumcunun doğru ve güvenilir bir nitelikte yorum yapmasını olumsuz yönde etkileyecek bazı faktörler bulunur. Su tabanı tekrarlı yansımaları, tabaka arası tekrarlı yansımaları, hayalet tekrarlı yansımaları, profil dışı üçüncü boyuttan yansıma ve saçılmalar bunlar arasındadır. Şimdiye kadar tekrarlı yansımaları yok etmek üzere, ters evrişim yönteminden yararlanılmıştır. Fakat bu işlemin uygulanması için de verinin sayısal hale dönüştürülmesi gereklidir. Bu çalışmada sayısallaştırmak suretiyle, kayıttan elde edilen zaman serisi harmoniklerle ifade edilerek veri işlem tekniklerinin uygulanmasına elverişli hale getirilmiştir.
-
ÖgeDeniz sismiğinde kaynak dalgacığının biçimlendirilmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) İmren, Caner ; Ecevitoğlu, Berkan ; 66483 ; Jeofizik MühendisliğiDenizdeki çalışmalarda en çok kullarımı yüzdesine sahip kaynak hava tabancasıdır. Hava tabancası kullanım aşamasında mühendislik kısıtlamalarına bağlı olarak gemiden oldukça uzaklara yerleştirilemez. Bu sebeple deniz çalışmaları asımda geniş çaplı bir çalışma imkanı sağlayamamaktadır. Diğer bir taraftan, hava tabancasının kontrolü gemi üzerinden oldukça rahat sağlanabilmektedir. Bu tabancaların bir dezavantajı, oldukça uzun bir kabarcık etkisi (bubble effects) bırakmasıdır. Bu türlü bir soruna karşı da GI (jeneratör-enjektör) tabancası kullanılır. Bu iki bölme farklı zamanlarda ateşlenerek kabarcık etkisinin giderilmesine çalışılır. Ayrıca hava tabancası kontrolünün etkin olduğu parametreler üzerinde durulmaktadır. Bu konumda tabanca basıncı, hacmi, derinliği ve gecikme zamanı oldukça önemlidir. Tabanca hacmi ve basıncı arttıkça gecikme zamanı da artmaktadır. Tabanca derinliği arttırıldıkça da gecikme zamanı azalmaktadır. Hava tabancası dizilim biçimleri, amaca göre, tek tabanca, birleşik tabanca ve tabanca düzeni şeklinde oluşturulur. Tabanca düzenleri birden fazla tabancanın belirli bir geometri ile dizilimiyle oluşturulur. Tabanca kabarcık sinyalini bastırmada oldukça etkili bir yoldur. Zira düzen içindeki her bir tabancanın faz farklılıkları sebebiyle kabarcık sinyali zayıflatılmaktadır. Tabanca düzen sinyali, düzendeki tabanca sayışma, tabancaların uzaysal konumlarına, hacimlerine, ateşleme zamanlarına, başlangıç basınçlarına, hava boşaltma odası alanlarına, düzen geometrisine ve çalışma doğrultusu gibi faktörlere bağlıdır. Kabarcık etkisi kaynak dalga biçiminin belirlenmesinde oldukça önemlidir. Yapılan çalışmalara göre, suda salman bir hava kabarcığının, kendi denge yarıçapının 300 katı bir dalga boyu yaydığı söylenebilir. Hava tabancası çalışmalarında en çok kullanılan kriterler, birincil sinyalin uzunluğu ve genliği ile birincil-kabarcık genlik oranıdır. Başlangıç sinyalinin genliği kabarcık sinyalinin genliğinden daha büyüktür. Bununla beraber, kabarcık sinyalinde içerilen enerji başlangıç sinyalinde içerilen enerjiden daha fazladır. Peryot, tabanca derinliğinin 5/6 kuvvetiyle ters, oda basıncının ve oda hacminin 1/3 kuvvetiyle doğru orantılıdır. Genlik ise, oda basıncının 3/4 kuvvetiyle, oda hacminin de 1/3 kuvvetiyle doğru orantılıdır. Hava tabancası derinlik değişim aralığı çok fazla olmadığından dolayı genlikle olan ilişkisi bağımsız kabul edilebilinir. Tabanca hacmi ve basıncı azaldıkça, sinyal zamanda kısalır, spektrum yüksek frekanslarca zenginleşir, dolayısıyla temel peryot küçülür ve genlikte de azalma gözlenir. Hacim ve basınç arttıkça, spektrumda düşük frekanslara doğru bir kayma olur, dolayısıyla temel peryot artar ve genlikte de artma görülür. Tabanca derinliği azaldıkça, sinyalin boyu zamanda uzar, spektrum düşük frekanslara doğru kayar, dolayısıyla temel peryot büyür. Genlikte de küçük artışlar izlenir. Tabanca derinliği arttıkça, spektrum yüksek frekanslarca zenginleşir, dolayısıyla temel peryot küçülür. Genlikte de küçük azalmalar izlenir.
-
ÖgeAVO analizi ile deniz tabanının modellenmesi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Ocakoğlu, Neslihan ; Demirbağ, Emin ; 66583 ; Jeofizik MühendisliğiBu çalışmada deniz tabanının Yansıma Genliği-Açılım Analizi (Amplitude-versus- offset veya kısaca AVO) ile modellenmesi gerçekleştirilmiştir. Modellemede Saroz Körfezi'nden alınan bir grup CDP verisine Deneme- Yanılma (Trial and Error) yöntemi ile düz çözüm uygulanarak deniz tabanının elastik parametreleri hakkında bilgi edinilmiştir. Bir ortamda yayılan ve bir arayüzeyden yansıyan sismik dalgaların, ortamların litolojik özelliklerine işaret edebilecek şekilde yansıma genliğini etkileyen faktörler; arayüzeyin alt ve üstünde yeralan ortamların P ve S dalga yayınım hızları, yoğunlukları ve dalgaların arayüzeye geliş açılandır. Dalgaların arayüzeye geliş açısı bir değişken olarak kontrol edilebildiğinden yansıyan dalgaların genliğinin geliş açısı ile değişimi ortamların fiziksel özellikleri hakkında bilgi sahibi olmamıza olanak verir. Sismik dalgaların arayüzeye geliş açılan aslında sismik enerji kaynağı ve alıcılar arasındaki uzaklık (offset) ile kontrol edilebilir. Bu çalışmada yansıma genliklerinin açılıma bağlı değişimleri incelenmiştir. AVO veri-işleminde bilinen sismik veri-işlemden farklı olarak göreceli genlik değerleri (Relative Amplitude) önemlidir yani AGC (Automatic-Gain -Control) uygulanmamış sismik veriler kullanılır. Uygulamada akustik/elastik bir ortam olan su/kaya ortamında deniz tabanından yansıyarak gelen dalgaların genliklerini modellemek için Zoeppritz denklemleri kullanılmıştır. Düz çözüm aşamasında Saroz körfezinden alınan CDP (Common- Depth-Point, ortak derinlik noktası) Açılım- Yansıma Genliği verileri programda giriş verisi olarak kullanılmıştır. Modelleme öncesi CDP verileri S/G oranını arttırmak için ayıklanmıştır. Bu aşamada CDP verisi üç gruba ayrılarak her bir grup kendi içinde düşey yığma (Vertical Stack) işlemine tabi tutulmuş daha sonra her gruba ait açılıma bağlı yansıma genlikleri öncelikle Q soğurulma düzeltmesi uygulamasından geçirilmiş ve daha sonrada genlikler okunmuştur. Okunan genlik değerlerine programda önce kayan ortalama yuvarlatma işleci ve küresel yayılma düzeltmesi (Geometrical Spreading) uygulanmış sonraki adımda da seçilen fiziksel kıstasların ışığında Deneme- Yanılma tekniği ile model veri üretilmiş, üretilen model veri ile gözlemsel veri kıyaslanarak matematik koşullan sağlayan model verinin parametreleri saklanmıştır. Böylece ortamı en iyi temsil eden P, S dalga hızları ve yoğunluk parametrelerinin frekans histogram grafikleri elde edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; %90 ihtimalle deniz tabanı siltli-killi birimler için hesaplanan P dalga hızı, S dalga hızı ve ortamın yoğunluğu şöyledir: P dalga hızı Vp = 1575 m/sn, S dalga hızı Vs = 850 m/sn, yoğunluk p = 1.7 gr/cm3. Aynca deniz tabanı için hesaplanan R(0) değeri yani t=0 düşey gidiş geliş zamanındaki yansıma genliği ve Poisson değeri yaklaşık olarak şöyledir: R(0) = 0.285, o =0.28. vııı
-
ÖgeSismik moment tansör ters çözümüyle Türkiye depremlerin analizi(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Utku, Mehmet ; Eyidoğan, Haluk ; 68893 ; Jeofizik Mühendisliği ; Geophysics EngineeringKlâsik fay düzlemi çözümleri ya da kaynakla ilgili bilgi edinme yöntemleri, genellikle, deprem kaynağının bir ikili kuvvet-çifti (double couple) olduğu varsayımına dayanır. Halbuki bu tür sismik kaynakların tamamen ikili kuvvet-çifti olmadığı da en azından kuramsal bir gerçektir. Alternatif olarak, deprem kaynağındaki kuvvetler bir tansör olarak yorumlanabilir. Deprem kaynağını bir moment tansör ile tanımlamak, hem sismik kaynağı karakterize eden tüm kuvvetlerin belirlenmesini, hem de deprem kaynağının özelliklerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Bu amaçla, bu çalışmada, doğrusal moment tansör ters çözümü ve moment tansörün analizini yapan bir bilgisayar yazılımı hazırlanmış ve gözlemsel telesismik deprem kayıtlarına uygulanmıştır. Türkiye'de olmuş, magnitüdleri (mı>) 6 civarında olan 6 adet telesismik deprem için, WWSSN istasyonlarında kaydedilmiş P dalgası fazlarının kullanıldığı bu çözümler, iki aşamadan oluşmaktadır. Önce, her depremin dalga-şekli tersçözümü yapılmış, sonra da Doğrusal Moment Tansör Tersçözümü ile depremlerin moment tansörleri kestirilmeğe çalışılmıştır. Aynı bilgisayar yazılımıyla moment tansörlere uygulanmış olan bir dizi ayrıştırma (decomposition) işlemleri sonucunda, incelenen Batı Anadolu depremlerinde daha çok çekme gerilmesinin ( tensile stress) baskın olduğu, Doğu Anadolu Fay Zonundaki depremlerde ise bir sıkıştırma bileşeniyle birlikte makaslama hareketinin de egemen olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sonuç; Batı Anadolu'da bir açılma, Doğu Anadolu'da bir sıkışma rejiminin sürdüğü şeklindeki Türkiye'nin genç tektonik (neotektonik) yorumunu desteklemektedir. Ayrıca, Türkiye ve çevresinde olan ve moment tansörleri bilinen 38 adet depremin moment tansör analizleri yapılmış, benzer sonuçlar veren bazı çalışmalardan örnekler sunulmuştur. Bunların yanısıra, çeşitli kaynak modelleri için kompleks moment tansör tanımlan ve analizleri verilmiştir. Yapılan testlerle, elde edilen sonuçların bugünkü olanaklarla isabetli olduğu ortaya çıkmıştır.
-
ÖgeMarmara Denizi'nde Büyük Çekmece-Silivri arsında kalan bölgenin açıklarında toplanmış sığ sismik verilerin yorumlanması(Fen Bilimleri Enstitüsü, 1997) Bayındır, Ebru ; Demirbağ, Emin ; 66707 ; Jeofizik MühendisliğiMarmara Denizi'nde Büyükçekmece-Silivri Arasında Kalan Bölgenin Açıklarında Toplanmış Sığ Sismik Verilerin Yorumlanması1 isimli bu çalışma, Dz. K. K. Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı, İstanbul Teknik Üniversitesi ve TÜBİTAK işbirliğiyle sürdürülen proje kapsamında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada Sparker ünitesiyle toplanan sığ sismik verileri kullanılmıştır. Dolayısıyla en fazla 750 m derinliğe kadar inen veriler elde edilmiştir. Bu durum, Marmara Denizi içinde bulunan yaklaşık 1250 m. derinliğe sahip çukurlukların tabanını görmemizi engellerken, fay atımlarını hesaplayabilmemizi sağlamıştır. Çalışma bölgesinde toplam 35 hat üzerinde sismik veriler toplanmıştır. Bu hatların 32'si N-S (kıyıya dik), geri kalan üçü ise E-W (kıyıya paralel) olarak atılmıştır. Hat aralıkları yaklaşık 1 km'dir. Çalışma bölgesi konumu itibariyle, Marmara Denizi içinde kollara ayrılan Kuzey Anadolu Fay (KAF) zonunun kuzey sınır fayı üzerinde bulunmaktadır. Kesitlerde kuzey sınır fayı görülmekte ayrıca, Marmara Denizi'nin kuzeyindeki geniş şelf ve şelften çukurlara iniş kesitlerde izlenebilmektedir. Toplanan sismik kesitler üzerinde, her fix noktasında ve her fix noktalan arasında 5 noktada olmak üzere derinlik değerleri okunmuştur. Okunan bu değerlere kıyı hattı da birleştirilerek bölgenin batimetrik görüntüsü elde edilmiştir. Ayrıca, kesitler incelenirken, fay tespiti yapılmış ve aynı özelliklere sahip olduğu görünen faylar birleştirilerek fay çizgisellik haritası oluşturulmuştur. Kesitlerde görülen yanıltıcı etkilere de dikkat edilmeye çalışılmış, özellikle hayalet yansımalar (ghost), tekrarlı yansımalar (multiples) ve saçılmalar (diffractions) tespit edilmiştir. Bunların tespitinde, kesitlerdeki görüntüsü dikkate alınmış ve onların bir sinyal olarak değil de gürültü (istenmeyen sinyal) olarak yorumlanması sağlanmıştır. Aslında bu tip istenmeyen sinyaller, çeşitli veri işlem basamaklarıyla giderilebilir. Ancak eldeki verilerin analog olması, bu işlemi gözle ayırdetmemize neden olmuştur. Marmara Denizi İçinde birçok normal faylar bulunmaktadır. Kuzeyde bulunan geniş bir şelf, kuzey sınır fayı tarafından birden kesilmekte ve çukurluklara doğru inen çok dik bir yamaç görülmektedir. Marmara Denizi'ndeki deniz tabanının bu şekilde inişli çıkışlı olması pull-apart mekanizmasıyla açıklanabilir. Yanal atımlı faylar arasında oluşan normal fayların atımları neticesinde çalışma sahasında gözlenen batimetrinin oluştuğu sonucuna varılmıştır..