FBE- Meteoroloji Mühendisliği Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 74
  • Öge
    İstanbul'da Bazı Hava Kirliliği Parametrelerinin Meteorolojik Parametrelerle İlişkisi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 1994) Şahin, Ferhat ; Şen, Orhan ; 39770 ; Meteoroloji Mühendisliği
    Sürekli artan endüstriyel faaliyetler, şehirleşme ve nüfus, hava ve çevre kirliliği gibi sorunları da beraberinde getirmiştir. Hergün nefes alıp verdiğimiz atmosferde, hava kirleticilerinin meteorolojik koşullarla olan ilişkisi bu çalışmanın özünü teşkil etmektedir. Çalışmada; Kış peryodunda, istanbul'da bazı bölgelerde ölçülen kükürtdioksit ve partiküler maddenin meteorolojik parametrelerden; sıcaklık, basınç ve basınç sistemleri, nem, rüzgar, yağış, enversiyon ve kararsızlık indeksleri ile olan ilişkileri araştırılmıştır. Bunu araştırıken. dağılımdan bağımsız Spearman Rank Korelasyonu, sınıflandırma ve grafiksel yöntemler kullanılmıştır. Rank korelasyonu kullanılmasının nedeni verilerin bir kısmının normal dağılıma uymuyor olmasındandır. Bulunan sonuçlar grafikler ve tablolar halinde sunulmuştur. Kullanılan yöntemlere göre kirletici parametrler ile sıcaklık, basınç ve rüzgar arasında kuvvetli ilişkiler tespit edilmiştir. Diğer parametrelerle de bilhassa aylık dönemler de değişik şiddette ilişkiler tespit edilmiştir. Özellikle yükseltili enversiyonun sıkça görüldüğü zamanlarda ilişkilerde meydana gelen bozulmalar ilginç bulunmuştur. istanbul'da son senelerde artan hava kirlilği ve bunun meteorolojik koşullarla ilişkisini bilimsel bir yaklaşımla ortaya koymayı amaçladığımız bu çalışma; ileride yapılabilecek kirlilik öngörüsü modellemelerine ışık tutabilirse amacına ulaşmış sayılacaktır.
  • Öge
    Meteorolojide Nokta Semivariogram İle Objektif Analiz
    (Institute of Science and Technology, 1993) Habib, Zeyad Z. ; Şen, Zekai ; 39417 ; Meteorological Engineering
    Sıcaklık, basınç, nem, yağış ve m benzeri eibi meteorolojik değişkenler zamansa! değişimlerine ilave olarak bir alan üzerinde de değişimler Rösîerirler. Bu değişkenlerin yer istasyonlarında zaman ile olan sürekli ölçümlerine rağmen alansal süreklilik.ancak birbirinden yerine göre kilometrelerce uzakta olan istasyonlar vasıtası ile yapılır. Hava tahminlerinin yapılmasında değişkenlerin haritalarının çizilmesi ana hedeftir. Burada karşılaşılan t üçlük ayrık olan istasyon verilerinden haritaların en iyi bir içimde yapılmasıdır. Bu amaçla geliştirilmiş değişik yöntemler bulunmaktadır; Bu yöntemlerin başında çok eskiden beri kullanıla gelen el ile kontur eğrilerinin çizilmesi gelir. Bu yöntem ile çizilen haritanın sağlığı onu çizen şahsın bilgisine, Becerisine ve tecrübesine çok bağlı olacağından değişik kişiler tarafından yapılan haritaların da birbirinden bazen önemli derecede farklı olması muhtemeldir. Bu sebeple bu yöntemler 'sübjektif olduklarından çoğu zaman küçük te oha görüş ayrılıklarına yol açarlar. Bu bakımdan kişisel olmayan objektif yöntemlerin geliştirilmesi işine 1955 yıllarında Bergthorsson ve Döös tarafından sunulan matematik esaslı bir yöntemle başlanmıştır. Objektif yöntemlerin gayesi kullanıcıdan kullanıcıya değişmeyen ve aynı verilerle yöntemin tatbik edilmesi halinde aynı sonuçlara varılmasıdır. Bu yöntemler incelenen olayın öz karakteristiklerini göz önünde tutacak biçimde geliştirilmişlerdir. O günden bu güne kadar değişik veya esasta aynı olupta bazı küçük ilavelerle ileriye sürülmüş birçok yöntem bulunmaktadır. Bütün bu yöntemlerin uygulanmasında takip edilen sıra aşağıdaki gibi olmuştur. (i) gelişi güzel yani düzensiz bir şekilde dağılmış olan istasyonlardan elde edilen gözlemlerin içerdiği biİRİIerin bir şebekedeki düzenli olan düğüm noktalarına aktarılması (ii) veya düzenli olan dü£üm noktalarında mevcut olan harita bilgilerinin ouzensiz istasyon noktalarına aktarılması. Bunlardan birinci adım istasyon verilerinden yararlanarak haritaların yapılması için gerekli olan düğüm noktası veri tahminlerinin yapılmasına karşı gelir. Bu adımın d:^er bir faydası da sayısal hava öngörü yöntemlerinin uygulanabilmesi için gerekF olan düzgün xı şebekelerin belirlenmesinden sonra düğüm noktası değerlerinin tesbitini takiben differansiyel denklemlerin sonlu farklar yöntemi ile çözümlerinin yapılarak zamansal hava tahminlerinde bulunmaktır. Literatürden açıkça Görülmektedir ki bu tür tahminlerin en zor aşamalarından iri düzensiz istasyon verilerinin düzenli düğüm noktalarına intikal ettirilmesidir. Yukardaki adımlardan ikincisi ise yapılan tahminlerin doğruluklarını tesbit etmek ve geleceğe yönelik tahminlerin dana kısa ve ardışık yaklaşımlarla bulunabilmesi için etkin yöntemlerin geliştirilmesinde faydalar vardır. Gözlemlerin düzgün noktalara taşınmasında kullanılan yöntemlerin esasını daha ziyade mesafeye göre değişimleri töz önünde tutan ağırlıklı ortalamalar alır. Bunların en asitini ters-kare-mesafe yöntemi teşkil etmektedir. Ancak bu yöntem sadece mesafeye bağlı kaldığı için istasyonlarda ölçülen meteorolojik olayların yapılarındaki karakteristik değişimleri ihmal eder. Bu bakımdan kullanılması çok süratli sonuca getirmesine rağmen fiziksel hiçbir dayanağı olmadığı için mahzurludur. Bu mahzurları ortadan kaldırmak için araştırıcıların geliştirdikleri yöntemlerden bir diğeri de fonksiyon uydurma yöntemi olmuştur. Bu yönteme yer bilimleri literatüründe 'trend uydurma' yöntemi de adı verilir. Bunun amacı bir bölgedeKİ istasyonların konumları (enlem ve boylamları veya belirli bir başlangıç noktasını esas alarak istasyon noktalarının koordinatları) ile gözlenen değerleri arasında bağıntı kurulmasıdır. Burada herhangi bir meteorolojik değişkenin alansal değişimlerinin konum koordinatlarına bağlı olarak fonksiyonunun bulunmasına uğraşılır. Bu yöntemin kullanılmasından vaz geçilmiştir çünkü meteorolojik değişkenin kendisine nas olan değişimleri fiziksel nedenlere değilde, olay istasyonun konum koordinatlarına bağlanmıştır. Böylece bir ölçüye kadar bölgenin topografyası işin içine katılmış olması ters-kare-mesafe yöntemine göre bir üstünlük arz etmektedir. Meteorolojide en yaygın olarak kullanılan yöntem ise 1959 yılında Cressman tarafından ortaya atılan ve her istasyon için sabit olduğu kabul edilen dairesel etki alanının yan çapının belirlenmesi ile başlamıştır. Buradaki fiziksel ve mantıksal kavram bir istasyondaki verilerin komşu istasyon verileri ile olan ilişkisinin aradaki mesafe ile ters orantılı olarak azaldığı esasına dayanmaktadır. Böylece bir istasyon verisinin belirtilen yarıcaplı dairesel alan içinde kalan istasyonların verileri ile ağırlıklı ortalama kavramı ile bağıntılı oldukları ortaya çıkar. Böyle bir yarıçapın belirlenmesi bu yöntemin en kritik noktasını teşkil eder. Cressman yöntemin uygulanmasında önce 1500, sonra 700 ve daha da sonra 300 metre gibi ampirik olarak tesbit ettiği ve iyi sonuç verdiğini belirttiği yarıçapları ardışık olarak uygulayarak düğüm noktası değerlerini bulmuştur. Bu yöntemde uzun yıllar özellikle A.B.D.'de kullanılmıştır. Yöntemin tenkit edilecek noktası yarıçapların belirlenmesindeki sübjektifliktir. xıı Daha sonraki çalışmalarda Tiebaux ve Tedder(1987) tarafından istasyonlar arasındaki korelasyonların hesaplanarak yarıçap tayini yönünde teklifler yapılmıştır. Bu teklif ile önerilen yöntemim esasında olayın fiziksel yapısı diğer yöntemlere göre daha fazla yansıtılmış olmaktadır. Yarıçap olarak Korelasyonun sıfıra yaklaştığı ortalama mesafe alınmıştır. Böylelikle yarıçap belirlenmesindeki sübjektiflik ortadan kaldırılmış olmaktadır. Ancak Gerek bu yazarlar ve gerekse Cressman tarafından sunulan yöntemleraeki yarıçapların tüm mıntıka için gerekli olduğunun kabulü pek gerçekle uyuşmaz. Çünkü bir bölgedeki meteorolojik olayın gelişmesinde atmosferik olaylar ile yeryüzü şekillerinin rol oynadığı düşünülürse tüm bölge için sabit bir yarıçap yerine herbır istasyon için değişik olabilecek yarıçapların belirlenmesi gerekmektedir. Böyle bir yöntem Her ne kadar fazla zaman almaktaysa da varılan sonuçların daha sağlıklı olacakları aşikardır. Diğer bir önemli nokta da bu tür yarıçapların aynı bir istasyon için zamanla da değişken olmasıdır. Elastik diyebileceğimiz böyle bir yarı çapın oelirlenebilmesi için ilk düşünceler bu çalışmada ortaya sürülerek gerekli yöntem yer bilimlerinde güncel olarak çok kullanılan Kriging' yönteminin esasını teşkil eden variogramlardan esinlenerek sunulmuştur. Bu çalışmada yerbilimleri literatürüne Şen(1989) tarafından bölgesel jeolojik değişkenlerin haritalarının çizilmesi için teklif edilmiş olan Toplam Semi-variogram' yöntemi değiştirilerek uygulanmıştır, pimdiye kadar literatürde görülmemiş 'Noktasal Toplam Semi-variogram' yönteminin esasları bu çalışmada atılarak uygulamalar Türkiye'yi de içine alan bir bölge için yapılmış ve elde edilen sonuçlar meteoroloji literatüründe en sık kullanılan ardışık düzelmeler yöntemi ile karşılaştırılmıştır. Noktasal Toplam Semi-Vanogram'ın elde edilmesi aşağıdaki adımlardan sonra mümkündür, (i) Belirli bir istasyon ile diğer istasyonlar arasındaki mesafeleri hesap ederek bul, (ii) her iki istasyonda yapılan meteorolojik gözlemlerin aralarındaki farkların karelerini hesapla. Böylece herbir mesafeye karşı gelen bir fark karesi değeri vardır, (iii) birinci adımda bulunan mesafeleri küçükten büyüğe doğru sıralayarak diz ve aynı zamanda ikinci adımdaki değerleri de bu mesafe dizimleri ile birlikte hareket ettir, (iv) ardaşık olarak fark karelerini topla, (v) mesafe yatay eksende toplam fark kareleri düşey eksende olacak şekilde milimetrik kağıtta noktaları göster (vi) elde edilen sonuç grafik noktasal toplam semi- variogram, (NTSMJ olarak adlandırılır. Böylece elde edilen şekil verilerden elde edildiği için ona örnek noktasal toplam semi-variogram adı verilir. Bu grafik bir anlamda istasyonlar arasındaki alansal bağıntıyı ifade eder. Yapılan çalışmada göz önüne alman Basınç verilerinin alansal dağılımlarının NTSM'larmda aşağıdaki xııı özellikler görülmüştür. (i) genelde NTSM iki kısımdan oluşur. Bunlardan Birincisi küçük mesafeler boyunca olan eğrisel kısım ile büyük mesafeler boyunca olan doğrusal kısımlardır. (ii) eğrisel kısmın eğriliği mesafe arttıkça azalır bu ise fiziksel olarak mesafe ile istasyonlar arasındaki korelasyonun azaldığı anlamına gelir. (iii) büyük mesafelerde doğruya yakın olarak seyreden NTSV kısmı ise korelasyonun ihmal edilecek kadar az olduğu anlamına gelir. (iv) NTSV grafiğindekı noktaların s açılımlarının az olması ve genelde belirli bir eğri boyunca az sapmalarla ortaya çıkmalarının önemli anlamı incelenen meteorolojik olayın o istasyon civarında homojen bir yapı gösterdiği anlamına gelir. Bütün bu yorumlar da dikkate alınarak yapılan araştırmalar sonucunda bu araştırmadaki basınç değerlerinin teorik noktasal toplam semi-variogram'ların üssel (power) şeklinde bir modelle genel olarak temsil edilebileceği anlaşılmıştır. Böyle bir modelde birisi şekil diğeri ölçek olmak üzere iki tane birbirinden bagımsiz Earametre vardır. Bunun sonucu olarakta çalışmadaki erbir istasyonun parametreleri ayrı ayrı hesap edilmiştir. Model ve parametreler yardımı ile artık bir istasyon etrafındaki meteorolojik olayın alansal korelasyonlarını istenilen her nokta için hesap edebiliriz. Üstel NTSV modelinin kullanılması ile herbir istasyona ait tesir yarı çapları ayrı ayrı hesap edilmiştir. Tesir çapları bulunmasında en büyük NTSV değerinin yarısına karşı gelen mesafe bu yarıçapa eşit kabul edilmiştir. Böylece elde edilen tesir yarı çaplarının o bölge üzerinde tesis edilen kontur haritaları vasıtası ile istenilen herhangi bir nokta için tesir yarıçapının otomatik olarak okunması mümkün olabilmektedir. Tabii ki böylelikle o bölge üzerinde düşünülen her türlü şebekenin düğüm noktalarının tesir yarı çaplarının da kolayca bulunması sağlanmış olur. Böyle bir haritanın tesir yarı çaplarının belirlenmesine ilaveten meteorolojik değişkenin yapısındaki bağımlılığın bölge içindeki dağılımı hakkında da yorumlar yapılabilir. Ayrıca meteorolojik olayın homojen dağılımlı olup olmadığı da görülebilir. Meteorolojik verilerin öngörü haritalarının çizilmesinde Cressman yöntemi ve diğer yöntemlerinde esasını teşkil eden ağırlıklı ortalamalar formülündeki ağırlıklar yerine istasyon uzaklıklarına göre teorik noktasal toplam semi-variogram'dan değerler bulunarak uygulamalar birleştirilmesi ile ortaya çıkan yeni versiyon kullanılmıştır. Burada sunulan yeni yöntemin öncekilerden daha iyi olup olmadığının araştırılması için çapraz korelasyon metodu kullanılmıştır. Varılan önemli sonuçlar şunlardır, (i) az sıklıktaki bölgelerde sunulan yöntem diğer xıv yöntemlerden çok daha iyi sonuçlar verir, (ii) bilgisayarda zaman açısından yeni yöntemin diğerlerinden fazla farkı olmamıştır, (iii) yeni yöntem gerçek haritalarla kıyaslandığında daha iyi sonuçlar vermiştir. Bu çalışmada sunulan yöntem diğer meteorolojik verilere de uygulanarak gelecekte pratiğe dönük çalışmaların yapılması gerekir.
  • Öge
    Urban Heat Island Effect In Istanbul City
    (Institute of Science and Technology, 1992) Eljadid, Ali Geath Mahmoud ; İncecik, Selahattin ; 21958 ; Meteorological Engineering
    Son yıllarda yerleşim alanlarının atmosferik parametreler üzerine etkileri çeşitli şehirler, yerleşim alanları için inceleme konusu olmuştur. Şehirler, sınır koşullarındaki yöresel değişiklik leri takiben advektif, difüzif ve radyatif süreçler arasın daki karmaşık girişimleri yaşarlar. Şehir ikliminin, ho mojen yüzeyler üzerinde düzgün ve sabit almayan hava akış ları ile ilgili alması buna ait bilgilere ihtiyaç gösterir, Ayrıca bir yerleşim alanı ve kırsal bölge arasın da gelişen farkların önemli derecede sinoptik koşullara bağımlı olduğu bilinmektedir [2]. Bunlar ise radyatif akı lar ve türbülanslı değişimlerin farklılığına bağlı olduğu gibi iklim farklılıklarının özünde bulunur. İşte bu kontrast durumlar, sakin atmosfer ve açık gökyüzü halinde en büyük değerli alup bulutlu ve rüzgarlı atmosferde kaybolmağa eğilimlidir. Bir başka deyişle de şehir meteorolojisi veya şehir iklimi üzerinde yapılan çalışmaların esasının yatay hava sıcaklığındaki süreksiz liğe dayandığı söylenebilir. Örneğin Londra şehri için ısı adası tanımı 159 yıl önce Howard tarafından yapılmış tır [4]. Howard çalışmasında Londra şehir merkezinin dı şındaki kırsal bölgelere göre daha sıcak olduğunu bulmuş ve buna etkiyen sebepleri şöyle sıralamıştır. a) Isı emisyonları, b) Bina duvarlarında ısının depolanması, c) Şehir yüzey pürüzlülüğü sebebiyle rüzgar hızlarında UI azalma, d) Şehir yüzeylerinde nemin azalması ve yağmur sularının toprak üzerinde buharlaşmaya uğramadan akış ile drenaja uğramasıdır. Bennet ise bu faktörlerin dışında ısı adası ve hava kirliliği arasındaki girişimlerin sonucu, ısı adası şiddetinin hesaplanmasında şehir yüzey pürüzlülüğü, ısın ma ve şehrin nem miktarındaki azalma gibi özelliklerin önemli olduğunu göstermiştir [k~\. Şehir ısı adası konusunda San Fransisko, Montreal, Pretoria, Ibadan, IMeu York ve Viyana'yı konu olan çalış malar en etkin düzeyde olanlardır. Bu tez çalışmasının amacı İstanbul'da ısı adası oluşumu üzerine şehir içi ve şehir dışı kırsal bölgelere ait sıcaklık, rüzgar hızı ve bağıl nem parametrelerinin etkisini analiz etmek, çeşitli faktörler ile aralarındaki karmaşık girişimi açıklamak ve İstanbul şehri için belir li ısı adası paternlerinin mevcudiyetini araştırmaktır. Şehirler ve içerisindeki binalar, atmosferin önemli şekilde kirlenmesine ve yüzey enerji dengelerinin modifikasyonuna yol açabilmektedir. Atmosferde kontrol süz olan kirlenme ise başlıca olarak endüstriyel, yanma ve ısınma işlemlesi ile araç emisyonlarından meydana gelmektedir. Ayrıca şehirleşmenin binalar ile beton malzeme ve yol inşaatları ile ilgili alması sebebiyle yüzey ' rad yasyon bütçesini oluşturan parametrelerde değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişiklikler kısa dalga güneş radyasyonunun direkt ve difüz bileşenlerinde, albedo, atmosferik uzun dalga radyasyon ve arza ait uzun dalga radyasyonda oluşmaktadır. Bu şehir ve kırsal bölgeler deki enerji dengesi Şekil 2.1 de verilmiştir. vrı Bu dengeyi sağlayan elemanlar ise Q^ atmosfere transfer alan türbülanslı ısı, QG yüzeye giden ısı iletimi ve Qe buharlaşmadan oluşmaktadır. Hava kirleticilerin varlığı nedeniyle radyasyon bütçesinde ve türbülanslı yapıdaki değişim gibi termal değişiklikleri zorlayan farklı faktörlerin etkilerini göz önüne alır. Yanma kaynaklı olarak ortaya çıkan ısı akışı ise [2.1] enerji denge denkleminin kaynak terimini temsil eder, Bunun şiddeti özellikle kış mevsiminde nüfus yoğunluğu İstanbul gibi fazla olan veya endüstriyel şehir lerde radyant alçıdan daha büyük olabilmektedir. Yazın ise güneş enerjisi önemlidir. Bu düşüncelerin ışığı al tında Dke bir şehir ısı adasının varlığını çeşitli durum larla açıklamıştır [35]. İstanbul şehri, yaklaşık 570D krn2lik alanda 1991 sayımına göre 8 milyon insanın Avrupa ve Anadolu yakasın-.. da yaşadığı M0 Kuzey enlemi ve 29D Doğu boylamı civarın da bulunmaktadır. Genel iklim özellikleri bakımından İstanbul şehri Karadeniz ve Marmara Denizlerinin etkisi altında bir geçiş iklim tipini yaşamaktadır. Bu çalışma için seçilen Devlet Meteoroloji İstas - yanları içerisinde Göztepe ve Kartal yoğun yerleşim bölge karakteri taşımakta, Kumköy, Şile ve Florya ise yerleşim yoğunluğunun nispeten az olduğu, kırsal bölge karakterinin hakim olduğu bölgeleri temsil etmektedir.
  • Öge
    Direkt Güneş Işınımının Spektral Dağılımının Belirlenmesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995) Oğuzhan, Bahar ; Topçu, Sema ; 46117 ; Meteoroloji Mühendisliği
    Bu çalışmada, İstanbul (41.1°N ve 29.0 E°) için açık bir atmosferde yeryüzeyine ulaşan direkt ışınımın spektral dağılımının belirlenmesi amacıyla, ölçüm çalışmaları ve model hesaplamaları birlikte yürütülmüştür. Bird ve Riordan (1986) tarafından ileri sürülen bu modelde, matematiksel ifadeler ile basınç, sıcaklık, bağıl nem, görüş uzaklığı gibi yer ölçümleri kullanılmaktadır. Görüş uzaklığına bağlı olarak, türbidite katsayısının bulunduğu bağıntılar çıkartılmış, bunların yerine doğrudan doğruya, pirhelyometrik ölçümlerle hesaplanan türbidite katsayıları giriş bilgisi olarak verilmiştir. Atmosfer dışına gelen ışınıma çeşitli atmosfer bilelenlerinin, geçirgenlik fonksiyonlarının etkisi ilave edilmiştir. Rayleigh saçılması, subuhan ve ozon absorbsiyonu, aerosoller ve gazlar tarafından azaltılma ile ilgili geçirgenlik fonksiyonları gözönüne alınmıştır. Hesaplamalar saçılma ve absorbsiyon olaylarında önemli olan 0.3-4.0 um arasındaki 122 dalgaboyunda yapılmıştır. Modelin gerçeklenmesi amacıyla, tüm spektrum boyunca ve belirli spektral bantlardaki pirhelyometrik ölçümler ile modelden elde edilen değerlerin karşılaştırılması yoluna gidilmiştir. Ancak spektral bant değerlerinin bulunmasında, eşit olmayan bu dalgaboyu aralıkları interpole edilerek, sayısal integrasyon yöntemiyle hesaplamalar yapılmıştır. Pirhelyometrik ölçümler san (OG1) ve kırmızı (RG2) filtreleriyle yapılmıştır. Bu filtrelerin ölçüm aralıkları sırasıyla 0.530-2.8 um ve 0.630- 2.8 um dalgaboylandır. Modelden elde edilen değerlerle hesaplanan değerler arasındaki uyum araştırılmış ve ortalama bağıl hataların bu tür çalışmalar için kabul edilebilen şuurlar içerisinde olduğu bulunmuştur. Ayrıca atmosferde değişken olan subuhan miktarı ve aerosollerin güneş ışınımının spektral dağılımı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Ultraviyole, görünür ve infrared ışınım bölgeleri için bu etkiler ayn ayn hesaplanarak, absorbsiyon ve saçılma sonucunda spektral ışınımı azaltmaları da detaylı bir şekilde araştırılmıştır.
  • Öge
    İstanbul İçin Klimatolojik Mevsimlerin Belirlenmesi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 1995) Çağlar, Z. Nevin ; Kadıoğlu, Mikdat ; 46601 ; Meteoroloji Mühendisliği
    Mevsimlerin bilinen iki tanımlama şekli vardır: 1. Astronomik tanımlama. 2. Bir yılı üçer aylık peryotiara bölen meteorolojik tanımlama. Bunlar karşılaştırıldığında kış en soğuk üç ayı, yaz en sıcak üç ayı, ilkbahar ve sonbahar bu mevsimler arasındaki geçiş peryotlannı temsil etmektedir. Klimatolojik paternler hiç bir standart mevsim tanımlamasının belirlediği peryotiara uymaz. Bu çalışmada da gözlenen sıcaklık değerleri kullanılarak İstanbul için klimatolojik mevsimler saptanıp, bu mevsimlerin meteorolojik ve astronomik olarak tanımlanan mevsimlere uyup uymadığı belirlenmiştir. Bu amaçla Kandilli Rasathane' si Meteoroloji Laboratuvar'ımn 1912-1993 yıllarına ait sıcaklık verilerine grafik, ana bileşen ve kümeleme analizi uygulanmıştır. Günlük ve aylık sıcaklık ortalamaları bir takvim yılı içersinde gözönüne alman ( eski veri olarak adlandırdığımız) veri grubu ve bir yıllık veri oluşturulmasında günlük ve aylık sıcaklık ortalamaları bir yıl önceki aralık ayından başlatılan (yeni veri olarak adlandırdığımız) veri grubu olarak analize tabi tutulmuştur. Günlük ortalama sıcaklıkların grafiksel analizi sonucunda 6 Mart-30 Mayıs, ilkbahar; 30 Mayıs-29 Eylül yaz; 29 Eylül-3 Ocak, sonbahar; 3 Ocak-6 Mart, kış olarak belirlenmiştir. Günlük ve aylık ortalama sıcaklık verilerinin ana bileşen çözümleme analizi mevsimleri belirlemede olumlu sonuç vermemiştir. Yeni veri grubuna ait veriden elde edilen sonuçlara göre, İstanbul için şubat, mart, nisan,mayıs ve haziran aylan ilkbaharı; temmuz ve ağustos aylan yazı; eylül ve ekim aylan sonbaharı; kasım, aralık ve ocak aylan kışı temsil etmektedir. Sonuç olarak grafik ve kümeleme analizlerinden İstanbul için belirlenen klimatolojik mevsimlerin meteorolojik ve astronomik mevsimlere uymadığı görülmüştür.