LEE_İktisat Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 89
  • Öge
    Gümrük Birliği'nin Türk otomotiv sanayiine olası etkileri
    ( 1995) Gökozan, Banu ; Yentürk, Nurhan ; İktisat
    The Industry has gained a dynamism since 1984, with diminshed import restrictions and new foreign investments such as Toyota. Automotive industry; which has provided labor to 100.000 in ite main and backing-up small industries and had shown a rapid development between 1987 - 1992 whit almost 12.5 percent, is facing several different problems due to its structure and conjuncture. Applying protective policies on the Turkish automotive industry, caused delay for the integration whit the international markets. The high input costs, the low quality of products, and the high taxes and fund applied to the sales were the basic disadvantages that has decreased the chance of it in the international markets. The automotive industry passed through three major transformation between 1910 - 1990. Starting from 1910's, the serial production that has been started by Ford Company in USA, has spread all over the world. In the initial period before the fordist mass production, there was an excess of small scale producers. The trend towards oligopolization, first developed in the USA, became an important phenomenon in the 1920s. Following the Great War, European producers started being effective in the world market by applying mass production due to product differences. After that, in 1970's Japaneese had success of being the first in the world's automotive industry by their plain production understandings. Japan had great success on the cost and qualitiy straregy. In the international automotive industry con petition, Japanesse cars have got the fiirst place.
  • Öge
    Gelişme sürecinde tarım sektörü ile imalat ve hizmet sektörleri arasındaki ilişkinin ve etkileşimin modellenmesi
    (Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005) Bayar, Ayşe Aylin ; Günçavdı, Öner ; İktisat
    Gelişmekte olan ekonomilerde ekonominin öncü sektörü olan taran sektörü ile diğer sektörler arasında gelişme süreci içerisinde karşılıklı etkileşimlerin incelenmesi iktisatçıların önemle üzerinde durduğu konulardan biri olmuştur. Teorik beklenti tarım sektörünün literatürde açıklanan birçok farklı mekanizmalar yoluyla gelişmeyi tetiklemesi ve imalat ve hizmet sektörlerin de gelişmesine neden olması doğrultusundadır. Son yirmi yıl boyunca, Türkiye ekonomisi gelişme süreci içerisinde taran sektörüne yönelik çok farklı politikaların uygulandığı ve ekonomik yapısal önceliklerini taran sektöründen imalat sektörüne kaydırıldığı dönemlerden geçmiştir. Tarım sektörünün ulusal gelir içerisindeki payında azalmalar görülmekle beraber istihdam anlamında halen nüfusun %35'e yakın oranı tarımsal alanlarda çalışmaktadırlar. Bu nedenle Türkiye ekonomisi için tarım sektörünün belirli bir öneme sahip olduğu söylenebilmektedir. Türkiye ekonomisindeki taran sektörünün değişen rolünün belirlenmesi için karşılıklı etkileşimlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu tez çalışmasının ana amacı da gelişme süreci içerisinde literatürde var olduğu söylenen taran sektörü ile imalat ve hizmet sektörleri arasındaki etkileşimlerin varlığını Türkiye ekonomisi için incelemektir. Ana amaç gereği, yapısal dönüşümlerin ve ilişki yönlerinin belirlemesi için ampirik testler uygulanmıştır. Türkiye ekonomisi 1950-2004 dönemi için incelemeye tabi tutulmuş ve bu uzun dönem uygulanan politika değişimlerine bağlı olarak belirli zaman dilimlerine ayrılmıştır. Her bir dönem için karşılıklı etkileşimlerin test edilmesi için ilk olarak Granger nedensellik testi uygulanmış, ardından uzun dönemli eşbütünleşim ilişkisi ARDL Bağ testi ile sınanmıştır. Ampirik sonuçlar, teorik beklentinin aksine taran sektöründen imalat ve hizmet sektörlerine doğru bir ilişki yönünün olmadığını ortaya koymuştur. Bu nedenle teorik olarak savunulan tarım sektörünün diğer sektörlere girdi sağlaması ve aynı zamanda girdi talep etmesi mekanizmasıyla diğer sektörleri etkilediği yönündeki savın test edilmesi amacıyla endüstriler arası girdi akım ilişkilerini en net şekilde ortaya koyan Girdi Çıktı tablolarıyla belirtilen dönemler içerisinde girdi anlamında bir ilişkinin olup olmadığı incelenmiştir. Girdi Çıktı analizi ile elde edilen sonuçlar, taran sektörünün diğer sektörlere girdi sağlamaması, ya da girdi talep etmemesi ya da her iki durumunda geçerli olduğu zamanlarda diğer sektörlerin üretim düzeylerinde oldukça düşük seviyelerde azalmaların yaşandığını göstermektedir. Dolayısıyla girdi çıktı analizleriyle de tarım sektöründen imalat ve hizmet sektörlerine doğru bir ilişki tespit edilememiştir.
  • Öge
    Havayolları ikram sektöründe orta ve uzun vadeli talep analizi
    (Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016) Aladağ, Aziz Onur ; Küçükçitfçi, Suat ; 464953 ; İktisat
    Bu çalışmada havayolu ikram sektörünün çeşitli açılardan incelenmesi ve bu sektörün faaliyet hacminin temel göstergesi olarak belirlenen yıllık toplam yolcu sayılarının Türkiye genelinde 2020 yılı sonuna kadar olan dönem için tahminlenmesi amaçlanmaktadır. Havayolu ikram sektörü, faaliyet alanı itibariyle havacılık ve gıda sektörünün kesiştiği bir noktada konumlanmaktadır. Uçaklarda, uçuş sırasında ikram edilen tüm gıda ürünlerinin belirlenen standartlara uygun olarak hazırlanması ve uçaklara sevkedilmesi en temel faaliyet alanıdır. İlk defa 1914 yılında bir zeplinde uçuş sırasında içecek ikram edilmesi ile ortaya çıkan bu sektör, havacılık sektöründeki gelişmelerle uyumlu olarak ikram edilen ürünlerin çeşitliliği ve operasyonunun karmaşıklığı giderek artacak şekilde gelişmiş ve günümüzdeki şeklini almıştır. Sektörün dünyadaki yapısı, firmaların pazar payları üzerinden Herfindahl-Hirschmann indeksi yardımıyla incelenmiş, bu indekse göre havayolu ikram sektörünün dünya genelinde yoğunlaşma düzeyi düşük ve rekabetin yüksek olduğu bir sektör olduğu belirlenmiştir. Aynı indeks Türkiye özelinde havacılık ve havayolu ikram sektörü için ayrı ayrı incelenmiş; her ikisinde de rekabet düzeyinin düşük, yoğunlaşma derecesinin oldukça yüksek olduğu bir piyasa yapısı bulunduğu sonucuna varılmıştır. Havayolu ikram sektöründe, kısaca geleneksel havayolu yaklaşımı ve düşük maliyetli havacılık yaklaşımı olarak adlandırılabilecek iki farklı yaklaşım bulunmaktadır. Geleneksel havayolu yaklaşımı ikram konusunu havacılık geleneğinin ve havayolu firmasının kalitesinin bir yansıması olarak değerlendirmektedir. Düşük maliyetli taşıyıcılarda ise ikram öncelikli bir konumda bulunmamakta; bu firmalar uçuş sırasında hiç ikram vermemekte veya sınırlı sayıda ikram ürününün satışını yapmaktadırlar. Türkiye’de de bu yaklaşımların her birini temsil eden örnekler bulunmaktadır. Havayolu ikram alanında faaliyet gösteren firmalar aynı zamanda büyük bir lojistik ve tedarik zincirinin yöneticisi konumundadırlar. Bu duruma uygun olarak ilgili firmalar öncelikle planlama ve tahminleme faaliyetlerini mümkün olan en başarılı şekilde devam ettirebilmeli; bunun yanında stok ve satınalma yönetimi, üretim ve operasyon faaliyetleri ve sipariş yönetimi alanlarında büyüklüğüne uygun organizasyon yapısını oluşturmak zorundadır. Organizayon ve operasyon süreçlerinin yapısının gelecekteki büyüklüğüne karar verebilmek için ülke genelinde her yıl seyahat eden toplam yolcu sayısı temel bir gösterge olarak belirlenmiş ve 2020 yılına kadar gerçekleşecek yolcu sayıları ARIMA modelleri yardımıyla tahmin edilmeye çalışılmıştır. Türkiye ve dünyada havacılık sektörü ekonomik krizlerden, savaşlardan ve terör olaylarında yoğun bir şekilde etkilenen hassas bir sektördür. Buna dayanarak Türkiye’de havayolu seyahat talebinin bu tip olaylardan geçmişte ne ölçüde etkilendiği araştırılmış, 2016 yılında yaşanan gelişmelerin etkisi yapılan tahminlere yansıtılmıştır. Nihai olarak, Türkiye’de havayolu talebi için toplam yolcu sayısı üzerinden ve iç-dış hat yolcu sayıları toplulaştırılarak iki farklı tahmin senaryosu oluşturulmuştur.
  • Öge
    Kısa vadeli sermaye hareketleri ile faiz arasındaki ilişki
    (Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2012-01-11) Kara, Hakan ; Kayam, Saime Suna ; 412091024 ; İktisat ; Economics
    Dünya ekonomisinde özellikle 20 yy. da hızla küreselleşme ve serbestleşme adımları atılmıştır. Bu adımlar mal ticaretindeki hacmi arttırmaktan daha çok finansal akımları arttırmıştır. Yeni düzende küreselleşmeyle dünyada dönen para, hem nominal olarak hem de oransal olarak finans sektöründe yoğunlaşmıştır. Neredeyse karşılaştırılamayacak şekilde mal ve hizmet ticaretinden finans sektörüne kayan sermaye, dünya ekonomisini ciddi anlamda tehdit etmektedir. Tasarruf fazlası bulunan gelişmiş ekonomilerdeki kâr paylarının daralması bu ekonomileri yeni arayışlara sokmuştur. Bu arayışla kendi ülkelerinden başlayarak dünyaya yeni bir sistem empoze etmişlerdir. Kuşkusuz dünyadaki bu büyük ekonomik değişim ve dönüşüm kendisini dünyadan soyutlamamış bütün ülkelerde farklı zaman aralıklarında gerçekleşmiştir. Bu gelişmelerden Türkiye de etkilenmiştir. Bu amaçla Türkiye finansal ve mali yönden dünya ile bütünleşmesini tamamlamak adına 1980'den sonra birçok düzenleme yapmıştır. Dış finansal serbestleşmenin de tamamlanmasıyla spekülatif sermaye girişlerine tamamen açık hale gelen Türkiye, ciddi miktarlarda ani sermaye giriş çıkışlarına maruz kalmış ve makroekonomik göstergeler oynak hale gelmiştir. Dünyadaki gelişmelerden doğrudan etkilenir hale gelen Türkiye, bu süreçten sonra 1994 ve 2001 yıllarında iki büyük kriz yaşamıştır. 1994 yılında artan kamu borçlarının yanı sıra faizler düşürülünce, ani sermaye çıkışları olmuş ve istenilenin aksine faizler aşırı yükselmiştir. 2001 yılında orta ölçekli yerli bir banka, bulunduğu zor durumdan kurtulmak için, elindeki devlet iç borçlanma senetlerini ikinci el piyasada satınca faizler yükselmiştir. Buna karşın yabancı yatırımcılar ve diğer bankalar da zararlarını kapatmak için satışta bulunmuşlardır. Merkez Bankası'nın başlangıçta likidite sağlaması yabancıların Türk ekonomisine olan bakışını değiştirmemiş çıkış devam etmiştir.Bu çalışmada Türkiye'nin Aralık 1991 ile Mart 2011 tarihleri arasındaki Türkiye'deki gecelik faiz oranları ile ödemeler dengesi kalemlerinden düzenlenen kısa vadeli sermaye hareketleri arasındaki ilişki, ekonometrik yöntemler kullanılarak incelenmiştir. Çalışmada kullanılan verilerin zaman serisi olmasından ve birçok zaman serisinin trend içerdiği bilindiğinden dolayı, doğru sonuca ulaşabilmek için öncelikle bu çalışmada kullanılan serilerin de trend içerip içermediği birim kök testleri ile sınanmıştır. Serilerin zaman içinde birlikte nasıl hareket ettiğini ve aralarında bir nedensellik olup olmadığı yapısal kırılmalı eşbütünleşme ve Toda-Yamamoto testi ile araştırılmıştır. Kısa vadeli sermaye hareketleri ile gecelik faiz arasında Temmuz 2000 öncesi anlamlı bir ilişki bulunamazken Temmuz 2000 ve Mart 2011 tarihleri arasında negatif yönlü ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bununla birlikte seriler arasında iki yönlü nedensellik ilişkisi olduğu tespit edilmiştir.
  • Öge
    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın Iletişim Politikalarının Değerledirilmesi Ve Açıklamalarının Borsa İstanbul Üzerine Etkisinin Analiz Edilmesi
    (Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Ermiş, Ahmet Murat ; Şahin, Muhammed Abdullah ; 469089 ; İktisat ; Economics