FBE- Savunma Teknolojileri Lisansüstü Programı - Yüksek Lisans

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Gözat

Son Başvurular

Şimdi gösteriliyor 1 - 5 / 99
  • Öge
    Askeri lojistik politikalarının belirlenmesinde analitik şebeke yöntemi
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Erkiletlioğlu, Alican ; Ülengin, Füsun ; 101259 ; Savunma Teknolojileri
    Lojistik destek, Silahlı Kuvvetler için en önemli konulardan biridir. Bu çalışmada, Kara Kuvvetleri Komutanlığının lojistik sistem seçme problemi Analitik Şebeke Yöntemiyle çözülmeye çalışılmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde karar verme kavramı üzerinde durulmuş ve işletmelerde karar verme süreci ele alınmıştır. İkinci bölümde, Analitik Şebeke Yönteminin bir alt modeli diyebileceğimiz Analitik Hiyerarşi Yöntemi özetlenmiş, daha sonra da Analitik Şebeke Yöntemi anlatılmıştır. Analitik Hiyerarşi Yöntemi, hiyerarşilere bağımlı kalır, Analitik Şebeke Yöntemi ise, geri bildirimlere imkan tanır. Analitik Şebeke Yöntemi, ilk olarak problemi alt gruplara ve grupların alt öğelerine bölerek başlar. Problemi bu şekilde ayrıştırmakla, problemi etkileyen en küçük ayrıntılara kadar inilir. Daha sonra bu parçalar arasında, ilişkiler, etkileşimler kurulur ve şebeke modeli oluşturulur. Model kurulduktan sonra, gruplar ve öğeler arasındaki ilişki ve etkinin dağılımı, etkileyen grup veya öğeler dikkate alınarak etkilenenler arasındaki ikili karşılaştırmalarla yapılır. Karşılaştırmalarda 1-9 skalası kullanılarak etkinin dağılımı matrislere aktarılır. Elde edilen matrislerin öz vektörleri alınır ve bu öz vektörlerle başlangıçta kurulan şebeke modelinin süper matrisi elde edilir. Süper matrisin kuvvetleri alınarak matrisin satır değerleri birbirine yakınsadığı noktada çözüme ulaşılır. Üçüncü bölümde, lojistik sistemlerle ilgili bilgi verilmiştir. İlk olarak endüstriyel anlamda lojistik kavramı ele alınmıştır. Daha sonra Kara Kuvvetleri lojistik sistemi anlatılmıştır. Kara Kuvvetlerinin mevcut sistemi özetlenmiş ve lojistik sistemden neler beklendiği ortaya konmuştur. Dördüncü bölümde, Kara Kuvvetleri Komutanlığının lojistik sistem seçimi problemi, Analitik Şebeke Yöntemi ile modellenerek, mevcut sistemle önerilen sistem kıyaslanmış ve mevcut sistemin ele alınan kriterler doğrultusunda devam etmesi sonucuna varılmıştır.
  • Öge
    Savunma sanayiinde teknoloji strateji ilişkileri
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 1999) Mala, Murat ; Ansal, Hacer ; 98377 ; Savunma Teknolojileri
    Bu çalışmada global ekonomik dünyada önemi gittikçe artan teknolojinin strateji oluşturma sürecine etkisi ve bu etkinin savunma sanayiindeki yansımaları ele alınmıştır. Teknoloji irdelenirken ana hatlarıyla teknolojinin tanımı yapılıp bu tanımdan hareketle teknolojinin boyutları ve sınıflandırılması ele alındı. Daha sonra ise Teknoloji Ömür Eğrisi, Teknolojik Akış Süreci gibi teknolojinin özünü anlatan ve daha sonra yapılacak çıkarımları destekleyen konular ele alındı. Strateji bölümünde ise genel anlamda bir strateji oluşturma sürecinin içerdiği aşamalar irdelenip çevresel faktörleri genel strateji oluşturma sürecine olan etkisi vurgulanmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise teknoloji strateji ilişkisi incelenip bu ilişkinin boyutları, önemi ve endüstriyel değişime olan etkileri vurgulanmıştır. Daha sonra ise savunma sanayii ele alınıp bu sanayiinin kendine özgü karakteristikleri açıklanıp bu karakteristiklere göre araştırma ve geliştirmenin önemi üzerinde özellikle durulmuştur. Bu noktadan hareketle savunma sanayiinin genel bir irdelemesi yapılmış ve araştırma ve geliştirmeye dayanmayan bir savunma sanayiinin diğer sektörlerde olabileceği gibi bir ürün takipçiliği konumunda bulunamayacağı sonucuna varılmıştır. Bunun başlıca nedeni ise savunma sanayii ürününü satın alacak herhangi bir müşterinin eski veya halen yaygın olarak kullanılan bir ürüne yatırım yapmak istemeyeceği zira bu tür bir ürünün zaten hasımlarında bulunma ihtimali varolduğundan müşterinin genel savunma anlayışına büyük bir katkı yapamayacaktır. Sonuç olarak savunma sanayiini faaliyet alanı olarak seçen bir şirket daima en yeni ve taklit edilmesi yoğun bir araştırma ve geliştirme faaliyeti gerektiren ürünlere yönelmek durumundadır zira genellikle müşteriler zaten çok büyük maliyetlere katlanmak zorunda olduklarından, savunma ürünlerinde eski teknolojilere genelde yatırım yapmazlar ki bu da teknoloji neticesinde insan gücünden tasarruf etme anlayışının doğal bir sonucu olmaktadır. Ayrıca savunma sanayii daha öncede belirttiğimiz üzere teknoloji yoğun bir sektör olduğundan yoğun bir eğitilmiş insan gücü ve buna uyum sağlayacak sistemlere gereksinim duyar ki buraya yapılacak yatırımların zaman içinde ülkedeki diğer sanayii dallarına da yayılacağından savunma sanayiine yapılan yatırımlar genel olarak ülkenin teknolojik gelişmişlik düzeyine de katkıda bulunur.
  • Öge
    Türk Silahlı Kuvvetlerinde piyade tüfeği seçimi için bulanık karar ortamında analitik hiyerarşi metodunun uygulanması
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2000) Kahraman, Halil ; Kahraman, Cengiz ; 101255 ; Savunma Teknolojileri
    Günümüz modern toplumunda, tabiatla ilgili bir çok karmaşık ve bulanık karar verme problemi ortaya çıkmaktadır. Bu problemlerin nasıl çözüleceği insan oğlu için günden güne önem kazanmaktadır. Geleneksel çok amaçlı karar verme programları, sistem geliştirme modelleri konusunda sınırlı deneysel veri ve insan tecrübesinden dolayı yetersiz kalmaktadır. Aynı zamanda emniyetlilik, güvenirlilik ve manevra kabiliyetleri gibi kalite gereksinimleri, dizayn safhasındaki teknolojik avantajlar ve silah sistemlerinin inşası konularında geleneksel yöntemlerin yardımı olamaz. Karar verme problemlerinin çözümü hassaslık ve titizlik içerisinde konunun detaylı bir şekilde anlaşılmasını gerektirir. Problemi salt derinlemesine inceleyip, konuya ilişkin en iyi çözüm bulunabilir. Fakat bu tip çözümler uygulandığı takdirde bazen sistemin başka noktalarında, problemin yalnız başına bir alt sistem olarak incelenerek bağlı bulunduğu üst sistemin ihmal edilmesinden kaynaklanan sorunlar çıkmaktadır. Bu da sistemi eskisinden daha kötü bir duruma sürükleyebilmektedir. Günümüzde sosyal ve davranış bilimlerine ilişkin "sistem yaklaşımı"nın önemi artarak yerini almıştır. Temel olarak burada bahsedilen sistem, sinir sistemi, dolaşım sistemi, şehir yönetim sistemi ve ulaşım şebekeleri gibi gerçek hayat sistemlerinin bir özetini veya maketini teşkil etmektedir. AHM'de olduğu gibi, sistem yaklaşımını kullanırken karar verici, sistemin çeşitli bileşenlerinin tüm ana sistem üzerindeki etkilerini ve önceliklerini hesap eder. Geçtiğimiz son on yılda Analitik Hiyerarşi Metodu(AHM), pratik ve gerçekçi çözümler vermesinden dolayı insan oğlunun istek ve ilgileri alanında sayısız derecelendirme problemlerinde kullanılmıştır. Analitik Hiyerarşi Metodu problemin elemanlarının hiyerarşik olarak temsil edilmesi için bir sistematik işlemdir. Birçok kriter ve alternatif çözümler arasından çeşitli karar alternatiflerine öncelikler kazandırmaya yarayan prosedürleri ve prensipleri içerir(Saaty, 1980-1982). Hiyerarşi, sistemin alt unsurlarının birbirleriyle fonksiyonel ilişkilerini ve tüm sisteme olan etkilerini ortaya çıkarmaya yarayan bir nevi sistem maketidir. Hiyerarşi, sistem yapısını oluşturan bileşenlerin birbirleri arasındaki ilişkileri ve tüm sistem üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak üzere kurulur. Hiyerarşiler, bir ana amaçtan başlayarak alt amaçlara ayrılırlar. Alt amaçlar kendilerini teşkil eden kuvvetlere, kuvvetler kendilerine tesir eden kişilere, kişilerde sırasıyla amaçlarına, politikalarına, stratejilerine ve son olarak stratejilerin sonuçlarına ayrılırlar. Analitik Hiyerarşi Metodu, şu şekilde tanımlanabilir. Hiyerarşi ağacının herhangi bir seviyesinin(örneğin, dördüncü seviye) öğeleri ile bir üst seviyeden de tek bir e öğesi ele alınsın. Analitik Hiyerarşi Yöntemi, ikili karşılaştırmalar yoluyla dördüncü seviyedeki her bir öğeyi, bir üst seviyedeki e öğesi ile karşılaştırarak, ikili karşılaştırmalar matrisini oluşturur. Bu matris sayesinde, probleme ilişkin öz vektör xı ve en büyük öz değer bulunur. Söz konusu öz vektör faktörlere ilişkin ağırlıkların, öz değer de karar vericinin yargılarının tutarlılığının tespitinde kullanılır. Bununla birlikte, Saaty'nin AHM tahmin etmeden kaynaklanan bir takım dezavantajlara sahiptir. Örneğin, ikili karşılaştırmalar matrisi iki taraflı olup, matrisin bir tarafı 2 ilâ 9 arası sayılardan oluşurken, eşleniği ilk yandaki sayıların karşılığı olan 1/9 ilâ 1/2 arası sayılardan oluşur. Matrisin bir tarafının ağırlık oranı 1/2 - 1/9 = 0.4, eşleniğinin ağırlık oranı 9 - 2 = 7 ile kıyaslanır. 1 ila 9 arasında numaralandırılmış ölçeklerin kullanımının basit olmasına karşın, karar vericinin kararları ile ilgili belirsizliğinin açıklanması ve sayıya dökülmesi konusunda yetersiz kalmaktadır. AHM'nin problem çözmedeki olumsuzlukların üstesinden gelmek maksadıyla, Juang ve Lee (1991), hiyerarşik yapılardaki ağırlık kriterlerini ölçmek için bulanık ölçeğin kullanılması önerilmiştir. Cheng, (1996-1999) ise, silah sistemlerini geliştirme problemlerinde Bulanık Analitik Hiyerarşi Metodunun kullanılmasının uygun olduğunu savunmaktadır. Bu çalışmada "en iyi piyade tüfeğinin seçimi" problemi, uzmanların deneyim ve tecrübelerine dayanılarak oluşturulan alt düzey standartların, bulanık sayılarla ifade edildiği Bulanık Analitik Hiyerarşi Metodu ile ele alınmıştır. Silahların, sayısal olarak ifade edilebilen teknik özellikleri ile sayısal olarak ifade edilemeyen karakteristik özellikleri, bulanık mantığa göre sayısal performans değerlerine çevrilebilir. Bu derece, performans skoru olarak da adlandırılır. Bu skorlar sayesinde, en iyi piyade tüfeği seçilebilir.
  • Öge
    FTDT ve MOM sayısal yöntemleriyle radar saçılma yüzeyi modelleme ve azaltma teknikleri
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001) Çiber, Bekir ; Aslan, Rüstem ; 112267 ; Savunma Teknolojileri
    Radar Saçılma Yüzeyi (RSY), hedeflerin üzerine gelen elektromanyetik enerjiyi radar alıcısı yönünde yansıtma kabiliyetlerinin bir ölçüsüdür. Hedefe göre alıcı ve vericinin aynı yerde yada farklı yerde olmasına bağlı olarak, mono-statik ve bi-statik RSY olarak tanımlanır. Her iki durumda da, hedeften çok uzakta (dalga boyuna göre radarla hedef arasındaki mesafe sonsuza giderken) saçılan alanın ( Es ) genliğinin gelen alanın (Es.) genliği ile karesel ortalaması olarak ifade edilir. Bir a fonksiyonuyla gösterilir ve, er = Iım" _ 4kR~ -^t- ¦« şeklinde ifade edilir. RSY birimi, Q [dBm2 ]' dir. RSY, hedefin görünür kısmını tarif eder ve hedef tarafından ne kadar güç akısının tutulmuş olduğunu ve de ne kadarının radar alıcısına yansımış olduğunu ölçer. Hedeflerin RSY değerleri kullanılan frekansa, hedefin geometrisine ve elektriksel özelliklerine bağlıdır. Bir hedefin saçılma karakteristiği büyük ölçüde gelen dalganın frekansına bağlı olarak değişir. Üç farklı frekans bölgesi söz konusudur. Bunlar, 1. Yüksek Frekans 2. Rezonans 3. Alçak Frekans bölgeleridir. Yüksek Frekans Bölgesi (Optik bölge); hedef boyutları gelen dalga boyundan çok büyüktür. RSY kabaca hedefin alanıyla aynı büyüklüktedir. Bu bölgede hedefe parça parça bakılır. Rezonans Bölgesi; Hedef boyutları gelen dalga boyu ile yaklaşık olarak aynı mertebelerdedir. Dalga boyundaki değişikliklere bağlı olarak RSY geniş bir alanda değer alır. Alçak Frekans Bölgesi (Rayleigh bölgesi) ; hedef boyu gelen dalga boyundan çok küçüktür. RSY ~ A."4. Bu bölgede hedef noktasal hedef olarak davranır. RSY hesaplamalarında öncelikle, levha, küre, silindir ve tel gibi temel şekiller ele alınır. Kompleks yapılarda ise, hedef olabildiğince bu temel şekillerden oluşan alt bölgelere ayrılır. Bu sayede, bütününde karmaşık bir yapı sahip olan uçak, tank vs. gibi gerçek hedeflerin RSY tahmini daha gerçekçi bir şekilde yapılabilir. Bu çalışmada da öncelikle temel kanonik yapılar ele alınmış daha sonra uçak ve tank gibi gerçek bir hedeflerde uygulama yapılmıştır. Günümüzde, elektromanyetik problemlerin çözümlerinde yoğun olarak sayısal yöntemler kullanılmaktadır. Bunlar, probleme özgü sayısal teknikler olabileceği gibi, ilgili alanda, oldukça geniş problem gruplarına uygulanabilen yöntemlerde olabilmektedirler. Bu çalışmada RSY hesabında yaygın olarak kullanılan sayısal yöntemlerden, FDTD (Zamanda Sonlu Farklar) ve MoM (Moment Metodu) teknikleri incelenmiştir. FDTD yöntemi, zaman domeninde doğrudan üç boyutlu uzaydaki Maxwell denklemlerine dayanırken, MoM yönteminin ana formülasyonu frekans domeninde Green fonksiyonlarının kullanılmasıyla elde edilen integral denklemdir. Her iki yöntemde RSY hesaplamalarında uzun yıllardır başarıyla kullanılmaktadır. RSY hesabında kullanılan sayısal yöntemler, diğer elektromanyetik problemlerinin çözümlerinde olduğu gibi, ancak belirli koşullar altında iyi sonuçlar verebilirler. O yüzden, yöntemler seçilirken ele alınan problemin doğasına ve içinde bulunulan koşullara en uygun yöntemi seçmek gerekir. Moment Metodu (MoM) ve Zamanda Sonlu Farklar Yöntemi (FDTD) gibi sayısal yöntemler, ilgilenilen hedeflerin karakteristik boyutlarının gelen dalga boyuna göre çok küçük olduğu Rayleigh bölgesi olarak da adlandırılan alçak frekans bölgesinde yada yaklaşık olarak aynı mertebede olduğu rezonans bölgesinde saçılan alanın hesaplanmasında kullanılması uygun yöntemlerdir. Hedef boyutlarının gelen dalga boyuna göre çok büyük olduğu optik bölge olarak da adlandırılan yüksek frekans bölgesinde ise sayısal yöntemler prensip olarak uygulanabilir olsalar bile, örneğin MoM' da matris boyutlarının çok büyümesi gibi pratik nedenlerden dolayı günümüzün bilgisayar olanakları ile çözüme ulaşmak mümkün olmamaktadır. Yüksek frekans bölgesinde kullanılabilecek yaklaşık metotların en basit ve en eski olanı Geometrik Optik (GO) metodudur. GO' te RSY, yalnızca saçılmanın olduğu noktadaki lokal eğrilik yarıçaplarını içeren basit bir formül ile verilir. Bir yada her iki yönde eğrilik yarıçaplarının sonsuz olması durumunda GO yaklaşıklığı geçersiz hale gelir. FO yaklaşıklığı, hedef yüzeylerinin eğrilik yarıçaplarının dalga boyuna göre çok büyük olması durumunda ve kenar etkilerinin ihmal edilebileceği yeterince geniş yüzeyler için gerçeğe çok yakın sonuçlar vermektedir. Ancak kenar ve köşeler gibi süreksizlik oluşturan etkilerinin ihmal edilemeyeceği durumlarda ise, bu etkileri de dikkate alan Geometrik Kırınım Teorisi (GKT) ve Fiziksel Kırınım Teorisi (FKT) kullanılabilir. Günümüzde, özellikle askeri hedeflerde (gemi, uçak gibi) RSY değerinin küçültülmesi, yani radara yakalanmayan hayalet (stealth) hedeflerin tasarımı oldukça ilgi çeken bir konudur. Amerikan B-2 ve F-l 17A uçakları ve Sea Shadow gemisi ile Fransız La Fayette gemisi çok iyi tasarlanmış örneklerdir. Hedeflerden saçılmanın her frekans ve bakış açısına göre azaltılması oldukça zor bir iştir. Bu nedenle algılamada kullanılan radarın birinde görünmeyen hedef bir diğerinde kolaylıkla görülebilir. Hedeflerin RSY değerlerini azaltmak için, 1. hedeflerin metal yüzeylerinde, gelen elektromanyetik enerjiyi radar yönünde yansıtmayacak şekilde yüzey şekillendirme teknikleri kullanmak, 2. metal yüzeylerin azaltılması ve var olanlarında gelen radar işaretini yutacak şekilde RAM (Radar Absorbing Material) malzeme ile kaplamak, 3. hedef yüzeylerinde gelen radar işaretini sönümleyebilmek için pasif sönümleyiciler kullanmak, 4. yine sönümleme için üzerlerinde elektronik devreler içeren aktif sönümleyiciler kullanmak günümüzde kullanılan etkili tekniklerdir. Ancak hedeflerin elektromanyetik davranışlarının frekansa, geometriye ve radar işaretine bağlı olarak çok farklılıklar gösterebileceği unutulmamalıdır. Ayrıca, RSY azaltma teknikleri uygulanırken hedeflerin temel işlevleri unutulmamalıdır. Örneğin, azaltma teknikleri uyguladığımız bir uçak airodinamik açıdan da performansını sürdürebilmelidir.
  • Öge
    Helikopter rotor pallerinin radyoskopi yöntemiyle hasarsız muayenelerinin yapılması
    (Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001) Delipınar, Şahin ; Taptık, Yılmaz ; 104192 ; Savunma Teknolojileri
    Helikopter rotor palleri servis anında helikopterin tüm yükünü taşıyan ve hareketli olması itibariyle deformasyona açık, helikopterin ana parçalarından biridir. Yapı itibariyle kompozit malzeme olup spar adı verilen ana iskelet üzerine bindirilen aluminum balpeteği ve dış yüzeyde fiberglass yapıdan oluşmaktadır. Çok çeşitli paller kullanılmakla beraber çakmamızda ülkemizde yaygın olarak kullanılan Skorsky ve UH-1 Helikopterlerinin rotor pallerini inceleyeceğiz. Türk Silahlı Kuvvetlerinde yaygın olarak kullanılan bu helikopterler özellikle Güneydoğu şartlarında acil maksatlarla kullanılmakta ve çoğu zaman yük ve süre itibariyle servis limitlerini aşan durumlara maruz kalmaktadırlar. Bu nedenle Hasarsız Muayane Yöntemlerinin Uygulanması çok daha fazla önem kazanmaktadır. Helikopter rotor pallerinin hasarsız muayenelerinin yapılmasında Radyografi, Ultrasonik, Penetrant, Edy Current ve diğer hasarsız muayene yöntemlerinin tümü kullanılmakla beraber Radyoskopi ve Ultrasonik yöntemleri iç yapı kusurlarım görsel olarak göstermesi bakımından en yaygın kullanılan yöntemlerdir. Ancak Radyoskopi yöntemi diğer yöntemlere nazaran süreksizliklerin gerçek zamanlı olarak tespit edilebilmesi, görüntü üzerinde netleştirme yapılabilmesi ve digital ortamda kayıtlarının yapılabilmesi itibariyle tercih edilen bir yöntemdir. Radyografi yöntemiyle Radyoskopi yöntemi arasındaki temel fark; Radyografi'de incelenen malzemenin görüntüsü film üzerine aktanlıyorken Radyoskopi'de görüntünün bir flourecent screen ve kamera yardıyla monitöre aktarılması ve çıplak gözle eş zamanlı olarak izlenebiliyor olmasıdır. Radyografi yöntemiyle hasarsız muayene yapılmasında X-Ray cihazı, Nükleer reaktörler ve Radyoizotoplar temel radyosyon kaynaklarını oluşturmaktadır. Radyografi yönteminde bu üç kaynakta kullanılırken çalışmamızda inceleyeceğimiz yöntemde X-Ray cihazı kullanılacaktır. Metin kısmında bu üç yönteme de kısaca değinilecek, avantaj ve dezavantajları açıklanacaktır. X-Ray cihazının en önemli avantaj larmdan biri personelin radyasyona maruz kalma riskinin azaltılmış oluşudur. Uygulanan elektrik akımı kesildiğinde ortamdaki radyasyon düzeyi normal değerlerine inmektedir. Cihazın sabit bir mekanda kullanılıyor olması, incelenecek malzemenin sökülerek mekana getirilmesini zorunlu kılmaktadır ancak kullanılan mekanın kaim duvar, kurşun kapı gibi özel yöntemlerle imal edilmiş olması radyasyona maruz kalma riskini en aza indirmiştir. İleriki bölümlerde odanın yapısı ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Radyoskopi yöntemiyle malzemenin iç yapı kusurları iki boyutlu olarak tespit edilebilmektedir ancak X-Ray ışınlama paralel süreksizliklerin tespit edilebilmesi için, birbirine dik iki ayrı yönden çekim yapılma zorunluluğu vardır. Ayrıca incelenen malzemeye uygun güçte X-Ray işim gönderme zorunluluğu vardır. Temel prensip olarak minimum güç ve maximum amper seviyelerinde ölçüm yapılmaya çalışılır. Çekim esnasında Focal Spot adı verilen tüpten X ışınlarının çıkış açısımnda mümkün olduğunca dar tutulması, görüntünün net elde edilmesinde büyük önem arz etmektedir. Çalışmamızda son olarak gerçek uygulamalar yapılarak sonuçlar değerlendirilecek ve daha emniyetli ve net çekimlerin yapılabilmesi için çözüm önerileri getirilecektir