Türk Popüler Müziğinde Aranjörlüğün Dönüşümü

thumbnail.default.alt
Tarih
2014
Yazarlar
Sınır, İsmail
Süreli Yayın başlığı
Süreli Yayın ISSN
Cilt Başlığı
Yayınevi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Institute of Social Sciences
Özet
Bir müzik prodüksiyonu halkın beğenisine sunulana kadar gerek yaratım gerekse üretim boyutunda birçok aşamadan geçer ve aşamaların tümünde çok sayıda çalışma paydaşı bir arada çalışarak, kolektif bir ürün ortaya koyarlar. Bu çalışma paydaşları kısaca yapımcı, yorumcu, prodüktör, müzik yönetmeni, aranjör, besteci, söz yazarı, icracılar, tonmayster, miksajcı, mastering uzmanı, baskı çalışanları vs. şeklinde sıralanabilir. Ancak sayılan bu çalışma paydaşlarından konumuz açısından önemli olanı ise aranjördür; çünkü bir müzik prodüksiyonun sonuçta ulaşmış olduğu hale gelmesinde en önemli pay sahiplerinden biri aranjördür. Zira aranjör, bir şarkıyı büyük oranda yaratan, bir şarkının melodi, ritmik, armoni, form, orkestrasyon, çalgılama vb. parametrelerini tasarlayan ve onu satışa sunulacak hale getiren kişidir. Aranjörlük işinin dünyadaki tarihsel gelişimine bakıldığında ise bunun geçmişinin çok eskilere dayandığı görülmektedir. Batı müzik kültüründe yaklaşık olarak 500 yıldan daha fazla bir zaman diliminden bu yana önemli bir literatür kaynağı olarak hizmet eden aranjörlük pratiği, günümüzdeki her türlü çalgının literatürünün gelişiminde ve günümüzdeki halini almasında önemli bir rol oynamıştır. İlk aranjörlük çalışmalarının ortaçağ vokal müziğinin enstrümanlara uyarlanması ile başladığı bilinmektedir. Örneğin 14. yüzyılın başlarından 16. yüzyılın sonlarına kadarki zaman diliminde vokal müziğinden genelde klavyeli çalgılar veya lut için yapılan aranjmanların varlığı bilinmektedir. Ancak aranjörlük pratiğinin günümüzdeki popüler müzik endüstrisindeki anlamını bulması için 19. Yüzyılın başlarındaki zaman diliminin beklenmesi gerekir. 19. Yüzyılın başlarında ilk olarak Alois Senefelder ve Franz Gleisner'in taş baskı yöntemini nota basımında kullanması ve sonrasında buhar gücüyle işleyen hızlı baskı presinin geliştirilmesiyle beraber ortaya çıkan, notaların sınırsız sayıda ve hızlıca basılabilmesi imkânı, beraberinde, endüstriyel anlamda bir aranjörlük alanının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bununla beraber Avrupa'daki eğlence sektörünün gelişmesi ile beraber, giderek artan bir müzik tüketimi meydana gelmiş, bu duruma ayak uydurmaya çalışan Strauss gibi besteciler orkestralarında görev alan müzisyenleri yaratım ve üretim süreçlerine dâhil etmek durumunda kalmışlardır. Bu gelişmelerin ardından "dahi besteci" yani kompozitör, zaman içerisinde birkaç alt alana bölünmüş; kompozitörlük sanatı popüler müzik endüstrisinde bestecilik, söz yazarlığı, orkestrasyonculuk ve aranjörlük gibi alt alanlara ayrılmak durumunda kalmış ve popüler müzik üretimi geniş bir uzmanlık ağı içerisinde üretilir olmuştur. Aranjörlük işinin ülkemizdeki geçmişine bakıldığında, bunun, pratik olarak 1826 yılına kadar geri götürülebileceği anlaşılmaktadır. Ancak günümüzdeki endüstriyel anlamıyla aranjörlüğün, ülkemizde yaklaşık olarak 1950-1960'lı yıllar arasındaki periyodda geliştiği ve bu ivmelenmede dönemin müzik orkestralarının önemli oranda pay sahibi olduğu görülmektedir ki bu dönem, İkinci Dünya Savaşının bitimine denk düşmekte ve tüm dünyada önemli dönüşüm dalgaları gözlenmektedir. Ülkemizde gelişen bu aranjman pratiklerinin çoğunlukla yabancı müziklerin aynen taklidi yoluyla geliştiğini eklemek gerekmektedir ki bu dönemdeki aranjörlük anlayışının, çoğunlukla yabancı şarkıların aranjmanlarının aynen notaya alınarak, (enstrümanist bulma sıkıntıları dışında) orkestrasyonun aranjmanın orijinaline olabildiğince sadık kalınarak yazılması anlayışı üzerine kurulu olduğu bilinmektedir. Hatta dönemin ruhu içerisinde, bu şekilde bir çalışmanın maharet sayıldığı görülmektedir. Bu zaman diliminde özellikle Arif Mardin, İsmet Sıral, Şerif Yüzbaşıoğlu ve Emin Fındıkoğlu gibi müzisyenlerin ülkemizde aranjörlük mesleğinin ilk adımlarını attıkları ve kendilerinden sonraki nesilleri yetiştirme gayreti içerisinde oldukları görülmektedir. Bu isimler ve onların ardından gelen aranjör kuşağı içerisindeki önemli isimler günümüzde ülkemiz popüler müzik endüstrisinde önemlerini korumaya devam etmektedirler. Ülkemizin ikinci aranjör kuşağı içerisinde sayılabilecek aranjörler Atilla Özdemiroğlu, Onno Tunç, Osman İşmen, Garo Mafyan, Turhan Yükseler, Günnur Perin ve Cengiz Özdemir şeklinde sıralanabilir. Ancak bu aranjörler arasında özellikle Onno Tunç, ülkemizin gelmiş geçmiş en başarılı aranjörü olarak anılmaktadır. Bu, hem eski nesil müzisyen ve aranjörlerin hem de günümüz müzisyen ve aranjörlerinin üzerinde uzlaştıkları bir husustur. 1980'li yılların ortalarına kadar yani MIDI'nin bulunuşu ve ardından ülkemize ithalinin gerçekleşmesine kadar ki süreçte, ülkemizdeki aranjörlük çalışmalarının temelde bir kompozitör algısı ile tanımlandığı, aranjman yapılırken olabildiğince yazılı bir çalışma yürütüldüğü ve orkestrasyon olarak da olabildiğince akustik temelli çalışmalar üretildiği görülmektedir. Her ne kadar bunda dönemin teknolojik ve ekonomik koşullarının etkisi büyük olsa da aranjörlüğe yüklenen anlamların ve aranjörden beklenenlerin de etkisi yadsınamaz. Özellikle '80'li yılların ortalarına kadarki dönemde aranjörden beklenen yeterliklerin, bir kompozitörün sahip olması gereken neredeyse tüm özellikleri kapsadığı söylenebilir ki bunlar notasyon, armoni, kontrpuan, ritim, orkestrasyon, enstrümantasyon, form vb. şeklinde sıralanabilir. Ancak 1983 yılında MIDI'nin keşfi ve gelişen diğer teknolojik yenilikler, zaman içerisinde ülkemizdeki aranjörlük anlayışını dönüştürmüş, dolayısıyla da aranjörlük işinin içeriğini ve gerektirdiği nitelikleri zorunlu bir değişim içine sokmuştur. Ülkemize teknolojik yeniliklerin yurtdışından ithalinin kolaylaşması ile beraber, özellikle de '90'lı yılların başlarından itibaren, ülkemiz müzik endüstrisinde yeni bir aranjörlük pratiğinin gelişmeye başladığı, gelişen bu yeni aranjörlüğün '50' li ve '80' yıllar arasındaki aranjörlük pratiklerinden oldukça farklı bir şekle dönüştüğü, bu alanın nota yazmaktan daha farklı donanımlar gerektiren ve daha çok sanal ortamda tamamlanan bir işe dönüştüğü görülmektedir. Aranjörlük işinde yaşanan bu dönüşümle beraber, ülkemizde '90'lardan bu yana yetişen aranjör neslinin bir yandan bilgisayara bağımlı olarak işleyen bir aranjörlük pratiği geliştirdikleri diğer yandan eski aranjörlerin sahip oldukları müzikal donanımların çoğuna sahip olmadıkları, bilgisayar olmadan aranjman yapamadıkları, nota, armoni, kontrpuan, orkestrasyon, enstrümantasyon, form gibi noktalarda bilgi sahibi olmadıkları ve çalışmalarında neredeyse hiç nota kullanmadıkları bile görülmektedir. Dolayısıyla bu iki pratiğin birbirinden farklı kavramlarla tanımlanması gerekir; çünkü içerikleri ve gerektirdikleri nitelikler bakımından birbirlerinden oldukça farklıdırlar. Bu sebeple, ülkemizde gelişen bu yeni aranjörlük pratiği, bu çalışmada, "midijör" olarak tanımlanmıştır. "Midijör" kavramı, MIDI kelimesinin tamamı ile "Aranjör" kelimesinin son heceleri bir araya getirilerek elde edilmiş ve bu çalışmada, sadece bilgisayar kullanarak, bilgisayara bağımlı bir şekilde aranjman yapabilen kişileri tanımlamak üzere kullanılmıştır. "Midijörler" sadece bilgisayar monitöründe gördükleri MIDI ve ses dalgası parçacıklarını resim olarak algılayıp, onları kesip yapıştırarak aranjmanlarını tamamlamaktadırlar ve bilgisayar kullanmak dışında kalan müzikal donanımlara çoğunlukla sahip değildirler. Türkiye'de gelişen bu yeni aranjörlük anlayışını kaçınılmaz kılan teknolojik yenilikler tüm dünyada etkisini göstermiştir ve benzer bir çalışma pratiği için özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde "dijital müzisyen" şeklinde bir tanımlama da yapılmaktadır. Bu türlü müzisyenler yaptıkları işi gelişigüzel bir şekilde edinilen bilgilerle yürütmektedirler ki bu durum ülkemizdeki ile benzerdir. Ancak teknolojinin aranjörlük alanı için kaçınılmaz kıldığı bu dönüşüm dalgası bir yandan aranjörlüğün içeriğini dönüştürürken diğer yandan müzik endüstrisinde önemli bir pazar rekabetinin gelişmesine de zemin hazırlamıştır. Günümüzde farklı aranjör nesilleri arasında önemli bir pazar rekabeti vardır. Bu rekabete eski nesil aranjörlerle yeni nesil aranjörlerin sahip oldukları müzikal donanımlar arasındaki uçurumlar da dâhil olunca eskiler ile yeniler birer rakibe dönüşmektedir. Dolayısıyla da birbirlerine yönelik eleştirileri önemli detaylar taşımaktadır. Bu çalışmanın tamamlanabilmesi için öncelikle ciddi bir literatür taraması yapılmıştır. Ancak bu tek başına yeterli olamayacağından, özellikle ülkemizin eski ve yeni nesil aranjörleriyle görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmeler neticesinde ülkemizde aranjörlüğün anlam dünyası, içeriği, gerektirdiği nitelikler ve eski aranjörlerin yeni nesile yönelik eleştirileri anlaşılmaya çalışılmıştır. Bununla beraber bu çalışma da "midijörlük" olarak tanımlanan bu yeni aranjörlük pratiğinin içeriği ve midijörlerin aranjörlere göre kendilerini nasıl konumlandırdıkları üzerinde durulmuştur. Teknolojik gelişmelerle beraber pazarda gelişen rekabetin sadece aranjörler ve midijörler arasındakiyle sınırlı kaldığını söylemek zordur. Zira bir tür erk kavgası piyasanın bütün aktörleri arasında hala sürmektedir. Ancak süren bu çekişmenin belki de en önemli ayaklarından birisi müzik yönetmenleri ve aranjörler arasında olanıdır. Aranjörler bir müzik yönetmeni ile çalıştıkları durumlarda, müzik yönetmenlerinden bir alt kademede konumlanmaktadırlar. Bazen de bu ikili birbirinin yerini alabilen paydaşlara dönüşmektedirler. Yani günümüzde bir aranjör müzik yönetmenliği, bir müzik yönetmeni de aranjörlük yapabilmektedir. Dolayısıyla bu durum pazarda önemli bir rekabet yaratmaktadır. Bu sebeple bu çalışmada bu ikili çalışma sisteminin tarihsel gelişimi ve içeriği de anlaşılmaya çalışılmıştır.
Until its release for the enjoyment of the public, a music production passes through many phases at both production and creation processes. In all the phases, many stakeholders work collectively to produce a collective work. These stakeholders could be shortly listed as music company, artist, music producer, music director, arranger, songwriter, lyricist, instrument performers, sound engineer, mixing engineer, mastering engineer, printing workers etc. For this thesis, however, the arranger is the most important figure of these stakeholders. Because the arranger is the critical person who shapes a musical work into its final form. Moreover she /he creates a song largely on his/her own, that is, the arranger is the person who designs the parameters for melody, rhythm, harmony, form, orchestration, instrumentation, etc. and make it ready for introducing to the market and finally is the one who makes a song ready for sale. Looking at the historical development of arrangement practices, it can be traced back approximately more than 500 years ago. The arrangement practice has been an important literary source for western musical culture for more than 500 years serving an important role in the development of all the kinds of contemporary instruments' literature and their current state. It is known that the first arranging practices started by the adaptation of the Middle Age vocal music repertory to the instruments of the day. For example, there are pieces, which arranged vocal music into generally clavier and lute between 14th and 16th centuries. However, for arrangement practices to take its contemporary form and meaning in today's popular music industry we have to look at the beginnings of the 19th century. The possibility of printing notes infinitely and quickly made available by the development of steam powered printing techniques and the use of lithography firstly by Alois Senefelder and Franz Gleisner in printing note publications in the beginning of the 19th century prepared the ground for the appearance of an arrangement field in an industrial sense. In addition, the growth of entertainment sector in Europe resulted in an increase in music consumption, forcing composers like Strauss to include musicians serving for their orchestras in the processes of production and creation to keep up with the growth of music industry. After these developments, the field belonging to the so-called "genius composer" devolved into several sub-fields such as songwriter, lyricist, orchestrator and arranger fields and subsequently, popular music production began taking place in a wider network of multiple professionalized fields. Looking at the history of arrangement practice in Turkey, it can be traced back to the year of 1826. However, it can be argued that the arrangement practice in an industrial sense emerged and flourished in the period between 1950 and 1960. Musical orchestrates of the time had an important share in this development in the aforementioned period in which significant waves of change emerged as well throughout the world. However, it is necessary to add that the arrangement practices developing in Turkey during this period took place largely as direct copies of foreign songs and their original arrangements, that is, the practice of arrangement during this period took the form of the dictation of the foreign songs' arrangement parts in total in complete loyalty to the original orchestration of the song (except the cases of a lack of a particular instrument performer). This type of practice was even considered as a laudable skill in the spirit of the times. In this period, it is observed that musicians such as Arif Mardin, İsmet Sıral, Şerif Yüzbaşıoğlu and Emin Fındıkoğlu were pioneers for the arrangement vocation in Turkey and tried to educate the next generation as well. The figures and the next arranger generation after them are still important for the popular music industry of contemporary Turkey. The next generations after the pioneers are Atilla Özdemiroğlu, Onno Tunç, Osman İşmen, Garo Mafyan, Turhan Yükseler, Günnur Perin and Cengiz Özdemir. Among these figures, Onno Tunc is usually regarded as the most successful of all arrangers in Turkey. This claim is usually agreed upon by both old and new school of arrangers and musicians. Up until the mid-1980s, that is, until to the invention and importing of the MIDI to Turkey, arrangement works were usually performed in the spirit of a composer with as much dictation as possible and with orchestration, which based on acoustic instruments. While technological and economic conditions of the period can be said to have determined this state of arrangement practice to a large extent, the effect of the meaning of the arrangement practice and the conception of the arranger should not be ignored as well. Since for the period especially until to the mid-1980s the qualifications arrangers are expected (supposed) to have included almost all the qualifications expected of a composer, namely; notation, harmony, counterpoint, rhythm, orchestration, instrumentation, form etc. All these qualities (competences) imply a thorough knowledge of composition. Yet, the notion and image of arrangement practice have been transformed after the introduction of MIDI and other relevant technological novelties in 1983 and thus pushing the content of arrangement practice and required competencies associated with it into a unavoidable change. After the beginning of 90s, with the ease in importing technological innovations, it can be said that a new type of arrangement practice, which is quite different from the practices of 50s and 80s, has emerged. This new type required not composer like skills but different competencies of the digital area, subsequently turning the practice into a work in the virtual realm. With this radical transformation in the arrangement practices in Turkey, it is observed that the arranger generations emerging since the 1990s have developed a practice dependent on the use of computers and do not have most of the competencies of the earlier generations such as notation, harmony, counterpoint, orchestration, instrumentation, and form and cannot arrange without the use of a computer and/or related technologies and even almost never use notation at all. Therefore, I argue that these two practices can be defined by different concepts since their content and qualities are significantly different. For this reason, I use the concept of "MIDI-ger" for the newly emerging practice of arrangement by combining the term MIDI with the last syllable of the term arran-ger and use the term in this study to refer to the arrangers who can arrange only by the use of computer in total dependence on the digital technologies. MIDI-gers can arrange by seeing pieces of MIDI and audio waves on the computer monitors as pictures and by cutting and pasting this pictures without having any other musical competencies. Because of that it can be said that, this type of arrangers make music also with the second dimension: Visual Dimension. Technological innovations, which made this type of arrangement practice unavoidable in Turkey, have affected the entire world. For example, in USA, the arrangers involved in this type of practice are named as "digital musician". These musicians do their work on the basis of knowledge gained haphazardly, which is similar to the situation in Turkey. While this wave of transformation in the arrangement practice, made inevitable by technological changes, while have transformed the content of the practice, it has also created the ground for an important competition in the music industry and therefore, there is a dramatic competition between the arrangers of different generations in Turkey in the market. Therefore, their view of each other and related critiques directed at the other camp have important details for this study. This study relies on a thorough review of literature but being aware of the deficiencies of relying simply on the extant literature it undertook interviews with the arrangers from old and new generation in Turkey. Through these interviews, I tried to understand the sense of arrangement practice in Turkey, its content, the qualities required of being an arranger, and the criticisms directed by the old school of arrangers to the new generation. Furthermore, this study tries to understand the content of the new type of arrangement practice, which is defined as "midi-gering" and the positions the midi-gers took vis-à-vis the older generation of arranger. It is difficult to argue that the technologically driven competition in the music market in Turkey is limited to the one between arrangers and midi-gers. It is possible to argue that there is an ongoing power competition among all the actors in the market. That is to say, there is a competition for power among financial producers, artists, composers, lyricists, producers, music directors, arrangers and performers as well as a competition for the market. One of the most important of this ongoing competition is between the musical director and the arranger because when working with a musical director arrangers are ranked one level below than that of the director. Sometimes this twins (opposing parties) turn into stakeholders with interchangeable roles and positions. That is to say, today an arranger can be a music director as well as the vice-versa. This situation creates an important competition in the market. For this reason, this dual type of work with interchangeable roles is analyzed as well in terms of its historical development and meaning.
Açıklama
Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014
Thesis (Ph.D.) -- İstanbul Technical University, Institute of Social Sciences, 2014
Anahtar kelimeler
Aranjör, Müzik yönetmenliği, Popüler müzik, Türk müziği, Arranger, Music regulations, Populer music, Turkish music
Alıntı