Sosyal Politikalarda Yeni Yaklaşım, Yöntem Ve Kentsel Uygulamaların Geliştirilmesi Bir Sosyal İnovasyon Örneği Olarak “şeker Hayat”

thumbnail.default.alt
Tarih
2016-01-25
Yazarlar
Kara, Aysu Uzsayılır
Süreli Yayın başlığı
Süreli Yayın ISSN
Cilt Başlığı
Yayınevi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Institute of Science And Technology
Özet
Toplumsal hayatın her alanında, insan hayatını kolaylaştıracak yenilikçi çözümlere ihtiyaç vardır. Öncelikle yapılması gereken, artık genel olarak şehirlerde süregiden toplum hayatını kimin ne kadar zorlukla sürdürdüğünü, farklı toplumsal kesimlerin bugüne kadar karşılanmamış ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların giderilmesine yönelik hizmetleri belirlemek olacaktır.  Kentsel sorunları çözmeye yönelik sosyal politikaların belirlenmesinde, insan/toplum hayatının ne yönde/neye göre geliştirilmesi gerektiği önemli bir yöntem sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunu; sosyal inovasyon/yenilik kavramını, yaşam kalitesi ve kentsel yaşanabilirlik kavramları ile birlikte ele alarak aşabileceğimizi, yenilikçi çözümlerin ancak “Herkes için yaşam kalitesi ve yaşanabilir kentler” yaklaşımıyla doğru bir yönde ilerleyebileceğini söyleyebiliriz.   “Yaşam kalitesi vatandaşların temel gereksinmelerinin karşılanmasının ötesine geçen, farklı ve giderek artan özlemleri karşılayan özellikler demektir. Yaşanabilirlik, insanların kişisel ve toplu iyilik duygusuna ve belli bir yerleşmenin sakinleri olmanın verdiği hoşnutluk hissine, kendine özgü bir katkıda bulunan mekansal, sosyal ve çevresel özellik ve nitelikleri ifade eder”(Habitat II, 1996). Yaşam kalitesi ve yaşanabilirlik kriterleri temelde, insan hakları ve kent duyarlı/çıkışlı kavramlardır. Sanayi çağının, şehirlerdeki tahribatı ve insan hakları ihlalleri sonucunda oluşan toplumsal tehditlere karşı, kentsel yaşam koşullarının iyileştirilmesini ifade eden bu kriterler; yaşadığımız çevrenin ne kadar sağlıklı olduğundan, kentsel tasarımın hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığına, iş durumu ve geçim düzeyimizden, kentsel hizmetlere erişime kadar pek çok alanda yaşam kalitemizin olması gereken düzeyde olup olmadığına dair bir ölçüm olanağı sunarlar. Bu düzeyin, toplumun dezavantajlı kesimleri için, toplumun geneli adına kabul edebileceğimiz standartlara ulaşması için ayrıca planlanması ve uygulanması, bir başka ifadeyle savunmasız/kırılgan nüfus grupları lehine pozitif ayrımcılık yapılması son derece anlaşılabilir bir karardır.  Sosyal politikaların başlıca hitab ettiği dezavantajlı toplum kesimleri, diğer bir tanımlamayla, savunmasız/kırılgan nüfus grupları; yoksullar, evsizler, engelliler, bağımlılar, mülteciler, göçmenler, yaşlılar, kadınlar, gençler ve çocuklar genel nüfus içinde, ekonomik, sosyal, fiziksel ve psikolojik nedenlerle, diğerlerine göre daha fazla desteklenmesi gereken gruplardır. Böyle bir destek mekanizması; sosyoloji, siyaset bilimi, ekonomi, iktisat, hukuk, şehir planlama, mimarlık gibi farklı disiplinlerce konunun, genel nüfusa yönelik politika ve yaşam alanı tasarımları içinde ayrıca ele alınarak çözülmesini gerekli kılmaktadır. Bir başka deyişle, yaşam kalitesi ve yaşanabilirlik kriterleri açısından yapılacak sorgulamalarda, toplumun savunmasız kesimlerine yönelik soruların, ayrıca sorulması gerekmektedir.   Genelde savunmasız nüfus grupları, özelde ise, bu çalışmada yer alan örnek kapsamında, engelliler açısından yaşadığımız şehir, yaşam kalitesi ve yaşanabilirlik kriterlerini ne kadar karşılamaktadır?  Cevabı çok yönlü araştırmalar ve farklı örneklerle verilebilecek bu soru karşısında, bu çalışmada verilebilecek cevap; savunmasız nüfusun kent yaşamında karşılaştığı sosyal ve ekonomik zorluklara, mevcut kalkınmacı görüşten daha farklı, sosyal direnci arttıracak yerel, katılımcı, sürdürülebilir, yenilikçi bir yaklaşımla bakmamızın gerekliliği ile, bu kapsamdaki Şeker Hayat modelinin, engellilerin ve ailelerin yaşam kalitesini ve içinde bulundukları çevrenin yaşanabilirliğini, oldukça arttıran toplumsal etkisidir.  Bu toplumsal etki, İstanbul Eyüp İlçesinde, engelli bireylere gündüz destek hizmeti veren bir kamu kuruluşu olan Şeker Hayat’ın üç temel başlık altında geliştirilen standartlarında görülebilir. Bunlar; mekansal standartlar, eğitim standartları ve idari standartlardır.  Mekansal standartları, şehirlerin tarihi merkezinde yer seçimi, küçük ölçekli binalar, doğal malzeme, özel renk seçimi ve dekorasyon oluşturmaktadır.  Bu standartların olumlu etkilerini; faydalanıcılar için kolay erişim, sosyal grupların şehre entegrasyonu, tarihi şehir merkezinin/tarihsel sürekliliğin, sosyalleşmeye, şehirle ve toplumla aidiyet oluşturmaya olumlu etkisi, giderek ticarileşen şehir merkezlerinin toplumsallaşması,  mahalle dokusunun korunması, farklılıkları olan kişilerin bir arada yaşamalarının toplumun genelinde oluşturduğu sosyal-piskolojik iyileştirici etki, büyük ölçekli beton binalar yerine, küçük ölçekli ve doğal malzemenin kullanıldığı binaların, özel renk ve dekorasyonun çevre ve birey üzerindeki olumlu etkileri olarak özetleyebiliriz. Mekanın üretiminde, insan ve çevreyle barışık bu tarz yeni binalarla birlikte, halihazırda bu standartlara sahip mevcut tarihi binaların da sosyal hizmetlere açılması önerilebilir.   Eğitim ve üretim standartları; seri üretim ve/veya hizmet sektörü işleri yerine yeni ve yaratıcı faaliyetler, Birimin tarzını yansıtan özel tasarımlı eğitsel ürünler, farklı engel gruplarının aynı ortamda çalışmaları, öğrencilerin gelişiminin yaratıcı sosyal faaliyetlerle desteklenmesi, diğer toplumsal kesimlerle iletişim ve işbirlikleri, profesyonellik ve gönüllülüğü birleştiren personel davranışlarıdır. İdari standartlar ise; Birime başvuran öğrencilerin kayıtlarında rasyonel kriterlerin dışına çıkılmaması, erişilebilirlik, süreklilik, tam gün ve ücretsiz eğitim, yerinde istihdamın sağlanması, iş piyasasında istihdamın desteklenmesidir.  Tüm bu standartlarla ortaya çıkan model; yerele özgü, içinde bulunduğu zamanın, mekanın ve toplumun ihtiyaçları ile şekillenen, bulunduğu yerin tarihi, kültürel, sanatsal değerlerini faaliyetlerine uyarlayabilen ve bununla birlikte evrensel normlar doğrultusunda organizasyon modelini oluşturmuş, ev-okul-işyeri = bakım, sosyal rehabilitasyon, eğitim, istihdam fonksiyonlarını birleştiren, “Ev tipi kurumsallaşma” (Household type institutionalization) olarak da adlandırabileceğimiz bir uygulamadır. Ev tipi kurumsallaşmada öğrenciler, birimden; güvenlik, özgüven, sevgi ve bakım ihtiyaçlarını karşılayan bir dayanışma ortamı, meslek edindikleri ve sosyalleşme imkanı buldukları bir eğitim kurumu ya da çalışıp üreterek, para kazandıkları bir işyeri olarak, öncelikli ihtiyaçları doğrultusunda, farklı şekillerde faydalanma imkanına sahiptir. Bu üç ortam içiçedir ve öncelikleri farklı olsa da, tüm öğrenciler her üç ortamdan da faydalanırlar. Sonuç olarak, engelli gençlerin ve ailelerinin evden çıkmaya değer gördükleri, güvendikleri, gençlerin her yeni günü heyecanla bekledikleri, her sabah evlerinden aynı heyecanla çıkıp, kapısından hep aynı sevinçle girdikleri bir kurum oluşmuştur. Bu, engelliler ve aileleri için gerçekten de, engellilerin zamanlarını değerlendirmekten, herhangi bir uğraş ve beceri kazandırmaktan, istihdam sağlamaktan -tüm bunları da sağlıyor olmakla birlikte- bunlardan çok daha öte bir yenilik, bir yaşam doyumudur.  İstanbul Kalkınma Ajansı mali desteğiyle bir proje olarak başlayan ve kurumsallaşan Şeker Hayat’ın başarısı ve farklı ihtiyaçlar doğrultusunda, aynı standartlarla ve yine ajans desteğiyle, Şeker Hayat’ın fonksiyonlarını ve bununla birlikte dışarıda/iş piyasasında istihdam edilebilirliği sağlayacak bir ikinci birim daha, (Engelliler Sürekli Eğitim ve Rehberlik Merkezi (ESER)) hayata geçirilmiştir.  Şeker Hayat daha çok sosyal rehabilitasyona, bakım ve beceri kazandırmaya vurgu yaparken, Şeker Hayat’ın devamı niteliğindeki ESER daha çok iş eğitimleri ve istihdam rehberliğine vurgu yapmaktadır. Birbirini bütünleyen ve ayrı düşünülemeyecek bu iki kurumla, ilçedeki zihinsel ve bedensel tüm engelli bireylere yönelik gündüz destek hizmeti ihtiyacı karşılanmıştır.  Gündüz destek hizmetleri, engelliler için evde bakım ücreti ve engelli maaşı kadar önem taşımaktadır. Engellilerin sosyal içermesinin sağlanamadığı durumlarda, devlet tarafından sağlanan mali yardımla artan tüketim harcamaları engellilerin ve ailelerinin hayatındaki tek yaşam kalitesi faktörü olabilmektedir.   Devlet tarafından sağlanan mali destekler, engelliler ve aileleri için çok büyük önem taşımakla birlikte, engellilerin günlerini öğrenerek ve üreterek geçirebilecekleri, becerilerini geliştirecekleri, eğitim ve  istihdam desteği alabilecekleri kurumların sayısında ve kalitesinde eksiklik hissedilmektedir. Genelde yerel yönetimler tarafından sağlanan, mevcut gündüz destek hizmetlerine ilişkin, engelli bireylerin ve ailelerin beklentileri; yeterli sayıda gündüz destek hizmeti veren birimin açılması, sürekliliğin sağlanması, açılan kurs ve faaliyetlerin sürdürülmesi, güven ortamının sağlanması, eğitimde standartların olması, kurs ve faaliyetlere kayıtta kriterlerin net olması, personel niteliği, programların tam gün olması, servis ve öğle yemeği gibi hizmetlerin sağlanması yönündedir. Örnek çalışma, bu beklentiler doğrultusunda hayata geçirilmiştir.  Şeker Hayat, yerel yönetim bünyesinde kurulmuş olmakla birlikte ve bunun taşıdığı risklere rağmen, sürekliliği sağlanmış ve Bakanlığa bağlı bakım merkezleriyle benzer şekilde kurumsallaşmıştır.  Öte yandan, yerel yönetimin, sürekliliğe dair taşıdığı risklerin yanında, merkezi yönetime göre daha dinamik bir yapıya sahip olması ise, engelli bireylere Bakanlık merkezlerinde bulunandan daha fazla imkanın sunulmasını sağlamıştır. Sonuç olarak, Şeker Hayat örneği, yeni bir kurumsal yapıya işaret etmektedir. Birim, Bakanlık ve yerel yönetimler işbirliğiyle, “Gündüz bakım-destek merkezleri” olarak, ortak normlar, standartlar temelinde, farklı yerelliklere, farklı fonksiyonlar ve tasarımlarla uyarlanması önerilen, yaygınlaşmaya uygun yapısal özellikler taşımaktadır.  Halihazırda, Bakanlık bünyesindeki gündüz bakım merkezlerinin sayılarının ve fonksiyonlarının artırılmasına, yerel yönetimler bünyesindeki mevcut gündüz destek hizmetlerinin ise sürdürülebilen kurumsal yapılara dönüşmesine ihtiyaç vardır. Bu noktada Şeker Hayat, uygulanmış ve olumlu etkileri ölçülebilen, bu iki ihtiyacı buluşturabilecek nitelikli bir hizmet modeli olarak karşımıza çıkmaktadır.  Bu yenilikçi uygulama, sosyal inovasyon, yaşam kalitesi ve kentsel yaşanabilirlik kavramları çerçevesinde sunulmaktadır.  Bu çerçeve, sadece Engelli hizmetlerinde değil, kentsel yaşama yönelik sosyal politikaların genelinde yerele vurgu yapan ve sürdürülebilir yenilikçi bir yaklaşımı öngörmektedir.  Bu çerçevede, çalışmanın amacı; Türkiye’de savunmasız grupların yaşam kalitesinin artırılmasında, sosyal politikaların şehre, topluma ve toplumsal kesimlere bakışında yeni yaklaşımların gerekliliğini vurgulamak, sosyal hizmetlerde yeni yöntem ve kentsel uygulamaların geliştirilmesine katkıda bulunmaktır.  Çalışmanın Giriş bölümünde; tezin amacına, kuramsal çerçeveyi belirleyen kavramlara ve hipotezlere, İkinci bölümde; sosyal inovasyon kavramına, Üçüncü bölümde; savunmasız nüfus grupları ve sosyal hizmetlere, Dördüncü bölümde; engellilik durumuna ve engelli bireye yönelik hizmetlere, Beşinci bölümde; kurulması ve üç yıl boyunca yönetilmesi görevlerini üstlendiğim, Şeker Hayat’ta geliştirilen ve uygulanan standartlara ve Şeker Hayat’ı uyarladığımız ikinci birim hakkındaki bilgilere, Sonuç ve öneriler bölümünde; sosyal politikalarda yenilikçi yaklaşımların gerekliliğine, örnek çalışmanın uyarlanabilirliğine ve sistemsel değişime etki edecek yönlerine, sosyal politikalar ve sosyal hizmetlerde sorunlar ve çözüm önerilerine değinilmiştir Çalışmada kullanılan yöntem; literatür ve verileri gözden geçirerek konuyla ilgili mevcut bilgileri sunmak; örnek model standartlarının geliştirilmesine ve uygulanmasına dair deneyimi aktararak, ulaşılan sonuçları değerlendirmektir.
In every field of social life, there is need for innovative solutions to facilitate human life. The first thing to do is find out who maintains the community life, which goes on generally in the cities now, and with how much difficulty, the needs of different social segments, which have not been satisfied thus far, and the services intended for satisfying such needs.  In making of the social policies aimed at solving the urban problems, we encounter a serious methodological problem: in which direction/relative to what must the human/social life be developed? We can say that we can overcome this problem by handling the social innovation concept together with the life quality and urban livability concepts, and that the innovative solutions can advance on the right path only with this approach: “Life quality and livable cities for everyone”.  The life quality and livability criteria are basically the concepts originating from/sensitive to human rights and city. These criteria, which refer to improvement of the urban living conditions against the destruction created in cities by the industrial age and the social threats resulting from the human right violations, offer an opportunity to measure whether our life quality is at the level it should be in numerous fields ranging from how healthy the environment we live in is to how much easier the urban design makes our lives, from our employment status and subsistence level to the access to urban services. It is an extremely understandable decision to plan and implement this level separately for the disadvantageous segments of the society, in other words, making positive discrimination in favor of the vulnerable population groups, to enable them to reach the standards we could accept on behalf of the rest of the society.  The disadvantageous segments of the society, who are the primary addressees of the social policies, in other words, vulnerable population groups, i.e. the poor, the homeless, the people with disabilities, the addicts, the refugees, the immigrants, the elders, the women, the youth, and the children, are the groups that must be supported more than the others within the general population due to economic, social, physical and psychological reasons. Such a support mechanism requires that the problem is discussed and resolved by different disciplines such as sociology, political science, economics, law, urban planning, and architecture separately within the policies and living space designs intended for general population. In other words, while questioning the life quality and livability criteria, it is necessary to ask the questions concerning the vulnerable segments of the society separately.   Within the scope of the vulnerable population groups in general and the sample included in this study, that is, the people with disabilities in particular, to what extent does the city we live in satisfy the life quality and livability criteria?  In the face of such question that can be answered through multifaceted studies and different examples, the only answer that can be given in this study is the necessity for us to look at the social and economic difficulties the vulnerable populations face in the urban life with a local, participatory, sustainable and innovative approach that is different from the current developmentalist view, and will increase the social strengths; and the social impact of Şeker Hayat model in this scope, which increases the life quality of the people with disabilities and their families as well as the livability of their environment considerably.  This social impact can be seen in the standards, developed under three basic headings, of Şeker Hayat, which is a public organization providing the daytime support services to the individuals with disabilities in Eyüp district of Istanbul. These standards are spatial standards, educational standards and administrative standards.  The spatial standards are composed of the selection of locations in historical centers of the cities, small scale buildings, natural materials, special color selection and decoration.  We can summarize the positive impacts of these standards as follows: easy access for beneficiaries; integration of social groups with the city; the positive impact of the historical city center/historical continuity on socialization and creation of the sense of belonging to the city and the society; socialization of the city centers, which have gradually been commercialized; preservation of the neighborhood texture; the socio-psychological healing effect created across the society by coexistence of people who have differences; and the positive impacts of small-scale buildings, instead of large-scale concrete ones, where natural materials have been used, and of the specifically selected colors and decorations on the individual and environment.  The educational standards are the new and creative activities instead of mass production and/or service sector works; the specially designed educational products reflecting the style of the Unit; working of different disability groups in the same environment; promotion of the students' development through creative social activities; communication and cooperation with the other social segments; and the professional behaviors combining professionalism and voluntarism. Finally, the administrative standards are sticking to rational criteria while enrolling the students applying to the Unit, accessibility, continuity, full time and free education, onsite employment, and supporting the employment in the labor market.  The model revealed by all these standards is an application, which we can also call “Household type institutionalization”, which is peculiarly local, shaped by the needs of the current time, space and society surrounding it, capable of adapting the historical, cultural and artistic values of its location to its activities, yet organized in compliance with the universal norms, and combines the home-school-workplace = care, social rehabilitation, education, employment functions. The household type institutionalization allows the students utilizing the Unit in different ways, in line with their primary needs, as a home environment satisfying their security, self-confidence, compassion and care needs, an educational institution where they acquire a profession and find an opportunity to socialize, or a workplace where they earn money by working and producing. These three environments are nested in each other, and although they have different priorities, all students can benefit from all three environments. Different needs and the success of Şeker Hayat, which had started as a project with the financial support of Istanbul Development Agency and now has become an institution per se, have paved the way for establishment of the second unit (Continuous Education and Guidance Center for the People with Disabilities (ESER)), which will ensure employment outside the institution/in the labor market as well as carrying out the same functions with Şeker Hayat.  ESER, which is a continuation of Şeker Hayat, concentrates on the vocational training and employment guidance, while Şeker Hayat emphasizes social rehabilitation, care and development of skills. With these two institutions, which complete each other and cannot be imagined as separate from each other, the daytime support service needs of all individuals with disabilities, mental and physical alike, in the district have been met.  Although the financial supports provided by the state are very important for the people with disabilities and their families, the number and quality of the institutions where the people with disabilities can spend their days by learning and producing, improve their skills, acquire a profession, and receive employment support are insufficient.. The expectations of the individuals with disabilities and their families with regard to the available daytime support services, which are provided generally by the local administrations, are the launch of sufficient number of units giving daytime support service, guaranteed permanence, continuation of the courses and activities started, education at high standards, clearly defined criteria in enrollment to such courses and activities, qualifications of the personnel, full-time programs, shuttle service, and lunch. The sample study have been realized towards these expectations. Şeker Hayat is innovative on two different axes: systemic and organizational. Its systemic innovativeness is to have an organizational model that includes the practices and structural features of central and local administrations simultaneously, that is easy to implement through center-local cooperation if necessary, and that can be shaped and broadened as per the local needs. Its organizational innovativeness, on the other hand, arises from having an organizational structure that brings the needs of the cities, which change and require a redefinition continuously, and the needs of the individual, especially the disadvantageous individual, which increase and become diversified in time, together, that directs the individual needs in a single institution by performing the family-education-workplace functions, i.e. care-social rehabilitation-employment functions simultaneously, and that is accessible for everyone. Although it has several similarities with certain national and international applications, Şeker Hayat, as a whole, is an extremely authentic and innovative application shaped by the local needs and means.  This innovative application is offered within the framework of the social innovation, life quality and urban livability concepts.  This framework prescribes a sustainable innovative approach that emphasizes the local not only in the services for the people with disabilities, but also the social policies intended for the urban life in general.  In this context, the purposes of this study are to underline the need for new approaches in increasing the life quality of the vulnerable groups in Turkey, and in the regard of the social policies to the city, society and the social segments, and to contribute to development of new methods and urban applications in social services.
Açıklama
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015
Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2015
Anahtar kelimeler
Şehir Planlama, Mekan Tasarımı, Yaşam Kalitesi, Kentsel Yaşanabilirlik, Savunmasız/Kırılgan Nüfus Grupları, Engelliler, Sosyoloji, Sosyal Hizmetler, Sosyal Değişim, Sosyoekonomik Değişim, Makroekonomi, Urban Planning, Spatial Design, Life Quality, Urban Livability, Vulnarable Populations, Disabled, People with Disabilities, Sociology, Social Services, Social Change, Socioeconomic Change, Macroeconomy.
Alıntı